Etiket: Dert

  • 1 liraya dert dinliyorlar

    Çanakkale’de iki üniversite öğrencisi, farkındalık oluşturmak amacıyla 1 lira karşılığında dert dinliyor.

    Çanakkale’de Çarşı Caddesi’nde üniversite öğrencileri Can Duran ile Sevgi Arslaner, farkındalık oluşturmak amacıyla 1 lira karşılığında dert dinliyor. Para yerine kitap, yiyecek ve içecek de kabul eden ikili, dert dinlemelerine güvence olarak ise gizliliklerinin esas olması şartını gösteriyorlar. Kendileri için paranın önemli olmadığını vurgulayan ikili, insanların bir gülümsemelerinin de kendileri için yeterli olduğunu dile getirdi.

    Çanakkale’nin Biga ilçesinde Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğrenim gören 21 yaşındaki Can Duran, “Dert dinlemek aslında şöyle, insanlar pek anlatmayı sevmiyor. İnsanın içinde kalan gizli sırlar var. İnsan tanımadığına daha iyi anlatıyor aslında derdini. Öyle düşündük. Bu fikri buradan çıkarttık. 1 lira bizim için kazanç değil aslında. Sadece insanlar sokakta mutlu olmayı, bir gülümseme de bizim için kafi. Böyle düşündük. Buradayız, eğleniyor halkımız. Ne güzel. Bizde aynı şekilde eğleniyoruz. Zaman değişti, insanlar birbiriyle konuşmaz oldu. Komşuluk ilişkileri bitti. Sokakta geçerken birbirlerine bakmıyorlar. Arabalar mesela yer vermiyorlar. Öyle şeyler var. Farkındalık oluşturmak, evet, mesela az önce insanlar geldiler anlattılar bazı dertlerini. Geçti mi? Geçeceğini düşünüyor muyuz? Hayır. Paylaşmak güzeldir. Paylaştıkça azalır, inancımız bu yönde. Dinlediğimiz ilginç bir dert aslında olmadı. Sigarayı bırakamadığını söyleyenler var. Oğlu üniversiteyi tekrardan okuyor, kazanamamış, bir daha hazırlanıyormuş. Öyle bir şey dinledik. Az önce bir ablamız geldi, daha şahsi bir derdini anlattı. Biraz üzüldükte açıkçası. Böyle dertler de oluyor. İnsanlarla iç içe olmak bizim için güzel. Küçük bir hatıra, yarın bir gün bir arkadaşının yanına gittiğinde ’Çocuklar vardı sokakta, böyle şeyler yapıyordu’ demeleri bizim için kafi, bizim için yeterli. Talep aslında fena değil. İnsanlar gülümsüyor. Gülümsemeleri bile bizim için yeter. ’Çocuklar ne yapıyor’ diyorlar. Talep, halk yaklaşmıyor, tabi ki biraz çekince yaşanıyor ama en azından böyle bakıyorlar. Güzel oluyor” dedi.

    Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü öğrencisi 22 yaşındaki Sevgi Arslaner ise, “Bize çok garip şeyler geliyor. Az önce 2 buçuk yaşında bir seyircimiz vardı. Kendisi bize Pepe’yi izleyemediğini anlattı. Sonra böyle esnafları çağırdı. Esnaflar bize çay ısmarladı. Aslında bunlar, böyle şeyler güzel şeyler. Bunun için geliyoruz. Mutluyuz, öğrenciyiz. Aslında biz bunun 3 liraya başka şehirde yapıldığını duyduk. 3 lirayı denedik. Burada tutmadı. Bizde 1 liraya yaptık. Haftaya zamlı yapmayı düşünüyoruz. Kaçırmadan gelirseniz çok mutlu oluruz. Görenlerin tepkileri genelde gülüp geçiyorlar. Ama gelip derdini anlatan insanlar da çok oluyor. Genel olarak olumlu tepkiler alıyoruz” diye konuştu.

  • Sivilceleri dert etmeyin

    Dermatoloji Uzmanı Dr.Ata Nejat Ertek, sivilcelerin sadece ergenlik dönemindeki kişileri etkilemediğini belirterek, “Her yaş grubunda görülebilen sivilceler özellikle erişkinlerde ergenlik sivilcelerine göre daha da inatçı oluyor. Üstelik bu durum ergenlik döneminde hiç sivilce problemi olmayan erişkinler için son derece moral bozucu olabiliyor” dedi.

    Dermatec Polikliniği Dermatoloji Uzmanı Dr.Ata Nejat Ertek sivilceler ve azaltma yolları ile ilgili olarak yaptığı değerlendirmede, “Gebelikte de bir takım hormonlarda artma görülmesini nedeniyle ve ciltte yağlanma artışından dolayı ciltte sivilcelenmeye veya var olan sivilcelerde artmaya sebep olabilir. Hamilelerde özellikle artan androjen hormonu ciltte sebase glandları uyarır ve sebum artışına neden olur bu da bakterilerin çoğalmasını, inflamasyonu kolaylaştırarak sivilce oluşmasına neden olabilir. Hamilelik döneminde sivilceler hafif, orta veya şiddetli düzeyde görülebilir. Hamileliğin sadece bir döneminde görülüp yok olabilir ya da gebeliğin sonuna kadar çıkmaya devam edebilir” dedi.

    Dermatoloji Uzmanı Dr.Ata Nejat Ertek, sivilceleri azaltmak için şu önerilerde bulundu;

    “Yüzünüzü ellerinizle nazikçe günde 2 kere sabunla ya da temizleme ürünü ile yıkayın.

    Yüzünüzü yıkadıktan sonra havluyla nazikçe kurulayın.Eğer ovalayarak kurlarsanız bu durum irritasyona neden olup ve sivilceyi arttırabilir.

    Nemlendirici kullanıyorsanız yağsız olmasına dikkat edin.

    Sivilceleri sıkmayın, ovalamayıni patlatmayın. Bunlar sivilcelerin artmasına ve iz kalmasına sebebiyet verebilir.

    Hamilelikte beslenmenize de dikkat edin..Baharatlı,acılı besinler sivilcelerin artmasına neden olabilir.

    Sivilcelerinizin için rastgele ürün kullanmayın. Bakım ürünü ile ilgili mutlaka bir uzmana danışın ve ondan sonra alıp kullanın. Çünkü bazı ilaçlar, kremler ya da jeller gebelik sırasında bebeğiniz açısından zararlı olabilir. Kadın doğum uzmanınız ve dermatoloji uzmanınız size gebelik sırasında uygulayabileceğiniz çözümler sunacaktır.”

  • Mandalina üreticileri dert küpü

    Balıkesir’in Edremit körfezinde bu yıl da umduğunu bulamayan mandalina üreticileri kara kara düşünüyor.

    Çiftçiten 30 ila 50 kuruştan alınan mandalina pazarda 1 liraya satılıyor. Üreticiler, bakım, işçilik ve nakliye gibi maliyetleri karşılamayan fiyatlar yüzünden mahsulü dalında bırakacaklarını, ancak ağaca zarar vermemesi için toplayarak pazarda kendilerinin satmaya başladıklarını söyledi. Tarla ile pazar fiyatları arasındaki uçurum olduğuna dikkat çeken 58 yaşındaki Fatma Şengür, “Malımızla rezil oluyoruz. Mandalinaları toplatmaya kalksak işçi yevmiyeleri 40 liradan başlıyor. Dalında bıraksak toprağa düştüğünde asidinden dolayı ağaca zarar veriyor. Ne yapacağımızı bilemiyoruz. Mahkulümüzü pazarda kendimiz satmaya çalışıyoruz. Geçen yıl da aynı durum ile karşı karşıya kaldık. Üreticiler bu yıl da mandalinalar dalında çürümeye bırakmayı düşünüyor” diye konuştu.

  • Sancılı dert böbrek taşı

    Tekirdağ Star Medika Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Op. Dr. Osman Gencoğlu, böbrek taşı hakkında açıklamalarda bulundu.

    Op. Dr. Osman Gencoğlu, böbrek taşının böbrek kanalları içerisinde oluşan mineral içerikli sert kitleler olduğunu, bu kitlelerin oluşum sebebinin tam olarak bilinmediğini ancak ailevi yatkınlık, doğuştan idrar yolları anomalileri veya bazı sistemik hastalıkların neden olabileceğini kaydetti. Böbrek taşının böbreğin pelvisinde veya böbrek havuzcuğunda oluşabileceğini anlatan Gencoğlu, “İdrarda koruyucu olan bazı maddelerin vücut tarafından eksik üretilmesi taş oluşumuna neden olur. Sıcak, yüksek rakımlı ve tropikal ülkelerde böbrek taşı daha sık görülür. Güneşin etkisi var, güneşten dolayı vücudun D vitamin sentezi artıyor. D vitamini sentezi başta kalsiyum olmak üzere bağırsaklarda maddelerin daha fazla emilimine sebep oluyor ve bunların idrarla daha fazla atılımından dolayı kalsiyum taşları oluşuyor. Oldukça sık görülen bir hastalıktır. Erkeklerde kadınlara oranla üç kat daha fazla görülmektedir” dedi.

    “Bu hastalıkları taşıyanlar dikkat etmeli”

    Op. Dr. Gencoğlu, tekrarlayan idrar yolları enfeksiyonlarının böbrek taşları açısından risk oluşturduğunu belirterek, “Sistinüri gibi böbrek hastalıkları, tiroid hastalıkları benzeri metabolizma hastalıkları veya kronik pankreas hastalığı böbrek taşı oluşumuna zemin hazırlayabilir. Bir tür romatizmal hastalık olan gut, vücutta ürik asit oranını arttırır ve ürik asit taşlarının sıklıkla oluşmasına neden olur. Ürik asit taşları, kadınlara oranla erkeklerde daha çok görülür. Kronik bağırsak iltihabı da sık sık böbrek taşı oluşmasına neden olan hastalıklardan biridir” dedi.

    “Risk arttıran etkenler”

    Dr. Gencoğlu, bazı etkenlerin böbrek taşı oluşum riskini artırabileceğini aktararak etkenleri şöyle sıraladı:

    “Gün içerisinde yeterince sıvı almamak, genetik faktörler, aile öyküsü ve kişisel öykü, ailesinde taş öyküsü olanların taş oluşturma olasılığı yüksektir. Yaş cinsiyet ve ırk, böbrek taşı hastalığı çoğunlukla 30-50 yaş aralığında görülür, az hareket veya hareketsizlik ve diyet yapmak.”

    Böbrek taşının belirtilerinin değişik şiddette ağrı, bulantı, kusma, idrarda kan olarak görüldüğünü anlatan Dr. Gencoğlu, karın ağrısı görüldüğü taktirde karın ağrısı yapan diğer hastalıkların akla gelmesi gerektiğini ve sağ alt kadrandaki taş ağrılarında akut apandisit olasılığının mutlaka tetkikler yapılarak ekarte edilmesi gerektiğini söyledi. Dr. Gencoğlu, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

    “Böbrek taşının tanısında görüntüleme yöntemleri ve laboratuar tetkikleri kullanılır. Röntgen filminde böbrek taşı varsa genellikle görülür. Bu film çekilirken hasta yatırılır. Fakat bütün taşlar direkt röntgen filminde görülmeyebilir. Bütün taşların görüldüğü sistem bilgisayarlı tomografidir.”

    Böbrek taşının tedavisi

    Dr. Gencoğlu, böbrek taşı hastalıklarının durumuna göre farklı tedavi yöntemleri uygulandığını belirterek tedavileri şöyle sıraladı:

    “Medikal tedavi, 5 mm’ye kadar olan taşların büyük çoğunluğu verilen ağrı kesici, antispazmodik ilaç tedavisi ve bol sıvı alımı ile düşürülebilir. Taşın boyutu büyüdükçe müdahalesiz düşürme olasılığı azalır. Vücut dışından şok dalgaları ile taş kırma (ESWL), perkutan nefrolithotomy (PNL), böbrek içindeki taş 2 cm’den büyük olduğunda veya şok dalgaları ile kırılamadığında uygulanan güncel bir yöntemdir. Genel anestezi altında bel bölgesinde 1 cm’lik kesiden oluşturulan bir yoldan böbreğin içerisine girilerek taşlar bir bütün halinde veya kırılarak aynı yoldan dışarı çıkartılır. Endoskopik yani kapalı bir ameliyat yöntemi olan perkütan nefrolithotomy ameliyatında görüntüler endokamera ile bir televizyon ekranına büyütülmüş olarak taşınır. Taşlar genelde pnömatik, ultrasonik veya lazer taş kırıcılar ile parçalanırlar. Üretoroskopi (URS), üreter kanalı içerisindeki taşlar düşmezse veya ESWL ile kırılamazsa idrar yolundan üreteroskop denilen aletler yardımıyla girilerek tedavi edilebilirler. Üreteroskoplar 2 buçuk, 3 milimetre çapında, uzunlukları boyunca bir çalışma kanalı ve görüntüyü sağlayan bir mercek bulunan cihazlardır. Rijid yani sert üreteroskoplar ile dış idrar yolu ve mesane geçilip üreter içine girilirek taşlar Holmium lazer veya pnömatik taş kırıcı ile kırılarak tedavi edilir. Bu üreteroskoplar ile alt ve orta üreterdeki taşlar tedavi edilebilirler. Fleksibl yani kıvrılabilen üreteroskoplar ise uçları çeşitli yönlerde ve açılarda döndürülebildiğinden hem üst üreterdeki, hem de böbrek içinde havuzcuk ve kalis adı verilen ceplerdeki taşların tedavisinde kullanılırlar. Üretereroskopik taş tedavisi sonrası hastalar aynı gün veya bir gün sonra evlerine taburcu edilirler.”

    Tedavinin ardından engelleyici önlemler alınmaması ve bir takım hayat tarzı değişikliklerine gidilmemesi halinde böbrek taşlarının çevresel ve genetik faktörler sebebi ile tekrar etme riskinin oldukça yüksek olduğunu anlatan Dr. Gencoğlu, şöyle devam etti:

    “Taş oluşumunu önlemek için hayat tarzı değişiklikleri son derece önemli bir rol oynar. Hızlı beslenmekten uzak durmak, bol sıvı tüketmek ve egzersize ağırlık vermek gibi bir takım önlemler ‘önleyici değişiklikler’ olarak sayılabilir. Bunların yanında doktor kontrolünde gerçekleştirilecek bazı ilaç tedavileri de söz konusu olur. Eşit aralıklı sağlık kontrolü ile erken tanı önem taşır.”

    Böbrek taşı olan kişilerin özellikle yaz aylarında bol su tüketmeleri, çay, kahve, kola gibi içecekleri azaltmaları, tuz tüketimini kısıtlamaları, düzenli egzersiz ve spor yapmaları, ani kilo kayıplarından kaçınmaları gerektiğini belirten Op. Dr. Gencoğlu, “Yaşam ve beslenme tarzında birkaç değişiklik yaparak yeni taş oluşma riski azaltılabilir. Lif içeren besinler ve faydalı etkileri nedeniyle sebze, meyve tüketmek gerekir. Ancak okzalat bakımından zengin olan sebze ve meyvelerden (ıspanak, kakao, çay yaprakları, ceviz, buğday kepeği) sakınmak gerekir. Alınan kalsiyum miktarı, bu yönde önerilerde bulunmak için güçlü bir neden olmadıkça sınırlanmalıdır. Bol sıvı tüketimi yapılmalıdır. Kalsiyumlu gıdalar, çilek ve kuruyemiş taş yapar bilgisi yanlıştır. Kişide taş oluşumu genetiktir ve her tür yiyecek taş yapabilir. Önlemi bol sıvı tüketmekten geçmektedir. Çok su içmek böbrekleri yorar bilgisi de yanlıştır, böbreklerin vücuda giren suya göre sıvıyı ayarlama yetenekleri oldukça yüksektir. Bu nedenle fazla sıvı böbreği yormaz. İnsan tek böbrekle yaşayamaz söylentisi de yanlıştır. Tek böbrekle sorunsuz 100 yıl yaşamak bile mümkündür. Böyle binlerce hasta vardır. Böbreği etkileyecek bir hastalık olmadığı sürece (yüksek tansiyon, diyabet, taş, vb.) tek böbrekle yaşamakta sorun yoktur” diye konuştu.

    Böbrek taşı düşürmede taşın boyutunun önemli olduğunu aktaran Gencoğlu, şu ifadeleri kullandı:

    “5 milimetrenin altındaki taşlar kendiliğinden düşebilir. Bol su ve hareket taşların düşmesine yardımcı olur. Üreter kanallarını genişletici ilaç tedavisi ile taş düşürmek mümkün. 5 milimetre üstü taşları da operasyon yolu ile düşürülmektedir. 6 milimetre üstündeki taşlar müdahale ile düşürülür. 4-6 milimetre arasındaki taşların bazıları kendiliğinden, bazıları da müdahale ile düşer. 4 milimetre altındaki taşlar ise kendiliğinden düşer. Bazı bitkiler böbrekleri çalıştırdığı için taşın düşürülmesinde etkili olurlar. Tabi 4 milimetrenin altındaki taşlar için geçerli. Önerim ise, hastaların doktorlarına danışmadan böyle bir şey yapmamaları. Her bitki faydalı olmayabilir, aksine zararı bile dokunur. Araştırmalarda limon suyunun bazı taşların meydana gelmesini engellediği tespit edilmiştir. Limonatadaki sitrat böbrek taşına karşı etkili olmaktadır. Bu nedenle sıvı gereksiniminin bir bölümü limonata şeklinde alınabilir.”

    Ameliyat riskleri

    Op. Dr. Gencoğlu, böbrek taşı operasyonlarında bazı risklerin de bulunduğunu aktararak konuşmasını şöyle sonlandırdı:

    “Risksiz ameliyat diye bir şey yoktur. Açık ve kapalı böbrek taşı ameliyatlarının riskleri birbiri ile aynıdır. Kanama en sık rastlanan komplikasyondur. Yapılan çalışmalarda kan vermeyi gerektirecek kadar kanama olma ihtimali yüzde 1 ile yüzde 10 arasında bulunmuştur. Her ameliyatta olduğu gibi bu ameliyatta da enfeksiyon ihtimali vardır. Bu riski en aza indirmek için ameliyat öncesinde idrarda mikrop varlığını araştırmak ve ameliyat sırasında önleyici (profilaktik) antibiyotik başlamak gerekir. Çok nadir olarak bu ameliyat sırasında böbreğe giriş işlemi röntgen cihazı ile ’kör’ olarak yapıldığı için barsak ve çevre organ yaralanması görülebilir. Özellikle çok zayıf hastalarda bu risk daha fazladır. Hem tanı hem de tedavi yöntemlerinde yenilikler devam etmektedir. Bu konuda en büyük katkı tıbbi mühendislik gelişmesidir.”

  • Eklem ağrıları artık dert değil

    Dr. Alp Okutucu, eklem ağrılarında yüz güldüren ilaçsız ve ameliyatsız tedavi yöntemi ’CGF CD34+’ ile ilgili bilgi verdi.

    Medikal Estetik Hekimi Dr. Alp Okutucu, “Hayatımızda her şeyin organiğini kullanma çabasında olduğumuz bir dönemdeyiz. Çünkü kimyasallar öylesine günlük yaşamımız içinde ki… Besinler, kullandığımız araç-gereçler, giysiler, ilaçlar ve hatta içtiğimiz su. Bu bağlamda bahsedeceğimiz tedavi ilginizi çekecek. Düşünün her gün ağrıyan bir diziniz var ve her gün onu kullanmak zorunda kalıyorsunuz. Her adımınız da ağrı çekiyorsunuz” dedi.

    Ameliyatsız tedavi yöntemi: CGF CD34+

    Okutucu, “PRP ve CGF PRP (platelet rich plazma) yani trombositten zengin plazma demektir ki trombositlerin görevi vücudumuzda herhangi bir yara veya yaralanma olduğunda oraya giderek iyileşmeyi ve kanamayı durdurmayı sağlamaktır. CGF (Consantrated Growth Faktör) yani büyüme faktörünün çok yoğun olarak bulunduğu ve özel bir teknikle hazırlanan üründür. Büyüme faktörüyse hücrelerimizin büyümesini, çoğalma ve gençleşmesini, hasarlı dokularımızın onarılmasını sağlar; yani doğal iyileşme sürecini tetikler. PRP den en önemli farkı ise, CD34+ kök hücreleri içermesidir. CD34+ kök hücreleri ise gittiği her dokuda farklılaşan o dokunun hücresine dönüşebilen özel hücrelerdir; kemik iliğinde sürekli yapılmaktadır. Dokularımızda herhangi bir hasar oluştuğunda kanımız, trombositleri bu dokuya toplayarak doğal onarım sürecini başlatır. CGF-CD34 uygulamasının amacı ise hedef dokuya kan dolaşımı ile taşınabilecek olandan çok daha fazla sayıda trombositi verip hasarlı dokunun onarımı daha hızla ve güçlü bir şekilde başlatmaktır. Amaç kullanılan organdaki devam eden harabiyetten daha hızlı bir iyileşme süreci başlatmaktır. CGF-CD34 ile elde edilen trombositlerin yoğunluğu dolaşan kanımızdan ve PRP’den 5 kat fazladır. Yani iyileştirme gücü o nispette yüksektir. CGF-CD34 tıpta birçok alanda tedavi amaçlı kullanılmaya başlanmıştır. Çünkü hastaya dışarıdan herhangi bir kimyasal madde ya da ilaç uygulanmamaktadır, Kişinin kendi kanı kullanıldığı için herhangi bir alerji ya da yan etki söz konusu değildir. Ayrıca kısa sürede, hastane ve ameliyathane şartları gerektirmediği için uygulaması kolaydır. Cilt (kozmetik ve tedavi amaçlı), kas, tendon, eklem içi en fazla yapılan uygulamalar olup doku iyileşmesini istediğimiz her tür tedavide kullanılabilir. Böylelikle vücudun kendini yenileme(rejenerasyon) ve iyileşme potansiyeli uyarılmış olur” diye konuştu.

    “CGF CD34+” nerelerde uygulanmaktadır?

    Medikal Estetik Hekimi Dr. Alp Okutucu, CGF CD34+ tedavisinin kullanıldığı yerleri şöyle sıraladı: “Fibromiyalji ve kulunç tedavisinde, burkulma ve darbelerde (ayak ve el), eklem kireçlenmelerinde (diz, kalça, omuz, ayak bileği), kıkırdak ve kemik aşınması-kireçlenmelerinde (gonartroz ve patella tendiniti), eklem bağ yaralanmalarında (menisküs yaralanma ve yırtıkları), topuk dikeninde, bel ve boyun fıtıklarında, yara ve yanık tedavilerinde (diyabetik ayak, iyileşmeyen yaraların ve yanıklar), kronik bel ve boyun ağrılarında, itihabi kas ve romatizmal hastalıklarda (fibromiyalji, myofasial ağrılar ve kulunç ağrısı olarak bildiğimiz kas gerginliklerinde, kas zedelenmelerinde, kas-bağ dokusu yapışıklıklarında, cilt yapışıklıklarında – cilt kalınlaşmalarında, medikal estetik uygulamalarda, saç dökülmesinin tedavisinde vb. gibi tedavilerde kullanılır.”

    Uygulama şeklinin her kişiye ve alınan yanıta göre değişiklik gösterebildiğini belirten Okutucu, “Pratik uygulamada klasik olarak 1-4 seans CGF-CD34 uygulamasının yeterli olduğu düşünülürse de, ilerleyen seanslarda planlanan sayıya ilave edilebilir veya daha önce de sonlandırılabilir. Buna kesinlikle hekiminiz olarak biz karar vermekteyiz. Tedavilerin sonuçları hem hasta hem de hekim için çok yüz güldürücüdür. Birçok bilimsel çalışmada başarı oranının %85 – 90 oranında olduğu gösterilmiştir. Eklemdeki harabiyet 1 -3 arasında seviyede ise başarı oranı yüksektir; 4 aşamadaki harabiyette yine de denenmesi gerekse de başarı oranı ve uygulama sayısı artmaktadır. Ancak tedavi sonrasında doku hasarına yol açan sebeplerin de en aza indirilmesi için çaba harcanmalıdır. Hemen hemen yapılamadığı bir durum veya kişi yoktur. CGF-CD34 uygulaması cerrahiye alternatif bir yöntem değildir. Ancak cerrahiden önce hastaya o şansın verilmesi gereken bir tedavidir. Elbette ki bu kararı hekiminiz olarak biz vermekteyiz. Eklem içi uygulamalarda zaruri ihtiyaçlar haricinde eklemi zorlamamak esastır. Ayrıca antienflamatuar (Ağrı kesici) bir ilaç alınması yapılan işlemi nötralize edeceğinden tavsiye etmiyoruz” ifadelerini kullandı.

    “Nirvana diyebileceğimiz bir seviyede tedavi türüdür”

    Okutucu, “Kısacası CGF CD34+ uygulaması basit, ucuz, kısa süreli bir uygulama olmakla beraber bir o kadar da sizi mutlu edecek sonuçları vadeder, iş gücü kaybına sebep olmaz. Bu mutlu süreçte eşlik edebilecek olan tek can sıkıcı şeyse küçük morluklar olabilir. CGF CD34+ uygulayıcısı olarak 7 – 8 sene öncesine kadar PRP ile yaptığımız tedavileri son 2 senedir CGF CD34+ ile devam etmekteyiz. Kliniğimizde yaptığımız her uygulamadan keyif aldık ancak bu uygulama şimdiye kadar olanlar içinde Nirvana diyebileceğimiz bir seviyede tedavidir. Sonuç olarak geri dönüşümü olmayan başka uygulamalardan önce eklemlerinize bu doğal tedavi şansını verin. Sonuçlara inanamayacaksınız. Konuyu merak edenler internet sitemizde daha detaylı bilgiler bulabilirler” şeklinde konuştu.