Etiket: Geriliği

  • GTO’da gelişimsel geriliği olan çocuklarda tanılama ve izleme” semineri

    Gaziantep Ticaret Odası (GTO) 39 No’lu Özel Eğitim Kurumları Meslek Komitesi ve Oda Yönetim Kurulu üyesi, Psikolojik Danışman Mustafa Eryoldaş’ın öncülüğünde “Gelişimsel Geriliği Olan Çocuklarda Tanılama ve İzleme” Semineri GTO’nun ev sahipliğinde gerçekleştirildi.

    Meslek Grubunda yer alan Özel Eğitim Kurumları temsilcilerinin yanı sıra hastanelerin psikolog ve terapistlerinin katıldığı seminere Çağ Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe Avcı konuşmacı olarak katıldı.

    Seminerin açılışında konuşan Gaziantep Ticaret Odası (GTO) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Uğur Acıoğlu, gelişimsel geriliğin erken yaşlarda saptanmasının son derece önemli olduğunu, Oda olarak gerçekleştirilen seminerle farkındalık oluşturmaya çalıştıklarını söyledi.

    Gaziantep Ticaret Odası Meslek Komitelerinin aktif ve başarılı çalışmalar gerçekleştirdiğini vurgulayan Acıoğlu, komitelerin hizmetlerin mutfağı olduğunu vurguladı.

    GTO Yönetim Kurulu üyeleri Yılmaz Duman, Sinan Bay, Kemal Delioğlu, Ömer Işık ve Ahmet Özgözükara’nın da katıldığı seminerde konuşmacı olarak yer alan Çağ Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe Avcı, “Gelişimsel Geriliği Olan Çocuklarda Tanılama ve İzleme” konusunda katılımcıları bilgilendirerek, sorularını cevaplandırdı.

  • Prof. Dr. Kurtoğlu: “İyot eksikliği çocuklarda zeka geriliği nedeni”

    Çocuk Endokrinoloji ve Neonatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selim Kurtoğlu, anne karnında başlayan iyot eksikliğinin, bebeklerde zeka geriliğine ve ilerleyen dönemlerde de hiperaktivite problemlerine neden olduğunu belirtti.

    Memorial Kayseri Hastanesi Çocuk Endokrinoloji ve Neonatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selim Kurtoğlu, ‘21 Ekim Küresel İyot Eksikliği Günü’ dolayısıyla yaptığı açıklamada, tiroid bezindeki hormon sentezinin ana maddesi olan iyotun eksikliği durumunda, anne karnından başlayan ve ölüme kadar devam eden problemlerin ortaya çıktığını belirtti. İyot eksikliğinin giderilmesi ve önlenmesinin insan sağlığı için olduğu kadar, ülkelerin sağlık harcamalarının azaltılması için de önemli olduğunu kaydeden Kurtoğlu, hamilelikte yeterli iyot alımı olmaması durumunda ortaya çıkabilecek problemlere dair şunları söyledi:

    “Hamile kadınlar gebelik döneminde yeterli derecede iyot almazlarsa hem kendilerinde hem de bebeklerinde bir dizi problem ortaya çıkmaktadır. Erişkin bir kişinin günde 150 mikrogram tuz alması gerekir. Bu oran emzirme ve hamilelik döneminde 250 mikrograma kadar yükselmektedir. Eğer bir anne yetersiz iyot alırsa, kendi tiroid fonksiyonlarında da yetersizlik meydana geldiği gibi, anne karnındaki bebekte de hipotiroidi, düşükler, bebeğin baş çevresinin küçük olması gibi problemler ortaya çıkacaktır. Bebek doğduğunda da aynı şekilde hipotiroidi riski artıyor, yine baş çevreleri küçük oluyor, vücut ağırlıkları düşük oluyor ve bu çocuklar ileride dikkat eksikliği yani hiperaktivite problemi yaşıyor. Bunun dışında yine zeka problemleri, matematik dersinde başarısızlık ya da IQ düşüklüğü problemine yol açıyor. Yine ergenlik döneminde guatr, büyüme geriliği ve bazı sorunlara yol açıyor.”

    Tuz iyot alımı için bir araç

    Söz konusu problemlerin giderilmesi için yeterli derecede iyotlu tuz alımını öneren Kurtoğlu, “Ancak iyotlu tuz alımı derken aşırı tuz alımını kastetmiyoruz. Bütün dünyada günde 3-5 gram oranında tuz alınması öneriliyor. Dolayısıyla insanlara iyotu ulaştırmak için tuzu bir aracı madde olarak kullanıyoruz, yoksa tuz önermiyoruz. Eğer iyotlu tuzdan fakir olan, kaya tuzu, Himalaya tuzu gibi tuzlar alınırsa yeterli derecede iyot alınmamış oluyor. Maalesef bazı sağlıkçı arkadaşlar iyotlu tuz alımını önermemektir. Bu, tamamen yanlıştır. Halkımızın bu şekilde aldatılmaması ve bu uyarılara kulak asmaması gerekir” diye konuştu.

    Kurtoğlu, iyotlu tuz kullanımında dikkat edilmesi gerekenleri, tuzun son kullanım tarihine dikkat etmek, tuzu ağzı kapalı güneş geçirmeyen koyu renkli cam kaplarda saklamak ve piştikten sonra yemeğe eklemek olarak sıraladı.

  • “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu”nun nedeni beyindeki olgunlaşma geriliği

    Hollanda Nijmegen’de Radboud Üniversitesi Tıp Merkezinde “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu”nun (DEHB) nedenleri üzerinde yapılan araştırmada, DEHB’in beynin beş bölgesindeki gelişme geriliği ile ilgili olduğu tespit edildi. Çok büyük sayıda denekle yapılan çalışmaya göre DEHB olan çocukları beyninin 5 bölgesinde yaşıtlarına göre olgunlaşma geriliği olduğu açıklandı.

    Hollanda Nijmegen’de Radboud Üniversitesi Tıp Merkezinde yapılan geniş kapsamlı araştırmada, öğretmenlerin şımarıklık dediği, kimilerinin hastalık olarak görmediği “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu”nun (DEHB) nedenleri konusunda çalışma yapıldı. Yapılan deneylerin ve çalışmaların ardından DEHB’nin beynin beş bölgesindeki gelişme geriliği ile ilgili olduğu açıklandı. Çok büyük sayıda denekle yapılan çalışmaya göre DEHB olan çocukları beyninin 5 bölgesinde yaşıtlarına göre olgunlaşma geriliği olduğu tespit edildi.

    DEHB olan çocuklar genellikle aile içinde sakar, dikkatsiz, yaramaz, duygu ve davranış problemi olan, okulda ise şımarık ve söz dinlemez olarak tanımlanıyor. Yapılan araştırma, bunların çocukların tercih ettiği davranışlar olmadığını, beyinlerindeki olgunlaşma eksikliğine bağlı olarak istemsiz olarak yapıldığına dikkat çekiyor. Sonuçlara göre, MR ile tespit edilen bu durum aynı zamanda çocuklara erken teşhis ve tedavi imkanı da sağlayacak. Araştırma hakkında bilgi veren Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli muayenede görülen belirtilerin MR ile doğrulanmasının okul öncesi dönemde erken teşhis için çok önemli olduğunu ancak bu yaş grubu için ilaç kullanılması ve ilacın etkinliğinin de yeni bir tartışma konusu olması gerektiğini söyledi.

    Bugüne kadarki en büyük araştırma

    Hollanda Nijmegen’de Radboud Üniversitesi Tıp Merkezinde 4 – 63 yaş aralığında 3 bin 242 kişi üzerinden yapılan ve bugüne kadar yapılanların en kapsamlı Meta Analiz çalışması tıp dünyasının saygın dergisi The Lancet Psychiatry’de yayınlandı. Bu yeni uluslararası araştırmada genel beyin hacmi ve DEHB ile bağlantılı olduğu düşünülen beyindeki yedi bölge Beyin MRI ile ölçüldü. Araştırmacılar, DEHB olanların şimdiye kadar DEHB’ye yönelik ilaç kullanıp kullanmadıklarını da kaydetti. Önceki çalışmalar, beyin hacmindeki farklılıkları bozukluk ile ilişkilendirdi ancak küçük örneklerle yapıldığı için sonuçların yetersiz kaldığını göstermişti.

    Beynin 5 Bölgesindeki gelişme geriliği DEHB’na yol açıyor

    Dünyada büyük yankı bulan bu araştırma sonuçları hakkında konuşan Neurobiofeedback Derneği Başkanı Elektrofizyoloji ve Neurofeedback uzmanı Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli “DEHB’da çok geniş denek sayısı ile yapılan MRI meta analiz çalışmasında bu çocukların 5 ayrı bölgesinin olgunlaşmasında gecikmesinin bulunması çok önemli. Bu araştırma sonuçları, çocukların şımarıklık yapmadığı, beyinlerinde gerçekten bir gelişim sorunu olduğu gerçeğinin aileler ve öğretmenler tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlayacak, erken teşhise de yardımcı olacaktır. Ayrıca Sağlık Bakanlığı ve Aile Bakanlığı’nın bu çalışmaları ciddiye alıp bir an önce bu çocukların okul öncesi yaşta tespitinin ve tedavisinin ilaçsız yapılmasında rol almaları gerekliliğini de konuşmalıyız. Klinik olarak DEHB olan çocuklarda MR ile beynin bu bölgesinde olgunlaşma geriliği tespit edilmesi tedaviye hemen başlayarak okul çağına geldiğinde bu çocukları yaşıtları ile aynı seviyeye getirebilmeyi sağlayacaktır. Bu onların akademik, sosyal ve kişisel hayatını doğrudan etkileyecek” şeklinde konuştu.

    Dr. Tanju Sürmeli, “DEHB 6-12 yaş arasındaki çocuklarda yüzde 4-12 oranında görülüyor. Teşhis konanların üçte ikisi, yetişkin olduklarında belirtilerini yaşamaya devam ediyor. Çocukların çoğu bir zeka sorunu olmamasına rağmen akademik başarı konusunda verimli olamıyor. Okulda şımarık ya da uyumsuz olarak adlandırılıyor, dışlanıyor. Okul öncesi dönemden başlamak üzere bu çocukların ilaçsız tedavisine yoğunlaşırsak okul çağı geldiğinde yaşıtlarını yakalamaları mümkün olabilir. Böylece ileri yaşlarda karşılaşacakları tüm diğer sorunları da önlemiş oluruz” diye konuştu.

    İlaçların etkisizliği tüm dünyada konuşuluyor

    Dr. Sürmeli “Yapılan beyin dalgaları dijital EEG çalışmalarının Meta analizi de zaten yüzde 90’nın üstünde doğrulukla DEHB olan çocukların olgunlaşmasında rol alan beyin elektrik akımı bozukluğunun teşhis edilebildiğini göstermişti. Bu tespit yapılan MRI araştırma sonucu ile örtüşüyor. Bu elektrik akım bozuklukları ilaçsız Neurofeedback tedavisi ile düzenlendiğinde beynin olgunlaşmasının kendi yaş grubunu yakaladığını kendi çalışmalarımızdan biliyoruz.

    Amerikan Hükumetinin yaptığı PATS (okul öncesi Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu) tedavisi çalışmasın da 0-6 yaş grubunda 6 yıllık takipte kullanılan ilaçların şikayetleri azaltmadığını tespit ettiler ve yayınladılar” dedi.

    Dr. Tanju Sürmeli dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu tedavisinde ilaç kullanımının 6 yaş üstünde arttığının altını çizerek, Ulusal Ekonomik Büro tarafından DEHB tedavisinde orta ve uzun vadede amfetamin türü ilaçların etkisinin olmadığından ve ciddi yan etkilerinden bahsedildiğini sözlerine ekledi. Dr. Tanju Sürmeli Çocuklarda nadir de olsa ani ölüm, kalp büyümesi, uykusuzluk, boy atmada gerilik, iştah azalması, kilo kaybı, agresyon, psikoz gibi yan etkiler görülebildiğini de söyledi.

  • Orta Kulak İltihabı Çocuklarda Gelişim Geriliği Nedeni

    Okul öncesi dönemdeki çocuklarda oldukça sık görülen orta kulak iltihabı, işitme ve konuşma becerisini etkileyerek yaşam kalitesini düşürüyor. Bu durum çocuklarda öğrenme becerisini etkiliyor ve gelişim geriliğine neden olabiliyor. Memorial Kayseri Hastanesi Kulak Burun Boğaz Bölümü’nden Op. Dr. Murat Koç, çocuklar için sosyal bir sorun haline de gelebilen orta kulak iltihabı ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

    Bağışıklık sistemi düşük olan çocuklar daha çabuk etkileniyor

    Akut solunum yolu enfeksiyonları (ASYE), insan vücudunda burun ile akciğer arasındaki solunum sistemi organlarında aniden ortaya çıkarak, geçici iltihaba neden olmaktadır. ASYE, alt ve üst solunum yolu enfeksiyonları olarak ikiye ayrılmaktadır. Alt solunum yolları olarak kabul edilen gırtlağın altındaki bölgede; krup sendromları, akut bronşiyolit, akut bronşit ve zatürreye bağlı enfeksiyonlar görülmektedir. Üst solunum yolu enfeksiyonlarına (ÜSYE) ise % 80 oranında virüsler neden olmaktadır. Soğuk algınlığı, nezle, bademcik iltihabı, orta kulak iltihabı, bronşit ve zatürreye yol açan olan bu enfeksiyonlar, en çok bağışıklık sistemi düşük olan çocukları etkilemektedir. Yapılan araştırmalarda okul öncesi dönemdeki her çocuğun yılda 5-8 kez bu enfeksiyonlar nedeniyle doktora götürüldüğü belirlenmiştir.

    Çocuğunuzun ateşi 3 günden fazla sürüyorsa…

    Çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonları söz konusu olduğunda akla ilk olarak soğuk algınlığı gelmektedir. Çocukların topluca uzun süre bulunduğu kreş ve okullarda hastalığa neden olan bu virüslerin bulaşma riski yüksektir. Eylül ve Nisan ayları arasında görülen soğuk algınlığına 200’den fazla virüsün neden olduğu belirlenmiştir. Bu virüsler, üst solunum yoluna genellikle ikincil olarak yerleşirler ve sinüzit, orta kulak iltihabı, lenf bezi iltihabı ve zatürreye neden olabilir. Bu virüslerin neden olduğu hastalığın en önemli belirtileri; yüksek ateş, boğaz ağrısı, burun akıntısı ve öksürüktür. Ağır seyreden hastalık nedeniyle küçük çocuklarda solunum sıkıntısı ortaya çıkabilir. Yüksek ateş bazen 3 gün sürer ve ilk günün ardında burun akıntısı koyu bir hale gelir. 3 günden fazla devam eden ateş ise orta kulak iltihabının habercisi olabilir.

    Yüz felci ve menenjite de zemin hazırlayabiliyor

    Orta kulak iltihabı, çocukluk çağında en sık geçirilen hastalıklardandır. Okul öncesi çocukların % 85’i bir kez, % 50’sinin ise iki ya da daha fazla orta kulak iltihabı geçirdiği tespit edilmiştir. Çocuklarda östaki tüpünün kısa olması nedeniyle burun ve boğaz akıntılarının ve bakterilerin orta kulağa kolayca geçmesi sonucunda ortaya çıkan orta kulak iltihabı, 6-36 aylık arasındaki çocuklarda daha sık görülür. Geniz etinin östaki ağzını kapatması ve sık geçirilen viral enfeksiyonlar orta kulak iltihabına neden olur. Çocuklarda görülen üst solunum yolu enfeksiyonunun başlamasının ardından ateş ve ani işitme kaybıyla kendini belli eden orta kulak iltihabında, antibiyotik tedavisinin vakit geçirilmeden başlanması gerekir. Çocuklarda tedavi edilmeyen orta kulak iltihabı nedeniyle; yüz felci, menenjit ve beyin apsesi sorunları ortaya çıkabilir.

    Antibiyotik tedavisi sonuç vermiyorsa cerrahi yöntem ile başarı sağlanabilir

    Orta kulakta sıvı toplanması yani efüzyonlu otit söz konusu olduğunda, antibiyotik tedavisinden sonuç alınamazsa cerrahi müdahale yoluna başvurulur. Yapılan operasyonda kulak zarına atılan çizikten sonra takılan ventilasyon tüpü, orta kulağın havalanmasını sağlar. Aynı operasyonda orta kulak iltihabına neden olan geniz eti de alınır. Bu tüpler, 6-9 ay arasında işlevini yerine getirdikten sonra vücut tarafından atılır. Dış kulak yoluna atılan tüp, muayene sırasında doktor tarafından alınır. Vücut tarafından atılmayan tüpler ise lokal anestezi yardımıyla yapılacak işlemle vücut dışına çıkartılır. Tekrar eden tüp uygulamalarında ise T-tüpler kullanılır.

  • Bebekte Gelişme Geriliği

    Op. Dr. Ali Osman Koyuncuoğlu, anne karnındaki bebeğin ihtiyacı olan oksijen ve besin taşımacılığını yapan kan akımının az olması sebebiyle bebekte gelişim geriliği yaşandığını söyledi.

    Op. Dr. Ali Osman Koyuncuoğlu, “Bebeğe ulaşan kan miktarı, vücut için oldukça önemlidir. Çünkü beyin ve kalp gibi organlar, bu sayede gelişimini sürdürür. Bebeklerde oluşan gelişme geriliği iki şekilde meydana gelir, simetrik gelişme geriliği ve asimetrik gelişme geriliği. Simetrik gelişme geriliği, ultrasonda yapılan kontrollerde bebeğin baş, karın ve bacak boyu ölçülür ve bebeğin bu ölçümleri gelişim göstermesi gereken haftaya göre geride kaldığı saptanır. Bu gibi gelişme geriliği daha seyrek olarak meydana gelse de hamileliğin erken dönemlerinde fazla belirti göstermemesi sebebi ile tespit edilmesi oldukça zordur. Bundan dolayı daha ciddi problem yaşanabilir. Bu gelişme geriliği kromozom anomalileri, hamilelik sürecinde yaşanan iltihaplı hastalıklar, anatomik problemler, annenin beslenme bozukluğu ve sigara kullanması neticesinde meydana gelebilir. Asimetrik gelişme geriliği, bu gelişim geriliği ise hamilelik sürecinin ilerleyen haftalarında meydana gelir. Bebeğin bel kalınlığı ölçümü, bacak ve kafa çevresine kıyasla daha küçük kalıyor ise, asimetrik gelişme geriliği teşhisi konabilir. Şayet anneden bebeğe giden kan miktarının azalırsa bu sorun meydana gelebilir. Diyabet ve yüksek tansiyon gibi gebelik sorunları nedeni ile görülmektedir” dedi.

    BEBEKTE GELİŞME GERİLİĞİNİN TANISI NASIL KONUR? TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

    “Bebeklerde meydana gelen gelişme geriliğinin teşhisi için bebeğin kaç haftalık olduğunun tespit edilmesi gerekir” diyen Dr. Ali Osman Koyuncuoğlu şöyle devam etti, “Bu amaçla da ultrason kontrolleri ve gebelik haftaları çizelgesi incelenir. Bunun dışında anne adayından çeşitli bilgiler istenir ve bu veriler neticesinde bir kanıya varılır. Bu bilgiler içerisinde; anne adayının bir önceki gebeliğinde gelişme geriliği hikâyesinin olması, anne adayının taşıdığı hastalıklar ve geçirmiş olduğu hastalıkların değerlendirilmesi yapılır. Kısaca gelişme geriliğe yol açabilecek bütün etkenlerin araştırılması neticesinde bebeğin haftasına göre gelişim ölçümlerinde geri kalması halinde gelişme geriliği teşhisi koyulabilir. Ultrason ile yapılan muayene neticesinde ölçümlerde simetrik ya da asimetrik gelişme geriliğinin yaşandığı saptanabilir. Bu durumda ise bebeğin organları ve vücut yapısı detaylı bir şekilde ultrason değerlendirmesine tabii tutulur. Bunun yanı sıra renkli doppler uygulamasından da yararlanılabilir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda gerekli olan tedavi adımları belirlenir” diye konuştu.

    Ali Osman Koyuncuoğlu aynı zamanda, “Gelişme geriliği mevcut ise ilk olarak bebeğin doğumu planlanır. Şayet doğuma daha uzun bir süre varsa ve gelişme geriliği erken saptanmış ise hamilelik sürecinde yaşanan iltihaplı hastalıkların, kromozomal hastalıkların ve bebeğin yapısındaki anormalliklerin inceleme altına alınması gerekir. Yapılan araştırmalar neticesinde problem tespit edilirse ve bebek için ciddi bir durum mevcut ise gebeliğin sonlandırılması söz konusu olabilir. Hayati tehlike söz konusu değilse anne adayının ve bebeğin sağlığı ön planda tutularak, fiziksel hareketlerin kısıtlanmasına yönelik çalışmalara başvurulabilir” diyerek sözlerini tamamladı.