Etiket: Edilebilir

  • Dr. Demir: “Migren tedavi edilebilir bir hastalıktır”

    Migrenin insanlarda yaygın bir şekilde bulunan bir hastalık olduğunu belirten Nöroloji Uzmanı Dr. Osman Demir, günlük hayatı çok olumsuz şekilde etkileyen migrenin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu söyledi.

    Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri Nöroloji Uzmanı Dr. Osman Demir, migrenle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Her baş ağrısının migren olmadığını belirten Nöroloji Uzmanı Dr. Osman Demir, “Genel anlamda baş ağrısı olarak ifade edilse de her baş ağrısı migren değildir. Otonom sinir sisteminde disfonksiyon sonucunda meydana gelen migren sürekli olarak ve nöbetler halinde kendini baş ağrısı oluşturan bir hastalıktır. Migren başlangıçta tedavi edilmezse birkaç saat içerisinde en şiddetli halini alır, migren ağrıları 4-72 saat kadar devam eder ve kendiliğinden biter. Bir süre sonra migren hastalığı yüzünden insanlar iş yapamamaktadır. Migren ataklarında bulantı oluşumu, kusma, baş dönmeleri, ışık ve sese karşı hassasiyet, ruh halinde meydana gelen değişiklik, çeşitli nörolojik değişiklikler yani görme kaybı meydana gelmesi, belirli bölgelerde uyuşukluk, kısmi felç meydana gelmesi, konuşmada bozulma gibi belirtilerle baş ağrısına eşlik edebilir. Sosyo-ekonomik durumlar, obezite ve dengesiz olarak beslenme, stresi etkileyen diğer faktörler migreni tetikler. Migren hastaların çoğunda 40 yaşından önce oluşur. 50 yaşın üstünde olan kişide migren başlama ihtimali azdır. Kadınlarda çoğunlukla orta yaşlarda meydana gelir” dedi.

    Belirtileri

    Migrenin belirtilerini sıralayan Demir, “Yorgunluk belirtilerinin sürekli olarak seyretmesi, ışıktan ve sesten sürekli olarak rahatsız olma, kaslarda oluşan ağrı belirtileri, mide bulantısı oluşması, kabızlık ve ishal oluşumu, sıklıkla oluşan susuzluk belirtisi, idrara sık aralıklarla çıkma, huzursuzluk oluşması, üzüntü gibi belirtiler migren atağının belireceğini gösterir. Migren, sebebi tam olarak bilinmeyen durumların meydana gelmesiyle birlikte beyin kan damarlarının ve beynin sinir iletimindeki kimyasal madde değişiklikleri sonucunda ortaya çıktığı düşünülmektedir. Kadınlardaki hormon değişikliği migren ağrısına neden olarak görülebilir. Her hastalıkta olduğu gibi erken tanı, teşhis ve akabinde tedavi süreci çok önemlidir” şeklinde konuştu.

  • Migren tedavi edilebilir bir hastalık

    Nöroloji Uzmanı Dr. Dilek Kasım Yücel, kişinin günlük yaşantısını aksatan, yaşam kalitesini düşürerek adeta kabusa döndüren, ciddi anlamda maddi yüke sebep olan migrenin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu söyledi.

    Migren tedavisinde hastaya ağrı kesici vermektense hastanın baş ağrısını engelleyici bir tedavi yöntemi uygulanması gerektiğini belirten Samsun Büyük Anadolu Hastanesi Nöroloji Bölümünden Uzm. Dr. Dilek Kasım Yücel, migren tanı ve tedavisi hakkında önemli bilgiler verdi.

    Migren nedir nasıl oluşur?

    Yücel, “Migren, akut dönemlerde hastanın işgücü kaybına yol açan bir baş ağrısıdır. Günlük hayatımızda çok sık karşılaştığımız hastalarımız bize poliklinikte en çok bu yakınmayla gelen bir sağlık problemidir. Aslında migren tarihsel çağdan yaygın bir rahatsızlıktır. Önce migren baş ağrısı teşhisini koymak gerekiyor. Bütün baş ağrıları migren değildir. Boyundan, sırttan kaynaklı baş ağrıları olabilir. Küme baş ağrısı dediğimiz migrenin daha şiddetli formu olarak nitelendirebileceğimiz baş ağrıları olabilir. Önce baş ağrısı tedavisi tanısını koyup ona göre tedavi edilmesi gerekmektedir” dedi.

    Migrene sebep olan nedenler

    Dr. Dilek Kasım Yücel, migrene sebep olan nedenler hakkında şu bilgileri verdi: “Genellikle yoğun çalışan insanlarda günlük hayatımıza iş stresi fazla olduğu için daha çok migren baş ağrısı görülür. Polikliniğe baş ağrısı şikayeti ile gelen hastalarda öncelikle biz baş ağrılarının sebeplerini ortaya koymaya çalışıyoruz. Bu kansızlık olabilir, vitamin eksikliği olabilir, tiroit ile bozukluk baş ağrısına yol açıyor olabilir. En kötü ihtimallerle beyindeki tümör, yer kaplayıcı lezyon bunlar baş ağrısının diğer sebeplerindendir. Biz bunları ortaya koyabilmek için öncelikle hastaya nörolojik muayenesini yaparız. Şikayetlerini dinleriz. Daha sonra önce tanı yapabilmek için hastanın gerekirse beyin görüntüleme, gerekirse kan tahlil tetkiklerini isteriz. Sonucuna göre hastanın tedavi planlarını düzenleriz.”

    Tiroit migreni tetikliyor

    Yücel, “Karadeniz Bölgesi’nde genellikle tiroit hastaları çoktur. Mutlaka hastanın tiroit fonksiyonlarına mutlaka bakarız. Bu hastanın baş ağrılarını şiddetle ve sıklıkla arttırır. Muayeneye gelen hastaların çoğu bu tetkik ve değerlendirmeler yapıldıktan sonra migren veya gerilim tipi baş ağrısı tanısı alır. Sıkıntı stres, yorgunluk, uykusuzluk şikayetleri arttırır. Biz hastaya genelde migren teşhisini koyarken muayene başlamadan, tetkiklerini görmeden şikayetini anlatırken tanısını koyarız. Yaptığımız tetkik ve incelemeler baş ağrısı diğer nedenlerini dışlamak içindir. Hastalar bize genelde şu şikayetle gelir: ‘Ne der hasta ışıklı sesli ortamda çok başım ağrıyor. Yemek yemeye geciktirdiğimde baş ağrısında bir artmalar oluyor der.’ Bunlar bize migrenin karakteristik özelliklerini gösterir. Migren daha çok bayanlarda görülür. Adet dönemine yakın sıklıkla baş ağrısında artış olabilir” şeklinde konuştu.

    Her hastaya ayrı kriter

    Dr. Dilek Kasım Yücel şu bilgileri verdi: “İki tane yöntem vardır. Atak tedavisi ve önleyici tedavi. Önleyici tedaviye tıbbi olarak biz profilaktik tedavi diyoruz. Hastalar bize atak döneminde gelir. Ama hastayı sorguladığımızda geçmiş dönemlerde hastanın hemen hemen her gün sızlayıcı bir baş ağrısı olduğunu görürüz. Bu hastayı rahatsız ettiği zaman doktora başvurur. Biz hastaya ilaç başlama kriterlerini şöyle belirleriz. Hastanın eğer bir hafta içerisinde ağrı kesici ihtiyacı beş ve altıdan yüksek ise ya da işini gücünü yapmasını engelleyecek baş ağrısı ayda sekiz on günden fazla ise hastaya migren profilaksisi dediğimiz tedaviye başlamak gerekir. Profilaksi tedavisi dediğimiz migren baş ağrısında hastaya ağrı kesici vermekten ziyade hastanın baş ağrısını engelleyecek tedaviler vermeye çalışmaktır.”

    Migreni tedavi eden ajanlar

    “Profilaksi için kullandığımız birinci kuşak ajanlar betabilakör dediğimiz ajanlardır. Bunlar daha çok kalp hastalarında ve el titremelerinde kullanılabilir. Hastalarımıza ilaç yazdığımız zaman hocam bu tansiyon ilacı değil mi?, sinir ilacı değil mi? diye sorduklarında biz hastalara migren tedavisinde kullandığımızı anlatırız. Hastayı kontrole çağırıp bakarız. Eğer bu tedaviden fayda görmediyse epilepsi tedavisinde kullanılan antipleptik dediğimiz ilaçlar kullanmaya geçeriz. Bunlar da migreni tedavi eden ajanlardır. Ama bunun dışında hastanın ilaçlar versek bile akut atakları olacaktır. Yani bunlar şiddetli baş ağrısı, bulantı kusmanın eşlik etmesi veya ağrı kesiciye etki etmeyen ataklar olacaktır. O zamanda biz hastaya ağrı kesici ilaçlar atak döneminde veririz.”

    Atak dönemlerinde ilaç alımı

    “Atak dönemindeki ilaçları çok almaması gerekir. Dayanamayacak hale geldiğinde ilaç almasını öneririz. Ağrı kesiciyi verdiğimiz zaman genellikle basit ağrı kesici dediğimiz nansiteroitanfitrematuvar ağrı kesicilerdir. Bu tedaviden fayda görmez ise tiriptan dediğimiz bir gruba geçeriz. Tiriptan dediğimiz grupta şiddetli baş ağrısında verdiğimiz ilaçlardır. Buna rağmen baş ağrısında hasta rahatlamayabilir. Kronik ağrıları devam edebilir. Ağrı devam ettiğinde diğer yöntem olan ilaçla tedavi olamayan yöntem olabilir. Bunlardan birçok yöntem vardır. Bunlardan başlıca uyguladığımız Nöralterapi dediğimiz yöntemdir. Bu yöntemde normalde baş ağrısına yol açan sinir beynimiz yüzeysel kafatası derisinden kaynaklı nervusokbitalismayor dediğimiz bir sinirimiz var. O siniri anestezik ajanlarla bloke ederiz. Bu blokasyon bazen hastayı bir ay bazen de altı ay baş ağrısızlık sağlayabilir. Buda kullandığımız diğer yöntemdir.”

    Migrende ozon tedavisi

    “Bunun dışında yine baş ağrısına sebep olabileceği boyun rahatsızlıkları olabilir. Bunun için servikal sinirlerin dermatomal alanlarına uyacak şekilde nöralterapi dediğimiz serumfizyolojik enjeksiyonu yapabiliyoruz. Bunu kullandığımız ilaçlar kortizon gibi bir ilaçlar değil, tamamen vücudun kendi iyileşme sistemini aktif hale getiren ilaçlardır. Bunun dışında yine hasta bunların dışında tedavi görmez ise hastalara ozon tedavisi kullanılabilir. Ozonu vücuda verdiğimiz aman biz bunu kan yolu ile de verebiliyoruz. Lokal dediğimiz kulak yolu ile verebiliyoruz. Rektal yolla verebiliyoruz. Ozon tedavisi vücudun kendi kendine tedavi etmesine fayda ediyor ve baş ağrısını azaltıyor.”

  • Op. Dr. Zuhal Demirhan Yananlı: ’’Meme kanseri tedavi edilebilir bir hastalıktır’’

    Medicana Anne Çocuk Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Zuhal Demirhan Yananlı, ’’Meme Kanseri tedavi edilebilir bir hastalıktır, üstelik memeyi almadan tedavi şansı vardır’’ dedi.

    Op. Dr. Zuhal Demirhan Yananlı, meme kanseri ile ilgili önemli açıklamalar yaptı. Meme kanseri riskini arttıran faktörler, belirtileri, tedavi yöntemleri ve kendi kendine meme muayenesi nasıl yapılması gerektiği hakkında bilgiler verdi.

    Yaklaşık her 8 kadından birinde hayatı boyunca meme kanseri görülmektedir diyen Op. Dr. Yananlı, ’’Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir. Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanserdir. Batı toplumlarında yaklaşık her 8 kadından birinde hayatı boyunca meme kanseri gelişmektedir. Meme kanserinin en sık bulgusu memede kitledir. Bu nedenle her kadın ayda bir kez kendi kendine meme muayenesi yapmalı ve memesini tanımalıdır. Memesinde farklılaşma hissettiğinde mutlaka muayene için cerraha başvurmalıdır’’ şeklinde konuştu.

    Meme kanseri riskini arttıran faktörler

    Op. Dr. Yananlı meme kanserini arttıran faktörler hakkında şu bilgileri verdi: ’’50 yaş üzerinde olmak. Yakın akrabalardan biri meme kanseriyse, (anne veya kız kardeş meme kanseri ise,2-3 misli fazla) bu kadınlar daha sık ve dikkatli izlenmelidir. Adet görmeye 12 yaşından önce başlamış iseniz, hiç gebe kalmamışsanız, ilk gebelik yaşı ne kadar geç ise meme kanseri riski de o kadar yüksek olur. Adet görmeniz 50 yaşından sonra da devam ediyor olması. Radyasyona maruz kalma meme kanseri riskini artırır. Önceden meme kanseri olanlarda yeni meme kanseri gelişme riski daha yüksektir. Bağırsak, yumurtalık ve rahim kanseri olan hastalarda da meme kanseri gelişme riski daha fazladır. Uzun dönem hormon (östrojen) tedavisi almış olma (örneğin menopoz için) riski artırır. Menopoz sonrası dönemde fazla kilo alma meme kanseri riskini artırır. Fazla miktarda alkol alımı riski artırır. Uzun süre emzirmenin meme kanserinden koruyucu olduğu düşünülmektedir.’’

    Meme kanserinin belirtileri

    Erken evre meme kanserinde hastanın hiç şikayeti olmayabileceğini ifade eden Op. Dr. Yananlı, ’’En sık gördüğümüz belirtiler memede ele kitle gelmesidir. Memeden akıntı gelmesi (bulanık ya da kanlı), meme başında çekilme, meme derisi üzerinde çekilme, memede büyüme, ödem, kızarıklık, meme derisinin portakal kabuğu görünümünde olması, meme başında iyileşmeyen yara, memede daha önceden olmayan, gözle fark edilebilen herhangi bir değişiklik gibi durumlar meme kanserini belirtileridir’’ dedi.

    Op. Dr. Yananlı, meme kanseri teşhisinin, meme muayenesi (kendi kendine ve uzman doktor muayenesi), görüntüleme yöntemleri (USG, mamografi, MRI) kullanılarak memedeki lezyonların tespit edilmesi ve biopsi(iğne biopsisi (İİAB, tru-cut), cerrahi biopsi) ile konulduğunu belirtti.

    Erken tanının avantajı

    Erken tanı ile tespit edilen meme kanserleri için birkaç avantajın söz konusu olduğunu vurgulan Op. Dr. Yananlı, ’’Memenin tümü alınmaksızın sadece tümörlü doku çıkarılması yeterli olabilmekte, meme yerinde kalabilmektedir. Aksiller (koltuk altı) lenfnodlarının tamamı alınmaksızın örnekleme yapmak amacı ile alınan sadece 1 veya 2 adet lenf nodu(sentinel lenf nodu) biopsisi yeterli olabilmektedir. Erken tanıyı koymak için meme ile ilgili şikayet olsun veya olmasın, oluşabilecek kanseri mümkün olan en erken devrede tespit edebilmek için her kadının; 20 yaşından itibaren ayda bir kez kendi kendini muayene etmesi, 20-40 yaş arası en az 2 yılda bir uzman doktor muayenesi ve meme USG kontrolü, 40 yaşından sonra her yıl uzman doktor muayenesi, mamografi ve meme USG kontrolü gerekmektedir. Meme kanserlerinin tedavisi; cerrahi (ameliyat), kemoterapi (ilaç tedavisi), radyoterapi (ışın tedavisi) ve hormonal terapi (hormonal ilaç tedavisi) şeklindedir. Meme kanserinin tipi, evresi, kişinin yaşı ve özelliklerine göre bu tedavilerin biri, bir kaçı veya hepsi yapılabilir’’ dedi.

    Kendi kendine meme muayenesi

    Her kadının ayda bir kez kendi memesini kontrol etmesinin altını çizen Op. Dr. Yananlı, ’’Her kadının meme yapısının farklı olduğunu unutmamak gerekir. Hasta kendi kendini muayene ederken fark ettiği değişiklikleri hemen doktoruna bildirmelidir. Kadınların belli aralıklarla memelerini kontrol etmeleri, meme kanserini ileri aşamalara ulaşmadan fark etmenin ve kolay tedaviye başlangıcın ilk adımını oluşturuyor. Her kadın kendini ayda bir kez muayene etmeli. Bu muayene, adet başlangıcından 5-7 gün sonra yani hormon etkisinin en az olduğu dönemde yapılmalı. Menopozdaki bayanların ise her ay aynı günlerde meme muayenesi yapmaları uygundur. Kendini düzenli olarak muayene eden her kadın belli bir süre sonra kendi memelerini tanıyor ve normal meme dokusunun özelliklerini öğreniyor. Böylece yeni ortaya çıkan kitleleri erken dönemde fark edebilecek duruma geliyor’’ ifadelerini kullandı.

    ’’Muayeneye önce ayna karşısında başlanır’’

    Muayeneye önce ayna karşısında başlandığını dile getiren Op. Dr. Yananlı, ’’Memeler gözle değerlendirilir; memelerinizde belirgin şişlik, asimetri, meme cildinde içe doğru çekilme alanları, renk değişiklikleri, kızarıklık, yüzeysel damarlarda önceden var olmayan bir belirginleşme hali, ciltte ’portakal kabuğu’ manzarası (cilt yüzeyinde lenf kanalı tıkanıklıklarına bağlı olarak portakal kabuğu görünümünü andıran değişiklikler) gibi bulgular aranır’’ diye konuştu.

  • (Özel Haber) Suriyeli mühendis ülkesine iade edilirse idam edilebilir

    Ülkesindeki savaş ortamından kaçarak İzmir’e gelen Suriyeli Biyomedikal Mühendisi Mohamad Mouaz Alzen, çalışma izni olmamasına rağmen iş yeri açınca sınır dışı edilme durumuyla karşı karşıya kaldı. Avukatı, Alzen’in henüz askerliğini yapmadığı için ülkesine iade edilirse ’vatan hainliği’ suçundan idam edilebileceğini söyledi.

    2011 yılında Suriye’deki çatışma ortamından kaçıp Türkiye’ye sığınan Biyomedikal Mühendisi Mohamad Mouaz Alzen (27), 2016 yılının başlarında İzmir’de iş yeri açtı. İddialara göre, çalışma izni olmadığı için dükkanı kapatılan Alzen, sınır dışı edilmek üzere İzmir Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğüne götürüldü. Alzen’in avukatlığını yapan Mustafa Oğuz Kurdu, “Müvekkilim, iş yeri açmadan önce vergi levhası, oda belgesi, sicil kaydı gibi belgeleri olmasına rağmen iş yeri kapatıldı. İkamet izni için yaptığı başvuru da çalışma izni olmadığı gerekçesiyle reddedildi. Bununla ilgili yaptığımız hukuksal başvuru da mahkemece reddedildi. Müvekkilim 4,5 yılı aşkın süredir Türkiye’de ve herhangi bir sabıka kaydı da bulunmuyor. 3 lisan bilen, kültürlü, birikimli birisi. Avrupalıların kendi ülkelerine empoze etmek istediği kişilerdendir” dedi.

    “İdam tehlikesi var”

    Müvekkilinin ülkesine gönderilirse idam edilme riski olduğunu anlatan Avukat Kurdu, “Müvekkilim ülkesine iade edilirse, kendisi savaş nedeniyle askerlik yapmadığı için ‘vatan hainliği’ suçuyla yargılanabilir. Bu durumda idam edilme riski de var. Bu hususları yetkililere bildirdik fakat bir netice alamadık” şeklinde konuştu.

    Mohamad Mouaz Alzen’in yaklaşık 10 gündür İzmir İl Göç İdaresinde tutulduğunu aktaran Kurdu, “Gerekli işlemler tamamlandıktan sonra sınır dışı edilecek. Benzer durumlarda iade edilen kişilerin idam edildiğini medyadan öğrenmiştik” diye konuştu.

    “Huzur bulmak için geldik, dönmek çok tehlikeli”

    Henüz 11 aylık olan kızları Maria ile eşinin akıbetini merak eden Esma Alzen ise, 4 senedir Türkiye’de yaşadıklarını ve çalışma izinleri olmadığı için büyük sıkıntı çektiklerini söyledi. Eşinin yokluğunda kızıyla birlikte sıkıntılar yaşadığını aktaran Esma Alzen, “Onu 10 gündür göremedik, çok özledik” ifadelerini kullandı.

    Huzur bulmak için Türkiye’ye geldiklerini kaydeden Esma Alzen, “Savaştan kaçıp geldik. Şimdi de Mouaz’ı bekliyoruz. Suriye’ye dönme ihtimali çok tehlikeli. Biz buraya huzurlu olmak için geldik geri dönmek çok tehlikeli” ifadelerini kaydetti.

  • Dr. Ocakçı: “Lösemi tedavi edilebilir”

    Hematoloji Uzmanı Dr. Serkan Ocakçı, çocukluk çağında teşhis edilen löseminin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu söyledi.

    Türkiye’de her yıl 16 yaş altı 1200 – 1500 çocukta lösemi vakası görülüyor. Kemik iliğinde bulunan kan yapıcı hücrelerin gelişimini tamamlamayarak anormal hücrelerin ortaya çıkması sonucu gelişen lösemi, kanda bulunan oksijen taşıyan alyuvar, mikroplarla savaşan akyuvar ve kanamaları durduran trombosit hücrelerinin azalması ile kendisini gösteriyor.

    Hematoloji Uzmanı Dr. Serkan Ocakçı, halk arasında kan kanseri olarak bilinen löseminin çocukluk çağında, erişkin hastalara göre daha yüz güldürücü sonuçlar verdiğini kaydetti. Akut löseminin çocuk ve ergenlik döneminde 1 milyon kişinin beş veya altısında görülebildiğini anımsatan Uzman Dr. Ocakçı, “Hastalık tipi ve risk faktörleri uygun olmak koşulu ile on hastanın dokuzu uygun takip ve tedaviyle iyileştirilebilir. Tanı ve tedavi yöntemlerindeki yeni gelişmeler, lösemiyle mücadeleyi her geçen gün daha başarılı bir noktaya taşıyor” dedi.

    “Dikkat edin”

    Aileleri lösemi konusunda daha dikkatli olmaya çağıran Uzman Dr. Ocakçı, “Lösemi ilk olarak yüksek ateş, halsizlik, kilo kaybı, burun kanaması, diş eti kanaması, vücutta morlukların belirmesi, iştahsızlık, boyunda, koltuk altında, kasıklarda lenf bezi şişmeleri, karaciğer ve dalak büyümesi ile kendini gösterir. Bu belirtiler olduğunda bir hekime başvurularak tam kan sayımı ve muayene yapılması gereklidir. Lösemi hastalığında, hastaların bağışıklık sistemi düşük olduğundan sürekli doktor kontrolünde olmaları gerekir” diye konuştu.

    Genetik faktörü

    Medical Park İzmir Hastanesi Hematoloji Uzmanı Dr. Serkan Ocakçı, “Yakın aile bireylerinde lösemi görülmesi başta olmak üzere erişkinlerde dengesiz beslenme, alkol ve sigara kullanımı, aşırı kilo alma, kimyasal maddelere yoğun ve kontrolsüz olarak maruz kalma önemli risk faktörleri arasında yer alır. Önceden kemoterapi veya ışın tedavisi uygulanmış olması da lösemi vakalarının görülmesinde etkili oluyor” ifadelerini kullandı.