Etiket: Dünyada

  • OMÜ, Dünyada Epilepsi Üzerine Çalışan Sayılı Merkezlerden

    Ondokuz Mayıs Üniversitesi(OMÜ) Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, dünyada deneysel epilepsi(sara) üzerinde çalışan birkaç merkezden bir tanesi.

    Beyinle ilgili çalışmalarının olduğunu ve daha yoğun bir şekilde deneysel epilepsi modelleri üzerinde çalıştıklarını belirten OMÜ Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Başkanı Pof. Dr. Erdal Ağar, “Epilepsinin oluşum mekanizması henüz bilinmiyor. Biz burada deneysel olarak epilepsi oluşturuyoruz. Epilepsiyi oluşturan beyindeki hücre içi mekanizmalarının neler olduğunu araştırıyoruz. Bunun tedavi edilmesinde hangi ajanların kullanılmasının daha etkili olacağı konusunda deneysel çalışmalarımız var. Bu kapsamda TUBİTAK’dan aldığımız geçmişten bugüne 3 tane büyük proje (1001) ve halen yürütmekte olduğumuz 2 adet projemiz var. Bu konuyla ilgili A.B.D ve Avrupa’daki dergilerde yayınladığımız çok sayıda makalelerimiz var. Bu makalelerimizden atıf alan kaynak olarak gösterilen çalışmalarımız, konuyla ilgili uluslararası dergilerde yayınlanmış derleme türü yazılarımız var” dedi.

    “HER YIL MİLYARLARCA DOLAR HARCANIYOR”

    Epilepside kesin, epilepsiyi ortadan kaldırıcı bir tedavi şeklinin olmadığını söyleyen Pof. Dr. Erdal Ağar, “Epilepside sadece semptomları ortadan kaldırabilecek ilaçlar kullanılıyor. Epilepsi tedavisi için dünyada her yıl milyarlarca dolar harcanıyor. Epilepsi konusunda ilerleme kaydedilmiş fakat ortadan kaldırıcı tedavisi ‘şu’ diyebileceğimiz bir durum şu an için söz konusu değil ancak bu konuda çok sayıda merkezin moleküler düzeyde çalıştığını ve yakın gelecekte bir çözümün olabileceğini düşünüyorum” diye konuştu.

    “ALDIĞIMIZ ATIF SAYISI 500’ÜN ÜZERİNDE”

    OMÜ Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı’nın dünyada deneysel epilepsi üzerinde çalışan birkaç merkezden biri olduğunu dile getiren Pof. Dr. Erdal Ağar, “Epilepsi üzerine İskoçya’da yapılan uluslararası bir toplantıda deneysel epilepsi üzerinde başarılı bir şekilde çalışan merkezler arasında anabilim dalımızın gösterildiğini duyduğumda çok mutlu oldum. Dünyada bu konuda çalışan merkezlerden biriyiz ve iyi durumdayız. Dünyadaki diğer deneysel epilepsi merkezleri makalelerinde bizim çalışmalarımızı kaynak olarak gösteriyorlar. Epilepsi üzerinde aldığımız atıf sayısı 500’ün üzerinde. Tabi bu bizim içi yeterli değil. Daha iyi bir noktada olmalıyız. ABD ve Avrupa’daki merkezlerle yarışmak zorundayız. Bu potansiyel de Türkiye’de mevcut. Bize düşen ise daha çok çalışmaktır. Bu konuda uluslararası anlamda ortak çalışmalarımız oluyor. Yurt dışından profesörler buraya gelip çalışmalarımız hakkında bilgi alıyor. Aynı şekilde bizim uzmanlarımız da yurt dışına gidip, son gelişmeleri yakından takip ediyorlar. Hızlı adımlarla ilerliyoruz. Anabilim Dalımızda yurt dışından gelen ve deneysel epilepsi konusunda doktora yapan yabancı hekimler var. Bu konuda bizim gençlerimize de büyük görev düşüyor. Genç arkadaşlarımız araştırma alanında daha fazla görev almalı. Epilepsinin tedavisi konusunda yapılan deneysel çalışmaların bir gün önemli sonuç vereceğini ve epilepsiyi ortadan kaldıracak, tedavi edecek bir yöntemin bulunacağına yürekten inanıyorum” şeklinde konuştu.

  • Bakan Yıldırım: “Dünyada Havacılık Yılda Yüzde 5 Büyürken, Türkiye’de Üst Üste Yüzde 15 Büyüdü”

    Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Türkiye’nin havacılıkta destan yazdığını belirterek, dünyada havacılık sektörünün yüzde 5 büyürken, Türkiye’de havacılığın yüzde 15 seviyelerinde büyümeye devam ettiğini söyledi.

    TBMM Genel Kurulu’nda devam eden 2016 Yılı Bütçe Kanun Tasarısı üçüncü tur görüşmelerinde Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu, Türkiye ve Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Devlet Personel Başkanlığı, Avrupa Birliği Bakanlığı ve Türk Akreditasyon Kurumu’nun bütçeleri görüşüldü. Görüşmelerin sonunda hükümet adına söz alan Bakan Binali Yıldırım, Türkiye’nin 13 yılına bakıldığında ulaştırmada nereden nereye gelindiğinin görülebileceğini belirterek, ulaşım ve iletişimin Türkiye’nin geleceği için ne anlama geldiğini değerlendirdi. “Ülkemizin milli geliri içinde istihdam bakımından ve büyüme bakamından ulaşım ve iletişimin büyük bir katkısı var” diyen Bakan Yıldırım, 13 yıllık dönem içinde ulaştırma ve haberleşmenin GSYH içindeki büyüklüğünün yüzde 10’dan yüzde 15’e yükseldiğini kaydetti.

    “YOLLARI BÖLDÜK, MİLLETİ BİRLEŞTİRDİK”

    “Ulaşım ve iletiyim olmasa dünyada insanların yarısı açlıktan ölür, diğer yarısı da soğuktan ölür” ifadelerini kullanan Bakan Yıldırım, bakanlığın önemli bir özelliği olduğunu, trafik nedeniyle yolda kalan vatandaşın da, uçağını kaçıranın da, telefonu çekmeyenin de kendilerine selam gönderdiğini kaydetti. Bakan Yıldırım, “Ulaştırmanın asıl amacı insanımızın yaşamını kolaylaştırmak, hayat kalitesini artırmak, kalkınmanın temel taşları olan altyapıyı iyileştirmek. 13 yıl önce Türkiye’ye bakalım, sadece 5 tane il birbiri ile bölünmüş yol ile bağlıydı, diğer 76 tane ili arasında bir gidiş, bir geliş, çok düşük kaliteli yolları vardı. Geçen 13 yıl içinde araç sayısı 20 milyona dayanmış. Bu yollar bölünmüş hale getirilmeseydi o zaman oluşacak manzarayı düşünmenizi istiyorum. Bugün 6 bin 100 kilometre ile devraldığımız bölünmüş yol ağının üzerine 18 bin 300 kilometre daha ek yaptık. Yolları böldük, hayatları birleştirdik, yolları böldük milleti birleştirdik. Doğusunu batısına, kuzeyini güneyine ülkeyi bölünmüş yollarla bağladık” dedi.

    “HIZLI TREN KONUSUNDA DÜNYADA 8’İNCİ, AVRUPA’DA 6’INCIYIZ”

    50 yıldır el atılmayan demir yolu hatlarını yenilediklerini belirten Bakan Yıldırım, “13 yılda 10 bin kilometre demir yolumuzu tamamen yeniledik. Sinyalde yüzde 5 seviyesindeydik, sinyalleşme seviyesinde yüzde 30’ların üzerine çıktık. Türkiye’nin yarım asırlık özlemi hızlı treni Türkiye’ye getirdik. Hızlı tren konusunda dünyada 8’inci, Avrupa’da 6’ıncıyız. İngiltere’de, Amerika’da hızlı tren yok Türkiye’de var. Milletimiz hızlı treni çok sevdi. Ankara-İzmir hızlı tren projesinde çalışmalar sürüyor, Ankara-Afyonkarahisar arasında altyapı işleri büyük bir ölçüde tamamlandı. Ankara-Sivas hızlı tren hattı. Ankara ile Sivas arasında 804 kilometrelik ve 12 saat süren yolculuk bu hat tamamlandığında 2 saate düşecek. Konya-Karaman hızlı trenini bu sene çalıştırmaya başlatacağız, seyahat süresi 35 dakikaya inecek. Bursa-Bilecik hızlı tren projesi de başka bir projemiz. Bu hattın tamamlanması ile birlikte Bursa’dan Bilecik’e ve Ankara’ya seyahat süresi yarıdan fazla azalmış olacak. Bu sene içinde başlayacağımız hatlar da var. Bakü-Tiflis-Kars projesini bu sene tamamlayacağız. Ulukışla-Karaman hattına, Adana-Mersin hattına başladık, yapımları devam edecek, Halkalı-Edirne yüksek hızlı tren inşaatına da bu sene içinde başlıyoruz. Milli tren projemizin, milli metro-tramvay setleri için çalışmalar devam ediyor, artık rayımızı, bağlantı elemanlarımızı kendimiz yapıyoruz” diye konuştu.

    “KISKANÇLIĞA LÜZUM YOK”

    Türkiye’nin havacılıkta destan yazdığını belirten Bakan Yıldırım, “Dünyada havacılık yılda yüzde 5 büyürken, Türkiye’de üst üste yüzde 15 büyüdü. Dünya havacılığının toplam büyüklüğü içinde Türkiye’nin payı yüzde 0.45 iken yüzde 2’ye erişti. Havacılıkta önemli bir adım da Türkiye artık havacılığın transit merkezi haline geldi. 2002 yılında 2 milyon 300 bin transit yolcumuzu varken, şuanda 24 milyona çıktı. Onun için dünyanın en büyük havalimanını İstanbul’a yapıyoruz. Bu havalimanı bütün gelişmiş ülkelerin dikkatini çekiyor, kıskandırıyor. Ama kıskançlığa lüzum yok. Dünyanın gelişimini, zamanı okumak lazım. Genel bütçeden kaynak kullanmadan 10 milyar 250 milyon euro yatırım ile dünyanın en büyük havalimanını yapıyoruz. Bu yıl İstanbul Avrupa’da üçüncü oldu. Londra ve Paris’ten sonra İstanbul geliyor. Biz göreve başladığımızda İstanbul 14’üncüydü, seneye İstanbul ikinci olacak, birkaç yıl sonra Avrupa’nın birincisi olacak. İzmir’e dünyanın en güzel, en çevreci iç hatlarını yaptık. İzmir’de sadece iki noktaya uçuş varken, şuanda 21 noktaya doğrudan uçuş var. Önümüzdeki dönemde Avrupa uçuşlarını da artıracağız” şeklinde konuştu.

    Havacılığın gelecek nesillere daha da sevdirilmesi için önemli adımlar atacaklarının altını çizen Yıldırım, “Bütün şehirlerde mutlaka amatör havacılık ve özel uçuşlar için küçük havalimanımız olacak. Bütün illerde bunu yapacağız” dedi.

    “YENİ BİR SİGORTA SİSTEMİNİ DEVREYE SOKACAĞIZ”

    Bir takım yasal boşluklardan yararlanılarak sigorta kapsamındaki hasarların miktarının arttığına, sigorta sisteminin de buna dayanarak primleri artırdığına dikkat çeken Bakan Yıldırım, “Bugünlerde yapacağımız bir düzenleme ile kasko ile trafik sigortasının içeriğini göz önünde bulundurarak tek bir poliçeye döndürüp, yasal boşluktan kaynaklanan istismarın önüne geçerek yeni bir sigorta sistemini devreye sokacağız. Kısa süre içinde bu çalışmayı tamamlamış olacağız” diye konuştu.

  • Hemofili Dünyada 400 Bin, Türkiye’de 6 Bin Kişiyi Etkiliyor

    Kan hastalığı olarak bilinen hemofili hakkında bilgi veren Prof. Dr. Kaan Kavaklı, hastalığın zamanında teşhis edilmediğinde kalıcı hastalıklara yol açabileceğine vurgu yaptı.

    Nadir hastalıklar arasında gösterilen ve Türkiye’de her geçen gün yaygınlaşan hemofili, dikkate alınmadığında veya geç kalındığında kalıcı bir takım hastalıklara yol açabiliyor. Bu hastalık, dünyada 400 bin, Türkiye’de 6 bin kişiyi etkiliyor. Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi, Çocuk Kan Hastalıkları Uzmanı ve Hemofili Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Prof. Dr. Kaan Kavaklı da, hastalık hakkında hayati bir takım bilgiler paylaştı.

    ÇOCUĞUNUZUN UZUN SÜRE MORLUKLARI GEÇMİYORSA..

    Hemofilinin bir kan hastalığı olduğunu hatırlatan Kavaklı, hastalıkta pıhtılaşma nedeniyle kanamaların meydana geldiğini belirterek şunları söyledi:

    “Hemofili vücudun pıhtılaşma sisteminde görülen ve hayat boyu süren genetik bir kan hastalığıdır. Hastalarda pıhtılaşma bozukluğu nedeniyle, daha çok kas ve iskelet sisteminde kanama oluşur ve bu kanamalar kolay durmaz. Erkek çocuk aslında hayata hasta olarak gelmesine rağmen ilk bulguları 9-12 aylıkken emeklemeye, yürümeye koşmaya başladığında ortaya çıkar. Çocuk yürümeye başladığı zaman sağa sola çarptığında kolunda bacağında morluk oluşur ve o morluk deride uzun süre kaybolmaz. Bu noktada aileler çocukta bir problem olduğunu düşünüp doktora başvurur. Bazı kan testleri yapıldıktan sonra tıbbi teşhis konur. Zor ve hayat boyu süren bir hastalık olduğu için, tedavinin organizasyonunu yapmak, okul ve iş yaşamını iyi organize ederek hastanın normal bir yaşam sürmesini sağlamak temel amaçlardan biridir. Hemofili bulaşıcı bir hastalık değildir ve hemofilik bireylerin bütün organları ve zekâları normaldir.”

    HASTALIK ERKEKTEN ERKEĞE GEÇMİYOR

    Prof. Dr. Kaan Kavaklı, anne üzerinden erkek çocuğa genetik geçiş olduğunu vurgulayarak, hemofili hastası erkeklerin çocuklarında hemofili görülmediğinin altını çizdi. Kavaklı, hemofilinin erkekten erkeğe geçmediğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Hemofili taşıyıcısı anneden erkek çocuğuna yüzde 50 oranında geçiş olur. Erkek hastanın da kız çocuğu taşıyıcı olur. Daha sonraki jenerasyon da, kendi erkek çocuğuna yüzde 50 ihtimalle bu hastalığı geçirebilir. Erkek çocukların sünnet operasyonu öncesi hazırlıklar yapılarak, yani eksik olan faktör VIII uygun doz ve sürede hastaya verilerek rahatlıkla operasyon hastane şartlarında yapılabilir; ancak inhibitör (+) olan hastalarda operasyon çok riskli olabilir”

    Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi, Çocuk Kan Hastalıkları Uzmanı ve Hemofili Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Prof. Dr. Kaan Kavaklı, hastalık hakkında şöyle konuştu:

    “Türk hastalar, artık hem kan ürünü olan hem de sentetik olarak üretilen rekombinant faktör VIII ve IX ilaçlarını kullanabiliyor. SGK ağır hemofili hastalarının ihtiyaç duyduğu tedavileri karşılıyor. Gen tedavisi ise, hemofili hastalarının bir süredir bekledikleri bir tedavi seçeneği. Bu konuda İngiltere ve ABD’de yürütülen klinik çalışmalar ile özellikle Hemofili B grubundaki yetişkinlerde olumlu sonuç alındığını biliyoruz. Önemli olan bu çalışmaların sayısının artırılarak bu tedavi yönteminin güvenli ve etkili olduğunun öncelikle yetişkinler, sonrasında da çocuklarda kanıtlanmasıdır. Ege Üniversitesi olarak ilgili merkezle anlaşmamızı yaptık ve İzmirli dört hasta yakın zamanda Amerika’ya gen nakli olmaya gidecek. Ege Üniversitesi olarak Amerika’da, Almanya ve Japonya’da yapılan araştırmanın bir parçası olacağız. Tam iyileşmeyi getireceği için Hemofili B gen tedavisi önemli. Uzun etkili faktörleri haftada 1 kez ya da 15 günde 1 kez kullanmak yetecek. Gelecekteki 10 yıl içinde umut ışığı var. Bu tarihin yakın bir gelecek olması çocuklarımız adına sevindirici. Ancak hemofili A hastalarında 2016 yılında henüz gen tedavisi uygulaması başlamamıştır. Başlaması tüm hastalar ve aileleri tarafından heyecanla beklenmektedir.”

  • Dünyada Sayılı Türkiye’de TEK

    Gaziantep’te, dünyada sayılı Türkiye’de ise tek olan Arkeolojik Medusa Cam Eserler Müzesinde, ’ana tanrıça’ olarak bilinen 9 bin yıllık heykel sergileniyor.

    Dünyada sayılı, Türkiye’de tek olan cam müzesi, Gaziantep Kalesi civarında 2008’de kuruldu. Ülkenin il cam müzesinde, eski dönemlere ait cam eserlerin yanı sıra, yine eski medeniyetlere tanıklık eden binlerce yıllık geçmişe sahip heykeller de bulunuyor. Müzedeki, pişmiş topraktan yapılan 9 bin yıllık maziye sahip yarım metre uzunluğundaki ’ana tanrıça’ heykeli, ziyaretçilerin ilgi odağı oluyor. Erken Neolotik döneme ait olduğu düşünülen ana tanrıça heykeli Türkiye’de tek olurken, sadece Gaziantep ve Şanlıurfa bölgesine ait olan kültürü simgeliyor. Ana tanrıça heykelinin yanı sıra 4 bin yıl öncesine ait Tel Halaf bölgesine ait olan, bereket tanrıçaları ve Anadolu’da eski kültürlere ait ana tanrıça heykelleri de bulunuyor. Ana tanrıça heykeli hakkında bilgi veren Arkeolog Gökhan Köse, “Bu ana tanrıça heykeli günümüzden 7 bin yıl önce, aslında 9 bin yıl önceki döneme ait olduğu da düşünülüyor. Onun da bir özelliği Türkiye de hiç görülmemiştir. Bu da, günümüz Gaziantep ve Şanlıurfa arasındaki bir bölgeye ait kültürden geldiği düşünülmektedir” dedi.

    Bereket ana tanrıça heykellerinin, M.Ö. 6 bin yılında Suriye’nin Halep bölgesi kültürünün bir ürünü olduğunu aktaran Gökhan Köse, cam eserler müzesinde eski uygarlıklara ait birçok ana tanrıça heykellerinin olduğunu belirtti. Köse, burada bulunan her bir ana tanrıça heykellerinin Anadolu’nun farklı kültürlerini yansıttığından dolayı, sadece o bölgeye has olduğunu kaydetti. Cam eserler müzesinde, Erken Neolotik döneme ait bulunan M.Ö. 9 bin yılında ortaya çıkan ana tanrıça heykelinin Gaziantep ve Şanlıurfa’da o dönemde yaşayan medeniyetin kültürünü yansıttığından dolayı eşi benzeri olmadığını dile getiren Köse, “Bugün gördüğünüz ana tanrıçalar, Tel Halap bölgesinden çıkmışlar. Tel Halap bölgesi, günümüz Suriye toprakları içerisinde Halep bölgesine yakın bir yerde yaşayan kültürlerdendir. Günümüzden 6 bin yıl önce o bölgede yaşamışlardır. Ana tanrıça hakkında bilgi verecek olursak, insanoğlu, her zaman bir şeylere tapmaya ihtiyaç duymuştur. Bu ilk zamanlarda mağaralara çizilen resimler, daha sonra, insanların bir şeyleri yapabilme keşfine varınca, topraktan cisimler yapmışlardır ve bunlara tapmışlardır. Ana tanrıçanın özelliği, vücut hatları dolgun verilmiştir. Bu da bereketin simgelerinden olup üretkendir. Aynı zamanda her kültür kendine ait ana tanrıçalara yapmıştır. Tel Halap bölgesinde görülen bu şekil ana tanrıçalar, günümüzde, Anadolu bölgesinde de aynı şekilde verilmiştir. Bunun yine aynı örneği de M.Ö. 7. yüzyılda buna benzer örnekler Çatalhöyük’te ortaya çıkmıştır. Aşağıda bir tane ana tanrıça daha vardır o da günümüzden 7 bin yıl önce, aslında 9 bin yıl önceki döneme ait olduğu da düşünülüyor. Onun da bir özelliği Türkiye de hiç görülmemiştir. Bu da, günümüz Gaziantep ve Şanlıurfa arasındaki bir bölgeye ait kültürden geldiği düşünülmektedir” şeklinde konuştu.

    Müze, Türklerin yanı sıra Arap ve Avrupalı turistlerin de ilgisini görüyor.

  • Salih, Dünyada Bir İlke İmza Attı

    Trabzonsporlu Salih Dursun, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir hareketle gündeme damgasını vurdu.

    Bordo-mavili kulüpte Salih Dursun’un, dünkü Galatasaray maçındaki hareketi ülke ve dünya gündemine oturdu. Trabzonspor’un 9 kişi kaldığı karşılaşmada hakem penaltı kararı verdi ve penaltıyı gerçekleştiren Cavanda kırmızı kart gördü. Hakeme itiraz eden Salih Dursun ise, Deniz Ateş Bitnel’in yere düşen kartını eline aldıktan sonra ona gösterdi ve saha dışını işaret etti. Dünyada ilk olan bu olay sonrası Salih’in elinden kartı alan Bitnel, Salih’e de kırmızı kart gösterdi ve bordo-mavililer karşılaşmayı 7 kişi tamamladı. Yaşananların ardından bordo-mavililer santra yaptıktan sonra topu sarı-kırmızılılara attı ve oyunu bıraktı. Ayrıca maça 1 dakika uzatma eklenmesine rağmen, Bitnel karşılaşmayı 90. dakikada tamamladı.

    DÜNYA BASININDA DA GENİŞ YER BULDU

    Olay dünya basınında da geniş yer buldu. İspanyol Marca, “Hakeme kırmızı gösterdi, oyundan atıldı” başlığını atarken, İngiliz basınında BBC, “Salih hakeme kırmızı kart gösterdi” başlığnı, The Sun “Türkiye Ligi’nde kaos!” başlığını, Daily Mail ise Salih’in, Gascoigne’nin hakem Dougie Smith’e gösterdiği sarı kartı hatırlattığı belirtti ve “Salih Dursun, Gascoigne kadar şanslı değil” ifadelerini kullandı. Marca’da ise “Hakeme kırmızı gösterdi, oyundan atıldı” ifadeleri kullanıldı. Alman Bild ise maçla ilgili haberde, “Türkiye’de çılgın maç” yorumunda bulundu.