Etiket: Çocuklardaki

  • Çocuklardaki göz kaymalarına dikkat

    Op.Dr. Şeyda Atabay, çocuklarda ki göz kaymalarına dikkat edilmesi konusunda uyarılarda bulundu.

    Göz Hastalıkları Uzmanı Op.Dr. Şeyda Atabay, “Bebekler doğduğunda görme yetişkin bir insanın görmesi düzeyinde değildir. Göz ve beyin arasındaki ilişkinin yapılanması ve görme iletisinin oluşması zamanla tamamlanır. Bu dönemde bebeklerde ara ara olan fiksasyon kayıpları ve kaymalara rastlanılabilinir. Ancak kayma süreklilik gösteriyorsa bu durum önemsenmelidir. Bebeklerde gözde kayma nedenleri içinde pek çok hastalık sayılabilir. Bunlar içinde sık olarak rastlanılan sorunlar, göz katarakt hastalığı, görme merkezi hastalıkları, göz kas hastalıkları, miyop-hipermetrop-astigmat bozuklukları, göz tümörleri ve sendromlar sayılabilir” dedi.

    Çocukluk döneminde oluşan göz kaymalarının ise çok özel bir durum olduğunu ifade eden Op.Dr. Atabay, “Genel kanı olarak görmeyen göz kayar. Bu nedenle bebeklikte olmayan çocukluk döneminde ortaya çıkan kaymalarda öncelikle dikkatli bir muayene yapılmalıdır. Çoğunlukla sebep göz refraksiyonu bozukluklarından hipermetropidir. Yüksek hipermetropisi olan gözde oluşan görüntü bulanık olarak oluşur. Bu nedenle beyin ile göz arasındaki ileti yavaşlar. Beyin iyi gören gözü dominant olarak kabul ederken , az gören gözü ihmal etmeye başlar. Bu durumda beyin ile ilişkisi kesilen gözde görme seviyesi azalarak göz tembelliği oluşur. Bu durumda gözde kayma başlar ve bu durum ebeveynlerin dikkati çeker. Ancak bazen gözde tembellik oluşmuş olsa da gözde kayma olmayabileceğinden dolayı kayma rahatsızlığı olmayan çocukların gözlerinin sağlıklı olacağı şeklinde yanlış bir kanıya düşmemek gerekir” diye konuştu.

    Gözde kayma rahatsızlığı olan bebek ve çocuklarda ilk yapılacak olanın ayrıntılı bir göz muayenesi olduğunu kaydeden Op.Dr. Atabay, “Kaymaya neden organik bir yapısal sorundan kaynaklanıyor ise sorun ameliyat ile tedavi edilmelidir. Ancak sorun refraksiyon bozukluğu sebebiyle ise tedavi hemen ameliyat olmamalıdır. Öncelikle gözlük tedavisi ve kapama ile göz belli bir görme düzeyine getirilmeli, gözlüğe rağmen kayma devam ediyor ise o zaman ameliyat düşünülmelidir. Çocuklarımız geleceğimiz ise Çocuklarımızın gözleri geleceğimizin garantisidir. Görmenin ilk 9 yaşta gelişmesini tamamladığını tekrar hatırlatarak çocukluk çağında hiçbir sorun olmasa da çocuklarımızı belli aralıklarla muayene ettirmemiz gerektiğini vurgulamak isterim” açıklamalarında bulundu.

  • Çocuklardaki döküntülü hastalıklara dikkat

    Aileleri endişelendiren çocuklardaki döküntülü hastalıkların bazen hayatî olduğu, ancak kimi zaman kendiliğinden geçebildiği bildirildi.

    Başlıca belirti ve bulgusu ateş ve döküntü olan bu hastalıklar hakkında bilgi veren VM Medical Park Bursa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Nureddin Vurgun, “Bu hastalıkta ateş çok yüksek olduğu zaman havale geçirme riski olduğundan ailelerin endişelenmeleri normaldir. Ancak döküntülü hastalıkların çoğunda sebep virüsler olduğu için hastalık kendini sınırlandırabilir ve tedavisiz de iyileşebilir. Benzen de döküntülü hastalıklardan bazıları hayatî risk taşıyan menegokoksemi gibi bakteriyel olabilir. Ayrıca viral döküntülü ve ateşli hastalıklar hastanın kendisi için önem taşıdığı gibi, gebeler, bağışıklık sistemi zayıf olanlar başta olmak üzere toplum sağlığı yönünden olası salgın riskleri nedenleri ile ayırıcı teşhisinin iyi yapılabilmesi için hekim muayenesi gereklidir” dedi.

    Son zamanlarda yine gündeme gelen “6. hastalık hakkında da bilgi veren Vurgun, “İnsan herpes virus grubundan tip altının (HHV-6) sebep olduğu çocukluk dönemine has, akut, ateşli ve döküntülü bir enfeksiyon hastalığıdır. Altıncı hastalık adı tarihi gelişim ile ilgilidir. Bugün dünyadan eradike edilen, geçmiş yüzyılların ise en sık görülen ve korkulan döküntülü hastalık çiçek hastalığıdır. Bu ilk bilinen döküntülü hastalıktan sonra tanımlananlar tarih sırasına göre sıralanmıştır. Altıncı hastalık sporadiktir, salgınlar yapmaz, ama toplumda sık gözlenir. Kuluçka dönemi 10-15 gündür. Çocuklarda 6 ay ve 3 yaş arasında gözlenir. Doğumdan sonraki ilk 6 ayda anneden geçen antikorlar koruyucu olduğu için hastalık gözlenmez. Bu hastalıkta en sık bulgu ateştir. Kısa bir başlangıç dönemini takiben hastada 40 derece gibi yükselen ateş ve huzursuzluk vardır. Bu ateşli dönemde vakaların yüzde 5 ile 15’inde yüksek ateşe bağlı havale gözlenebilir. Ateş 3-5 gün kadar yüksek kalır ve birden kriz gibi düşer. Ateşin düşmesini takiben 12-24 saat sonra gövdede daha yoğun olan, gül renginde, kaşıntısız, 2-3 minimetre büyüklüğünde makülopapüler denilen döküntü olur. Döküntü daha sonra yüze, kol ve bacaklara yayılır ve en geç 3 günde solmaya başlar. Bu hastalıkta tipik döküntü dışında huzursuzluk, kulak ağrısı, burun akıntısı, karın ağrısı, baş ağrısı gibi belirtiler de vardır. Öksürük sık görülmez. Hastalığın ortalama süresi 6 gündür. Yüzde 15 vakada daha uzun sürebilir. Nadiren boğaz içinde yaralar olabilir” şeklinde konuştu.

  • Çocuklardaki Beta mikrobu, grip kadar sık görülüyor

    Beta mikrobunun çocuklarda grip kadar sık görülen bir hastalık olduğunu ve 5-15 yaş arsında daha fazla ortaya çıkan hastalığın, yutkunma güçlüğü, ateş ve ağız kokusu ile kendini gösterebildiği bildirildi.

    Memorial Antalya Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Kaan Kadıoğlu, beta mikrobunun bulaşma yolları ve tedavisi hakkında bilgi verdi. Özellikle kış aylarında kapalı ortamlarda bir arada bulunan çocuklarda boğaz enfeksiyonunun sık görüldüğünü kaydeden Kadıoğlu, Beta mikrobuyla ilgili; “5-15 yaş arsında daha fazla ortaya çıkan hastalık, yutkunma güçlüğü, ateş ve ağız kokusu ile kendini gösterebiliyor” dedi.

    Bu belirtilere varsa dikkat edin

    Beta mikrobu diye bilinen mikroorganizma boğazda iltihaplanma yapan bir çeşit bakteri olduğunu belirten Kadıoğlu, “Boğaz ağrısı ve ateşi olan çocukların yaklaşık yüzde 10 – 15´inde A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihabı vardır. Boğazın ve bademciklerin iltihaplanmasıyla çocuğun yutkunması ve beslenmesi güçleşir, çocukta kötü ağız kokusu ve ateş olur. Bununla birlikte; titreme, vücut ağrısı ve iştahsızlık görülür. Ayrıca karın ağrısı, bulantı ve kusma gibi belirtiler de bulunabilir. Bakıldığında bademcikler ve boğazda kızarıklık, küçük dilde şişlik ve bademcikler üzerinde beyaz lekelenmeler görülür. Alt çene kemiğinin köşesinde ve boyunda lenf bezleri şişmiş olabilir” diye konuştu.

    Tedavi edilmeyen Beta mikrobu ciddi rahatsızlıklara neden olabilir

    Beta mikrobunun tedavi edilmemesi durumunda ciddi rahatsızlıklara neden olacağına vurgu yapan Dr. Kadıoğlu, şu bilgileri paylaştı: “Bazen, streptokok adı verilen bakteri iltihaplarında, mikropların salgıladığı toksinler deride yaygın kızarık bir döküntüye neden olur. Bu durumda oluşan hastalığa “kızıl” adı verilir ve genellikle boğaz iltihabının 2. gününden 6. gününe kadar sürer. Tedavi edilmeyen veya yetersiz tedavi edilmiş bu iltihap türleri, nadiren ateşli romatizma adı verilen ve kalp romatizması ile eklem iltihaplarına yol açabildiği gibi; böbrek iltihabına, sinüzite, orta kulak iltihabına, zatürreye ve deri iltihaplarına da neden olabilir”

    Taşıyıcı çocukların tedavi olmasına gerek yok

    Kadıoğlu taşıyıcı olan çocukların tedavisi ile ilgili de şunları söyledi:

    “Beta mikrobu toplumun yaklaşık yüzde 15 ila yüzde 20’sinin boğazında herhangi bir şikayete sebep olmadan bulunur ve bu kişilere taşıyıcı denir. Özellikle farenjit geçiren kişiler tedaviye rağmen %20 oranında taşıyıcı olmaktadır. Taşıyıcıların boğazındaki bakteri iltihapları hastalık yapıcı değildir ve taşıyıcıların hastalığı bulaştırma riski yoktur. Aynı zamanda taşıyıcılarda akut eklem romatizması riski de çok düşüktür. Bu nedenle AGBHS taşıyıcısı çocukların tedavisi yapılmamaktadır.”

    Taşıyıcılar nasıl tespit edilir?

    “Taşıyıcıların tespiti, hastalığın önlenmesinde önemli bir adımdır. Taşıyıcılar okul ve kreşlerde çocukların ve personelin boğazlarından alınan örneklerle tespit edilir. Örnek; pamuklu çubuğun boğaz ve bademciklere sürülmesiyle alınır ve bu işlem ağrı ya da acı vermez. Salgın veya riskli durumlarda o aileden de örnek alınmalıdır. Örnekler uygun ortamlarda çoğaltılarak boğaz kültürü içinde beta mikrobu olup olmadığına bakılır. SWAB test adı verilen hızlı tanı yöntemleri, taşıyıcıların tespitinde güvenilir bir yöntem değildir fakat hızlı yanıt almada yol göstericidir”

    Bademciklerin alınması gerekebilir

    “Taşıyıcılar, depo penisilin iğnesi yapılarak veya ağızdan ilaç verilerek tedavi edilir. Tedavi sonrası boğaz kültürünün tekrarı önerilmektedir.Bir yılda yedi veya daha fazla bademcik atağı ya da iki yıl boyunca her yıl beş veya daha fazla atak görülen tekrarlayan bademcik iltihaplarında, bademcikte nedeni bilinemeyen ve sinsi seyreden iltihapların olması halinde ve beslenme ve solunum şikayetleri ortaya çıkarsa bademciklerin alınması gerekebilmektedir”

    Bazı nadir durumlarda taşıyıcıların tespiti ve tedavisi gerekli olduğunu söyleyen Kadıoğlu ’ Beta enfeksiyonu salgını varsa veya salgın riski varsa, Çocuk veya aileden biri romatizmal ateş geçiren varsa, çocuk veya ailede glomerulonefrit geçiren varsa, aile içinde bireylerin birbirlerine tekrar tekrar bulaştırması durumu varsa, enfeksiyon varsa, çocukta veya yakınlarında kızıl hastalığı görülmüşse dikkatli olunmalıdır.’ diye konuştu.

  • Çocuklardaki Kepçe Kulak Psikolojisine Dikkat

    Kepçe kulak sorununun toplumda en sık görülen şekil bozukluklarından biri olduğunu ifade eden uzmanlar, arkadaşlar arasındaki sataşmalar ile espri konusu haline gelen kepçe kulak probleminin, göz ardı edilirse çocuğun psikolojik gelişiminde ciddi sorunlar ortaya çıkarabileceğini söyledi.

    Çocukluk çağında gerek aile gerekse okul arkadaşları arasındaki sataşmalar ile espri konusu haline gelen kepçe kulak probleminin önemine değinen Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mesut Özcan, göz ardı edilirse bu problemin çocuğun psikolojik gelişimine etki edeceğini söyledi. Özcan, “Kepçe kulak deformitesinin çocuk psikolojisini olumsuz etkileyen şekil bozukluklarından biridir. Kepçe kulak problemi, okul çağındayken arkadaşlarının yaptığı kötü şakalarla ilerleyen dönemde sosyal bir fobi haline dönüşebilir. Bu sorun çocukların sadece görünümlerini değil, ilerleyen süreçte toplumdaki sosyal statülerini, karakterlerini ve ruh hallerini de olumsuz yönde etkilemektedir” diye konuştu.

    Konunun çocuk ve çocukluk psikolojisi olunca daha da hassasiyet kazandığının altını çizen Özcan, “Çünkü bu süreçte yaşanan psikolojik yıkımı çocuk dile getiremez ve her açıdan gelişim çağındaki çocuk yetişkine nazaran çok daha derinden etkilenir. Bu konuda anne ve babalara ciddi iş düşmektedir. Kepçe kulak problemi çocuğun psikolojisini olumsuz etkileyecek raddeye gelmeden anne ve baba çocuğun tedavisi için gerekli önlemleri alması gerekmektedir” dedi.

    Kepçe kulak estetiği için en uygun zaman okul öncesi çağlar olduğunu da belirten Özcan, “Zaten kulak gelişiminin yüzde 90’ı 6-7 yaş aralığında tamamlanmaktadır. Bu yaşlardan itibaren her yaş döneminde kepçe kulak estetiği uygulanabilir. Bahsettiğimiz süreçlerde uygulanması halinde, çocuklarda psikolojik sorunlara sebep olmadan tedavisi sağlanmış olur” şeklinde konuştu.