Etiket: Eksikliği

  • A vitamini eksikliği saç dökülmesini tetikliyor

    Dermatoloji Uzmanı Doktor Fulya Tezel, A vitamini eksikliğinin saç dökülmesini tetiklediğini belirtti.

    Vitamin eksikliğinin insanda pek çok sorunları beraberinde getirebildiğini kaydeden Doktor Fulya Tezel, “Bunlardan birisi de saç dökülmeleriyle ilgili diyebiliriz. Çünkü yeteri düzeyde bir vitamin vücudunuzda yok ise saç dökülmeleri oluyor. İstenmeyen saç dökülmeleriyle karşı karşıya kalınıyor. Genelde saç dökülmesini tetikleyen vitaminler arasında A vitamini ön plana çıkıyor. Hem hamilelik hem de diyet dönemlerinde bu tür sorunlar baş gösterebiliyor. Protein eksikliğine engel olabilmeniz adına mutlaka et, balık ve yumurta, süt ürünlerini çok fazla tüketmeniz gerekiyor. Bu sayede vücudunuzdaki vitamin eksikliğini giderirken, saçın da aynı şekilde beslenmesini sağlamış oluyorsunuz. Vitamin demişken doktorların son zamanda en çok önerdiği önemli dermatolojik uygulamalar içerisinde saç mezoterapisi yer alıyor. Saç mezoterapisi, saçınızın ihtiyacı olan pek çok vitamini saçlı derinize enjekte edecek işlemlerden birisidir. Böylelikle vitamin, mineral eksikliğinizi bu yola başvurarak sorunsuz şekilde gidermeniz mümkün hale dönüşüyor. Direkt deri altına enjekte edildiğinden dolayı son derece etkili işlemlerden biri olmayı başarıyor. Dışarıdan sürülen ürünlere oranla daha etkili ve sağlıklıdır. Bu yüzden böyle bir sorununuz var ise saç mezoterapisi yöntemine başvurmanız etkili bir çözüm yolu gibi gözüküyor.” diye konuştu.

    Dermatoloji Uzmanı Doktor Fulya Tezel, genetik faktörlere bağlı saç dökülmeleri hakkında da şu bilgileri verdi:

    “Saç dökülmesi genetik faktörlere bağlı olarak da ortaya çıkabiliyor. Kimi zaman tomak tomak diyebileceğimiz saç dökülmeleriyle karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Her ne kadar saç bakımları dökülmeleri engellemek adına yapılsa da çoğu zaman engel olunamıyor. Genetik kaynaklı bir problem olsa bile saç mezoterapisi uygulamasından yararlanabilirsiniz. Bu yöntem her yaş grubuna ait kişilere sorunsuz şekilde uygulanabiliyor. Küçük yaştaki kişilere de ihtiyacı olursa uygulanabilir. Fakat saç mezoterapisi yapılmadan önce ilk olarak saç yapısı incelenip araştırma altına alınmaktadır. Saçın vitamin gereksinimine bağlı olarak hafta da bir yahut iki defa olmak kaydıyla uygulanabiliyor. Eğer aşırı derece de bir vitamin eksikliği söz konusu ise o zaman seansta bir iyileştirme durumu söz konusu olabiliyor.

    Kadınlarda olduğu gibi bu işlem erkekte de rahatlıkla uygulamaya konuluyor. Böylelikle erkeklerde çok sık rastlanan kellik durumu tamamen ortadan kalkmış oluyor. İstediğiniz gür ve hacimli saçlara anında sahip olmaya başlıyorsunuz. Saç mezoterapisinin saçınızın yapısına zararı yoktur. Bu yüzden gönül rahatlığı ile bu işlemden yararlanma şansına sahip olmaya başlayabilirsiniz. Bu sayede hayalini kurmuş olduğunuz saçlara kavuşabilirsiniz. Çünkü saçınızın vitamin kaybını tamamlayarak uzun ve gür saçlara yeniden kavuşmanızı sağlıyor.”

  • Prof. Dr. Kurtoğlu: “İyot eksikliği çocuklarda zeka geriliği nedeni”

    Çocuk Endokrinoloji ve Neonatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selim Kurtoğlu, anne karnında başlayan iyot eksikliğinin, bebeklerde zeka geriliğine ve ilerleyen dönemlerde de hiperaktivite problemlerine neden olduğunu belirtti.

    Memorial Kayseri Hastanesi Çocuk Endokrinoloji ve Neonatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selim Kurtoğlu, ‘21 Ekim Küresel İyot Eksikliği Günü’ dolayısıyla yaptığı açıklamada, tiroid bezindeki hormon sentezinin ana maddesi olan iyotun eksikliği durumunda, anne karnından başlayan ve ölüme kadar devam eden problemlerin ortaya çıktığını belirtti. İyot eksikliğinin giderilmesi ve önlenmesinin insan sağlığı için olduğu kadar, ülkelerin sağlık harcamalarının azaltılması için de önemli olduğunu kaydeden Kurtoğlu, hamilelikte yeterli iyot alımı olmaması durumunda ortaya çıkabilecek problemlere dair şunları söyledi:

    “Hamile kadınlar gebelik döneminde yeterli derecede iyot almazlarsa hem kendilerinde hem de bebeklerinde bir dizi problem ortaya çıkmaktadır. Erişkin bir kişinin günde 150 mikrogram tuz alması gerekir. Bu oran emzirme ve hamilelik döneminde 250 mikrograma kadar yükselmektedir. Eğer bir anne yetersiz iyot alırsa, kendi tiroid fonksiyonlarında da yetersizlik meydana geldiği gibi, anne karnındaki bebekte de hipotiroidi, düşükler, bebeğin baş çevresinin küçük olması gibi problemler ortaya çıkacaktır. Bebek doğduğunda da aynı şekilde hipotiroidi riski artıyor, yine baş çevreleri küçük oluyor, vücut ağırlıkları düşük oluyor ve bu çocuklar ileride dikkat eksikliği yani hiperaktivite problemi yaşıyor. Bunun dışında yine zeka problemleri, matematik dersinde başarısızlık ya da IQ düşüklüğü problemine yol açıyor. Yine ergenlik döneminde guatr, büyüme geriliği ve bazı sorunlara yol açıyor.”

    Tuz iyot alımı için bir araç

    Söz konusu problemlerin giderilmesi için yeterli derecede iyotlu tuz alımını öneren Kurtoğlu, “Ancak iyotlu tuz alımı derken aşırı tuz alımını kastetmiyoruz. Bütün dünyada günde 3-5 gram oranında tuz alınması öneriliyor. Dolayısıyla insanlara iyotu ulaştırmak için tuzu bir aracı madde olarak kullanıyoruz, yoksa tuz önermiyoruz. Eğer iyotlu tuzdan fakir olan, kaya tuzu, Himalaya tuzu gibi tuzlar alınırsa yeterli derecede iyot alınmamış oluyor. Maalesef bazı sağlıkçı arkadaşlar iyotlu tuz alımını önermemektir. Bu, tamamen yanlıştır. Halkımızın bu şekilde aldatılmaması ve bu uyarılara kulak asmaması gerekir” diye konuştu.

    Kurtoğlu, iyotlu tuz kullanımında dikkat edilmesi gerekenleri, tuzun son kullanım tarihine dikkat etmek, tuzu ağzı kapalı güneş geçirmeyen koyu renkli cam kaplarda saklamak ve piştikten sonra yemeğe eklemek olarak sıraladı.

  • Birçok hastalığa sebep D vitamini eksikliği

    Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Uzmanı Dr. Sabiha Gökçen Asvaroğlu, insanoğlunun doğadan koparak kentsel yaşama geçmesi ile birlikte yeni sağlık problemlerinin gündeme geldiğini, son yıllarda bunların arasında en çok üzerinde durulan ve çalışmaların yoğunlaştığı konulardan birisinin de D vitamini eksikliği olduğunu ifade etti.

    Vitaminlerin vücut tarafından üretilmeyen, bu nedenle beslenme yoluyla alınması gereken ve metabolizma üzerinde önemli görevleri olan organik bileşenler olduğunu, diğer vitaminlerden farklı olarak D vitamininin %95’inin güneş ışığı yardımıyla ciltte üretildiğini, ancak %5’inin besinlerden sağlanabildiğini söyleyen Uzm. Dr. Sabiha Gökçen Asvaroğlu, güneşe çıkılmadığı takdirde tek başına D vitamininden zengin beslenmenin yeterli olmadığını, D vitamininin ciltte üretildikten veya gıdalarla vücuda alındıktan sonra, karaciğer ve böbreklerde bazı işlemlerden geçerek aktif hale geldiğini belirtti.

    “D vitamininin görevi bağırsaktaki kalsiyum emilimini artırmak”

    D vitamininin temel görevinin bağırsaktaki kalsiyum emilimini arttırmak olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Sabiha Gökçen Asvaroğlu, ayni zamanda kemik mineralizasyonunu, kalsiyum fosfor dengesini, kas sinir sistemi fonksiyonlarının düzenlenmesini sağladığını da belirtti. Yapılan çalışmalardan edinilen bilgilere göre kişinin kas gücünü ve kalp atışlarını düzenlediğini de söyleyen Asvaroğlu, D vitamininin grip başta olmak üzere, her türlü enfeksiyonla mücadele, multiple skleroz, bağırsakta iltihap gibi otoimmün hastalıklara karşı korunma, kontrolsüz hücre çoğalmasını (kanser) önleme, pankreastan insülin salınımının düzenlenmesi, tiroid fonksiyonları ve normal kan pıhtılaşmasında da rol oynadığını ifade etti.

    “Her 3 kişiden birinde D vitamini eksikliği saptanmaktadır”

    D vitamininin ilk kez 1920’li yıllarda çocuklarda görülen bir kemik hastalığı olan raşitizme çare bulmak için yapılan araştırmalar sırasında keşfedildiğini söyleyen Asvaroğlu, D vitamini eksikliğinin, teknolojinin ilerlemesi ile birlikte düzeyinin ölçülebilir hale gelmesi ile sık görülmeye başlandığını belirtti. Uzm. Dr. Sabiha Gökçen Asvaroğlu şöyle devam etti: “Kemik hastalıklarından başka kalp damar hastalıkları, diyabet, obezite, prostat kanseri gibi pek çok hastalıkla da ilişkili olduğu anlaşılmıştır. D vitamini eksikliği, kanda D vitamini düzeyinin belirgin olarak azaldığı durumdur. Neredeyse her üç kişiden birinde D vitamini eksikliği saptanmaktadır.”

    “Gelişmekte olan ülkelerde D vitamini eksikliğine bağlı hastalıklar azalırken, yine D vitamini eksikliği ile ilişkili olan osteoporoz hastalığı ise sık görülmektedir”

    D vitamini eksikliğinde kemiklerde mineralizasyon bozukluğu ile karakterize, çocuklarda raşitizm, erişkinlerde osteomalazi ismi verilen kemik hastalıklarının görüldüğünü söyleyen Asvaroğlu şunları söyledi:

    “Gelişmekte olan ülkelerde D vitamini eksikliğine bağlı bu iki hastalığın sıklığı azalırken, yine D vitamini eksikliği ile ilişkili olan osteoporoz (kemik erimesi) ise sık görülmektedir. Kemiklerde depolanan kalsiyumun azalması ile kemik kırıklarında artışlar olur. D vitamini eksikliği aynı zamanda vücudun dengesini ve kas gücünü de olumsuz yönde etkileyerek, özellikle ileri yaşta düşme riskini arttırır. Yine D vitamini eksikliğinde oluşabilecek kas güçsüzlüğü nedeniyle merdiven çıkmak, oturup kalkmak zorlaşabilir. Bununla birlikte, yapılan çalışmalarda D vitamini eksikliğinin, kas kemik problemleri yanında, allerjik hastalıklar (alerjik rinit, alerjik astım, atopik dermatit vb.), diyabet, multiple skleroz, chron hastalığı, romatoid artrit, meme, bağırsak ve prostat kanseri ile ilişkisi de gösterilmiştir. D vitamini eksikliği olan herkeste bu hastalıklar görülmeyebileceği gibi bu hastalıklar olmadığında da D vitamini eksikliği yoktur diyemeyiz.”

    “Vücutta D vitamini eksikliğinin olup olmadığından emin olmanın tek yolu kanda D vitamini (25 (OH) vitamin D3) düzeyinin ölçülmesidir”

    D vitamini eksikliğinin genellikle sessiz seyrettiğini söyleyen Uzm. Dr. Sabiha Gökçen Asvaroğlu, eksikliğinde ciddi belirtilerin oluşmadığını belirtti. Asvaroğlu sözlerine şöyle devam etti: “Yorgunluk, genel ağrı-sızı, iyi hissetmeme gibi D vitamini eksikliğine özgü olmayan şikayetler yaratabileceğinden gözden kaçabilir. Eksiklik olup olmadığından emin olmanın tek yolu kanda D vitamini (25 (OH) vitamin D3) düzeyinin ölçülmesidir. D vitamini eksikliği, şikayet oluşturmadığında bile sağlıkla ilgili ciddi riskler oluşturur.”

    Tedavi

    D vitamini eksikliğinin giderilmesinde standart tedavinin vitamin takviyesi olduğunu söyleyen Asvaroğlu, bu takviyelerde tercih edilen vitaminin D3 vitamini olduğunu belirtti. D3 vitamininin günlük veya haftalık dozlar şeklinde alınması gerektiğini ifade eden Asvaroğlu, vitamini kullanan kişilerin yemekle birlikte vitamini almasına dikkat etmesi gerektiğini, yemekle birlikte alınan vitaminin emiliminin ve yararlılığının arttığını belirtti.

    “Çocuklarda, hamile ve emziren kadınlarda D vitamini ihtiyacı artmaktadır”

    Gıdalarda bulunan D vitamini miktarının az olduğu için, D vitamini eksikliğinin tek başına beslenme ile düzeltilmeye çalışılsa da yetersiz kalacağını söyleyen Uzm. Dr. Sabiha Gökçen Asvaroğlu, D vitamini açısından zengin gıdaların ayni zamanda yüksek kolestrol içerdiğinden dikkatli tüketilmesi gerektiğini belirtti. Büyümekte olan çocuklar, hamile ve emziren kadınlarda D vitamini ihtiyacının arttığını söyleyen Asvaroğlu, D vitamini eksikliği olmayan erişkinlerde günlük ihtiyacın genel olarak 400-800 IU olduğunu belirtti. Asvaroğlu şöyle devam etti:

    “D vitamini eksikliğinde alınması gereken doz ve uygulama yolu, eksikliğin nedeni ve ciddiyetine göre değişiklik gösterir. Yağda çözünen bir vitamin olan D vitamini, kontrolsüz olarak gereğinden fazla alındığında vücutta birikerek zararlı etkilere sebep olabilir. Bu durum kendisini, bulantı, kusma, kabızlık, kas-kemik ağrıları, kalp ritm bozuklukları ve böbrek yetmezliği ile gösterebilir. Dikkatli olunmalı, ilaç prospektüsleri dikkatlice okunmalı, D vitamini içeren multivitaminler ile D vitamini preparatları bir arada alınmamalıdır. Bütün bu nedenlerle D vitamini takviyesi doktor kontrolünde yapılmalı ve verilen destek sonrası, kanda D vitamini düzeyi mutlaka kontrol edilmelidir. Bunun dışındaki durumlarda yılda en az 1 sefer, tercihen de 6 ay arayla 2 sefer kanda D vitamini düzeylerine bakılması önerilmektedir. Vitamin D düzeyleri yıl içinde dalgalanmalar gösterir; yaz bitiminde en yüksek, kış sonrası en düşük seviyededir.”

  • Dr. Gül: “Vitamin eksikliği nörolojik hastalıklara davetiye çıkartabiliyor”

    Uzman Dr. Yunus Gül, B12 vitamini eksikliğinin hayati önem taşıdığını, sadece yaşam kalitesini düşürmekle kalmayıp, başta nörolojik, anemi, demans gibi birçok hastalığa neden olduğunu belirterek, ihmal edilmemesi gerektiği konusunda uyarılarda bulundu.

    Son yıllarda B12 vitamini eksikliğinin yaygın bir şekilde görülmeye başlandığını belirten Özel İbni Sina Hastanesi Dahiliye Uzmanı Dr. Yunus Gül, metabolizma için en önemli şeyin vitamin olduğunu, B12 vitaminin hayati önem taşıdığını, vitamin eksikliğinin sınırların altında olmasının ise oldukça tehlikeli olduğunu anlattı.

    “Geç kalındığı takdirde ciddi hastalıklara davetiye çıkarabilmektedir”

    Dr. Gül, vitamin eksikliği şikayetlerini sıralayarak şu ifadeleri kullandı: “B12 vitamini eksikliği kişide dikkat eksikliği, iştahsızlık, baş dönmesi, yorgunluk, terleme, el ve ayak parmaklarında uyuşma karıncalanma, çarpıntı, hızlı nefes alıp verme gibi şikayetleri olan kişilerin hiç zaman kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekir. Geç kalındığı takdirde ciddi hastalıklara davetiye çıkarabilmektedir. Yaptıracakları basit bir tahlile ciddi hastalıkların önüne geçmiş olacaklardır. Vitamin eksikliği nörolojik hastalıklara davetiye çıkartabiliyor. Aynı zamanda ateroskleroz, kanser ve osteoporoz gibi kronik hastalıklar ile ilişkilendirmiştir”.

    B12 vitamin eksikliğinin nedenleri

    Sert diyet yapanlarda B12 vitamin eksikliğinin görülme sıklığının oldukça yüksek olduğunu belirten Uzman Dr. Gül, “Doğru beslenme çok önemli. Et, süt ve süt ürünlerinin yanı sıra, somon, ahtapot, istiridye gibi deniz ürünleri; baklagiller, ıspanak tüketilmeli. B12 vitaminini düşüren en büyük etkenler beslenme bozuklukları, yaşlılar; kısıtlayıcı diyetler yani vegan beslenenler, kötü emilim, çölyak hastalığı, crohn hastalığı, kısa bağırsak, gastrik bypass, alkol bağımlıları, diyaliz hastaları gibi durumlardır” dedi.

  • Kemik erimesinde D vitamini eksikliği uyarısı

    Kemik erimesinin D vitamini eksikliğinden kaynaklandığını belirten Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Halil İbrahim Cebeci, belli bir yaştan sonra bu durumun takip edilmesi gerektiğini söyledi.

    Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Halil İbrahim Cebeci, yani kemik erimesi hastalığı hakkında önemli bilgiler verdi. Kemik dokusu kalsiyum, mineral ve protein kaynakları ile dolu gözenekli bir doku olduğunu belirten Cebeci, “Kemik dokusu canlı bir dokudur, insanın hayatı boyunca sürekli, bir miktar yıkım ve bir miktar yapım şeklinde dengeli bir süreç devam eder. Yaklaşık kişi 30 yaşına kadar yapım süreci yıkım sürecinden daha baskındır ve 30 yaşında kemik yapısının en sağlam olduğu düzeye varır. Bu yaştan sonra ise yavaş yavaş kemik kütlesinde azalma başlar. Bu anlamda azalmayla başlayan bu durum kemikte erime neden olmakta ve zayıflayan kemikler daha sonra kırılgan hale gelmektedir. Bu durum da en en çok kalça, el bileği ve omurgada olmak üzere düşmeler sonucunda kırılmalar meydana gelmektedir” dedi.

    Neden olan faktörler

    Kemik yoğunluğu ölçüm testi yapıldığını belirten Cebeci, “Hastalığın erken dönemlerinde kırık oluşmadan kemik erimesini tespit etmenin ve tedaviye başlamanın en iyi yolu budur. Kemik erimesine, kalsiyum ve D vitamininden eksik beslenmek; ince ve minyon yapıda olmak, kemik kalitesini azaltan ilaçlar kullanmak, romatizmal hastalığı bulunmak, spor yapmamak, fazla alkol tüketmek ve sigara neden olan etkenler arasında bulunmaktadır. Kemik erimesine engel olmak için, kalsiyum ve D vitamini besinler tüketilmeli, sigara ve alkol bırakılmalı, düzenli olarak spor yapılmalıdır. Şunu da unutmamak gerekir ki, bunları yaparken de mutlaka bir uzman doktor desteği almanızı tavsiye ediyoruz” diye konuştu.