Etiket: Çocuklarınızı

  • Uzmanından ebeveynlere uyarı: “Çocuklarınızı sebze ve meyve tüketmeye alıştırın”

    Uzmanından ebeveynlere uyarı: “Çocuklarınızı sebze ve meyve tüketmeye alıştırın”

    Prof. Dr. Selda Bülbül, “İçerdikleri yüksek oranda lif, antioksidanlar, vitaminler ve mineraller ile sağlıklı gelişmeye en güzel destek. Çocukluk döneminde sebze ve meyve yemeye alıştırılması gelecek yaşlarda kazanılacak sağlıklı beslenme alışkanlıklarına temel hazırlar” dedi.

    Çocuklar ve bebeklerin her mevsimde çıkmış taze sebze ve meyveleri tüketmeleri gerektiğini belirten Prof. Dr. Selda Bülbül, “Beslenme kişiseldir ve mevsimlere göre değişiklik gösterir. Çocuklar ve bebekler için sağlıklı beslenmede önerdiğimiz her dönemde mevsiminde çıkmış taze sebze ve meyveleri tüketmeleridir. Bebek beslenmesi için de yazın mevsimine uygun sebze ve meyvelerin tercih edilmesi uygun olur. Bu günlerde tezgahlar iyice çeşitlendi ve renklendi. Tabii ki sofralarımız da şenlendi” dedi.

    “Sağlıklı beslenme alışkanlıklarına temel hazırlar”

    Çocukların beslenmesinde sebze ve meyvenin yeri doldurulamayacak besin grubu olduğunu ifade eden Bülbül, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “İçerdikleri yüksek oranda lif, antioksidanlar, vitaminler ve mineraller ile sağlıklı gelişmeye en güzel destek. Çocukluk döneminde sebze ve meyve yemeye alıştırılması gelecek yaşlarda kazanılacak sağlıklı beslenme alışkanlıklarına temel hazırlar. Sebze ve meyvelerin çocuklara yararları nelerdir; büyüme ve gelişmeyi destekler. Bağışıklığı destekler, kronik hastalıklara ve enfeksiyonlara karşı korur. Diş gelişimi, diş ve dişeti sağlığında etkilidir. Kansızlığı önleme ve kan yapımında yarar sağlar. Sağlıklı cilt ve göz için gereklidir. Uygun bir atıştırmalıktır, doygunluk hissi sağlar. Çocuklarda şişmanlık ve buna bağlı gelişebilecek kalp hastalıkları, yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve kanser gibi hastalıkların gelişme riskini azaltır. Bebeklerde tamamlayıcı beslenmeye geçildiği zaman kabızlık problemi gelişebilir. Sebze ve meyveler bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı olurlar.”

    “Taze sarımsak bu aylarda bebeğe verilmeye başlanabilir”

    Bülbül, “Bebeklerde sebze ve meyveleri 6. aydan itibaren diyetine ekliyoruz. Çocukların ise günlük diyetinde en az 5-9 porsiyon yer alması gerekiyor. Bir küçük tabak salata 1 porsiyon, 4 kayısı, bir kase kiraz, bir küçük tabak sebze püresi veya sebze yemeği bir porsiyon kabul edilir. Bu dönem sebzelerinin neredeyse hemen tamamı 6 aylıktan büyük bebekler ve çocuklarca tüketilebilir. Sebze püreleri için kabak, bezelye, semizotu, dolmalık biber, taze fasulye ve patates kullanılabilir. Taze sarımsak bu aylarda bebeğe verilmeye başlanabilir. Meyvelerden ise şeftali ve kayısı rahatlıkla kullanılacak besinlerdir. 8. aydan itibaren ise börülce, soğan, dereotu, fesleğen, maydanoz gibi çok yararlı bitkiler beslenmeye eklenebilir. 12. aydan sonra da barbunya, patlıcan, domates öğünlere eklenebilir. Meyve olarak da 8-9. aydan itibaren kiraz, vişne, karpuz, kavun, erik meyve pürelerinde kullanılabilir” ifadelerini kullandı.

  • Çocuklarınızı kabızlıktan koruma yolları

    Gaziantep Özel Hatem Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doktor Erkan Hüner, çocuklarda yaşanan kabızlık sorununun önüne geçmek için önerilerde bulundu.

    Kabızlığın bir hastalık olmadığını ve belirli beslenme düzeniyle engellenebileceğini ifade eden Özel Hatem Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doktor Erkan Hüner, kabızlıkla ilgili bilgiler vererek şunları söyledi:

    “Her şeyden önce kabızlık bir hastalık değil, kişiden kişiye değişen ve farklı şekillerde yorumlanan subjektif bir semptomdur. Evvelden beri günde üç ile üç günde bir arasında değişen dışkılama sayısı normal kabul edilmektedir. Genel olarak haftada iki veya daha az sayıda dışkılama alışkanlığı kabızlık olarak tarif edilmekle birlikte, yalnız başına sayı yeterli bir kriter değildir. Dışkılama sayısı ve miktarı bireyler arasında ve çeşitli toplumlarda çok fazla değişiklikler göstermektedir. Kabız olduğunu ifade eden, dışkılama sırasında fazla gayret gösteren, kendini aşırı zorlayan ve sonunda sıkıntılı ve huzursuz bir şekilde, küçük topak veya ufak kurşun taneleri şeklinde katı/sert ve az miktarda dışkı çıkaran ve gerçekten de kabız olan birçok kişide dışkılama sayısı normal olabilir. Kabızlığa neden olabilecek çok sayıda organik durum olmakla beraber, vakaların ancak yüzde 5’inde bir neden saptanabilmektedir.”

    Kabızlık sorunun çocukların hayatında 3 dönemde sık görüldüğüne değinen Hüner, “Fonksiyonel kabızlık özellikle hayatın üç döneminde sık görülür. Bunlar; anne sütünden normal beslenmeye geçiş dönemi. Tuvalet eğitiminin verildiği dönem ve okula başlama dönemidir. Özellikle tuvalet eğitimi döneminde zorlama ve baskı çocuğu olumsuz etkiler. Okul döneminde de aşırı titiz davranma okul tuvaletlerini kullanmamaya ve dışkının tutulmasına neden olur. Fonksiyonel esas sorun dışkının tutulmasıdır. Bekletilen dışkının suyu çekilerek kıvamı sertleşir, sert dışkının çıkarılması daha da zorlaşır, anal kanalda çatlaklara ve ağrıya neden olur. Böylece çocuk devamlı dışkı tutma eğilimine girer ve kısır döngü oluşur” dedi.

    Cola ve cipsten uzak durun

    Çocuklardaki kabızlık sorunun önüne geçmek için yapılması gerekenleri anlatan Doktor Erkan Hüner, şöyle devam etti:

    “Öncelikle sedanter yaşamdan uzak durmalı çocukların televizyon, tablet, bilgisayar gibi aletlerin uygun süre kullanılmasına özen gösterilmeli bununla beraber tüketilen kola, cips vb. yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Fiziksel aktiviteyi kısıtlamasına izin verilmemelidir. Bol su ve sulu gıdalar alınmalıdır. Kayısı, erik, kuru incir marmelatı veya kompostusu, her gün sebze ve meyve, kuru fasulye, barbunya, nohut, yeşil mercimeği yemek ve yemeklerin yanında salata tüketmeye özen gösterilmelidir. Kabuğu ile yenebilen meyve ve sebzeler kabuklu tüketilmelidir (salatalık gibi). Kepekli tahıllar tüketmeye çalışılmalı. Diyette tavuk, balık, hindi, sığır eti, yumurta, kepekli ekmek, sebze çorbası, zeytinyağı ve mısır yağı ağırlıklı olmalıdır. Yemeklerin çok sıcak veya çok soğuk olmamasına ve iyi çiğnenmesine dikkat edilmeli. Tuvalette oturma ayaklar ve topuk tam olarak yere basacak şekilde olmalıdır. Kabızlıkta kaçınılması gereken besinler ise; Makarna, pilav, şehriye, nişastalı gıdalar, pirinç unu, pasta, kek, börek, çörek, simit, bisküvi, beyaz ekmek, jöleler, pelteler, çilek, muz, elma, kızılcık, şeftali , patates, havuç. Çay kahve gibi kafeinli içecekler. Aşırı şeker ve şeker içeren besinlerden mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Beyaz ekmek, kuruyemiş, bisküvi ve kurabiye , peynir, salam, sosis, sucuk, kek, pasta ve krema Cips, patates, kola verilmemelidir.”

  • ’Çocuklarınızı okula aç göndermeyin’ uyarısı

    Diyetisyen Tuba Ödübek, anne ve babalara çocuklarını okula göndermeden mutlaka kahvaltı yaptırmaları tavsiyesinde bulunarak, “Kahvaltı yapmayan çocukların derslerdeki konsantrasyonlarının ve algılamalarının düşük, dikkat sürelerinin kısa olduğu, öğrenmede güçlük çektikleri saptanmıştır” dedi.

    17 Eylül’de başlayacak yeni eğitim öğretim yılı öncesi uzmanlar öğrenci ve velilerini beslenme konusunda uyarıyor. Tokat Fizyomer Tıp Merkezi Diyetisyeni Tuba Ödübek, okul döneminde öğrencilerin okul başarısı yanında, büyüme ve gelişmeleri ile sağlıklı beslenmenin önemine dikkat çekti. Yapılan çalışmalarda yetersiz ve dengesiz beslenen öğrencilerin dikkat sürelerinin kısaldığı, algılamalarının azaldığı, öğrenmede güçlük ve davranış bozuklukları çektikleri, okulda devamsızlık sürelerinin uzadığı ve okul başarılarının düşük olduğunun ortaya konulduğu ifade eden Ödübek, “Çocuklukta başlayan şişmanlığın erişkin yaşlarda da devam ettiğini ispatlayan birçok çalışma mevcut. “Çocuktur yesin de yeter ki” düşüncesiyle hareket ediyoruz. Bu da toplumda erken yaşta kazanılacak en önemli alışkanlığın yanlış temellere oturmasına sebep oluyor. Çocuklar duyduklarını değil gördüklerini yaparlar. Sevgili anneler-babalar çocuğunuzda kilo problemleri, diş çürümesi, demir eksikliği, vitamin-mineral eksikliği olmasını istemiyorsanız rol modeli olarak beslenme alışkanlıklarınızla örnek olmalı ve çocuğunuzu yanlış tercihlerden korumalısınız” dedi.

    “Çocuğunuzu okula kahvaltı yapmadan göndermeyin”

    Okul döneminde sağlıklı beslenmenin önemine dikkat çeken Ödübek, “Okul döneminin açılmasıyla çocuklarımız artık gününün büyük çoğunluğunu okulda geçiriyor. Bu da beslenmesinin büyük bölümünü orada yapacağı anlamına geliyor. Peki çocuklarımıza sağlıklı beslenmeyi nasıl öğretebiliriz? Kahvaltı günün en önemli öğünü olmasına rağmen çocuğun geç yatması, erken uyanamama, okula geç kalma korkusu, ailenin kahvaltı yapma alışkanlığının olmaması, anne-babanın zaman ayırmaması gibi sebeplerle ne yazık ki en çok atlanılan öğün oluyor. İlk adım olarak ne olursa olsun birlikte bir kahvaltı yapın. Çocuğunuz okula aç giderse simit/poğaça/açma vb. yağlı ve beyaz undan yapılan yanlış tercihlere yönelecek. Kahvaltı yapmayan çocukların derslerdeki konsantrasyonlarının ve algılamalarının düşük, dikkat sürelerinin kısa olduğu, öğrenmede güçlük çektikleri saptanmıştır. Çocuğunuzun hafızasını kuvvetlendirmek için kahvaltıda ona doğal havuç ve portakal suyu içirin. A vitamini sayesinde ezberini kuvvetlendirmiş olursunuz. Sofra düzenine çocuğunuzu kesinlikle alıştırın. Evde mümkünse düzenli saatlerde hep birlikte yemek yemeye gayret edin. Okuldaki yemek menülerini kontrol edin. Çocuğunuz öğlende ne yiyorsa akşam yemeği eksiklikleri tamamlayacak şekilde olmalıdır. Mesela et grubu hiç tükenmemişse akşam proteinden zengin bir yemek tercih edebilirsiniz.Okula giderken yanına mutlaka beslenme çantası verin. Aralardaki bu sağlıklı atıştırmalık onu gün boyu tok tutacak ve sağlıksız aburcuburlardan tok hissettiğinden koruyacaktır. Eğer çocuğunuzun okulunda öğle öğünü çıkmıyorsa bu beslenme çantası daha doyurucu olmalı. Öğle öğünü çıkıyorsa daha hafif olmalı. Çocuğunuza katkı maddeli, eklenti şekerli hazır gıdalar vermek yerine evde hazırlanan besin değeri yüksek gıdalar verin” şeklinde konuştu.

    Beslenme çantasında neler olmalı

    Örnek beslenme çantasında olması gereken besinleri Ödübek, şöyle sıraladı:

    “Ev yoğurduna doğanmış meyvelerle doğal meyveli yoğurt. Doğal fıstık ezmesine batırılmış evde yapabileceğiniz grissini çubukları. Salatalık, havuç çubukları, 1 dilim kaşar peyniri. Tavuk haşlamalı, yeşillikli sandviç, ayran. Peynirli tost, havuç suyu. Yulaf, tam buğday unuyla yapılmış kek, çörek, Sade süt. 2 ceviz ve 1 meyve”

  • Uzman Sosyal Pedagog – Psikolog Hanım Demirbaş: “Çocuklarınızı polisle korkutmayın”

    Uzman Sosyal Pedagog-Psikolog Hanım Demirbaş, son günlerde meydana gelen çocuklara karşı cinsel istismar konusu ile ilgili olarak; “Evde dayağa alışmış, ürkek çocukları kurban olarak seçiyorlar. Çocuklarımızı polisle korkutmayalım hiçbir şekilde. Korktuğu zaman onlara başvuracağını öğretelim. Bunun içine doktorlar, terapistler de giriyor” dedi.

    Uzman Sosyal Pedagog – Psikolog Demirbaş, son zamanlarda ülkede meydana gelen küçük yaştaki çocuklara uygulanan cinsel istismar konusunda önemli bilgiler verdi. Toplumda neden bu tür olayların meydana geldiğini, aile ve çocukların nasıl davranması gerektiği hakkında bilgiler veren Demirbaş, “İnsanlar artık bu konuda daha fazla bu tür sorunları dile getirebiliyorlar. Ama bu daha önce bu tür şeylerin yaşanmadığı anlamına gelmez. Yani Türkiye, tabi Avrupa ülkeleri arasında 2. sırada yer alması bu açıdan, bunu da göz önünde bulundurursak Türkiye’de her zaman var olan bir şey. Dünyanın her bir tarafında var tabi ki. Ama Türkiye’nin 2. sırada olması ve yaşanması elbette bu kadar çok fazla olması üzücü bir olay. İnsan zaten kendi ülkesinden, kendi insanlarına bunu konduramıyor, daha üzücü oluyor, daha güzel yerlerde olmasını istiyor elbette. Bizim için bu yüzden de hem kültürel açıdan hem de dini açıdan baktığımızda yani bizim toplumumuzda aslında olması oldukça üzücü ve 2.’ci sırada yer alması biraz insanların kafasını çelişkiye itebiliyor. İslamiyet ile bir ilgisi yok pedofili, veya çocuk istismarının, bu tamamen bir hastalıktır, karakter meselesidir. Yani bunu dinle bağdaştıramayız. Ama şimdi ne yazık ki bizim toplumumuzda olumsuz, talihsiz, ön koşullar ya da şartlar söz konusu veya bir çok etkenler bir araya gelmekte ve bu tür olayları üst seviyelere taşımaktadır. Bunun adına ilk önce sıralarsak birinci sırada ’cehalet’ diyebiliriz ya da ’eğitimsizlik’ diyebiliriz. Şimdi bir kere ‘eğitimle anlayışımız nedir?’ onu da açıklayalım. Öncelikle çocuklara sevgi dolu yaklaşmayı bilmemiz gerekiyor. Çocuklara sevdiğimizi hissettirmemiz gerekiyor. Çocuklara asla hak etmedikleri şekilde yaklaşımlardan uzak durmamız lazım. Çünkü yine yanlış inançlarla insanlar travma nerede başlıyor, ne zaman destek almak gerekir, burada bile tereddütler yaşıyorsa toplumun kendince ölçüleri var, yani illa travmatik, dramatik olayların yaşanması gerekmiyor. Bunun için önemli olduğu bilinciyle çocuğumuza yaklaşmamız gerekiyor, değer vermemiz gerekiyor. Tabi bunun ön koşulu nedir? Öncelikle anne ve baba kendi arasında, kendi içlerinde bir kere kendi sevgi pınarlarında tanışmış olmaları gerekiyor. Mutsuz insan kendisine ve çevresine zarar verir. Mutlu insanlarda zarar olmaz, zarar gelmez. Bir kere mutsuz insanlar, Türkiye mutsuz evet. Çünkü çoğu fiziksel sözel, duygusal hatta konumuz olan cinsel istismara maruz kalarak yetişiyor. Şimdi cinsel istismarın ya da pedofilinin geneline baktığımızda ya kendileri de cinsel istismara maruz kalmışlardır ya da mutsuzluk, şiddetin her türlüsüne maruz kalmışlardır. Mutsuz anne, babadan elde ediliyor. Şimdi cehalet budur. Öncelikle insan mutlu olmayı başarmalı. Başaramayan insanlar eşittir, cahildir ya da eğitimsiz diyebiliriz. Ne kadar okursa okusunlar, okuduklarını anlamadıktan sonra ya da anlayıp uygulamaya dökemedikten sonra bana göre cahil insandır, eğitimsiz insandır, kendini aşamamış insandır ve bu insanlardan zarar gelir. Bizim toplumumuzda bu tür sorunların artışına sebep olan bir kere cinsellik. Ne erkeklerimiz cinsellik anlamında doğru yetiştiriliyor; bunun içinde aklıma gelen ilk şey ‘Erkekse yapar!’. Bir kere burada cinselliğin sınırlarını erkek çocuğunuza aktaramıyoruz. Kızları aciz, cinsel obje gibi isteyen ona istediği gibi yaklaşabilir veya bu mesajları verebiliyoruz. Kızlar eşittir kullanılıp atılabilen oyuncaklar halinde sadece onun namusu, sadece o korumak zorunda bu şekilde de yanlış eğitim içerikleriyle zihinleri bir kere bulandırabiliyoruz, karartabiliyoruz. ’cinsellik ayıp’ tabusu yanlış. Erkekler pohpohlanmaz. Bizim kültürümüz çok fazla kabul etmez, dinimiz de zaten bunu onaylamıyor. Dolayısıyla bizim kültürümüzle bağdaşmayan yaklaşımları baz alamayız, Felakete sürükleriz” dedi.

    “Her ailenin terapisti olmalı”

    Çocuk istismarı gerçekleştiren kişilerin çoğunun evli bireyler olduğuna dikkat çeken Demirbaş; bu tür konularda eğitim ve seminerlerin tam anlamıyla çözüm olmadığını, her ailenin terapisti olması gerektiğini vurguladı. Demirbaş konuşmasını şöyle sürdürdü;

    “Bunun nedenleri mutlu bir evlilik olmayabilir, kendisini daha fazla bastıramıyor olabilir. Durumlara bakarsak artık geçmişten gelen sorunları daha fazla bastırdıkları için artık Türkiye bu gibi olumsuz travmatik olaylarla dolup taşıyor. Yani gündem, cinnete, cinayetlere, tacize, tecavüze yani hepsi. Artık burada yapılabilecek en önemli nokta seminerler değil, burada eğitimler değil artık en büyük eksik öncelikle her aile örneğin evlendikten sonra veya evli çiftlere mutlaka her koşulda terapi şart koşulmalı. Evlenmeden önce terapi şart koşulmalı, ve çocuklara terapi şart koşulmalı. Her ailenin terapisti olmalıdır. Bu sorunlar başka bir şekilde daha en aza indirgenmesi mümkün değil.”

    “Çocuklarımızı polisle korkutmayalım”

    Küçük yaştaki çocukları polisle korkutmamak gerektiğini, yaşadıkları her türlü olumsuzlukta polise başvurabileceğinin çocuklara aşılanması gerektiğinin altını çizen Hanım Demirbaş; “Aile ve toplum cinselliğe tabu olarak bakmamalı. Çocuklarına cinsellik hakkında anlayabileceği bir dilde bilgiler vermelidir. Çocuklarını en başta korkutmamalıdır. Hangi çocuklarımızı kurban olarak seçiyorlar? Evde dayağa alışmış, ürkek çocukları kurban olarak seçiyorlar. Yani çocuklara kızmak da aynı etkiyi oluşturduğu için lütfen çocuklarınıza merhametle yaklaşın, sevgiyle yaklaşın. Burada herkesin bir sorumluluğu var. Herkesin bu sorumluluğu da yerine getirebilmesi gerekiyor. Kendi irademizi kullanmamız ve doğru mercilere başvurmamız gerekiyor. Çocuklarımızı doğru yetiştirmemiz gerekiyor, ailenin uyanık olması gerekiyor. Özellikle pedofililer ya da çocuk istirmarcıları çocuklara yakın müesseselerde ona yakın olmayı seçerler. Konu, komşu herkese dikkat edilmeli. Çocuğunun her şeyini paylaşabileceği güveni verilmeli. Ama şundan da kaçınalım, paranoyak olmayalım. Paranoya da biliyorsunuz ki bir hastalıktır. Şüpheci gözüyle de yaklaşmayalım herkese. Herkesi kendimize düşman bilmeyelim. Bunalımı artırıp, yalnızlaşıp felaketlere doğru koşmayalım. Çok uyanık olmamız gerekiyor. Kendimizi daha çok eğitip, bilgilendirmemiz gerekiyor. Polisle korkutmayalım hiçbir şekilde. Korktuğu zaman onlara başvuracağını öğretelim. Bunun içine doktorlar, terapistler de giriyor” ifadelerini kullandı.

    “Devlet terapiyi desteklesin”

    Eğitim ve seminerlerin bu türlü olayları azaltamayacağını, devletin terapiyi desteklemesi gerektiğini de dile getiren Uzman Sosyal Pedagog – Psikolog Hanım Demirbaş, “Yetkililere seslenmek istiyorum, devlet hastanelerinde çok zaman ayrılamıyor. Özel terapi merkezlerine, insanlar kendi parasıyla gitmek zorunda kalıyor. Bu bir lükse kaçıyor. Parası olmayan kaderine teslim olmuş gibi, çaresizce bırakıyoruz onları. Eğitimlerin, seminerlerin çok faydalı olmadığını düşünüyorum. Boş seminerlere para vermek yerine bence terapiye başvursunlar. Devlet desteklesin veya sigorta karşılasın. Bilmiyorum nasıl uygulama getirilebilir. Avrupa ülkelerinde ya da Amerika’da bunu devlet sigortalayıp karşılayabiliyorsa bizim ülkemiz de yapabilir” şeklinde konuştu.

  • Prof. Dr. Baykara: “Çocuklarınızı anlayarak dinleyin”

    Cinsel istismara uğrayan çocukların dörtte birinden azının tacizi açıkladığı belirtiliyor. Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Ayşen Baykara, anne ve babaların çocuklarıyla olan iletişimlerinin büyük önem kazandığını vurgulayarak, “Çocukların tacizi açıklama süreleri 10 yılı bulabiliyor. Anne babaya ya da anne babadan birine, yakın arkadaşa açıklama yapıyor. Ailelere büyük iş düşüyor. Çocuk anneye küçüklüğünden itibaren bir sorun getirdiğinde annenin çocuğunu anlaması ve çocuğu yönlendirmesi şeklindeki desteği kast ediyoruz” dedi.

    Prof. Dr. Baykara, İzmir Ekonomi Üniversitesi ev sahipliğinde Konak Rehberlik ve Araştırma Merkezi’nin konuğu olarak rehber öğretmenlere “çocuklarda istismar” konulu seminer verdi. Çocukların ailelerine yaşadıkları herhangi bir sorunu açtıklarında ebebeynlerin dinlememe yoluna gitmemesi gerektiğini aktaran Prof. Dr. Baykara, istismara uğrayan küçük çocukların muğlak açıklamalar yaptığını çünkü ne yaşadığını anlamadığını daha büyük çocukların ise amaç doğrultusunda açıklama yaptığını bildirdi. Prof. Dr. Baykara, Çocukların kendilerini olumsuz etkileyen duygulardan kurtulmak için oyun oynadığını, terapide en temel araçlarının da oyun olduğunu anlattı. Prof. Dr. Baykara, çocukları cinsel istismarı açıklamaktan aşırı utanma, etiketlenme gibi nedenlerle uzak durabildiğini belirterek, “Aile içinde sorun olan çocuklarda, ona hoş davranan çeşitli hediyeler veren bir yetişkin tercih edilir. Yetişkin çocuğa sırrı kimseyle paylaşmamasını tembihler. Ensest olayında da böyledir. Baba o çocuğunu diğer çocuklarından daha ayrı tutar. Çocuk ne olup bittiğini anladığı yaşa geldiğinde ise epey süre geçmiş olabilir. Bu sırrın bozulmaması için de suskun kalan olur” diye konuştu.

    Kız çocuklarının kendilerini daha sözel ifade ettiğini ancak erkek çocuklarında bunun daha az görüldüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Baykara, anne baba arasında yatan çocukların da istismara uğradığını söyledi. Prof. Dr. Baykara, “Anne baba arasına yatan çocuk cinsel olarak istismara uğrar. Kaç yaşında olursa olsun. Bu çocuğun gelişimine zarardır. Anne baba buna dikkat etmelidir” dedi.