Etiket: Gerek

  • TESK Başkanı Palandöken: “Ekmek israfı önlenince zamma gerek kalmaz”

    Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Ekmekte israf önlenirse zam yapılmasına gerek kalmaz. Çünkü yapılacak tasarruf ile aile bütçesine yüzde 35-40 oranında bir katkı sağlanacaktır” dedi.

    Kişi başı günlük ekmek tüketiminin 284 gram ve israfının ise 2013 yılı araştırmalarına göre 16,2 gram olduğunu belirten TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken “Bugün nüfusu 80 milyona ulaşan ülkemizde günlük israf edilen ekmek miktarı tahminen 5,2 milyon adetin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir” dedi.

    TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, günlük israf edilen 5,2 milyon adet ekmek ile 4,5 milyon kişinin 1 günlük ihtiyacının giderilebileceğini kaydetti. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 2012 yılında başlatılan ve TESK olarak destek verdikleri israfı önleme kampanyası ile bu rakamlara ancak ulaşılabildiğini anlatan Palandöken, “Ancak bu tasarruf rakamları yeterli değil. Çünkü toplamda yüzde 18’lik bir israfta iyileşme var. Oysaki daha yüzde 35-40 tasarruf yapabilecek durumdayız. Bunun için yapılması gereken çok basit. Yeteri kadar ekmek almak ve aldığımız ekmeği ısrar etmeden bitirmektir. Bitiremediğimiz ekmeği çeşitli şekilde değerlendirebiliriz. Ekmeği çöpe atmamak için yapılması gerekenler, bayat ekmeği kurutup peksimet, galeta unu, kurutulmuş ekmek gibi çeşitli tatlılar yaparak ekonomiye kazandırabiliriz. Eğer ısrar önlersek hem aile ekonomisine hem de ülke ekonomisine katkı sağlamış oluruz” diye konuştu.

    “Tasarruf ile ekmeğe zamma gerek kalmaz”

    Ekmek ve unlu mamullerden yapılacak tasarruflarla ekmeğe zam yapılmasına gerek kalmayacağının altını çizen Palandöken, “Ekmekte israf önlenirse zam yapılmasına gerek kalmaz. Çünkü yapılacak tasarruf ile aile bütçesine yüzde 35- 40 oranında bir katkı sağlanacaktır. Bu israfın önlenmesi ile dışarıdan ülke olarak buğday ithalatının yapılmasının önüne geçilecektir. Bu da dövizin dışarı çıkmaması ve ülke ekonomisi adına ayrı bir sevinç kaynağı olacaktır. Yapılan yüzde 18’lik tasarruf ile ekonomimize 2,8 milyar TL 2013 yılında kazandırılmış. Bu oran yüzde 35-40’a çıktığı zaman milli ekonominin kazanımı 7-8 milyarın üzerinde olacaktır” şeklinde konuştu.

    “Herkes kendi işini yapmalı”

    Özellikle büyükşehirlerde doğal ekmek adı altında hijyen olmayan ortamlarda üretilen ekmeklerin zararlarına dikkat çeken Palandöken, “Merdiven altı dediğimiz yöntemlerle üretilerek doğal ekmek diye halk kandırılıyor. Bu tür üretim ve satış yapılmasının önüne geçilmelidir. Haksız rekabetin önüne geçilirse zamda gelmez. Ekmeği ekmekçiye vereceksin, bir ekmekte fazla vereceksin. İşin özü herkes kendi işini yapmalı” ifadesini kullandı.

  • Burhan Kuzu: “Bu millete Nobel ödülünün verilmesi gerek”

    AK Parti İstanbul Milletvekili Prof.Dr. Burhan Kuzu, 15 Temmuz darbe girişiminde tanka kafa atan vatandaşları örnek göstererek, ‘Türk milleti kadar tanka gidip dirsek vuran başka bir millet bulamazsınız. Bu millete nobel ödülünün verilmesi gerek’ dedi.

    Kuzu, partisi tarafından 17.si düzenlenen Siyaset Akademisi programı kapsamında Gümüşhane’de ilk dersi ‘Türkiye’de demokrasi tarihi ve güncel gelişmeler’ konusuyla gerçekleştirdi.

    Belediye Başkanlığı toplantı salonunda gerçekleştirilen program saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.

    Programda ilk konuşmayı yapan AK Parti İl Başkanı Av.Celalettin Köse, AK Parti Genel Merkez AR-GE Başkanlığı tarafından düzenlenen 17.Dönem Siyaset Akademisi Büyük Güç Türkiye eğitim programının resmi olarak başladığını söyledi.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla başlayan siyaset akademisinin bugün 17.dönem eğitimlerine başladığını kaydeden Köse, “AK Parti bilgiye önem vermesinin gereği olarak her alanda, her tür araştırma ve geliştirme faaliyetlerini yürütmektedir. Geniş kapsamlı faaliyetlerden birisi olan siyaset akademisi, seçmenlerin partiyle bağını kuvvetlendirmek, siyasete yönelik toplumsal ilgiyi artırmak, katılımcıların tarih, siyasal tarih, ekonomi, dış politika gibi alanlarda uzmanlarca bilgilendirildiği eğitim faaliyetidir” dedi.

    Belediye Başkanı Ercan Çimen ise kendisinin de bu akademiden sertifika aldığını belirterek, katılan herkese başarılar diledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Siyasetin tek limanı ahlaktır” sözüne atıfta bulunan Başkan Çimen, “Bu davanın lideri olan Recep Tayyip Erdoğan ile siyaset yaptığımız için çok şanslıyız. Bu bir eğitim programı. Her türlü siyasi görüşten arkadaşlarımız katılabiliyor. Emeği geçen herkese teşekkürler” diye konuştu.

    AK Parti Gümüşhane Milletvekili ve TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Cihan Pektaş ise AK Parti’nin bin yıllık ecdattan güç alan bir siyasi parti olduğunu, son 200 yılın en büyük sivil toplum hareketi olduğunu, “İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır” düsturuyla

    1,5 milyon aktif teşkilatçısı, 10 milyonu aşkın üyesiyle, en az 2 seçmenden birisinin oyunu alan ve her seçimden zaferle çıkarak yoluna devam eden bir parti olduğunu söyledi.

    Güçlü lider ve güçlü kadroya sahip teşkilatların Türkiye’ye her zaman hamle yaptırdığına vurgu yapan Pektaş, “Başka partilerde bir Burhan Kuzu, bir Veysel Eroğlu göremezsiniz. Kendi sahasında uzmanlaşmış abilerimiz, büyüklerimizdir. AK Parti içinden bugün en az 5 kabine çıkarabilirsiniz. Bu tür programlarla AK Partiye yeni vizyonlar kazandırıyoruz” dedi.

    Gençlere çok önem verdiğini ve kendisinin Recep Tayyip Erdoğan ile 17 yaşında tanıştığını hatırlatan Pektaş, “O zamandan beri hep onun emrindeyim. Çok sıkıntılar da gördük. Çok çileler çekerek geldik. Bu imkanların kıymetini çok iyi bilin ve değerlendirin. Kendinizi öyle yetiştirin ki milletvekili, belediye başkanı olun. Bu ülkeye bu memlekete hizmet edin. Önümüzde dağ gibi bir liderimiz var. Bugün dünya çapında liderimiz dağ gibi kadrolarımız var” diye konuştu.

    Siyaset akademisinin ilk dersini “Türkiye’de demokrasi tarihi ve güncel gelişmeler” konusuyla veren Türkiye’nin önde gelen Anayasa profesörlerinden AK Parti İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, dersine kısa özgeçmişi ve hayat tecrübeleriyle ilgili ön bilgiler vererek başladı.

    “AK PARTİ TÜRKİYE’Yİ UÇURUMDAN ALDI”

    AK Parti’nin 2001 yılında kurulduğunda Türkiye’yi uçurumdan aldığını, hükümetin hastanelerde toplandığını hatırlatan Kuzu, “İç ve dış borçlar tamamen sardı. 70 sente muhtaçtı. AK Parti muazzam hizmetler yaptı. Her alanda. 80 yıllık cumhuriyet tarihinin bölümüyle son 14 yıllık bölümünü alın her alanda en az 5 kat fark var” dedi.

    “İSLAMIN ÖZÜNDE DEMOKRASİ VARDIR”

    Konuşmasında demokrasiyle ilgili teorik bilgiler veren Kuzu, demokrasinin muhteva olarak en güzel şekilde İslam topluluklarında ve ülkelerinde olduğunu belirterek, İslamın özünde demokrasi olduğunu söyledi.

    Demokrasinin hedefinin insanların mutluluğu, rahatı ve huzuru olduğunun altını çizen Kuzu, “Biz bugün parlamenter modelden şikayetçiyiz. Başkanlıkta insanlar çok daha rahat eder diye savunuyoruz. İslam, adil olunuz diyor. İşin beyni bu. Adalet olmayan yerde huzur olmaz. Zulüm ile devlet yönetildiği zaman o devlet batar” diyerek Türkiye’de demokrasinin işleyiş süreçlerinden bahsetti.

    ANAYOL HÜKÜMETİNİN MAHKEME KARARIYLA DÜŞMESİ

    Kendi hayatından kesitler aktarmayı da ihmal etmeyen ve tecrübelerini salonda bulunanlarla paylaşan Kuzu, Anayol hükümetini Anayasa Mahkemesi kararıyla nasıl düşürdüğünü ilk kez açıkladı. Kuzu olayı şöyle anlattı: “Anayol hükümeti kurulduğu zaman yeteri kadar oy alamamıştı. Hükümet kurulma dönemi yoktu. Ecevit oy kullanmıştı. Sayım sırasında kabul saydılar. Halbuki onu hayır saymaları lazımdı. İzzet Özgenç aradı. Rakam doğru dedi. Bende birkaç sayfalık birşeyler yazdım ve Anayasa Mahkemesi iptal etti hükümeti. Ben onu yazdım ama yıllarca söyleyemedim. Başkaları sahip çıktı. Bilgiyi veren biziz.”

    “367 TARTIŞMASINDA 10 BİN 500 ÖNERGE KOYDULAR ÖNÜMÜZE, SİLAH GÖSTEREN VEKİL OLDU”

    Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında gündeme gelen “367 dayatması” sırasında yaşadıklarını da paylaşan Kuzu, “Cumhurbaşkanını halka seçtirmeyi gündemimize aldık. Anayasa komisyonu başkanıyım. Muhalefet bunu yaptırmamak için benim önüme 10 bin 500 önerge koydu. Fotokopi makinesi de bir yandan çalışıyor. Grup başkanı içeri girip ‘Çanakkale geçilmez’ dedi. Ya vazgeçeceksiniz ya da kavga çıkacak dedik. Halkın verdiği iradeyi korumazsak işin içinden çıkamayız. Demokraside azınlığın hakları vardır ama onun çerçevesini çok iyi çizmek gereklidir. CHP’den silah gösteren vekil oldu. Sabah ezanı okunuyordu. 17,5 saatte bitirdik” dedi.

    “EĞER ABDULHAMİT HAN GİBİ DİRAYETLİ BİR YÖNETİCİ OLMASAYDI ATATÜRK’E BU ÜLKEYİ KURDURACAK TOPRAK KALMAZDI”

    Devlet yönetmenin bir sanat olduğunu ifade eden ve bu bağlamda Türkiye’de yaşananların Abdulhamit Han döneminde yaşananların aynısı olduğuna dikkat çeken Kuzu, “Eğer Abdulhamit Han gibi dirayetli bir yönetici olmasaydı Atatürk’e bu ülkeyi kurduracak toprak kalmazdı. Siyaset bilimcisi olarak Türkiye’de ki insanlar kadar dünyada kendi geçmişine küfreden, hareket eden başka bir millet görmedim. Demokrasiyi yaşatmak ilkelerle olmuyor. Çok güçlü bir ekonomin olması lazım. Türkiye ve etrafımızdakiler 2.kurtuluş savaşını yaşıyoruz. Cetvelle çizilen sınırlar yeniden çizilmeye çalışılıyor. Çok dikkatli olmak gerek” diye konuştu.

    “TÜRKİYE’NİN DARBELER TARİHİ KÖTÜ”

    Türk demokrasinin siyasi partileriyle ilgili tarihi bilgilerini de anlatan Kuzu, darbeler tarihine değindiği bölümde ise Türkiye’nin darbeler tarihinin kötü olduğunu vurgulayarak, “Türkiye’de demokrasi çok kesintiye uğradı. 1950’den bugüne kadar 12 darbe ve teşebbüs oldu. 6,5 yılda bir darbe teşebbüsü oldu. Bu demokrasiyi nasıl yaşatacaksın. Demokrasi ve darbe birbiriyle zıt” dedi.

    Bütün darbelere karşı durduklarını, CHP’nin darbenin yanında durması noktasında karnesinin çok iyi olmadığını örnekleriyle aktaran Kuzu, özellikle 28 Şubat darbesinin İslami kesimin üzerinden geçen, imam hatip okullarına üzerine kezzap döken bir girişim olduğunu vurguladı.

    “TÜRKİYE’DE DARBEYİ ASKER DEĞİL SİVİL GENERALLER YAPAR”

    Türkiye’de darbeyi askerin değil, sivil generallerin yaptığını anlatan Kuzu, “Türkiye’de hizmet etmeye soyunan insan ölümü göze alacak” tespitinde bulunarak, Türk siyaset tarihinde darbelere karşı tek dik duran liderin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu belirtti.

    BAŞBAPAPAZ BENZETMESİ

    15 Temmuz darbe girişimini anlatırken FETÖ terör örgütü lideri Fetullah Gülen’i “Başpapaz, kardinal” olarak ima eden Kuzu, “Bunlar bukalemun gibi her kılığa girerler. Böyle yapı içerisindeki insanları bulmak çok kolay bir şey değil. Bunlarla uğraşmak kolay değil. Allah devlete güç versin” dedi.

    “TÜRK MİLLETİ KADAR TANKA GİDİP DİRSEK VURAN BAŞKA BİR MİLLET BULAMAZSINIZ. BU MİLLETE NOBEL ÖDÜLÜNÜ VERMESİ GEREK”

    15 Temmuz darbe girişiminin bugüne kadar Türkiye’nin başından geçen hiçbir darbeye benzemediğinin altını çizen Kuzu, “Bunun adı anahtar teslimi darbe. ABD’ye teslim, Doğu’da Kürt devleti, sömürgeye dönüşen bir ülke olacaktık. Güçlü olsalardı çok kan dökülürdü. Bilimsel olarak tecrübem ve bilgimle söylüyorum: Türk milleti kadar tanka gidip dirsek vuran başka bir millet bulamazsınız. Bu millete nobel ödülünü vermesi gerek. Avrupa’da, ABD’de bu olsun vatandaş evine gider yatar. Bunu planlayanlar 27 Mayıs darbesini taklit ettiler. Emir komuta zinciri yok. Bu darbelerin tamamını gördüm. Menderes’i astılar birşey yapamadık, Özal’ı zehirlediler ama Recep Tayyip Erdoğan’ı bu millet yedirmedi. Haydi sokağa deyince elmi yaman ve beymi yamana geldi ve darbeleri akamete uğradı” diye konuştu.

    Konuşmasının ardından Kuzu, kursiyerlerinin sorularını cevaplandırarak dersini sonlandırdı.

  • Bahçeli:“gazi Meclisi Tayland Meclisi’ne Çevirmenin Kimsenin Hakkı Olmasa Gerek”

    MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Bir kez daha Gazi Meclis unvanının tekraren Türk milletine vurguladılar. Böyle bir Gazi Meclisi Tayland Meclisi’ne çevirmenin kimsenin hakkı olmasa gerek” dedi.

    Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen Mersin Tanıtım Günleri’ne katılan Bahçeli gazetecilerin sorularını cevapladı. TBMM Anayasa Komisyonu’nda yaşanan olayları değerlendiren Bahçeli, “23 Nisan günü bütün siyasi partilerimiz Meclis’in 96. yıl dönümü münasebetiyle önemli değerlendirmelerde bulundular. Bir kez daha Gazi Meclis unvanının tekraren Türk milletine vurguladılar. Böyle bir Gazi Meclisi Tayland Meclisi’ne çevirmenin kimsenin hakkı olmasa gerek. Zannediyorum pazartesi günü meclis açıldığında bütün siyasi partilerinin değerli milletvekilleri bu saygınlığını koruyarak, meclisi küçültecek davranışlardan uzak kalmaları gerekir” dedi.

    Olayların Meclis’i kilitleyip kilitlemeyeceğini soran gazeteciye Bahçeli, “Meclisi Türkiye’de kilitleyecek güç yoktur” cevabını verdi.

    Bir gazetecinin MHP Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ’ın Kasım’da bir erken seçimden bahsettiğini hatırlatması üzerine Bahçeli, “O bizim partimizin değerlendirmesi değil” diye konuştu.

  • TBMM Başkanı Kahraman: “Fikir Hareketlerinin, Fikri Faaliyetlerinin Önüne Geçilmemesi Gerek”

    ANKARA (İHA) – TBMM Başkanı İsmail Kahraman, fikir hareketlerinin, fikri faaliyetlerin önüne geçilmemesi gerektiğini belirterek, “Bütün bunların kafası, beyinleri sıkışmış, mankurt kafa” dedi.

    Milli Türk Talebe Birliği’nin kuruluşunun 100. yılı nedeniyle TRT Belgesel kanalında yayınlanmaya başlayan ve metin yazarlığı ile yapımcılığını gazeteci-yazar Fehmi Çalmuk’un yaptığı ’Büyük Doğu’nun Atlıları’ belgeseline konuşan TBMM Başkanı İsmail Kahraman, değerlendirmelerde bulundu. Kahraman, fikir hürriyetinin insanın temel hürriyeti olduğunu belirterek, “Bütün bunların kafası, beyinleri sıkışmış, mankurt kafa. Bırakın insanı hür bırakın, rahat bırakın, haklıysanız yanınıza gelir, haksızsanız düzelirsiniz. Sizin yönlendirmenizle kurşun asker isterseniz ne gelişirsiniz, ne bir şey yaparsınız” dedi.

    Bundan 50 yıl önce İstanbul Hukuk Fakültesi öğrenci derneği başkanı olarak Milli Türk Talebe Birliği Genel Başkanlığı’na seçildiğini belirten Kahraman, “Siyasette önde olanlar muhakkak ki gençlik yıllarında fikri faaliyetlere katılanlardır. Talebelik yıllarındaki o idealizmin önünde, fikir aranan dönemde edindiği fikirle ve birikimle ilerde çalışmalara katılıyor ve önderlik yapıyor” ifadelerini kullandı.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de öğrenci teşkilatı MTTB’de görev aldığını hatırlatan Kahraman, “Kendiliğinden olan bir hadisedir. Bizim Milli Türk Talebe Birliği dönemimizdeki çalışma yapan arkadaşlarımız derneklerde, komisyonlarda, kulüplerde, müdürlüklerde çalışma yapan arkadaşlarımız okul bittikten sonra da gene o faaliyetlerine devam ettiler ve o çalışmalar onları bir yerlere götürdü. Dediğiniz faaliyetlerden mesela Milli Türk Talebe Birliği’nde, Kültür Müdürlüğü’nde değerli Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan vardı. Sinema Müdürlüğümüzde ve Tiyatro Müdürlüğü’nde, Sinema Tiyatro Müdürlüğü’nde Cumhurbaşkanımız, kıymetli arkadaşımız, değerli insan Abdullah Gül vardı. Bunun gibi isimler mesela Ankara Hukuk Dernek Başkanımız Beşir Atalay Bey, Bülent Arınç Bey’le halef selef oldu. İstanbul İcra Konseyi Sekreteri Sami Güçlü bilahare Tarım Bakanlığı yaptı” dedi.

    “DARBELER FİKİRLERİ GELİŞTİRİR”

    Milli Türk Talebe Birliği’nin 27 Mayıs 1960 darbesi öncesi eylemlerin merkezi olduğunu hatırlatan Kahraman, “Gençlik hep bazı niyetlerin, bazı art niyetlilerin ideallerine istismar kullanıldığı bir organ, bir toplum olarak mütalaa edilmiştir. İşte arkasından 27 Mayıs darbesi geldi. 27 Mayıs darbesine halk alışsın diye, alıştırılsın diye yapılan o faaliyetlerin karargahı oldu, gençlik ve halk ayağının karargahı oldu Milli Türk Talebe Birliği” diye konuştu.

    Kahraman, konuşmasında şunları kaydetti:

    “(1960 darbesi) Darbeler fikir faaliyetlerini geliştirirler, fikirlerin ezilmesi için yola çıkarlar ama fikirler daha gelişir. Güzel bir söz vardır, ’Zulüm ve istibdat fikirleri keçeyi kahırlaştırırcasına kahırlaştırır’. Zulüm ve istibdat devam ettikçe fikirler kahırlaşmış keçeye dönerler. Fikirler çoğalır, artar. 1960 darbesi de birçok fikrin ortaya çıkması için çeşitli grupların çalışmalarını ortaya çıkarmıştır.”

    12 Mart Muhtırası’na ilişkin de konuşan Kahraman, “Darbeler toplumu hazırlarlar ve toplumu hazırladıktan sonra düğmeye basarlar. O komünizmin mitingleri, komünizme sempati hadiselerini meydana getirenler, bir darbe hazırlığında olanları karargâhtaydılar, baştaydılar. 1-9 Kasım hadisesi vardır, 9 Mart hadisesi vardır, 12 Mart’tan evvel 71. Doğan Avcıoğlu’nun başbakan olacağı, hava kuvvetleri komutanının cumhurbaşkanı olacağı bir darbe hazırlığıydı. 12 Mart’la değişti o. 9’da olsaydı dediğimiz gibi sosyalist blokla beraber olacak bir Türkiye meydana gelecekti. O hava ortaya çıksın, toplum işte hazır, darbe o yüzden geldi diye bir çalışma varken, biz hayır toplum sizinle beraber değil demiş olduk şahlanış mitingi ile ve diğer toplantılarımızla” dedi.

    Kahraman, “1980 darbesi bir darbe vurdu. Bütün talebe teşkilatlarını, bütün cemiyetleri, dernekleri kapattı, çok yanlış etti bence. Bu yanlışlık neye mal oldu; çocuk ve gençlerin hayata hazırlanmamasına, fikri faaliyetlerden geri kalmasına, havai çalışmalar içinde olmasına sebep teşkil etti. Bu olmamalı, fikirler diri olmalı. Fikirlerle kalkınır ülkeler, bu 80’nin bir hatasıydı” ifadelerini kullandı.

    “ISMARLAMA FAALİYET İÇİNDE OLMADIM”

    Kahraman, bundan 50 yıl önce Milli Türk Talebe Birliği Genel Başkanı olduğu dönemdeki 1968 olayları ve 6. Filo protestoları gibi eylemler üzerine de ilk kez konuştu. Kahraman, AP hükümetinin yönlendirmesiyle insanların öldüğü eylemlerin yapıldığı iddialarına şu cevabı verdi:

    “Eylem olarak biz fikri yapıda, fikri seviyede bıraktık hadiseyi devamlı. Bizde mesela tetik, öldürmek asla mümkün değil, niye? Can almak hakkı bizim ana parolamız, can alma hakkı Allah’a aittir. Kimse Azrail değil, artı hiç kimse ötelenmemelidir. Bu toplumun satılmışı çok çok azdır. Aldatılmışı çok sayıdadır ve kimin Hz. Ömer olacağı bilinmez. Biliyorsunuz Hz. Ömer Peygamber Efendimizin katli için yola çıkmış iken, kız kardeşinin evinde Kur’an-ı Kerim okunuyor, onu duyuyor. İçeri giriyor vecde geliyor ve kelime-i şahadet getirerek Müslüman oluyor. Oysa biraz sonra katil olacaktı. Kimin Ömer olacağını bilemeyiz görüşü bizde hakim olmuştur. Hiç kimsenin canını alma hakkına sahip değilsiniz ve fikirler her zaman değişebilir, kimseyi ötelememelisiniz ve benimsemelisiniz.”

    TBMM Başkanı Kahraman, eylemlerin dönemin iktidar partisi tarafından istenildiğine ilişkin iddialar üzerine de, “Hükümetle bağı olan bir hadise hiç olmadı. Ben şahsen kendi dönemimizi söylüyorum, herhangi bir yerden ısmarlama bir faaliyetimiz hiç olmadı. İki buçuk yıllık dönemde çok büyük kitle hareketleri oldu, büyük faaliyetler oldu ve o faaliyetlerin hiçbirinde hiçbir yerden şöyle bir faaliyet olsa, şöyle bir toplantı olsa diye bir görüş asla yoktur. Bizim kendimiz ayağa kalkma hadisesidir. Şahlanış mitinginde bir gazetecinin şöyle bir deyimi oldu değerlendirme yaparken; halk evinde hareketsizdi, secdedeydi ve rükudaydı, onu yürümeye ve dışarı çıkmaya siz iteklemiş oldunuz, bunu sağlamış oldunuz” dedi.

    Kahraman açıklamalarını şöyle sürdürdü:

    “Şöyle söyleyeyim, şimdi komünizmle mücadele derneği incelenmesi gereken bir dernek. Yani kuruluş gayesi çok samimi. Genel başkanı Profesör Saffet Solak, değerli kıymetli bir insan ve elemanları da öyle. Bir algı, bir propaganda, bir anlayış yerleşti; Ruslar geliyor, Ruslar sıcak denizlere inecek, Ruslar çok büyük tehlike. Olmayan bir tehlikeyi var gösterip de ortaya koyma ve ona karşıda istediği gibi kullanma gibi bir strateji takip edildi. Bizim dönemimizde de komünizm telin mitingleri var tabi ama komünizm telin mitinglerinin temelinde Türkiye’nin blok değiştirmesini isteyen bir görüşe direnme var.”

    “DİK OLMAZSAK EZERLER”

    Öğrenci liderliği, gençlik önderliğinden başlayarak siyasi hayatının her döneminin mücadele ile geçtiğini söyleyen İsmail Kahraman, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Sahip çıkıyoruz inancımıza, fikrimize, mukaddeslerimize, değerlerimize çıkmamız lazım. Çıkmaz da kimliksiz, omurgasız kalırsanız ezerler. Dik olacaksınız. Şimdi toplum dik olmak istiyor. Bakın nasıl hücum ediyorlar. Olacağız evvelallah. Dik olacağız. Yani üç kıta yedi denize hükmetmiş büyük bir cihan devletinin biz varisiyiz. Niye tarihimize sahip çıkmayacağız. Niye mukallit taklitçi olacağız? Niye kendimiz olmayacağız? Neden inançlı bir Türkiye olmasın?”

  • Pınar Ensari: ‘’Medyanın Nefret Söyleminde Daha Dikkatli Olması Gerek’’

    Türkiye’de ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçlarının ele alındığı panelde konuşan ve ‘’Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi’’ projesinin araştırma koordinatörlüğünü yürüten Pınar Ensari, medyanın nefret söylemi noktasında daha dikkatli davranması gerektiğinin altını çizdi.

    İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen ve disiplinler arası boyutlarıyla Türkiye’de ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçlarının masaya yatırıldığı panel gerçekleşti. Öğrencilerin yoğun katılım gösterdiği panelde; ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçlarına karşı ilkesel yaklaşımlar, Türkiye’nin spesifik sorunları bağlamında ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçları ile eğitim sisteminde önyargılar ve ayrımcılık konu başlıkları ele alındı.

    ‘’AMACIMIZ TÜRKİYE’DE İNSAN HAKLARINA DAHA SAYGILI BİR DİLİN GELİŞMESİNİ SAĞLAMAK’’

    ‘’Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi’’ projesinin araştırma koordinatörü Pınar Ensari nefret söylemi konusunda şunları söyledi: ‘’Kendi çalışmamız kapsamında Türkiye’deki dezavantajlı gruplara, özellikle azınlıklara, dini, etnik, ulusal kimliklere, kadınlara LGBTİ’lere yönelik, onları hedef gösteren, onlara karşı önyargıları pekiştiren, kalıp yargılar oluşturan ve nefreti körükleyen ifadeleri tespit etmeye çalışıyoruz. Bu ifadeleri deşifre ettikten sonra özellikle sosyal medya aracılığıyla neden nefret söylemi olduğunu yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Amacımız Türkiye’de insan haklarına daha saygılı bir dilin gelişmesini sağlamak.’’

    Medyanın nefret söylemi noktasında daha dikkatli davranması gerektiğini dile getiren Ensari, ‘’Özellikle editör ve muhabirlerin bu konuda eğitilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kendi yaptığımız çalışma kapsamında birçok editörün, muhabirin, gazete yöneticisinin kullandıkları dil konusunda bilinçli olmadıklarını fark ettim. Gazetelerin kullandıkları dil toplumu polarize etmekte ve bazı grupları şiddete karşı savunmasız hale getirmektedir’’ dedi.

    ‘‘FARKLILIKLARI KABUL ETME KÜÇÜK YAŞTA ÖĞRETİLMEYE BAŞLANMALI’’

    ‘’Kişilerin kendilerine benzemeyen insanlara nasıl davranması gerektiği anne, baba, çocuk ilişkisinde belirginleştirilmeli’’ diyen İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Psikoloji Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Harma, çocukların farklılıkları olduğu gibi kabul etmesi için onlara olumlu pekiştirici mesajlar verilmesi gerektiğinin altını çizdi. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Harma sözlerine şu şekilde devam etti: ‘’İlerleyen aşamalarda ise okullarda formal eğitimde, müfredatta bu konulara yer verilmeli. Çocuklara, farklılıkların olabileceği ve bu farklılıkların aslında topluma renk kattığı, aynı zamanda bu farklılıklar sayesinde de yeni görüşlere açık olunması gerektiği gösterilmelidir.’’

    NEFRET SÖYLEMİNDE DUYGU-DÜŞÜNCE AYRIMI

    Düşüncelerin hiçbir zaman suç teşkil etmediğinin herkes tarafından kabul edildiğini ifade eden Harma, ‘’Herkes farklı gruplar hakkında farklı düşüncelere sahip olabilir ama burada kritik olan duygular. Duygular davranışların daha önemli bir öncülüdür. Her zaman düşündüğümüzü yapmayabiliriz ama duyguların daha kolay esiri oluruz. Dolayısıyla duygularla hareket edildiği zaman nefret söyleminin de daha net olduğunu görüyoruz’’ diye konuştu.

    ‘’SOSYAL MEDYA GERÇEK DUYGULARIN DIŞA VURUMU’’

    Nefret söyleminin özellikle sosyal medya mecralarından rahatlıkla yapılıyor olmasını da değerlendiren Yrd. Doç. Dr. Mehmet Harma, ‘’Günlük hayatta birinin yüzüne söyleyemeyeceğiniz şeyleri sosyal medyada çok rahat bir şekilde söyleyebilirsiniz. Çünkü kimliğiniz, kişiliğinizi ortada değildir, anonimdir. Dolayısıyla insanlar bu ortamda sorumluluktan kurtularak gerçek duygularını ifade ediyorlar. Bir başka etken ise sosyal medyada bulaşıklaşma durumudur. Duygular birinden diğerine bulaşır ve bu bulaşma hızla artar. Bunlar başkalarından görerek, öğrenerek yaptığımız davranışlardır, bu da bizim yaptığımız kötü davranışları kolaylaştırır’’ diyerek sözlerini noktaladı.

    ‘’ÖNYARGI GELİŞTİRMEYE EĞİLİMLİYİZ’’

    ’‘Bilişsel kuram önyargı geliştirmeye eğilimli olduğumuzu iddia eder’’ diyen İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Aylin İlden Koçkar ise şunları söyledi: ‘‘Beynimiz için kategorilere ayırarak düşünmek daha kolay. Ama düşünme biçimi beraberinde önyargıları da getiriyor. Çocuğun evinde, okulda maruz kaldığı öğretiler, kanıta veya bilimsel bilgiye dayalı olmayan biçimde gelirse bu durumda kalan çocukta önyargıların gelişmesine destek olur.’’

    Öncelikle önyargı oluşumunun farkına varmak gerektiğinin altını çizen Koçkar, ‘’Farkına varmadığınız bir şeyi değiştiremezsiniz. Eğitim değişimi gerektirir ve getirir. Değişim ancak eğitim sayesinde olur. Bu nedenle de bireylerin yargı ve önyargı ile bireysel farklılıkların neler olabileceği konusunda farkına varmasını sağlamak, sonrasında ise bunlara tolerans geliştirebilmesini mümkün kılmak gerekir’’ diye konuştu. Önyargıyı azaltmak için araştırmacı olmak, mutlaklığa saplanmamak, kanıtlar olmadıkça verilen bilgiyi olduğu gibi ezberleyip kabul etmemek gerekli’’ dedi.