Etiket: Değerlendirmesi

  • BAGEV Başkanı Çandır’dan Enflasyon Değerlendirmesi

    Batı Akdeniz Ekonomisini Geliştirme Vakfı (BAGEV) ve Antalya Ticaret Borsası (ATB) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Çandır, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı Eylül ayı enflasyon rakamlarını değerlendirdi.

    Eylül ayı enflasyon rakamlarını değerlendiren BAGEV ve ATB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Çandır, Eylül ayında tüketici enflasyonunun (TÜFE) Ağustos ayına göre yüzde 0.65 artış gösterdiğini belirterek, yıllık enflasyonun ise yüzde 11.20 olarak gerçekleştiğini kaydetti. Çandır, yıllık enflasyonun üç ay aradan sonra yüzde 11’i aştığına dikkat çekti.

    Fiyatlar artar uyarısı

    Üretici enflasyonunda (Yİ_ÜFE) bir önceki aya göre yüzde 0.24, yıllık bazda ise yüzde 16.28 artış görüldüğünü kaydeden Çandır, üretici enflasyonun uzun dönemdir tüketici enflasyonunun üzerinde gerçekleştiğini belirtti. Çandır, “Bu durum yakın zamanda perakende ticaretteki fiyatların daha fazla artacağına işaret etmektedir” dedi.

    Düşürmenin yolu

    Çekirdek enflasyonun aylık bazda yüzde 0.88 oranında arttığını, yıllık bazda yüzde 10.98 oranında gerçekleştiğini kaydeden Çandır, bunun son 13 yılın en yüksek çekirdek enflasyon oranı olduğuna dikkat çekti. Çandır, “Çekirdek enflasyonda yaşanan bu gerçekleşmeler geçtiğimiz aylarda da bahsettiğim üzere çift hanede kalma süresini uzatmakta ve gelecek yılki enflasyonla mücadeleyi de zorlaştırmaktadır. Bu nedenle önümüzdeki dönemde uygulanacak sıkı para politikası enflasyonun düşürülmesinde yetersiz kalacaktır. Kalıcı hale gelen yüksek enflasyonu düşürmenin yolu da yapısal problemlerimizin çözümünden geçmektedir” dedi.

    Okullar açıldı eğitim harcaması arttı

    Eylül ayı ana harcama gruplarına bakıldığında yalnızca gıda ve alkolsüz içecekler grubunda yüzde 0.23 düşüş yaşandığını belirten Çandır, okulların başlamasıyla en yüksek artışın yüzde 2.08 ile eğitim grubunda olduğunu kaydetti. Çandır, eğitimi yüzde 1.58 ile ulaştırma, yüzde 1.34 ile çeşitli mal ve hizmet grubunun izlediğini kaydetti.

    Bölge enflasyonu ortalamanın üzerinde

    Burdur, Isparta, Antalya illerini kapsayan Batı Akdeniz’in enflasyon rakamlarını da değerlendiren Ali Çandır, bölge enflasyonunun aylık yüzde 0.71 artış ile ülke ortalamasının üzerinde artış yaşadığını bildirdi. Çandır, yıllık yüzde 11.56 ile de ülke enflasyonu üzerinde seyreden bölge enflasyonunun 26 bölge içerisinde en yüksek enflasyona sahip 12. Bölge olduğunu belirtti. Çandır, “Ana harcama grupları itibariyle bölgemizde yüzde 0.71 düşüş gösteren gıda ve alkolsüz içecekler grubu ile yüzde 0.04’lük düşüş gösteren alkollü içecekler ve tütün grupları haricinde tüm gruplarda artış görülmüştür” dedi.

    KDV indiriminin bitmesi Ekim enflasyonuna yansır

    BAGEV Başkanı Çandır, beyaz eşyada sıfır ÖTV, mobilyada KDV indiriminin 30 Eylül itibariyle bittiğini belirtirken, bunun enflasyona yansımasının ekim ayında görüleceği uyarısında bulundu.

    Tüm bu gerçekleşmeler sonrası orta vadeli programda yer alan enflasyona ait öngörülerin gerçekleşmesinin her geçen gün daha da zayıfladığı ifade eden Çandır, “Yüzde 9.5 oranındaki yıl sonu ve yüzde 5 oranındaki 2020 yılı sonu öngörülerinin gerçekleşmesinde sadece tarım ve gıda fiyatları üzerinden alınacak tedbirler yeterli olmayacaktır. Yıl sonu ve orta vadeli plan sonu enflasyonunun tek hanede tutulması da bu gerçekleşmelerle mümkün görünmemektedir.”

  • ATSO Başkanı Çetin’den OVP değerlendirmesi

    Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Davut Çetin, Resmi Gazetede tam metni yayınlanan Orta Vadeli Program’da(OVP) belirtilen bazı ana başlıkların özellikle Antalya için son derece önemli olduğunu kaydederek, “OVP’de belirtilen başlıkların bir kısmı sürekli dile getirdiğimiz konular. Bunları yakından takip edeceğiz, reformların hayata geçmesi noktasında da elimizden gelen katkıyı vereceğiz” dedi.

    Ekonomi yönetimi tarafından Orta Vadeli Programın açıklanması ile ekonominin tekrar konuşuluyor olmasından büyük mutluluk duyduğunu dile getiren ATSO Başkanı Davut Çetin, “Ülkemizde yoğun politik ve uluslararası ilişkilere dayalı bir gündem hakim. Bu süreçte ekonomi arka plana itilmişti. OVP’nin açıklanması ile gündemin bir miktar ekonomiye kaymasını memnuniyetle karşılıyorum” ifadelerine yer verdi.

    Plana ilişkin de değerlendirmede bulunan Başkan Çetin açıklamasında şunları kaydetti:

    “Orta Vadeli Plan içeriğinin yenilenmiş olduğunu ve alt başlıklarla adeta bir kalkınma planı gibi hazırlanmış olduğunu görüyoruz. Diğer taraftan ekonomik göstergelerdeki tahminler konusunda biraz daha çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Büyüme hedefleri 4 yıl üst üste 5,5 gibi potansiyelin üzerinde olan sabit bir rakamla ifade edilmiş. Böyle bir öngörünün gerçekleşmesi zor gibi görünmektedir. Hedeflerin kur, ihracat, özel yatırımlar ve turizm tahminlerinin gerçekleşmesine bağlı olduğu açıktır. Büyüme rakamlarına göre açıklanan enflasyon hedeflerinin nasıl tutturulabileceği, işsizliğin neden açıklanan büyüme hedeflerine paralel bir düşüş göstermeyeceği konusunda belirsizlikler olduğunu görüyoruz.”

    “OVP’de turizme önemli rol”

    OVP’ye göre büyüme hedeflerinde turizme önemli bir rol verildiğinin altını çizen Çetin, “Fakat bu sektörün ivme kazanmasını sağlayacak tanıtım ve strateji değişikliği başlıkları dışındaki konularda da iyileştirmelere ihtiyaç bulunmaktadır. Kırsal turizme hiç değinilmemesini eksiklik olarak görüyorum. Ekonomik Sosyal Konsey’in aktif hale getirilmesi de ele alınmalıydı. Bu eksiklere karşılık OVP’de yeni ve çok iyi başlıkların olduğunu görüyoruz. Oda olarak sürekli dile getirdiğimiz lisanslı depoculuk, tedarik zinciri yönetimi, lojistik altyapısında iyileştirme konularında düzenlemeler yapma iradesi belirtilmiştir” dedi.

    “Adil vergilendirme”

    “Orta gelir grubuna ek vergilerle daha fazla yüklenilmemelidir” diyen Çetin, “Sistemin tümünü ele alan yapısal reformlar hayata geçirilmelidir. Bu noktada dolaylı vergilerin düşürülmesi, istihdam ve üretim üzerindeki yüklerin azaltılması son derece önemlidir. Ancak maalesef son düzenleme ile Motorlu Taşıtlar Vergisi ve bazı kalemlerdeki artış, belirtilen hedefler ile çelişmektedir. Orta gelir grubuna ek vergilerle daha fazla yüklenilmemelidir. Rant adil şekilde vergilendirildiği bir sistem kurgulanmalıdır. Kayıt dışı ile mücadelenin yeterince vurgulanmadığını görüyoruz. Özellikle vergi konusunda ortaya konan hedeflerin daha net ifade edilmesi gerekmekteydi” ifadelerini kaydetti.

    İnovasyona dayalı büyüme

    Çetin, “İnovasyona dayalı büyümenin, girişimcilerin desteklenmesinin, girişim sermayesi, kitle fonlaması gibi modellerin planda ele alınması son derece olumludur. Planda, e-ticaretin desteklenmesi, dijital dönüşüm gibi konulara verilen önemin, hayata geçirilme noktasında da aynı titizlikle ele alınması gerekmektedir. Planlı sanayi bölgelerinin ele alınması, katma değeri yüksek üretime yönelme istekliliği sanayimize güç katacaktır. Büyük ölçekli tarımsal üretim modeline geçiş, su kanunun çıkarılması gibi başlıklar son derece değerlidir. URGE projeleri bugüne kadar ihracat potansiyelinin ortaya çıkmasında faydalı olmuştur. Bu tür modeller kapsamı genişletilerek ele alınmalıdır. Tüm bu hedefler, yine OVP’de belirtilen kamu, özel sektör ve sivil toplum arasındaki güçlü koordinasyon, işbirliği ve katılımcılık ile hayata geçirilebilecek hedeflerdir” açıklamasında bulundu.

  • Öner’den kaldırılan TEOG değerlendirmesi:

    Eğitim-Bir-Sen Manisa Şube Başkanı Mesut Öner, Milli Eğitim Bakanlığı’nın uygulamadan kaldırdığını açıkladığı TEOG sınavı hakkında değerlendirmede bulundu. TEOG’da esas sorunun merkezi yerleştirmeden kaynaklandığını vurgulayan Öner, “Ortaöğretime Geçiş Sistemi konusunda geçmiş tecrübelerden de istifade ederek rasyonel ve kalıcı çözümler için adımlar atılmalıdır. Eğitimin paydaşlarıyla istişare edilerek olgunlaştırılmış, sürdürülebilir bir model geliştirilmelidir.” dedi.

    Eğitim-Bir-Sen olarak, TEOG’un olumlu ve olumsuz yanlarına 2016 yılında yayınladıkları Eğitime Bakış 2016: İzleme ve Değerlendirme Raporu’nda dikkat çektiklerini dile getiren Öner, ”Raporumuzda TEOG kapsamında yapılan sınavların, geçmiş dönemlerde yapılan sınavlara göre, derslerin bir parçası olarak tasarlanmış olması ve yerleştirmede tüm sınıfların yıl sonu başarı puanının hesaba katılması yönleriyle, okul içi eğitim-öğretim süreçleriyle daha fazla bütünleşmiş olduğunu belirtmiştik. Bu durumun öğretmenlerin ve okulun rolünü daha da etkin hale getirdiğini ve öğrencilerle velilerde sınav kaygısını azalttığını ifade etmiştik. Bu olumlu yanına rağmen TEOG’un, öğrencileri sınava girip girmediğine veya yerleştirme sürecinde tercihte bulunup bulunmadığına bakmaksızın merkezi olarak yerleştirmeyi hedeflemesinden kaynaklı olumsuz sonuçlarına da değinmiştik.” şeklinde konuştu.

    “Sorun merkezi yerleştirmedeydi”

    TEOG’un ortaöğretime geçiş sürecinde merkezi yerleştirme aracı olarak kullanılmasının sorunları beraberinde getirdiğini ifade eden Öner, “Ortaöğretim kurumlarına yerleştirmenin merkezi olarak TEOG sınavı üzerinden yapılması, öğrencinin puanı kaç olursa olsun hep daha iyi bir okula yerleşme beklentisi oluşturdu ve bu durum sürekli bir nakil arayışına sebep oldu. Daha iyi bir okula yerleşme baskısı zamanla velilerin memnuniyetsizliğini hat safhaya çıkardı. TEOG ile yerleşenlerin bu nakil arayışları istatistiklere şöyle yansıdı: 2015-2016 eğitim-öğretim yılı birinci döneminde 434 bin 615 öğrenci nakil başvurusunda bulundu, 101 bin 12’si nakille yer değiştirdi. Bu rakamlar ortalama 300 bin seviyesinde seyretti, yerleştirme oranı ise müracaat sayısının yaklaşık yüzde 20’sinde kaldı. Diğer taraftan, TEOG, sınav puanını merkezi yerleştirmede esas alarak okulu ve öğrenciyi etiketledi. Bu yaftalamalar üzerinden okullar ve öğrenciler başarılı-başarısız şekilde toplum nezdinde kategorize edildi. Bu durum, başarısız olarak addedilen okul ve öğrencilerin aleyhine işleyerek eğitimde fırsat eşitliğini bozdu. Diğer taraftan, merkezi yerleştirme okul mahalle ilişkisini bozarak okulların ve öğrencilerin bulundukları mahal ile bütünleşmelerine engel oldu. Bunun yanı sıra, bugün olumsuz örneklerini gördüğümüz, öğrenci açısından ulaşım güçlüğü, servis maliyeti gibi sonuçları doğurdu. Merkezi yerleştirmeden kaynaklı dolaylı ve dolaysız sonuçlar sınavın kendisini tartışmaya açtı.” dedi.

    “Olgunlaştırılmış, sürdürülebilir bir model geliştirilmeli”

    Tüm öğrencilerin TEOG sınav puanına göre merkezi olarak yerleştirilmesinin pedagojik boyutunun zaman içinde zayıfladığını belirten Öner,” Merkezi yerleştirme yerine, TEOG’un yürürlüğe konulduğu süreçte vurgulandığı gibi izleme ve değerlendirme fonksiyonunu daha fazla üstlenecek bir sınavın ön plana çıkarılması gerekmektedir. Öğrencilerimizin geleceğe dönük hedeflerinde hayati bir öneme sahip olan Temel Eğitimden Ortaöğretime geçiş sürecinde paydaşların görüşleri de alınarak olgunlaştırılmış, sürdürülebilir bir model geliştirilmelidir. Bu hususta; Tüm öğrencilerin merkezi olarak liselere yerleştirilmesinden acilen vazgeçilmeli ve öğrencilerin evlerine en yakın okula gitmelerinin esas olduğu bir sistem geliştirilmelidir. Böyle bir uygulama ile öğrencilerin ve velilerin büyük bir bölümü merkezi yerleştirme kaygısından uzaklaştırılmış olacak, sadece belli sayıdaki öğrencinin seçilmiş liseler için yarışması sağlanacaktır. Böylece, bütün liseler heterojen bir öğrenci kitlesine kavuşacak, liseler arasındaki başarı uçurumu kapanacak ve her liseden başarılı öğrencilerin çıkması mümkün olacaktır. Tüm öğrencilerin merkezi sınava girmesi ve merkezi olarak yerleştirilmesi yerine çok daha az sayıda öğrencinin az sayıda seçici liseye yerleştirildiği bir sistem benimsenmelidir. Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri ve bazı Anadolu, Anadolu İmam Hatip ve Anadolu Mesleki ve Teknik Liseleri seçici okul olarak tanımlanması ve bu okullara az sayıdaki en başarılı öğrencilerin gelmesi sağlanmalıdır.” şeklinde konuştu.

  • Bakan Zeybekci’den Türkiye-Almanya ilişkisi değerlendirmesi

    Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, “Alman dostlarımıza da birebir temaslarda şunu söylüyorum; Siyasi bazı farklılıklar olabilir. Bölgesel görüş farklılıkları olabilir. Bazı alanlarda çelişkiler olabilir. Ama bunların hiçbirisine ekonomik menfaatler malzeme edilmez” dedi.

    Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından düzenlenen programla temmuz ayı ihracat rakamlarının açıklanmasının ardından soruları yanıtladı. Almanya’nın Avrupa Komisyonu’na Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve Türkiye’nin faaliyetlerinin durdurulmasıyla ilgili teklifiyle ilgili sorulan soru üzerine Bakan Zeybekci, ekonomik ilişkilerin negatife dönmesiyle her iki ülkenin de zarar göreceğini belirterek, “Almanya’nın daha doğrusu Gümrük Birliği’nin güncellenmesiyle ilgili şu anda böyle bir yöntem, böyle bir mekanizma söz konusu değil. 21 Aralık 2016 tarihi itibariyle Avrupa Komisyonu Avrupa Konseyi’nden oy birliği ile Türkiye’yi de gümrük birliği güncellenmesiyle ilgili yetki talep etti. Bu yetkinin geri alınmasıyla ilgili, bunu isteyen negatife dönülmesiyle ilgili süreç bellidir. Almanya’daki dostlarımıza defalarca söylediğimiz bir şey var; Türkiye ile Almanya’nın ilişkileri negatif olması, sorunlu olması, eksiye gitmesi iki ülke de kaybeder. Almanya da kaybeder Türkiye de kaybeder. Doğrudan ticaretimiz yaklaşık olarak 35 milyar doların üzerinde. Türkiye’deki yatırım yapan veya Almanya’da yatırım yapan Türk şirketleri ürettikleri ticaret hacimlerine baktıkları zaman da 100 milyar doların üzerindedir. Dolayısıyla zarar gören her iki ülke olacağına göre negatif gelişmelerden sevinen veya kazananın kim olacağına aklı selim olarak iyi düşünmek lazım” dedi.

    “Siyasi farklılıklara ekonomik menfaatler malzeme edilmez”

    Bakan Zeybekci şöyle konuştu:

    “Alman dostlarımıza da birebir temaslarda şunu söylüyorum; Siyasi bazı farklılıklar olabilir. Bölgesel görüş farklılıkları olabilir. Bazı alanlarda çelişkiler olabilir. Ama bunların hiç birisine ekonomik menfaatler malzeme edilmez. Ekonomik menfaatlerin malzeme edilmesi ve ya ekonomik menfaatlerin tartışmaya açılması gibi bir dırım söz konusu olduğunda söyleyecek tek bir söz kalmaz. Çünkü ekonomik ilişkiler genel anlamda diğer tüm negatif ilişkileri bir düzeltme platformudur. Bu platformu kaybetmemekte fayda var. Yine bu kapsamda biz Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’nin güncellenmesiyle ilgili süreci çok yakından takip ediyoruz. Bu sene sonuna kadar da olumlu sonuç alma gayretinde, niyeti içinde olacağız. Biz kendi görevlerimizi yapacağız. Avrupa Birliği de kendi sürecini tamamlayacağına inanıyoruz. Pozitif düşünüyoruz.”

  • Palandöken’den “kira sigortası” değerlendirmesi

    Ülkenin nüfusunun yüzde 26’sının kiracı konumunda olduğunu kaydeden TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Kira sigortası ile devletin vergi kaybı olmayacak. Konut kiralama işlemlerinin tümü kayıt altında olacak. Ev sahipleri kirasının peşinde koşmayacak çünkü hakları koruma altında olacak” dedi.

    Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, bu yıl uygulanmaya başlayan kiraların sigortalanmasıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Kira sigortasının birçok sorunu çözeceğini dile getiren Palandöken, “Bu yıl 22 Mayıs itibariyle aktif olarak uygulanmaya başlanan kira sigortası uygulamasına yoğun talep var. İlk yirmi günde 814 mülk sahibi bilgi almak için çağrı merkezlerine müracaatta bulundu. Bu uygulama mülk sahiplerinin haklarını da koruyor. Kiracının kirayı ödememesi halinde mülk sahibi parasının peşinde koşarken mağdur olmayacak. Ülkemizde yaklaşık 20 milyon hane sayısı var. Bu hanelerdeki vatandaşlarımızın yüzde 26’sı ise kiracı konumunda. Kira sigortası ile tüm konut işlemleri kayıt altında olacağı için devletin vergi kaybı da büyük oranda azalmış olacak” diye konuştu.

    “1 yıllık kira sigortası 1 aylık kiranın yüzde 65’i tutarında”

    Kira sigortası uygulaması ile ilgili bilgi veren Palandöken şunları kaydetti:

    “Mevcut kiracısı olan mülkler ve yeni kiralama yapılan mülkler için, mal sahibi ve kiracı bilgileri başvuru için yeterli. İlk üç ay bekleme süresi içerisinde kira bedeli düzenli ödenmesi gerekiyor. Sigorta işlemlerinin tamamlanması için evin kira bedeline göre yüzde 65 tutarında ücret talep ediliyor. Örneğin evin kirası bin lira ise yıllık 650 TL kira sigortası primi ödenecek.”

    Palandöken, kira sigortası uygulamasının kayıt dışılığın azalmasına da etkisi olacağını belirterek, “Kira gelirini sigortalatmak isteyen mülk sahibinin gelirleri bu yolla kayıt altına alınacağından, sigortalanan gelirlerin vergisi de rahatlıkla tespit edilebilecek. Sigorta şirketleri, maliye ile veri paylaşımında bulunabilir ve gelirler bu şekilde kolaylıkla takip edilebilir” ifadelerini kullandı.

    Ülkenin nüfusunun yüzde 26’sının kiracı konumunda olduğunu kaydeden Palandöken, “Kira sigortalanması ile devletin vergi kaybı olmayacak. Konut kiralama işlemlerinin tümü kayıt altında olacak. Ev sahipleri kirasının peşinde koşmayacak çünkü hakları koruma altında olacak” dedi.