Etiket: Düşüyor

  • TBB Başkanı Aydın: “Piyasaların ateşi düşüyor”

    CEO Club Bankacılar Zirvesi’nde geleceğin bankacılığı konuşuldu. Zirveye katılan ve bir konuşma gerçekleştiren TBB Başkanı Hüseyin Aydın, “Para ve sermaye piyasalarındaki normalleşmeye bağlı olarak riskler makul düzeylere gerilemekte, öngörülebilirlik artmaktadır. Piyasaların ateşi düşüyor” dedi.

    Türk finans sektörünün liderlerini bir arayan getiren en önemli etkinlikler arasında yer alan CEO Club ‘Bankacılar Zirvesi’, 2018 yılında da Vodafone Türkiye’nin ana sponsorluğunda, Accenture ve NGN’in co-sponsorluğunda gerçekleşti. Türkiye bankacılık sektörünün 2018 performansının yanı sıra gelecek hedeflerin masaya yatırıldığı etkinlik Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Başkanı Hüseyin Aydın ve Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Meltem Bakiler Şahin’in açılış konuşmalarıyla başladı.

    Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın ‘Bankacılık 2019’ başlığıyla yaptığı konuşmada piyasalardaki normalleşmeye vurgu yaptı. Aydın, “Para ve sermaye piyasalarındaki normalleşmeye bağlı olarak riskler makul düzeylere gerilemekte, öngörülebilirlik artmaktadır. Bu sayede kısa vadeli olsa yurtdışı kaynak girişinin yeniden artması, ticari ilişkilerin normalleşmesi, likidite baskısının azalmasını bekliyoruz” dedi.

    Bölgedeki jeopolitik risklerin yüksek kalmaya devam ettiğini, ve yine bölgedeki ülkelere yönelik yaptırımların ticareti ve finansal hizmetleri olumsuz etkilediğinin altını çizen Aydın, “AB küresel krizin zorluklarını yaşarken Brexit gibi önemli bir mesele ile de uğraşmaktadır. Bundan dolayı dünya ekonomisinde kısa dönemde sürekli ve istikrarlı bir büyüme ve ticaret ortamının oluşması kolay görülmüyor. Hal böyleyken, dikkatli olmak gerekiyor. Disiplini elden bırakmadan, dengeleri sağlam kurmak ve sürdürmek, tüm zorluklara rağmen bir yandan döviz gelirlerimizi, bir yandan da iç tasarruflarımızı arttırmaya yönelik daha fazla çaba göstermek gerekiyor” diye konuştu.

    “YEP’e piyasalar pozitif tepki verdi”

    Dış gelişmeler ve iç dinamikler dikkate alınarak hazırlanan ve uygulanan yeni ekonomik programa piyasaların pozitif tepkiler verdiğini aktaran Aydın, Para piyasalarında oynaklık azaldı. TL’nin değer kaybı durdu, en kötüyü dikkate alırsak değerlenme var. Enflasyonist bekleyişlerde düzelme var. Faiz oranlarında aşağı yönlü bir seyir var. Türkiye’nin risk göstergesi (CDS) düştü. Bankaların yurtdışı borçların çevrilmesindeki gayretleri önemli ölçüde başarılı oldu. Krediler ile mevduat arasındaki fark azalmaya başladı. Merkez Bankası rezervlerindeki düşüş önemli ölçüde yavaşladı. Uluslararası ilişkilerde de olumlu gelişmeler var; ABD ile daha yapıcı bir iletişim var, AB ile ilişkiler yeniden rasyonel bir yörüngeye oturdu” şeklinde konuştu.

    Özetle, piyasaların ateşinin düştüğünü söyleyen Aydın şöyle konuştu: “Para ve sermaye piyasalarındaki normalleşmeye bağlı olarak riskler makul düzeylere gerilemekte, öngörülebilirlik artmaktadır. Bu sayede kısa vadeli olsa yurtdışı kaynak girişinin yeniden artması, ticari ilişkilerin normalleşmesi, likidite baskısının azalmasını bekliyoruz.

    Şimdi sıra üretim, yatırım ve ticari alanlarda toparlanmaya geldi.”

    Hüseyin Aydın, bu çerçevede, bankacılık sektörü olarak yapılan çalışmaları şu şekilde özetledi:

    “Dış kaynak girişinin sürmesi için olup-bitenlerin banka bilançolarına etkileri ve Yeni Ekonomik Program hakkında muhabirlerimizle, yurtdışı kreditörlerle ve yatırımcılarla görüşüyoruz. Kaynakların ekonomi için en doğru alanlarda ve miktarlarda kullanılması için öncelikleri belirliyoruz.

    Bu bağlamda, kredilerin çevrilmesi için bankalar olarak tek tek veya birlikte müşterilerimiz ile sürekli iletişim içindeyiz. Tüm çabamızla kredi kanallarını açık tutmaya, vade ve fiyatlamalarda esneklik sağlamaya gayret ediyoruz.

    Bu aşamada hepimizin dikkat etmesi gereken konu, ekonominin şoklara karşı direncinin yüksek kalmasıdır. Bundan dolayıdır ki makro dengeleri daha sağlam kurmayı amaçlayan programın uygulanmasına tüm sektörler olarak destek vermeliyiz. Olup bitenleri doğru anlamalıyız. Esas olan Türkiye ekonomisinin sağlıklı büyümesidir. Zor dönemlerde, her birimizin kendimiz için en iyisini yapıyor olmak makroekonomi için doğru olmayabilir. Kişisel veya sektörel sorunlarımızı ülke sorunu haline getirmemeliyiz. Talep ve önerilerimizi oluştururken rasyonel olmalıyız. En iyi yaptığımız işe odaklanıp daha iyisini yapmalıyız.

    Dönem birbirimizi anlama ve destek olma, yardım etme, işbirliği ve güç birliği yapma dönemidir. Konularımız yönetilebilir ölçektedir. Türkiye ekonomisi sağlam bir bünyeye sahiptir ve güçlü bir yapıdadır. Yeni Ekonomik Program’ın beklentileri iyileştireceğine ve öngörülebilirliği artıracağına inanıyoruz.”

    Meltem Bakiler Şahin: “Finansman ve teknolojinin gücünü bir araya getirip Türkiye’ye birlikte kazandıralım”

    Günümüzde bankacılık sektörünün dijitalleşme ile birlikte yeni medyan okumalarla karşı karşıya olduğunu belirten Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Meltem Bakiler Şahin de şunları kaydetti: “Nesnelerin İnterneti (IoT) teknolojisinden büyük veri uygulamalarına, robot teknolojileri ve yapay zekadan, sosyal medya ve anlık iletişime kadar dijitalleşme ile yaşanan tüm gelişmelerin, bankacılık sektörü açısından fırsatlar barındırdığını düşünüyoruz. Vodafone olarak, şebeke ve teknoloji çözümlerimizle, bankaların çalışanlarının birbiriyle daha hızlı ve etkin iletişim kurmasını, müşterilerine daha kaliteli hizmet vermelerini ve iş süreçlerindeki operasyonel çevikliğin artırılmasını sağlıyoruz. Dünyanın en büyük 50 küresel bankasının yüzde 50’si, Vodafone Grubu’nun yaygın küresel şebeke erişimi, mobil ve sabit iletişimin yanı sıra Nesnelerin İnterneti (IoT) teknolojisi ve Bulut çözümleri alanlarındaki uzmanlığından yararlanıyor. Türkiye’de de bankaların ve finans kuruluşlarının ‘dijital iş ortağı’ olarak, sektör için katma değer odaklı 360 derece telekom çözümleri sunuyoruz. Vodafone olarak geleceği heyecan verici bulduğumuzu her fırsatta söylüyoruz. Bu heyecan verici yolculukta, Türkiye’de bankacılık sektörüyle beraber yol alabilmeyi, yapacağımız iş birlikleriyle geleceğin bankacılığını birlikte şekillendirebilmeyi istiyoruz. Belli sektörler belirleyerek işletmelerin ihtiyaçlarına özel, onları yarının dünyasına bir adım daha yaklaştıracak çözümleri birlikte üretebiliriz. Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme hedefine katkımızı beraberce artırmaya, finansman ve teknolojinin gücünü bir araya getirerek hem işletmelere hem de Türkiye’ye birlikte kazandırmaya hazırız.”

  • Türkiye’de yedi kişiye bir otomobil düşüyor

    Türkiye’de ortalama 7 kişiye 1 otomobil düştüğü görülürken, ülke içerisinde ise en yükse ortalamanın 4 kişiye bir otomobille Ankara’da olduğu saptandı.

    Medya takibinin önemli kurumu Ajans Press, Türkiye’de kişi başına düşen ortalama araba sayısını inceledi. Ajans Press’in Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden ve medya yansımalarından derlediği bilgilere göre Türkiye’de ortalama 7 kişiye 1 arabaya düştüğü görüldü. Ankara’da ise bu ortalamanın 4 kişiye bir araba şeklinde olduğu saptanırken, İstanbul’da 5 kişiye bir otomobil düştüğü belirlendi. Bununla birlikte Türkiye’de en çok otomobilin 2 milyon 755 bin 250 adet ile İstanbul’da olduğu kaydedildi.

    En az otomobil Hakkâri’de

    Veriler en son açıklanan 2017 yılına ait iken, nüfusa oranla otomobil sayısı en az olan il Hakkâri olarak belirlendi. Böylelikle nüfusu 267 bin 813 olan Hakkâri’de 131 kişiye bir otomobil düştüğü tespit edildi. Hakkâri’den sonra ise kişi başına düşen en az otomobil sayısı Tunceli ve Ardahan’da görüldü.

    En çok haber olan başlıklar belli oldu

    ITS Medya ve Ajans Press’in gerçekleştirdiği medya incelemesinde, konuyla ilgili yazılı basına yansıyan haber adetleri de belli oldu. 2017 ve 2018 yıllarını kapsayan medya incelemesinde, motorlu kara taşıtlarıyla ilgili 253 bin 113 haber yansıması tespit edildi. Medyaya yansıyan haber başlıklar incelendiğinde, motorlu kara taşıtlarının en çok kaza, vergi dilimi ve akaryakıt fiyatlarındaki artışla haber olduğu görüldü.

  • Kalp ve damar hastalıklarına yakalanma yaşı düşüyor

    Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde başta gelen ölüm ve iş görmezlik nedenleri arasında yer alan kalp ve damar hastalıkları hakkında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Hamza Duygu, sigaranın bırakılması ile kalp damar hastalıkları riskinin azaldığının kanıtlandığını ve kalp damar hastalıklarına yakalanma yaşının düştüğünü ifade etti.

    Avrupa’da tüm ölümlerin yüzde 49’u, 65 yaş altındaki ölümlerin ise yüzde 30’unun kalp damar hastalıkları nedeniyle olduğunu ifade eden Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hamza Duygu, kalp damar hastalıklarının birçok Avrupa ülkesinde orta ve ileri yaş grubunda en önemli ölüm nedeni olduğunu söyledi. Prof. Dr. Duygu, sürekli artış gösteren kalp damar hastalıklarına bağlı ölümler hakkında yaptığı açıklamalara şöyle devam etti:

    “20. yüzyıl başlarında kalp ve damar hastalıkları dünya genelinde ölümlerin yüzde 10’undan daha azından sorumluyken, 21. yüzyıl başında gelişmiş ülkelerde ölümlerin neredeyse yarısından, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 25’inden sorumludur. 21. yüzyılda da kalp ve damar hastalıklarının tüm dünya genelinde sakatlık ve ölümlerin en önemli nedeni olduğu kabul edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2001 yılında yaklaşık 16,6 milyon insan kalp ve damar hastalıklarından yaşamını yitirmiştir.”

    “Kalp ve damar hastalıklarının görülme sıklığı kontrol edilebilir”

    Dünya Sağlık Örgütü’nün, kan basıncı, obezite, kolesterol ve sigara içiminin kontrolü ile kalp ve damar hastalıklarının görülme sıklığının yarıya indirilebileceğini bildirdiğini ifade eden Prof. Dr. Duygu, bu anlamda koruyucu hekimliğin, kalp ve damar hastalıklarından kaynaklı ölümlerin azaltılmasında çok önemli bir role sahip olduğunu, amacın kalp damar tıkanıklığı için yüksek risk taşıyan bireylerin saptanması ve bu kişilerdeki ilk veya tekrarlayan kalp damar tıkanıklıklarının önlenmesi olduğunu belirtti.

    Amaç; obezite, hipertansiyon ve sigara kullanımının önüne geçmek

    Prof. Dr. Hamza Duygu, “Kalp ve damar hastalıkları birden fazla faktöre bağlı hastalıklardır. Günümüzde kalp ve damar hastalıklarının her toplumda etkin olduğu kabul edilen risk faktörleri vardır. Sigara içmemenin, kilo almamanın, sağlıklı beslenmenin, en az günde yarım saat, haftada beş gün olmak üzere düzenli egzersiz yapmanın, normal şeker metabolizmasının ve aşırı stresten uzak durmanın kalp ve damar sağlığını korumak açısından önemi bilinmektedir” diyerek, kalp ve damar hastalıkları ile ilgili risk faktörleri arasında yaş, cinsiyet, genetik ve etnik etkenler “değiştirilemez etkenler” grubuna girerken, sigara, sağlıksız beslenme alışkanlıkları, aşırı alkol tüketimi, oturgan (sedanter) yaşam, şişmanlık, kan yağları, kan basıncı ve kan şekeri yüksekliğinin ise “düzeltilebilir risk faktörleri” olarak ayrılabildiğini söyledi.

    Değişen yaşam tarzı kalp hastalıklarının genç yaşlara inmesine etken

    Günümüzde teknolojinin hızla ilerlemesinin getirdiği değişimler nedeniyle toplumun gün geçtikçe farklılaşan bir yaşam tarzı sürdürmeye başladığını hatırlatan Duygu, modern yaşamın getirdiği olanaklar nedeniyle insanların daha az hareket eder hale geldiğini, yaşam tarzı değişikliğinin beslenme alışkanlıklarını da kötü yönde etkilediğini ifade ederek şöyle devam etti, “Beslenmenin daha çok hayvansal kaynaklı gıdalara dayanması, sebze ve meyvenin yeterince tüketilmemesi, aşırı yağlı, soslu, yüksek enerjili gıdalar tüketilmesi, fiziksel aktivite eksikliği ile birleştiğinde kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini arttırmaktadır. Son yıllarda yirmili otuzlu yaşlarda da kalp damar tıkanıklıklarına günlük pratiğimizde daha sık rastlamaktayız. Bunun en önemli nedeni sigara alışkanlığıdır. Buna ek olarak fiziksel aktivitedeki azalma, kilo artışı, beslenmeye yeterince dikkat edilmemesi ve stres de katkıda bulunan faktörler olabilir” dedi.

    Kalp sağlığını korumada beslenme alışkanlığı büyük önem taşıyor

    Sağlıklı beslenme sayesinde kalp damar hastalıklarına neden olan risk faktörlerinden aşırı kilo, kolesterol yüksekliği, şeker hastalığı ve yüksek tansiyon gelişiminin geciktirilebileceğini veya azaltılabileceğini kaydeden Prof. Dr. Hamza Duygu, toplumda giderek yerleşen batı tipi diyet ve fast food alışkanlığı ile mücadele etmenin bu hedeflere ulaşmak için gerekli olduğunu belirtti. Duygu şöyle devam etti,:

    “Diyet alışkanlıkları çocukluk yaşlarında başladığından, bu yaşlardan itibaren sağlıklı diyet alışkanlığının yerleştirilmesi ile toplumun kalp damar hastalığı riski azaltılabilir. Aşırı kalori ve tuz tüketiminin önlenmesi, hayvansal yağların azaltılarak bitkisel yağların, taze sebze, meyve, lifden zengin yiyecekler ve balığın daha çok tüketildiği bir diyetin benimsenmesi kalp damar hastalığı riskini azaltmaktadır. Nitekim zeytinyağı ve balık tüketiminin daha fazla olduğu bölgelerde kalp damar hastalıklarından ölümler daha az görülmektedir. Toplam tüketilen enerjinin yüzde 30’dan azının hayvansal yağlardan köken alması gerekmektedir.”

    Şişmanlık ve hareket azlığı şeker hastalığına sebep

    Öncelik verilmesi gereken bir diğer konunun da şeker hastalığı sıklığındaki korkutucu artıştan sorumlu şişmanlık ve hareket azlığı ile mücadele olması gerektiğini hatırlatan Duygu, bu konuda toplum düzeyinde verilmesi gereken mücadelenin, topluma eğitim yoluyla bilinç kazandırmak suretiyle gerçekleşebileceğini ifade etti. Okullarda fiziksel aktivite derslerinin yanında beslenme ile ilgili eğitimler de verilmesi gerektiğini ifade eden Duygu, “İlk ve orta dereceli okullarda fiziksel aktivite ve beslenmeyle ilgili eğitimlere daha çok önem verilmelidir. Okullarda öğrencilere günde bir saat beden eğitimi yapma olanağı sağlanmalıdır. Erişkinlerin ise beden eğitimi yapabileceği merkezlerin sayısı ve kalitesinin arttırılması devletçe desteklenmelidir. Yerleşim alanlarında insanların güvenle yürüyüş yapabileceği parkur olanakları sağlanmalı, var olanların kaliteleri yükseltilmelidir. Haftanın beş günü, günde en az 30 dakika süre ile yapılacak yürüyüş, koşu, jogging, step, yüzme gibi yarışmalı olmayan aerobik, spor ve aktiviteler, kalp kasının oksijenlenmesini artırmanın yanı sıra, kişinin ideal kilosuna ulaşmasına, kolesterol düzeyinin düşmesine, kan basıncının kontrol altına alınmasına, ayrıca kişinin stres düzeyinin azaltılmasına da yardımcı olacaktır” şeklinde konuştu.

    Şişmanlık ile mücadelede medyaya da önemli görevler düştüğünü, çikolata, gofret, bisküvi, gibi atıştırmalık ürünlerin televizyon kanallarında yayınlanan reklamlarına ve okullardaki satışına kısmi kısıtlamalar getirilmesi gerektiğini de sözlerine ekleyen Duygu, abdominal obezitenin (yağın göbek çevresinde toplanması) genel obeziteden daha zararlı olduğu kavramının halka ve hekimlere benimsetilmesi gerektiğini, bel çevresi ölçümünün, hekimlerin kan basıncına yönelik yaptığı rutin ölçümlerden biri gibi olması gerektiğini ifade etti.

    “Avrupa’daki veriler sigara kullananların yaklaşık 20 yıl daha az yaşadığını göstermektedir”

    “Düzenli olarak sigara içenlerin yüzde 50’si sigara içimi ile ilişkili nedenlerden kaybedilmektedir ve bu ölümlerin yaklaşık yarısı orta yaş grubunda görülmektedir” diyen Duygu, içilen sigara miktarının, kalp damar hastalıkları, kanser ve solunum sistemi hastalıkları ile doğrudan ilişkili olduğunu belirtti. Pasif içiciliğin de benzer riskleri getirdiğini, sigara kullanımının önlenmesinde yine ilk basamağın eğitim olduğunu, bu konuda okullarda, işyerlerinde ve sağlık kuruluşlarında yoğun çabalar harcanması gerektiğini belirtti.

    Prof. Dr. Hamza Duygu, bilinen kalp damar hastalıkları olan veya yüksek risk grubuna dahil edilen bireyler için korunma tedavisinin ana hedeflerini şu şekilde özetledi:

    “Sigara dumanından uzak durun.

    Sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanın.

    Her gün düzenli spor yapın.

    Kilo almamaya dikkat edin, ideal kilonuzu koruyun.

    Kan basıncının yükselmemesine özen gösterin.

    Fazla tuzdan uzak durun.

    Kötü huylu kolesterol yüksekliğine dikkat edin.

    Kan şekeri kontrolü sağlayın.

    Günde ortalama 7 saat uyumaya dikkat edin.

    Stresli yaşamdan uzak durun, iyimser olmaya gayret edin.

    Fazla alkol tüketiminden kaçının.

    Mümkün olduğunca kirli havanın olduğu yerlerden uzak durun.”

    Sağlıklı yaşam önerileri

    “Kırmızı et, sakatat, sucuk, pastırma, sosis gibi hayvansal gıdalarda ve tereyağında bol bulunan doymuş yağlar ve trans yağ asiti içeriği yüksek margarinler yerine, tekli (zeytin yağı) ve çoklu doymamış yağlardan (soya ve mısır yağı, balık) zengin yiyecekler ve omega 3 (balık) ve 6 (soya yağı, mısır özü) yağ asitinden zengin yiyecekler tercih edilmelidir” önerilerinde bulunan Prof. Dr. Hamza Duygu, bu tip beslenme ile hem kötü huylu kolesterol (LDL-kolesterol) ve trigliserid artışının önlenebileceğini, hem de iyi huylu kolesterolün (HDL-kolesterol) artırılabileceğini hatırlattı.

    Prof. Dr. Hamza Duygu açıklamalarının sonunda sağlıklı bireylere beslenme ve yaşam tarzına ilişkin şu önerilerde bulundu;

    “Yağsız süt ve süt ürünleri tüketin.

    Haftada 1-2 kez balık tercih edin.

    Günde en az üç kez sebze meyve tüketin.

    Genellikle beyaz et (tavuk, hindi gibi) tercih edin.

    Yağsız dana veya koyun etini haşlama veya ızgara olarak tüketin.

    Katı yağlardan kaçının.

    Bol posalı yiyecekler (tahıllar, yulaflı kepekli ekmekler, bulgur, baklagiller vb.) tüketin.

    Ara öğünleri sebze meyve ile geçiştirin.

    Yatmadan önce kesinlikle yemek yemeyin.

    Aşırı alkolden kaçının.

    Sigara ve stresten uzak durun ve ideal kiloda kalabilmek için haftada 5 gün en az yarım saat egzersiz yapın.”

  • Vali Akın: “Milletin refahı için jandarma teşkilatına önemli görev düşüyor”

    Kırşehir Valisi İbrahim Akın İl Jandarma Komutanlığını ziyaret etti. Vali Akın, milletin refahı için önemli görev yaptığını söyledi.

    Vali Akın, Kırşehir’e Jandarma Komutanı olarak atanan J. Alb. Ferhat Kuran’a hayırlı olsun ziyaretinde bulunarak görevinde başarılar diledi. Tören mangası tarafından karşılanan ve şeref defterini imzalayan Vali Akın, ziyarette yaptığı konuşmada, jandarma teşkilatı mensuplarının daima üstün görev anlayışıyla hizmet ettiğini söyledi.

    Kamu düzenini korumak, milletin refahı, huzuru ve güvenliğini sağlamak adına jandarma teşkilatının önemli görevler yürüttüğünü belirten Vali İbrahim Akın, “Jandarma personelimiz vatandaşlarımızla diyaloglarını en iyi seviyede tutmalıdır. Günün her saatinde yoğun çalışmalar sergileyen jandarma teşkilatımıza inanıyor ve güveniyoruz” dedi.

    Vali Akın’ın ziyareti, İl Jandarma Komutanı J. Alb. Ferhat Kuran’dan çalışmaları ve personel durumu hakkında bilgiler alması ile sona erdi.

  • Muğla’da kişi başına 1,92 araç düşüyor

    Türkiye İstatistik Kurumu 2018 yılı Mayıs ayı Motorlu Kara Taşıtları İstatistiklerini yayımladı. Bu kapsamda TÜİK Denizli Bölge Müdürü Ali İhsan Yücedağ tarafından verilen bilgiye göre Muğla’nın toplam araç sayısı 486 bin 519’a ulaştı.

    2017 yılı Mayıs ayında Muğla’nın toplam araç sayısı 464 bin 050 iken, 2018 yılı Mayıs ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4,8 oranında bir artış yaşandı ve araç sayısı 486 bin 519’a ulaştı.

    Otomobil sayısı yüzde 5,5 arttı

    Otomobil sayısı 2018 yılı Mayıs ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 5,5 artışla 204 bin 713’e ulaştı. Muğla’daki araçların türlerine göre dağılımı incelendiğinde; 204 bin 713 adet otomobil, 9 bin 986 adet minibüs, 4 bin 490 adet otobüs, 70 bin 728 adet kamyonet, 9 bin 339 adet kamyon, 153 bin 761 adet motosiklet, 32 bin 441 adet traktör ve 1061 adet özel amaçlı araç bulunduğu görülüyor. Oransal olarak en fazla artış yüzde 7,6 ile özel amaçlı araçlarda gerçekleşirken, adet bakımından en fazla artış 10 bin 666 adet ile otomobilde gerçekleşti.

    10 bin 751 aracın devri yapıldı

    2018 yılı Mayıs ayında Muğla’da toplam 10 bin 751 taşıtın devri yapıldı. Taşıt türüne göre devri yapılan araçlar içinde ilk sırada 6 bin 364 adet ile otomobil yer alırken, ardından 2 bin 047 adet ile motosiklet ve 1550 adet ile kamyonet geldi.