Etiket: Davasına

  • Bodrum’u sarsan yasak aşk cinayeti davasına çelişkili ifadeler damga vurdu

    Muğla’nın Bodrum ilçesinde geçtiğimiz yıl 6 Ocak tarihinde yaşanan ve Bodrum’u sarsan iş adamı Ali Özdemir cinayetinin davası bugün başladı. Çelişkili ifadelerin verildiği davada zanlı M.Ö. cinayeti planlayarak işlemediğini ve silahın boğuşma esnasında ateş aldığını ifade etti. M.Ö. cinayetin ardından bulunamayan silahı kayınpederinin aldığını iddia etti. Kayınpeder S.A. ise eski damadını yalanlayarak silahı hiç görmediğini söyledi.

    Bodrum’u sarsan yasak aşk cinayeti 6 Ocak 2018’de yaşanmıştı. İşadamı M.Ö. eşi T.Ö. ile ilişkisi olduğundan şüphelendiği ortağı Ali Özdemir’i öldürmüş, cesedini de kayınpederi ile birlikte ormanlık alana atmıştı. M.Ö. olaydan yaklaşık bir hafta sonra savcılığa giderek teslim olmuş ve olayı itiraf etmişti. İtirafın ardından M.Ö.’yle birlikte eşi T.Ö., kayınpederi A.S., kayınvalidesi F.S., baldızı K.S., gözaltına alınmış, mahkemeye çıkarılan zanlılardan cinayeti işlediğini itiraf eden M.Ö. ile cesedin ormanlık alana atılmasına yardım ettiği iddia edilen kayınbabası A.S. tutuklanmıştı.

    Dava 1 yıl sonra başladı

    Muğla’da cezaevinde bulunan M.Ö. ile kayınpederi A.S.’nin sabah saatlerinde Bodrum Adliyesi’ne getirilmesiyle dava Bodrum Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Davaya sanıklar M.Ö., A.S., K.S., F.S., İ.A. ile avukatları, Ali Özdemir’in yakınları ve avukatları ile basın mensupları katıldı. Davanın 3 gün boyunca görüleceği öğrenildi.

    “Eşimin telefonundan Ali’ye gönderdiği uygunsuz fotoğrafları gördüm”

    Şüphelilerin kimlik bilgilerinin sorulmasıyla başlayan dava daha sonra cinayet şüphelisi M.Ö.’ye savcılık ve emniyetteki ifadelerinin sorulmasıyla devam etti. İfadeleri kabul eden M.Ö. o gün yaşananları mahkeme huzurunda tekrar anlattı. Eşi T.Ö. ve Ali Özdemir’in ilişkilerini eşinin telefonundan attığı resimlerle öğrendiğini ifade eden M.Ö. şunları söyledi:

    “Doğum günümü kutladığımız gecenin sabahı kızımı servise bindirmek için erkenden kalktım. Genelde kızımı eşim servise bindirir ve onun telefonunu ararlar. Bende o yüzden eşimin telefonunu aldım. Kızımı servise bindirip geldikten sonra eşimin Watsapp yazışmalarına baktım. Profilinde Ali’nin resmi olan “uyuz” olarak kayıt ettiği numaraya fotoğraf gönderdiğini gördüm. Bu fotoğraflar uygunsuz fotoğraflardı. Daha sonra fotoğrafların ekran resmini aldım ve kendime gönderdim. Ben 10 yıl önce eşimden boşanmak istemiştim ancak babası engel olmuştu. O gün saat 01.00’e kadar uyudum. Kalktığımda eşim telefonla konuşuyordu ve benden tost yaptırmamı istedi. Ben kapıdan çıkarken Ali geldi eve. Ali içeri girdi bende çıktım. Evin penceresinden baktığımda Ali ve eşimin üst kata çıktığını gördüm”.

    “İhaneti anlatınca kayınpederimle birlikte ağladık”

    Eşinin fotoğraflarını yakaladığı gün kayınpederini arayarak yanına gittiğini belirten M.Ö. ifadesine şu sözlerle devam etti: “O gün bir arkadaşımı aradıktan sonra kayınpederimi arayıp yanına gittim. Ona telefondaki fotoğrafları gösterdim. Bana ‘Ne yapacaksın?’ dedi. Bende boşanacağımı söyledim. Elemanı gelince yanından ayrıldım.”

    “Silah elimde patladı”

    Cinayet günü eşini baldızıyla birlikte kahvaltıya gönderdiğini belirten M.Ö. sözlerini şöyle sürdürdü: “O gün eşimle baldızım sabah erkenden kalkıp kahvaltıya gitti. Bende kanepede uyuyan Ali’nin yanına giderek onu kaldırdım. Konuşmak istediğimi söyledim. Ona seni abi olarak bilirdim dedim ve eşimle olan ilişkisini bildiğimi söyledim. Oda bana ‘Den ne diyorsan?’ diyerek küfür etti. Birbirimize yumruk attık ve boğuştuk. Daha sonra yattığı koltuğun yan tarafına düştüm ve elime silah geçti. Bana ‘Beni mi vuracaksın?’ diyerek üzerime geldi. Bende silahla ittirerek omzuna vurdum. Elimi ve ayağımı tutmaya çalışırken Ali’nin ayağı kaydı düştü, bende onun üstüne düştüm. Silah sağ elimdeydi ve elim tetiğin üzerinde olduğu için patladı. Kafasına nasıl isabet etti bilmiyorum. Ben bir süre donup kaldım. Daha sonra kayınpederimi aradım”

    “Cesedi kayınpederimle ormanlık alana attık”

    Cinayet işledikten sonra kayınpederini arayıp eve çağırdığını ifade eden M.Ö. “Kayınpederimi arayarak ‘Mutfakta yaptığın izalasyona bakar mısın?’ diyerek eve çağırdım. 20 dakika sonra eve geldi ve Ali’nin cesedini gördü. Bana “Ne yaptın sen’ dedi. Daha sonra cesedi birlikte araca taşıyıp ormanlık alana attık. Eve döndüğümüzde kayınpederim vileda yaptı. Bende Ali’nin aracını yakın mesafede bir yere bırakıp döndüm. Araçta bulunan pasaportu aldım başka bir şey almadım”

    Zanlının çelişkili ifadeleri dikkat çekti

    Eve gelip üzerini değiştirdikten sonra kiraladığı araçla evden ayrıldığını belirten M.Ö., “Maktule ait cep telefonu, tabanca, boş kovan ve pasaportu aldım. Kiraladığım araca binerek Bitez Limanı’na gittim. Burada pasaportu yakıp, cep telefonlarını denize attım. Telefonları atmadan önce Ali’nin eşime attığı ‘Aşkım karım ne zaman boşanacaksınız?’ mesajlarını gördüm.” dedi.

    M.Ö. daha sonra eve döndüğünde kayınpederi A.S.’nin cinayet silahını alarak evden gittiğini belirtti.

    Kayınpeder A.S. ise cinayet silahının kendisinin aldığı yönünde ifade veren M.Ö.’nün ifadelerini kabul etmeyerek şunları söyledi: “Ben silahı hiç görmedim. Ayrıca olaydan sonrada silahı ben almadım. M.Ö.’nün bu yöndeki beyanını kabul etmiyorum. Ben M.Ö. ile inşaatta görüşürken M.Ö.’nün T.S. ve Ali’yi daha öncesinden takip etmediğini anlayamadım. Ben eve gidip duş aldıktan sonra kesinlikle eşime üzerimde bulunan mont, pantolon ve diğer kıyafetleri vererek yıkamasını söylemedim. İkinci kez eve geldiğimde ben evde M.Ö.’nün temizlik yaptığını görmedim.” dedi.

    Mahkeme başkanlığı tarafından Sanık A.S.’ye son bir şey söyleyip söylemeyeceği sorulması üzerine A.S., “Ben Ali Özdemir’in ailesinden özür diliyorum. Başsağlığı diliyorum. Böyle bir şey olmasaydı çok iyiydi ama oldu” dedi.

    Sanık A.S.’nin ardından M.Ö.’nün eski baldızı sanık K.S. ve M.Ö.’nün eski kayınvalidesi sanık F.S.’nin ifadesine geçildi. Yaşananları ve bildiklerini mahkeme huzurunda tekrar anlatan F.S. ifadesinin sonunda, “Ben 11 aydır kahve işletiyorum kadın başıma. Adaletin yerini bulmasını istiyorum. Bizler kendi halinde yaşayan insanlardık.” dedi.

    “Cinayetin nedeni namus değil”

    İşadamı Ali Özdemir’in yakınlarından müşteki Ş.Ö. ise, olayın maddi sebepleri olduğunu iddia ederek “Bu bir namus cinayeti değildir. Olayın maddi sebepleri olduğunu düşünüyorum. Şikayetçiyim, davaya katılmak istiyorum” dedi.

    İfadelerin ardından M.Ö. ve A.S.’nin tutukluluk hallerinin devamına karar verildi. Duruşmaya yarın sabah devam edileceği öğrenildi.

    Öte yandan dava içerisinde sanık M.Ö.’yü yönlendirdiği iddia edilen avukat Julide Doğan hakkında zorla getirilme kararı alındı.

  • Malatya’da FETÖ/PDY ana davasına devam edildi

    15 Temmuz darbe girişimine ilişkin Malatya’da görülen FETÖ/PDY ana davasında dönemin 2. Ordu Kurmay Başkanı olan Avni Angun esas hakkındaki son savunmasını gerçekleştirdi.

    Tutuklu sanık eski Tümgeneral Avni Angun, Sincan F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla esas hakkındaki savunmasını yaptı. 100 sayfadan oluşan uzun bir savunma yapan Avni Angun, 15 Temmuz günü karargahtan ayrılırken sıra dışı bir durumla karşılaşmadığını savundu.

    Kalkışmanın duyulmasının ardından bilgi almak için karargah kontrol merkezini aradığını ifade eden Angun, “Ordu harekat merkezini başka bir bilgi var mı diye aradım. Albay Erkan Varol ’Malatya ve bizim bölgemizde bir şey yok’ dedi ve sıkıyönetim mesaj emrinin geldiğinden bahsetmedi. Televizyonda hareketlilik görmem üzerine alay komutanlarını arayıp personele dikkat etmelerini, sağda solda silahlı asker olmaması, hiyerarşinin dışına çıkılmaması ve emir komutada kalmalarını emrettim. Daha sıkıyönetim mesaj emrinden haberim olmadan inisiyatif alarak ilgili alay komutanlarına ulaşıp gerekli önlemlerin alınmasını emrettim. Vekalet bıraktığım Tuğgeneral Mustafa Serdar Sevgili’yi de aradım ama benimle telefonda görüşmek istemedi. Adem Huduti’yi aradım telefona çıkan kişi ordu komutanın konutta olduğunu ancak meşgul olduğunu söyleyip görüştürmedi. Bir kez daha aradığımda ordu komutanın karargaha gittiği söylendi” ifadelerini kullandı.

    Daha sonra ordu komutanının kendisini karargaha çağırması nedeniyle üzerini değiştirip konutundan çıkmak için kapıyı açtığını belirten Angun, bu sırada kapıda olan bir silahlı binbaşının çıkamazsın ikazıyla karşılaştığını iddia etti.

    “Silahlı askerler tarafından konutum basılarak vazife yapmam engellenmiştir”

    Angun, konutunun önünde yaşadığı diyalogu ise şöyle anlattı:

    “Binbaşıya ’kurmay başkanıyım, ordu komutanı emir verdi karargaha gideceğim’ dedim binbaşı ’dur, çıkamazsın’ ikazını tekrarladı ve elindeki tüfeği bana doğrultup ’seni vururum’ dedi. Tekrar konutumdan içeri girmek zorunda kaldım. Binbaşı İbrahim Dede’ye ’ordu komutanının emri var’ dememe rağmen Albay Bahadır Erdemli’ye itibar etmesinin mantıklı bir izahı olur. Özel olarak darbeciler tarafından gönderildiği aşikardır. Pencereden baktığımda başka askerler tarafından konutun kuşatıldığını gördüm. Konutumda hürriyetimden yoksun bırakıldığımda, Ordu Komutanı Adem Huduti’den yardım talebinde bulundum. Hürriyetimden yoksun bırakıldığımdan toplam 10 kişinin haberi vardır. Olay doğrudan benim ve ailemin can güvenliğini tehdit eden şok bir gelişmedir. Yardım talebinde bulunduğum Huduti’nin emri doğrultusunda da bu olay sonlandırılmıştır. Karargahtan çıkmam beklenmiş çıkmama müteakip sıkıyönetim mesaj emirlerinin geldiği hakkında bana bilgi verilmemiş. Silahlı askerler tarafından konutum basılarak vazife yapmam engellenmiştir. Tüm yaşanan bu olaylar planın parçası olarak darbeciler tarafından bertaraf edilmeye çalışılıp, karargahtan uzak tutulmaya çalışıldığım ortadadır.”

    “Benim olaylara ilişkin ilk bilgiye ulaştığım saat 23.00 civarıdır”

    Sözde Sıkıyönetim Komutanlığının mesaj emri ve darbe girişiminden haberinin olmadığını tekrarlayan Angun, “Televizyondan gördüğüm kadarıyla bilgi sahibiydim. Erkan Varol harekat merkezini aradığımda Malatya’da herhangi bir sıkıntı olmadığını söylediğimden sınırlı bir bilgiye sahiptim. Yaşanan olaylarla ilgili ne sağlıklı bir değerlendirme yapabilecek ne de başkasıyla paylaşacak bilgiye sahip değildim. Karargaha gidip Huduti ile görüştüğümde sıkıyönetim mesajlarını gördüm. Benim olaylara ilişkin ilk bilgiye ulaştığım saat 23.00 civarıdır. Konutumun İbrahim Dede önderliğinde bir kısım askerlerce basıldığından durumu net bir şekilde anlayacak kadar televizyon izleyemediğim açıktır” iddiasında bulundu.

    İddianamede 2. Ordu Karargahına gidişiyle ilgili de suçlandığını hatırlatan Angun, “Ordu komutanı emir subayı aracılığıyla arayarak ordu karargahına gelmemi emretmiştir. Benim birinci amirimdir. Dolayısıyla karargaha gitmem değil, gitmemem suçtur. Kaldı ki 15 Temmuz gecesi çoğu generaller karargahına gittiği görülmektedir. Darbecilerle hareket ediyor olsaydım darbecilerin rahatlıkla giriş çıkış yaptığı 2 no’lu nizamiyeyi kullanabilirdim” şeklinde konuştu.

    “Türkiye’de sıkıyönetim mesaj emrini öğrenen en son kişilerdenim”

    Kararlılıkla darbeye karşı mücadele ettiğini ve darbeciler tarafından da karargahta istenmediğini ileri süren Angun, “16 Temmuz’da saat 00.05 civarı güçlükle girebildiğim ordu karargahında sıkıyönetim mesajının geldiğini Adem Huduti ile makamında yaptığım görüşmede gördüm. Benim tüm bu gelişmelerden haberdar edilmeyişimin art niyetli oluşu ortaya çıkmıştır. Türkiye’de sıkıyönetim mesaj emrini öğrenen en son kişilerdenim. İlk görmesi gereken kurmay başkanıyken benden gizlenmesinin izahı yok. Darbecilerle hareket eden kişi olsaydım herhalde sıkıyönetim mesaj emrini en son öğrenen kişi olmazdım” dedi.

    Angun, Ordu Komutanı Huduti’nin de gelen sözde mesaj emrine uyulmaması emrini verdiğini ve bu nedenle Huduti’nin de kendisi gibi darbe karşıtı olduğunu düşündüğünden birlikte faaliyetlere devam ettiğini dile getirdi. Sıkıyönetim mesaj emrini gördükten sonra tavrını bozmadığını ve darbeyi önleyici faaliyetlere devam ettiğini belirten Angun, “Benim bu davranışım sonucu karargahtaki darbecilerle hareket ettiğimi söylemek hayatın olağan akışına uymaz” ifadelerini kullandı.

    İddia makamının kendisi hakkındaki suçlamaları kabul etmediğini de iddia eden Angun, hiçbir zaman FETÖ/PDY ilişkisinin olmadığını söyleyerek beraatini talep etti.

  • Çete davasına FETÖ kumpası soruşturması başlatıldı

    Sakarya’da 2009 yılında gerçekleştirilen dönemin Sakarya Emniyet Müdürü Faruk Ünsal’ın da tutuklu kaldığı çete davasına ilişkin savcılık, FETÖ kumpası soruşturması başlattı.

    2009 yılında gerçekleştirilen operasyonda, Akyazı eski Belediye Başkanı Yaşar Yazıcı’nın da yargılandığı ve dönemin Sakarya İl Emniyet Müdürü Faruk Ünsal’ın da aralarında bulunduğu birçok kişi tutuklanmıştı. Soruşturmayı yürüten dönemin Akyazı savcısı Serkan Çakmak, FETÖ soruşturması kapsamında meslekten ihraç edildi. Dönemin Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Şube Müdürü olan Alpaslan Hersanlıoğlu’da FETÖ soruşturması kapsamında tutuklanmıştı. FETÖ’den ihraç edilen ve yargılanan savcı ve polislerce yapılan çete soruşturmasında tutuklu bulunan Akyazılı Ali Yıldırım’ın kendilerine FETÖ kumpası kurulduğu yönünde yaptığı suç duyurusunun ardından savcılık harekete geçti.

    Savcılık, cezaevindeki Ali Yıldırım’ın mağdur sıfatıyla ifadesini aldı. Yıldırım’a cezaevinde soruşturmayı yapan eski savcı Serkan Çakmak, Organize Şube Müdürlüğünde o dönemde görev yapan eski komiser Serkan G., eski polis memuru Ercivan K. ile Akyazı eski ilçe Jandarma Komutanı Rıfat Tamer A’nın fotoğraflarından teşhis yaptırıldı. Ali Yıldırım, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, savcılık ve mahkemeye yazdığı yeniden yargılanma talebine ilişkin dilekçede, FETÖ kumpası nedeniyle mağdur olduğunu söyledi. 2009 yılında gözaltına alınınca komiser Serkan Gürkan ve Ercivan K.’nın, kendisinden Emniyet Müdürü Faruk Ünsal’dan operasyon olacağını öğrendiğini söylemesini istediğini ifade eden Ali Yıldırım, komiser ve polis memurunun kendisine yardımcı olacaklarını ve aksi durumda çok ceza alıp içeriden çıkamayacağını söylediklerini belirtti.

    Delillerin karartılarak emniyet müdürünün tutuklandığını anlatan Yıldırım, Eski Akyazı İlçe Jandarma Komutanı Rıfat Tamer A. ile samimi oldukları dönemde odasında FETÖ elebaşının kitaplarının bulunduğunu ve Aksoy’un bu kitaplardan birini okuduğunu, aracına bir kez bindiğinde torpido gözünde de FETÖ elebaşının kitabını gördüğünü söyledi. Tamer A’nın meslekten ihraç edilen savcı Çakmak ile samimi olduğunu kaydeden Yıldırım, yeniden yargılanmak istediğini söyledi.

  • Alperen Sakin davasına devam edildi

    İzmir’in Çiğli ilçesinde 3 yaşındaki Alperen Sakin’in serviste unutularak ölmesinin ardından sanıkların yargılanmasına devam edildi.

    İzmir’in Çiğli ilçesinde yaşanan olayda, 3 yaşındaki Alperen Sakin, servis içerisinde saatlerce unutulmuş ve hayatını kaybetmişti. Olayın ardından açılan davada sanıklar, Karşıyaka 2. Ceza Mahkemesinde dördüncü kez hakim karşısına çıktı. Duruşmaya tutuklu sanıklar Tamer İ., Yurdagül İ. ile tutuksuz sanıklar Arzu G., Dilara K., sanık avukatları, Alperen Sakin’in babası Serkan, annesi Buket Sakin, Sakin ailesinin avukatları, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı avukatı Müjgan Bilgen Özen katıldı. Duruşmaya tanıkların dinlenmesi ile devam edildi. Sakin ailesinin avukatları, davanın ağrı ceza mahkemesinde görülmesi için ve okulda silindiği iddia edilen güvenlik kamera görüntülerinin uzman bir kuruluş yardımı ile geri getirilmesi için dilekçesini mahkemeye verdi. Hakim, doyanın incelenmesi için gönderildiği bilirkişi raporlarının gelmediğini söyledi.

    Hakim ara karar için kısa bir ara verdikten sonra bilirkişi raporunun beklenmesine, tahliye taleplerinin de reddine karar verip duruşmayı 5 Nisan’a erteledi.

    “Cezası kalamasın”

    Duruşma öncesi konuşan Alperen Sakin’in babası Serkan Sakin, ‘’Ağır cezada olması gereken bir dava asliye cezada görülmesine çok üzülüyoruz. Biz çocuğumuzun hala nasıl öldüğünü bilmiyoruz. Servis içerisinde öldüyse kreş içindeki kameraların kayıtlarının silinmesi ne anlama geliyor. Kamera kayıtları hala çıkartılamadı. Çocuğun kafa derisi altındaki kanama darba mı işaret? Gerçekten çok mağduruz ama adalete güveniyoruz. Adalete güvenimiz tam. Biz yandık başkaları yanmasın. Çocuklara şiddet son bulsun. Servis içinde unutulan hala çocuklar var. Çıkarılan kanunlarda hiçbir değişiklik yok. Caydırıcı bir ceza verilmezse, bunun önüne geçilemeyecek. Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın. Hiçbir annenin babanın canı yanmasın. Mahkemeden güzel bir karar bekliyoruz” dedi.

    Olayın geçmişi

    Geçtiğimiz 15 Ağustos günü Çiğli ilçesindeki bir anaokulunda yaşanan olayda, 3 yaşındaki Alperen Sakin servis içerisinde unutulmuş ve saatlerce araç içerisinde kalarak hayatını kaybetmişti. Servis şoförü Tamer İ., kreş sahibi ve aynı zamanda servis şoförünün eşi Yurdagül İ. tutuklandı. Yaşanan olay sonrasında savcı Şükran Dedeağaoğlu’nun sanıklar hakkında hazırladığı iddianame Karşıyaka 2. Asliye Ceza Mahkemesinde kabul edilerek, sanıklar hakkında dava açıldı. Servis şoförü Tamer İ. ve eşi Yurdagül İ.’nin tutuklu yargılandığı davada savcı, karı-koca hakkında “bilinçli taksirle ölüme neden olma”, “suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme” suçlamalarından 3 yıldan 14 yıla kadar hapis cezası talep etti. Tutuksuz yargılanan servis hostesi Dilara K. hakkında da 3 yıldan 9 yıla kadar hapis cezası istendi. Savcı, yine okuldaki görevlilerden Bekir G. hakkında “bilinçli taksirli ölüme sebebiyet verme” suçundan 3 yıldan 9 yıl, Arzu G. hakkında ise “taksirle ölüme sebebiyet verme” suçlarından 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası istedi. Ahmet S. içinse “suç delillerini yok etme, gizleme ve değiştirme”, “suça azmettirme” suçlarından 6 aydan 5 yıla kadar ceza talep edildi.

  • ABD’nin ölüm listesinde bulunan DEAŞ’lının davasına devam edildi

    ABD’nin ölüm listesinde bulunan DEAŞ terör örgütünün sözde üst düzey yöneticisi Avustralya uyruklu Neil Chistopher Prakash’ın yargılanmasına Kilis’te devam edildi.

    24 Ekim’de Kilis’in İnanlı köyü Suriye sınır hattından kaçak yollarla Türkiye’ye geçmek üzereyken bir grup arkadaşıyla beraber sınır devriyeleri tarafından yakalanan Avustralya uyruklu Neil Chistopher Prakash, çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak Gaziantep H Tipi Cezaevi’ne gönderildi.

    Prakash, terör örgütüne üye olmak suçundan yargılandığı davayla ilgili Kilis Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya Sesli Görüntülü Kayıt ve Video Konferans Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. Avustralya’nın Ankara Büyükelçiliğinden bir heyet ile Avustralyalı gazeteciler de duruşmayı takip etti.

    Prakash’ın avukatı Mehmet Alper Ünver, müvekkilinin bir yıldır tutuklu olduğunu, tüm delillerin toplandığını söyleyerek adlı kontrol şartıyla tahliyesini talep etti.

    Ülkesine iade edilmek istemiyor

    Mahkemeye, Avustralya INTERPOL’ü tarafından belgelerin incelenmesinden sonra Neil Chistopher Prakash’ın pasaport bilgilerinin doğru olduğunu bildiren yazı gönderildi. İddia makamı, Prakash’ın ülkesine iade edilip edilmemesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından mütalaa verilmesi için mahkeme heyetinden süre istedi. Öte yandan, Prakash daha önceki ifadelerinden birinde, ülkesine iade edilmek istemediğini söylemişti.

    Mahkeme heyeti duruşmayı 20 Şubat 2019 tarihine erteledi