Etiket: Gerekenler

  • Tüp Bebek Tedavisinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Dr. Alanur Güven, tüp bebek tedavisi ve tüp bebek başarısızlığında nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda bilgiler verdi.

    “Günümüzde tüp bebek tedavisi oldukça geliştirilmiştir. Her geçen gün başarı şansı artmaktadır” diyen Dr. Alanur Güven, “Fakat tedavinin başarısını etkileyen değişmeyen bazı faktörler vardır. Bu seçilen tüp bebek merkezi, çiftin tedaviye ne kadar uyum sağladığı, doğru teşhis ve doğru tedavi yöntemi oldukça önem teşkil etmektedir” dedi.

    Tüp bebek tedavisinin başarısızlıkla neticelenmesi sonrası yapılabileceklere değinen Dr. Alanur Güven, “Çiftlerin maddi ve manevi olarak yeniden tedaviye hazır hissetmesinden sonra 2-3 ay içerisinde yeniden tedaviye başlanabilir. Şayet anne adayının yaşı 35’ten küçük ise verilen ara daha uzun olabilir. Ancak anne adayı 35 yaşından büyük ise bir adet siklusundan hemen sonra tedaviye yeniden başlamak gerekmektedir” diye konuştu.

    “MİKROENJEKSİYON YÖNTEMİNDEN SONRA NE KADAR ARA VERİLMELİ?”

    Dr. Güven, “Klasik tüp bebek tedavilerinde olduğu gibi bu süre mikroenjeksiyon yöntemi için de geçerlidir. Fakat tedavisi sırasında OHSS ya da yumurtalık kisti gibi olumsuz durumlar söz konusu olmuş ise ilk olarak bu sorunların tedavisi sağlanmalıdır” dedi.

    Anne adayının yaşı konusu hakkında da açıklamalarda bulunan Dr. Güven, anne adaylarının yaşının ilerledikçe gebe kalma şansının azaldığını söyledi. Yumurtalık rezervlerinin azalması sonucunda da gebe kalma şansının ciddi bir oranda düştüğünü dile getiren Güven, bu gibi durumlarda başarısızlıklardan sonra tedaviye uzun süre ara verilmemesi gerektiğini belirtti. 35 yaşından ileri olan anne adayları için ise ilk denemede başarısızlık söz konusu olduğunda bir adet döneminden sonra yeniden tedaviye başlanması gerektiğini vurgulayan Güven, tüp bebek tedavisindeki başarısızlık oranlarına da değinerek şunları söyledi:

    “Tüp bebek tedavisinde başarısızlık oranları, anne adayının yaşına bağlı olarak değişmektedir. Kısırlık sebepleri ve yumurtalık rezervlerinin durumuna göre başarı oranı belirlenmektedir. Çiftler, bu beklenti ile tedaviye başlamalıdır. İlk denemede başarısızlık olması, diğer denemelerde de başarısızlık olacağı anlamına gelmez ancak yardımcı üreme yöntemlerinde yüzde yüz başarı oranının olmadığının bilinmesi oldukça önem teşkil etmektedir.”

    “Kadınların doğurganlığının en verimli olduğu çağlarda tedaviye başvurması ile başarı oranı yüzde 60’tır” diyen Güven, “Ayrıca bu oran çiftlerin sorunlarına yönelik alternatif çözüm yolları ile arttırılabilir. Fakat ileri yaş nedeni ile bu yüksek başarı oranı düşmektedir. 40 yaşındaki anne adaylarının başarı oranı yüzde 20, 40 yaşından sonraki anne adaylarında ise ciddi bir düşüş izlenmektedir” diye konuştu.

  • Uçak Yolculuğunda Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Seyahat Analisti Murat Ekinay, uçak bileti alırken gün seçimine dikkat ederek daha ucuza bilet alınabilineceğini belirterek, havalimanında ve uçak içinde alınan birtakım önlemlerle daha sağlıklı ve güvenli yolculuk yapılabileceğini söyledi.

    Uçakla seyahat etmenin diğer ulaşım araçlarına kıyasla oldukça hızlı, rahat ve güvenli olduğunu belirten Türkiye’nin önemli uçak bileti sitesi enuygun.com Seyahat Analisti Murat Ekinay, bazı şeylere dikkat ederek bu konforu daha da artırmak mümkün olduğunu söyledi. “Uçak bileti alırken gün seçimine dikkat ederek daha ucuza bilet alınabilir” diyen Ekinay, havalimanında ve uçak içinde alınan birtakım önlemlerle daha sağlıklı ve güvenli yolculuk yapılabilineceğini kaydetti.

    Uçak bileti alırken havayolu firması, yemek, bagaj hakkı gibi hizmetler önemli olsa da aslında birçok kişinin ilk baktığı şeyin bilet fiyatları olduğunu söyleyen Murat Ekinay, “Gün seçimine dikkat ederek daha ucuza uçmanın mümkün. Biletinizi daha ucuza almak istiyorsanız, diğer günlere kıyasla salı ve perşembe günlerini tercih etmeniz yararınıza olur. Özellikle tam zamanlı çalışanlar hafta sonunu değerlendirmek için genellikle cuma ve pazar günleri uçuyorlar. Bu durum da bu günlerde bilet fiyatlarının yükselmesine neden oluyor’’ dedi.

    BAGAJ ETİKETİNE DİKKAT

    Seyahat Analisti Murat Ekinay, havalimanında görevlilerin bagaj üzerine yapıştırdığı etiketler ile bagajların nereye gideceğini belirlediklerini söyleyerek, “Bagajımızın üzerinde önceden kalan bir etiket olup olmadığına çok dikkat etmemiz gerekli. Aksi durumda bavulunuz başka bir şehre gidebilir ve kaybolabilir. Nitekim bavulların kaybolmasının en önemli nedeni yanlış bagaj etiketleridir. Özellikle yurt dışına yapılan uzun uçuşlarda verilen kulaklıklar her ne kadar temizlenmiş ve tekrardan paketlenmiş olsa da eğer hassas bir bünyeniz varsa bunları kullanmamanızda yarar var. Bazı havayolu firmaları her uçuş için yeni kulaklık veriyor. Kabin görevlilerinden bu konuda bilgi alabilirsiniz. Aynı şekilde uçaklarda bulunan ve üzerinde yemek yediğimiz masalar da çok temiz olmayabilir. Özellikle küçük çocuğu olan yolcular temizleyici mendille masalarını sildikten sonra yemek yemeli” ifadelerini kullandı.

    KAHVE VEYA ÇAY İÇERKEN

    Yine özellikle uluslararası uçuşlarda içecek konusuna da dikkat etmekte fayda olduğunu söyleyen Ekinay, “Çünkü bu uçuşlarda kimi zaman su tankında bulunan içme suyu değiştirilmeden uçak yeni bir uçuşa yönlendirilebiliyor. Bu durumda da bir süre beklemiş su ile çay-kahve servisi yapılabiliyor. Uçakta çay veya kahve keyfi vazgeçilmez değilse, bu içecekler yerine meyve suyu veya maden suyu gibi içecekleri tercih etmeniz bu konuda oluşabilecek riskleri de azaltacaktır’’ dedi.

    YASAKLI KELİMELER

    Yurt içi uçuşlarda çok sıkı uygulanmasa da yurt dışına yapılan seyahatlerde dikkat edilmesi gereken bir diğer kurala da dikkat çeken Ekinay, “Yasaklı kelimeler olarak da adlandırılan ve Federal Havacılık İdaresi’nin belirlediği bazı kelimeleri uçak içinde yüksek sesle söylerseniz, kabin ekibinin sizi uçaktan indirmesine hatta gözaltına alınmanıza neden olabilirsiniz. Kullanılması yasak kelimelerden bazıları genellikle terörist, bomba, füze, silah, patlama, cinayet, intihar gibi suç veya tehlike çağrışımı yapabilecek sözcükler. Özellikle yakın zamanda büyük bir terör saldırısı yaşanmışsa ve dünya genelinde hassas bir ortam varsa, uçak içinde bu kelimeleri kullanmaktan kaçınmalısınız’’ dedi.

  • Menopoz Döneminde Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Prof. Dr. Bülent Tıraş, kadınların yumurtlama fonksiyonlarının sonlandığı ve vücudun etkin hormonlarının azaldığı menopoz dönemi hakkında bilgi verdi.

    Prof. Dr. Bülent Tıraş, menopoz dönemi hakkında bilgi verdi ve bu dönemde dikkat edilmesi gerekenleri sıraladı. Menopozun, kadınların yumurtlama fonksiyonlarının sonlandığı ve vücudun etkin hormonlarının azaldığı doğal bir dönemi olduğunu belirten Prof. Dr. Bülent Tıraş, “Bu dönemde yumurtlamanın olmaması ile adet dönemleri tamamen kesilir. Menopoz kısaca kadınların doğurganlık özelliklerinin bittiği, adet kanamalarının kesilmesi ile 12 ay boyunca hiçbir şekilde adet kanaması görülmemesi ile sonuçlanmaktadır. Menopoz döneminden önce vücudun bu evreye hazırlık çalışmaları olarak bir takım belirtiler ortaya çıkmaktadır. Bu dönemlerde adet görülürken, adet düzensizliği zaman içerisinde sıklaşarak tamamen kesilir. Menopozun bir önceki basamağını oluşturan bu evreye perimenopoz dönemi denir” dedi.

    ORTALAMA MENOPOZ YAŞI 45-49

    Türkiye’de ortalama menopoz yaşının 45-49 arasında olduğunu söyleyen Bülent Tıraş, “Kadınların menopoz yaşı birçok faktöre bağlı olarak değişirken, ülkemizde ortalama menopoz yaşı 45-49 arasındadır. Eğer menopoz şüphesi ile belirtileri izleniyorsa mutlaka doktora başvurarak, gerekli tetkiklerin yapılması önerilir. Doktora başvurulması ile jinekolojik muayene, ultrason kontrolleri ve çeşitli hormon testleri yapılır. Bu muayenenin sonucunda menopoz teşhis edilmektedir. Ayrıca menopozun teşhisinden sonra; kan biyokimya, kolesterol, şeker, kemik mineral yoğunluğu gibi ölçümler yapılmaktadır. Bu kontrollerin dışında eğer gerekli görülüyor ise mamografi ve smear testi yapılır. Bu dönemle birlikte bazı hastalıklar gündeme gelmektedir. Bu nedenle menopoz dönemine giren kadınların yıllık olarak jinekolojik muayenelerini ve kontrollerini aksattırmadan yaptırması gerekir” diye konuştu.

    MENOPOZDAKİ KADINLAR DİKKAT

    Prof. Dr. Bülent Tıraş, menopoza giren kadınların dikkat etmesi gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Hormon üretimini durması ile vücudun sistematik düzeninde meydana gelen aksamalar bazı hastalıklar için zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle ilk olarak menopoz dönemine giren kadınların muayenelerini aksattırmaması gerekir. Sağlıklı bir yaşam için sağlıklı bir bedene sahip olmak gerekir. Bu nedenle menopoz döneminin neden olduğu şikayetlerin giderilebilmesi amacı ile mutlaka düzenli ve sağlıklı beslenme alışkanlığına sahip olunması gerekir. Sağlıklı beslenme ile kemik erimesi, kalp ve damar hastalıkları gibi uzun vadede ortaya çıkan riskler en aza indirgenmektedir. Doktorun önerisi doğrultusunda kişiye uygun egzersiz programını düzenli bir şekilde yapılması gerekir. Eğer menopoz belirtilerinin olmasına rağmen adet kanamaları kesilmemiş ise, mutlaka doğum kontrol yöntemlerine başvurulması önerilir. Bu dönemlerde adet kanamaları ne kadar düzensiz olsa da, doğurganlık halen devam etmektedir. Adet kanamaları yoğun ve uzun sürüyorsa mutlaka uzman bir doktora başvurulması gerekir. Ayrıca belirtilerin hafifletilmesi için kulaktan dolma bilgilerle elde edilen bitkisel kür tedavilerinin ya da ilaçların kullanılmaması gerekir. Bu uygulamalar kullanım amacı dışında daha zararlı etkilere neden olabilir.”

    DOĞUM KONTROL MENOPOZDA DA ÖNEMLİ

    Kadınlar, menopoza döneminde de doğum kontrol yöntemlerine başvurması gerektiğini ifade eden Bülent Tıraş, “Menopoz dönemine girmeden önce vücut doğurganlık sisteminin yavaş yavaş sonlandırmaya başlar. Ancak bu dönemlerde yumurtalama fonksiyonları düzensiz olsa da halen aktiftir. Bu nedenle gebelik riski mevcut olduğu için kadınların doğum kontrol yöntemlerine başvurması önerilmektedir” ifadelerini kullandı.

    ERKEN MENOPOZ

    Erken menopoz durumunda yapılması gerekenler hakkında da bilgi veren Bülent Tıraş, “Erken menopoz bazı nedenlerden dolayı kadınların 40 yaşından önce yumurtalama fonksiyonların durduğu menopoz durumunu ifade etmektedir. Bu nedenle 40 yaşından önce adet kanamasının kesilmesi ve yumurtlama faaliyetlerinin bitmesi erken menopoz olarak adlandırılmaktadır. Erken menopoz vakalarında yine normal menopoz muayenelerinde yapılan işlemler uygulanır. Düzenli doktor kontrolleri ile menopoz döneminden sonra ortaya çıkabilecek şikayetler kişiye uygun tedavi yöntemleri ile hafifletilebilmektedir. Özellikle kemik erimesi, kalp ve damar hastalığı riskinde artışın önlenmesi amacı ile tedavi gereklidir. Ayrıca doktorun tavsiyesi üzerine fiziksel aktivite, sağlıklı beslenme ve ilaç tedavilerinin aksatılmadan yapılması risklerin minimum düzeyde tutulması için oldukça önemli bir davranıştır” dedi.

  • Ağız Bakımında Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Ağız ve Diş Sağlığı Uzmanı Dt. Cem Harbalioğlu “ağız bakımında dikkat edilmesi gerekenler” hakkında bilgi verdi.

    Doğru diş fırçası seçmenin önemini vurgulayan Dr. Harbalioğlu “En uygun fırça yumuşak ya da orta sertlikteki fırçalardır. Ağız içinde kolay hareket ettirilmesi ve arka dişlere rahat ulaşabilme açısından fırçanın kafasının fazla büyük olmaması tercih edilmelidir. Fırça kılları arasında çok sayıda mikroorganizma çoğalabilir. Bu sebeple fırçalama bittiğinde diş fırçası yıkanır ve kurumasına izin verecek şekilde bir bardak içerisinde bırakılır. Diş fırçalarını kapalı bir kap, kutu veya kapaklı ambalajında saklamak yanlıştır. Diş fırçasının düzenli olarak en geç 3 ayda bir değiştirilmesi gerekir. Çünkü fırça kılları yıprandığında diş üzerindeki birikintileri uzaklaştırma etkinliği azalır. Aslında fırçalamayı nasıl yaptığınız da değiştirme süresini doğrudan etkiler. Örneğin; eğer bütün kıllar 3 hafta sonra düzleşmişse, çok sert fırçalama yapılıyor demektir. Eğer kıllar 4 ay sonra bile yeniyse ya çok baskısız fırçalanıyor ya da her gün fırçalama yapılmıyor demektir” dedi.

    DOĞRU MACUNU SEÇMEK

    “Macun seçerken özellikle içerisinde florür olmasına dikkat edilmelidir” diyen Dt. Cem Harbalioğlu “Bununla birlikte bir diş fırçalama işleminde elde edilen toplam faydanın yüzde 90’ı diş fırçası ve fırçalama tekniğinin doğru olması ile gerçekleşir. Macun kullanım miktarı ise her fırçalamada bir nohut tanesi kadar olmalıdır. Fazlası ağız içinde gereksiz bir köpürmeye ve hassas bireylerde öğürtü refleksine neden olur. Özellikle hamilelerde öğürtü refleksi yüksek olduğundan macun miktarının daha az kullanması ya da hiç kullanılmaması daha uygun olur. Çocuklarda ise 3 yaşından önce diş macunu kullanımını önermiyoruz.”diye konuştu.

    DİŞ FIRÇALARKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN KURALLAR

    Diş Hekimi Dt. Cem Harbalioğlu şu bilgileri verdi: “Diş fırçalarken uygulamamız gereken en önemli şey tüm yüzeyleri etkili ve doğru biçimde fırçalamaktır. Bunun için; alt çenede ve üst çenede bulunan dişlerin ön-arka ve geride bulunanların da çiğneyici yüzeyleri ile tüm dişlerin arasını iyice fırçalamak gerekmektedir. Diş fırçası 45 derecelik açı yapacak biçimde tutulur ve diş eti hizasından başlanarak ağız boşluğuna doğru fırçalamaya başlanır. Dış yüzeylerden başlayan fırçalama sert darbeler halinde değil, yumuşak ve daireler çizecek biçimde, ön dişlerden arka dişlere doğru olmalıdır. Diş fırçalama günde 2-3 kez yapılmalıdır.”

    Özellikle yatmadan önce yapılan fırçalamanın çok önemli olduğunu söyleyen Dt. Harbalioğlu şöyle devam etti: “Gereğinden fazla baskı uygulayarak fırçalamak diş etlerine zarar verir. Fırçalama esnasında kanayan dişetleri bir dişeti hastalığının habercisidir. Sağlıklı diş etleri fırçalama sırasında kanamaz. Eğer diş fırçalama esnasında dişetleriniz kanıyorsa, ya kanayan yerler iyi temizlenemiyordur ya da o bölgede diş taşı oluşmuş olabilir. Bu durumda dişetiniz kanıyor diye kesinlikle fırçalamaktan kaçınılmamalı, bilakis kanayan yer daha dikkatli ve özenli bir şekilde fırçalanmalıdır. Kanama geçmediği takdirde mutlaka bir diş hekimine muayene olmanız faydalı olacaktır.”

    DİŞ İPİ KULLANMAK

    Dt. Cem Harbalioğlu açıklamasını şöyle tamamladı: “Ara yüzlerin etkin olarak fırçalanmasını sağlamak için mutlaka diş ipi ya da ara yüz fırçası kullanılmalıdır. Sadece diş fırçalama, diş yüzeylerinin ancak beşte üçünü temizler. Bu nedenle, temizlenmeyen diş aralarında oluşacak bakteri plağını ve yemek artıklarını temizlemek özel bir bakım gerektirir. Diş çürükleri ve diş eti hastalıkları özellikle bu bölgelerde başladığı için her gün düzenli olarak diş ipi kullanılmalıdır. Ara yüz fırçası ise çok bilinmemekle beraber ağız bakımının çok önemli bir parçasıdır. Ara yüz fırçaları diş fırçalarının ulaşamadığı kimi zaman da diş iplerinin dahi yetersiz kaldığı durumlarda çok iyi bir temizlik sağlarlar.”

  • Hamilelik Sürecinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Acıbadem Eskişehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Mine İnan, sağlıklı hamilelik sürecinde beslenmede dikkat edilecek unsurları açıkladı.

    Hamilelik döneminde beslenmenin çok daha fazla önem kazandığını anlatan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Mine İnan, “Gebelik, anne adayı olmak, eşine ve kendine benzer bir canlıyı vücudunda taşımak çok özel ve sorumluluk isteyen bir süreçtir. Bebeği içinde hissederek yavaş yavaş artan ağırlaşma ve değişen fiziksel görünüm anneye apayrı bir güzellik katar. İnsan yaşamında beslenmenin çok önemli ve çok özel olduğu devrelerden biri olan gebelik, anneye topluma sağlıklı bireyler kazandırma sorumluluğunu vermiştir. Hamile olduğunu yeni öğrenen kadınların pek çoğunda, en çok ilgi çeken konulardan birisi beslenme şeklinin nasıl olması gerektiğidir. Bebeğin büyümesi, sağlıklı olması, ruhsal, fiziksel, zihinsel yönden iyi gelişmesi annenin sağlığı ve dengeli beslenmesiyle orantılıdır. Annenin gebelik öncesi fiziksel gelişimini tamamlamış olması, besin depolarının yeterli olması hem bebeğin hem de annenin sağlığını koruyacak en önemli etkenlerdir. Çünkü bebek, annenin besin yedeklerinden ve gebelik boyunca tükettiklerinden kendisi için gerekeni seçip alarak, büyür beslenir” diye belirtti.

    “DÖRDÜNCÜ AYDAN SONRA KALORİ KISITLAMASINA GİTMEMEK GEREKİR”

    Normal bir gebelik sürecinde annenin kendi gereksinimine ek olarak tükettiklerinin bebeğe aktarılması için annenin yaklaşık 10-12 kilo almasının yeterli olacağına değinen İnan, “Gebenin ilk üç ayda, ayda yarım ile 1 kilogram; sonraki aylarda ise ortalama 1 buçuk ile 2 kilogram arasında ağırlık kazanması uygundur. Bu artışı sağlayabilmek için gebelik öncesine göre bir gebe ek olarak günlük 20 gram protein, 15-20 miligram demir, 500 miligram kalsiyum ve ortalama 300 kalorilik enerji alması gereklidir. Gebelik diyet yapmak için uygun bir zaman değildir. Yaş, boy ve hareket durumumuza göre uygun ağırlıkta gebeliğe başlanmalıdır. Çok kilolu bir gebeyi zayıflatmak gebelik sürecinde doğru değildir, kilosunu korumaya çalışmak ve özellikle dördüncü aydan sonra kalori kısıtlamasına gitmemek gerekir. Çok zayıf gebelerde, yetersiz ve dengesiz beslenenlerde düşük ağırlıklı doğum, erken doğum, ölü doğum, zihinsel ve bedensel özürlü doğumlar görülebilir. Annede anemi yani kansızlık, kemik ve diş kayıpları, preeklampsi, vücutta su tutulması yani ödem, iş gücü kaybı, halsizlik görülme oranı yüksektir” şeklinde kaydetti.

    “İLK AYLARDA KİLO ALMAYAN GEBELER ENDİŞELENEBİLİR”

    Çok kilolu gebelerde ise hipertansiyon, şeker hastalığı, doğum güçlükleri gibi problemlerin görülebileceğini aktaran Uzm Dr. Mine İnan, açıklamasında, “Bu nedenle anne adaylarının gebelik öncesinde kontrollerinin yapılması, bu konuda önerilerde bulunulması, gebe kaldıktan sonra da her ay beslenme ve kilo izlemi yapılması gerekmektedir. Çoğu kadın bebeğinin gelişimi için doğru ve dengeli beslenemediğini düşünür. Hatta ilk aylarında kilo alamayan gebeler endişelenebilirler. Aslında tüm bu endişeler çoğu zaman gereksizdir. Çünkü bulantı ve kusmalar ile iştahsızlık problemleri ilk aylarda kilo almayı doğal olarak engelleyebilir. Kimi zaman hastaların eline çeşitli diyetler verilmekte ve belli beslenme programlarına zorlanmaktadırlar. Bazı gebeliğin özel durumları haricinde bu tür yaklaşımların hiçbir bilimsel geçerliliği yoktur. Kadınları korkutarak sevmedikleri veya tolere edemedikleri gıda maddelerini tüketmeye zorlamak kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Bu tür diyetler ancak konunun uzmanı diyetisyenler tarafından hastanın durumu göz önüne alınarak, doktorunun önerileri doğrultusunda ve kişiye özel olarak hazırlanabilir” ifadelerine yer verdi.

    BESLENME İÇİN İPUÇLARI

    Gebelikte beslenme ile ilgili ipuçları veren İnan, “Öğünleriniz sık ve az az porsiyonlar halinde olmalıdır. Ne uzun süre aç kalın, ne de yediğinizde tıka basa midenizi doldurun. Yaşanan kan şekeri problemleri özellikle öğün aralarında tüketilen sağlıklı besinlerle dengelenmeye çalışılmalıdır. Güne muhakkak kahvaltı ile başlanmalı, evde veya işyerinde fark etmeksizin süt, peynir, yumurta, ekmek yani kan şekeri dengesi için çavdar, tam buğday gibi besinler muhakkak kahvaltı menüsünde yer almalıdır. Öğle ve akşam yemeklerinde gereksiz kalori alımı engellenmeli, özellikle fazla tüketilen ekmek, pilav, makarna gibi besinler ihtiyaç dahilinde tüketilerek, protein kaynağı yani et, tavuk, balık, kuru baklagiller, yoğurt, ayran gibi yiyeceklerin, sebze ve salatanın tüketimine daha fazla önem verilmelidir. Günün bir öğününde alınamayan bu besin grupları muhakkak diğer öğünle dengelenmelidir. Süt, yoğurt, ekmek, peynir, kuru meyve ve yağlı tohumlar yani ceviz, fındık ve badem ara öğünler için tercih edilebilecek sağlıklı seçeneklerdir. Kuru meyve ve yağlı tohumlarda miktar kontrolü yapılmalı, bu besinlerinde fazladan enerji alımına neden olacağı düşünülerek avuç avuç yemek yerine sayı ile yenmesi yoluna gidilmelidir. Et, tavuk ve balık gibi besinler sağlıklı pişirilme yöntemleriyle hazırlanarak yani ızgara veya fırında gibi, her gün tüketilmeli, anne sütünden sonra en kaliteli protein kaynağı olan yumurta haftada en az 3-4 kez iyi pişmiş olarak beslenme düzeninde yer almalıdır. Sabah yapılan erken kahvaltıda yumurta tüketilemiyorsa hafta sonu veya günün başka bir öğününe de ilave edilerek önerilen rakamlara ulaşılmalıdır. Genelde sabahları yataktan kalkınca başlayan bulantılarda bir dilim peynir, bir iki grissini rahatlık sağlayabilir. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında olan bu bulantı ve kusmalardan kendinizi korumak için bu dönemde katı, kuru ve yağsız gıdaları tercih edin. Mutfak kokularından ve ağır parfümlerden uzak durun. Bu dönemde tuzlu kraker, patates haşlaması, leblebi ve bisküvi türü gıdaları alarak şikayetinizle baş edebilirsiniz. Az ve de sık yemeyi unutmayın. Yediğiniz gıdalarda çeşitliliğe önem verin. Bu şekilde pek çok vitamin ve minerali almanız mümkün olacaktır. Vitamin ve minerallerin zengin kaynağı olan sebze ve meyveler 5-7 porsiyon olacak şekilde sebze yemeği, salata, sebze çorbası veya taze olarak, meyveler ise suyunu içmekten ziyade meyve olarak özellikle kabuğu yenebilenlerde iyice yıkandıktan sonra kabuğu ile birlikte her gün menülerde yer almalıdır. Mevsiminde meyve ve sebzeler tercih edilmeli, tazesine ulaşılamadığı durumlarda konserve ürünler yerine dondurulmuş olanları tercih edilmelidir” açıklamalarında bulundu.

    “YAĞ ORANI DÜŞÜK BESİNLERE YÖNELİN”

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Mine İnan, açıklamasına şu şekilde devem etti;

    “Folik asitin yetersiz alımı ile bebeklerde nöral tüp defektleri ve annede megaloblastik anemi oluşturabilmektedir. Anne adaylarının gebe kalmadan 3 ay önce folik asit tabletleri kullanımına başlaması önerilmektedir. Folik asitin kaynakları; koyu yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, et, süt, yoğurt ve türevleri, yumurta ve tahıllar olarak sıralanabilir. Gebelik sırasında DNA sentezinin yapılabilmesi için B 12 vitaminine ihtiyaç vardır. Bu vitamin süt, yoğurt, yumurta, peynir ve et gibi hayvansal kaynaklı besinlerde bulunur. Omega 3 yağ asitleri anne karnındaki bebeğin beyin oluşumu ve gelişimi, görmeyi sağlayan retinanın gelişimi, sinir sistemi gelişimi aşamalarında önemli rol oynar. Anneyi de ileride gelişebilecek damar sistemi hastalıklarına karşı korur. Omega 3 açısından en zengin besin maddeleri balıklardır. Ceviz ve semizotu da omega 3 içerir. Balık tüketemiyorsanız doktorunuzun önerdiği omega 3 tabletlerini kullanabilirsiniz. Aşırı yağlı, tatlı, baharatlı ve kalorili gıdalar yerine protein ve karbonhidrattan zengin, yağ oranı düşük besin öğelerine yönelin. Unutmayın ki önemli olan sizin kilo almanız değil bebeğin yeterli şekilde beslenebilmesidir. Gebelikte dışarıdan hap olarak alınması gereken iki madde folik asit ve demirdir. Dengeli beslenebilen bir gebede bunlar harici vitamin veya mineral alımı gereksizdir. Sentetik multivitamin hapları, dengeli beslenemeyen gebelerde destekleyici olarak verilebilir. Günde 1-2 bardak süt içmeniz gebelikte ortaya çıkan kalsiyum kayıplarını yerine koymak içindir. Süt içemiyorsanız yoğurt, peynir, kefir, dondurma veya ayran tüketiniz. Süt ve süt ürünlerinin pastörize olmasına dikkat edin. Eğer gebelik sürecinde yeterli kalsiyum alabilirseniz, ileride oluşabilecek osteoporoza karşı kendinizi korumuş olursunuz. Pekmez, fındık, kuru baklagiller ve yeşil yapraklı sebzeler diğer zengin kalsiyum kaynaklarıdır. Yemeklerde iyotlu tuz kullanınız. Yüksek tansiyon varsa yemekleri az tuzlu pişirin. Özellikle son aylarda olan ödemlerin azaltılması amacıyla bu dönemlerde tuzu azaltın. Gebeliğin ilk aylarında yapılan ’Toxoplasma testleri’ sonucunda vücudunuz bu parazitle önceden hiç karşılaşmamışsa bazı önlemleri almanız şarttır. Özellikle kedi ve köpek dışkılarıyla bulaşan bu rahatsızlık gebelik döneminde ortaya çıkarsa bebekte ölümcül olabilecek sakatlıklara yol açabilir. Toxoplasma özellikle iyi yıkanmamış sebze ve meyveler ile iyi pişmemiş çiğ etlerden geçer. Toxoplasma’dan korunmak için; ellerinizi öğün önceleri düzgün şekilde yıkayınız, sebze ve meyveleri de tüketmeden önce uzun süreli yıkayınız, evinizde kedi veya köpek besliyorsanız aşılarını ihmal etmeyin, onlara da çiğ et vermeyin, çiğ veya iyi pişmemiş et ve et ürünlerinden yani sucuk, salam, sosis, çiğ köfte’den kaçının. Beslenmede suyu asla ihmal etmeyin. Günde en az 8-10 bardak su için. Yaz aylarında bu miktar 15 bardağa kadar çıkılabilir. Özellikle ileri aylarda kabızlık şikâyeti varsa bol su içerek, kabuğu ile yenen meyveleri, posa içeriği yüksek olan lifli ekmek, bulgur, kepekli makarna, esmer pirinç, yulaf ezmesi gibi tam tahıllı besinleri, kefir gibi probiyotik ürünleri tüketerek, her öğünde sebze ile salataya yer vererek ve yürüyüş yaparak bu sorunun önüne geçebilirsiniz. Gebelikte çay, kahve, kolalı içecekler önerilmez. Çay içerdiği ’tein’ maddesiyle demir eksikliğine yol açarken, diğer maddeler ‘kafein’ içerdiğinden ötürü bebek üzerine olumsuz etkide olabileceğinden dolayı önerilmemektedir. Maden suyu yani soda içilmesinin ise olumsuz etkisi yoktur. Nane, limon, rezene, melissa, ıhlamur, kuşburnu, papatya gibi bitki çayları da gebelikte içilebilir. Ancak, adaçayı, yeşil çay, sinemaki çayı içimi konusunda bazı endişeler vardır. Alkol, gebelikte kullanıldığında bebekte ’fetal alkol sendromu’ olarak tanımlanıp, zeka geriliği ve bir takım yapısal anormalliklerle kendini gösteren problemlere yol açtığından ötürü zararlıdır. Sigara içmek hamilelikte erken doğum riskine ve bebekte büyüme kısıtlamasına neden olabilir. Annede de pıhtılaşmaya eğilimi artırır. Sonuç olarak; dengeli beslenme ve sağlıklı yaşama prensiplerini alışkanlık haline getirmemiz, ömür boyu sürdürmemiz, mutlu ve sağlıklı nesillerin gelişmesine zemin hazırlayacaktır.”