Etiket: Değildir”

  • Efe: “İnternet optisyenlik müessesesi değildir”

    Efe: “İnternet optisyenlik müessesesi değildir”

    İnternetten lens satışı ve reklamı yasak olduğunu ifade eden 20. Bölge Kuzeydoğu Optisyen Gözlükçüler Odası Erzurum İl Temsilcisi Vahap Efe, Kontak lens ve diğer optik ürünlerinizi göz ve görme sağlığınız için sağlık müdürlüklerince denetlenen optisyenlik müesseselerinden güvenle alınması gerektiğini söyledi.

    Efe, internetten kontakt lens ve her türlü optik ürünün satışı reklamının insan ve toplum sağlığı için tehlikeli ve yasak olduğunu belirterek, “Yasa gereği numarasız renkli kozmetik lensler dahil, her türlü kontak lens ve optik ürün hekim reçetesi ile sadece optisyenlik müesseselerinde satılır. Kontak lens ve diğer optik ürünlerinizi göz ve görme sağlığınız için sağlık müdürlüklerince denetlenen optisyenlik müesseselerinden güvenle alınız. İnternetten lens satışı ve reklamı yasaktır. İnternetten alacağınız kontak lensler yüzünden kalıcı görme kaybı dahil çok sayıda sağlık problemi yaşayabilirsiniz. İnternet üzerinden doğrudan satış yapan internet sitelerinin yer sağlayıcılarının yurtdışı olması sebebi ile bu sitelerden alınan lenslerin ilgili teknik düzenlemeye uygun olarak üretilip üretilmediği, güvenli olup olmadığı ile ilgili denetimleri zordur. Bu nedenle tüm lenslerin internet üzerinden e- ticaret yolu ile alınmaması, sağlığınız için mutlak suretle optisyenlik müesseselerinden satın alınması gerekmektedir. Sağlığın interneti reklamı olmaz. İnternetten sağlık satın alınmaz. İnternet optisyenlik müessesesi değildir. Günlük kullan-at kozmetik lensler, aylık kontakt lensler, yakın ve uzağı düzelten multifokal kontakt lensler ve astigmatizmayı düzelten torik yumuşak kontakt lensler gibi çeşitli özellikte lensler bulunmaktadır. İnternet satışları ve reklamlar sağlık mesleklerine olan güven ve saygıyı azaltır. Deontolojik etik bozulmalara sebep olur. Geri dönüşümü olmayan sağlık problemine, insan ve toplum sağlığının olumsuz etkilenmesine sebep olur. Talep oluşturur. Kısıtlı geri ödeme sağlık harcamalarında artışa, Benzer sağlık kuruluşları arasında haksız rekabet ve haksız kazanca sebep olur. Sağlık kuruluşlarına ticari görünüm kazandırır. Bilimsel çalışmalarda, düzgün bir göz muayenesi olmadan, deneme lensi kullanmadan ve hekim kontrolü olmadan internet ortamından temin edilen kontakt lenslerde, özellikle renkli kontakt lenslerde kornea – göz yüzeyinde sorun çıkma ihtimali çok daha yüksek bulunmuştur. Kontakt lens kullanımı sırasında ortaya çıkan göz kızarıklığı, batma, çapaklanma, ışık hassasiyeti ve ağrı gibi şikâyetler önemsenmeli ve vakit geçirmeden göz hekimi tarafından kontrol edilmelidir.” Dedi.

  • ‘Covid-19 Sürecinde Şehit ve Gazi Aileleri Yalnız Değildir’ projesi

    ‘Covid-19 Sürecinde Şehit ve Gazi Aileleri Yalnız Değildir’ projesi

    İçişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen “Covid-19 sürecinde Şehit ve Gazi Aileleri Yalnız Değildir” projesi kapsamında Göle Şehit ve Gazi Aileleri Dernek Başkanı Adnan Tatlı, dernek üyeleri aile ve çocukları ile birlikte Erzurum’u ziyaret ettiler.

    Gezi kapsamında Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğünü ziyaret eden Adnan Tatlı ve dernek üyeleri, AÇSH İl Müdürü Cemil İlbaş ve AÇSH İl Müdür Yardımcısı İsmet Erdal’ı ziyaret ettiler. İlbaş, ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek, şehit ve gazi ağırlamaktan mutluluk duyduklarını ifade etti. Projenin hayata geçmesini sağlayan İçişleri Bakanlığına teşekkür eden İlbaş, “Böylesine değerli bir ekibin Ardahan’dan gelmesini anlamlı buluyoruz. Çünkü temel felsefemiz ışık doğudan yükselir, burada Kore Gazimiz, Kıbrıs Gazimiz var. Şehit babalarımız var, gazilerimizin yakınları var. Dolayısıyla bizim için kıymetli insanlarla birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. 1950lilerde Kore’yi, 1974’lerde Kıbrıs’ı ve hiç mücadelemizin bitmediği terörü ve bunun karşısındaki dik duruşlu kahraman kardeşlerimizi hatırlıyoruz. Bunu bir yadigar olarak kalbimizde saklıyoruz. Bu yadigarın somut karşılığını görmek bizlere mutluluk veriyor” dedi.

    Adnan Talı ise Erzurum’da bulunmaktan mutluluk duyduklarını belirterek, proje kapsamında 25 kişilik ekiple Erzurum’a geldiklerini ifade etti.

    Projenin amaçlarına değinen Tatlı, “İçişleri Bakanlığımız tarafından düzenlenen “Proje kapsamında Erzurum’a gezi düzenledik. Doğu Anadolu’nun serhat şehirlerinden Ardahan şehit aileleri ve gazilerinin pandemi döneminde yalnız olmadığını, devletimizin şehit yakınları ve gazilerin yanında olduğunu ve devletimizin sıcak elini hissettiğimiz bir projede Erzurum’da bulunmaktan mutluluk duyuyoruz. Bizlerin Erzurum’da ağırlanmasını sağlayan İçişleri Bakanlığımız ve Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğümüze teşekkür ediyoruz” dedi.

    Ardahan’dan gelen 25 kişilik ekip proje kapsamında kentteki Tabyaları, Çifte Minareli Medreseyi, Ulu Camiyi ve Abdurrahman Gazi Türbesini ziyaret etti.

  • AK Parti Sözcüsü Çelik: “Bir insanın siyasi kimliği olması suç değildir”

    AK Parti Sözcüsü Çelik: “Bir insanın siyasi kimliği olması suç değildir”

    AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne Prof. Dr. Melih Bulu’nun atanmasına yönelik yürütülen tartışmalara ilişkin, “Rektör olarak atanan hocamızın siyasi kimliği üzerinden bir tartışma yürütülüyor. Bir insanın siyasi kimliği olması suç değildir. Demokrasilerde siyasi kimlik sahibi olmak bir eksiklik değildir, gayet normal bir şeydir. İnsanı asıl siyasi kimliği üzerinden rektör hocamızı yargılayanlar, orada asıl başka bir siyasi yörünge içerisinde hareket ediyorlar” dedi.

    AK Parti Sözcüsü Çelik, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen MYK toplantısının ardından gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Aşı konusunda gelinen noktada Türkiye’nin tedarik gücünün dünyanın pek çok ülkesinden önde olduğuna dikkat çeken Çelik, “Sağlık Bakanlığımız, uluslararası standartlarda ve uluslararası kurallara uygun bir şekilde bu süreci takip ediyor ve temin ettiğimiz aşı en kısa zamanda milletimizin hizmetine sunulacaktır. Dikkat edilmesi gereken nokta, aşı olanın hemen maskesini çıkartması veya tedbirlerden uzaklaşması gibi bir durum söz konusu olamaz. Antikor oluşana kadar bu tedbirlere devam edilmesi gerekiyor. Mutasyona uğrayan virüsten bahsediliyor. Burada spekülasyonlardan uzak durup Bilim Kurulu’nun tavsiyelerine göre bu sürecin takip edilmesinde fayda vardır” ifadelerini kullandı.

    Avrupa Birliği ile ilişkilere değinen Çelik, “Avrupa’nın güvenliği, Avrupa demokrasinin geleceği, Avrupa topraklarının güvenliği Türkiye sınırında başlar. Türkiye egemen bir ülke olarak kendi sınırlarını koruduğu gibi aynı zamanda Avrupa demokrasilerinin ve NATO’nun sınırını da korumaktadır. Avrupalı dostlarımızın bunun farkında olması gerekir. İngiltere’nin ayrılmasından sonra ise daha eksik ama Türkiye ile ilişkilerini daha iyi tutması gereken bir Avrupa vardır. Kim Avrupa Birliği içerisinde bir Türkiye karşıtlığından bahsediyorsa Avrupa’nın geleceğini yok etmek istiyordur” açıklamasını yaptı.

    “2020 yılının en aptalca şakası”

    Çelik, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Türk ürünlerinin ülkeye girişini 6 ay yasaklama kararının 2020 yılının en aptalca şakası olduğunu söyledi. Çelik, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti:

    “Bu yılın en aptalca şakası, en düşük zekalı şakası nedir diye sorarsanız, Türkiye’nin Azerbaycan’a verdiği destekten dolayı Paşinyan şöyle bir açıklama yapmış: ‘Biz Türkiye’ye ambargo uyguladık Azerbaycan’a verdiği destek yüzünden, o yüzden Türk ekonomisini felce soktuk. Eğer Türkiye bu destekten vazgeçerse biz Türk ekonomisinin düzelmesine yeniden katkı sağlarız’ diye. Bunu da 2020 yılının en aptalca şakası olarak değerlendirmek mümkündür. Hiçbir zeka özelliği barındırmayan, hiçbir yetenek barındırmayan bir yaklaşım olarak gündeme gelmiştir.”

    Gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Çelik, kongre takvimine ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi:

    “Büyük kongrenin takvimini teşkilat başkanlığımız çalışacaktır. İl kongrelerinin takviminin herhangi bir şekilde Covid süreci sebebiyle takvim sık sık akamete uğruyor. Bu bir MYK’da Genel Başkanımıza sunulur, bu kesinleştiği zaman onu sizinle paylaşırız. Çok uzun bir demokrasi yürüyüşünün sonunda büyük kongremizi gerçekleştireceğiz. Gerçek bir demokrasi şöleni olacak, gerçek bir demokrasi kongresi, gerçek bir reform kongresi olacak. AK Parti’nin yürüdüğü bu büyük ve zorlu yol, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde aşılan bu engellerin bir şekilde siyaseten demlenmiş bir hali olacak bu kongre.”

    “Avrupa’daki Neonazilerin konuşacağı üslupla Türkiye’deki başörtülü kadınlara karşı konuşuyorlar”

    CHP eski Milletvekili Fikri Sağlar’ın “Türbanlı hakim karşısına gittiğimde adaleti savunacağı konusunda kuşkum var” açıklamalarını değerlendiren Çelik, bu açıklamayı 2020 yılının son faşist saldırısı olarak nitelendirdi. Çelik, yaptığı açıklamada şunları dedi:

    “’Türbanlı bir hakimin adaleti sağlayacağına inanmıyorum’ diyor. Sosyal medyada demokrat arkadaşlar gerçekten farklı görüşlerden olsa bile buna tepki gösterdiler. Örneğin Amerika’da birisi çıksa ‘siyah bir hakimin ben adaleti sağlayamayacağına inanıyorum’ dese o demokraside bu nasıl karşılanır. Çok üzücüdür. Bu kadar acı yaşanıyor, genç kızlar geçmişte hayatlarının en önemli yıllarını kaybettiler, bu kadar büyük bedeller ödendi ve halen çıkıyorlar dünyada şu anda ancak Avrupa’daki Neonazilerin konuşacağı üslupla Türkiye’deki başörtülü kadınlara karşı konuşuyorlar. Bir insan birincilikle, ikincilikle veya belli bir dereceyle ya da netice olarak bir üniversiteden başörtülü olarak mezun olacak ve siz o kamuda görev yapamaz diyeceksiniz. Böylesine faşist bir kamusal alan düzenlemesi olur mu? Eğer siz kamusal alanı bu şekilde zehirlerseniz, bu şekilde enfekte ederseniz ülkeyi felç edersiniz. Bunlar kes kopyala yapıştır yaklaşımlarıdır ama gerçekten ürkütücüdür. Bir kere kadınlar konusunda saygılı bir dil konuşmayan, nezaketi elden bırakan, hele kadınları hedef gösteren birisinin ne demokrat olması ne de medeni olması mümkündür. Bir kere bu saldırgan dilin bırakılması gerekir. Bu alenen kadın haklarına bir saldırıdır.”

    “Darbe bir millete yapılacak en büyük kötülüktür”

    “Tayyip Erdoğan’ın gitmesi için çok büyük bir halk öfkesinin olması lazım” açıklamasında bulunan Can Ataklı’nın bu sözlerine ilişkin de bir değerlendirmede bulunan Çelik, “Bunlar ruh sağlığı yerinde olan insanlar değil. Bunlar bu ülkenin iyiliğini isteyen insanlar değil. Darbe bir millete yapılacak en büyük kötülüktür. Darbe bir millete düşmanın yapamadığı düşmanlığı yapma mekanizmasıdır. Darbe bir milletin namusuna saldırıdır, milli egemenliğe saldırıdır. Bunu ağzına alan kişinin bu milletle hiçbir gönül bağının olmadığı, vatanseverlikle hiçbir ilgisinin olmadığı açıktır. Orada şöyle bir cümle kullanıyor, diyor ki, zaten ordunun da darbe yapma kabiliyeti kalmamış. Yani bu darbe meselesini bir kabiliyet olarak görüyor. Daha önce de Anayasa hukukçusu da olan bir CHP milletvekili, ‘Ordu darbe yapamıyor, kağıttan bir kaplanmış’ demişti. Yani demokrasiye bağlı bir ordu, milletine bağlı bir ordu, seçilmiş siyasetin emrinde bir ordu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne saygılı bir ordu bunların gözünde bir ordu değil. Bu ordu bunların gözünde ancak darbe yapan bir mekanizma. Bu aslında Türk Silahlı Kuvvetlerine de bir hakarettir” ifadelerini kullandı.

    “Darbe milletine silah çekmektir, darbe alçaklıktır, bunun daha ötesi yok”

    İlker Başbuğ’un yaptığı açıklamaların hatırlatılması üzerine Çelik, “Zoraki demokratlık bir yere kadar. Kafanızın bir tarafında vesayet, bir tarafında demokratlık olduğunda bunun melezleşmesinden bir şey çıkmıyor, kokteyl demokratlık olmuyor. Ya demokrat olursun ya olmazsın. Ama ben kafamın bir tarafına vesayet koyayım, diğer tarafına da biraz demokrasi sosu ekleyim, buradan da bir kokteyl üreteyim dediğinizde ömrü iki cümle oluyor. Daha da vahim olanı, Türkiye’de Genelkurmay Başkanlığı yapmış birisinin ne kadar yanlış bir zihin yapısına sahip olduğunu göstermesi bakımından yani erken seçim olsaydı darbe olmazdı, sanki Menderes hükümeti erken seçime gitmeyerek darbeyi hak etmiş gibisinden bir tablo ortaya çıkarıyor. Bir de darbe girişimleri arasında mukayese yapıyor. Talat Aydemir’in içinde olduğu darbe girişimi ile Fetullahçı Terör Örgütü’nün darbe girişimi aynı şey değilmiş. Darbenin aması, mazereti olmaz. Her türlü darbeyi kınamıyorsanız darbenin birine kötü, öbürüne daha az kötü, darbeler arasında bu işte kırmızı, bu sarı, yeşil gibi etiketleme yapıyorsanız buradan demokratlık çıkmaz. Burada bir takım örnekler de var. Darbe milletine silah çekmektir. Darbe alçaklıktır. Bunun daha ötesi yok. En son Fetullahçı Terör Örgütü’ne verilen cevap aslında her darbeye yapılması gereken muameleyi göstermiştir” açıklamasında bulundu.

    “Yargı ve ekonomi alanındaki reform çalışmaları devam ediyor”

    Yargı ve ekonomi alanındaki reform çalışmalarının devam ettiğini kaydeden Çelik, “Hem kabine kanadında hem parti kanadında devam ediyor. Bunlar tamamlandığı anda kendilerine arz edecekler, uygun görülen bir takvim içerisinde Meclis’e gelmesi için gerekli çalışma yapılacak” dedi.

    “En önemlisi Türkiye’nin bağışıklık sistemini kuvvetli tutmaktır”

    Çelik, Almanya merkezli olarak Alevi vatandaşları Türkiye’den koparmak yönündeki faaliyetleri de yakından takip ettiklerini söyledi. Bunun yakın zamanda ortaya çıkan bir şey olmadığını söyleyen Çelik, “En bilinen deyimiyle bir ‘Ali’siz Alevilik’ üretmek şeklinde çeşitli örgütlerin ortaya koyduğu faaliyetler var. Bunlar daha önceden Aleviliği İslam’ın dışında ayrı bir din olarak göstermeye çalışıyorlardı kendilerine Almanya içerisinde bir müstakil alan oluşturmak için. Bahsettiğiniz bu eyalet kararı bunun bir neticesidir. Türkiye Cumhuriyeti içerisinde Sünni-Alevi vatandaşı, Alevi-Sünni Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ya da Alevi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi bir ayrımı asla kabul etmeyiz. Böyle bir şey asla söz konusu olamaz. Vatandaşlarımızın kendi mezhep tercihleri, dinsel tercihleri o kendilerine aittir. Aleviliği İslam’dan, Türklükten koparmaya çalışan gayretlerin esasında Alevi vatandaşlarımızın faydasına değil, bir takım yabancı istihbarat örgütlerinin projeleri çerçevesinde ortaya çıkmış faaliyetler olduğunu da biliyoruz. En önemlisi Türkiye’nin bağışıklık sistemini kuvvetli tutmaktır. Aramızda Sünnilik, Alevilik üzerinden herhangi bir şekilde bir takım süslü kelimelerle, hatta bir takım meşru kelimelerle ayrım oluşturmaya çalışanlara karşı dikkatli olmalıyız” diye konuştu.

    “Kayyum diyenler Boğaziçi Üniversitesi’ne zarar vermek isteyenlerdir”

    Çelik, Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan rektör atamasına ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi:

    “Cumhurbaşkanlığı makamının takdiri, yasalar çerçevesinde gerçekleyen bir takdir. Birilerinin ortaya koyduğu eleştiriler, yani akademik özgürlük yok ediliyor gibisinden hiçbir geçerliliği yok. Bu başka üniversiteler içinde söz konusu oldu. Ama işin geldiği noktada şu var; rektör olarak atanan hocamızın siyasi kimliği üzerinden bir tartışma yürütülüyor. Bir insanın siyasi kimliği olması suç değildir. Demokrasilerde siyasi kimlik sahibi olmak bir eksiklik değildir, gayet normal bir şeydir. İnsanı asıl siyasi kimliği üzerinden rektör hocamızı yargılayanlar, orada asıl başka bir siyasi yörünge içerisinde hareket ediyorlar. Sanki kendileri çok apolitik bir yerde duruyormuş gibisinden söyleyenler var. Boğaziçi gözbebeğimizdir. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Türkiye’nin kıymetlileridir. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki hocalarımızın akademik birikimine, hocalarımızın Türkiye’ye katkılarına çok büyük saygı duyuyoruz. Ama şimdi görüyorum ki, onları temsil etmeyecek bazıları öğrencileri eyleme çağırıyor. Cumhurbaşkanımız liyakat ve ehliyet kriterleri içerisinden kendisine arz edilen adaylar içerisinden bu hocamızı uygun görmüştür. Buna eylem yapalım, buna kayyum diyelim, buna karşı bir seferberlik geliştirelim diyenler Boğaziçi Üniversitesi’ne zarar vermek isteyenlerdir.”

    “SMA hastası çocuklar hepimizin evladı”

    SMA hastası çocuklar üzerinden başlatılan kampanyaya ilişkin bir soruyu yanıtlayan Çelik, şunları dedi:

    “SMA’lı çocuklar hepimizin evladı. MYK’de gündeme geldi. Keşke MYK’da o bölümü izleyebilseydiniz. Cumhurbaşkanımızın ve MYK’daki arkadaşlarımızın bu çocukları nasıl kendi evlatları gibi sahiplendiğini, onların meseleleri ile ilgili geçmişten bugüne neler yaptığımızı herkes görseydi. Türkiye’de, bin 500 kadar evladımızın her biri devletin tedavi masraflarını üstlendiği ve bilimsel olarak onaylanmış tedaiden yararlanan çocuklardır. Dünyada, Türkiye kadar bu konuda tutarlı, istikrarlı ve giderek kaynak aktaran başka bir ülke yoktur. O paranın yüzlerce katı bu çocuklar için harcanmıştır. Feda olsun, rakamdan bahsetmek bile ayıp. Varlık Fonu’na devredilsin dedikleri paranın yüzlerce katı bu çocuklar için harcanmıştır, feda olsun, daha da harcanacaktır. Ama biz tabi vatandaşlarımızın SMA’lı çocuklara sahip çıkalım mı gibisinden hassasiyetini takdirle karşılıyoruz. Vatandaşlarımızın vicdani bir yaklaşım olarak herkes bu rakamları bilmeyebilir, herkes hükümetlerimizin yaptıklarını bilmeyebilir. Tutup da bir takım siyasi parti liderlerinin, neredeyse karşımızda olan herkesin, neredeyse imla yanlışları bile birbirine benzer bir şekilde işte buradan artan para buraya devredilsin gibisinden böylesine sorumsuz bir yaklaşım içerisine girmesi doğru değil. Açıklama yapıldı, uygulanan tedavilerin hepsi bilimsel kurullarca onaylanmış tedaviler. Önerilen ve kaynak aktarılsın denilen tedavilerse bilimsel olarak onaylanmamış ve şimdiye kadar da çeşitli yan etkileri ve semptomları ortaya çıkmış tedavilerdir. Sağlık Bakanımız açıklama yaptığında, ’biz çocuklarımızı bir takım ilaç şirketlerinin faaliyetleri neticesinde kobay olarak kullandırmayız.’ dedi. Burada bir tane sahip çıkılmayan bir çocuk yoktur. Kullanılan tedavi tam olarak bu çocukların iyileşmesini sağlamıyor. Bununla ilgili olarak şu ana kadar bilimin bulduğu kesin bir tedavi yok. Bugün bir siyasi parti lideri çıkmış diyor ki, ’orada öyle bir imkan var, öyle bir tedaviden bahsediyorlar, bundan mahrum mu kalsınlar.’ Bu tedavi diye bahsedilen mekanizmanın bu çocukları tedavi edeceğine dair bilimsel bir kanıt yok, bu bir propaganda. Bir millet kendi çocuklarını göz göre göre kobay olarak kullandırır mı? Biz bu bahsedilen rakamların emin olun yüzlerce katını bu çocuklar için harcıyoruz, bunu söylerken bile utanıyorum, feda olsun. Bu devlet bu çocuklara sonuna kadar sahip çıkacak. Cumhurbaşkanımız tekrar tekrar bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi aldı. Bahsedilen bu tedaviyi bilimsel kurullar onaylarsa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti o tedavinin de bu çocuklara ulaşmasını sağlayacaktır. Bu kadar.”

  • Rektör Ünal: “Sağlık sadece insanla ilgili değildir, dünyayla da ilgilidir”

    Rektör Ünal: “Sağlık sadece insanla ilgili değildir, dünyayla da ilgilidir”

    Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Rektörü Prof. Dr. Yavuz Ünal, “Özellikle sağlık hizmetlerini üreten alanlarımızı bir bütün olarak algılıyoruz. Bunun içine hayvan haklarını ve hayvan hastanesini de koyduğumuzu belirtmek isterim. Sağlık sadece insanla ilgili değildir, aynı zamanda dünyayla da ilgilidir” dedi.

    OMÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi Sağlık Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Elif Dikmetaş Yardan moderatörlüğünde “Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon” konferansı gerçekleşti. Çevrim içi (on-line) olarak yapılan konferansın açılış konuşmaları, OMÜ Rektörü Prof. Dr. Yavuz Ünal ile Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Dr. Muhammet Ertuğrul Eğin tarafından yapıldı. Konferans programında; Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Kan ve Kan Ürünleri Dairesi Başkanı Dr. Abdullah Öztürk ve Sağlıkta Kalite Akreditasyon ve Çalışan Hakları Dairesi Başkanı Uz. Dr. Dilek Tarhan konuşmacı olarak yer aldı.

    “OMÜ’nün farklı alanlardaki yükselişi memnuniyet verici”

    İlk olarak söz alan Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Dr. Muhammet Ertuğrul Eğin, OMÜ’nün farklı alanlarda bir sıçrama yaptığını ve bunun da dünyada üniversiteler arasındaki alan sıralamalarına yansıdığına dikkat çekerek, “Öncelikle OMÜ camiasını tebrik ediyorum. Dünyada tüm üniversiteler arasında yapılan alan sıralamaları 2020 sonuçlarında OMÜ’nün 5 farklı alandaki sıralamada önemli yerlere geldiğini ve 522. sırada yer aldığını memnuniyetle görmüş bulunuyorum. Bu gururu bize yaşattığı için başta Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Yavuz Ünal olmak üzere tüm Üniversite camiasını tebrik ederim” diye konuştu.

    “Sağlıkta kalite çalışmaları ve dönüşüm programı son hızla devam ediyor”

    Sağlık sistemindeki kalite ve akreditasyonun önemi ve vazgeçilmezliğine değinen Dr. Eğin, sözlerine şöyle devam etti: “Sağlıkta kalite çalışmaları 2003 yılında yayımlanan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile ilk kez sağlık fakültelerinde gündeme geldi. Programın sekiz ana bileşeninden birisi kalite ve akreditasyon olarak belirlendi ve bugüne kadar istikrarlı bir şekilde ve giderek artan bir ivmeyle devam etmekte. Sağlık hizmeti bizim coğrafyamızda ’İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ bakış açısıyla gerçekleşmektedir. Sağlıkta kalite ve akreditasyon konferanslarının yapılması ve bu konulara odaklanılması, ülkemizin sağlık alanında kararlılıkla gösterdiği duruşunun ve başarısının bir göstergesidir. Erişilebilir, ulaşılabilir ve kaliteli sağlık hizmetini ülke çapına sunmak, temel gayemizdir. Başta Sayın Rektörümüz olmak üzere konferansta emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim.”

    Pandemi koşullarında canla başla çalışan sağlık emekçilerini selamlayan OMÜ Rektörü Prof. Dr. Yavuz Ünal da, “Öncelikle bu kadar kritik bir zamanda bu kadar önemli bir konuyu gündeme getiren çalışma arkadaşlarıma teşekkür ederim. Hem ülke olarak hem de uluslararası alanda Kovid-19 pandemi krizindeki bütün imkânlarını seferber eden sağlık çalışanlarımıza minnettarız. Şu an cephe hattında ön safta yer alan sağlık çalışanlarımızı dikkate aldığımızda kalite çalışmalarını bir anlamda onların emeğine saygı olarak değerlendiriyorum” ifadelerini kullandı.

    Rektör Ünal: “Akreditasyon çalışmaları bizim navigasyonumuz olmalı”

    Akreditasyon ve kalite çalışmalarının her zaman önemli olduğuna ama özellikle pandemi sürecinde bu sistemin değerinin daha da öne çıktığına değinen Rektör Prof. Dr. Yavuz Ünal, “Sağlık alanındaki kalite çalışmalarının önemi her geçen gün daha da artmakta. Oluşturulacak standartlar, ülkemizin uluslararası alandaki itibarına önemli anlamda katkılar sağlayacaktır. Üniversite olarak eğitim, araştırma geliştirme (AR-GE) ve hizmet konusunda bütüncül bir yaklaşımla revizyona girdik. Özellikle sağlık hizmetlerini üreten alanlarımızı bir bütün olarak algılıyoruz. Bunun içine hayvan haklarını ve hayvan hastanesini de koyduğumuzu belirtmek isterim. Sağlık sadece insanla ilgili değildir, aynı zamanda dünyayla da ilgilidir. Dolayısıyla bu duruma bütüncül olarak bakmalıyız. Bu nedenle akreditasyon çalışmaları bizim navigasyonumuz olmalı ve öncelikle kaliteyi merkeze kaynak alarak yolumuza devam etmeliyiz” diyerek sözlerini noktaladı.

    Çevrim içi olarak düzenlenen konferansın ilerleyen bölümlerinde ise Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Kan ve Kan Ürünleri Dairesi Başkanı Dr. Abdullah Öztürk, “Uluslararası Gelişmeler Işığında Türkiye Sağlık Hizmetlerinde Kalite ve Akreditasyon”; Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sağlıkta Kalite, Akreditasyon ve Çalışan Hakları Dairesi Başkanı Uz. Dr. Dilek Tarhan da “Sağlıkta Kalite Standartlarında Hasta-Çalışan Odaklı Hizmetler” konuları hakkında katılımcıları bilgilendirdi.

  • Doç. Dr. Melikoğlu: “Sedef hastalığı bulaşıcı değildir, tedavisi mümkündür”

    Doç. Dr. Melikoğlu: “Sedef hastalığı bulaşıcı değildir, tedavisi mümkündür”

    Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mehmet Melikoğlu, sedef hastalığının bulaşıcı olmadığını belirterek, tedavisinin de mümkün olduğunu söyledi.

    29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlayarak, bu günün ayrıca IFPA (International Federation of Psoriasis Associations) toplumda psoriazis (sedef hastalığı) hakkında farkındalık oluşturabilmek için ‘Dünya Psoriasis Günü’ olarak ilan edildiğini anımsatan Melikoğlu, hastalık hakkında bilgi verdi.

    Sebebi tam bilinmese de genetik altyapısı olan sedef hastalığının sigara, alkol, şişmanlık, psikolojik stress, enfeksiyonlar, travma, şiddetli güneş maruziyeti gibi nedenlerle tetiklendiğine dikkat çeken Melikoğlu, “Sedef, bulaşıcı bir hastalık değildir. Kroniktir, tekrarlayıcıdır ancak tedavisi de mümkündür” dedi.

    “Devletimiz, tüm tedavi giderlerini dünyanın hiçbir ülkesinde olmadığı kadar karşılamaktadır”

    Doç. Dr. Melikoğlu, Türkiye’nin sağlık alanında dünya ülkelerine örnek olduğu anımsatmasıyla, “Devletimiz SGK’lı tüm hastalıklarda olduğu gibi sedef hastalığı için de tüm tedavi giderlerini dünyanın hiçbir ülkesinde olmadığı kadar karşılamaktadır.” diyerek, sedef hastalarına şu tavsiyelerde bulundu:

    “Sedef hastalarımız deri ve zührevi hastalıklar uzmanı hekimlere başvurmaları gerekiyor. Psikolojik stresleri var ise mutlaka psikiyatri hekimine muayene olmaları, obezite şişmanlık tedavisi için dahiliye-endokrinoloji polikliniklerine, sigara içiyorsalar sigarayı bırakma polikliniklerine başvurmaları gerekiyor. Sedef hastalarımız ayrıca , alkolden uzak durmaları, D vitamini düzeylerini hekimlerinin önerileriyle hep normal aralıkta tutmaları, ciltleri kuru ise nemlendirici kullanmaları, banyoda çok sert kese yapmamaları, tahrişten kaçınmaları, şiddetli güneş maruziyeti ve yanıklarından kaçınmaları gerekiyor. Enfeksiyonlardan korunmak varsa, tedavi etmek sedef hastalığı tetiklenmesinden korur.”

    Her Perşembe Sedef Hastalığı Polikliniği

    Doç. Dr. Melikoğlu, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı olarak her perşembe günü sedef hastalığı polikliniği yaptıklarını belirterek, hastaların bu takvime göre başvuru yapabileceklerini sözlerine ekledi.