Etiket: Devletler

  • ASİMED Başkanı Eğilmez: “Türklerin hoşgörüsüne karşı batılı devletler Türk eserlerini yerle bir etmişlerdir”

    ASİMED Başkanı Eğilmez: “Türklerin hoşgörüsüne karşı batılı devletler Türk eserlerini yerle bir etmişlerdir”

    Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMED) Başkanı Savaş Eğilmez, Ayasofya’nın cami olmasına tepki gösteren ülkelere Türk hoşgörüsünü anlatmak için 100 bin elektronik posta göndereceklerini söyledi. Eğilmez, “Türklerin hoşgörüsüne karşı batılı devletler Türk eserlerini yerle bir etmişlerdir” dedi.

    Orta Asya’da yüzyıllar içerisinde oluşan Türk kültürünün İslami değerlerle kaynaştıktan sonra çok daha güçlü ve zengin bir yapıya kavuştuğunu belirten ASİMED Başkanı Savaş Eğilmez, “Bu zengin kültürel yapının en güçlü yanlarından biri şüphesiz Türk töresidir. Bu töre adalet, eşitlik, iyilik, hoşgörü gibi çok önemli dört ana prensipten oluşur. Kurulan Türk devletlerini sadece savaşçı bir yapıyla anlatmak mümkün değil. Türkler silah ve fiziki gücün yanında bir de gönülleri fethediyorlardı. Ayrıca insanların kalplerine dokunuyorlardı. Selçuklu Sultanı II. Gıyasettin Keyhüsrev’in evlendiği Gürcü prensesin Konya sarayına kendisine mensup bir papaz ve Hristiyanlığı sembolize eden eşya ile gelmesine izin vermesi, Müslüman oluncaya kadar kendisine sarayda bir ibadethane (şapel) ayrılması, Selçuklu Türklerindeki din özgürlüğü ve hoşgörünün en güzel örneklerinden biridir. Sultan böyleyse sıradan halk çok daha hoşgörülüdür” dedi.

    Müslüman Türklerin gayrimüslimlerin eserlerine bugüne kadar saygı gösterdiklerini ifade eden Eğilmez, “Gündemde Ayasofya, İstanbul’un fethi var. İstanbul’un fethinden sonra 1477 yılında bir nüfus sayımı yapılıyor. Eski İstanbul denilen mahallede 16 bin 324 hanenin olduğu gözüküyor. Bu hanenin yüzde 45’i Müslüman Türk değil. Bir hoşgörü politikası var ve insanlar o yerden göç etmeyi planlamıyorlar, ihtiyaç duymuyorlar. İslam hukuku gayrimüslimlere zimmet olarak bakıyor. Müslüman Türk devletleri de bunları bir emanet olarak görüyor. Bunlara ve maddi değerlerine büyük saygı gösteriyor. Kötü dönemlerden örnek verirsek Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda en kötü zamanını yaşıyor. II. Mahmut’un şu sözü bunun en güzel göstergesidir; ’Ben tebamın Müslüman’ını camide, Hristiyan’ını kilisede, Musevi’sini de havrada fark ederim. Hepsi hakiki evladımdır.’ Hatta bazı dönemlerde gayrimüslimler, Türk-Müslüman ahaliden daha fazla hakka sahip olmuşlardır. Bu da Türkler arasında huzursuzluk çıkarmıştır. Batılı yazarlar da Batı’da kilisenin başka inançtakilere karşı oldukça hoşgörüsüz davrandığını, buna karşın Müslüman Türklerin kendi ülkelerindeki gayrimüslimlere tam bir hoşgörüyle yaklaştığını ve bunun büyük bir övgüye layık olduğunu belirtmek zorunda kalmıştır. 1492 yılında Avrupa’da Yahudilere karşı büyük bir katliam başlamıştı. 1492 yılında İspanya ve Portekiz’deki Yahudiler ülkelerini terk ederek Osmanlı Devleti’nin şefkatine sığındılar. Zira devrin padişahı Bayezid, ’Benim ülkemin sınırları dünyanın neresinde ızdırap çeken insan varsa onlara açıktır’ diyordu. Anadolu’ya baktığımızda insanın ilk yerleşim yerlerinin burada olduğunu görüyoruz. Anadolu’da bin yıldır Türk hakimiyetinin olduğunu düşünürsek eserlerin korunarak bu zamana kadar gelmesinin yegane sebebinin de Türk hoşgörüsü olduğunu söyleyebiliriz” diye konuştu.

    “Türklerin hoşgörüsüne karşı Avrupa’daki Osmanlı Devleti’nin yaptığı eserler yerle bir olmuştur”

    Osmanlı Devleti’nin eserlerinin üçte birini Avrupa’da yaptığını kaydeden Eğilmez, “Bunların çoğu şu anda yerle birdir. Mesela 1897 yılına kadar Türk hakimiyeti altında kalan Girit Adası’nda 105 kilise, 54 tane cami ve mescit var iken, 1897 yılından sonra Yunan hâkimiyeti içerisinde adada sadece bir tane harabeye dönmüş cami kalmıştır. Türklerin hoşgörüsüne karşı batılı devletler Türk eserlerini yerle bir etmişlerdir. Buna rağmen 30 millet varlığını halen devam ettiriyorsa 6 asır boyunca Osmanlı Devleti’nin göstermiş olduğu hoşgörüyle devam ettiriyorlar. Her zaman mazlumun yanında olmuşuz. Bugün bile Türk hoşgörüsüne sığınmalar devam ediyor. Günümüze baktığınızda 439 tane kilise, Hristiyan ve Museviler bu kilise ve sinagoglarda devletimizin koruması ve milletimizin engin hoşgörüsü ile özgürce ve güven içerisinde inançlarını yaşamaya devam ediyorlar” ifadelerini kullandı.

    “Ayasofya’nın cami olmasına karşı Avrupa ve Amerika ülkemiz hakkında kara propaganda başlattı”

    ASİMED Başkanı Eğilmez, açıklamalarına şöyle devam etti:

    “Geçtiğimiz günlerde Danıştay’ın Ayasofya’nın cami statüsünü yeniden tescil etmesinden sonra Avrupa ve Amerika’da ülkemiz hakkında başlayan kara propagandaya karşı Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği olarak bir kampanya başlattık. Avrupa ve Amerika’nın önde gelen sivil toplum örgütlerine, basın yayın kuruluşlarına, siyasetçilerine, din adamlarına ve toplumun önde gelen kişilerine Türk kültürünün en önemli prensiplerinden biri olan hoşgörü anlayışını tarihi ve günümüz örnekleriyle kendi dillerinde anlatmaya başladık. Kampanya çerçevesinde 1 ay içerisinde 100 bin elektronik posta göndermeyi planlıyoruz. Amacımız tarih boyunca hayat bulan Türk hoşgörüsünün bugün de devam ettiğini anlatmak.”

  • Başkan Taşçı: “Bazı devletler bu ateşe benzin taşıyor”

    Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı, Halep’te çocukların öldüğünü, insanların katledildiğini, bazı devletlerin de ne yazık ki bu ateşe benzin taşıdığını söyledi.

    UNESCO’nun 2016 yılını Hoca Ahmed Yesevi yılı ilan etmesi dolayısıyla Atakum Belediyesi, ’Yolumuz Yesevi Yolu’ adlı bir konferans düzenledi. Yalı Kafe’de düzenlenen konferansa, Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bekir Şişman konuşmacı olarak katıldı. Doç. Dr. Bekir Şişman’ın Hoca Ahmed Yesevi’nin hayatını ve eserlerini anlattığı konferansa ayrıca; Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı ve eşi Fatma Taşçı, akademisyenler, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.

    Programda bir konuşma yapan Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı, “Bu programları düzenlememizdeki amacımız milletimizin geçmişi ve geleceğiyle birlikte hareket etmesidir. Özellikle son zamanlarda dünya genelinde kötü olaylar yaşanıyor. Özellikle Orta Doğu’da kötü senaryolar planlanıyor. Orta Doğu’da çizilen bu senaryoların boşa çıkması için devletimizin bu meselelere nasıl müdahil olduğunu görüyoruz. Oynanan bu oyunların arkasında asıl hedefin Türkiye olduğunu biliyoruz. Biz büyük bir medeniyetin nesilleri olduğumuz için bu olaylara duyarsız kalamıyoruz. Müslümanların çekmiş olduğu acılar bizim canımızı yakıyor. Bayır Bucak Türkmenleriyle başlayan bu son olaylar Halep’te devam ediyor. Halep’te çocuklar ölüyor, insanlar katlediliyor. Bazı devletler de ne yazık ki bu ateşe benzin taşıyor. O yüzden Türkiye’nin coğrafyamızda izleyeceği rol, yapacağı ağabeylik çok önemli. Türkiye olarak birçok problemle uğraşıyoruz. Fakat Türk milleti aziz bir millettir. Bütün alçaklıkların önüne geçeceğiz” dedi.

  • Dr. Dinççağ: “Diyabetin devletler düzeyinde mücadele edilmesi gereken bir sorun olarak görülmesi ümit verici”

    Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Emin Dinççağ, küresel bir sorun olan diyabetin devletler düzeyinde mücadele edilmesi gereken bir sorun olarak görülmesinin ümit verici olduğunu söyledi.

    14 Kasım Dünya Diyabetliler Günü dolayısıyla Diyabetle Yaşam Derneği Samsun Şubesi’nin 2016-2017 diyabet raporunu açıklayan Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Emin Dinççağ, “Küresel bir sorun olan diyabetin devletler düzeyinde mücadele edilmesi gereken bir sorun olarak görülmesi ve kontrol programlarının uygulanması diyabet ve diyabetlinin sorunlarının çözümü konusunda ümit vericidir. Dünyada her yıl diyabetin artmasına karşın diyabet farkındalık oranının da her an artmakta olması, kamuoyunun, medyanın ve toplumun diyabet konusundaki duyarlılığı takdir edicidir. Bu diyabetin tedavisinde ve komplikasyonların önlenmesinde oldukça olumlu sonuçlar verecektir. Diyabetlinin kendi kendine kontrolü ve kan şekeri regülasyonunda elde ettiği imkanlarla geleceğin diyabetli için daha iyi bir yaşam standardı sağlayacağını öngörmektedir” dedi.

    Dr. Dinççağ, “2016 yılında diyabet konusunda bilgi kaynaklarının artması, diyabet tedavisinin bir ekip hizmeti olduğunun kabulü ve uygulamada her aktörün görevini daha iyi yapması, sağlık hizmetlerine ulaşımın kolaylaşması, hastanın alınan önlemler ile ilaca ulaşımının önündeki engellerin kaldırılması, diyabet tedavi ve korunmasındaki standardı yükseltmiştir. Diyabet eğitimi yaygınlaşmıştır. Ancak diyabet tedavisinde kırsal alanda ara sağlık elemanı eksikliği halen uygulama alanı bulamamış, kent ile kırsal kesim arasında diyabet tedavi ve bakım kalitesi arasında büyük fark vardır. Bu fark, kırsal kesim aleyhinedir. İnsülin uygulama konusunda hastanın bilgilendirilmesi halen yeterli kurallara bağlanamamış ve bu konuda insüline başlayan hastalar için aksaklıklar mevcuttur. İnsülin sağlayan firmaların bir tüketici hakkı olarak ’bilgilenme hakkı’ çerçevesinde bu eksikliği gidermesi ve bu konuda eleman temini zorunludur” diye konuştu.

    Dr. Dinççağ açıklamasını söyle tamamladı:

    “Okullarımızda diyabet eğitiminin yaygınlaşması ve çocukluk çağı obezite problemlerinin okullarımızda beden eğitimi dersinin daha etkili ve pratik fayda sağlayacak şekilde düzenlenmesine gerek vardır. Diyabet hastaları diyabet tedavisinde eşitsizlik yaratan ilaç kısıtlamalarının kaldırılmasına ne kadar sevindi ise diyabet ölçüm cihazlarının ücretsiz verilmesinin kaldırılmasına da o denli üzüldüklerini belirtmek istiyoruz. Dernek üyesi diyabetliler, diyabet tedavisinde devletimizin imzaladığı St.Vincent Deklarasyonu’nun şartlarının yerine getirilmesini beklemektedirler.”

  • Alman Bakan Muller: “Suriye İçin Görev Üstlenmek İstemeyen Devletler Türkiye’yi Örnek Alsın”

    IHAAW212741-GEN/26-01-2016

    – ALMAN BAKAN MULLER: “SURİYE İÇİN GÖREV ÜSTLENMEK İSTEMEYEN DEVLETLER TÜRKİYE’Yİ ÖRNEK ALSIN”

    – “BU ZOR ZAMANDA TÜRKİYE’NİN YANINDA OLMALIYIZ. TÜRKİYE’YE DESTEK OLMALIYIZ”

    – “BAZI DEVLETLERİN BU GÖREVİ ÜSTLENMEK İSTEMEMESİNDEN BÜYÜK ÜZÜNTÜ DUYUYORUZ”

    – “DESTEK VERMEYEN DEVLETLER GIDA YARDIMININ AZALTILMASINDAN UTANMALILAR”

    – VALİ ÇAKACAK:

    – “SURİYELİ SIĞINMACILARA AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİNDEN DAHA FAZLA DESTEK BEKLİYORUZ”

    – UNICEF TÜRKİYE TEMSİLCİSİ DUAMELLE:

    – “SURİYE’DE BİR NESLİ KAYBEDİYORUZ”

    (FOTOĞRAFLI)

    HÜSEYİN KAR – KIYMET GÖKÇE

    MERSİN (İHA) – Almanya Federal Cumhuriyeti Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanı Dr. Gerd Müller, Suriyeli sığınmacılara ve Kuzey Irak’taki savaş mağdurlarına destek vermeyen devletlere Mersin’den tepki gösterdi. Müller, “Bazı devletlerin görev üstlenmek istememesinden büyük üzüntü duyuyoruz. Onlar, Türkiye’den de örnek alarak, birlikte görevlerin üstlenilmesi gerektiğini görmeliler. Kuzey Irak’ta gıda yardımına destek vermeyen devletler de utanmalılar” dedi.

    Almanya Federal Cumhuriyeti Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanı Dr. Gerd Müller, Suriyeli sığınmacılara yönelik “No-Lost-Generation-Initiative” (Kayıp Kuşak Olmasınlar) adlı girişimin projesini desteklemek ve Alman Hükümeti 2015 yılının Aralık ayında aldığı bir kararla Türkiye’deki mülteci çocukların eğitimi ve onlara yönelik koruma önlemleri alınması konusunda 25 milyon Avro’luk destek kapsamında Mersin’e geldi. Kente, UNICEF Türkiye Temsilcisi Philippe Duamelle, UNİCEF ve Almanya temsilcilerinden oluşan bir heyetle gelen Bakan Müller, Mersin’de önce Mersin Valisi Özdemir Çakacak, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Yusuf Büyük ve beraberindeki heyetle birlikte merkez Toroslar ilçesinde Suriyeli çocukların eğitim gördüğü 2 Nolu Geçici Eğitim Merkezi’ni ziyaret etti. Bakan Müller, daha sonra sahil Valilik makamında Vali Özdemir Çakacak ile görüştü.

    Bakan Müller, Vali Çakacak, UNICEF Türkiye Temsilcisi Duamelle ve Müsteşar Yardımcısı Büyük, makamdaki görüşmenin ardından ortak bir basın toplantısı düzenledi.

    “BU ZOR ZAMANDA TÜRKİYE’NİN YANINDA OLMALIYIZ, TÜRKİYE’YE DESTEK OLMALIYIZ”

    Valilik toplantı salonunda gerçekleşen toplantıda, özellikle Suriyeli sığınmacılara destek vermeyen ülkelere tepkisini dile getiren Alman Bakan Müller, önemli açıklamalarda bulundu. Suriyeli mültecilere yönelik çalışmalar dolayısıyla hem Türk hükümetine hem Türk insanına hem de Mersinli yetkililere teşekkür eden Müller, Vali Çakacak’ın, Suriyeli mültecilerden söz ederken ‘mülteci’ kelimesini kullanmamasını, bunun yerine ‘misafir’ demesini çok sevdiğini ve takdir ettiğini belirtti. Suriye’den kaçan, Türkiye’de misafir edilen insanların 1,1 milyonunun da Almanya’ya vardıklarını ifade eden Müller, “Bu noktada Türkiye ile Almanya arasındaki dostluk ilişkilerinden de hareket ederek, biz Almanya olarak bu zor zamanda Türkiye’nin yanında olmalıyız. Türkiye’ye destek olmalıyız. Bu konudaki destek olacağımızı da zaten Almanya Şansölyesi Sayın Merkel, bunu birçok kez ifade etti, hem Avrupa Birliği bünyesinde, orada varılan anlaşmaların geçerliliğini koruduğunu da vurguladı. Ben de bunu tekrarlamak istiyorum. Bu konuyla ilgili olarak Cuma günü hükümetler arasında yapılan görüşmelerde de gerekli açıklamalar yapıldı. Desteğimiz hem Avrupa düzeyinde hem ikili düzeyde devam edecektir” ifadelerini kullandı.

    “SURİYE İÇİN GÖREV ÜSTLENMEK İSTEMEYEN DEVLETLER TÜRKİYE’Yİ ÖRNEK ALSIN”

    Suriye’deki savaşın ve Irak’taki savaş şartları ve mevcut durumun herkes için görev teşkil ettiğini vurgulayan Bakan Müller, Suriyeli sığınmacılara destek vermeyen devletlere tepki gösterdi. Bu ülkelere Türkiye’yi örnek almaları çağrısında bulunan Müller, şunları söyledi:

    “Bu görev hem Avrupa için bir görev hem dünya topluluğu için bir görev. Ve burada bazı devletlerin de bu görevi üstlenmek istememesinden büyük üzüntü duyuyoruz. Onlar, Türkiye’den de örnek alarak, bu şekilde, böyle zor zamanlarda, savaş şartlarında birlikte görevlerin üstlenilmesi gerektiğini görmeliler.”

    “DESTEK VERMEYEN DEVLETLER GIDA YARDIMININ AZALTILMASINDAN UTANMALILAR”

    Yarın Kuzey Irak’a gideceğini ve orada kampları ziyaret edeceğini bildiren Müller, bazı devletlerin destek vermemesi nedeniyle gıda yardımlarının azaltılmasına da sert tepki gösterdi. Müller, “Orada Dünya Gıda Programı çerçevesinde yapılan gıda yardımlarının parasızlık nedeniyle azaltılması gerektiği konusundan utanç duyuyorum. Ama aslında burada bu tür yardıma destek vermeyen dostlarımız ve dünyadaki diğer devletlerin de utanması gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.

    Müller, Türkiye ile Almanya’nın mutlaka insan ticaretine ve insan tacirlerine karşı tutumunu aynı şekilde sürdürerek, suç örgütleriyle mücadele ederek Akdeniz’de botlarla, teknelerle kaçırılmak istenen kadınların, çocukların ve erkeklerin daha fazla ölmemesi için çaba göstermeye devam etmeleri gerektiğinin de altını çizdi.

    Alman Hükümeti’nin ikili düzeyde 2016’daki yardım miktarını 50 milyon Avro’ya yükseltme kararı aldığını da açıklayan Müller, bunun 25 milyon Avro’sunun UNICEF ile çocuklara yönelik kullanarak uygulamaya koymak istediğini kaydederek, “Çünkü çocuklar bu savaştan kaybedenler olarak çıkmamaları gerekiyor. Onlara eğitim ve vererek onları zenginleştirmek gerekiyor. Çünkü 300 bin civarında okula gidemeyen çocuğa okul imkanı sağlanması gerekiyor. Biz de bu şekilde katkıda bulunmak istiyoruz. Hem sizinle hem UNICEF ile birlikte çalışarak daha çok sayıda çocuğun okul eğitimi almalarını, gençlere mesleki eğitim vererek onların çalışma hayatına kazandırılmalarını sağlamak istiyoruz. Ayrıca, sizlerle yetişkinlere yönelik de programlar gerçekleştirerek, yetişkinlerin çalışma hayatında yer almalarına katkıda bulunmak istiyoruz” şeklinde konuştu.

    “SURİYELİ SIĞINMACILARA AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİNDEN DAHA FAZLA DESTEK BEKLİYORUZ”

    Vali Çakacak ise kadirşinas ve vefalı Türk milletinin bugüne kadar zor durumda bulunan, yardıma muhtaç mazlum insanlara dinine, diline, ırkına, rengine bakmaksızın yardım eli uzattığını, ekmeğini paylaştığını, evini açtığını söyledi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, bu anlayışla Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle yaşam hakkı tehdit altında olan 2,5 milyona yakın Suriyeli misafire ev sahipliği yaptığına dikkat çeken Çakacak, şöyle devam etti:

    “Devlet olarak üzerimize düşen bu tarihi sorumluluğun gereği olarak bugüne kadar Suriyeli kardeşlerimiz için 8 milyar doların üzerinde harcama gerçekleştirdik. Biz de Mersin olarak kamu, yerel yönetim, meslek kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla ilimizde misafir ettiğimiz 150 binin üzerindeki Suriyeli kardeşimize, temel ihtiyaçları olan gıda, barınma, sağlık ve eğitim gibi alanlarda yardım elimizi uzatmaya devam ediyoruz. Bunun yanında Suriyeli çocukların eğitim hakkını karşılamaya yönelik uygulamaları da hayata geçirmekteyiz. Bu kapsamda, ilimizde oluşturulan 15 geçici eğitim merkezi ile 300’e yakın derslikte 13 bine yakın Suriyeli çocuğun eğitim ve öğretim alması sağlanmaktadır. 750 civarında Suriyeli öğretmen de UNICEF’in destekleriyle görev yaparak hem kendi geçimlerini sağlamakta hem de öğretmenlik mesleğinin vecibelerini yerine getirmektedir. Bunların dışında 4 binin üzerinde Suriyeli çocuk da Türk okullarında eğitim görmektedir. Böylece ilimizde ikamet eden Suriyeli çocuklardan 17 bininin eğitim alması sağlanmaktadır.”

    Türkiye olarak göç ve mülteci sorununun sadece bölgesel bir sorun olmadığını, bir insanlık sorunu olduğunu her fırsatta dile getirdiklerinin altını çizen Çakacak, şunları kaydetti:

    “Suriyeli mültecilere yönelik olarak özellikle Almanya öncülüğünde Avrupa Birliği tarafından olumlu bir yaklaşım olduğunu görmek bizleri memnun etmektedir. Suriyeli sığınmacılara Avrupa Birliği ülkelerinden daha fazla destek bekliyoruz.”

    “SURİYE’DE BİR NESLİ KAYBEDİYORUZ”

    UNICEF Türkiye Temsilcisi Philippe Duamelle de çok yakında Suriye’deki savaşın 5 yılının dolacağına işaret ederek, geçen bu 5 yılda Suriye’de yaşanan problemler ve savaştan kaynaklanan sıkıntıları, ’60 Saniyede 5 Yıl’ başlıklı bir video izleterek anlattı. Duamelle, “Bu görüntüleri ne zamana kadar görmeye devam edeceğiz? Bu ne zaman bitecek? Türkiye’de yaşayan göçmenler ya da Suriye’de yaşayanlar, sürekli bu sıkıntıları yaşıyorlar. Hiçbir çocuğun hayatında bu sıkıntıları görmemesi lazım. Türkiye’deki 2,5 milyon Suriyelinin yarısı çocuklardan oluşuyor. Biz Suriye’de biz nesli kaybediyoruz ve bunun devam etmesini istemiyoruz. Ne Suriye ne Türkiye ne bölge için bu sıkıntıları artık görmek istemiyoruz” dedi.

    Suriyeli çocuklar için en önemli şeyin kaliteli eğitime erişmeleri olduğunu vurgulayan Duamelle, “Türkiye’de 310 bin çocuğun eğitim görüyor olması çok önemlidir. Öte yandan, 450 bin çocuğun da bizim desteğimize ihtiyacı var. Onları da okula kazandırmalıyız. Bugüne kadar yapılan yardımlar takdire şayandır. Hiçbir çocuk arkada, korunmadan, eğitimden mahrum kalmasın diye tüm bu yardımların devam etmesi çok önemli. UNICEF, desteğe devam edecek. Almanya Hükümeti’ne de müteşekkiriz” diye konuştu.

    2011’den bu yana Türkiye’ye gelen Suriyeli çocukların eğitiminden Milli Eğitim Bakanlığı’nın sorumlu olduğunu belirten Müsteşar Yardımcısı Büyük de ana hedeflerinin, eğitime dahil etmedikleri tek bir Suriyeli çocuk kalmayana kadar faaliyetlerine devam etmek olduğunu dile getirdi. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, Türkiye’de 5-17 yaş arası eğitim-öğretim çağındaki Suriyeli çocuk sayısının 620 bin olduğu bilgisini veren Büyük, bugün itibariyle 310 bin çocuğun sistemin içerisinde olduğunu belirtti. Yıl sonuna kadar 450 bin çocuğu eğitim-öğretimin içerisine dahil edeceklerini kaydeden Büyük, yapılan çalışmaları göz ardı eden ulusal ve uluslararası kuruluşlara tepki göstererek, şunları söyledi: “Gerek ulusal gerekse uluslararası STK’ların bardağın dolu tarafını görmelerini öneriyoruz. Zira 310 bin çocuk eğitimin içerisindeyken maalesef birçok gerekçeyle sistemin içerisine dahil olmayan çocukları sürekli ön plana çıkararak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Hükümeti’nin yapmış olduklarını göz ardı etmelerinden de rahatsız olduğumuzu ifade etmek istiyorum.”

    (KYM-ÖZ-Y)

    26.01.2016 22:18:19 TSI

    NNNN