Etiket: Gücünü

  • Erbay: “Hopi, üyelerinin alım gücünü 86,9 milyon TL artırdı”

    Türkiye’ye ’Paracık’ isimli ödül puan sistemini kazandıran Hopi, kullanılmaya başladığı günden bu yana üyelerinin alım gücünü artırdığı bildirildi. Hopi’nin 6,1 milyon üyesiyle mobil sadakat uygulamaları sektörünün lideri olduğunu söyleyen Hopi Genel Müdürü Onur Erbay, “Hopi bugüne kadar üyelerine 252 milyon TL değerinde Paracık kazandırdı” dedi.

    Farklı sektörlerden 100’den fazla üye markasıyla 360 derece alışveriş ihtiyaçlarına çözüm sunan Hopi, kişiselleştirilmiş alışveriş deneyimi sunduğu üyelerine indirim ve Paracık kazanma avantajını aynı anda sunduğu belirtildi. 6,1 milyon üye sayısıyla Türkiye’de perakendenin dinamiklerini değiştiren Hopi’nin üyelerine kazandırdığı toplam Paracık miktarını açıklayan Hopi Genel Müdürü Onur Erbay, “Nisan 2015’te kullanılmaya başlayan Hopi bugüne kadar üyelerine 252 milyon Paracık kazandırdı. Üyelerimiz bu Paracıkların 225,4 milyonunu yüzde 39 daha fazla değerle harcadı. Hopi, üyelerinin alım gücünü artırmaya devam ediyor” diye konuştu.

    Erbay, Hopi’nin üyelerinin alışveriş gücünü 86,9 milyon TL değerinde Paracıkla artırdığını söyledi.

    32 milyon işlem, 6,5 milyar alışveriş hacmi

    Hopi’nin kullanıcılarını tanıdığını ve kullanıldıkça akıllandığını hatırlatan Erbay, “Müşterilerin alışveriş izlerini takip ediyor ve onları ihtiyaçları olmayan alışverişin karmaşasından kurtarıyoruz. Üyelerimize onlara özel kampanyalar sunarak ihtiyaçları olan ürünü en avantajlı şekilde almalarını sağlıyoruz” ifadelerini kullandı.

    Hopi’nin üye markalarıyla üyelerine 7 bin 500’den fazla kampanya sunduğunu söyleyen Erbay, bu kampanyaların yüzde 42’sinin kişiye özel olduğunu belirterek, “Hopi ile bugüne kadar 32 milyondan fazla işlem yapılırken, Hopi üzerinden geçen toplam alışveriş hacmi 6,5 milyar TL’yi buldu” dedi.

  • Üzüm ürecisi fiyat istikrarında devlet gücünü hissetmek istiyor

    TBMM Üzüm Komisyonu üyeleri Manisa Valisi Mustafa Hakan Güvençer’i ziyaret etti. Ziyarette bir açıklama yapan Komisyon Başkanı ve AK Parti Manisa Milletvekili İsmail Bilen hem üreticileri ve tüccarları hem de birlik ve kooperatifleri dinlediklerini anlatarak tespit edilen sorunların ciddi sorunlar olmadığını hepsinin çözülebilecek sorunlar olduğunu kaydetti. Bilen ayrıca görüştükleri her kesimin sezon başlangıcında devletin piyasaya müdahale ederek fiyat istikrarının sağlanması olduğunu ifade etti.

    TBMM Üzüm Komisyonu üyeleri Denizli, Sarıgöl, Alaşehir, Salihli ve Turgutlu’daki incelemelerinin ardından Manisa’ya geldi. Manisa Valisi Mustafa Hakan Güvençer’i ziyaret eden komisyon üyeleri adına Komisyon Başkanı ve AK Parti Manisa Milletvekili İsmail Bilen Valilik Şeref Defterini imzaladı. Burada bir açıklama yapan Manisa Valisi Mustafa Hakan Güvençer, “Hepimiz çok iyi biliyoruz, Manisa dünyanın çekirdeksiz üzüm üretim merkezi. Küçük sorunlar var bu küçük sorunların aşılmasında da sorunlardan ziyade bu stratejik ürünün tüm insanlığa çok daha iyi koşullarda, verimli, standartlara uygun sunulabilmesi ve ülkemize, ilimize bugüne kadar olduğu gibi bundan çok daha fazla katma değer sağlayabilmesi için, ortaklaşa yapılması gerekenler hususunda Manisa’da da çok ciddi bir arayış çok ciddi bir kamuoyu var. ne mutluyuz ki Türkiye Büyük Millet Meclisimiz bu insanların, bu memleketin temsilcileri sıfatıyla bu arayışa, bu sorunlara kayıtsız kalmadı. Bir komisyon marifetiyle ortaklaşa yürünen yolda Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gücünü ortaya koymayı kararlaştırdı. Bu manada bu ziyaret son derece anlamlı aynı zamanda da Manisalı hemşehrilerimiz bütün üzüm üreticilerimiz ve tacirlerimiz adına da kendilerine çabaları için çok çok teşekkür ediyorum” dedi.

    Komisyon Başkanı İsmail Bilen komisyon adına Vali Güvençer’e komisyon amblemli bir tabak hediye etti.

    “Üzüm çok değerli”

    Üzümün çok değerli bir ürün olduğunu kaydeden Komisyon Başkanı ve AK Parti Manisa Milletvekili İsmail Bilen, “İki gündür Manisa’nın ilçelerinde üzüm üreticileri, borsalar ve tacirlerle bir araya gelerek sorunları tespit etmeye çalıştıklarını kaydeden Komisyon Başkanı Bilen, “Basın mensuplarından bir ricam olacak. Bizim arkadaşlarımızın ve şahsımın ara sıra yaptığı açıklamalarda cımbızla bir iki kelimeyi almayın. Üzüm hakikaten çok kıymetli, çok değerli. Tüketimini teşvik etmemiz, ilk başta da kendimiz bu alışkanlığı edinmemiz gerekir diye kullandığımız cümlelerin altına ‘Gençlere silah zoruyla üzüm yedirilmemeli, yedirecek miyiz’ gibi ifadeleri ön plana çıkararak bu işi sulandırmayalım, yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermeyelim. Bu mahsul hakikaten kıymetli, değerli, özellikle nesillerimiz için. Manisa da üzümün başkenti. Yeterli bilgi birikimi burada oluştuğu için de ziyaretimizi Manisa odaklı yaptık ama diğer illeri de ziyaret edeceğiz” dedi.

    “En az 20 gram üzüm tüketilmeli”

    “En az 20 gram üzüm tüketilmeli” diyen Bilen, “Bunu uzmanlarımız söylüyor, hekimlerimiz söylüyor. 2 gün de bir olsa 3 günde bir de olsa biz kendimizden başlamalıyız, bu alışkanlığı ilk önce kendimiz edinmeliyiz ki başkalarına da tavsiye edebilelim. Üzüm tüketmeyen birinin başkasına üzüm yemesini tavsiye etmesi bence hiçbir anlamı olmaz. Söylediğimiz budur. Eski cümlelerden veya yorumlardan bazı şeyler görüyorum basında bu hoş değil, gençlerimize de iyi bir tavsiye değil. Sağlık açısından kullanılmalı, zihin fonksiyonlarının gelişimi açısından kullanılmalı, iktidarıyla muhalefetiyle birlikte önerilmiş bir öneri neticesinde kurulmuş bir komisyon. Dolayısıyla bu hem iç tüketimi artırmaya hem de dış pazarlara yönelik varsa yaşanan sıkıntılar veya alınması gereken tedbirler konusunda Manisa’da yeterli bir altyapı, birikim olduğu için de Manisa’ya biraz fazlaca vakit ayırmış olduk” şeklinde konuştu.

    “Çözülemeyecek sorunlar yok”

    İki günlük ziyaretleri kapsamında tespit ettikleri sorunlardan da bahseden Bilen şunları söyledi: “Özellikle sezon başlangıcında küçük üreticilerimizi, müstahsili koruyacak bir kurumun bulunmaması fiyat istikrarsızlığına sebebiyet veriyor. Daha sonra üzüm toparlansa bile küçük üretici, müstahsil elindeki mahsulü tüketmiş görünüyor. Bize gelen şikayetlerden bir tanesi bu. Diğer çerçeveden bakıldığında da ihracatçılarımızın bir kısmı yaş üzüme destek talebinde bulunuyor. Birliklerimizin ve kooperatiflerimizin talepleri var. Onlar da stok kurumunun oluşturulmasını ve lisanslı depoculuğun biran önce hayata geçirilmesi hususunda birliklere, kooperatiflere kamu desteği, devlet desteği, bakanlık desteği talepleri var. Bunlar da çözülebilecek sorunlar. Çok ciddiye alınacak sorunlar değil belki, büyütülecek sorunlar değil. Arz fazlası yaşandığı yıllarda bu sorunu yaşıyoruz. Bu da iklim şartlarına bağlı zaman zaman. Dolayısıyla bu mağduriyeti engelleyecek kurumların, bu sene yapmış olduğumuz gibi Toprak Mahsulleri Ofisinin, başbakanımızın talimatıyla devreye girmesi sonucunda bu mağduriyet engellenmiş oldu. Üreticinin genel bir talebi hatta birliklerin, kooperatiflerin, borsalar aynı şeyi söylüyor. Onların da talepleri Toprak Mahsulleri Ofislerinin yada yetkilendirilecek kuruluşların sezonun başlangıcında piyasaya müdahale etme, fiyat istikrarı sağlanması noktasında. Devlet gücünün elinin bu işin üzerinde hissettirmemiz lazım. Biraz da girdi maliyetleriyle ilgili sıkıntılar var. Bununla ilgili olarak da destekleme yükün hafifletilmesi konusunda talepler var.”

    Açıklamaların ardından valilik makamına geçen komisyon üyeleri basına kapalı olarak Vali Güvençer’le görüştü. Komisyon üyeleri Manisa ve Saruhanlı’da yapacakları incelemelerin ardından İzmir’e geçecek.

  • Güçlüer: “Çin ve Amerika birbirinin gücünü test ediyor”

    Amerika ve Kuzey Kore arasındaki krizin kontrolden çıkma eğilimi göstermeye başladığını vurgulayan Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi ve ASAM Terör Uzmanı Dr. Eray Güçlüer, Çin ve Amerika birbirinin gücünü test ettiğini söyledi.

    Kuzey Kore üzerinden yürütülen bu krizin aslında Çin tarafından kontrollü bir şekilde ilerletilmeye çalışıldığını dile getiren Dr. Eray Güçlüer önemli açıklamalarda bulunarak muhtemel durumları ele aldı. “Bugün Kuzey Kore gerilimini anlayabilmek için çok daha geniş ve küresel bir perspektiften bakmak gerekiyor” diye değerlendiren Eray Güçlüer şu şekilde devam etti:

    “Bugün yaşanan krize, Amerika egemenliğinde kurulmaya çalışılan yeni küresel nizama karşı askeri tehdit oluşturan küçük bir devletin meselesi gibi bakmamak lazım. Daha büyük bir perspektifte Çin olgusunu da dahil ederek düşünmek gerekir. Zira bugün Çin deyince aklımıza gelen birkaç husus gözümüze çarpıyor.

    Bunlardan birincisi Çin’in ekonomik büyümesinin artık hem Amerika’yı hem de Avrupa’yı tehdit etmesi. Yani ucuz iş gücü ve mal üretiminde zorlanan bir dünya var karşılarında. İkincisi de Çin’in nükleer kapasitenin artmış olması ve bu bağlamda yine Çin’in uzay teknolojisindeki ilerlemeleri. Asıl mesele bu ilerlemelerin Çin’e sağlamış olduğu küresel politik avantaj. Bu nedenle de ortaya çıkan kriz aslında Çin’in arka plandaki büyümesine bağlı olarak gelişen bir kriz. Trump ‘Başa geldiğimde Çin mallarına yüzde 45 vergi koyacağım.’ demişti. Trump’un önem verdiği diğer bir konu da nükleer kapasitesinin artırılması ve modernleştirilmesi üzerineydi. Çünkü nükleer güç üstünlüğünün Çin üzerinde bir avantaj oluşturacağını düşünüyor.”

    Güçlüer aynı zamanda, “Japonya burada gizli ama önemli bir aktördür. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya’nın üzerine uygulanan askeri kısıtlamaların çok büyük bir kısmı kalktı. Yani bu bölgede Çin ile Kore’nin dışında Japonya’nın da Çin’le etkin mücadele edebilmesinin önü açıldı. Japonya’nın teknolojisini ve gücünü küçümsememek lazım. Bir diğer husus da Amerika’nın Hindistan, Vietnam, Filipinler, Japonya ve Güney Kore ile yani Çin’i çevreleyen devletlerle yakın ve somut işbirlikleri tesis etmesi. Böyle baktığınız zaman olayın aslında sadece Kuzey Kore olmadığı da ortaya çıkıyor” diye konuştu.

    “Arka planda bir de silah lobisi var”

    Kuzey Kore ile olan krizin tırmandırılmasının arkasında bir de Amerika’daki silah lobisi baskısı olduğuna da değinen Güçlüer, “Bu kriz sayesinde başta ABD olmak üzere yeni geliştirilmiş olan özellikle hava-deniz muharebelerine yönelik en son teknoloji ürünü silah sistemlerinin bölge ülkelerine hatta Çin’e bile satılmasının amaçlandığını belirtti. Bu yüzden sonuç olarak aslında kriz suni bir krizdir” şeklinde konuştu.

    “Asıl hedef Çin ama Amerika Kuzey Kore ile oyalanıyor”

    “Çin’i bertaraf etmeye ne Amerika ne de Avrupa hazır değil, o yüzden Çin’in ne kadar güçlü olduğunu görmek için şuan Kuzey Kore ile oyalanılıyor.” diyerek sözlerine devam eden Güçlüer:“İlk başta Kore üzerinden Çin’e yükleniyorlardı. Güney Çin’deki adalara tacize varacak kadar Çin – Amerika gerilimi vardı. Fakat şimdi baktı ki; Amerika tek başına Çin ile baş edemiyor ve bunun üzerine Çin ile anlaşarak Kore’yi etkisiz hale getirmeye çalışıyor. Yalnız bunun çok tutarlı olacağını söylemek mümkün değil. Şuan bir takım öfke söylemleri var ama bunun çok fazla başarılı olabileceğini, bir krizin ötesine geçeceğini düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.

    “Guma adasına nükleer silah kullanılırsa kriz sıcak çatışmaya dönüşebilir”

    Guma Adası’na ya da benzer bir durumdaki her hangi bir yere yapılacak olan herhangi bir nükleer saldırının olayı sıcak çatışmaya dönüştürebileceğine dikkat çeken Güçlüer, “Amerika 2016 yılında anlaştığı Thaad füzesavar sistemini henüz kurmadı. Gerçi şuana kadar Kuzey Kore’nin füzeleri çok büyük oranda başarısız oldu. Fakat Kuzey Kore Amerika, Japonya ya da diğer ülkelere yönelik bir çılgınlık yaparsa buna karşılık verilir ama bunun olma ihtimali özellikle Çin bağlamında zor. Neticede Çin”in bölgede adeta kontrollü bir kriz yönettiğini söylemek de mümkün” dedi.

    “Çin, ordusunu bazı noktalarda en yüksek alarm seviyesine geçirdi”

    Çin’in nükleer ve silah gücünün kapasitesinin de bu vesile ile test edildiğini söyleyen Güçlüer, “Bu kriz nedeniyle Çin Genel Kurmay Başkanı, Çin ordusunun beş ayrı noktadaki birliklerini en yüksek alarm seviyesine geçirdi. Bu durum silahların artık atış moduna geçilmesi halidir. Bu durumda da siz yapacağınız gözetlemelerle Çin’in ya da herhangi bir ülkenin nasıl bir silah kapasitesi var bunu anlarsınız. Yani bu kriz durumunu aynı zamanda tarafların birbirini test ettiği bir ortam şeklinde de değerlendirmek daha mantıklı bir yaklaşım olacaktır.” diye konuştu.

  • Turkcell inovasyon gücünü ödülle taçlandırdı

    Turkcell, telekom sektörünün en prestijli ödüllerden biri olan Global Telecoms Business İnovasyon Ödülleri’nden yine iki ödülle döndü. Turkcell, günlük optimizasyon ve gerçek zamanlı aksiyon projeleriyle ’Yazılım ve Servis İnovasyonu’ kategorisinde iki ayrı ödüle birden layık görüldü. Şirket geçen yıl aynı organizasyondan yine iki ödülle dönmüştü.

    Turkcell, Global Telecoms Business tarafından düzenlenen, bilgi ve iletişim sektörünün öne çıkan organizasyonlarından Innovation Awards (İnovasyon Ödülleri) 2017’de iki ayrı projesiyle başarıyı yakaladı. Londra’da yapılan ödül töreniyle sonuçları açıklanan İnovasyon Ödülleri kapsamında, günlük optimizasyon ve gerçek zamanlı aksiyon projeleriyle ’Yazılım ve Servis İnovasyonu’ kategorisinde iki ayrı ödüle layık görüldü. Şirket geçen yıl aynı organizasyonda yine iki ödül almaya hak kazanmıştı.

    GTB İnovasyon Ödülleri, beş ana kategoride kurum ve kuruluşların inovatif projelerini değerlendiriyor. Kuruluşlarla çözüm ortaklarının birlikte başvurabildiği organizasyonun kategorileri; altyapı, yazılım ve uygulama, kurumsal servis, müşteri servisi ve toptan servis olarak sıralanıyor. 2007’den bu yana gerçekleştirilen ödül organizasyonu, şirketlerin başarılarını küresel boyutta değerlendirip bilinirliklerine katkıda bulunuyor.

    Konuyla ilgili yaptığı açıklamada bu gelişmeden duydukları memnuniyeti dile getiren Turkcell Kurumsal İletişim Direktörü Engin Gedik; “Turkcell olarak sektördeki öncü konumumuz bize geleceği şekillendiren, inovatif çözümleri hayata geçirerek müşterilerimizin hayatlarına değer katma sorumluluğunu veriyor. Müşteri Deneyimi ile Bilgi ve İletişim Teknolojileri ekiplerimizin oluşturduğu sinerjiyle ortaya çıkan günlük optimizasyon ve gerçek zamanlı aksiyon, bu bilinçle gerçekleşen projeler. Müşterimize sunduğumuz hizmet kalitesini üst seviyeye yükselten bu iki çalışmanın ödülle taçlandırılması bizim için gurur kaynağı” dedi.

  • Kadooğlu: “Ülkemizin küresel rekabet gücünü artırmanın yolu, KOBİ’lerin rekabetçiliğini artırmaktan geçiyor”

    TÜRKONFED Başkanı Tarkan Kadooğlu, KOBİ’lerin yüksek teknoloji üretim oranının yüzde 4 gibi düşük bir seviyede seyrettiğine dikkat çekerek, “Yüksek teknoloji kullanımındaki eksiklik, 4. sanayi devriminin ayak seslerini duyurduğu günümüzde KOBİ’lerimizin rekabetçiliğini olumsuz etkiliyor. Ülke olarak 4. sanayi devrimini kaçırma lüksümüz yoktur. Ülkemizin küresel rekabet gücünü artırmanın yolu, KOBİ’lerin rekabetçiliğini artırmaktan geçiyor” dedi.

    Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile Türk Girişimci ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) işbirliğiyle bölgeler arası gelişmişlik farklarının azaltılması, Türkiye’deki girişimci ve KOBİ’lerin güçlenerek büyümesi hedefiyle yürütülen “Bölgelerarası Ortak Girişim Projesi” (BORGİP) kapsamında düzenlenen toplantıların ikincisi Mersin Divan Otel’de yapıldı. “İşimizi Nasıl Büyüteceğiz? Gelecek Kuşaklara Nasıl Devredeceğiz?” başlığıyla gerçekleştirilen toplantıda, işini büyütmek isteyen Çukurovalı KOBİ’ler, Türk iş dünyasının önde gelen isimleri ile bir araya geldi. Toplantıya, TÜRKONFED Başkanı Tarkan Kadooğlu, TÜRKONFED Başkan Yardımcısı ve TÜSİAD BORGİP Çalışma Grubu Başkanı Şükrü Ünlütürk, Çukurova Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu (ÇUKUROVA SİFED) Başkanı Ali Doğan ve MESİAD Başkan Yardımcısı Hasan Engin ile çok sayıda iş insanı katıldı.

    “KOBİ’lerimizin rekabet güçlerini artırmak için projeler gerçekleştirdik”

    Toplantının açılış konuşmasını yapan TÜRKONFED Başkanı Kadooğlu, Türkiye’nin zor ve çetin bir dönemden geçtiğini, ülke olarak son bir yılda birçok badire atlatırken, geçen yılın Ekim ayından bu yana da referandum sürecine odaklanıldığını söyledi. Kadooğlu, “Ekonomiden çok siyaset ağırlıklı yoğun günlerden geçerken TÜRKONFED olarak 25 federasyon, 190 dernek, 40 bin şirket, 24 bin 100 iş insanıyla ülke ekonomisine katma değer yaratmaya devam ediyoruz. Türkiye’nin en geniş tabanlı KOBİ yapılanmasına sahip iş örgütü olarak, bölgeler arası gelir dağılımındaki eşitsizlikten orta gelir tuzağına, yeni anayasadan KOBİ’lerin finansmana erişimine kadar toplumu ilgilendiren konularda öneriler ortaya koyduk. Dijitalleşme, endüstri, 4.0, ar-ge inovasyonu ve aile şirketlerinde kurumsallaşma konularında KOBİ’lerimizin rekabet güçlerini artırmak için projeler gerçekleştirdik” diye konuştu.

    “Ülkemizin küresel rekabet gücünü artırmanın yolu, KOBİ’lerin rekabetçiliğini artırmaktan geçiyor”

    “Ülkemizin küresel rekabet gücünü artırmanın yolu, KOBİ’lerin rekabetçiliğini artırmaktan geçiyor” diyen Kadooğlu, Türkiye ekonomisinin yüzde 99’unu KOBİ’lerin oluşturduğunu, bu işletmelerin yüzde 95’nin de aile şirketleri tarafından yönetildiğini belirtti. KOBİ’lerin 2014’te toplam girişimin yüzde 99’unu, istihdamın yüzde 74’ünü, ihracatın yüzde 55’ini, ithalatın da yüzde 38’ini gerçekleştirdiklerine dikkat çeken Kadooğlu, “Buna karşılık yeni ekonomik sistemde KOBİ’lerimizin ar-ge harcamaları yüzde 17’de kalırken, yüzde 60 düşük teknoloji üretim yaptı. KOBİ’lerimizde yüksek teknoloji üretim oranı ise maalesef yüzde 4 gibi düşük bir seviyede seyretmektedir. Ekonominin bel kemiğini oluşturan KOBİ’lerimizin katma değer yaratacak ürün geliştirmelerinin, girişimci özelliklerinin ortaya çıkmasının önündeki en büyük engellerden biri yüksek teknoloji kullanımındaki eksikliktir. Bu durum, 4. sanayi devriminin ayak seslerini duyurduğu günümüzde KOBİ’lerimizin rekabetçiliğini olumsuz etkiliyor. Ülke olarak 4. sanayi devrimini kaçırma lüksümüz yoktur. Bu devrimi kaçırdığımızda ülke ekonomisinin, KOBİ’lerin, dolayısıyla işletmelerimizin uluslararası alanda rekabetçiliğinde 40 yıl geride kalacağı bir gerçektir. Artık bu gerçeğin farkına varmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

    “BORGİP, bir Türkiye projesidir”

    TÜRKONFED olarak KOBİ’lerin dönüşümü ve finansmana erişimi noktasında gerçekleştirdikleri saha çalışmalarıyla bilimsel çalışmaları ve önerilerini hükümetle paylaştıklarını ve birçoğunun hayata geçtiğini dile getiren Kadooğlu, şunları kaydetti:

    “Bu noktada 2013 yılında TÜSİAD ve TÜRKONFED olarak iş insanlarıyla Cizre ve Batman’da düzenlediğimiz toplantıda, BORGİP’de önemli mesafe kaydettik. Bunu birebir yaşayanlar olarak Cudi ve Gabar’da gezdik, 2 güne 8 toplantı sığdırdık. Türkiye’nin doğusu ve batısıyla gelir dağılımı uçurumunu kapatmak adına çıktığımız yolda, dünya siyaset gündemi baskın gelse de biz bu projenin ülke kalkınmasına getireceği faydanın farkındayız. KOBİ’lerimizin küresel rekabet gücünü artırmayı hedeflediğimiz BORGİP, bugün itibariyle Türkiye ekonomisinin dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına girmesinin ve orta gelir tuzağından çıkış anahtarı niteliğinde bir proje. Çünkü KOBİ’lerimizin ülke ekonomisinin büyümesinde çok önemli rol oynadığına inanıyoruz. Sadece bölgesel bir proje olması dışında tüm Türkiye’yi kucaklayan bir proje olması için çaba gösteriyoruz. BORGİP, bir Türkiye projesidir. İş insanları olarak, ülkemize hep güvendik, hep inandık. Elimizi taşın altına koymaktan hiçbir zaman iş dünyası olarak çekinmedik. Bu inanç ve karalılıkla işimize odaklanmamız, daha fazla refah üreten bir toplumun yapı taşı olmak, ülkemize karşı iş dünyası olarak sorumluluğumuzdur. Biz bu sorumluluğumuzun da bilincindeyiz. İnancımız kaybetmeden hep birlikte Türkiye için üretmeye ve çalışmaya devam etmeliyiz.”

    Toplantıda daha sonra BORGİP sunumu ile nitelikli insan kaynaklarına erişim, mentorluk, danışmanlık hizmetleri, teknoloji kullanımını artırmaya yönelik danışmanlık ve destekler, pazarlama ve ihracat konularında sunumlar yapıldı.