Etiket: Erkeklerde

  • Prostat kanseri erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türü

    Prostat kanseri erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türü

    Dünyada ve Türkiye’de erkeklerde en sık görülen kanser türlerinden olan prostat kanseri, erkeklerde kansere bağlı ölümlerde de akciğer kanserinin ardından ikinci sırada yer alıyor. 2018 yılı istatistiklerine göre, dünya genelinde 1,28 milyon hasta prostat kanseri tanısı almış bulunuyor.

    Türk Üroonkoloji Derneği tarafından hazırlanan “Türkiye Prostat Kanseri Haritası”nın sonuçlarına göre, prostat kanseri, hastaların yarısında 60-69 yaş aralığında görülürken, düzenli kontrollere dair farkındalığın artmasıyla geçmiş yıllara oranla daha erken aşamalarda tespit ediliyor.

    Türk Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Süleyman Ataus, “Sık idrara gitme, idrar yaparken zorlanma ve idrarda kan görülmesi gibi ürolojik şikayetlerin yaklaşık yarısında prostat kanseri saptanıyor. Yine derneğimiz tarafından 2009 yılında yapılan çalışmada bu oran yüzde 90’a yakındı. Bu oranın azalmasında prostat kanserine yönelik toplumsal bilincin artmasının etkili olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte mevcut oran da, belirtilerin çeşitliliği karşısında prostat kanserine yönelik düzenli kontrollerin önemini ortaya koyuyor. Hazırladığımız rapor ülkemizde prostat kanseri farkındalığının artırılmasını, bu konuların bilimsel alanlarda tartışılmasının sağlanmasını amaçlıyor” diye konuştu.

    Tanı anında metastatik kanserin saptanma sıklığı son 10 yılda yarı yarıya azaldı

    Raporda, hastalığın prostat dışında başka dokularda ve organlarda da saptanması anlamına gelen metastatik yayılmaya da dikkat çekiliyor. Metastatik kanserin tanı anında hem hasta hem de hekim açısından can sıkıcı bir durum olduğunun altını çizen Ataus, “Hastaların yüzde 8,9’unda tanı anında metastatik hastalık saptanırken, bu oran 2009 yılında yine derneğimiz tarafından gerçekleştirilen çalışmada yüzde 17 olarak saptanmıştı. Aradan geçen 10 yılda yaklaşık yarı yarıya azalmanın söz konusu olduğunu görmek sevindiricidir” ifadelerini kullandı.

    Son 10 yılda erken teşhiste önemli ilerlemeler yaşandı

    PSA (Prostat Spesifik Antijen) taraması, özellikle metastatik hastalık (yaygın-sistemik hastalık) görülme oranlarında düşüşe neden olan faktörler arasında gösteriliyor. Rapora göre hastaların yüzde 62,5’inde tanı anında ölçülen PSA değeri 10 ng/dl’nin altında saptanıyor. Bu oranın 2009 yılında yine Üroonkoloji Derneği tarafında gerçekleştirilen bir çalışmada yüzde 50,6 olarak saptandığını hatırlatan Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sinan Sözen, “Son 10 yılda prostat kanseri çok daha düşük PSA değerlerinde yakalanıyor ve erken teşhiste büyük ilerlemeler yaşanıyor. Bununla birlikte PSA testinin tek başına yeterli olmadığı ve mutlaka üroloji uzmanı tarafından yapılacak prostat muayenesi ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini de unutmamamız gerekiyor” dedi.

    Sözen, “Özel prostat MR’ında prostat bezinde kanser için şüpheli bir alan olup olmadığı değerlendiriliyor. Kanser şüphesi saptanan bölümler işaretlenip daha sonra özel bir yazılım sayesinde ultrasona yerleştiriliyor. Biyopsi yaparken MR ve ultrason görüntülerinin birleşmiş halini görüp doğru noktadan, doğru hedeften biyopsi yapabilmek mümkün oluyor” dedi.

    Hastaların yüzde 6’ya yakınında tanı sonrası aktif izlem kararı alınıyor

    Prostat kanseri tanısında son on yılda yaşanan en önemli değişiklerden biri olarak hastalığın ilerlemesi açısından düşük risk grubundaki hastalara yapılan-önerilen “Aktif İzlem” tedavi protokolü gösteriliyor. Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Saadettin Eskiçorapçı, “Hastaya zarar verme riski düşük olan hastalığın tedavisinin yol açabileceği olası komplikasyonlardan sakınmayı sağlayan aktif izlem protokolünde hastalar yakın bir takip programında tutulurken, aktif tedaviye ilerleme görülen olgularda geçiliyor” ifadelerini kullandı. Türkiye’de Prostat Kanseri Raporuna göre hastaların yüzde 5,7’sinde tanı sonrası aktif izlem ile takip kararı alındığı belirtiliyor.

    Robotik ve fokal tedaviler yükselişte

    Lokalize hastalıkta dünya genelinde en çok başvurulan tedavi yönteminin ise cerrahi olduğu vurgulanıyor. “Radikal Prostatektomi” ameliyatı sadece ABD’de yılda 80 bin hastaya uygulanırken bu cerrahi teknikle ilgili olarak son yıllardaki en önemli gelişmenin robot yardımıyla gerçekleştirilen laparoskopik cerrahi yöntemi olduğu vurgulanıyor. Eskiçorapçı, “Radikal prostatektomi ameliyatı uygulanan hastaların yaklaşık 3’te 1’inde laparoskopik veya robot yardımıyla laparoskopik cerrahi yöntemi uygulanıyor. Seneler içerisindeki dağılıma bakıldığında ise, açık cerrahi sayılarının sabit seyrettiği ancak laparoskopik ya da robot yardımıyla laparoskopik cerrahi sayılarında ise bir artışın olduğu görülüyor. Hastaların tedavileri için bir teknik arayışı içinde olmaları yerine tecrübeli ve güvenilir bir cerrah arayışı içinde olmaları faydalıdır. Tüm organı tedavi etmek yerine görüntülemeye dayalı hedefe yönelik ‘Fokal Tedaviler’ ise yakın gelecekte ön plana çıkmaya başlayacaktır” dedi.

  • Üroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Solakhan’dan erkeklerde kısırlık açıklaması

    Üroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Solakhan’dan erkeklerde kısırlık açıklaması

    Medical Park Gaziantep Hastanesi Üroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Solakhan, erkeklerde kısırlık (İnfertilite) araştırılırken en önemli faktörlerden biri olarak sperm sayısının incelenmesi gerektiğine vurgu yaptı.

    Medical Park Gaziantep Hastanesi Üroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Solakhan, semen analizi olarak da bilinen sperm testi, bir yıl boyunca düzenli cinsel ilişkiye girilmesine rağmen çocuk sahibi olamayan, ‘infertilite’ (kısırlık) tanısı belirtilmiş olan erkeklere uygulandığını sözlerine ekledi. Gebe kalamama ile ilgili sorunlarda kadınların, kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Solakhan, erkeklerde de herhangi bir cinsel işlev bozukluğu olup olmadığına ve sperm sayısının yeterliliğine de üroloji uzmanlarının kararıyla gerçekleştirildiğine dikkat çekti.

    Üroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Solakhan, “Sperm testi, erkeklerde meni içerisindeki sağlıklı sperm miktarını ölçmeye yarayan medikal bir tahlil yöntemidir. Bu şekilde çocuk sahibi olamayan erkeklerde nasıl bir tedavi uygulanması gerektiğine dair önemli ipuçları elde edilir ve buna yönelik olarak bir tedavi yöntemi uygulanmaya başlanır. Spermiogram tahlili, olması gereken sperm değerleri ve bu testi hastaların yaptırmadan önce dikkat etmesi gereken hususlara kısaca değinmek istiyorum. Spermiogram (sperm analizi, sperm tahlili, meni tahlili, semen analizi) sperm sayısını, şeklini, hareketini değerlendirmeye yönelik bir analizdir. Bununla birlikte semen örneğinin değeri, pH’sı, rengi, lökosit miktarı, fruktoz değeri, likefaksiyonu analiz edilir. Belirli süre dilimlerinde spermlerin hareketliliği incelenir. Hareket tiplerine göre sınıflama yapılmaktadır. Semen testi yaptırmadan önce hastalarımız, üç günlük cinsel perhiz sonrasında bu işlemi yaptırabiliyorlar. İşlemin sağlıklı netice vermesi için sperm örneği en geç 1 saat içerisinde laboratuvara ulaştırılmalıdır. Tercihen sperm örneği laboratuvara yakın bir mekanda verilmelidir. Bahsedilen amaçla infertilite merkezlerinde sperm örneği verebileceğiniz bir alan ayrılmıştır. Sperm yorumlama kriterlerinde WHO (Dünya Sağlık Örgütü) verilerinden faydalanılır. Kruger kriterleri bilhassa sperm biçim bozukluklarını göz önüne alan bir analiz etme yöntemidir. Hususi bir boyama sonrasında sperm biçim (morfoloji) nitelikleri incelenerek sperm örneğinin fertilite (doğurganlık) kapasitesi belirlenir. Sperm analizi sonucuna bakılırsa ideal şekilde karar verebilmek için bir ay ara ile tamamlanmış minimum iki değişik sperm örneği incelenmelidir. Sperm analizinde bir fertilite problemi saptanırsa, ek incelemelere ihtiyaç duyulur. Sperm üretim döngüsü iki-üç ayda bir tekrarlanır. Şu demek oluyor ki imal edilen bir sperm ortalama 70 gün sonrasında semene salgılanacaktır. Benzer biçimde insanın karşılaşmış olduğu zararlı olan etkenler ya da iyileştirme için uygulanan yararlı ilaçlar de sperm salgılamasını 3 ay içerisinde etkileyebilir. Semen analizi neticelerini değerlendirirken sözü edilen süreç akılda tutulmalıdır. Alışılagelen sperm analizi değerleri (WHO 2010) şu şekilde sıralanmaktadır. Volüm (dolgunluk) 1,5 ml’den çok olmalı, sperm konsantrasyonu 15 milyon/ml ‘den çok olmalı, total sperm oranı 39 milyondan çok olmalı, Ph 7‘den büyük, total motilite yüzde 40’den çok olmalı, progresif motilite yüzde 32’den çok olmalı, morfoloji yüzde 4‘den çok olmalı (KRUGER STRICT), morfoloji yüzde 30 ve üzeri (WHO), lökosit 1 milyon/ml’ den az olmalı, yuvarlak hücre 5 milyondan az olmalı, viabilite yüzde 58’den çok olmalı, immünobead aglutinasyon (MAR incelemesi) yüzde 50’den az olmalı, çinko > iki.4, Fruktoz >13’dır” dedi.

    Sperm tahlili verirken dikkat edilmesi gereken durumlar

    Sperm tahlili verirken dikkat edilmesi gereken durumlar hakkında da bilgi veren Üroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Solakhan, “En ideali 3-4 gündelik seksüel perhiz sonrasında sperm vermektir. Perhiz süresinin daha uzun tutulması sperm sayısının aldatıcı biçimde artmasına ve hareketlerinin düşmesine neden olabilmektedir. Perhiz süresinin 3-4 günden kısa tutulması de sperm sayısının düşmesine ve hareketli sperm oranının artmasına sebep olarak sonuçların yanıltıcı olmasını sağlar. Bundan dolayı sperm tahlili vermeden önceki 3-4 gün hastanın boşalmamış olması gerekmektedir. Öncelikle, sperm örneğini vermeden öncesinde idrarın yapılması lazımdır. Sperm örneği vermeden önce eller sabunlu su ile yıkanmalı ve bolca su ile durulanmalı ve sonrasında kurulanmalıdır. Sperm örneği mastürbasyon seçeneği ile verilmelidir. Bahsedilen işlem esnasında hiç bir kayganlaştırıcı madde (sabun, tükürük, yağ, vazelin v.b) ya da prezervatif kullanılmamalıdır. Sperm örneğinin verileceği kaplar sterildir. Kabın ve kapağın iç tarafına dokunulmamalıdır. Penisten gelen spermlerin tamamı kabın içinde olmalıdır. Eğer sperm yanlışlıkla dışarıya akar ise görevlilere bildirilmelidir. Sperm örneği en çok otuz dakika içinde oda ısısında ya da vücut ısısında güneş ışığı görmeyecek biçimde laboratuvara ulaştırılmalıdır’’ diye konuştu.

  • Erkeklerde sperm kalitesi salgın döneminde iyileşti

    Erkeklerde sperm kalitesi salgın döneminde iyileşti

    Üroloji ve Androloji Uzmanı Op. Dr. Evren Işık, korona virüs (Covid-19) salgını sebebiyle, bağışıklık sistemlerini güçlendirmek için sağlıklı beslenen ve takviye olarak multivitamin kullanan erkeklerin sperm kalitelerinin de arttığını açıkladı.

    Salgından korunmak için herkesin yoğun uğraş verdiği bu dönemde, beslenmeye gösterilen özen ve alınan vitamin destekleri sayesinde insan vücudunda olumlu değişiklikler yaşanmaya başladı. Yakın takibini yaptıkları erkek hastalarda Covid-19 salgını başladıktan sonra yapılan testlerde sperm sayı ve kalitesindeki artışı tespit ettiklerini söyleyen Üroloji ve Androloji Uzmanı Op. Dr. Evren Işık, “Bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için sağlıklı beslenme elbette önemli ancak hazır vitaminlerin de kullanımıyla beraber bu etkinin ciddi düzeyde arttığını biliyoruz. Vitamin desteklerinin alınması ile beraber sadece bağışıklık sistemi değil, vücudumuzdaki tüm hücreler güçleniyor ve hatta yenileniyor. Kısırlık sebebiyle takip ettiğimiz ve 3 aylık periyotlarla sperm testine çağırdığımız takipli hastalarımızın salgın döneminde yoğun vitamin kullanmalarıyla beraber spermlerinin hem sayısında hem de hareketlerinde çok ciddi bir artış olduğunu tespit ettik. Aynı zamanda bir çok spermin görüntü kalitesi de düzeldi. Hatta yoğun vitamin kullanımıyla beraber salgın döneminde eşi hamile kalan birçok hastamız da oldu” diye konuştu.

    Multivitaminler, sperm hızını da arttırdı

    Dr. Işık, şöyle devam etti:

    “Pandemi sürecinde bağışıklık sistemini güçlendirmek amacıyla özellikle çinko ve selenyum içerikli vitamin ilaçları çok fazla kullanıldı. Bu da doğal olarak spermin hareketliliğini artırdı. Çinkonun çok kuvvetli bir antioksidan olduğunu biliyoruz. Kısırlık problemi olan erkeklerin keçiboynuzu kullanma sebebi de aslında budur. Keçiboynuzu, içerdiği yoğun çinko sayesinde kuvvetli bir doğal antioksidan olarak kabul edilmektedir. Aynı şekilde A, B ve C vitamini içeren multivitaminler de pandemi süresince çok fazla tüketildi. Bu da sperm kalitesini her yönüyle artırdı. Burada C vitaminine ayrıca değinmek istiyorum. Çünkü Covid-19 salgınında hem yoğun bakımda yatan hastalara hem de hastalığı evde geçiren kişilere doktorlar tarafından C vitamini desteği verildi. Ülkemizde bu dönemde hazır C vitamini preperatlarının satışı ciddi anlamda arttı. C vitaminin spermlerin oksitlenmesini engellediğini, serbest oksijen radikallerinin oluşumunu azalttığını ve kaliteli sperm üzerine çok fazla olumlu etkilerinin olduğunu biliyoruz. Özellikle spermlerin içerisindeki genetik materyalin sağlıklı bir şekilde gelişmesi için C vitaminine çok ihtiyaç var. Benzer şekilde E vitamini de, spermlerin hızını arttıran bir diğer örnek. Dışarıdan bir çok besinden E vitaminini almaya çalışıyoruz ancak yeterli gelmediğinde hazır vitamin tabletleri şeklinde de alınabileceğinin bilinmesi gerekiyor.”

    Kontrolsüz kullanıma dikkat

    Reçetesiz satıldığı için herkesin kolayca ulaşabildiği vitamin tabletleri ile ilgili özel bir uyarı da yapan Op. Dr. Evren Işık, “Pandemi sürecinde vitamin kullanımının artması ile beraber sperm kalitesinin de arttığını gördük ancak herkesin dikkat etmesi gereken önemli bir nokta var. Aşırı dozda kullanıldığında vitaminlerin olumsuz etkileri de olabilir. Bu nedenle bağışıklık sistemini güçlü tutmak isteyen ve aynı zamanda da kısırlık problemi olan erkeklerin mutlaka doktor kontrolünde vitamin kullanması gerekiyor’’ dedi.

  • Erkeklerde meme problemine dikkat

    Erkeklerde meme problemine dikkat

    Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op.Dr.Diren Çelik, erkeklerde meme problemine dikkat çekti.

    Erkeklerde ergenlik sonrası dönemde veya kilo alıp verme gibi durumlarda jinekomasti diye adlandırılan meme oluşumu görülebildiğini söyleyen Op.Dr.Diren Çelik, “Ergenlik sonrası daha çok meme kitlesinden yoğun bir doku görülürken, kilolu hastalarda yağ dokusu baskınlığı görülür” dedi.

    Jinekomasti düzeltilmesinde tek çözümün ameliyat olduğunu belirten Op.Dr.Diren Çelik, “Öncelikli karar verilmesi gereken kullanılacak yöntemdir. Meme kitlesi baskın hastalarda cerrahi olarak bu dokunun çıkarılması (subkutan mastektomi) gerekir. Eğer yağ dokusu baskınsa sadece laser liposuction yeterli olacaktır.

    Ameliyat öncesinde 6 saat boyunca su, yemek ve sigara kullanılmaması gerekmektedir. Ameliyat saatinde ise hasta, yatağında yapılan ilacın verdiği rahatlıkla ameliyathaneye indirilir ve genel anestezi altında operasyon tamamlanır.

    Ameliyat Tekniği; Subkutan mastektomi meme başının alt sınırında yapılan yarım ay şeklinde kesi ile yapılır ve tüm meme dokusu bu yolla dışarıya çıkarılmış olur. Her iki meme için drenler yerleştirilir.

    Laser liposuction için ise her meme için ikişer delik kullanılır ve yağlar dışarı çekildikten sonra laser yardımıyla cilt sıkılaştırılır.

    Ameliyat Sonrası; Ameliyattan 4-6 saat sonra hastaneden taburcu olmak mümkündür. Ameliyat sonrasında nadiren ağrı görülebilir, bunlar da ağrı kesiciler yardımıyla kesilir. Ameliyat sonlandırılırken giydirilen atlet şeklindeki korse 1 ay boyunca kullanılmalıdır. Göğüs bölgesinin tam olarak şekil alması yaklaşık 2 ay sürecektir. Sonuç olarak, kolay bir sürecin sonunda, arzu edilenden sonuca ulaşılmış olur” şeklinde konuştu.

  • Stres erkeklerde saçları döküyor

    Stres erkeklerde saçları döküyor

    Dr. Emrah Çinik, saç dökülmesinin önemli bir psikolojik problem teşkil ettiğini ve özgüven duygusuna zarar verdiğini belirterek, “Saç dökülmesi problemi, kişilerin görünümlerini etkileyen, çekiciliklerinin, cazibelerinin düştüğünü ve erken yaşlandıklarını hissettirmektedir. Saç dökülmesi önemli bir psikolojik problem teşkil etmekte ve özgüven duygusuna zarar vermektedir” dedi.

    Bu sorunla baş etmenin birçok yolu bulunmakla beraber saç dökülmelerinin önüne geçmenin ancak erken dönemde uygulanacak olan saç mezoterapisi ve PRP tedavisi ile mümkün olduğunu ifade eden Dr. Çinik, “Erkeklerde saç dökülmesinde en sık etken genetik faktörler ve ailesel yatkınlıktır. Ayrıca stres nedeniyle ani saç dökülmesi, çevresel faktörler, ilaçların yan etkisi ve beslenme alışkanlıkları da saç dökülmesinde etkilidir. Erkeklik hormonu dihidro-testosteron (DHT) saç dökülmesinden sorumludur. Dökülme bölgesinde bu hormonun aktivitesinin arttığı gözlenmiştir” diye konuştu.

    Genetik olarak dökülmemek üzere kodlanıyor

    Başın ense ve yan bölgesindeki saçların DHT hormonundan etkilenmediğini ve genetik olarak dökülmemek üzere kodlandığını kaydeden Dr. Çinik, “Ekildikleri yerlerde de, hayat boyu kalıcı olurlar. Siz de saç dökülmesi problemi yaşıyorsanız fakat kişisel görünümünüzü korumak ve bu sorunla başa çıkmak istiyorsanız bir an önce harekete geçmelisiniz. Erkeklerde saç kayıplarının (dökülmesinin) tipleri ve sınıflaması: (Bu sınıflamaların dışında saç dökülmeleri olabilir.) Hafif derece kayıp, ön saç çizgisinden başlar (tip 1 ve tip 2). Orta derece kayıp, üstlerden tepeye doğru ilerler (tip 3, tip 4, ve tip 5). İleri derece kayıp, tepeden arkaya doğru iner (tip 6 ve tip 7). Erkeklerde tüm saç dökülmesi tiplerinde saç ekimi yapılabilir. Hafif ve orta derecede saç dökülmelerinde 1 seans saç ekimi yeterli sıklık ve kapama sağlar. İleri derecede olan saç kayıplarında 1 seans saç ekimi kişiyi saçsız görünümden kurtarır ve daha iyi bir görünüm sağlar. Kişi tüm sahaların kapatılmasını ve sıklığın artmasını isterse 2-3 seans saç ekimi yapılabilir” ifadelerini kullandı.