Etiket: Erkeklerde

  • Genç erkeklerde şampiyonun Özel Kavaklı Anadolu Lisesi oldu

    Aydın’da düzenlenen Okullar Arası Genç Erkekler A Basketbol İl Birinciliği müsabakalarında heyecan sona ererken, Özel Kavaklı Anadolu Lisesi 23 okul takımı arasında şampiyonluk kupasının sahibi oldu.

    Aydın Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü koordinatörlüğünde düzenlenen ve 23 okul takımın ter döktüğü Okullar Arası Genç Erkekler Basketbol İl Birinciliği müsabakaları 11 Kasım 2016 tarihinde başlayıp 28 Aralık 2016 tarihinde oynanan final grubu maçları ile son buldu. Efeler Atatürk Spor Salonunda oynanan final grubu maçlarında Özel Kavaklı Anadolu Lisesi, İncirliova Spor Lisesi’ni 50-32 skorla mağlup ederek il şampiyonu oldu. Üçüncülük maçında Nazilli Anadolu Lisesi ile Adnan Menderes Anadolu Lisesi karşı karşıya geldi. Rakibini 62-42’lik skorla geçen Nazilli Anadolu Lisesi il üçüncüsü oldu. Adnan Menderes Anadolu Lisesi il dördüncüsü oldu.

    Müsabakalar neticesinde Aydın Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü tarafından derece elde eden takımlara kupa, sporculara madalya ve katılım belgesi takdim edildi.

    İl şampiyonluk kupasını kaldıran Özel Kavaklı Anadolu Lisesi, 14-16 Ocak tarihleri arasında Denizli’de yapılacak olan Grup Birinciliği müsabakalarında Aydın’ı temsil etmeye hak kazandı.

  • Erkeklerde estetik talebinde artış

    Türkiye’de birincisi düzenlenen Ulusal Medikal Estetik Kongresi’nde konuşan Prof. Dr. Mehmet Mutaf, medikal estetiğin toplumdaki önemine dair önemli açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Mutaf erkeklerde estetik talebinde artış yaşandığını belirtti.

    Türkiye’de ilk kez farklı branşlarda 340 doktorun katılım sağladığı Ulusal Medikal Estetik Kongresi Antalya’da düzenlendi. Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Mutaf başkanlığında düzenlenen kongreye, Dr. Devrim Gürsoy, Dr. Gamze Menteşoğlu, Dr. Ayşegül Girgin ve Sağlık Bakanlığı Temsilcisi Osman Güzelgöz katıldı.

    Kongrede konuşan Prof. Dr. Mehmet Mutaf, medikal estetiğin günümüzdeki önemine değindi. İnsanların genç kalma ve güzel görünme istekleri olduğunu, bu iki unsurun da bir takım güzel avantajlar sunduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Mutaf, “Eskiden aynalar vardı, şimdi telefon, telefon kameraları, selfieler var. İnsanlar kendi yüzlerine daha çok bakar oldu” dedi.

    “Yüzü yanıp nakil olan hasta bile estetik istiyor”

    Dr. Mutaf, medikal estetiğin toplumda önemli bir tıp alanı olduğuna ve hızla ana bilim dalı yolunda ilerlediğini söyledi. Toplumun her kesiminden insanın medikal estetik yapma arzusunda olduğunu belirten Prof. Dr. Murat, “Düşünün 1 yaşında yüzü yanmış 41 yaşında ilk defa toplumun içine girebilecek bir yüzü olmuş yapılan ameliyatlar sonrasında. O hastamda bile güzellik kaygısı gördüm. Düşünebiliyor musunuz, yüzünüz olmadığı için 40 yıl bir evin içinde kalmışsınız. Ağzınız, göz kapaklarınız yok, ya da burnunuz yok. Sonunda bir yüzünüz var nakilsiz hem de. Orada bile daha güzel gözükmek için ameliyat talep ediyor hasta” diye konuştu.

    “Erkeklerin estetik talebi arttı”

    Eski yıllarda erkeklerin ‘artık bizden geçti, gençler yapsın’ şeklinde söylemlerde bulunduğunu hatırlatan Prof. Dr. Mutaf, “Eskiden yaşlı insanlar hac için para biriktirirdi, şimdi estetik için biriktiriyor. Yaşlanan erkek bile artık toplumda cazip olabiliyor. Hayatın geçmiş yıllarda bulduğu nimetleri 50’sinden sonra da korumak istiyor. Bu yüzden erkeklerin gençleşmeye yönelik talepleri arttı. Güzellik sadece kadına dair bir kavram değil, genç, yakışıklı bir çocuğunuzun veya damadınızın olmasını herkes ister. Erkekler plastik cerrahiden gençleşme talepleri dışında, burun ameliyatı, bel çevresi ve karın yağlanmaları ile saç problemleri konusunda talepleri oluyor” dedi.

    Medikal estetiğin sadece Sağlık Bakanlığınca yetki verilen uzman hekimler tarafından yapılması gerektiğinin altını çizen Dr. Devrim Gürsoy da, aksi halde olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalınabileceğini söyledi.

    “Tıpta prensip önce zarar vermemek”

    Tıpta prensibin öncelikle hastaya zarar vermemek olduğunu kaydeden Dr. Gamze Menteşoğlu ise, “Ne yapsanız yapın zarar vermemeniz gerekiyor. Merdiven altı her türlü bilinçli veya bilinçsiz zarar verirsiniz. Hekimler tarafından yetkili kişiler tarafından yapılan ameliyatlarda ise önce insanın zarar görmemesi prensip ve daha sonra istenilen güzelliği verilir” dedi.

    Dr. Ayşegül Girgin de Türkiye de ilk defa yapılan 1’inci Ulusal Medikal Estetik Kongresi hakkında bilgiler verdi.

  • 50 yaş üstü erkeklerde kırık riski prostat kanseri riskinden yüzde 27 daha fazla

    Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, 50 yaş üstü erkeklerde kırık riskinin prostat kanserinden yüzde 27 daha fazla olduğuna ve bir kere kırığa maruz kalan bir kişide yeniden kırık olma riskinin yüzde 85’den fazla olduğunu söyledi.

    4’üncü EndoBridge Kongresi Amerikan Endokrin Derneği, Avrupa Endokrinoloji Derneği ve Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Antalya’nın Belek bölgesinde alanında uzman çok sayda davetlinin katılımıyla gerçekleştirildi. Diyabet, obezite, lipid bozuklukları, tiroid, kemik ve osteoporoz, hipofiz, böbreküstü bezi, nöroendokrin tümörler, kadın ve erkek üreme endokrinolojisi dahil olmak üzere tüm hormon ve metabolizma hastalıklarının ele alındığı kongrede 29 ülkeden 420 uzman konuştu.

    EndoBridge Kurucu Başkanı Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, iskelet sisteminde meydana gelen kırıklarla ilgili konuştu. Dünyada 50 yaş üstü kadın ve erkeklerde osteoporoza bağlı kırıklardan söz eden Prof. Yıldız, “Dünyada 50 yaş üstü her 3 kadından ve her 5 erkekten biri osteoporoza bağlı kırığa maruz kalıyor. Erkekte kırık riski prostat kanseri riskinden yüzde 27 daha fazla. Her 3 saniyede 1 kişide kırık meydana geliyor. Dünyada yılda 9 milyon kişide kırık meydana geliyor. Bir kere kırık meydana gelen bir kişide yeniden kırık olma ihtimali riski yüzde 85’den fazla” dedi.

    Avrupa osteoporoza yılda 40 milyar Euro harcıyor

    Avrupa Birliği ülkelerinde osteoporoz tedavisinin yıllık maliyetinin yaklaşık 40 milyar Euro olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yıldız, bu rakamın yüzde 66’sının akut, yüzde 29’unu uzun dönem kırık bakımı, yüzde 5’inin ise osteoporoz ilaçlarının teşkil ettiğini vurguladı. Diyabet ve kalp damar hastalıklarına da değinen Prof. Dr. Yıldız, “Diyabetli bireylerde kalp damar hastalıkları hem daha erken hem çok daha sık görülüyor. Her 6 saniyede bir diyabetli birey yaşamını yitiriyor. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre dünyada tüm nedenlere bağlı ölüm oranı her yıl bin kişide 7.8 kişi iken her yıl bin diyabetli bireyin 27’si kalp ve damar hastalıkları nedeniyle kaybediliyor” dedi.

    İyot eksikliği tiroid kanserine neden oluyor

    Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. Sait Gönen de tiroid hastalıklarına değindi. Prof. Dr. Gönen, tiroid nodüllerinin belki de en sık karşılaşılan klinik problemlerden olduğunu, epidemiyolojik çalışmalarda elle yapılan muayene ile kadınların yüzde 5’i, erkeklerin yüzde 1’inde görüldüğünü ve ultrasonla yapılan çalışmalarda kadınların yüzde 19-68’inde saptanabileceğini ifade etti. Guatrın en önemli sebebinin iyot eksikliği olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Gönen, “Guatr, tiroid bezinin kanser olmayan büyüme sebeplerinden birisidir. En sık sebebi iyot eksikliğidir ve halen ülkemizde ve dünyada büyük bir sorundur. Kadınlarda 40’lı yaşlarda daha sık görülmektedir” diye konuştu.

    “Son 2 yılda aşırı kilodan ölenlerin sayısı yetersiz kilodan ölenlerin sayısını geçti”

    Avrupa Endokrinoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Aart Jan Van Der Lely kongrede aşırı kiloya dikkat çekti. Aşırı kilodan ölüm oranlarına değinen Lely, “Son 2 yılda aşırı kilodan ölenlerin sayısı yetersiz kilodan ölenlerin sayısını geçmiştir. Endobridge’te de, program obezite problemine dikkat gösteriyor. Avrupa Endokrinoloji Derneği, onun kardeş örgütleri gibi, bu önemli uzmanlığın geleceğini temsil eden genç endokrinologların katılımına özellikle değer vermektedir. Birçok hastalığın önemli endokrin yönler vardır. Yani, hastalığın sebebi veya tedavisinde hormonlar söz konusu olmaktadır” şeklinde konuştu.

  • As Hastalığı Erkeklerde Daha Çok Görülüyor

    Prof. Dr. Sedat Kiraz, erkeklerde kadınlardan daha sık görülen Ankilozan Spondilit (AS) hastalığına dikkat çekti

    Türkiye Romatoloji Derneği ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı tarafından Bodrum’da “9. Anadolu Romatoloji Günleri” düzenlendi.

    Yaklaşık 500 katılımcı takip ettiği toplantıda, 11 adet Panel, 10 adet Konferans, 7 adet Uydu Sempozyum gerçekleştirildi ve 56 poster bildiri sunuldu. Her yıl Mayıs ayının ilk haftası Cumartesi günü “Dünya Ankilozan Spondilit Günü” olması nedeni ile Türkiye Romatoloji Derneği, romatizmal hastalıkların toplumun geniş kesimlerince tanınması ve romatizmalı hastaların mümkün olduğunca erken dönemde doğru tedaviye ulaşarak sağlıklı bir yaşam sürmesi konusu basın toplantısında anlatıldı. Bodrum Hilton otelde düzenlene basın toplantısına Kongre Başkanı Prof. Dr. İhsan Ertenli, Prof. Dr. Sedat Kiraz, Prof. Dr. Seza Özen, Prof. Dr. Şule Apraş Bilgen, Doç. Dr. Ömer Karadağ basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. İnsan sağlığı açısında birçok konuya değinen konuşmacılar özellikle internetten okunan birçok sağlık konusundaki yazılara ve bitki ilaçlarına inanılmamasını tavsiye etti.

    Kongre Başkanı Prof. Dr. İhsan Ertenli, her yıl Mayıs ayının ilk Cumartesi gününün Dünya Ankilozan Spondilit (AS) günü olduğunu belirterek, hastalığın bel ağrısı ile kendini gösterdiğini söyledi. Ertenli, bel ağrısı ile ilgili açıklamalarda bulunarak, “Türkiye Romatoloji Derneği “Bel Ağrınızı Sorgulayın” başlıklı bilinçlendirme kampanyası ile AS’nin erken dönemdeki en önemli bulgusu olan inflamatuvar bel ağrısı farkındalığını artırmayı ve inflamatuvar bel ağrısı olan hastaların en kısa sürede bir romatoloji uzmanına başvurarak uygun tanı ve tedaviye ulaşmasını sağlanmalı. Sıklıkla genç erkeklerde görülen, hayatı ve hareketi kısıtlayan, ağrıya, iş görmezliğe, psikolojik sorunlara ve ileri evrelerde bazı hastalarda kamburluğa neden olabilen Ankilozan Spondilit (AS) hastalığı için www.belagrinisorgula.com web sitesi üzerinden doğru teşhis ve tedavi için toplumda farkındalık yaratmak hedefleniyor. Türkiye Romatoloji Derneği, ’Bel Ağrınızı Sorgulayın’ kampanyası dahilinde, getirdiği fiziksel ve psikolojik sorunlarla toplumsal yükü ve maliyeti oldukça fazla olan engelleyici bir sağlık sorunu olan Ankilozan Spondilit (AS) hastalığı ile ilgili bilinç uyandırmayı hedefliyor” diye konuştu.

    3 AYDAN UZUN SÜREN VE İSTİRAHAT İLE ARTAN BEL AĞRISINA DİKKAT

    Kongre Başkanı Prof. Dr Sedat Kiraz, artan bel ağrılarına dikkat çekerek, “Türkiye’de yüzde 16,4 ile sağlık sistemine başvuruların başında bel ağrısı gelmektedir. Ülkemizde yaklaşık 2 yüz bin kişiyi etkileyen ciddi bir hastalık olan AS hastalarının yüzde 40’ı hasta olduklarını ve hangi doktora gideceğini ne yazık ki bilmemektedir. Bu hastalara romatoloji uzmanları bakmaktadır. Türkiye’de AS tanısı, hastaların doktora ilk başvurdukları tarihten ortalama 8 yıl sonra konabilmekte fakat hastaların başvurduğu ilk hekimin romatolog olması halinde bu süre kısalabilmektedir. Fakat bu sayı Türkiye’de 250’yi geçmemekte, bu nedenle hastaların doktora erişiminde sıkıntılar yaşanmaktadır. İnflamatuvar bel ağrısı, aralarında AS’nin de bulunduğu önemli bazı romatizmal hastalıkların erken dönemdeki en önemli bulgusudur. 40 yaş öncesinde başlayan, 3 aydan daha uzun süre devam eden, aniden değil yavaş yavaş başlayan, sabahları yataktan kalkmayı zorlaştıran, istirahat ile geçmeyip hareket etmekle azalan ve ’inflamatuvar bel ağrısı‘ adı verilen bu ağrıya sahip kişilerde AS olma olasılığı bulunmaktadır. Bu romatizmal hastalıklar erken teşhis edildiğinde kontrol altına alınabilmekte, böylece hastaların yaşamlarına ağrısız ve hareket kısıtlılığı olmadan devam etmeleri sağlanabilmektedir. AS hastalarının mümkün olan en kısa zamanda doğru teşhis ve tedaviye ulaşarak fonksiyonel durumlarının ve yaşam kalitelerinin iyileştirilebilmesi için inflamatuvar bel ağrısı farkındalığının artırılması gerekmektedir” şeklinde konuştu.

    ERKEKLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜYOR

    Prof. Dr. Sedat Kiraz, erkeklerde kadınlardan daha sık görülen AS hastalığı olduğuna dikkat çekti. Kiraz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hastaların çocuklarını kucaklarına alıp kaldırmalarını, onlarla doyasıya oynamalarını, gece rahat uyumalarını, hatta çoraplarını, ayakkabılarını giymelerini bile engelleyebilmektedir. Hastalarda yol açtığı engellenme duygusu, psikolojik sorunlara yol açabilmekte, hastalığın neden olduğu problemlerin yelpazesini daha da genişletmektedir. AS çoğunlukla genç yaşlarda ortaya çıkan ve omurga, kuyruk sokumu kemiği ile leğen kemiğini birleştiren sakroiliyak eklemleri etkileyen bir romatizma hastalığıdır. Genç yaşlarda en üretken çağda ortaya çıkan bu hastalık, sabahları yol açtığı tutukluk nedeniyle işe gitmeyi zorlaştırmakta, çalışma hayatına ara verilmesine dahi yol açabilmektedir. Birçok kişi için hayatı anlamlı kılan gündelik rutin işler, doğru tanı ve tedaviye ulaşamayan AS hastaları için ne yazık ki mümkün değildir. AS’de bel ağrısı dışında sırt, boyun ve kalçaların arka kısımlarında da ağrı hissedilebilir. Hastalığın son aşamasında bazı hastalarda toplum arasında ’kamburluk‘ olarak bilinen sırt ve boyun deformasyonu görülebilir. AS’nin bel fıtığındaki ağrıdan en önemli farkı, ağrının istirahat halinde artması ve aktiviteyle (hareketle) azalmasıdır. Her 100 ankilozan spondilit hastasından 7’sinin öyküsünde bel fıtığı ameliyatına rastlanmaktadır. Ankilozan spondilit en çok bel fıtığıyla karışmakta, her 3 ankilozan spondilit hastasından biri en başta bel fıtığı tanısı almaktadır”

    GEBELİK VE ROMATİZMAL HASTALIKLAR

    Prof. Dr. Seza Özen ise, gebelik ve romatizmal hastalıklardan bahsetti. Özen, şu şekilde konuştu: “Romatizmal hastalıkların çoğu kadın hastaları, genellikle doğurgan oldukları yaşlarda etkilemektedir. Düzenli ve dikkatli hekim kontrolüyle, bu hastalıklara sahip birçok kadın sağlıklı ve başarılı gebelikler geçirebilmektedir. Ancak bu başarı için hasta ile hekim arasında sıkı bir iletişim ve uyum gereklidir. Temel prensip, altta yatan romatizmal hastalık kontrol altına alındıktan sonra gebeliğin planlanmasıdır. Gebelikten en az 3-6 ay öncesinden hastalıkları kontrol altına alınmalıdır. Gebelik sırasında romatizmal hastalıkların seyrinde değişiklikler görülebilmektedir. Gebelik sırasında, romatoid artritte (RA) hastalığın belirtileri azalırken, sistemik lupus eritematozusta (SLE) gebelik boyunca belirti ve bulgularda artış gözlenebilmektedir. Doğumdan sonraki dönemde ise her iki hastalıkta alevlenme görülebilir. SLE ve antifosfolipid antikor sendromu gebelik komplikasyonlarına yol açarak hem fetüs hem de anne için hayati tehlike oluşturabilmektedir. Romatizmal hastalık nedeniyle kullanılan ilaçların bazıları, gebelik kaybına ya da bebekte zararlı etkilere yol açabilir. Herhangi bir romatizmal hastalık nedeniyle tedavi alan her hasta, gebelik öncesi hekimi tarafından değerlendirilmeli ve ilaçları düzenlenmelidir. Gebelik seyrinde hastalığın alevlenme riski varsa; bazı ilaçlara gebelik sırasında hekim kontrolü altında devam edilebilir. SLE ve Sjögren sendromlu, kanlarında anti-Ro antikoru bulunan kadınların bir kısmının bebeklerinde doğuştan kalp ritim bozuklukları oluşabilmektedir. Bu tür gebeliklerde gebelik seyrinde ve doğum sonrasında bebeğin kalp ritm bozukluğu açısından yakın takibi gereklidir. Ailevi Akdeniz Ateşi ülkemizde sık görülen genetik bir hastalıktır. Hastalığın temel ilacı olan kolşisin gebelik ve emzirme döneminde güvenle kullanılabilir. Aksine gebelik sırasında kolşisin kesilmesine bağlı ataklar gebelik kayıplarına neden olabilir. Son yıllarda yaygın olarak kullanılan biyolojik ajanlar, nispeten yeni ilaçlar oldukları için gebelikte kullanımları ile ilgili bilgiler yetersizdir. Son dönemde güvenirlilikleri ile ilgili veriler artsa da; hala gebelik öncesinde bu ilaçların kesilmesi önerilmektedir. Ancak gebelik planlanıyor ve hastalık kontrolü için biyolojik ilaçlara ihtiyaç duyuluyorsa hekim ve hasta ortak kararı doğrultusunda bazı hastalarda kullanılabilir. Özetle; herhangi bir romatizmal hastalığı bulunan tüm kadınlar, gebelik öncesi hastalık kontrolü ve ilaç düzenlenmesi açısından hekim tarafından değerlendirilmeli, gerekli bilgilendirme ve önlemler alınmalıdır”

  • (Özel Haber) Erkeklerde İntihar Oranları Daha Fazla

    Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Kuşat ve Kayseri Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcısı Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Reyhancan, ölümle sonuçlanan intihar sayısının erkeklerde daha fazla olduğunu söyledi.

    Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Kuşat ile Kayseri Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcısı Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Reyhancan, son günlerde sayısı artan intihar vakaları üzerine değerlendirmelerde bulundu.

    “SANAYİLEŞME VE ŞEHİRLEŞME İNTİHAR NEDENİ”

    Doç. Dr. Ali Kuşat, kişinin bilinçli olarak kendisine zarar vermesi anlamına gelen intihar vakalarının psikotik hastalıklara dayalı vakalar ile sosyoekonomik ya da sosyokültürel nedenlere dayalı intiharlar olarak iki şekilde sınıflandırıldığını belirtti. Psikolojik bir hastalığa dayalı olmayan intihar vakalarının, Avrupa’da 19. yy’daki Sanayi Devrimi sonrasında, Anadolu’da ise Tanzimat ile birlikte görüldüğüne dikkat çeken Doç. Dr. Ali Kuşat, “Sanayileşme, şehirleşme ve büyük şehirlere akım, insanların, köylerinde ve kırsal alanlarda sahip oldukları bir takım destek ve değerlerden uzaklaşmalarına neden oldu. Bu da, onların zor durumlarında kendilerine yardımcı olacak sosyal desteklerden mahrum kaldıkları için intiharı kurtuluş olarak görmelerinin yolunu açtı” diye konuştu.

    “40 YAŞINDAN SONRAKİ İNTİHARLARIN SAYISI ARTIYOR”

    Psikotik hastalıklardan dolayı görülen intiharlarda yaş, cinsiyet, eğitim durumu gibi sınıflandırmaların söz konusu olmadığını kaydeden Doç. Dr. Ali Kuşat, diğer intihar vakalarının en fazla 15-25 yaş aralığında, ikinci olarak da 60 yaş üstünde görüldüğünü ifade etti. Doç. Dr. Ali Kuşat, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Üçüncü sırada da 40-50 yaş aralığında görülüyor. Ergenlik dönemindekiler hayata adaptasyon sürecinden, yaşlılık dönemindekilerin yalnızlıktan, orta yaşlardaki intiharlar ise hayata yeni bir anlam kazandırma çabasına bağlı olarak yaşanan krizden kaynaklanıyor. Bazı psikologlara göre 40’lı yaşlar insan yaşamında bir dönüm noktasıdır. Çünkü insanlar 40 yaşına kadar yaşamdan bekledikleri dünyasal amaçlarına belli ölçüde ulaşıyorlar. 40’ından itibaren de hayatın artık, geçmişte yaşanan gibi bir şey olmaması gerektiği düşüncesi ortaya çıkıyor. Bu da krizlere, bazılarında da intihara neden oluyor. Bu orta yaş intiharlarında sayıca artış var. Ergenlik döneminde de intiharlar, trafik kazaları ile birlikte en yaygın ölüm nedeni arasında. Yaşlılık dönemi intiharları ise ülkemizde Batı ülkeleri ile karşılaştırıldığında daha az.”

    “DİNİ İLGİ İNTİHARA ENGEL OLUYOR”

    Araştırmalara göre dini ilgisi az olan insanların intihara daha meyilli olduğunun tespit edildiğini vurgulayan Doç. Dr. Ali Kuşat, dünya ölçeğinde İslam dünyasında, Hristiyan dünyasında da dine daha bağlı olan Katoliklerde intihar vakalarına daha az rastlandığını sözlerine ekledi.

    KADINLARIN İNTİHAR GİRİŞİMİ ‘İMDAT ÇAĞRISI’

    Kayseri Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcısı Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Reyhancan da ölümle sonuçlanan intiharların erkeklerde daha fazla olduğunu belirtti. Kadınların intihar girişimini yaşamına son verme isteğinden ziyade imdat çağrısı olarak değerlendiren Uzm. Dr. Mustafa Reyhancan, “Acile gelen vakalarda gördüğümüz üzere de, dünyada yapılan istatistiklere baktığımızda da intihar girişimi ile gelen hastalarda kadın oranı yüksek ama ölümle biten intiharlarda da erkek oranı yüksek. Kadınlar uygun dille sıkıntımızı ve isteğimizi anlatamayınca bir yardım arayışı olarak intihara başvuruyor. Bu, ilgi çekmekten ziyade bir yardım ya da imdat çağrısı. Ama erkeklerde intihar çağrıdan ziyade son çaresizlik ya da son kurtuluş. Onlardaki intiharlar daha ciddi girişimlerle oluyor” diye konuştu.

    “MEDYANIN İNTİHAR HABERLERİNDE KULLANDIĞI DİL ÖZENDİRİCİ OLABİLİR”

    Bunun yanı sıra, ilkbahar ve sonbaharda intihar vakalarında artış gözlendiğini de kaydeden Uzm. Dr. Reyhancan, medyayı intihar haberlerinde kullanılan dil konusunda uyardı. Medyanın kullandığı dilin özendirici olabileceğinin altını çizen Reyhancan, “Bir mahallede, bir okulda, bir şehirde intihar vakası gerçekleştiğinde, bilinçaltında ölsem de kurtulsam düşüncesi olan ya da bir takım sosyoekonomik sıkıntılar olan insanlar, intihar bir kaçış ya da çareymiş şeklinde düşünebiliyor o nedenle medyanın kullandığı dil bunu tetikliyor. Bazen köprüye çıkan bir kişi dakikalarca gösteriliyor ya da atlamak için çatıya çıkan bir kişinin, ailesi, sevdikleri her şeyi ortaya dökülüyor. Bu, belki bireysel olarak görülüyor ama arkasından birkaç gün sonra benzer tarzda intiharları mutlaka görüyoruz. Bu nedenle intihar haberlerini magazinsel malzeme haline getirmemek lazım” ifadelerini kullandı.

    KAYSERİ’DEKİ VERİLER BİLİMSEL SONUÇLARI DOĞRULUYOR

    Kayseri Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün 2016 yılı intihar teşebbüslerine dair verileri, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Kuşat ve Kayseri Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcısı Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Mustafa Reyhancan’ın görüşlerini doğrulamaktadır. Verilere göre, 2016 yılının ilk üç ayında 154’ü kadın olmak üzere toplam 216 kişi intihara teşebbüs etti. Aylara göre sınıflandırıldığında ise; Ocak’ta 46 kadın, 13 erkek; Şubat’ta 59 kadın, 29 erkek; Mart’ta ise 49 kadın, 20 erkeğin intihara teşebbüs ettiği görüldü.