Etiket: Güler”

  • Genelkurmay Başkanı Orgeneral Güler Azerbaycan ve Türk şehitliklerini ziyaret etti

    Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Bakü temasları kapsamında Azerbaycan’ın merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in kabrini ziyaret ederek çelenk bıraktı.

    Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, temaslarda bulunmak için Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye geldi. Orgeneral Güler, Bakü temasları kapsamında Azerbaycan’ın merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in kabrini ziyaret ederek çelenk bıraktı. Orgeneral Güler, daha sonra Bakü Şehitler Hıyabanı’ndaki Ebedi Ateş Anıtı’na da çelenk sundu ve Türk şehitliğine geçerek anıta çelenk bıraktı.

    Temsili şehit kabirlerine de karanfil bırakan Orgeneral Yaşar Güler, Türk şehitliğindeki şeref defterine şunları yazdı:

    “Türk milleti, atalarının azim ve fedakarlığının, kardeşlik ve dostluğunun birer sonucu olarak biz evlatlarına bahşetmiş olduğu bu zaferi ve siz kahraman şehitlerimizi minnet ve şükranla anmaya ve kahramanlıklarınızı yeni nesillere anlatmaya devam edecektir. Bu vesileyle ebedi Baş Komutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, onun silah arkadaşlarını, Türkiye ve Azerbaycan’ın bağımsızlığı, bölünmez bütünlüğü, huzur ve güven için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmetle, kahraman gazilerimizi ve şehit ailelerimizi bir kez daha şükranla anıyorum.”

    Öte yandan Orgeneral Yaşar Güler temasları kapsamında yarın Azerbaycan-Türkiye-Gürcistan Genelkurmay Başkanları üçlü görüşmesine katılacak.

  • Uzm. Dr. Güler: “Bugün dur demezsek yarın geç olabilir”

    Lokman Hekim Hastanesi Enfeksiyon Ve Mikrobiyoloji Uzmanı Uzm. Dr. Muharrem Güler, bilinçli ve uygun antibiyotik kullanımının yaygınlaştırılmasında doktorlar kadar toplumun da bilgilendirilmesi ve eğitilmesi gerektiğini söyledi.

    Yaygın ve yanlış antibiyotik kullanımı ve bunun sonucu oluşan direnç gelişimine dikkat çekmek amacı ile dünyada 2008 yılından bu yana kutlanan “Antibiyotik Farkındalık Günü” nedeniyle Lokman Hekim Van Hastanesinde bir etkinlik düzenlendi. Hastanede stant kurularak hasta ve hasta yakınları bilgilendirildi. Konu ile ilgili bir açıklama yapan Lokman Hekim Hastanesi Enfeksiyon Ve Mikrobiyoloji Uzmanı Uzm. Dr. Muharrem Güler, antibiyotik kullanımı konusunda uyarıda bulunarak, “Akılcı antibiyotik kullanımı konusu; penisilinin 1928, sulfonamidlerin 1939, streptomisinin 1944-45 yıllarında keşfedilmesi ve penisilinin Florey ve Chain tarafından 1945 yılında izole edilip, klinik etkinliğinin gösterilmesinden beri tartışılan bir konudur. Antibiyotiklerin klinik kullanıma girmesi ile direnç sorunu başladı ve mikroorganizmalarla savaşımız artarak devam ediyor. Yeni antibiyotikler geliştirildikçe farklılaşan direnç mekanizmalarıyla karşılaşmaktayız. Bu sorunu bu kadar ciddi kılan ise; mikroorganizmaların çok hızlı direnç geliştirmesine karşın bu mikroorganizmaların tedavisinde kullanılabilecek yeni antibiyotiklerin artık geliştirilememesidir. Günümüzde artık mevcut antibiyotiklerin tümüne dirençli bakterilerle gelişen, hiç tedavi şansı olamayan enfeksiyonlar gözlenebilmektedir” dedi.

    “Bugün dur demezsek yarın geç olabilir” diyen Uzm. Dr. Güler, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Görevini, yetkisini kötüye kullanma ve yolsuzluk anlamına gelen suiistimal, günümüzde en fazla antibiyotik kullanımında gözlenmektedir. Yapılan çalışmalarda; polikliniklerde yazılan antibiyotiklerin yüzde 50’sinin uygunsuz olduğu, akut solunum yolları enfeksiyonları için yazılan antibiyotiklerin tüm yazılan antibiyotiklerin yüzde 75’i dolayında olduğu, soğuk algınlığı ve ÜSYE’nin yaklaşık yüzde 50’sine, bronşitlerin yüzde 80’ine antibiyotik yazıldığı saptanmıştır.”

    Hastanede açtıkları stantta bilinçsiz antibiyotik kullanımına dikkat çektiklerini ifade eden Güler, “Akılcı antibiyotik kullanılmasında asıl amaç; tedavide maksimum etkiyi elde ederken yan etki ve direnç gelişimde minimum etki elde etmektir. Antibiyotiklerin uygunsuz ve aşırı kullanımı sonucu; tedavisi zor ve çok ilaca dirençli bakterilerin ortaya çıkacağını, hastanede kalış süresi ve mortalitenin artacağını, ilaç yan etkisi ve diğer ilaçlarla etkileşimin artacağını her zaman akılda tutmak gerekir. Bilinçli ve uygun antibiyotik kullanımının yaygınlaştırılmasında doktorlar kadar toplumun da bilgilendirilmesi ve eğitilmesi gereklidir. Antibiyotiklere karşı oluşan direnç sorunu, aslında buz dağının görünen kısmıdır ve sanılandan daha büyüktür. Özellikle nezle ya da grip gibi virüslere bağlı solunum yolu enfeksiyonlarında antibiyotiklerin tedavide yerinin olmadığı unutulmamalıdır” şeklinde konuştu.

  • Güler: “Dental ürünlerde de yerli üretime geçilmeli”

    Adana Diş Hekimleri Odası Başkanı Dt. Fatih Güler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Sağlıkta yerli ve milli atılım yapmalıyız” sözünü desteklediklerini, dental sektörünün de unutulmadan bu hamlenin içerisine alınmasını istedi.

    Güler, yaptığı açıklamada, son dönemde her alanda başlayan yerli ve milli üretim hamlesinin dental sektörü de kapsaması gerektiğini belirterek, “Adana Diş Hekimleri Odası olarak milli üretimi destekliyoruz. Şu an Türkiye’de dişhekimliği fakültelerinde birden beşe kadar okuyan öğrenci sayısı yaklaşık 23-24 bin civarındadır. Bu öğrenciler 5 yıl içerisinde mezun olunca demek oluyor ki 23-24 bin dental ürün satılacaktır. Bu sayının içerisinde mevcut diş hekimlerinin yenileme ihtiyacı duyup, alacaklar yoktur. Bu mevcudiyet ciddi bir pazar oluşturmaktadır. Dental ürünlerin yüzde 90’ında dışa bağımlılığımız sürmektedir” dedi.

    Türkiye’de dental ünite yapan 1-2 firma olduğunu, kapasitelerinin bu aşırı talebi karşılayamadığını söyleyen Dt. Güler, “Yerli ve milli üretimin yaşam bulması için dental sektörü alanına mutlaka destek, teşvik verilmelidir. Dental sektörde hastalarımızın tedavisinde kullandığımız dolgu maddelerinde, protetik materyellerde de ciddi anlamda dışa bağımlıyız. Sadece implantta kabul gören yerli üretimimiz giderek ilerlemektedir. Ama makine ekipmanı ve temel olarak kullandığımız tedavi edici, restore edici malzemelerde büyük oranda dışa bağımlıyız. Bu durumda dental sektörü cari açık veren bir sektör haline dönüştürülmektedir. Bu anlamda Cumhurbaşkanımızın ’Sağlıkta yerli ve milli atılım yapmalıyız’ sözünü destekliyor, dental sektörünün de unutulmadan bu hamlenin içerisine alınmasını talep ediyoruz” diye konuştu.

  • Güler: “Esnafımız kepenk kapatacak durumda değil”

    Samsun Esnaf ve Sanatkarları Odaları Birliği (SESOB) Başkanı Hacı Eyüb Güler, Samsun’da esnafların ekonomik açıdan iyi durumda olmadığını ancak kepenk kapatacak seviyede de olmadığını belirterek, herkesi sabırlı olmaya davet etti.

    SESOB Başkanı Güler, dövizin düşmesine rağmen yerli piyasaya yansımayan rakamlar hakkında açıklamalarda bulundu. Dövizin düşmesinden sonra piyasaları değerlendiren Eyüb Güler, “Doların bu seviyelerde seyretmesi veya daha da düşmesi için bankaların kredilerini açmadıklarını düşünüyoruz. Enflasyon rakamları hala biraz yüksek seviyelerde seyrediyor. Doların aşağılarda dolanması için devlet tarafından gerekli önlemler alınıyor. Birçok esnafımız enflasyonla mücadele kapsamında ürünlerine yüzde 10 indirim uygulamış durumda. Bu önlemlerin sonucunu bekleyeceğiz. Bir ekonomik afet yaşadık. Bu kendiliğinden olmadı. Başımıza geldi. Hep beraber sabırlı olup, kenetlenerek bunun üstesinden gelmemiz gerekiyor. Bu ekonomik afetin altından kalkmaya çalışıyoruz. Şu anda esnaf perişan durumda. Esnaf kendini götürebilmek için kredi peşinde. Şu aşamada krediler de kapalı. Hep beraber beklentideyiz. Topyekun mücadele devam etmeli. Bu işin altından devlet, millet, esnaf hep beraber çıkacağız. Samsun’da ki esnaflarımız sıkıntıda ama kepenk kapatacak durumda değiller. Esnaflarımızın da mücadelesi devam ediyor. Herkesi sabırla beklemeye davet ediyorum” dedi.

  • Prof. Dr. Ahmet Güler: “Arı ırklarımız tehlike altında”

    Türkiye’nin yerli arı ırklarının büyük risk altında olduğunu belirten Ondokuz Mayıs Üniversitesi(OMÜ) Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Güler, kaçak yollardan her yıl Türkiye’ye en az 50 bin ana arı sokulduğunu ve böyle devam ederse yakında yerli arı ırklarının yok olacağını söyledi.

    Yaklaşık 40 yıldır arıcılık alanında önemli çalışmalara imza atan Prof. Dr. Ahmet Güler, yerli arı ırklarının yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirtti. Türkiye’nin dünyadaki arı ırkının yüzde 23’üne sahip olduğunu ifade eden Güler, Çin’den sonra en fazla Türkiye’nin arı kolonisine sahip olduğunu vurguladı. Bebek mama çantası gibi çeşitli yollarla Türkiye’ye yılda en az 50 bin ana arının sokulduğunu bildiren Güler, bu sebeple yerli ırklar genetik karışıma uğrayarak ırk özelliklerini kaybettiğini ifade etti. Buna karşı gümrüklerde yetişmiş elemanların bulundurulması gerektiğini dile getiren Güler, yerli ırkları korumak için kaçakçılığın önüne geçilerek ıslah çalışmalarının yapılması gerektiğini kaydetti.

    “Irklarımızın çok önemli bir kısmı ırk özelliklerini kaybetmiş durumda”

    Bal arasının ana vatanın Afrika olduğunu belirten Güler, “Afrika’dan sonra yerleştiği ve adapte olduğu ilk yer Anadolu’dur. 8 milyon koloni ile Türkiye Çin’den sonra en fazla koloniye sahip ülkedir. Daha da önemlisi 7 iklim bölgemize adapte olmuş arı ırklarımız var. Dünyadaki arı genetik çeşitliliğinin yüzde 23’ü Anadolu topraklarında bulunuyor. Ama bu ırklar bu genetik çeşitlilik çok büyük tehlike altında. Bunun sebebi; arı ırklarımız yüksek verim vermiyor diye yurt dışından ana arı getiriliyor. Oysaki Türkiye’ye arı girişi yasaktır. Ama kaçak yollardan Türkiye’ye yılda en az 50 bin ana arı girişi yapılıyor. Kaçak getiriliyor. Bu arılar bebek mama çantası, cepte ve çeşitli yollarla ülkeye sokuluyor. Bu ana arılar ülkemize geldiğinde, yerli ırklarımız genetik karışıma uğrayarak kendi ırk özelliklerini kaybetmeye başlıyor. Elimizdeki verilere göre zaten arı ırklarımızın çok önemli bir kısmı ırk özelliklerini kaybetmiş durumda. Eğer önlem alınmazsa çok kısa bir gelecekte geri kalan ırklarımız da kaybetmiş olacağız. İlgili bakanlığın mutlaka bir şeyler yapması gerekir. Gümrüklerde, havaalanlarında ana arı girişine karşı önlem alınmalı. Bu noktalarda işin uzmanı olan yetişmiş eleman bulundurmamız gerekiyor. Bizim arılarımız milyonlarca yıldır bu bölgelere adapte olmuştur. Buradaki olumsuz koşullarla mücadele etmesini öğrenmişlerdir. Ama genetik karışıma maruz kaldıklarında. Bu özelliklerini kaybediyorlar, daha hırçın hale geliyorlar ve özelliklerini kaybediyorlar. Bu çok önemli bir konudur” dedi.

    “Yarın ’arı vermiyoruz’ derlerse o zaman ne yapacağız”

    Yurt dışından arı getirilmesinin sürdürülebilir bir çözüm olmadığını ifade eden Güler, “Dünyada mevcut olan çiçekli bitkilerin en az yüzde 68’i arılar sayesinde geleceklerini devam ettirebiliyorlar. Çünkü bu çiçeklerdeki döllenmeyi bal arıları yapıyor. Siz bir yabancı arı getirdiğiniz zaman oradaki çiçeği bilmiyorsa, oradaki bitki de döllenemiyor. Onun için bu yurt dışından ana arı getirilen bu sistemde sürdürülebilirlik yoktur. Yurt dışından yabancı arıların gelmesiyle çok büyük kayıplar veriyoruz. Çok büyük olumsuzluklar yaşıyoruz. Bu mutlaka engellenmeli. Bu konu şu anda arıcılık sektörünün en önemli sorunudur. Bazı arı yetiştiricilerimiz şu aşamada yüksek verimden ötürü belki fazla para kazanabiliyorlar. Ama biz bu ırkları sürekli yurt dışından getirirsek oralara bağımlı hale geleceğiz. Yarın ’arı vermiyoruz’ derlerse o zaman ne yapacağız” diye konuştu.

    “Bal verimi yüksek, hastalıklara dirençli arılar ıslah edelim”

    Yerli arı ırklarının korunması için bazı önlemlerin alınması gerektiğini dile getiren Güler, “Öncelikle kendi arı ırklarımızı önce korumamız gerekiyor. Daha sonra belli özellikler yönünden bunları ıslah edelim. Bal verimi yüksek, hastalıklara dirençli olan arılar ıslah edelim. Ama bu ıslah çalışması bir örgütlenme ile mümkündür. Bu bireylerin ve işletmelerin tek başına yapabilecekleri bir şey değildir. Bizim üniversite olarak kendi ıslah çalışmalarımız var ama bu yeterli değildir. Bakanlık organizasyonunda; üniversiteler, birlikler, arı yetiştiricileri ve özel sektör mutlaka bu işin merkezinde yer almalıdır” şeklinde konuştu.