Etiket: Gen

  • Prof. Dr. Stefan Hockertz: “İnsanlar gen teknolojisiyle değişikliğe maruz kalabilir”

    Prof. Dr. Stefan Hockertz: “İnsanlar gen teknolojisiyle değişikliğe maruz kalabilir”

    Biyolog, immünolog, toksikolog ve farmakolog Prof. Dr. Stefan Hockertz, korona virüse karşı geliştirilen aşıların insanları gen teknolojisi vasıtasıyla bir değişikliğe maruz bırakabileceğini söyledi.

    Biyolog, immünolog, toksikolog ve farmakolog Prof. Dr. Stefan Hockertz, dünyanın nefesini tutarak beklediği korona virüs aşısı hakkında açıklamalarda bulundu. 30 seneden fazla bir zamandan beri kendini aşı araştırmalarına adamış bir bilim adamı olarak bütün prosedürlerin harfiyen uygulandığı bir aşı için en az 8, hatta 10 seneye ihtiyaç olduğunu belirten Hockertz, öncelikle tarihte geliştirilen birçok aşının insanlığa sağladığı faydaların saymakla bitirilemeyeceğini ve genel manada aşılara yaklaşımının pozitif olduğunu ifade etti. Tamamen yeni bir aşılama stratejisine geçilmesine karar verildiğini söyleyen Hockertz, “Korona salgınında şimdi ne planlanıyor? Bu çok önemli bir konu ve medyada bu husus üzerinde bence çok az tartışma yapılıyor. Aşı şirketleri, serbest mRNA hücrelerinin yani serbest genetik hücrelerin taşıyıcı madde üzerinden küçük mini parçacıklar aracılığıyla hücrelerimize doğrudan eklenmesi ve sonra hücrelerimizin analiz edilmesini planlıyor. Bu da insanların net bir şekilde gen teknolojisi vasıtasıyla bir değişikliğe uğratılması manasına geliyor. Biz, vücuda zerk edilen bu virüsün genetik materyalinin hangi hücrelere gittiğini bilmiyoruz. Buradaki analiz işleminin ne kadar süreceğini de bilmiyoruz. Okumayı (analizi) durdurmanın hiçbir yolu yok. Ayrıca bu genetik materyalin virüsün genetik materyalinin neresine yerleşeceği hususunda da herhangi bilgimiz mevcut değil” dedi.

    Özellikle bu genetik materyalin germ hücrelerine, yani kadınların yumurta hücrelerine veya erkeklerin sperm hücrelerine de yerleşip yerleşmediğini ve dolayısıyla böylece genetik miras bırakma yoluyla gelecek nesillere miras olarak aktarılıp aktarılmadığının bilinmediğini söyleyen Hockertz, “Bunların hiçbirini bilmiyoruz. Çünkü insan genomunu değiştirmek için böyle bir genetik aşılama daha önce hiç yapılmamıştı. Biraz evvel özetlediğim ve bilmediğimiz mevzuların normalde seneler sürecek ciddi ilmî çalışmalarla aydınlatılmasını arzu ediyorum ancak maalesef etrafımda böyle bir isteği göremiyorum” diye konuştu.

    “Gen bazlı aşılar insanlık için çok tehlikeli”

    Robert Koch Enstitüsü Aşılama Daimi Komitesinin bütün aşı tavsiyelerinin yaklaşık yarısını son derece faydalı bulduğunu, kesinlikle aşı muhalifi bir epidemiyolog olarak algılanmak istemediğinin altını çizen enfeksiyon epidemiyolojisi ve mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Sucharit Bhakdi, dünyanın merakla beklediği korona aşısı hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Bhakdi, “Yeni mRNA’lı aşı, olabilecek en tehlikeli aşılardan biri. Bu aşı için klinik deneylere müsaade edilmesi bana göre suçtur. Bunun sebebini size daha iyi anlaşılabilmesi için çeşitli benzetmelerle şu şekilde açıklayabilirim; bir virüsün parçası ya da o virüs sizin hücrenizde üretilir ve onun çöpleri (atıkları) sürekli olarak dışarı atılır, yani kapının önüne konur. Katil (tabii öldürücü) olarak nitelediğimiz lenfositler kendi hücrelerini öldürmek üzere bu atıklara saldırır. Böylece virüs fabrikası kapanacaktır. Ve bu mRNA, virüs geni için bir nevi minicik bir eldir. İşte bu mRNA, virüsün kapıyı açabilmek için ihtiyaç duyduğu eli olan bir koldan başka bir şey değildir. Bu mRNA, sizin vücudunuza iğne yoluyla zerk edilirse sizin hücreniz tarafından kabul edilir. İlaç endüstrisi ve araştırmacılar, bu mRNA’yı hücrelerinizin rahatlıkla kabullenebilmesi için gerektiği şekilde hazırladı. Ancak bu mRNA’ların sizin hangi hücreleriniz tarafından kabul edileceğini ve vücudunuzun neresine yerleşeceğini bilemiyoruz, hiç kimse bilmiyor. Çünkü bu mRNA’ların nereye gideceği meçhul. Evet, bu mRNA’lar sizin kaslarınıza zerk edilecek ve hepimizin malumudur ki, bu mRNA’lar orada durmayacak. Burada bir paketteki milyarlarca mRNA’dan bahsediyoruz. Elbette bunlardan bir kısmı zerk edildikleri kasta kalabilir ancak büyük bir bölümü de vücudunuzun başka yerlerine gidecektir. Karaciğerinize, beyninize ya da bambaşka bir organınıza. Onu bilemiyoruz” dedi.

    mRNA’ları kabul eden hücrelerin bu minicik eli olan minicik kolları imal etmeye başladığını ifade eden Bhakdi, “Bu imalatın bağışıklık sistemi tarafından kabul edilebilir olması gerekmektedir. Sizin hücreleriniz elbette ancak yeteri kadar düşman varsa kendini antikor oluşturmaya mecbur hisseder. Bu durumda aşının son derece güçlü olması şarttır. Ayrıca sizin hücrelerinizin de çok fazla miktarda minicik eli olan minicik kollardan imal etmesi gerekir. Aksi takdirde yeteri kadar antikor üretemezler. Aşı üreten firmaların iddiasına göre bu işlem, hayvan deneylerinde başarıya ulaşmış. Bu da demek oluyor ki, onlar bu mRNA ile bazı deney hayvanlarını aşılamış ve bu hayvanlar da antikor oluşturmuş. Bu sebeple ‘Biz bunu başarmak için insanlarda da denemeliyiz’ diyorlar. Ancak tam da burada belirtmeliyim ki; ‘Biz bu işi becereceğiz’ iddiası çok tehlikeli. Çünkü ‘Şundan emin misiniz?’ diye sormak gerekir; yeteri kadar minicik eli olan minicik kol üretseniz bile sizin bağışıklık sisteminizin kâfi miktarda antikor üreteceğini nereden biliyorsunuz? Yeterli miktarda çöp üreteceğinizden ve bu çöplerin katil lenfositler tarafından öldürüleceğinden emin misiniz? Ben bunun cevabını bilmiyorum ama bir tahminim var. Şayet böyle bir şey olursa sizin katil lenfositleriniz, üretici hücrelerinize saldırabilir. Yani virüsü üreten kendi hücreleriniz saldırıya uğrayabilir. RNA bir gendir ve antijen (protein) için kodlanmıştır” şeklinde konuştu.

    Katil lenfositlerin bu çöpü imal eden hücrelere saldıracağını belirten Bhakdi, “Hücreleriniz çöp imal ediyor, çünkü onlar virüsün genini aldıkları için antijenini (proteinini) üretiyor. Bu bir otoimmün (öz bağışık) reaksiyondur. Bunun nasıl olacağını kimse bilmiyor. Böyle bir şey olursa bizi nasıl sürprizlerin beklediğini tahmin bile edemeyiz. Bu söylediklerim aşırı derecede fazla önem arz ediyor. Şahsen kimseyle kavga etmek istemiyorum. Lothar H. Wieler (Robert Koch Enstitüsü Başkanı, veteriner hekim) ve Christian Drosten (Alman hükûmetinin korona danışmanı, virolog) ile bu konuda ilmî münazarada bulunmak ve onlara ‘Biraz evvel anlattıklarımı hiç düşündünüz mü?’ diye sormak isterdim. Şayet böyle bir şeyi düşünmediklerini söylerlerse bunu bilerek mi düşünmek istemediklerini merak eder, yine bunun da sebebini sorardım. Bu yapılmazsa büyük bir felaketle karşılaşma ihtimalimiz var. Bu durumda bu aşının denendiği insanlara kobay diyebiliriz. Onlar en azından maymunlar üzerinde bunu deneyebilirdi. Şu ana kadar yüzlerce insan deney maksatlı olarak bu aşıyı vuruldu ve onlara bu mRNA’lar zerk edildi. Şunu söyleyebilirim ki, bu aşıların yan etkileri bilinmiyor. Ayrıca size şunu söyleme cüretini kendimde buluyorum; bunun eğitimini alıp seneler boyunca bu işle uğraşan, enfeksiyon epidemiyolojisi dersi veren ender insanlardanım. Herkesin oturup bu konuyu detaylı bir şekilde düşünmesi şart. Ayrıca bunları söylerken yalnız olmadığımdan eminim. Şunu da belirtmeliyim ki, her söylediğimde kesinlikle haklı olduğumu iddia etmiyorum. Ancak bu konunun acilen ilmî çerçevede tartışılmasını istiyorum. Çünkü bu kadar önemli bir husustaki belirsizliklerin ve insanların kafasındaki soru işaretlerinin bir an evvel giderilmesi gerekiyor” dedi.

  • Gen haritası çıkarmak zayıflamada yeni trend oldu

    Zayıflamak için diyet uygulayan birçok kişi için yeni trendin genetik testler olduğunu belirten Diyetisyen Gizem Şimşek Aktaş, “Gen analizlerine göre yaptığınız diyetlerle normal diyetlere göre 2,5 kat daha fazla başarı sağlıyorsunuz. Hem sağlıklı bir şekilde genlerinizin yönlendirdiği şekilde kilo veriyorsunuz hem de kilonuzu daha uzun vadede koruyabiliyorsunuz” dedi.

    Çoğu kişinin genel sorunu olan kilo verme problemi için, birçok diyet programları uygulanıyor. Ancak sağlıklı zayıflama ve kilo vermek için insanların DNA’sı ve genlerine göre beslenmenin daha yararlı ve etkili olduğu söyleniyor. Genlerin beslenmeyi doğrudan etkilediğini belirten Özel Egesante Tıp Merkezi Doktorlarından Diyetisyen Gizem Şimşek Aktaş, “Genlerimiz beslenmemizi etkiliyor. Dünya üzerinde yaşayan her bireyin parmak izi farklıdır. Bunun sebebi eşsiz DNA’mızdan kaynaklıdır. DNA’larımız vücut şeklimizi, boyumuzu, göz ve saç şeklimizi etkileyen kodlara sahiptir. Şimdi biz diyetisyenler için daha önemli bir nokta keşfedildi; beslenme ile genetiğin birbiriyle ilişkisi. Diyetimizi belirlerken artık genlerimize bakabiliyoruz. Hep kişiye özel beslenmeden bahsediyoruz. Herkesin vücut tipine, yaşına, boyuna uygun diyetler hazırlamaya çalışıyoruz. Ama aslında kişiye özel beslenme genlerimizde saklı çünkü hepimizin diyetlere verdiği reaksiyonlar farklı. Mesela aynı vücut şekline, aynı kiloya ve aynı yaşam şartlarına sahip iki insana aynı diyeti uyguluyoruz ama farklı sonuçlar alıyoruz. Ya da bazı insanlar diyet yaparken çok spor yapması gerekirken, bazıları hiç spor yapmasa da ideal kiloya ulaşabiliyorlar. İşte bunun sebebi üstü kapalı biçimde metabolizma farklılığı ama daha derinlere indiğimizde bunun sebebi genlerimizde saklı” dedi.

    “Ağızdan alınan bir tükürük ile test yapılıyor”

    Genlerle ilgili testler yapılarak kişinin nasıl beslenmesi gerektiğinin ortaya konduğunu belirten Diyetisyen Gizem Şimşek Aktaş, “Ağızdan alınan bir tükürük yurt dışına analize gidiyor ve sizin gen haritanıza göre nasıl beslenmeniz gerektiği belirleniyor. Bunun sonucunda da sizin ve benim vücudumuzun farklı olarak ne istediğini görebiliyoruz. Örneğin sizin vücudunuzun karbonhidrat ihtiyacı ile benimkisi farklı. Siz yüzde 60 tüketerek zayıflayabiliyorken, ben yüzde 30 tüketerek zayıflayabiliyorum. Yine günde kaç dilim ekmek yerseniz kilo alırsınız, vücudunuzun ne kadar yağa ya da proteine ihtiyaç var, bunlar her bireyde farklı ve bunun analizini yapmış oluyoruz. Bu da sadece diyet döneminde değil genel anlamda kilonuzu korumanız ve sağlıklı beslenmeniz için bunlardan ne kadar yüzde ihtiyacı duyduğunuzu gösteren yüzde 99’a varan oranda doğru bir tablo” diye konuştu.

    Gen testiyle ihtiyacınız olan besinleri kişinin bileceğini ve sağlıklı beslenebileceğini ifade eden Aktaş, gen testlerini güvenle yaptırılabileceğini söyledi.

    “Ara öğün yapmak herkese aynı şekilde yaramayabilir”

    Herkese tavsiye edilen ’‘ara öğün’ konusuna da değinen Diyetisyen Aktaş, “Herkesin fikir ayrılığına düştüğü bir konu daha var; ara öğün yapmalı mı yapmamalı mıyım? Buna da aynı şekilde genleriniz cevap veriyor. Eğer sizin vücudunuz çok sık acıkan bir vücutsa yapmalısınız. Ama vücudunuz uzun süre açlığa dayanabilen bir vücutsa o zaman yapmasanız da idare edebilirsiniz. Özetle kişiden kişiye değişebilen çok farklı sonuçlar elde edebiliyoruz. Herkes spor yaparak zayıflamayabilir ya da herkesin yapması gereken egzersiz türü farklılık gösterebilir. Gen testleri bunlarla ilgili de hayatınız boyunca nasıl spor yapmanız gerektiğine dair net sonuçlar ortaya koyuyor” ifadelerini kullandı.

    “2,5 kat daha fazla başarı sağlıyorsunuz”

    Yapılan testler ile genlerimizin hangi besinleri sevip sevmediğini öğrenebildiğimizi vurgulayan Diyetisyen Aktaş, şunları söyledi:

    “Örneğin diyetisyenlerin sıklıkla önerdiği nar meyvesi inanılmaz sağlıklı, antioksidan açısından zengin bir meyvedir. Ancak bazı danışanlarımız da narın genlere iyi gelmediğini görüyoruz. Bu kişi için nar çok sağlıklı meyve olmaktan çıkabiliyor. Yine hurma, ki ara öğünler de çok önemli ama bazı kişilere yaramıyor, vücut yapılarına uygun olmayabiliyor. Bunun gibi bir sürü yiyeceğe karşı vücudun nasıl reaksiyon verdiği, yarayıp yaramadığı ortaya çıkmış oluyor. Yani artık sağlıklı besin kavramı biraz daha kişiselleşiyor. Vücudumuzun gün içinde gereksinim duyduğu vitamin ve mineraller vardır. Bu testlerle vücudumuzun ne kadar vitamin ve minerale ihtiyaç duyduğunu da görmüş oluyoruz. Bu vitamin ve mineraller de bizi hastalıklara karşı koruyor. Bu yüzden de aynı şeyleri tüketirken ben hasta oluyorum siz olmayabiliyorsunuz. Bunları net bir şekilde analiz edebiliyoruz. Hem genel sağlık hem de doğru beslenme için gen analizi günümüzde artık önemli bir kavram. Gen analizlerine göre yaptığınız diyetlerle normal diyetlere göre 2,5 kat daha fazla başarı sağlıyorsunuz. Hem sağlıklı bir şekilde genlerinizin siz, yönlendirdiği şekilde kilo veriyorsunuz hem de kilonuzu daha uzun vadede koruyabiliyorsunuz.”

  • ’Develi Gaceri’ Cumhurbaşkanlığı Tohum Gen Bankası kaydında

    Develi’nin en önemli tarımsal ürünlerinden olan ’Develi gaceri’, Türkiye’nin tarım alanındaki potansiyelini harekete geçirmek adına kurulan ve 250 bin örnek kapasiteli, dünyanın 3. büyük tohum gen bankası olan Türkiye Tohum Gen Bankası kaydına alındı.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından desteklenen ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu tarafından koordine edilen Türkiye Tohum Gen Bankasının kaydına giren gacer, pirinç ve işlenmiş bulgura alternatif kullanımı olan yüksek kalitede protein ve nişastaya sahip bir ürün. Yeni buğday çeşitlerin yanı sıra yörede bulunan eski yerel popülasyonlarda koruma altına alınarak, gerek gen kaynağı olarak gerekse ekonomik önemi olanların yeniden üretime kazandırılmasından dolayı dikkatleri üzerine çeken gacerin kendisine ulaştırılmasından dolayı Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu Develi Belediye Başkanı Mehmet Cabbar’a teşekkür mesajı gönderdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ’Milli Tarım Seferberliği’ projesinde sonuna kadar destekçileri olduğunu belirten Başkan Cabbar şöyle konuştu;

    “Bizler de ilçemizin en önemli tarımsal ürünlerinden olan gacerle bu projeye destek vermek istedik. Barındırdığı zengin besin değeri ve çağımızın en büyük problemlerinden olan obeziteye karşı alternatif bir ürün olan gacer, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu tarafından heyecan ve özenle incelenerek Türkiye Tohum Gen Bankası kaydına alınması bizleri ziyadesiyle mutlu etmiştir. Bizlere teşekkür mesajı göndererek bizleri onurlandıran Saraçoğlu’na bizler de teşekkürlerimizi iletiyor, böylesi hayati bir projeye katkı sağlamanın bahtiyarlığını yaşıyoruz” açıklamalarında bulundu.

  • Ordu’da domates gen bankası kuruluyor

    Ordu Üniversitesinde (ODÜ) yurt dışından ithal edilen domates tohum kullanımını azaltmak ve yerel tohum üretiminin yapılarak yerel domates çeşitlerinin üretimini üst seviyelere taşımak amacıyla çalışma başlatıldı.

    ODÜ Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümünde yürütülen çalışmada, Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nden toplanan bazı yerel domates popülasyonları üzerinde araştırmalar yapılarak yörenin yerel domates gen kaynakları değerlendirilecek. Bu amaçla taze pazar ve sanayiye uygun çeşitlerin ortaya çıkarılması ve bölge ekolojisine uygun çeşitlerin belirlenmesi amacıyla bir çalışma başlatıldı. Yapılacak çalışma ile son yıllarda yerel tohumların yetiştiricilikteki kullanımının azalması ve tek tip yetiştiricilik ile bu genetik kaynakların kaybolmaya yüz tutması dolayısıyla genetik çeşitliliğin azalması ile tohum muhafaza edemeyen üreticilerin yurt dışından alınan tohumları kullanmalarının önüne geçilmesini hedefleniyor.

    “Domates gen bankası kurulacak”

    Yapılacak çalışma ile Türkiye’nin dünya ülkeleri arasındaki domates üretim potansiyeli göz önüne alındığında Karadeniz Bölgesi’nde üretilecek domates çeşitlerinin bir üst seviyeye taşınabilmesi için yapılacak çalışmaların arttırılması, yetiştiriciliği artık yapılmayan yerel tohumların üretimlerinin yapılarak üretimde devamlılığının sağlanması ve çalışmalarda kullanılmak üzere gen bankalarında muhafaza edilmesine katkı sağlanması planlanıyor.

    Domatesin organik genetiği çıkarılacak

    Konuyla ilgili açıklamada bulunan ODÜ Rektörü Prof. Dr. Tarık Yarılgaç, Doğu Karadeniz Bölgesi’nden toplanan farklı domates popülasyon ve genotiplerinde üretim yapılarak bölge için önemli olan domates genotip ve populasyonlarının Ordu ekolojik koşullarındaki adaptasyon yeteneklerini ortaya koymak ve bölgeye en uygun domates tohumu çeşitlerinin belirlenmesini amaçladıklarını söyledi.

    Yarılgaç, “Üniversite olarak bölgenin önemli tarımsal ürünleriyle ilgili bu tip bilimsel çalışmaları aralıksız sürdürerek ülke tarımına ve üreticisine katkı sağlamaya bununla beraber tarım ürünlerinin verimini artırma yönelik faaliyetleri yürütmeye devam etmekteyiz. Dünyada yaklaşık 160 milyon ton, Türkiye’de ise 12 milyon ton üretim değeri olan domates ve benzeri ürünlerle ilgili bilimsel çalışmalar ışığında yerli tohumlarla üretimi artırarak ürünlerin gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarımını sağlama gayretindeyiz” dedi.

  • Gen Tarama Testi Sayesinde Sağlıklı İkiz Bebeklerini Kucaklamayı Bekliyor

    Bahçeci Sağlık Grubu doktorlarından Op. Dr. Erbil Yağmur, Türkiye’deki çiftlerin evlilik öncesi herhangi bir tarama testi yaptırmamış olmalarından dolayı genetik taşıyıcı olduklarından haberi olmadığını söyledi. Yağmur, “Günümüzde gerçekleştirilen çalışmalarda, üreme çağındaki yetişkin bir bireyin ortalama 2-3 nadir görülen genetik hastalık için taşıyıcı olduğu biliniyor. Tablo bu durumdayken maalesef ki Türkiye’de bir çok insan kendisinin taşıyıcı olduğunu bilmeden çocuk sahibi oluyor ve hastalıklı bebekler dünyaya getiriyor” dedi.

    Handan ve Gökhan Tomakin’in çiftinin 3 yaşındaki çocukları Ali Nadir genetik bir hastalık olan Duchenne kas distrofisi (DMD) ile dünyaya geldi. Ali Nadir’in bu durumu başka hastalık belirtileri üzerine 1 yaşındayken tesadüfen ortaya çıktı. Ali Nadir’in genetik kas hastalığı sayesinde taşıyıcı olduğunu öğrenen anne şimdilerde ise başka bir mutluluk yaşıyor. İkinci defa anne olmak isteyen Handan Hanım, gebe kalmadan önce “gen tarama testi” yaptırarak yani embriyolardan hastalıklı genlerin elendiği yöntemle hamile kaldı. Sağlıklı bir gebelik elde eden Handan Hanım şimdi ikiz bebeklerini kucaklamayı bekliyor. Zorlu bir süreç yaşayan ama umudunu kaybetmeyen Handan Hanım bütün anne adaylarını hamilelik bu öncesi testi yaptırmaları için uyardı.

    Konuyla ilgili açıklama yapan Embriyoloji Laboratuarı Direktörü Dr. Necati Fındıklı, “Çocuk sahibi olmak isteyen çiftler basit bir kan örneği vererek 600’ün üzerinde bilinen genetik hastalık bakımından taşıyıcı olup olmadığı öğrenilebiliyoruz” dedi.

    Duchenne kas distrofisi (DMD) ve benzeri tek gen hastalıklarında taşıyıcılar genellikle sağlıklı olduklarından taşıyıcılık durumlarından haberdar olmuyorlar. Tıpkı anne Handan Hanım’ın yaşadığı durum gibi.

    Ali Nadir’in hastalığı karşısında pes etmeyen hayata tutunan ve yeni çocuk yapmak isteyen anneye tüp bebek tedavisinde artık çok fazla uygulanır hale gelen gen tarama testi yapıldı. Op. Dr. Erbil Yağmur tarafından önerilen ve gebelik öncesi uygulanan bu test sayesinde Handan Hanım tüp bebek yöntemiyle sağlıklı bir gebelik elde etti.

    Şuan ikiz bebeklere hamile olan kas hastası taşıyıcısı olan Handan Hanım’a uyguladıkları yöntem hakkında bilgi veren Op. Dr. Erbil Yağmur, “Test sonrası tüp bebek tedavisi yapıyoruz ve oluşan embriyolardan hücre alıp onlardaki hastalıklı geni test ediyoruz. Sonucunda hastalıklı gen içermeyen embriyoları rahme yerleştirilerek hastalıklı gen taşımayan sağlıklı bir gebelik elde ediyoruz“ dedi.

    Bireylerden basit bir kan örneği alınarak gen düzeyindeki bozukluklara bağlı olarak oluştuğu bilinen ve daha da önemlisi embriyo aşamasında tespit edilebilen genetik hastalıkların tek bir genetik test ile tespiti mümkün olabildiğini belirten Emb. Lab. Dir. Dr. Necati Fındıklı: “Diğer bir deyiş ile çocuk sahibi olmak isteyen çiftler basit bir kan örneği vererek 600’ün üzerinde bilinen genetik hastalık bakımından taşıyıcı olup olmadığı öğrenilebiliyoruz” dedi.

    Türkiye’de genetik hastalık taşıyıcılığı aslında oldukça yaygın. Örneğin; Akdeniz bölgesinde Talasemi taşıyıcılı oranı oldukça yüksek. Hastalığın daha da yaygın olarak görüldüğü Kuzey Kıbrıs’ta çiftler evlenmeden önce taşıyıcılık testi yaptırmak zorundalar. Ülkemizde yüksek taşıyıcılık oranı olduğu bilinen bir diğer genetik hastalık Kistik Fibroz. Bu ve benzeri hastalıkların görülme olasılıkları özellikle evliliklerin belirli bir yöre içerisinde yapıldığı bölgelerde ve akraba evliliği hikayesi olan çiftlerde çok daha hastalığı o bölgede çok daha yükseliyor. Bu durumdan habersiz çiftler de ne yazık ki genetik hastalık taşıyıcısı olduklarını bu hastalıktan muzdarip bir bebekleri doğduğunda/kaybedildiğinde anlıyorlar ve sonucu oldukça travmatik oluyor.

    Türkiye’de yaklaşık her 5 evli çiftten 1’inde akraba evliliği öyküsü mevcut. Diğer bir deyişle akrabalık bağı olan bireylerdeki genler de benzer ve benzer gen bozuklukları taşıyan çiftlerin çocuk sahibi olmaları durumunda akraba olmayan bireylere kıyasla ciddi anlamda yüksek bir oranda genetik hastalıklar ile karşılaşma olasılığı taşıyor.

    Bu tip durumlarda da uzmanlar bireysel taşıyıcılık testini öneriyor. Eğer bireyde bir genetik hastalık taşıyıcılığı tespit edilmiş ise uzmanlar tarafından gerekli genetik danışmanlık verilerek sağlıklı çocuk sahibi olabilme olasılığı ve imkanları değerlendiriliyor. Bu sonuçlar sonrasında umut varsa tüp bebek tedavisine başlanıyor.