Etiket: Dikkate

  • Şahin: “Kurban alırken hayvanın fiziksel özellikleri dikkate alınmalı”

    Kırşehir İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Kenan Şahin, kurbanlık hayvan alınırken dikkat edilmesi gereken özellikleri anlattı.

    Kurbanlık hayvan alınırken hayvanın fiziksel özelliklerinin dikkate alınması gerektiğini söyleyen Şahini, özellikle hayvanın kulak küpesine olup olmadığına dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti. Şahin, “Müslümanların beklediği bir bayram kurban bayramı, en iyi ve sağlıklı kurbanı nasıl keseriz beklentisi önemli. Hayvan pazarında alıcı kurbanın kulak küpesi ve pasaportuna bakmalı. Kulak küpesi ve pasaportu birbirini tutuyorsa hayvanın şeceresi sağlamdır.

    Kurbanlıkta fiziksel olarak tüyünde ve kulaklarında ki canlılık önemli kurbanın gözünde yaş olmaması ve burnunda akıntı olmaması önemlidir. Kemikleri gözükmeyen gözünde yaş akan, tırnakları bozuk memesinde sıkıntısı olan hayvanlarında alınmaması lazım. Kurban, her haleti ruhiyesi ile sağlıklı olmalı. Hayvan pazarında veteriner hekim bulunacak. Dişi ve damızlık hayvanların kesime sevk edilmemesi ise önerimizdir” dedi.

  • Başbakan Yıldırım’dan bedelli askerlik yorumu: “Profesyonel askerliğe geçtiğimiz için dikkate alınması gereken bir husus”

    Başbakan Binali Yıldırım, bedelli askerlikle ilgili, “Bakış açım müspet ancak soru işaretlerini ortadan kaldırmamız lazım. Profesyonel askerliğe geçtiğimiz için bu dikkate alınması gereken bir husus” dedi.

    İzmir’de konuşan Başbakan Binali Yıldırım, bedelli askerlik ve öğrenci affı ile ilgili vatandaşlardan gelen sorulara şu yanıtı verdi:

    “Bakış açım müspet ancak soru işaretlerini ortadan kaldırmamız lazım. Bedelli askerlik konusunda, istismar olmaması gerekir. İyi anlatmak lazım. Bir yandan terörle mücadele veriyoruz, bir yandan bedelli filan istismar edilebilecek konu gibi gözüküyor. Bu da tabii toplumsal talep. Biz Türkiye olarak askerlikte yavaş yavaş profesyonelliğe gittik 15 Temmuz’dan beri. Profesyonel askerliğe geçtiğimiz için bu dikkate alınması gereken bir husus ve buradan ele edilen kaynağın savunma sanayisini güçlendirmek için kullanılması gerekiyor.”

    Öğrenci affıyla ilgili Binali Yıldırım, “Öğrencilerin hakikaten af konusunu da olumlu düşünebiliriz. Bunlar teröre bulamamışsa, sadece öyle ve ya böyle ailevi nedenlerle, ilgiyi göstermemekten dolayı okuldan uzak kalmışsa bunlara bir imkan sağlanması gerektiğini düşünüyorum” dedi.

  • TMO fındık alımlarında üreticinin şikayet ve taleplerini dikkate aldı

    TMO Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu, fındık alımlarında esneklik yaptıklarını ifade ederek CHP’nin “Fındıkta Adalet Yürüyüşünü” değerlendirdi. Kemaloğlu, FİSKOBİRLİK ile de işbirliği görüşmelerinde bulunduklarını söyledi.

    Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu, Giresun Ticaret Borsası’nda düzenlediği basın toplantısında bölgedeki fındık üreticilerinin şikayet ve taleplerini dikkate alarak fındık alımlarında esneklik sağladıklarını söyledi.

    “TMO, 2 bin 500 üreticiden 40 milyon TL fındık alındı”

    Hiçbir fındık üreticisinin TMO’ya getirdikleri fındığı satmadan geri götürmeyeceğini ifade eden Kemaloğlu, “TMO’nun 21 Ağustos itibarıyla fındık alımlarına başladı. Giresun kalite fındıkta kilogram başına 10,5 lira, levant kalite ise 10 liradan açıklandı. Ancak bu rakam 10 lira 71 kuruşa geldi. Bölgemizde 2 bin 500 üreticiden yaklaşık 40 milyon liralık fındık aldık. 20 bin fındık üreticisine, 50 bin ton fındığını almak üzere randevu verdik. Ortalama süresi 25 günü bulan randevularımızın gerçekleşme oranı şu an yüzde 70’i bulmadı. Aslında bizim bugün 15-20 bin ton fındığı satın almış olmamız lazımdı. Üreticilerimizin bir kısmı fındığı kurutamadıkları için, bir kısmı tüccara sattıkları veya fiyatın artacağı yönünde beklentileri olduğu için randevularına gelmedi” dedi.

    “Fındık alımlarında esneklik yaptık”

    Fındık alımlarında esneklik yaptıklarını da kaydeden Kemaloğlu, “Bakanlığımız, üreticilerimizden gelen şikayet ve taleplere olumlu bir tepki verdi. Bakanlığımız tarafından TMO Genel Müdürlüğümüze verilen talimatla bizlerde dekar başına 90 kilogram alımları 130 kilograma yükselttik. Çatlak oranını yüzde 5’den yüzde 7’ye, çürük oranını yüzde 3’ten yüzde 5’e çıkardık. Üreticilerimize ise ödemeler 15 günde değil haftalık olarak yapılacaktır. Arık hiçbir üretici TMO’ya fındığını getirip de şu veya bu sebeple geri dönmeyecektir. Üreticimiz mağdur etmemek için her türlü imkanlar kullanılacaktır” açıklamasını yaptı.

    “FİSKOBİRLİK’le işbirliği”

    TMO Genel Müdürü Kemaloğlu, FFİSKOBİRLİK ile de işbirliği içerisinde bulunduklarını kaydederek “Bu konuda görüşmelerimiz devam ediyor. Biz FİSKOBİRLİK’in satın aldığı fındığı bize satsın diye bir talebimiz var. Dolayısıyla işbirliği için görüşmelerimiz devam etmektedir” diye konuştu

    Kemaloğlu, CHP’nin fındık üreticileriyle düzenleyeceği “Fındıkta Adalet” yürüyüşüyle ilgili ise “Biz zaten iki gündür Ordu-Giresun arasında yürüyoruz. Bize bir görev verilmiş ve biz TMO Genel Müdürlüğü olarak o görevi en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyoruz” diye sözlerini tamamladı.

  • Çocuğunuz yalan söylüyorsa dikkate alın

    Acıbadem Eskişehir Hastanesi Uzman Psikologu Yelda Öge, çocukları yalan söyleyen ailelerin bu durumu dikkate almaları gerektiğini anlattı.

    Sosyal bir davranış olan yalan, başkalarını yanıltmak, bir hatayı gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan şekilde yapılan bir davranıştır. Çocukların yalan söyleme davranışı, ebeveynlerin çok sık karşılaştığı bir durumdur. Ebeveynler çocuğun gerçeğe sadık kalabilmesini çok erken yaşta öğrenmesini ister. Acıbadem Eskişehir Hastanesi Uzman Psikologu Yelda Öge de, aileler tarafından, yalan söyleme davranışıyla çocuğun gelişimsel döneminin özelliği olan hikayeler kurgulaması ve taklitler yapmasının sık sık birbirine karıştırıldığını kaydetti. Öge, “Bu durum aslında çocuğun hayal gücünün geniş ve başarılı olduğunu gösterir. Yaşamın ilk 5 yılında çocuğun yalan söylemesi konusunda endişe etmenize gerek yoktur. Gerçekliği algılama çocukta yaşla birlikte gelişen bir olgudur. Çocuğa sık sık gerçeğe bağlı kalmasını hatırlatmak ve cezalandırmak, çocuğa psikolojik olarak zarar vermekte, benlik saygısını düşürmektedir” dedi ve yalan söyleme davranışları ile ilgili bilgi verdi.

    Öge, çocuklarda görülen yalan söyleme davranışının faklı türleri olduğunu belirterek, en sık karşılaşılanlar sözde yalanlar, alışkanlık haline gelen yalanlar ve patolojik yalanlar olduğunu anlattı.

    Küçük çocuklarda görülen sözde yalanlar

    Sözde yalanlar konusuna değinen Öge, “Özellikle 3-4 yaş çocuklarında gerçek dışı konuşmalar çok sık görülür. Bu durumda çocuğa hemen ’’yalan’’ söylediğini vurgulamak doğru değildir. Yukarıda da belirtildiği üzere, çocuğun gerçeklik duygusunu zaman içinde oluşturacağının farkında olmak gerekir. Bu dönemde çocukların sık sık söyledikleri yalanlar aslında gerçekçi değildir ve ’’sözde’’ yalanlardır. Çocuğun sözde yalanlarına çevresindeki bireylerin verdiği aşırı tepkiler, gerçek yalana dönüşmesini kolaylaştırır. Örneğin, koltuğa süt döken çocuk, bunu kardeşinin yaptığını söyleyebilir. Çocuk bazen çevresindeki kişilere, olaylara ayrıntılar katarak süsleyebilir. Bu hikayeler 7 yaş öncesine kadar sık görülür. Zaman içinde çocuğun sözde yalanları bir hikayeye dönüşebilir. Çocuğun hayal gücünün en büyük özelliği genellikle ikinci bir kişinin oluşturulmasıdır. Bu ikinci kişi genellikle çocukla aynı yaşta ve cinsiyette bir arkadaş ya da kardeştir. Çocuk yaşadığı duygu, deneyim ve sorumlulukların bir bölümünü bu arkadaşa aktarır. Tek çocuk ya da kardeşleri kendisinden çok büyük olan çocuklarda bu daha sık görülür. Sözde yalanlar çocuk düşüncesinin kendiliğinden ve doğal ürünleridir. Çocuklar psikolojik ihtiyaçları nedeniyle gerçek dışı fikir, bilgi, söz ya da hayallere sığınabilir ve bu hayalleri gerçek gibi kabul edebilir” diye konuştu.

    Alışkanlık haline gelen yalanlar

    Öge, alışkanlık haline gelen yalanları da anlatarak, “Çocuk gelişimsel olarak gerçekliği kavramaya başladığı dönemde yalan söylemeye devam ediyorsa bunun altında çevreyle olan olumsuz ilişkiler vardır. Bu tür yalanlar, birtakım bencilce sonuçları elde etmek ve başkalarını aldatmak için söylenen yalanlardır. Bu tür yalancılığın ’’kendini kontrol edememek ve aşırı bencillikle’’ yakın bir ilişkisi vardır. Yalan söylemeyi alışkanlık haline getiren çocukların kişiliklerinde bu iki özellik bulunur. Bu durum çocuk eğitiminde sosyalleşme sürecinin gerektiği gibi başarılamadığını gösterir. Şunu unutmamak gerekir; eğer bir çocuk, kendisiyle ve çevresiyle barışık bir şekilde yetişiyorsa yani sevgi ve ilgi ihtiyacı karşılanıyorsa, o çocuk yalana başvurmayacaktır. Yalan söylemek çocuğun hayatında alışkanlık haline dönüştüğünde, kendisini ceza tehlikesinden koruyabilmek için her türlü yalana da başvurabilecektir. Bu sebeple aileler çocuklarında bu durumu fark ettiklerinde uzman yardımı almaları gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

    Patolojik yalanlar

    Son olarak patolojik yalanlar konusunda bilgi veren Öge, şöyle devam etti:

    “Patolojik yalan, duygulanım bozukluğunun bir habercisidir. Patolojik yalanların temelini “aşağılık duygusu ve güç isteği” oluşturur. Patolojik yalan söyleyen bir çocuğun en temel özelliği; sevinçli ve kaygısız olmasıdır. Çocuğun hiçbir kaygı taşımaması dikkat çekicidir. Okulla, aile içindeki olaylarla ilgilenmez, gerçek arkadaşlığı aramaz, sosyal değişikliklerle yetinir, duygusal ve ahlaki olgunluğa ulaşamamıştır. Patolojik yalanın en önemli özelliği inandırıcı olmasıdır. Bir de duruma eşlik eden hırsızlık davranışlarının başlaması yardım alınması gerektiğini ifade eder. Patolojik yalan, duygulanımda da gerilemenin bir ifadesidir. Diğer yalanlardan farkı; gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için saptırılır, diğer yalanlarda ise böyle bir amaca ulaşmak için yalan söylenmez. Gerçekte var olmayan şeyleri anlatmaktan, karşısındaki bireyde hayret uyandırmaktan, abartılı şeyler anlatmaktan zevk duyarlar ve böylece aşağılık duygularını yatıştırmaya çalışırlar. Patolojik yalanlar üzücü, sıkıntı veren bir gerçeği inkar etmek için kullanılır. Ebeveynler çocuğunda patolojik yalan belirtilerini gözlemliyorsa vakit kaybetmeden uzman yardımı almalıdır.”

  • Dermatoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Yüksek: “Vücuttaki kaşıntıyı dikkate alın”

    Dermatoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Jale Yüksek, vücudun uyarı sisteminin bir parçası olan kaşıntının bazen nedeni bilinen, bazen de nedeni belli olmayan bir etmene karşı vücut tarafından verilen yanıt olduğunu söyledi.

    Şiddetli kaşıntıların kişinin sosyal yaşantısını etkileyecek düzeye kadar çıkabildiğine dikkat çeken Dr. Yüksek, bu tür durumlarda kaşıntı sebebinin mutlaka tespit edilerek tedavi edilmesinin pek çok rahatsızlığın erken tedavisinde önemli olduğunu ifade etti. Dermatolog Dr. Yüksek şöyle konuştu:

    “Kaşıntı genellikle deride kuruma gibi basit nedenlerle gelişir ancak bazen de önemli bir hastalığın belirtisidir. Kişinin yaşının ilerlemesi, sıcak su ile sık sık duş alma alışkanlığı, duş jeli, sıvı sabun, dezenfektanlar gibi kimyasallara derinin maruziyeti sonucu derinin su tutma kapasitesi azalır ve cilt kurur. Bu durum bazen cilt döküntüsünün eşlik etmediği bir yaygın vücut kaşıntısı ile kendini gösterir. Kimi zaman ise sadece el gibi daha sınırlı deri bölgesinde izlenebilir. Bu durumlarda kimyasal maruziyetlerin kesilmesi ve vücudun ılık suyla yoğun liflenme yapmadan yıkanması, sık sık nemlendirilmesi ile kaşıntı tamamen kaybolabilmektedir.”

    Dermatoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Yüksek, kaşıntının yanı sıra cilt döküntüleri de görülebildiğini, bacakların alt kısmında şişme, kızarıklık, sulu yaralar ve kaşıntı varsa bunun bacakta kötü kan dolaşımı göstergesi (staz dermatiti) olabileceğini kaydetti. Bu durumda kan damarlarının ultrasonu yapılarak sebebin kolayca anlaşılabileceğini ifade eden Dr. Yüksek, “Dolaşımın iyileştirilmesi, sulantılı yaraların pansumanı, nemlendirici kullanma ve antihistaminik (kaşıntı önleyici) hap tedavileri ile rahatsızlık tedavi edilebilir” dedi.

    Stres kaşıntıya yol açıyor

    Dr. Jale Yüksek, stres sonucu da tetiklenen kaşıntılar olduğunu belirterek, “Kaşıntı ile birlikte bacak, kol ense gibi elin rahatça ulaşabildiği bölgelerde kalınlaşmış kahverengi renge dönmüş deri varsa (Liken simpleks kronikus) kişinin stres sonucu tetiklenen kaşıntısı söz konusudur. Tedavinin en önemli adımı stresin iyi yönetilmesi, nemlendirici kremler, kaşıntıyı azaltıcı kremler ve antihistaminik haplardır. Hastalığın belirlenmesi, tedavi şekli ve süresi için mutlaka bir Dermatoloji uzmanına muayene olunması gereklidir.”

    Saçlı deride görülen kaşıntılarla ilgili olarak Dr. Yüksek, bu tür kaşıntılarla birlikte yoğun kepeklenme, saç dibinde kızarıklık, sivilce benzeri döküntünün de hastalığın seyrine eşlik edebileceği uyarısında bulundu. Bu durumda yağlı egzemanın (seboreik dermatit) söz konusu olduğunu belirten Dr. Yüksek, yağlanmayı azaltan şampuanlar, steroidli saç losyonları, şiddetli durumda ise dermatiti azaltan ağızdan alınan hap tedavileri ile başarılı sonuç alınabileceğinin altını çizdi.

    Şeker hastalığı da kaşıntıya neden olabilir

    Dr. Yüksek, özellikle saçlı deride döküntü olmadan uzun süreli dirençli kaşıntı varsa, saç diplerinde kuruma ve hassasiyet hissediliyorsa bunun sebeplerinden birinin de şeker hastalığı olabileceğini söyledi. Bu durumda aç karnına bakılan kandaki şeker düzeyi ile tanı konulabileceğini belirten Dr. Yüksek, şeker düzeyinin dengelenmesi ile kişinin rahatlamaya başlayacağını bildirdi. Dermatolog Dr. Yüksek, açıklamasını şöyle sürdürdü:

    “Mevsimsel değişiklikler de kaşıntıya neden olur. Güneş ışığına bağlı alerjik kaşıntıda özellikle yüz, boyun kollar gibi güneş gören bölgelerde kızarık döküntü ile birlikte kaşıntı görülür. Sıcak iklimlerde yoğun klima maruziyetinin ciltte kuruma yapması da sık görülür. Bazı kişilerde ise soğuğa bağlı alerjik kaşıntılar söz konusudur, vücudun uç bölgeleri olan eller, ayaklar, parmaklar, burun ucu, kulak gibi bölgelerde karıncalanma, yanma, kızarıklık, kabarıklık ve kaşıntı izlenebilir. İklim şartlarına bağlı kaşıntıda sıcak veya soğuktan kaçınmak en önemli tedavi basamağıdır. 30 faktörün üstünde güneş koruyucu kremlerin kullanımı etkili olur.”

    Vücut bölgesinde ayakta, kasıkta, gövdede, boyunda sık görülebilen bir cilt enfeksiyonunun da mantar olduğuna dikkat çeken Dr. Yüksek, bu rahatsızlığın özellikle ciltte nemli ortam oluşmasıyla ortaya çıktığını vurguladı. Dermatolog Dr. Yüksek, cildin kuru tutulması ve mantar önleyici krem ve hap tedavileri ile rahatsızlığın tamamen ortadan kaldırılabileceğini ifade etti.

    İlaç alerjisi ve iç hastalıklara dikkat

    Vücuttaki kaşıntı nedenleri arasında ilaç alerjisinin de yer aldığına değinen Dr. Jale Yüksek şöyle konuştu:

    “Aspirin, penisilin türevi antibiyotik kullanımı, tansiyon ilaçları, doğum kontrol hapları alerjik kaşıntıya neden olabilir. Uzun süreli antibiyotik hap kullanımı vücutta mantar enfeksiyonunu tetikleyerek kaşıntı yapabilir. Bazen vücuttaki yaygın kaşıntı iç hastalıkların bir bulgusu olabilir. Kişi düzenli nemlendirici kullanmasına rağmen uzun süren dirençli kaşıntı sorunu yaşıyorsa karaciğer, böbrek, guatr (troid), sarılık (hepatit), kansızlık, vitamin eksikliği, kanserle ilgili ayrıntılı kan tetkiklerinin yapılması önem arz eder. Kan tetkiklerinde anormal bir değer saptanırsa dahiliye uzmanına danışılması gerekir. Bu durumlara bağlı kaşıntı uzun süreli ve şiddetli ise ışık tedavisi (fototerapi) başarı sağlayabilmektedir.”

    Dermatolog Dr. Yüksek kaşıntı ile ilgili genel önerilerini de şöyle sıraladı:

    “Vücut kaşıntısı olan kişilerin dikkat etmesi gereken adımlar; iyi bir nemlendirici edinmek ve düzenli kullanmak, kimyasal ve tahriş edici, alerjen maddeler ve kıyafetlerden uzak kalmak, ılık su ile banyo yapmak, doğal beslenmeye özen göstermek, katkı maddesi içeren besinlerden uzak kalmak. Dirençli ve uzun süreli kaşıntı varsa dermatoloji uzman doktoruna başvurmak gerekir.”