Etiket: Duruş

  • Karaer; “Milletimizin geleceğinden yana duruş sergilemeyi sürdüreceğiz”

    Sen Aydın Şube Başkanı A. Baki Karaer, Sağlık-Sen’in her zaman ülkesi ve milletine sahip çıktığını belirterek; “Milletimizin geleceğinden yana duruş sergilemeyi sürdüreceğiz” dedi.

    Türkiye’nin 24 Haziran’da çok önemli bir eşikten geçeceğine işaret eden Sağlık-Sen Şube Başkanı Baki Karaer, “Allah’a hamdolsun Sağlık-Sen milletinin, ülkesinin geleceğinin yanında bir duruş sergileyerek 24 Haziran seçimlerine katkı sunmaya devam ediyor. Taleplerimizin de olduğunu bir süreç yaşanıyor. Ama bugün taleplerden dolayı küskünlük zamanı asla değil. Önceliğimiz bu ülkenin geleceği. Eğer yarın bu ülkede ne olacağımızı bilmiyorsak aldığımız hiçbir kazanımın önemi olmadığını bilmemiz gerekir” diye konuştu.

    Sağlık-Sen ailesi olarak önceliklerinin ülkenin ve milletin geleceği olduğuna dikkat çeken Karaer, “Bizi ne şekilde yaftalarlarsa yaftalasınlar. Biz onlara diyoruz ki; milletin yanında olanların yanında olmaya, mazlumların yanında olanların yanında olmaya, darbecilerin karşısında olanların yanında durmaya, yedi düvele meydan okuyanların yanında durmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

    Karaer, 24 Haziran’da ülkenin istikrarı ve geleceği için “devam” diyeceklerini belirterek, ülkeyi bölmek ve kardeş kavgası çıkarmak isteyenlere müsaade etmeyeceklerini söyledi. Karaer, Allah’ın izniyle 24 Haziran’da el birliğiyle istikrarın devamını sağlayacaklarını dile getirdi. Karaer, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Bu ülkeyi hem bölgesinde hem dünyada lider konumuna hep birlikte getirme noktasında katkımızı dün olduğu gibi bugün de yarın da vermeye devam edeceğiz. Yedi düvele Cumhurbaşkanımızla meydan okumaya devam edeceğiz”

  • (özel haber) Tohumculukta neden yerli ve milli duruş yok

    Tohum üreticisi Aytuğ Gündüz, topraktan daha fazla verim ya da mevsiminin dışında üretim yapabilmek için kullanılan bu kimyasalların, besin değerindeki kaliteyi düşürmeye ve toprağı öldürmeye yönelik bir hamle olduğunu belirterek, “Yerli tohumun önemi ise şu; hiç kimseye muhtaç olmuyorsun” diye konuştu.

    Tohum dernekleri, 5553 Sayılı Kanun ile satışı yasaklanan yerli tohumu koruyup yaygınlaştırabilmek için 2006 yılından bu yana düzenledikleri çeşitli etkinliklerle yerli tohumun dağıtımını sağlamaya çalışıyor. Geçen hafta sonu bir ‘tohum takas şenliğine’ ev sahipliği yapan Eskişehir’in Yakakayı mahallesine yurdun farklı bölgelerinden 15 dernek katıldı. Yerli ve doğal tohumun öneminin vurgulandığı etkinlikte İzmir’in Karaot Köyü’nden gelen ve Karaot Tohum Derneği üyesi olan Aytuğ Gündüz, yerli tohumun neden korunması gerektiğini İHA’ya anlattı.

    “Yerli tohumun önemi ise şu; hiç kimseye muhtaç olmuyorsun”

    İzmir’in Torbalı ilçesine bağlı Karaot Köyü’nde 13 yıl önce dernek kurarak kaybolmaya yüz tutmuş yerel çeşitlerin hibrit tohumlar karşısında yok olmasına karşı mücadele etmeyi amaçladıklarını dile getiren Aytuğ Gündüz, pembe domates gibi bazı temel türlerin neslinin tehlikede olduğunu söyledi. Ambalajlı, modern ya da F1 denilen hibrit tohumların çoğunlukla kısır olduğuna dikkat çeken Gündüz, “Hibrit tohumla birlikte kimyasal gübre ve ilaç birlikte reçete halinde satılıyor. Haliyle ekim dikim yaptığın toprakta daha fazla verim ya da mevsiminin dışında üretim yapabilmek için kullanılan bu kimyasallar, besin değerindeki kaliteyi düşürmeye ve toprağı öldürmeye yönelik bir hamle. Yerli tohumun önemi ise şu; hiç kimseye muhtaç olmuyorsun” diye konuştu.

    “Gerçek domatesin tadını unutmaya başlayacağız”

    Çeri diye bilinen domatesin topraklarımızda 100 yıllık bir geçmişe sahip olabileceğini aktaran Gündüz, “Yaklaşık 12 yıldan beri biz çeri fidesi yetiştiriyoruz. 10-12 adet fide bir ailenin sezonluk domates ve hatta konserve karşılayacak kadar domates veriyor. Genellikle yerli tohumun verimsiz olduğunu düşünüyorlar oysa geleneksel yöntemlerle yetiştirildiğinde bir sıkıntı yaşanmadığını, verimli olduğunu gördük. Hâlâ bazı dağ köylerinde hiç kimyasal gübre, ilaç, F1 tohum kullanmadan üretim yapılıyor. Eğer biz ambalajlı tohumlara rağbet göstermeye devam eder ve bu tohumlardan üretilmiş meyve sebzeleri tercih edersek yerli çeşitlerimiz yok olacak. Mesela gerçek domatesin tadını unutmaya başlayacağız. Hiçbir değerimiz kalmayacak ve çiftçimiz sürdürülebilir olmayan bir sistem içerisinde paketlenmiş yüksek ücretlere satılan tohumları almak durumunda kalacak” değerlendirmesinde bulundu.

    Hastalıklara karşı yerli tohum ve geleneksel üretim

    Yerli tohumun doğal olması ve geleneksel çiftçilik metotlarıyla üretiminin sağlanması nedeniyle tüketicilerin sağlığına olumsuz bir etki bırakmayacağını vurgulayan üretici Gündüz, “Sezonunda yetiştirilmiş ve mevsiminde tüketilen bir domates, insan sağlığına faydalı bir şey olmasına karşın mevsim dışı tüketildiğinde ise zararlı. Mesela domatesin içinde etken bir madde var. Bu madde, insanı yazın serinleten bir etkiye sahipken kışın tüketildiğinde üşümeye neden olabiliyor. İnsanın vücut dengesi, bağırsak florası besinleri doğal döneminde yemek üzerine planlandığından dolayı yerli tohum önemli. Çünkü genetiğiyle oynanmış tohumlar gibi her mevsim yetiştiremiyor ve bu sayede her şeyi zamanında yiyorsun. Günümüzde var olan kanser, alerjik vakalar her ne kadar yüzde yüz olarak kanıtlanmamış da olsa genetiği değiştirilmiş ürünlerden kaynaklandığı düşünülüyor” ifadelerini kullandı.

    Yerli tohum için 13 yılda 1 milyon kilometre yol

    Düzenlenen tohum takas şenliklerinin olumlu bulduğunu söyleyen Gündüz, bu tür etkinliklerde yerel türlerin ve üreticilerinin alkışlanmaktan öte destek beklediğini sözlerine ekledi. Geleneksel yöntemlerle üretimin artması konusunda yaşanan gelişmelerin umut verici olduğunu belirten Gündüz, “13 yılda çevre civar köyleri gezerek 1 milyon kilometre yol yaptık ve buradan tohumları toplayıp, denemeye başladık. Belediyelerle görüştük, çeşitli protokoller yaparak tohum ve fide halinde dağıttık. Aşama aşama ilerleyerek ‘mevsim kutusu’ diye bir proje geliştirdik. Bu sayede üretici, ürünlerinin dağıtımını takip edebildiği gibi geleneksel yöntemlerle yerli tohumdan verim alabileceğini de görmüş oldu. Köylü işin sadece romantik kısmıyla değil ekonomik kısmıyla da tanıştı. Çünkü üreticilerin de ciddi geçim dertleri var” şeklinde aktardı.

    “Şehirli tüketici doğal olmayan meyve sebzelerden vazgeçerse köylü de ona göre üretim yapar”

    Bir sonraki hedeflerinin de kooperatifleşebilme olduğunu açıklayan Gündüz, yerli tohumunun geleceğini kurtarabilmek için tüketcilere daha büyük görev düştüğünü şu sözlerle anlattı;

    “Şehirlilerin bilinç düzeyi yükseliyor, üretim konusunda köylüler zaten bilinçli esasında. Tarımla uğraşan insanlar talep doğrultusunda üretimi sağlar, bugün hâlâ konvansiyonel tarım yapan ailelerin tek derdi geçinebilme. Eğer geçiminin yerli ve doğal ürün yetiştirerek sağlanabileceğini görürse yani şehirli tüketici doğal olmayan meyve sebzelerden vazgeçerse köylü de ona göre üretim yapar”

  • Duruş bozuklukları kadınları daha çok fıtık ediyor

    İnsan yaşamını olumsuz etkileyen ve önemli hareket kısıtlılığına neden olan fıtık rahatsızlığının daha çok duruş bozukluğu ve ile eklemleri doğru kullanmamaktan kaynaklandığı belirtildi.

    Aydın Fizirem Fizik Tedavi ve Rehabiliyosn Merkezi Hekimlerinden Uzman Dr. Ayhan Erkek, ev ve iş yerlerinde yapılan hataların fıtığa neden olduğunu belirtti.

    Özellikle günün her saati ayakta ve sürekli bir şeylerle uğraşan kadınların daha fazla risk altında olduğunu belirten Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Ayhan Erkek fıtığa yakalanmamak için öncelikle beli ve diğer eklemleri bilinçli kullanmak gerektiğini kaydetti.

    Sadece ağır işlerde çalışanların değil günlük rutin faaliyetlerde bile duruş bozukluklarının fıtığa neden olabildiğini kaydeden Fizik Tedavi ve Rahabiltasyon Uzmanı Dr. Ayhan Erkek, “Ev işleri esnasında yaşanan uzun süreli sabit ve yanlış duruş pozisyonları, boyun, sırt, bel ve diz travmaların başlıca sebepleri arasında yer alıyor. Çamaşır asmak, ütü yapmak, bulaşık yıkamak, yemek yapmak da insanı fıtık eder mi diye aklınıza gelebilir ama duruşunuz bozuk ise ediyor. Fıtık olmamak için belden çok fazla eğilmemek, ağır kaldırmamak, dizlerinizi bükerek yerden bir şey almak, lavabo ve tezgah başında destek alarak durmak önemlidir. Özellikle hanımların evde yer silerken, süpürge yaparken bellerini korumaları için uzun saplı temizlik aparatları kullanmalarını tavsiye ediyoruz. Kısa mesafeli de olsa bir şey taşırken yükün iki ele eşit paylaştırılmış vaziyette taşınmasını öneriyoruz” dedi.

    Özellikle hava değişikliğinin yoğun olarak yaşandığı Aydın’da bel ve eklem ağrılarının daha yoğun yaşandığını kaydeden Ayhan Erkek, kilo kontrolü ve egzersizin yanında vücudu ani ısı değişikliğinden de korumak gerektiğini söyledi. Uzman Dr. Erkek, “Bu yönde sıkıntı yaşayanlar en kısa sürede hekime başvurmalıdır. Artık, başta manipülasyon yani elle tedavi olmak üzere bel ve boyun fıtıklarında fizik tedavilerin oldukça başarılı sonuçlar alınıyor. Bel ve boyun fıtığı hastalarının yüzde 95’ten fazlası ameliyatsız elle tedavi edilerek iyileşebiliyor. Ağrılarınız bacağınıza vuruyorsa bel fıtığı, boyun ağrınız varsa ve bu ağrınız kollarınıza-ellerinize vuruyorsa boyun fıtığı olma riski yüksektir. Manuel terapide hasta ve hastalığın derecesine göre tedavi seansları uygulanıyor” diye konuştu.

  • BEÜ’de ‘Güvenli ve İlkeli Duruş’ semineri

    Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) İnsani Değerler Öğrenci Topluluğu tarafından ‘Güvenli ve İlkeli Duruş’ konulu seminer düzenlendi.

    İktisadi İdari Bilimler Fakültesinin (İİBF) konferans salonunda gerçekleşen seminer, Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Çok sayıda öğrencinin katıldığı seminer, İstanbul Şehir Üniversitesi Yönetim Psikolojisi Uzmanı ve Yazar İbrahim Zeyd Gerçik tarafından verildi.

    Güvenli mevkide duruş ve hayatta doğru tercihler yapabilmenin arkasındaki psikolojiyi anlatan İbrahim Zeyd Gerçik, gerçek gücümüzün zayıflık yaşadığımız anda ortaya çıktığını belirtti. İnsanoğlunun doğduğu zaman güçsüz, yalnız ve çaresiz olduğunu vurgulayan Gerçik, “Doğduğumuzda beyaz bir kefen giydirirler, adı kundaktır. Ölünce beyaz bir kundak giydirirler, adı kefendir” ifadelerini kullandı.

    İnsanın zayıflıklarını ve yetersizliklerini bilmenin önemine değinen Gerçik, “Değerini bilmediğimiz sağlımızı, mutluluğumuzu ve arkadaşlarımızı kaybederiz. Eğer sizleri yakan dertleriniz olmazsa, içinizdeki değerler ortaya çıkmaz ve başarıya ulaşamazsınız” dedi.

    Bencilliğin insanı katılaştırdığına da değinen Gerçik, modern hayatın ‘Tut, biriktir ve sende kalsın’ dediğini, ama paylaşmayan insanın fedakârlığı öğrenemeyerek sevgiye ulaşamadığını söyledi. Gerçik, insanın kendisini olduğu gibi kabul etmesi gerektiğine değinerek, “Kendisini kabul etmeyen insan, başkası olmaya başlar. Kendini başkalarıyla karşılaştırdığında ise, kendini yetersiz görür. İnsan, güçlü yanlarını besleyerek zayıf yanlarını sevmeli” dedi.

  • Ark hataları, günlük 40 bin euro duruş maliyetine neden olabilir

    Yapılan araştırma sonucunda; üretimin durmasının neden olduğu maliyetin, ark hatası meydana geldikten sonra ilk 24 saat içerisinde 40 bin euroya kadar çıkabiliyor.

    Dünya’da enerji yönetim konusunda önemli şirketlerden Eaton, yaptığı araştırma sonucunda; üretimin durmasının neden olduğu maliyetin, ark hatası meydana geldikten sonra ilk 24 saat içerisinde 40 bin euroya kadar çıkabileceğini açıkladı. Ayrıca, ilk patlamayla ortaya çıkan can güvenliği tehdidi, itibar kaybı olasılığı ve üniteleri/parçaları değiştirme maliyetlerinin de düşünülmesi gerektiği vurgulandı. Bunların özellikle enerji tesisleri ve hastaneler gibi elektriğin kritik önemde olduğu ortamlarda felaket niteliğinde sonuçlar olduğu belirtildi. Bu bakımdan, enerji yönetim şirketinin, ticari ve endüstriyel yapılarda bulunan alçak gerilim dağıtım panolarından kaynaklanan ark hatası riskine dikkat çekmek için kampanya başlatıldığı bildirildi.

    Avrupa elektriksel güvenlik uzmanı Alfred Mörx tarafından kaleme alınan Eaton teknik incelemesinde, çalışma kesintisinin tahmini maliyetleri bulunduğu söylendi. Mörx incelemesinde şu ifadeleri kullandı: ’’Alçak gerilim dağıtım panolarını ve bunlardan beslenen alçak gerilim sistemlerini planlarken ve uygularken, teknik koruma açısından teknik standartlarda belirtilen minimum şartların, gerçek çalışma koşulları için yeterli olup olmadıklarının incelenmesi şarttır”.

    Eaton Pazarlama Müdürü Bernhard Gegenbauer, konu ile ilgili şöyle konuştu: “Günlük işlemlerinde enerji kaynakları kritik olan ticari yapılar için ark parlaması vakalarının etkileri gerçekten yıkıcı olabilir. Ekstrem durumlarda, bu olaylar elektrik kaynağının güvenliğini önemli derecede bozabilir; günler veya haftalar süren kesintilere neden olabilir. Elektrik panosu tamir edilemeyecek şekilde hasar görebilir ve şirketler kısa sürede kendilerini büyük maliyetlerle karşı karşıya bulabilirler. Şirketimiz, sadece ark hatalarının risklerini azaltmayacak aynı zamanda bir kaza durumunda elektrik panosundaki hasarı da en aza indirecek çözümler geliştirmek için kapsamlı bir araştırma yürüttü. Böylece şirketler çalışanlarını daha iyi koruyabilecek ve masraflar çoğalmadan normal çalışmaya hızlıca geri dönebilecek”.