Etiket: Düşmanı

  • Çavuşoğlu: “DAEŞ’in bir numaralı düşmanı Erdoğan”

    Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupalı parlamenterlere hitaben yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her vesilede DAEŞ’in İslamiyet’i temsil etmediğini söylediği için ve ideolojisini yıktığı için DAEŞ’in bir numaralı düşmanının Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu söyledi.

    Fransa’nın Strasbourg kentindeki Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) sonbahar oturumunda Avrupalı parlamenterlere hitap eden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, daha sonra milletvekillerinin sorularını yanıtladı. Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva’nın, “Fırat Kalkanı Harekatı’nın hedef ve kazanımları” hakkında sorduğu soruya cevap veren Bakan Çavuşoğlu, DAEŞ’e karşı koalisyona aktif katkı sağladıklarını ifade etti. Çavuşoğlu, “Başından beri tüm toplantılarda DAEŞ’e karşı sadece hava saldırılarının yetmeyeceğini, karadan operasyonlara da başlamamız gerektiğini, bunun için de ılımlı muhalefetin güçlendirilmesi gerektiğini, koalisyonun içinde 65 ülke var ve özel kuvvetlerin destek vereceğini, havadan da destek vereceğimizi ve böylelikle bu terör örgütünü Irak ve Suriye’den temizlememiz gerektiğini başından beri söylüyoruz” dedi.

    DAEŞ’in Türkiye’yi hedef aldığını söyleyen Çavuşoğlu, bunun sebeplerini ise söyle sıraladı: “Bir… Bugüne kadar yabancı savaşçı akımının durdurulmasında çok önemli tedbirler aldık ve başarılı olduk. Tabi kaynak ülkelerle bilgi istihbarat paylaşımının da etkisi oldu. Tabi bu sınırlarda aldığımız tedbirler, havalimanında ve her yerde aldığımız tedbirler neticesinde çok sayıda DAEŞ’liyi yakaladık ve iade ettik. Belçika’daki terör saldırısını, Fransa’daki terör saldırılarını gerçekleştiren bazı teröristler esasen bizim tarafımızdan yakalanıp o ülkelere teslim edildi. Şimdi bu işin ciddiyetini daha iyi anladık. İki… DAEŞ’e karşı koalisyonun içinde yer aldık ve birçok ülkenin bizim hava üssümüze gelmesini ve bu operasyonlara katılmasını tesis ettik. Üç ve en önemlisi… DAEŞ’in ideolojisini öldürmede çok etkili olduk. Yani Cumhurbaşkanımız Erdoğan her vesilede DAEŞ’in İslam’ı temsil etmeyeceğini söyledi. Onların birinci düşmanı şu anda Erdoğan. Birinci düşmanı, çünkü bu sebepten dolayı. Müslüman olamayacağını, İslam dininin bunlara izin vermediğini sürekli vurguluyor. DAEŞ’in ideolojisini zaten öldürmezsek yarın DAEŞ veya El Kaide yerine El Nusra güçlenir. Bunların ideolojisini de yok etmemiz lazım. Son bu sebepten dolayı da DAEŞ’in bize saldırıları arttı. Gaziantep’te 56 vatandaşımızı öldürdüler, bunların 29 tanesi çocuktu, düğün töreninde. Biz de operasyonu başlattık. Kilis’e bugüne kadar gelen roketler yüzünden 23 kişi hayatını kaybetti, bunların bir kısmı da Suriyeli. Çünkü Kilis’te, Kilislilerden çok Suriyeli yaşıyor. 110 bin Kilisli var, 120 bin Suriyeli var orada yaşıyor barış içinde, huzur içinde. Hiçbir problem de olmadı bugüne kadar. Bu operasyon bugüne kadar başarılı oldu. Karadan operasyonun etkili olacağını gösterdik. Bunun başka yansımaları da oldu. Bugüne kadar Cerablus ve o bölgeye DAEŞ’ten temizlendikten sonra Türkiye’de geçen binlerce Suriyeli oldu. Hayat normale dönmeye başladı, kadınlar, çocuklar sokaklarda. Esasen bu Munbiç bölgesini DAEŞ’ten temizlersek defakto bir güvenli bölge olur ve burada atacağımız adımlarla birçok yerinden edilmiş, Suriye içinde farklı bölgelerde yaşayan Suriyeliler ve Türkiye ve bölge ülkelerinde yaşayan Suriyelileri yerleştirebiliriz. Bu konuyu AB liderleri ile ve Körfez ülkeleriyle görüşüyoruz. Bunu mutlaka başarmamız lazım.”

  • Stres cildin baş düşmanı

    Yoğun duygusal stresin kızarıklık, egzema, terleme, saç dökülmesi, akne, sedef, vitiligo gibi cilt rahatsızlıklarına yol açabildiği bildirildi.

    Adana Estelite Güzellik Merkezi kurucularından Dr. Gizem Toktaş Geylani, fizyolojik olarak sıcak, soğuk, travma gibi olaylar sonucu oluşan stresin; duygu durumu değişikliklerinde de sıklıkla meydana gelen karmaşık bir fizyolojik ve davranışsal cevap olduğunu belirtti.

    “En çok cilt strese maruz kalıyor”

    Stres sırasında yoğun bir şekilde üretilen bazı hormonların, vücutta pek çok organı olumsuz etkilediğinin altını çizen Geylani, cildin de en çok strese maruz kalan organlardan biri olduğunu kaydetti.

    Ciltteki yağlanmanın artarak gözenek, akne gibi problemlere neden olduğunu anlatan Geylani, “Cilde daha az kan gelmesi, daha soluk bir görünüm oluşturur ve cildimizin yenilenme eğilimini azaltır. Yoğun duygusal stres sonucu kızarıklık, egzama, terleme, saç dökülmesi, akne, sedef, vitiligo gibi cilt rahatsızlıkları olabilir” dedi.

    “Kök hücreleri de etkiliyor”

    Dr. Gizem Toktaş Geylani, son yapılan araştırmaların, stresin, derinin gelişimi için gerekli kök hücreleri etkilediğini gösterdiğine dikkati çekerek, şu ifadeleri kaydetti:

    “Deri ekleri olan kıl hücrelerini etkilerse saç dökülmesi, renk veren melanositleri etkilerse vitiligo gibi rahatsızlıklar olabilir. Bu rahatsızlıkların özel bir tedavisi yoktur. Destek tedavileri ile oldukça rahatlanılsa da hastalarımızın kendilerini ruhsal olarak rahatlatacak uğraşlar bulması oldukça önemlidir.”

  • FETÖ’cü olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Noel Baba düşmanı müftü serbest kaldı

    Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) üye olduğu iddiasıyla gözaltına alınan ve daha önce ‘Noel baba düzgün bir adam olsaydı, kapıdan girerdi” diyen ilçe müftüsü serbest bırakıldı.

    FETÖ’nün darbe girişiminin ardından başlayan operasyonlar kapsamında, FETÖ üyesi olduğu iddiasıyla Tekirdağ’da kısa süre önce açığa alınıp gözaltına alınan ve aynı zamanda daha önce Keşan İlçe Müftüsü iken “Noel Baba düzgün bir adam olsaydı, eve kapıdan girerdi” ifadesiyle günlerce gündemde kalan Tekirdağ Süleymanpaşa İlçe Müftüsü Süleyman Yeniçeri, adli kontrol kararıyla serbest bırakıldı.

    Öte yandan İlçe Müftüsü Yeniçeri’nin evinde yapılan aramalarda, FETÖ Elebaşı Fethullah Gülen’e ait olduğu öne sürülen vaaz kasetleri ve dijital verilerinin ele geçirilip incelenmesine devam edildiği öğrenildi.

  • Kıbrıs Gazisi Akıncı, “Düşmanı öldürdüğümüzde bile üzülürdük, bunlar nasıl kendi milletine kurşun sıktı anlayamıyorum”

    Tekirdağ’da demokrasi bekçilerine seslenen Türkiye Muharip Gaziler Derneği Tekirdağ Temsilciliği Başkanı Kıbrıs Gazisi Ahmet Akıncı, “Biz düşmanı öldürdüğümüzde bile üzülürdük, bunlar nasıl kendi milletine kurşun sıktı anlayamıyorum” dedi.

    Tekirdağ Valiliği önünde Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından girişilen darbeye karşı tutulan Demokrası Nöbetinin 7. gününde demokrasi nöbetçisi vatandaşlara seslenen Akıncı, orduda küçük rütbeli bir subay olmasına rağmen kimse tarafından aldatılamayacağını belirterek, paşaların ve subayların ilkokul mezunu bir imam olan FETÖ Elebaşı Fethullah Gülen’in peşine takılıp da bu darbeyi başlatmalarını hazmedemediğini söyledi.

    “Düşmanı bile öldürdüğümde üzülürdüm”

    Akıncı, şöyle konuştu:

    “Darbeye kalkışanları hepiniz namına lanetliyorum. Beni hiçbir surette Türk milletinin aleyhine hiçbir kuvvet çeviremez. Ben bu vatan için savaşa girdim bu vatanın al bayrağını cephelerde dalgalandırdım böyle bir personel olarak hiçbir surette Türk milletini öldüremem. Ben düşmanı bile öldürdüğümde üzüldüm, insan idi insan olarak gördüm. Bunlar nasıl oldu da vatandaşlarına kurşun sıktı, mermi attı bunu da anlamış değilim. Ben Rum’u öldürdüm çok çok üzüldüm ama öldürmesem o beni öldürecekti. Bu isyanı başlatanları hepinizin huzurunda lanetle kınıyorum.”

    Akıncı’nın konuşmasının ardından, Muharip Gaziler Derneği Tekirdağ Temsilciliği üyesi gaziler de demokrasi nöbeti tutan vatandaşlara katılarak nöbete destek verdi.

  • UIC Başkanı Azizoğlu: “Bu vatan, din, millet ve insanlık düşmanı canavarlar hepimizin beyninde, kalbinde bu vahşilikleriyle yaşayacaklardır”

    Uluslararası Üniversiteler Konseyi (UIC) Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu, “Bu vatan, din, millet ve insanlık düşmanı canavarlar hepimizin beyninde, kalbinde bu vahşilikleriyle yaşayacaklardır. İhtilaller, darbeler ya da muhtıralar Türkiye’nin yükselmesine, halkımızın ekonomik, sosyal, eğitim düzeyinin ileriye dönük ivme kazanmasına en büyük engeli teşkil etmektedir” dedi.

    Vatan ve millet düşmanları tarafından yapılan darbe teşebbüsünü Genelkurmay Karargahı’nda protesto eden ve karşı duruş için giden ilk kişilerden olan UIC Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu, sabah saat 04.00 sıralarında yaralanmıştı. Hastaneye kaldırılan Azizoğlu, darbe teşebbüsü ve olaylarla ilgili açıklamalarda bulundu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu coğrafyada hangi tarih boyutunda güçlü ve küresel söz sahibi olursa mutlaka karşısına yüzyıllık süreçte askeri darbeler, kaoslar, terörizm, etnik mezhep ya da ideolojik tuzaklarla ileriye değil geriye iç çekişmelerle meşgul edilip, dışa bağımlı ve güçlü ülkelerin himmetine muhtaç hale getirildiğini kaydeden Azizoğlu, “Bu hain ve alçak tuzaklara bizim için her zaman manevi açıdan peygamber ocağı, milli açıdan güvencemiz ve iftiharımız olan ordumuz zaman zaman şer odaklarının hain emellerine hizmet eden kötü niyetli üst seviyede mensupları tarafından alet olmaktadır. İhtilaller, darbeler ya da muhtıralar ülkemizin yükselmesinde, halkımızın ekonomik, sosyal, eğitim düzeyinin ileriye dönük ivme kazanmasına en büyük engeli teşkil etmektedir. Demokrat Parti iktidarı ile yükselen refah düzeyimiz, albaylar cuntası dediğimiz alt rütbeli askerlerin üst rütbeli komutanlarına emir ve zorbalıklarla yaptırdıkları darbe sonucu ülkenin seçilmiş başbakan ve bakanlarını katledip, cumhurbaşkanı ve neredeyse tüm devlet erkanını sözde mahkemelerde ve hapishanelerde zulüm mekanizmasına tabi tutarak ülkeyi on yıllarca geriye götürmüşlerdir. Keza 12 Mart askeri darbesi yine ülkemizde ekonominin durmasına, demokrasinin askıya alınmasına ve genç insanların katledilip zindanlarda çürümesine vesile olmuştur. 12 Eylül askeri darbesi sadece iktidar hırsı, mevki, makam sevdası ile ülkenin geleceğini kurdukları hain kaos planları ile iç savaşa sürükleyen kahraman ordumuzu kötü ve kirli emellerine alet eden üst düzey generallerin yaptığı ve Türkiye’yi 30 yıl geriye götüren, millete ihanet teşebbüs ve eylemlerinden bir başka örnektir. Turgut Özal ve Anavatan Partisi döneminde halkın söz ve iradesi ile demokrasi, ekonomik ve küreselleşme alanlarında hızla bölgesel ve küresel saygınlık kazanmaya başlayan, milli ve manevi değerlerinin farkını anlamaya, uygulamaya başlayan aziz milletimize karşı halkın maneviyatını, inancını, kutsal değerlerini hiçe sayan yine ordumuzun azınlık bir general grubu tüm orduya hükmederek 28 Şubat Muhtırası ya da post modern darbesiyle halkı siyasi istikrarsızlığa, ekonomik çöküntüye, toplumsal ayrımcılığa iten, bir gecede milyar dolarlık ekonomik kayıpları önemsemeyen, dış odaklardan aldıkları emirleri yerine getiren darbe girişimi ile Türkiye’nin felaketi olmuşlardır” dedi.

    Azizoğlu’ndan birlik ve inanç vurgusu

    2002 yılında antidemokratik sisteme ve yapılanmalara karşı tam demokratik halk iradesini yansıtan, ülkeyi aydınlık yarınlara taşıyacak seçimler sonucunda AK Parti iktidarının yüksek halk iradesi ile tek başına iktidar ve cesur bir liderle Türkiye’nin kaoslarla geçen demokratik sistemini, kırılgan ekonomisini itibarsızlaşan ve dışa mahkum küresel dış politikasını aydınlık geleceğe taşıyan AK Parti iktidarları döneminin başladığını belirten Azizoğlu, “Yüce milletin emir ve komutasını, hissiyatını, inancını, değer ve kavramlarını hiçe sayan, hatta onu küçümseyen ordumuz içindeki aslında Türk Silahlı Kuvvetleri, vatan ve millet düşmanı darbeci zihniyet ve yapılar hep aktif oldular. 27 Nisan Muhtırası gibi teşebbüsleri oldu. Ancak millet, iktidar ve devletin tüm unsurları birlik, inanç ve güç birliği ile Türkiye’yi neredeyse 100 yıllık tarihine denk gelecek ekonomik, diplomatik, demokratik ve siyasi istikrara kavuşturan 14 yıl geçirdi Türkiye. Fakat sözde din adına hareket ettiğini tüm topluma 40 yıldır kamufle ettiği sinsi yüzü ve karanlık kalbi ile dış mihrakların emir ve iradesi ilen kurulmuş bir yapı, tüm kurumların kılcal damarlarına kadar işlemiş bir yapı oluşturdu. Bu yapının son 2 yılda deşifre olması ile yok olma korkusu, ülke ve milletin tüm kazanımlarını yok etme pahasına halkın yüzde 50 oyunu almış meşru iktidarı yok etme savaşı vermeye başladı. Tarihe Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sürülmüş en büyük leke olarak not düşen adına darbe, aslında planlı projeli bir terör eylemini 15 Temmuz 2016 tarihinde karanlık maskelerini çıkartıp tüm güçleriyle Türk, Kürt, Alevi, Sünni, sağcı ve solcu ayrımı yapmadan tüm toplumun geleceğini belirsizliklere sürükleyecek alçak bir terör eylemi girişiminde bulundular. Bu terör eyleminin ve benzeri terör eylemi diye nitelendirdiğim darbe ve darbe teşebbüslerinin en karanlık ve alçaklık ölçülerini zirveye çıkartan teşebbüsünü algılamamız ve hatırlamamız için darbelerin dününün analizini aklımızda tutmamız gerekir” dedi.

    ’’Kurşun beni öldürmedi, gazi yaptı’’

    Darbe yapılan gece ülke, millet ve din düşmanı karanlık yapıya karşı millet çoğunluğu ile birlikte geçmişin karanlığına ülkenin gömülmemesi için Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı Karargahı’nda mücadele ettiğini ifade eden Azizoğlu, şunları söyledi:

    “Genelkurmay Karargahı önündeki tanklara karşı mücadele etmeye gittiğimde bu insanların tüm insani değerlerden, vicdan ve imandan yoksun olduklarına şahit oldum. 100 kişi ile başladığımız grup, saat 01.00 bulduğunda binleri buldu. Ben ve diğer yurttaşlarımız sadece tekbir getirip insani ve demokratik reaksiyonumuzu göstermemize rağmen 30-35 yaşlarında elinde uzun namlulu silah taşıyan tankın üstünde bir subayın talimatı ile 3 tankın en önünde olanı hızla üzerimize gelmeye başladı. Havaya ve sağımıza solumuza ateş etmesine rağmen hiçbirimiz geri adım atmadık ve yolu açmadık. Hiçbir insani değere sahip olmayan bu sözde subay ve arkasındaki tank ve diğerleri tanklarıyla araçlarımızın üzerinden geçti. Yine halkın geri adım atmadığını gördüklerinde tankları Genelkurmay’ın duvarlarını yıkarak içeri aldılar ve namluları bizim üzerimize çevirdiler. Çağırdıkları helikopter ile havadan üzerimize ateş açmaya başladılar. Birçok vatandaşımızın yaralanmasına ya da şehit olmasına vesile oldular. Doğal olarak halk alt geçide, karargahın görünmeyeceği noktalara çekildi. Yaklaşık 100 kişilik grup ölsek dahi bulunduğumuz yerden ayrılmayacağımıza yemin ederek Genelkurmay Karargahı ile Deniz Kuvvetleri arasında bulunan üst geçidin bulunduğu yerde açık alanda eylem, protesto ve darbeye karşı duruşumuzu sürdürmeye devam ettik. Karargahtan sürekli ve durmaksızın ateş etmeye devam ettiler. Sırf oradan ayrılmamız için bilinçli yapılan ateş sonucu içimizde sürekli vurulanlar oldu. Bu arkadaşlarımızı ambulanslar, motosiklet ve özel araçlarla hastanelere sevk ederken aslında göğsünden vurulan 4 arkadaşımızın şehit olduğunun hepimiz farkındaydık. Buna rağmen grubumuzdan ayrılan hiç kimse olmadı. Bacaklarından, karın bölgelerinden vurulan arkadaşlarımızı bulduğumuz araçlarla sevk ederken bulunduğumuz yeri terk etmiyorduk. Saat sabahın 4’ünde ayakta sürekli sağımda solumda sıkılan kurşunlar arasında tekbir getirip eylemimize devam ederken vurulma sırası bana gelmişti. Yoğun ateş altında ben vuruldum. Arkadaşlar dediğimi hatırlıyorum. Hedef olmamak için cep telefonlarının ışığını kullanmıyorduk. Cep telefonu ile orada bulunan kardeşlerim yüzüme çevirdiklerinde ‘çok kan kaybediyorsunuz, yere yatmanız gerek hocam’ dediler. Başım hedef gözetilerek yapılan atışta başımdan vurulmuştum. Fakat alçak, onursuz, şahsiyetsiz bir insanın beni öldürmek için gönderdiği kurşun bana onur ve şeref olmuştu. Çünkü kurşun beni öldürmemiş, tam aksine bu din ve vatan düşmanlarına karşı ‘gazi’ yapmıştı. Orada bulunan kardeşlerimin ve benim başımda yaptığımız yoklamada kurşunun yumuşak dokuyu parçalayarak geçtiğini, kafatasına hiçbir zarar vermediğini ve yoğun kanamanın bundan kaynaklandığını anlamıştık. Tekrar hedef olmamak için yere yatırdılar. Dinsiz ve milliyetsizlerin yoğun ateşi altında ambulansa gidecek kadar bir araç bulmaya çalıştılar. ‘Yaralı var’ haykırışlarına bir kardeşimiz aracı ile gelip yanaştı. Beni araca taşıdıklarında bir başka kardeşimizi yine keskin nişancı ile bacağından vurdular. Maaşlarını bizden alan, bizim verdiğimiz yüksek toplumsal statü, mevki ve bize ait olan silahlar ile bizi öldürüyorlardı. Uçaklar ile yanımızda parlamento binasını bombalıyorlar, üstümüze helikopterden ateş açılıyor ve bizim savaş uçaklarımız üzerimizden alçak uçuşlar yapıyorlar. Bu vatan, din, millet ve insanlık düşmanı canavarlar hepimizin beyninde, kalbinde bu vahşilikleriyle yaşayacaklardır. Dünyaya demokrasi ve birliktelik dersi verdiğimiz bu gecede Ankara İbni Sina Hastanesi ambulans ile acil servisinde beni ve onlarca yaralıyı büyük özveri ve şefkatle tedavi eden tüm personele şükranlarımı sunuyorum.”