Etiket: Gerekenler

  • İmplantta dikkat edilmesi gerekenler

    Çekmeköy Superdent Diş Polikliniği Kurucusu Diş Hekimi Mehmet Rıfat Akpınar, implant yaptırırken dikkat edilmesi gereken hususları belirtti.

    Çekmeköy Superdent Diş Polikliniği Kurucusu ve İtalya Marconi Üniversitesi İmplatoloji üzerine master yapan Diş Hekimi Mehmet Rıfat Akpınar, implant yaptırırken üç unsura dikkat edilmesi gerektiğini belirtti.Akpınar, “Birincisi hekim seçimi. İmplantı yapacak kişinin konusunda bilgili, becerili ve daha öncesinde birçok vakasının olması lazım bu yüzden implant yaptırmaya karar verdiğinizde çok dikkatlice araştırıp doğru diş hekimini bulmanız gerekmektedir” dedi.

    İkincisinin ise hekimin kullanmış olduğu implant markası olduğunu belirten Mehmet Rıfat Akpınar, “Ülkemizde ve dünyada yüzlerce implant sistemi var. Yurtdışında bazı insanlar tamirhanelerde implantlar üretiyorlar. İmplant titanyum esanslı bir malzemedir. Titanyum doğada bulunan uygun bir materyaldir. Bunu insanlar kendi şartlarına göre işleyip implant adı altında piyasaya sürüyorlar. Ancak implant” ın yüzeyi çok önemli yani titanyumun ne ile kaplandığı. Günümüzde bazı özel malzemeler var çok özel yöntemlerle kaplanıyor ve iyileşme süresi çok çabuk oluyor bunun yanı sıra vücudun kabul etme süresi çok çabuk olabiliyor. Bu implantların uzun dönemde başarısı çok yüksek oluyor. İmplant’ın geometrisi de çok önemli yani kemiğin içerisine nasıl giriyor, yivlerinin yerleşik şekli nasıl, üzerine takılan diğer parçalar nasıl bunlar çok önemlidir. Bu yüzden kendini ispatlamış, sertifikalı ve dünyaca kabul edilmiş bir ürün kullanılması gerekmektedir” diye konuştu.

    Üçüncü unsurun ise implant yaptırmak istendiğinde planlamanın çok önemli olduğunu kaydeden Akpınar, “Planlama konusunu dikkate alınmaz ise çok büyük problemler ortaya çıkar. Kişi tedavisinde geri dönülmez bir yola girer. İmplant yapılacak vakalara çok detaylı bir planlama yapılması şarttır. Günümüzde 3 boyutlu implant planlama yöntemi çıkmıştır. implant uygulamasına başlamadan özel tomografiler çekilir ve bütün çene bilgisayar ortamında aktarılmış olur. Bilgisayar ortamında nerde ne kadar kemik var, nereden hangi damar ve sinir geçiyor 3 boyutlu olarak döndürerek bakılıp ona göre implantları planlamak gerekmektedir. İmplantlar standart ürünler değil bunların boyları ve çapları var. Yani hangi bölgeye hangi boyda, hangi bölgeye hangi çapta implant uygulanacağı bu yöntemler sayesinde belirlenir. Aynı zamanda aks çok önemli yani birden fazla implant konulacaksa, implantlar mümkünse birbirine paralel olması gerekiyor ki üzerine gelen yükleri eşit dağıtabilsin. Eğer bir implant sağa bir implant sola bakıyorsa bu implantlar tutmuştur, vücut kabul etmiştir ama üzerine diş yapmak mümkün değildir. Bu yüzden planlama konusu oldukça önemlidir. 3 boyutlu Bilgisayar destekli implant planlaması yapılarak, implantlar bilgisayar ortamında yerleştiriliyor ve bu planlama ile özel bir şablon elde edilmiş olur. Bu şablonla beraber ağıza şablon oturturularak implant işlemine başlanabilir. Şablon içerisinde implantların delikleri ve açıları belli olmuş olur. Bu şekilde yapılan planlanmış durum kişiyi rahat ettirecektir” ifadelerini kullandı.

    “İmplant Tedavisinde Ağız Hijyenine Dikkat Edilmeli”

    Mehmet Rıfat Akpınar,”İmplant yaptıran kişiler kesinlikle ağız hijyenine dikkat etmelidir. Doğal diş bakımı yeterli olmaktadır ancak implantın ömrü açısından diş ipi kullanımı ve ağız duşu kullanılmasında da fayda vardır. Yaptırdığınız implantların uzun ömürlü olmasını istiyorsanız bakımını düzenli olarak yapmanız gerekmektedir” şeklinde konuştu.

  • Bakan Arslan: “Kabine değişikliği için gerekenler söylenildi”

    Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, kabine değişikliğine ilişkin, “Karar vericilerin cevabının dışında bir cevap olmaz, karar vericiler de cevaplarını verdiler” dedi.

    Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan ve eşi Habibe Arslan, Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp Tedavileri Uygulama Merkezinin açılışına katıldı. Açılış kurdelesini kesen Bakan Arslan, basın mensuplarının kabine değişikliğine ilişkin soruları üzerine bu konuda gerekenlerin söylenildiğini belirterek, “Karar vericilerin cevabının dışında bir cevap olmaz, karar vericilerde cevaplarını verdiler” şeklinde konuştu.

    Bakan Arslan, alternatif tıbbın öneminin farkında olduklarını ama bunun bilinçli ellerde ve Sağlık Bakanlığının kontrolünde yapılması gerektiğinin altını çizerek, sahada insanların memnuniyetini gördükçe bunu Sağlık Bakanı’na da ilettiklerini ifade etti. Alternatif tıpla ilgili birçok spekülasyonun olduğuna dikkat çeken Bakan Arslan, “İnsanımızdan istirhamımız doğru ellerde ve doğru yerlerde alternatif tıptan yararlanmalarıdır. Bu konuda Sağlık Bakanlığı ile iş birliği yapan yerleri takip etmeliler” diyerek açılışını yaptığı polikliniğin hayırlara vesile olmasını diledi.

    “Amacımız vücudun kendi kendini tedavi etmesi”

    Açılışı yapılan merkezin sahibi Uzm. Dr. Filiz Sarı da son yıllarda bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerine ilginin arttığını dile getirerek, Batı tıbbının teşhis koymada, akut hastalıkların tedavisi ve cerrahide çok hızlı ilerlemeler kaydederken, diyabet, tansiyon veya romatizmal hastalıklarda hastanın sadece ömür boyu ilaç kullanımına mahkum edildiğini aktardı. Uzun süreli ilaç kullanımının da hastanın toksin yükünü arttırdığından yan etkilere neden olduğunu belirten Sarı, “Bu konu bireysel refah ve ülke ekonomisi için olumsuz etkisi de hükümetimizin gündemine girmiş ve oldukça isabetli kararlar alınmıştır. Bunlardan birisi 2014 yılında yayınlanan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Tedavileri Yönetmeliği’dir. Bununla birlikte Batı tıbbı ve geleneksel Anadolu tıbbı, Sağlık Bakanlığı tarafından tanınmıştır ve ehliyetsiz kişilerin uygulamalarının önüne geçilmiştir. Bizim amacımız hastanın beslenmesini düzenleyerek bedenine herhangi bir kimyasal vermeden küçük uyarılarla vücudun kendi kendini tedavi etmesini sağlamaktır” diye konuştu.

    Kurdele kesimi ve açılış konuşmasının ardından bir basın mensubunun sinir ve stres ölçümü yapıldı. Bakan Arslan’ın eşi Habibe Arslan da akapunktur tedavisi yaptırdığını ve migrenden kurtulduğunu dile getirdi.

  • İşte evde en çok yaşanan kazalar ve yapılması gerekenler

    İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi İlk ve Acil Yardım Bölümü Öğretim Görevlisi Selin Deniz, günlük hayatta çok sık yaşanan ev kazalarında yapılması gerekenlerle ilgili açıklamalarda bulundu.

    İlk ve Acil Yardım Bölümü Öğretim Görevlisi Selin Deniz, özellikle evlerde temizlik sonrası kaygan zeminlerde yaşanan düşme, kayma ve çarpmalar sonucunda morluklar, şişmeler ve kesikler meydana geldiğini belirterek, “Bunun dışında özellikle kadınlarımızın temizlik maddelerini yiyecek ve içecek kutularına koymalarından dolayı çocukların bunları yemeye çalışmasıyla kimyasal madde yanıkları çok fazla yaşanıyor. Bunların etkileşimine bağlı olarak da sonradan zehirlenmeler oluşabiliyor. Kışın da soba ve şofben kullanımının artmasıyla karbonmonoksit zehirlenmeleri ile çok fazla karşı karşıya kalıyoruz” dedi.

    Çocukların yaşadığı ev kazalarına değinen Deniz, “Kimyasal maddeler ve ilaçlar kesinlikle çocukların ulaşabileceği yerlerde olmaması gerekiyor. Çünkü çocuklarımız, ulaşabildikleri yerlerdeki ilaçları şeker zannedip yemeye kalkışıyor. Aynı şekilde kola şişelerine koyulan kimyasal maddeleri yine yanlışlıkla içilebiliyor. Yine çocuklarımız hareketli olduklarından dolayı çok fazla morluklar, kesikler ve şişlikler meydana geliyor. Bir diğeri de merdivenlerden, balkonlardan ve camlardan düşmeler. Camda, pencerelerde ve balkonlarda çocukların üstüne basıp aşağıya sarkmasını sağlayabileceği herhangi bir eşya bulundurmamamız gerekiyor” diye konuştu.

    Çocukların küçük nesneler yutmaları durumunda yapılması gerekenleri anlatan Deniz, “Çocuklar özellikle nohut ve madeni para gibi küçük şeyler ya yutarlar ya da kulağına, burnuna sokmaya çalışırlar. Eğer bu yuttukları küçük şeyi ağız içinde görüyorsanız cımbız yöntemi ile tek ya da çift parmağınızla süpürür bir şekilde çıkarabilirsiniz. Fakat göremiyorsanız yapacağınız iki tane manevra var. Bir yaş altındaki çocuklar için bebeğin göğsünü elinizle tutacaksınız, başı yere doğru bakacak, sırtına iki kürek kemiğinin arasına beş adet el ayanızla vuru yapacaksınız. Çocuğu döndüreceğiz ve sırt üstü sert bir zemine yatıracağız. İki parmağınızla göğsünden yukarı süpürme hareketi yaparak göğsün basıncını arttırıp ağzından yuttuğu cismi çıkarmaya çalışacağız. Bir yaş üstü çocuklarda ise başparmağımızı el içine alarak yumruk yapıyoruz ve yumruğumuzu çocuğun göğüs kemiğinin alt noktası ile göbeğin arasındaki boşluğa getiriyoruz. Diğer elimizle yumruğu tutup yukarıya çekip yabancı cismin yukarıya çıkmasına neden oluyoruz. Bunu aynı periyotlarla tekrarlayabiliriz fakat yine de çıkmıyorsa hızlı bir şekilde sağlık kuruluşuna gitmeliyiz. Yabancı cisim çıksa bile sonuçta kaç tane yuttuğunu bilmediğinizden ve bu esnalarda nefessiz kalma olasılıklarından dolayı oksijen desteği almasında fayda olacaktır. Bu yüzden yine sağlık kuruluşlarına gitmeliyiz” dedi.

    Evde yanlış kullanılan temizlik malzemeleri

    Birden fazla temizlik malzemesinin karıştırılması ile ortaya çıkan zehirli gazların solunum yollarının tıkanmasına ve nefes darlığına sebep olduğunu ifade eden Deniz, “Birden fazla temizlik malzemesinin karıştırılması ile ortaya çıkan zehirli gazlar solunum yollarının tıkanmasına ve nefes darlığına sebep oluyor. Yine aynı şekilde kapalı ortamlarda temizlik malzemesi ile yapılan işlemler dolayısıyla zehirlenme vakaları ile çok fazla karşılaşıyoruz. Bu yüzden eğer kullanacaksak tek bir malzeme ile temizliğimizi yapmalıyız ve aynı şekilde kapalı ortamlarda değil dışarıdan hava gelecek şekilde camlarımızı açarak temizlik işlemine devam etmeliyiz. Hatta temizlik bittikten sonra bile iki saat boyunca oda içinin havalandırılması gerekiyor” diye konuştu.

    Zehirlendiğimizi nasıl anlarız ve ne yapmalıyız?

    Zehirlenme durumunda yapılması gerekenleri anlatan Deniz, “Eğer zehirlendiğinizi düşünüyorsanız bunun yanı sıra da bulantı, kusma, nefes darlığı, görme bozukluğu ve bilinç kaybı gibi şikayetleriniz varsa hızlı bir şekilde 112’yi aramanız ya da imkanınız varsa en yakın sağlık kuruluşuna gitmeniz gerekiyor. Toplumumuzda yanlış bilindiği üzere yoğurt vb. şeyler yememeniz, bol su içmeniz ve dediğimiz gibi bu şüphe içinde iseniz derhal sağlık kuruluşuna gitmeniz gerekiyor. Aksi takdirde yapılan başka herhangi bir müdahale ancak zaman kaybına sebep olur” dedi.

    Yanıklarda yapılması gereken ilk müdahaleyi anlatan Deniz, “Yanık yüzeye kesinlikle buz uygulamamamız gerekiyor. Yanık bölgeyi akan soğuk suyun altında 15 dakika boyunca tutmamız lazım. Zaten hafif bir yanıksa bu işlem yeterli olacaktır. Eğer ağır bir yanıksa kesinlikle su dolu kesecikleri patlatmamamız ve yüzeyde bir giysi varsa çıkartmamamız gerekiyor. Fakat giysi yanıkla birlikte deriyle bütünleştiyse eğer sabit bırakmamız lazım. Çünkü o giysiyi çıkaracağım derken yanık alandaki derinin daha da zarar görmesine neden olabiliriz” şeklinde konuştu.

    Delici ve kesicisi alet yaralanmalarında kesik alan küçükse ve kanama çok fazla değilse ılık suyla ve sabunla o bölgeyi yıkayıp, ardından da temiz ve kuru bir bezle orayı kapatmanın yeterli olacağını söyleyen Deniz, “Fakat temiz bir bezle bastırdıktan sonra kanama devam ediyorsa bir iki bez daha alttaki bezin üstüne sıkıca bastırıp basınç alanını arttırmalıyız. Üzerine yara bandı vb. şeyler yapıştırmıyoruz. Kanamanın devam etmesi ile beraber en yakın sağlık kuruluşuna gidiyoruz” dedi.

    Kırıklar konusunda da bilgi veren Deniz, “Kırık durumlarında evde sert ne varsa sabitleyebilecek cetvel, kitap ve tahta gibi kırık alanı eklemi de içine alacak şekilde sabitliyoruz. Sabitleyici madde ile kırık alanı arasına bez ya da pamuk ne varsa onu koyuyoruz ve kesinlikle oynatmadan bu şekilde hızlıca sağlık kuruluşlarına gidiyoruz” dedi.

  • ’Çok Görevli’ çalışanların yapması gerekenler

    Her geçen gün rekabetin daha çok arttığı iş yaşamında başarıyı yakalamak için birçok kritere ihtiyaç duyuluyor. Çalışanların ’Çok Görevli’ (multi-tasking) olması, bu kriterlerin en önemlisi olarak görülüyor . Bu beceri, kurumsal yaşamdaki birçok kişinin aynı anda birden fazla iş yapmasını zorunlu kılarken, insanlar bu durumun nelere mal olduğunu fark edemiyor.

    Yapılan araştırmalar, ’Çok Görevli’ olduğumuz zamanlarda, her bir görevi tamamlama süremizin uzadığını ve böylece görev kalitesinin de düştüğünü gösteriyor. Psikologlar ise bundan çok daha kötüsünün, stres düzeyinin yükselmesi olduğu konusunda hemfikir.

    Madalyon Kurumsal Psikoloji Odaklı Eğitim Merkezi, çalışanların sıklıkla karşılaştığı bu sorunu çözmek için kurumsal çalışmalar yapıyor. Merkezin öncelikli amacı, kişinin ruhsal sağlığını olumsuz yönde etkileyen faktörlere, yine kişinin kendi potansiyelini kullanarak müdahale etmesini sağlamak. Çünkü eğer kişi olumsuz düşüncelerle, iletişim güçlükleriyle ve kalıp yargılarla baş etmesini biliyorsa, karşılaştığı sorunlar karşısında zorluk yaşamıyor. Merkezin bu müdahale noktasında kullandığı tekniklerden biri ’Farkındalık (Mindfulness) Egzersizleri’. Yaşam koşullarının zorlaştığı ve rekabetin arttığı iş dünyasında, yapılacak görevleri yavaşlatmak ya da hızını düşürmek belki mümkün olmayabilir ama çalışanlar kendi kendilerine yapabilecekleri ufak teknikler ile zihinsel esnekliklerini arttırabilir ve stres düzeylerini düşürebilirler.

    İnsanların, bu yöntemleri çok basit buldukları için uygulamaya gerek bile duymadıklarını söyleyen Psikolog Hande Cesur, ’’Oysaki bütün dünyanın kabul ettiği ve bilimsel çalışmalarla desteklenen bu basit farkındalık egzersizleri, ruh sağlığımızı korumak için birebir. Stres düzeyinin her gün belli oranda artması çok normal. Ancak düzenli olarak müdahalede bulunmazsak, her gün artan stres, bir süre sonra kişinin kendisini tükenmiş hissetmesine neden olabilir. Telefonlarımızı verimli kullanmak için şarjını her gün nasıl dolduruyorsak, zihnimizin ve bedenimizin tükenmemesi için de basit yöntemler uygulamamız gerekiyor’’ diye konuştu.

    Bir dakikalığına zamanı durdurun

    Madalyon Kurumsal Psikoloji Odaklı Eğitim Merkezi, yapmamız gereken çok basit egzersizler konusunda şu tavsiyelerde bulunuyor: Diyelim ki uzun bir süre aynı anda birden fazla iş yaptınız ve sonrasında ise mola vermeniz gerekti. Ancak mola sırasında da başka şeylerle uğraşıyorsunuz. Bunun yerine, sadece olduğunuz yerde sakince durun, bir yere oturun, bedeninize odaklanın. Bedeninizdeki baskıları, kıyafetlerinizin ağırlığını, ayaklarınızın yerle temasını düşünün ve vücut ısınını fark etmeye çalışın. Bu egzersizi gün içinde birkaç kere tekrarlamanız, birkaç saatlik iş stresinizin düşmesine, yaptığınız işe odaklanma sorununuzun da zamanla azalmasına neden olacak.

    Ne yediğinizin farkında olun

    Çalışan insanların çoğu, öğlen aralarında yemeklerini hızlıca yerler ve artan zamanlarını daha çok sigara içmeye ya da sosyal medyayı takip etmeye harcarlar. Oysa öğlen araları zihinsel rahatlama için büyük fırsattır ve bu süreyi yoga ya da meditasyonla geçiren çalışanlarda zihinsel ve bedensel iyileşme görülmektedir. Bunlar için fırsat bulamıyorsanız bile çok küçük farkındalık egzersizleri yapabilirsiniz. Örneğin yemeğinizi başka hiçbir şeyle uğraşmadan yalnızca yediklerinize odaklanarak yemeniz, iyi bir egzersiz olacaktır. Emin olun, bu egzersizlerden sonra rengini, tadını, dokusunu, kokusunu fark ederek yemeğe çalıştığınız bütün yiyeceklere, hatta küçük bir mandalinaya bile çok şey borçlu olacaksınız.

    Yürüyüş yaparken başka bir şey düşünmeyin

    Birçok insan, yürürken bir yandan telefonla konuşur, gideceği yerde yapacağı konuşmayı düşünür, kafada sürekli dolaşan yapılacaklar listesi ile adımlar atılır. Önemli bir farkındalık egzersizi de bu alışkanlığı durdurup, yürürken sadece yürümeyi başarabilmektir. Adımlarınıza, beden duruşunuza odaklanarak bunu başarabilirsiniz. Bu yürüyüş egzersizi sayesinde, zihninizin çok daha iyi bir performans göstermesi için ona fırsat tanımış olursunuz.

    Egzersizlerin özellikle hızlı yaşamaya alışkın kişiler için ilk başta hiç kolay olmadığını dile getiren Psikolog Cesur, ’’Ancak bir süre alıştırma yaptıktan sonra, çok rahat bir şekilde kendilerini ruhsal sakinliğe bırakmayı başarabilecekler ve sonuçta eve gittikleri zaman televizyon ekranına kitlenerek dış dünyayla bağlantılarını kesmek zorunda kalmayacaklar. Bu egzersizler, insan potansiyelinin gün boyu sağlıklı ve etkili bir şekilde kullanabilmesini sağlayarak hem iş hem de yaşam kalitesini her yönden artıracak’’ ifadelerini kullandı.

  • Grip hakkında bilinmesi gerekenler

    Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, üst solunum yollarının korunmasında aşılanma, kişisel hijyen kurallarına uyulmasının yanında bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için uygun beslenmenin de oldukça önemli olduğunu belirterek, grip hakkında en çok merak edilenler hakkında bilgi verdi.

    Gribe yol açan influenza virüsünün çok kolay ve hızlı bulaştığına dikkat çeken Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, bulaştığı kişilerde kısa sürede ortaya çıkan ateş, adale ve eklemlerde ağrılar, halsizlik, yorgunluk, bitkinlik, titreme, baş ağrısı ve kuru öksürük, bazen ishal (çocuklarda daha sıktır) gibi belirtilerle devam ettiğini belirtti. Grip salgınının haftalarca sürebildiğini söyleyen Ulusoy, tüm dünyada 250 binle 500 bin arasında insanın gribal enfeksiyonlar sebebiyle hayatını kaybettiğini, bu hastalıktan ölümlerin 65 yaş üstü yaşlılar ve 2 yaş altındaki bebeklerde daha fazla olduğunu vurgulayarak şu bilgileri verdi:

    “Başlıca bulaşma yolları, öksürük ve hapşırık ile etrafa saçılan damlacıkların hava yolu ile yayılması ile beraber hasta kişiler ile direkt temas edilmesi ve hasta kişilerin ağız-burun akıntıları ile temas etmiş eşyalarla da olabiliyor. Kapalı ve kalabalık mekanlar, toplu taşıma araçları, iyi havalandırılmayan iş yerleri, sınıflar, bakımevleri gibi ortamlar da hastalığın toplumda yayılmasını kolaylaştırıyor. Grip ilk 24-72 saat arasında bulaşıcı hale gelir ve istirahat ile 7-10 gün içinde geçiyor. Başka bir deyişle insanlar gribe yakalandıklarını fark etmeden bile virüsü bulaştırabiliyor. Genellikle hastanın şikayetlerine ve de muayene bulgularıyla konuyor. Fakat gerekli görüldüğü veya ayırıcı tanı için hekimin gerekli gördüğü durumlarda kan testleri ve boğaz kültürü ile tanı kesinleştirilebiliyor.”

    “Grip ve nezle farklı”

    “Grip ve nezle, farklı virüslerin neden olduğu solunum yolları hastalıklarıdır” diyen Ulusoy, “Grip; burun, boğaz, bronş ve muhtemelen akciğerler dahil tüm solunum yollarını etkiliyor. Soğuk algınlığı özellikle burun olmak üzere üst solunum yollarını etkiliyor. Bu nedenle gribin ateş, vücut ağrıları, yorgunluk gibi belirtileri soğuk algınlığına göre daha şiddetli oluyor. Soğuk algınlığı yani diğer ismiyle nezlede normalde ateş olmaz veya çok hafif oluyor. Nezle hafif kırgınlık, burundan akıntı, hapşırma gibi belirtiler ile kendini gösteren, halsizliğe yol açmadığı için yatak istirahati gerektirmeyen bir hastalık. Gribal enfeksiyonlar genellikle oldukça hafif atlatılıp kendiliğinden geçerler fakat aşağıdaki durumlar varsa mutlaka bir hekime muayene olmakta fayda var. Bunlar; genel vücut bağışıklık yetmezliği, gribal şikayetlerin uzun zaman sürmesi, yetmişli yaşlara ulaşan kişiler, devam eden ya da aralıklı 39 dereceye ulaşan ateş yükselmeleri, baş ağrısı, solunum sıkıntısı ve göğüs ağrısı şikayetleri. Gribal enfeksiyonlar risk grubu olarak adlandırılan çocuklarda, yaşlılarda ve kalp hastalığı, akciğer hastalığı, böbrek hastalığı, şeker hastalığı gibi kronik hastalığı olan kişilerde çok daha ağır seyretmekte ve ciddi sonuçlara yol açıyor” dedi.

    Gripten korunmak için ne yapılmalı?

    Gripten korunmanın başlıca yolunun vücut direncinin düşmesini engellemekten geçtiğini ifade eden Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları kaydetti:

    “Mevsim özelliklerine uygun giyilmeli, bol sıvı gıdalar, taze meyve ve sebze tüketilmeli. Kışın odaların iyi havalandırılması ve nemlendirilmesinin yanında hastalar ile yakın temastan, ortak eşya kullanımından kaçınılmalı. Ayrıca C vitamini, ekinezya gibi doğal ürünlerin yanında magnezyum, çinko gibi minerallerin dengeli tüketilmesi de koruyucu anlamda faydalı. Hastalığa sebep olan virüsten uzak kalmak korunmanın temeli. Öncelikle hasta olduğu bilinen kişilere 1 metreden daha fazla yaklaşılmamalı, mecburi olarak hastalar ile yakın temasta olan kişiler ve sağlık personeli için ağız ve burnu da kapatan uygun basit maskeler kullanılmalı. Hastanın çevresi ve kullandığı eşyalara temas durumlarında mutlaka ellerin sabunlu su ile yıkanması oldukça faydalı. Ayrıca hasta odaları havalandırılmalı ve temizliği yapılmalı. Özellikle kullandığı kağıt mendil ve peçete gibi eşyalar uygun bir şekilde toplanıp çöpe atılmalı, ortalıkta bırakılmamalı. Sağlam kişilerin kendisini koruduğu kadar hastalar da hastalığı bulaştırmamak için kişisel önlemler almalı. Aksırırken, hapşırırken mutlaka ağızlarını ve burunlarını kapatabilecek şekilde kağıt peçete, mendil kullanabilirler. Kendileri sıkça sabun veya dezenfektanlar ile el yıkayarak çevreye bulaştırmamaya çalışmaları öneriliyor. Hasta kişinin damlacıklarla kirlenen atıkları toplanarak çöpe atılmalı.”

    Grip aşısı faydalı mı?

    Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından, çeşitli gruplar gribin olumsuz etkileri açısından risk grubu olarak tanımlanmakta ve aşağıdaki gruba giren kişilerin her yıl aşılanması öneriliyor. Grip aşıları her yıl bir önceki yıl salgın yapan influenza suşları dahil edilerek güncelleniyor. Bu aşıların yapılmasının yeni direnç kazanmış bir etkene faydalı olmaması sebebiyle etkinliğinde çeşitli tartışmalar oluyor. Son yıllardaki salgınlarda sürekli kendini yenileyen farklı virüslerle olması da etkinliğini sınırlayan bir başka neden. WHO’nun önerilerine aykırı olarak Cohrane veritabanı gibi çok saygın çalışmalarda aşıların etkin olmadıkları savunuluyor. Aşı yan etkilerinin ve de aşılama sonrası oluşacak gribal şikayetlerin de oluşacağını hesaba kattığımızda bu konudaki otoriteler arasında aşı kullanımının etkinliği konusunda bir fikir birliği oluşmadı. Kişi, eğer aşılanacaksa bunun mutlaka grip sezonu başında yapılması gerekiyor.

    Grip aşısı kimler için uygun?

    65 yaşından büyük kişiler, şeker hastaları, kronik akciğer hastaları, kronik kalp ve damar sistemi hastaları, bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler, böbrek hastalıkları, huzurevi, bakımevi vb. ortamlarda yaşayanlar grip aşısı önerilen risk grubu hastaları arasında yer alıyor.

    6 aydan küçük bebekler, yumurtaya karşı alerjisi olanlar (yumurta yediğinde alerjik şoka girenler), hamileliğin ilk 3 ayı içinde olan bayanlar grip aşısı olmaması gereken grup içinde yer alıyor.

    Grip aşısı WHO’nun koordinasyonu ile bir yıl önce salgın yapan virüs tiplerinin belirlenmesi sonucu geliştirilmekte ve aşının tipi de bu uygulamaya bağlı olarak her yıl değişiyor. Grip aşısı, vücutta 1-2 hafta içinde koruyucu düzeye erişiyor. Eğer aşı, içerdiği virüs tipleri, salgınlara neden olan virüs tipine benzerse, sağlıklı erişkinlerde yaklaşık %70 oranında etkili oluyor. Yukarıda saydığımız riskli grupta ise hastalıktan korunma oranı %50’ye düşüyor.

    Ülkemizde, yukarıda bahsedilen risk grubundaki kişilere grip aşısı ücretsiz olarak yapılıyor. Aşı olduktan iki hafta sonra aşının koruyuculuğu başlıyor. Grip için aşılanma Eylül’de başlıyor, tüm grip sezonu boyunca ve sonrasında da devam ediyor. Bu zaman aralığının sebebi, grip salgınının hep aynı zamanda görülmemesi. Grip salgını, genelde Ocak ayında zirve yapıyor fakat bu durum Ekim’de de ortaya çıkabiliyor. Sanılanın aksine, antibiyotikler grip tedavisinde etkin değil. Gribin neden olduğu baş ve kas ağrısı gibi belirtiler ağrı kesicilerle giderilebiliyor. Aspirin gibi ağrı kesiciler, 16 yaşın altındaki çocuklara verilmemeli.

    “Antibiyotik kullanımı fayda sağlamıyor”

    “Gribal enfeksiyonlar özel bir tedavi olmasa bile kendiliğinden iyileşebiliyor” diyen Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, “Ancak, risk gruplarında ciddi seyredebileceğinden doktora başvurulması gereken, bazı destek ilaçlarla şikayetleri azaltmaya veya gidermeye yönelik tedavi alınması gereken bir hastalık. Grip viral bir hastalık olduğu için antibiyotikler tedavide etkili değil. Antibiyotik kullanımı fayda sağlamayacağı gibi florayı bozarak zarar da verebiliyor. Hastalığı ağır geçirenlere ve risk grubundakilere ise oseltamivir gibi virüsle mücadele eden ilaçlar doktor önerisi ile mutlaka kullanılmalı. Halk arasındaki virüslerin karda yayılmayacağı inancı gerçekleri yansıtmıyor. Grip etkeni olan influenza virüsü tüm hava koşullarında yaşayabiliyor. Virüsün soğukta sadece yayılma hızı azalır, ancak vücuduna girdiğinde ise vücut ısısıyla aktive oluyor ve hızlı biçimde çoğalmaya başlıyor” ifadelerine yer verdi.