Etiket: Eksikliği

  • Magnezyum Eksikliği Erken Doğuma Neden Olabiliyor

    Kadın Hastalıkları-Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Ali Öner Erdoğdu, magnezyum eksikliğinin erken doğuma neden olabileceğini belirtti.

    Magnezyumun vücudumuz için hayati önem taşıyan 11 mineralden biri (Kalsiyum, fosfor, sodyum, potasyum, demir, çinko, bakır, krom, selenyum ve magnezyum ) hatta en önemlisi olduğunu ifade eden Op. Dr. Ali Öner Erdoğdu, “Vücut kendi başına bu minerali üretemediği için besin yoluyla sürekli alınmak zorundadır. Magnezyum toprakta ve deniz suyunda vardır. Vücudumuzda da sürekli doldurulması gereken magnezyum havuzu vardır. Yani sayısız fonksiyonu olan bu mineralin vücuda sürekli verilmesi gerekir. Yanlış beslenme veya toprakta bu mineralin azalması, magnezyumun vücut tarafından yeterince alınmamasına sebep olur. Ayrıca kaynatma, kızartma ve buğulama gibi yüksek ısılarda hazırlanan gıdalar magnezyum miktarını azaltır. Erişkin bir kadın günde 300 Mg magnezyuma ihtiyaç duyar. Gebelik ve emzirme gibi durumlarda 450-700 Mg’ a kadar yükselir. Aşırı diyet ve spor yapanlarda, sigara ve alkol tüketenlerde ihtiyaç artmaktadır. Vücutta bulunan magnezyumun %60’ ı kadar kemiklerde olsa da asıl fonksiyonu kan ve kas sistemindedir. Magnezyum ihtiyacı normal bir beslenme ile rahatlıkla karşılanır. Özellikle koyu yeşil sebzeler, tahıl ürünleri, balık, badem, fındık, ceviz, soya, soğan, domates, havuç, kereviz, pırasa, gravyer peyniri, hurma, ayçiçeği, kakao, muz, dil balığı ve sert sular magnezyumdan zengindir” diye konuştu.

    Magnezyum eksikliğinde anoreksik (iştahsızlık ) bulantı, kusma, letarji, zayıflık, kişilik değişimi, kaslarda kasılma, kramplar görüldüğünü kaydeden Op. Dr. Ali Öner Erdoğdu, şöyle konuştu:

    “Sonuç olarak magnezyum sinir sisteminin ve kasların gevşemesini sağladığı için Anti-stress olarak da adlandırılır. Gebelikte ise magnezyum eksikliği rahim kasılmalarını artırarak erken doğumlara neden olabildiği gibi anne ve bebeğin sağlığını olumsuz etkiler. Hamileyken magnezyum eksikliği yaşayan anneler bebeğinin de aynı şekilde magnezyum eksikliği ile doğmasına sebep olabilirler. Ayrıca hamileyken bacaklarına ve karınlarına giren ani kramplar ve kasılmalar yine magnezyum eksikliğinden ortaya çıkabilir. Özellikte gebelikte sigara içen anneler risk altındadır. Hamilelik süresince anne adayları bedenen ve ruhen büyük değişikliğe uğrarlar, bu yüzden gebelikte beslenme daha önem kazanır.

    Yukarıda saydığı magnezyum içeren gıdalardan fazlaca tüketilmesine rağmen şikayeti olan gebeler doktorlarına başvurarak dışarıdan magnezyum içeren preparatlar alması gerekebilir.Yinede magnezyumun kontrolsüz kullanılmaması gerektiği bir gerçektir, ihtiyaç dışı kullanımında sağlıklı böbrek fonksiyonları olan gebelerde sıkıntı yaratmasa da vücut serum düzeyi arttığı durumlarda kaslarda parafizi(felç) derin tendon reflexlerinde zayıflama, düşük tansiyon, nefes almada zorluk ve kalp ritminde bozulmalar görülebilir, bu yüzden mutlaka doktorunuz reçete ettiğinde kullanınız. Magnezyum dışında da yeme bozuklukları düşük sosyo ekonomik düzey, yeme bozuklukları, yetersiz ve özel diyet (vejetaryen), sindirim sistemi hastalıkları(Crohn hastalığı) önceki gebeliklerinde merkezi sinir sistemi anomalisi olan bebek hikayesi olanlar, çoğul gebeliği olanların vitamin ve mineral desteği almaları gerekmektedir. Bazı vitamin ve minerallerin yetersiz alımının anne ve bebek için kötü sonuçlar doğurabilir. Özellikle yetersiz E ve C vitamini olduğu durumlarda preeklempsi-eklempsi (gebelik zehirlenmesi) ve düşük doğum ağırlıklı bebek doğurmada suçlanmışlardır, yine de vitamin takviyesinin bu durumları azalttığı ile ilgili yeterli veri yoktur. Bizler yine de tedbirli davranıp E vitamininden zengin bitkisel yağlar, buğday, fındık, ıspanak ve tahıllardan ve C vitamininden zengin narenciye, biber, bezelye, çilek, patates, brokoli ve domatesten diyetimizde yeterince tükettiğimizden emin olmalıyız.”

  • “Demir Eksikliği Göz Altı Morluklarına Sebep Oluyor”

    Dermatoloji Uzmanı Dr. Gül Yıldırım, demir eksikliğinin göz altı morluklarına sebep olduğunu söyledi.

    Dr. Plus Dermatoloji Klinikleri Genel Koordinatörü Dermatoloji Uzmanı Dr. Gül Yıldırım, göz altı morluklarının genetik ve yapısal olarak göz kapağı derisinde pigmentasyon artışına bağlı olarak meydana gelebildiğini ya da uykusuzluk, düzensiz yaşam biçimi, alkol, sigara kullanımı gibi nedenlerle göz çevresindeki venöz dolaşımın yavaşlamasına bağlı oluşabildiğini belirtti. Atopik ve diğer bazı egzamaların da göz altlarında koyu halkalara neden olabildiğini dile getiren Dr. Yıldırım, “Demir eksikliği anemisi, bazı karaciğer ve böbrek rahatsızlıkları da göz altı morlukları oluşumuna neden olabilir” dedi.

    GÖZALTI MORLUKLARIYLA NASIL BAŞ EDİLİR?

    Dermatoloji Uzmanı Dr. Gül Yıldırım, gözaltı morluklarıyla nasıl baş edileceği konusunda ise şunları söyledi: “Başlıca neden göz çevresinde damarlarda dolaşımın yavaşlaması olduğundan dolaşımı arttırmaya yönelik uygulamalar tedavide kullandığımız etkin yöntemlerdir. Öncelikle yeterli uyku tedavide ilk adım olacaktır. Bunun yanında gece yatmadan önce göz çevresi dolaşımını hızlandıracak masaj ile K vitamini ve C vitamini içeren kremler koyu halkaların hafiflemesine yardımcı olur. Derideki pigmentasyonun hafifletilmesine yönelik pigment açıcı kremlerin yanında profesyonellerce uygulanan peeling, mezoterapi, fraksiyonel lazer ile soyma, son zamanlarda popüler olan göz altı PRP uygulamaları etkili ve başarılı yöntemlerdir” ifadelerini kaydetti.

    GÖZALTI MORLUKLARINI KREMLERLE GİDERMEK MÜMKÜN MÜDÜR?

    Göz altı morluklarının, derecesine göre değişmekle birlikte düzenli olarak krem kullanıldığında leke ve morluk düzeyinde azalma gözleneceğini vurgulayan Dr. Yıldırım, “Göz altı kremlerinde kullanılan içerikler tedavinin etkinliğinde önem taşımaktadır. Göz çevresi dolaşımı düzenlemek üzere K vitamini ve kafein, pigment açıcı etki için C vitamini, laktobionik asit, üzüm çekirdeği ekstresi, retinol, kojik asid gibi etkili olabilecek içerikler aranmalıdır” diye konuştu.

    GÖZALTI MORLUKLARINI GİDERECEK SERUMLAR VAR MIDIR?

    Dr. Yıldırım, “Serumlar genellikle daha yoğun içerikte tedavi edici, etki potansiyelleri daha fazla olan kozmetik formlardır. Kremlerde kullanılan içeriklerin daha yüksek konsantrasyonunu içeren serumlar özellikle gece yatarken masajla kullanılırsa daha etkili olacaktır. Gözaltı morluklarını geçici olarak yok etmek için en çok uygulanan yöntem gizlemek yani kapatıcı kullanmaktır” dedi.

    KAPATICI SEÇERKEN YA DA KULLANIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ?

    Göz altı kapatıcıların problemin sadece üzerini örtmek ve dış görünümünü geçici de olsa daha iyi duruma getirmek amacıyla kullanıldığına dikkat çeken Dr. Yıldırım, “Son zamanlarda göz altı morluklarını tedavi edici içerikler eklenen kapatıcılar kullanıma sunulsa da tedavi edici içerik düşük olduğundan göz altı tedavi edici krem ya da serum kullanıldıktan sonra istenirse üzerine mineral bazlı kapatıcı ürünler kullanılması daha etkili olacaktır” ifadelerini kaydetti.

    TAKVİYE BESİNLERLE GÖZALTI MORLUKLARININ ÖNÜNE GEÇMEK MÜMKÜN MÜDÜR?

    Dr. Yıldırım, vücutta ödeme yol açan durumların göz altında dolaşımı yavaşlatarak ödem ve mor halkaların belirginleşmesine neden olduğunu belirterek, “Bununla bağlantılı olarak su tüketiminin arttırılması, tuz alımının azaltılması ilk alınacak önlemler olmalıdır. Bunun yanında antioksidan içeriği yüksek olan meyve ve sebze tüketimi önemlidir. Renkli meyveler ahududu, böğürtlen, yaban mersini, C vitamininden zengin turunçgiller ve öğünlerimizde mutlaka yer almalıdır. Bunun yanında vitamin E içeriği yüksek ceviz, fındık gibi kabuklu kuru yemişler, yulaf, yumurta, sakatat ve sıvı yağlar lekelerin açılmasında yardımcıdır.

    Bu tür hastalarda uygulanan göz kürleri nedene yönelik etki göstererek daha hızlı etki sağlamaktadır. Dolaşımı düzenlemek amacıyla mezoterapi tedavileri, derideki pigmentasyonu hafifletmek üzere yapılan peelingler ortalama 6 seans yapılarak özel maskeler ile sonlandırılmaktadır. Damarlardaki belirginliği hafifletmek ve göz altı çukurluklarını kapatmak üzere dolgu enjeksiyonları hızlı sonuç veren yöntemlerdir. PRP enjeksiyonları ile de uzun vadeli etkili sonuçlar alınmaktadır” dedi.

  • Erişkinlerde Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu

    Medical Park Karadeniz Hastanesi Psikiyatri uzmanı Dr. Cengiz Soylu, ’dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu’na (DEHB) dikkat çekerek, “DEHB çocukluk çağında başlayan ve hem çocukluk hem de ergenlik döneminde yaygın görülen bir ruhsal hastalıktır” dedi.

    ’Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu’na (DEHB) dikkat çeken Dr. Soylu, “Eğer kendiniz veya çevremizdeki herhangi biri kendine hareketli, aktif işler tercih ediyorsa; yoğun çalışma programıyla evde gerginlik yaratıyorsa; işkolikse; çok ve esprili konuşuyorsa; başarısızlığa, hayal kırıklığına tahammülü olmuyorsa; sıkça iş değiştiriyorsa, uzun süreli ilişkiler kuramıyorsa; çok hızlı araba kullanıyorsa ya da tehlikeli iş ya da sporları seviyorsa; bağımlılığa yatkınsa (madde, alkol, kumar, alışveriş, yemek); konsantrasyonunu sürdürmekte zorlanıyor, toplantılar, yapılması gereken okumalar ve rapor yazımlarında çok sıkılıyor ve erken bırakıyorsa; sürekli erteleyen veya zamanı iyi kullanamayansa veya düzensizse, muhtemelen, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan birisidir” dedi.

    DEHB ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE BAŞLAYAN RUHSAL BİR HASTALIK

    DEHB’in hem çocukluk hem de ergenlik döneminde yaygın görülen bir ruhsal hastalık olduğunu kaydeden Soylu, “Temel belirtileri, dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik olan dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), çocukluk çağında başlayan ve hem çocukluk hem de ergenlik döneminde yaygın görülen bir ruhsal hastalıktır. Daha önceleri bu hastalığın çocukluk ve ergenlik dönemine ait bir hastalık olduğu düşünülürken son yıllarda yapılan araştırmalar DEHB’li çocukların yaklaşık üçte birinde hastalığın erişkin yaşlarda da devam ettiğini göstermiştir. Hastalığın genel nüfus içindeki oranının yüzde 4-5 ve erkeklerde kadınlardan 2-3 kat daha fazla olduğu düşünülmektedir. Hastalık tablosunun ortaya çıkışında biyolojik faktörlerin ve genetik geçişin önemli rolü olduğu tespit edilmiştir. Çocukluk çağında aşırı hareketlilik daha sık görülürken, erişkinlerde dürtüsellik ve dikkat eksikliği ile ilgili belirtiler ön plandadır. Ayrıntılara dikkat edemez, sık hata yapar, bir işle uğraşırken dikkati kolayca dağılır, kendisiyle konuşulurken dinleyemez, aklı başka yerde gibi görünür, yönergeleri izleyemez, başladığı işi bitiremez, yapması gereken işle ilgili organize olamaz, sürekli dikkat gerektiren işlerden kaçınır veya bu tür işleri sevmez, sık sık bir şeyleri kaybeder, dikkati dış uyaranlarca kolayca dağılır, sık sık unutkanlık yaşar. Elleri ayakları oturduğu yerde bile kıpır kıpırdır, bir yerde uzun süre, sakince oturamaz, hemen ayağa kalkar, bir etkinliği sakin bir şekilde sürdüremez, çoğu zaman hareket halindedir, işlerini ayakta dolaşırken yapar, çok konuşur, dinlemekten hoşlanmaz, kendisine soru sorulduğunda bitmesini beklemeden yanıt verir, sıklıkla başkalarının sözünü keser ya da işinin arasına girer, çok sabırsızdır, sıra bekleyemez” diye konuştu.

    “ERİŞKİN DEHB’Lİ BİR KİŞİDE DUYGUSAL İNİŞ ÇIKIŞLAR SIKTIR”

    Erişkin DEHB’li bir kişide duygusal iniş çıkışların sık olduğuna işaret eden Soylu, “Erişkin DEHB’li bir kişide duygusal iniş çıkışlar sıktır, birkaç gün gayet keyifli iken izleyen günlerde sinirli ve gergin olur. Kolay mutlu olamaz, hayal kırıklıkları ile baş edemez. Öfkesini yatıştıramaz, ufak tartışmaları kavgaya dönüştürür. Rekabetçi ve iddiacıdır; tehlikeyi ve riski sever. Uyku düzeni bozuktur, çok az ve tedirgin uyur. Bu kişiler zorluklara dayanmakta güçlük çeker ve kolayca pes ederler. Sonuçlarını düşünmeden ani karar alıp uygularlar; sık sık iş ve sevgili değiştirirler. Birden fazla işle uğraşıp çoğunu yarım bırakırlar. Tehlikeli araba kullanmayı severler. Dikkatleri çabuk dağıldığı için zihinsel performans gerektiren işlerden kaçınırlar, hareketli işleri tercih ederler. Bu nedenle DEHB olan kişilerde sınıf tekrarlama, adli olaylara karışma, uyuşturucu madde ve sigara kullanma, iş değiştirme, trafik kazası yapma ve boşanma oranları daha yüksektir. Hastalık erken dönemde yakalanıp tedavi edilmediği takdirde; tabloya başka psikiyatrik hastalıklar da eklenmekte ve çok ciddi psikolojik, mesleki ve sosyal kayıplara yol açmaktadır” ifadelerini kullandı.

  • D Vitamini Eksikliği Kilo Vermeyi Zorlaştırıyor

    Diyetisyen Elif Bilgin, D vitamini eksikliğinin kilo vermeyi zorlaştırdığını belirtti.

    Güneşe özlem duyduğumuz kış günlerinde vücudumuzun da özlem duyduğu vitaminin D vitamini olduğunu belirten Diyetisyen Elif Bilgin, “D vitamini gereksinmesini karşılamak için en iyi kaynak güneş ışınlarıdır. Gereksinmemizin yüzde 90’ı deride güneş ışınları aracılığı ile sentez edilir. Deride sentezlenen D vitamini (kolekalsiferol) kana geçer. Kas ve yağ dokusunda depolanır veya karaciğer ve böbreğe geçip, D vitaminin aktif şekline dönüşerek vücutta kullanılır. Vücudun D vitaminini depolama yeteneği önemlidir. Çünkü derideki sentezi sadece yaz aylarındadır. kışın güneşi her zaman görmek mümkün olmadığından ve güneş ışınları eğik geldiğinden, D vitamini oluşumu yetersizdir” dedi.

    Besinlerde yüzde 10’unu karşılayabildiğimiz D vitaminin kaynağının karaciğer, yumurta sarısı ve yağlı balıklar olduğunu kaydeden Diyetisyen Elif Bilgin, “Özellikle yağlı balıkların dışında hiçbir besin kaynağı, normalin üzerinde tüketilmiş olsa bile, D vitamini gereksinmesini karşılayamaz. Morinaa balığı yağı ile somon, sardalye gibi yağlı balıklar en iyi kaynaklardır. Haftada 3-4 kez yağlı balık yemek yetişkin bireyin gereksinmesini karşılayabilir. Süt, yumurta, karaciğer gibi besinlerin normal tüketimiyle D vitamini gereksinmesi karşılanamaz. D vitamini yağda eriyen ve kemik sağlığı için gerekli olan bir vitamindir. En önemli özelliği ince barsaklardan kalsiyumun emilmesini ve kemik yapımında kullanılmasını kontrol etmesidir. Yetersizliğinde büyüme çağındaki çocuklarda raşitizm (rikets), yetişkinlerde osteomalasia (kemiğin yumuşaması), ileriki yaşlarda osteoporoz oluşur. Bu durum kemik ağrıları ve deformitesine neden olur. D vitamininin diğer önemli özelliği ise ; pankreas bezinden insülin salgılanmasında düzenleyici olmasıdır. Eksikliğinde ise kilo vermemizi zorlaştıran insülin direnci meydana gelir. Her yaşta bireyin sağlığı için d vitamini seviyelerine baktırması ve uzman tavsiyesi ile D vitamini takviyesi alması gerekir” diye konuştu.

    Diyetisyen Elif Bilgin, D vitamini eksikliğinde görülen sağlık sorunlarının şöyle açıkladı:

    “50 yaş üzeri kişiler, sürekli kemik ve kas ağrısı şikayeti olanlar, güneş görmeyenler (ofis çalışanları gibi), bağırsaklardan yağ emilimi bozuk hastalar, Karaciğer hastalığı olanlar, Mide ameliyatı olanlar, osteoporozlu hastaların (kemik erimesi olanlar),ihtiyaca göre d vitamini alması gerekir. Kronik hastalıklara karşı koruyucudur: D vitamini eksikliği olanlarda diyabet, kalp- damar hastalığı, hipoglisemi (şeker düşmesi) daha sık görülür. D vitamini bağışıklığı koruyup geliştirir. Eksikliğinde meme, rahim, barsak kanserleri gibi kanserlerin sıklığında artış olur.

    Kemik erimesini engeller: Kandaki kalsiyum ve fosforun normal sınırlarda kalmasını sağlayarak kemik erimesini (osteoprozu) önler. Kemikleri ve dişleri güçlendirir. Çocuklarda D Vitamini ihtiyacı bu yüzden fazladır. Yorgunluğu azaltır: Kaslara güç verir. Eksikliğinde kas güçsüzlüğü ve ağrı olur. Devamlı yorgunluk ve vücudunda yaygın ağrısı olan hastalar mutlaka kanda D Vitamini düzeyine baktırmalıdır. Kansere karşı koruyucudur : D Vitamini bazı kanserlerin (meme, prostat, kolon rektum kanseri) otoimmun hastalıkların, kalp hastalıkları ve diyabetin gelişimini önler. Depresyondan korur: D vitamininin de beyindeki serotonin üretimini etkileyerek bu oluşuma yardımcı olabileceği düşünülüyor. D vitamini ayrıca stres ve yorgunluk karşıtı etkisi bulunan magnezyumun emilimine de yardımcı oluyor. Yani D vitamini ruh durumuna iyi geliyor. Kalp dostudur : Damarlarda kan basıncını düzenleyerek tansiyonu dengeler. Her derde deva: Aldığımız D vitamininin yüzde 70’i deri tarafından kullanılıyor. Hücre yapısını yenileyen bu vitamin kolajen ve elastin üretiminde kullanılıyor ve cilde elastikiyet kazandırıyor. Ayrıca hücreleri güneş ışınlarının zararlarından koruyor. Saçların uzamasını hızlandırıyor.”

  • D Vitamini Eksikliği Kilo Vermeyi Zorlaştırıyor !

    Diyetisyen Elif Bilgin, D vitamini eksikliğinin kilo vermeyi zorlaştırdığını belirtti.

    Güneşe özlem duyduğumuz kış günlerinde vücudumuzun da özlem duyduğu vitaminin D vitamini olduğunu belirten Diyetisyen Elif Bilgin, “D vitamini gereksinmesini karşılamak için en iyi kaynak güneş ışınlarıdır. Gereksinmemizin yüzde 90’ı deride güneş ışınları aracılığı ile sentez edilir. Deride sentezlenen D vitamini (kolekalsiferol) kana geçer. Kas ve yağ dokusunda depolanır veya karaciğer ve böbreğe geçip, D vitaminin aktif şekline dönüşerek vücutta kullanılır. Vücudun D vitaminini depolama yeteneği önemlidir. Çünkü derideki sentezi sadece yaz aylarındadır. kışın güneşi her zaman görmek mümkün olmadığından ve güneş ışınları eğik geldiğinden, D vitamini oluşumu yetersizdir.” dedi.

    Besinlerde yüzde 10’unu karşılayabildiğimiz D vitaminin kaynağının karaciğer, yumurta sarısı ve yağlı balıklar olduğunu kaydeden Diyetisyen Elif Bilgin, “Özellikle yağlı balıkların dışında hiçbir besin kaynağı, normalin üzerinde tüketilmiş olsa bile, D vitamini gereksinmesini karşılayamaz. Morinaa balığı yağı ile somon, sardalye gibi yağlı balıklar en iyi kaynaklardır. Haftada 3-4 kez yağlı balık yemek yetişkin bireyin gereksinmesini karşılayabilir. Süt, yumurta, karaciğer gibi besinlerin normal tüketimiyle D vitamini gereksinmesi karşılanamaz. D vitamini yağda eriyen ve kemik sağlığı için gerekli olan bir vitamindir. En önemli özelliği İnce barsaklardan kalsiyumun emilmesini ve kemik yapımında kullanılmasını kontrol etmesidir. Yetersizliğinde büyüme çağındaki çocuklarda raşitizm (rikets), yetişkinlerde osteomalasia (kemiğin yumuşaması), ileriki yaşlarda osteoporoz oluşur. Bu durum kemik ağrıları ve deformitesine neden olur. D vitamininin diğer önemli özelliği ise ; pankreas bezinden insülin salgılanmasında düzenleyici olmasıdır. Eksikliğinde ise kilo vermemizi zorlaştıran insülin direnci meydana gelir. Her yaşta bireyin sağlığı için d vitamini seviyelerine baktırması ve uzman tavsiyesi ile D vitamini takviyesi alması gerekir.” diye konuştu.

    Diyetisyen Elif Bilgin, D vitamini eksikliğinde görülen sağlık sorunlarının şöyle açıkladı:

    “50 yaş üzeri kişiler, Sürekli kemik ve kas ağrısı şikayeti olanlar, Güneş görmeyenler(ofis çalışanları gibi), Bağırsaklardan yağ emilimi bozuk hastalar, Karaciğer hastalığı olanlar, Mide ameliyatı olanlar, Osteoporozlu hastaların ( kemik erimesi olanlar),ihtiyaca göre d vitamini alması gerekir. Kronik hastalıklara karşı koruyucudur : D vitamini eksikliği olanlarda diyabet, kalp- damar hastalığı, hipoglisemi (şeker düşmesi) daha sık görülür. D vitamini bağışıklığı koruyup geliştirir. Eksikliğinde meme, rahim, barsak kanserleri gibi kanserlerin sıklığında artış olur.

    Kemik erimesini engeller : Kandaki kalsiyum ve fosforun normal sınırlarda kalmasını sağlayarak kemik erimesini(osteoprozu)önler. Kemikleri ve dişleri güçlendirir. Çocuklarda D Vitamini ihtiyacı bu yüzden fazladır. Yorgunluğu azaltır : Kaslara güç verir. Eksikliğinde kas güçsüzlüğü ve ağrı olur. Devamlı yorgunluk ve vücudunda yaygın ağrısı olan hastalar mutlaka kanda D Vitamini düzeyine baktırmalıdır. Kansere karşı koruyucudur : D Vitamini bazı kanserlerin (meme, prostat, kolon rektum kanseri) otoimmun hastalıkların, kalp hastalıkları ve diyabetin gelişimini önler. Depresyondan korur : D vitamininin de beyindeki serotonin üretimini etkileyerek bu oluşuma yardımcı olabileceği düşünülüyor. D vitamini ayrıca stres ve yorgunluk karşıtı etkisi bulunan magnezyumun emilimine de yardımcı oluyor. Yani D vitamini ruh durumuna iyi geliyor. Kalp dostudur : Damarlarda kan basıncını düzenleyerek tansiyonu dengeler. Her derde deva : Aldığımız D vitamininin yüzde 70’i deri tarafından kullanılıyor. Hücre yapısını yenileyen bu vitamin kolajen ve elastin üretiminde kullanılıyor ve cilde elastikiyet kazandırıyor. Ayrıca hücreleri güneş ışınlarının zararlarından koruyor. Saçların uzamasını hızlandırıyor.”