Etiket: Gelişmeleri

  • Ağaoğlu, ekonomideki son gelişmeleri değerlendirdi

    Balıkesir Ticaret Odası ev sahipliğinde gerçekleştirilen ‘Dünyada ve Türkiye’de Ekonomik Gelişmeler’ konulu konferansta Ekonomist Ali Ağaoğlu, Türkiye’deki ekonomik gelişmeler hakkında konuştu.

    Ağaoğlu, Türkiye’nin 2018’deki avantaj ve dezavantajları üzerinden ekonomik değerlendirmede bulunurken, AK Parti’nin mali disiplini korumakla en iyi işi yaptığını söyledi.

    Konferansın açılışında konuşma yapan Balıkesir Ticaret Odası Başkanı Rahmi Kula son günlerde yaşanan ekonomik gelişmelerden herkesin rahatsızlık duyduğunu belirterek, “Son günlerde dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik gelişmelere hepimizi tedirgin etmektedir. Bu süreçte nasıl bir yol izlemeliyiz, gelecekte ne gibi gelişmeler bizleri bekliyor, ticarette gelecek üç yıl nasıl bir yol haritası çizmeliyiz? Bu gibi konular hepimizin kafasını meşgul etmekte. Balıkesir Ticaret Odası, Sanayi Odası, Ticaret Borsası olarak bu sorulara biraz olsun yanıt bulabilmek ve üyelerimizi bilgilendirmek amacıyla bugün bir araya geldik. Üç kurumun birlikte bu organizasyonu düzenlemesi ilimizdeki diğer kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin buna katkı sağlaması bizim için çok önemli. Burada gösterilen birlik ve beraberlik duygusunun toplumumuzun tüm kesimlerinde ve ülkemizin bütününde görüyoruz. Toplum olarak gösterdiğimiz bu birlik ve beraberlikte tüm zorlukların üstesinden birlikte geleceğimize inanıyoruz. Amacımız diğer odalarımız ve borsalarımızın katkılarıyla, birlik ve beraberlik içinde hareket ederek bu tür organizasyonları her ay tekrarlamak, üyelerimizin işlerini geliştirmesine ve farkındalık oluşturmasına katkı sağlamaktır” diye konuştu.

    Açılış konuşmasının ardından ekonomik gelişmelerle ilgili sunumuna geçen Ekonomist Ali Ağaoğlu, “Yakın zamanda neler geldi başımıza, önümüzdeki dönem için neler bekliyoruz konularından bahsedeceğim. Önümüzdeki dönemde bizi bekleyen birkaç sıkıntıdan bir tanesi parasal kısırlaşma gibi bir süreç başladı, parasal gerilemenin sonuna geldik biz. Trump sabah ilk baktığım sayfaların başında geldi. Bugün ne saçmalamış ya da bugün başımıza ne bela açacak diye sabah ilk işim Trump’u takip etmek oluyor. Trump gibi küresel ideal savaşları önümüzdeki dönemde bizim başımıza biraz daha bela açacak. Bunun ardında içeride neler olup bitiyor buna bakacağım. Özellikle de bugün Merkez Bankası herhangi bir faiz değişikliği yapmadı. Faiz tarafında bazı sıkıntılarımız var. Ama özellikle açmazın sadece faiz artışı ne yazık ki baş edebilecek durumda değiliz” diye konuştu.

    Mali disiplin iyi durumda

    Türkiye’nin avantajları ile ilgili değerlendirmede bulunan Ali Ağaoğlu konuşmasının devamında şunları dile getirdi:

    “2018’in avantajlar ve dezavantajlarından oluşan bir liste yaptım. Hepsi hemen etkili olmayabilir ama orta ve uzun vadede etkili olacaklardır. Yine de avantajlar ve dezavantajlara baktığımızda; avantajlar kısmında geçen sene Kredi Garanti Fonu var, bizi biraz rahatlattı. Ama o dönem çıktığında da söyledim; iyi bir enstrüman ancak hoyrat kullanılır. Çok hızlı bir şekilde bunu verdik ve açıkçası hak edene de hak etmeyene de bunu verdik. Küçük, orta işletmelerin içinde gerçekten çok iyi iş yapan, çok başarılı yönetim şirketleri var ki bunlar sıkıntıya girmiş bunlara ayakta tutmak iyi bir şey. Ama onlara da destek verdik. Bunları yaparken de geçen sene yaşayacağımız sıkıntıyı bu seneye erteledik. Bunun yanında turizmde 2017 rakamlarına ulaşamadık ama iyi gittik. Petrol fiyatları hariç emtia fiyatlarının aşağıda kalması bizi rahatlattı. Zaten bizim cari açığımız da başta petrol ve doğalgazdan kaynaklı enerji fiyatlarından geliyor. AB ile ilişkilerimiz normalleşmeye başladı. Yalnız herhangi bir krizde AB’nin bize yardım edeceğini zannetmiyorum. Ama İran tüm yaptırımlara rağmen bizim ticari anlamda iyi bir partnerimiz olabilir. Avantajlar kısmında mali disiplini korumamız bize çok artı yazdı. Mali disiplini korumak AK Parti’nin bugüne kadar yaptığı en iyi işti. Şu anda mali disiplinimiz bozulmakla birlikte iyi durumda.”

  • Toplumsal gelişmeleri fırsat bilen dolandırıcılara dikkat

    Uşak Belediyesi, Uşak Belediye Başkanı Nurullah Cahan’ın, belediye başkan yardımcılarının ve daire müdürlerinin adını kullanarak para isteyenlere karşı vatandaşları uyardı. Duygu istismarına izin verilmemesi çağrısında bulunuldu.

    Toplumsal gelişmeleri fırsat bilen ve çeşitli gündem konularını kullanarak Uşak Belediyesi ve idari kadrosu adına telefonla para isteyen dolandırıcılara karşı uyarı yapıldı. Uşak Belediyesi tarafından yayınlanan yazılı açıklama ile kurum içerisinde hiç kimsenin para talebiyle telefon açmayacağı, yardım veya başka bir hususta vatandaştan böyle bir talepte bulunulmayacağı bildirildi.

    Özellikle iş adamlarını hedef alan kirli oyuna karşı halkı dikkatli olmaya çağıran Uşak Belediyesi, “Vatandaşlarımızın emekleri bizlerin hassasiyetidir. Hiçbir suretle ne belediyemiz ne de savcı, hakim, asker ve polis gibi kamu kuruluşu vatandaşlarımızı arayarak talepte bulunmaz.” açıklamasını paylaştı.

    Böyle bir durumla karşılaşılması halinde Emniyet Müdürlüğüne ve Alo 153 hattından Uşak Belediyesine bilgi verilmesi istendi.

  • ASO Başkanı Özdebir ekonomik gelişmeleri değerlendirdi

    Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, Türkiye’nin ekonomisinin dünyaya nasıl sağlam bir ekonomi olduğunu bir kez daha gösterdiğini belirterek, “Geçen hafta TÜİK, 2017 yılının ikinci çeyreğine ilişkin büyüme rakamlarını açıkladı. Buna göre Türkiye ekonomisi yüzde 5.1 büyüdü. Büyümenin bileşenleri incelendiğinde yatırımların 2.8 puan, ihracatın ise 2.2 puanlık katkı sağladığı görülmektedir” dedi.

    ASO’nun Eylül ayı olağan meclis toplantısında konuşan ASO Başkanı Özdebir, gündemdeki ekonomik gelişmeleri değerlendirdi. Türkiye ekonomisinin bugün tüm dünyaya nasıl sağlam bir ekonomi olduğunu bir kez daha gösterdiğini belirten Özdebir, finans kuruluşlarının, kredi derecelendirme kuruluşlarının hepsinin birer birer Türk ekonomisinin sağlamlığını teyit ettiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde ekonomi yönetiminin 2016 yılının sonundan itibaren zamanında ve yerinde tedbirler aldığını kaydeden Özdebir, “Beklenti yönetimini çok iyi gerçekleştirdiler. Bizler de belirsizliklere rağmen üretimden vazgeçmedik, sebat ettik. İddia ediyorum ki dünyada 15 Temmuz gibi bir süreç ile karşı karşıya kalmış başka bir ekonominin biraz sonra sizlere anlatacağım başarı hikayesini hayata geçirmesi mümkün değildir. Hepinizin bildiği üzere geçen hafta TÜİK, 2017 yılının ikinci çeyreğine ilişkin büyüme rakamlarını açıkladı. Buna göre Türkiye ekonomisi yüzde 5.1 büyüdü. Büyümenin bileşenleri incelendiğinde yatırımların 2.8 puan, ihracatın ise 2.2 puanlık katkı sağladığı görülmektedir. Bu dönemde gayrı safi sabit sermaye oluşumu yüzde 9.5’lik artış gerçekleştirmiştir. Bu şekilde yatırımlar 2.8 puanlık bir büyüme katkısı ortaya çıkarmıştır. Büyüme rakamının yanı sıra büyümenin kompozisyonu bize ekonominin ikinci çeyrekte istediğimiz performansı gerçekleştirdiğini göstermektedir” diye konuştu.

    “Bu çeyrekte imalat sanayi ne yaptı? 2016 yılının 2. çeyreğinde yüzde 4.8, 2015 senesinin aynı döneminde ise yüzde 5.8 büyüyen imalat sanayi bu sene yüzde 6’yı aşan bir büyüme performansı yakalamıştır” diyen Özdebir sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Önceki konuşmalarımda size Nisan ve Haziran aylarında imalat sanayi üretim endeksleri değerinin zirve yaptığını söylemiştim. Sanayi ciro endeksi Haziran ayında geçen senenin aynı ayına göre yüzde 22,5 oranında artış göstermişti. Yani tüm göstergeler bize imalat sanayinin de büyüdüğüne net bir şekilde işaret etmekteydi. Bugün de büyüme rakamları ile somutlaştırılan bu performans bize tüm zorluklarına rağmen Türk sanayicisinin yoluna devam ettiğini göstermektedir. Şimdi sırada başarı hikayesinin üçüncü perdesi var. Evet, 3. çeyrek göstergeleri de Türkiye’nin başarı hikayesinin devam ettiğini bize anlatmaktadır. Öncelikle sanayi üretimini inceleyelim. Sanayi üretimi Temmuz ayında önceki aya göre yüzde 2.3 artış gösterdi. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayinin alt sektörleri incelendiğinde 2017 yılı Temmuz ayında madencilik ve taş ocakçılığı sektörü endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre azalırken, imalat sanayi sektörü endeksi yüzde 2,2 arttı. Yalnızca takvim etkisinden arındırılması durumunda sanayi üretiminin geçen senenin aynı ayına göre artış oranı yüzde 16’ya çıkmaktadır. İmalat sanayinin bu değeri, 2017 senesinde Nisan ayında elde edilen değerden sonraki ikinci en yüksek değerdir. Tütün ve rafine edilmiş petrol ürünlerinin imalatı dışındaki tüm imalat sanayi sektörlerinde geçen senenin aynı ayına kıyasla bir artış görülmektedir. Temmuz ayındaki bu yükseliş, 3. çeyrekte sanayi üretiminin büyümeye pozitif katkı yapmaya başladığının göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanayi ciro endeksine baktığımızda 2017 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde 3.4’lük bir yükseliş söz konusudur. Geçen senenin aynı ayına göre imalat sanayi ciro endeksi yüzde 35 artış göstermiştir.”

    “Tüm ekonomik aktörler, ekonomiye güven duymaktadırlar”

    Özdebir, 2016 yılı Kasım ayından bu yana ihracatın da artarak yoluna devam ettiğini, Ağustos ayında ihracatın bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 11,9 artarak 12 milyar 439 milyon dolar olarak gerçekleştiğini ifade etti. Özdebir, yılbaşından bu yana ihracatın yüzde 10,7 artış ile 102,5 milyar dolara ulaştığını, son 12 aylık ihracatın yüzde 7,8 artışla 151,8 milyar dolar olarak gerçekleştiğini anlatarak, “Piyasadaki likidite akışını göstermesi açısından çek verileri de önemlidir. Ağustos ayı çek bilgileri, piyasalardaki likidite döngüsünün oldukça iyi olduğunu bize göstermektedir. Yüzde 4’e kadar çıkan karşılıksız çek tutarı oranı Ağustos’ta yüzde 1.6’ya inmiştir. Karşılıksız çıkan çek adedi yüzde 42, karşılıksız çek tutarı da yüzde 37 azalmıştır. Yılın üçüncü çeyreğine ilişkin öncü göstergelerin neredeyse tamamı ekonomideki istikrarın devam ettiğini teyit etmektedir. Sanayici de Türkiye ekonomisine güven duymaktadır. Nitekim ekonomik güven endeksi Ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 2,5 oranında artarak 103,4 değerinden 106 değerine yükseldi. Ağustos ayında inşaat sektörü güven endeksi 88,3 değerine, reel kesim güven endeksi 110,2 değerine, hizmet sektörü güven endeksi 105,4 değerine ve perakende ticaret sektörü güven endeksi 108,5 değerine yükseldi. Artık, ekonomik güven endeksinin eşik değer olan 100’ün üzerinde tutunmaya başladığını görüyoruz. Yani tüm ekonomik aktörler ekonomiye güven duymaktadırlar. Diğer alt endekslere kıyasla reel kesim güven endeksinin en yüksek değere sahip olması, imalat sanayi firmalarımızın ekonomiye olan güvenlerinin, üretimin her türlü güçlüğüne rağmen yüksek olduğunu bize söylemektedir” şeklinde konuştu.

    “İmalat sanayiinde çalışacak eleman bulmakta sıkıntı çekiyoruz”

    Enflasyon ve işsizlik konularına değinen Özdebir, “Son 4 aydır azalan işsizlik Haziran ayında geçen senenin aynı dönemindeki değer olan yüzde 10.2 değerine ulaştı. Önceki konuşmalarımda da ifade ettiğim üzere Türkiye’nin her yıl yaklaşık 1 milyon kişiye iş bulması durumunda işsizlik oranı aynı kalmaktadır. Bu sene Haziran ayından itibaren geriye dönük bir yılda Türkiye 1 milyon 52 bin kişilik ilave istihdam yaratmıştır ve bu şekilde işsizlik oranı geçen sene ile aynı düzeyde kalmıştır. Türkiye ekonomisinin en önemli kronik rahatsızlıklarından biri olan işsizlik noktasında atılan adımlar belirli oranda meyvesini vermeye devam etmektedir. Geçen seneye kıyasla istihdam oranı ve iş gücüne katılma oranı yükselmiştir. İşsizlik oranı aynı kalırken istihdam ve işgücüne katılma oranlarındaki 1’er puanlık artış önemlidir. Ancak işsizlik noktasında Türkiye’nin en önemli sorunu genç işsizliktir. Haziran ayı itibari ile Türkiye’nin genç işsiz oranı yüzde 20.6’dır, ki bu oran geçen senenin aynı dönemine göre 1.2 puan daha yüksektir. Kadın genç işsiz oranı yüzde 26.8’dir. Bu noktada hükümetimizin atacağı her adım çok önemlidir. Gençliğin istihdama katılımı kuşkusuz yalnızca ekonomik açıdan değil aynı zamanda sosyal açıdan da ülkemizin geleceğine katkı sağlayacaktır. Bu yönüyle önümüzdeki dönemin öncelikli konularından birinin bu olması gerektiği konusunda şüphe yoktur. Ancak bir noktaya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Bütün bunlara rağmen hala imalat sanayiinde çalışacak elemen bulmakta sıkıntı çektiğimiz de acı bir gerçek” ifadelerini kullandı.

    Enflasyon kanadında Türkiye’nin henüz istenilen noktaya ulaşamadığını kaydeden Özdebir, “TÜFE 2017 yılı Ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 0,52, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 6,60, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 10,68 artış göstermiştir. Ağustos ayındaki çift haneli enflasyon, 2008 yılından bu yana Ağustos ayında görülen en yüksek yıllık enflasyon oranıdır. 2008 yılında bu rakam yüzde 11.77 olmuştu. 2008 yılından bu yana Ağustos aylarında görülen yıllık enflasyon ortalaması yüzde 7.76 iken, bu sene Ağustos’ta rakam 10.68 olarak gerçekleşmiştir” dedi.

    “İnşallah Allah Barzani’ye de akıl fikir verir”

    Özdebir, Kuzey Irak’taki gelişmelerin Türkiye için son derece kritik ve önemli olduğunu vurgulayarak, “İnşallah Allah Barzani’ye de akıl fikir verir. Ümit ediyorum ki ayın 25’inde yapılması planlanan referandumun son anda bir çaresi bulunur” değerlendirmesinde bulundu.

  • KTO Başkanı Öztürk, ekonomideki gelişmeleri değerlendirdi

    Konya Ticaret Odası (KTO) Başkanı Selçuk Öztürk ekonomideki gelişmeleri Meclis toplantısında değerlendirdi.

    KTO’nun Ağustos ayı olağan meclis toplantısı, KTO Meclis Toplantı Salonunda gerçekleştirildi. KTO Başkanı Selçuk Öztürk, gündemdeki ekonomik gelişmeler ve oda faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Sözlerine Meclis üyelerinin yaklaşan Kurban Bayramını tebrik ederek başlayan Başkan Öztürk, “Bayramın ülkemiz, tüm İslam alemi, Konyamız ve oda camiamız için hayırlı olmasını diliyorum” dedi. 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferinin yıl dönümünü kutlayan Öztürk, 26 Ağustos 1071’de Anadolu’yu milletimize yurt yapan ve 1000 yıllık devletimizin temelini atan Sultan Alparslan’ı Malazgirt Zaferinin yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyorum. 30 Ağustos Zafer Bayramı vesilesiyle de Malazgirt’ten bugüne bu topraklar için canını feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi de minnetle anıyorum” diye konuştu.

    Konuşmasına Türkiye ve dünya ekonomisindeki gelişmeleri değerlendirerek devam eden KTO Başkanı Öztürk, “Dünya piyasalarının FED’in 2017’de gerçekleştireceği faiz artırımına yoğunlaştığı Ağustos ayında ABD’de gerçekleşen düşük enflasyon belirsizliklere neden oldu. Ülkede, Temmuz ayı üretici fiyat enflasyonu artış beklentilerine rağmen aylık bazda yüzde 0,1 gerileyerek son 11 ayın en sert düşüşünü gerçekleştirdi. Bu durumda FED’in faiz artırımını erteleyebileceğinin gündeme gelmesi dolar kurunda gerilemeye sebep oldu ve uzun aradan sonra kur 3,50’nin altına geriledi. Diğer taraftan bu ay içinde küresel piyasalarda ABD ile Kuzey Kore arasındaki gerilim ve ABD Başkanı Trump’ın konuyla ilgili Çin’e yönelik yaptığı açıklamalar yakından takip edildi. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) son toplantısının tutanaklarında, Euro’nun fazla değerli olabileceği ve bu durumun bölgedeki ekonomik aktiviteyi olumsuz etkileyebileceği ifade edildi. Dünyadaki finansal bu belirsizliklere rağmen 2017’de rekor bir oranda yüzde 5 büyüyen Türkiye’de ekonomik iyileşme süreci devam ediyor. Ekonomi yönetimimizin ardı ardına ikinci çeyrekte de yüzde 5’in üzerinde büyüme beklentilerini açıklamaları reel sektörümüzün motivasyonunu artırmaktadır. Ekonomideki toparlanmanın etkisiyle Merkezi yönetim bütçesi, sanayi üretim endeksi, cari açık gibi rakamlar beklenilenin de üzerinde olumlu gelmektedir. İşsizilk ve enflasyonda düşüş devam etmektedir. Bu rakamlar ışığında reel sektör temsilcileri olarak yıllık yüzde 5’in üzerinde bir büyüme için her türlü gayreti göstereceğimizi ifade etmek istiyorum” ifadelerini kullandı.

    Tamamlanan tercih ve kayıt dönemi ile yeni akademik yıla başlayacak olan KTO Karatay Üniversitesinin yıllar itibariyle gelişim sürecini ve gelecek hedeflerini anlatan bir sunum yapan Başkan Öztürk, yeni akademik yıla 8 bin 500 öğrenci ile başlayacaklarını ifade ederek, öğrenci sayısı, akademik, idari ve destek hizmeti personel sayısı ile Konya beşeri sermayesine çok büyük katkı sağladıklarını belirtti. Fiziki yapılanma olarak da kısa sürede büyük gelişim kaydettiklerini belirten Öztürk, Üniversite olarak hedeflerinin 2023 yılında Türkiye’nin en iyi 10 üniversitesi arasına girmek olduğunu söyledi.

    KTO Meclisi’nden TFF’ye tepki

    KTO Başkanı Öztürk’ün konuşmasının ardından, tüm meclis üyeleri Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Tahkim Kurulu’nun, PFDK tarafından Atiker Konyaspor’a verilen 5 maçlık seyircisiz oynama cezasını onamasına tepki gösterdi. Bir sezonda iki büyük kupayı alarak Türk futbolunun gelişimi adına büyük bir katkı sağlayan Konyaspor’a verilen cezanın haksız ve taraflı olduğunu ifade eden meclis üyeleri, TFF’nin bu kararının Konyaspor’un yükselişini durdurmak için alınan taraflı bir karar olarak değerlendirdi. KTO Meclisi, Türkiye Futbol Federasyonu’nun sadece üç büyükler olarak ifade edilen İstanbul takımlarına değil tüm süper lig takımlarına karşı adil ve sorumlu bir tutum takınması gerektiğini vurguladı.

  • ASO Başkanı Özdebir, ekonomik gelişmeleri değerlendirdi

    Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, “Bizlerin ayakta kalmaya çalıştığımız, ilave istihdam oluşturma sözümüzü yerine getirmeye çalıştığımız bir ortamda bankacılık sektörü tarihi başarılara imza atıyor. Biz isterdik ki Türk finans sektörü, kredi genişlemesinin bu kadar büyük olduğu bir ortamda ticari kredi faizlerinde yapacakları indirim ile reel sektörün yanında olduğunu bizlere göstersin. Ancak ne yazık ki bankacılık sektörü, geçmişte yanımızda olduğunu hissettirmediyse bugün de yine yanımızda değildir” dedi.

    ASO Başkanı Nurettin Özdebir, ASO Ağustos ayı olağan meclis toplantısında ekonomik gelişmeleri değerlendirdi. Özdebir, “Türkiye gibi hareketliliğin eksik olmadığı bir ülkede, sürekli güncele takılıp kalırsanız hiçbir zaman gerçek gündemi konuşamazsınız. Bugün de sizlerle öncelikle Türkiye ekonomisi ne durumdadır sorusunun cevabını arayacağız. Sonrasında da Türkiye’nin gerçek gündemi olduğunu düşündüğüm yenilikçilik ve girişimcilik konularındaki durumumuzu paylaşacağım. Genel resme baktığımızda görüyoruz ki, geçtiğimiz ayda Türkiye ekonomisinde işler beklediğimiz gibi gitti. Sanayi üretimi Haziran ayında, önceki yılın aynı ayına göre artış gösterdi. Takvim etkisinden arındırılmış sanayinin alt sektörleri incelendiğinde, 2017 yılı Haziran ayında madencilik ve taş ocakçılığı sektörü endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,5 azalırken, imalat sanayi sektörü endeksi yüzde 3,8 arttı. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılması durumunda dahi sanayi üretiminin, geçen senenin aynı ayına göre artış gösterdiği görülmektedir” ifadelerini kullandı.

    “Geride bıraktığımız temmuz ayında ekonominin öncü göstergelerinin, pozitif gelişmelere işaret ettiği rahatlıkla söylenebilecektir”

    “Sanayi ciro endeksine baktığımızda; 2017 yılı Haziran ayında bir önceki yılın aynı ayına göre imalat sanayi sektörü yüzde 22,5 yukarıda görünüyor” diyen Özdebir, “Türkiye İstatistik Kurumu ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası iş birliği ile yürütülen tüketici eğilim anketi sonuçlarından hesaplanan tüketici güven endeksi, temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde 1,9 oranında arttı; haziran ayında 70 olan endeks değeri temmuz ayında 71,3 oldu. Ekonomik güven endeksi temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde 4,5 oranında artarak 98,9 değerinden 103,4 değerine yükseldi. Tüm bu unsurlar bir arada değerlendirildiğinde; geride bıraktığımız temmuz ayında ekonominin öncü göstergelerinin, pozitif gelişmelere işaret ettiği rahatlıkla söylenebilecektir. Diğer taraftan son 4 aydır azalan işsizlik mayıs ayı itibari ile yüzde 10.2’ye geriledi. Ancak geçen seneye kıyasla işsizlik ne yazık ki halen yüksek. Öncelikle tek haneye gerilemesi gereken işsizlik rakamı konusunda ümidimizi kaybetmedik. Bildiğiniz üzere genç bir nüfusa sahip Türkiye’nin her yıl yaklaşık 1 milyon kişiye iş bulması durumunda işsizlik oranı aynı kalmaktadır. Mayıs ayına kadar geriye dönük 1 yılda Türkiye ekonomisi 620 bin kişilik yeni istihdam oluşturmayı başardı. Buna karşılık işsiz sayısı 330 bin kişi artış gösterdi. Türkiye ekonomisinin en önemli kronik üç rahatsızlığından biri olan işsizlik noktasında atılan adımlar meyvesini vermeye devam edecek, bu konuda sanayiciler olarak biz de üzerimize düşen görevi yerine getirmeye devam edeceğiz” açıklamasında bulundu.

    “DAX endeksi, haziranda tarihi rekora imza attı”

    2017 yılının yalnızca Türkiye’de değil dünyada da iyimser rüzgarların estiği bir yıl olarak devam ettiğini kaydeden Özdebir, “Yılın başında ekonomistlerin tahmin ettiğinden daha pozitif bir küresel ekonomi ile karşı karşıyayız. Nitekim Amerika’da Dow Jones endeksi yılbaşından bu aya kadar yüzde 12 civarında, son bir yılda ise yüzde 20 nispetinde yükseldi. Bu şekilde tüm zamanların rekor düzeyine ulaştı. Almanya’da, Almanya’nın en büyük 30 hisse senedini barındıran DAX endeksi, haziranda tarihi rekora imza attı. 22 Ağustos 2016’da 10 bin 494 olan endeks 19 Haziran’da 12 bin 888 değeri ile son bir yılda yüzde 22 artış göstermiştir. İtalya, Fransa ve Japonya’da benzer şekilde endeksler yüzde 15-yüzde 30 aralığında artışa işaret etmektedir” değerlendirmesinde bulundu.

    “Türkiye’de 2009-2016 döneminde kullandırılan kefalet tutarı yalnızca 7 milyar liradır”

    BİST 100 endeksinin, 21 Nisan 2017 başladığı ralliye halen devam ettiğine dikkat çeken Özdebir, şunları kaydetti:

    “Ortalamada yılın başından bu yana yüzde 40’a yakın artan bir endeks ile karşı karşıyayız. Hem Türkiye’de hem de küresel düzlemde ekonomilerin yükselmesine neden olan bir takım teknik gerekçeler var: Dünyada merkez bankalarının para politikasındaki gevşek yaklaşımlardan vazgeçerken acele etmeyeceklerine olan inancın artması, küresel büyümedeki hızlanma, ABD’de ocak ayında yönetime geçen Trump’ın genişlemeci maliye politikalarını hayata geçirememesi, ABD ekonomisinin aşırı ısınmasına bağlı yüksek faiz artışlarının gerçekleşmemesi. Tüm bu gelişmeler, sıcak paranın tekrar daha riskli yatırım araçlarına ve gelişme yolundaki ülke piyasalarına akın etmesine neden oldu. Türkiye’ye de ilk yarıda gelen sıcak paranın yüzde 80’inin mayıs ve sonrasında gelmesi bu durumu teyit etmektedir. Bu dönemde, hem referandum sonuçları hem de Kredi Garanti Fonunun (KGF) etkisi ile birlikte Türkiye’de ekonomik yaşamda önemli bir rahatlama meydana gelmiştir. İkinci çeyrek büyüme rakamları açıklandığı zaman, bu gelişmelerin rakamlara yansımış halini de göreceğiz. Evet, küresel piyasalarda sıcak esen rüzgarların etkisi daha ne kadar devam edecek bunu kestirmek oldukça güç. Zira başta politik belirsizlikler olmak üzere pek çok unsur bu dalgayı tersine çevirebilecektir. Türkiye’de finans tarafından gelen açıklamalar, mevcut kaynakların çok önemli kısmının krediye dönüştürüldüğü şeklindedir. Zaten mevduatın üzerinde bir kredi hacmi yaratan bankacılık kesimi, KGF’nin etkisi ile çok daha hızlı bir kredi büyümesi meydana getirmiştir. Zira Hazine Destekli Kefalet Sistemi kapsamında Temmuz sonu itibariyle kullandırılan kredi tutarı 175,5 milyar lira olarak hesaplanmıştır. Hazine Destekli Kefalet Sistemi Temmuz 2017 Raporu’na göre, söz konusu sistem kapsamında temmuz sonu itibarıyla kredi veren bankalara 196 milyar lira tutarında kefalet limiti ve söz konusu tutarın yüzde 94’üne tekabül eden 185 milyar lira tutarında kefalet portföy limiti tahsis edilmiş durumdadır. Bunun da 175 milyarı kredi olarak kullandırılmıştır. Bu rakamın ne anlama geldiğini daha net anlamak açısından şu rakamı sizinle paylaşmak istiyorum: Türkiye’de 2009-2016 döneminde kullandırılan kefalet tutarı yalnızca 7 milyar liradır. KGF kredilerinin sektörel dağılımı incelendiğinde, söz konusu kefalet tutarının yüzde 38,63’ü ticaret, yüzde 30,02’si imalat sanayi, yüzde 12,98’i ise inşaat sektörüne kullandırıldığı görülmektedir. Tüm bunlar KGF’nin Türkiye ekonomisinin ve aynı zamanda imalat sanayinin rahat bir nefes alması açısından çok önemli bir enstrüman olarak devreye alındığını bize söylemektedir.Çok ciddi bir büyüklüğe karşılık gelen KGF’nin de etkisi ile Türk bankacılık sektörü, bu yılın ilk altı ayında, yaklaşık 150 milyara karşılık gelen bir kredi hacmi yarattı. 30 milyar TL’lik mevduat artışına karşılık bu kadar volumlü kredi hacmini bankacılık sektörü, yurt dışından sağladığı yabancı kaynaklar ile finanse etti. Bu noktada Türkiye’nin yurt dışından gelecek paraya her anlamda bağlı olduğu, ekonominin normalden hızlı büyümesine imkan tanıyacak her türlü enstrümanın devreye alınması için dışarıdan kaynak girişine ihtiyaç duyulduğu bir kez daha ortaya çıktı.”

    “Ne yazık ki bankacılık sektörü, geçmişte yanımızda olduğunu hissettirmediyse bugün de yine yanımızda değildir”

    Ekonomide işlerin rayında gittiğini söyleyen Özdebir, “Sektörler bazında bakıldığında, işler asıl bankacılık sektörü açısından iyi gitmiş görünmektedir. Bankacılık sektörü bu yılın ilk yarısında 25,4 milyar lira ile tüm zamanların en yüksek ilk yarı net kar rakamına ulaştı. Bankacılık sektörü rekor kırdı. 2016’nın aynı dönemine kıyasla bu kar yüzde 22,5 arttı. Peki bankalar bu karı nasıl elde etti? Bakınız, bankaların net faiz geliri yılın ilk 6 ayında 2016’nın aynı dönemine göre yüzde 28,4 artarak 55,2 milyar lira oldu. Yani net faiz gelirindeki artış, karlılıktaki artışın asıl tetikleyicisi görünüyor. Ticari kredi faizlerinde indirime gitmeyen bankacılık sektörü, her fırsatta faiz lobisine karşı çıkan Sayın Cumhurbaşkanımız ve bizlerin sesine kulak asmadıklarını bir kez daha gösterdi. Hiç kuskusuz ilk yarıda bankacılık sektörünün karının bu kadar yükselmesinde en temel etmen, riski Hazinenin yüklendiği KGF kredileridir. İlk yarıda bankacılık sektörü, geçmişten gelen kimi şüpheli kredilerini de Hazine kefaleti ile yenilemiştir. Böylece hem kendi üzerindeki şüpheli alacak karşılıklarını azaltmış, hem de gelecekteki olası batık kredi riskini yeni kredilerde Hazine’nin sırtına yüklemiştir. Bir de üzerine tarihi kar etmiştir. Şimdi soruyorum size; sizce bundan daha güzel bir ticaret olabilir mi? Bizde riskin olmadığı, tarihi karlar elde edebileceğimiz işler yapmak istiyoruz. Ancak ne yazık ki bu mümkün değil hiçbirimiz açısından. Bizlerin ayakta kalmaya çalıştığımız, ilave istihdam oluşturma sözümüzü yerine getirmeye çalıştığımız bir ortamda bankacılık sektörü tarihi başarılara imza atıyor. Biz isterdik ki Türk finans sektörü, kredi genişlemesinin bu kadar büyük olduğu bir ortamda ticari kredi faizlerinde yapacakları indirim ile reel sektörün yanında olduğunu bizlere göstersin. Ancak ne yazık ki bankacılık sektörü, geçmişte yanımızda olduğunu hissettirmediyse bugün de yine yanımızda değildir” dedi.

    “Türkiye olarak, yüksek faiz sarmalından yapısal olarak kurtulmamız için kesinlikle cari açık problemimizi uzun vadede çözecek politikalara ihtiyacımız bulunmaktadır”

    2014 yılının ortalarında başlayan küresel piyasalardaki dalgalanmaların Türkiye’yi de etkisi altına aldığını söyleyen Özdebir, konuşmasına şöyle devam etti:

    “Ancak hatırlanacağı üzere o dönemde Türkiye’nin de içinde yer aldığı kırılgan beşli olarak nitelendirilen gruptaki ülkelerin, finansal piyasalardaki dalgalanmadan çok daha fazla etkileneceği ifade edilmekle kalmayıp aynı zamanda ekonomide olası ani duruş riskinden dahi bahsedilen bir Türkiye tablosu çiziliyordu. Benzer bir durum hain 15 Temmuz darbe girişiminden sonra da karşımıza çıktı. 15 Temmuz’dan sonra derecelendirme kuruluşları Türkiye ekonomisi için her zamanki gibi ani duruş riskinden bahsedip acele bir şekilde Türkiye’nin notunu aşağı çektiler. Bugün görüyoruz ki, bu yazıp çizilenler gerçekleşmedi ve Türkiye ekonomisi 2016 yılını yüzde 2.9 gibi bir büyüme ile yılı kapatmayı başardı. Ne zaman Türkiye ya da küresel piyasalarda işler yolunda gitmese hemen Türkiye ekonomisinin,dışarıdan gelecek olan sıcak paraya olan bağımlılığını öne sürüp bu paranın kesileceğini ve ekonominin duracağını öngörmektedirler. Ne yazık ki Türkiye olarak cari açık sorunumuzu ve bunun finansman kalitesini çözemediğimiz sürece bu söylemler ile karşı karşıya kalacağız gibi görünüyor. İlk 6 aydaki finansal gelişmeleri bu çerçeveden değerlendirdiğimizde, karşımıza önemli bir risk çıkmasa da tablonun dikkatli okunması gerekmektedir. Öncelikle geçen yılın ilk yarısında 19 milyar dolar olan cari açık yüzde 9.11 artışla 20.77 milyar dolara yükselmiş görünmektedir. İlk yarıdaki ihracat artışına rağmen ithalattaki 8.5 milyar dolarlık artış neticesinde dış ticaret açığı 2.14 milyar dolar artmış görünmektedir. Turizm dengesinde geçen seneye kıyasla yüzde 12.79’luk bir iyileşme söz konusudur. Bu düzelmede turizm giderlerindeki azalmanın da payı vardır.Finansman cephesinde doğrudan yatırımlarda, geçen seneye kıyasla 426 milyon dolarlık azalma söz konusudur.”

    Gayrimenkul yatırımlarında bir artış söz konusu iken doğrudan yatırımlarda 1 milyar dolarlık önemli bir düşüşün göze çarptığını belirten ASO Başkanı Özdebir, “Yurt dışından sağlanan kredilerde 6.64 milyar dolarlık bir düşüş meydana gelmiştir. Buna karşılık sıcak para girişinde yüzde 48.5’lik ciddi bir artış görülmektedir. Artışta ön plana çıkan yatırım aracı tahvil- bono olarak kendini göstermektedir. Bu hareketler sonucunda ilk 6 ayda Türkiye, cari açığını finanse etmek için döviz rezervlerinden 2.4 milyar dolar harcamıştır. Evet, Türkiye ilk 6 ayda tahvil ve bono satarak, yani yabancı yatırımcıya cazip bir faiz haddi sunarak sıcak parayı kendine çekmeyi başarmıştır. Bizim Türkiye olarak, yüksek faiz sarmalından yapısal olarak kurtulmamız için kesinlikle cari açık problemimizi uzun vadede çözecek politikalara ihtiyacımız bulunmaktadır. Bunun da yöntemi ülkede üretimi cazip hale getirmekten geçmektedir. Yatırımı ve üretimi cazip hale getiremediğimiz sürece Türkiye bu sorunla her 10 senede bir karşı karşıya kalacaktır” dedi.

    “Girişimcilik konusunda Türkiye’de çok cesur adımların atılması gerekmektedir”

    “Yeni yatırım ve üretim alanlarının ortaya çıkarılması için, girişimcilik konusunda Türkiye’de çok cesur adımların atılması gerekmektedir” diyen Özdebir, şöyle devam etti:

    “Girişimciliği seven bir ülkeyiz. Global Enterpreneurship Monitor araştırmasına göre Türkiye’de potansiyel girişimcilerin oranı yaklaşık yüzde 32, yani her 100 kişiden 32 tanesi önümüzdeki üç yıl içerisinde girişimcilik faaliyetinde bulunma niyetinde. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 14. Ancak ne yazık ki tek başına girişimcilik ruhu bize yetmiyor. Girişimcilik ekosistemi ya da yenilikçilik kültürü noktasında ülke olarak atmamız gereken pek çok adım var. Yapılan araştırmalar sonucu Türkiye’deki kişiliğin şekillendiği ve seçimlerin yapıldığı ilk gençlik yılları olarak tanımlanabilecek 15-18 yaş aralığındaki gençlerimizin sadece yüzde 8’i ileride kendi işini kurmayı hayal etmektedir. Hayal kuramayan hiçbir bireyin girişimci olamayacağı gerçeğini öncelikle kabul etmeliyiz.Aynı zamanda belirsizlik Türkiye’de girişimciliğin önündeki en önemli engellerden bir tanesi. Türkiye’deki her 3 kişiden 2’si girişimlerinde başarısız olma korkusunu işletme kurmalarının önünde bir engel olarak görüyor. Her yıl en az 1 milyon gence iş bulmak zorunda olan Türkiye için girişimcilik ihtiyaçtan öte zorunluluk olarak görülmesi gereken bir noktadır. Konu bu şekilde algılanmadığı sürece, girişimcilik sempozyumlarda işlenen bir konu olarak kalmaya devam edecektir.”