Etiket: Çocuklarda

  • Çocuklarda orta kulak iltihabına dikkat

    Orta kulak iltihabı özellikle çocukları tehdit ediyor.

    Türkiye’de yeni doğan işitme taraması programlarının yapılmasıyla birlikte işitme kaybına sebep olan faktörler çok erken tespit edilebiliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre işitme kayıplarının yüzde 60’ının tedavisi ve rehabilitasyonu artık mümkün olabiliyor. VM Medical Park Bursa Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Hüsamettin Olgun, 3 Mart Dünya Kulak ve İşitme Günü öncesinde kalıcı işitme kayıplarına engel olmak için yapılması gerekenler konusunda uyarılarda bulundu. Dr. Olgun, özellikle çocukluk döneminde işitme engeli yaşayan çocuğun konuşmayı öğrenme sürecinde olumsuzluklarla karşılaştığını ve bu durumun bütün hayatını etkisi altına aldığını belitti. Bu problemlere maruz kalan çocukların başarısızlık, sosyal hayattan uzaklaşma, içe kapanıklılık ve iletişim kuramama sıkıntısı yaşandığını belirten Olgun, özellikle iki yaş civarındaki işitme engelli çocukların konuşmayı öğrenme sürecinin de bundan olumsuz etkilendiğini vurguladı.

    Tedavisi zor, önlemesi kolay

    Hastayı tedavi etmenin zor, hastalığın önüne geçmenin daha kolay olduğuna dikkat çeken Op. Dr. Hüsamettin Olgun sözlerini şöyle sürdürdü:

    “İşitme kayıplı hastaların, hastalıkları sadece işitme kaybıyla birlikte seyretmiyor, aynı zamanda kulak çınlaması, baş dönmesini de içine alan bir takım sendromlarla karşımıza çıkabiliyor. Dolayısıyla kulak çınlaması, baş dönmesi, işitme kaybı grubundaki hastalar birlikte değerlendirmeli ve çözüm tedavisi de buna göre yapılmalı. Yine kızamık, kızamıkçık, menenjit gibi aşıları mutlaka yaptırmamız ve iç kulağa toksik etki yapan ilaçların kullanımına engel olmamız gerekiyor. Özellikle ilaç kullanımının hekim kontrolünde yapılmasını sağlayarak, küçük yaşlarda geçirilen orta kulak iltihabı, akıntılı iltihaplar, orta kulakta sıvı birikmesi gibi hastalıkları erken teşhis ederek işitme kayıplarını önleyebiliriz.”

  • Çocuklarda diş renklenmeleri kaygıyı artırıyor

    Çocuklar ve adelosanlarda görülen renklenmelerin en önemli oluşum nedenlerinden birinin kromojenik bakteriler olduğuna değinen İstanbul Aydın Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Aslı Topaloğlu Ak, bu sorunun estetik yönden kaygı oluşturduğu takdirde polisajla uzaklaştırılabileceğini belirtti.

    Dişte farklı renklenmeler görülebilir. Diş renklenmesine neden olan birçok etken var. Kimi zaman çürükten kimi zaman yaşlanmaya bağlı olarak dişlerin aşınmasından ötürü renklenmeler görülebilir. Peki çocuklarda görülen diş lekelenmeleri neden oluşur, neye işaret eder? İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Aslı Topaloğlu Ak, süt dişleri ve daimi dişleri etkileyen ve dişeti kenarına paralel seyreden noktasal, ince çizgi ya da geniş bant şeklinde görülebilen diş renklenmelerinin her yaşta ortaya çıkabildiğini ve özellikle çocuklar ve adelosanlarda (ergenliğe adım atanlarda) estetik yönden kaygıya neden olabileceğine dikkat çekti.

    Çocuklarda, siyah diş renklenmelerin görülme sıklığı ile ilgili birçok ülkede çalışmalar yapıldığını belirten Doç. Dr. Ak, yüzde 3.1 ile yüzde 18 arasında değişen sonuçlar elde edildiğine işaret ederek, Türkiye’de 5-13 yaş arasındaki çocuklarda siyah renklenme görülme sıklığının yüzde 17 olarak ortaya konduğunu söyledi.

    Renklenmenin esas faili, bakteriler

    Siyah renklenmelerin kahverengiden antrasit-siyaha doğru giden renk yoğunluğu gösterdiğine dikkat çeken Doç. Dr. Ak, plakta, renklenmelerin en önemli oluşum nedenlerinden birinin kromojenik bakteriler olduğuna değindi ve karakteristik olarak Actinomyces, Prevotella ve Porphyromonas türü bakterilerin baskın olarak bulunduğunu kaydetti.

    Tütün, yiyecek-içecek ve kimyasal faktörlerin de diş renklenmelerinde diğer oluşum nedenleri olarak sıralayan Doç. Dr. Ak, “Diş yüzeyinde oluşan bu renklenmeler, ferrik sülfit benzeri bir bileşik olup, bakterilerin ürettiği hidrojen sülfit ile tükürük ya da diş eti sıvısında bulunan demirin etkileşimi sonucu meydana gelir” dedi.

  • Çocuklarda 2 yaş sendromuna dikkat

    Çocuk Gelişimi Uzmanı Ayşenur Bekaroğlu, çocuklarda 2 yaş sendromu ile ilgili bilgi verdi.

    Medical Park Samsun Hastanesi Çocuk Gelişim Uzmanı Uzm. Çg. Ayşenur Bekaroğlu 2 yaş sendromu ile ilgili, “Ebeveynlerin bir kısmının bildiği ve çekindiği, bir kısmının ise yaşadıkları zaman ne olduğunu anlamaya çalıştıkları dönemle tanışalım. Peki, nedir bu 2 yaş sendromu? Gelişimsel pencereden bir inceleyelim. Bebeklerin doğumları itibariyle takip ettiğimiz büyüme ve gelişim zamanlarında kritik dönem olarak betimlediğimiz dönemler bulunmaktadır. Nedir peki bu kritik dönemler? Kabaca tasvir etmemiz gerekirse, beynin gelişiminde atılım yaptığı, motor, psikomotor, sosyal-duygusal, dil-bilişsel alanlarda gelişim hızının arttığı, davranış kazanımlarında çocuğun hazır bulunuşluluğunu sağladığı ve yetişkinden de diğer zamanlara kıyasla bu kritik dönemlerde doğru zamanda doğru davranışı ve desteği verilmesini daha da önemsediğimiz dönemler olarak tanımlayabiliriz” dedi.

    Uzm. Çg. Ayşenur Bekaroğlu, “Her dönemin dinamiğinin farklı olmasıyla beraber, yürüme, konuşma, iletişim temas kurma, sosyalleşme gibi beynin büyük atılımlar yaptığı dönemlerde 24 ay bu kritik dönemlerden en çok önemsediklerimizden olmaktadır. Peki, bizi ne bekler bu dönemde? Yaklaşık 18 ay civarında başlayıp ortalama 36 aya kadar sürebilen, tamamlanmasının 48 aya kadar devam ettiği, yaşantı şiddetinin ebeveyn tutumları ve çocuğun kişisel özellikleri ile de değişkenlik gösterebildiği, bir nevi ön ergenlik de diyebileceğimiz bir dönemdir bu 2 yaş sendromu. 18. ay itibariyle artık süreklilik algısı gelişmiş ve yürüme ile de beraberinde bağımsızlığını kazanmış olan bebek, yetişkinin bacaklarına tutunup bırakmadan ağlamalar, kucakta kalmak isteyip bırakılmasını istememeler, yetişkinin banyo tuvalet ihtiyaçları zamanlarında kapıda terk edilmişcesine aşırı ağlamalar gibi yetişkini çaresizlik hissine iten, su isteyip uzattığında neden su veriyorsun diye reddedip ağlamalar, kapıyı açtığınızda ben açacaktım diye tutturup yeniden kapıyı ona açtırana kadar vazgeçmemek gibi kendini ufaktan gösterip, 24. ay itibariyle de tamamen bu konuda artık sınır düzenlemeleri devrini zirvelere taşıdığı, yaşadığı ve yaşattığı bir dönem olacaktır. 2 yaş dönemini en çok da sosyal ilişkilerde düzenleme, sınırları anlama, algılama, kişisel sınırlarını tanıma, ne yapacak ne yapmayacak, neyi ne kadar yapacak, nerede bırakması gerekir, nerede sınırlarını zorlaması pes etmemesi gerekir gibi soruların şekil aldığı bir dönemdir aslında. Ebeveynlerin beklentilerinin aksine bu dönemi çatışmalı geçirmek çocuklarının gelişimlerine katkı sağlamak olmaktadır. Bu dönemin sessiz sedasız geçmesi, burada krizin yönetilebildiklerini kastetmiyorum, hiç çatışmama, ilgilenmeme, tamamen kendi dünyasında ’rahat büyüyor’ olarak betimlenen durumlar, gelişimsel açıdan bir sorun mu var şeklinde bizleri değerlendirmeye yönlendirir. Otizm gibi nörogelişimsel bozuklukların 2 yaş dönemi olan erken çocukluk zamanında daha çok fark edilmesinin sebeplerinden birisi de bu olmaktadır. Zira gelişimsel süreçte çocuğun bu dönemi yaşamasına ihtiyacı vardır. O sebeple 2 yaş sendromu yaşamayan çocuk değil, bu dönemi etkili ve doğru yöneten yetişkinlere ihtiyacımız olmaktadır. Bu dönemde sınırlar, tutarlı yetişkin tutumları ve etkili iletişim önemini korumaktadır. Çocuğunuzun ve ailenizin özelliklerine göre etkili yöntemleri öğrenerek bu dönemi nasıl yöneteceğinizi bilmek, hem yetişkin için hem de çocuğun gelişimi için kıymetlidir. Hatta önerimiz, mümkünse 2 yaş öncesinde uzman desteği ile hareket edip, çocuğunuzun özelliklerine göre sizleri neler bekliyor, neler yapabilirsinizi öğrenerek bu dönemi çocuğunuzun ve sizlerin sağlıklı atlatma çabası açısından çok daha işlevsel olmaktadır.Ne kadar erken, o kadar geç kalmayız” diye konuştu.

    Gelişim dönemlerine de değinen Bekaroğlu, “Kavga eden yetişkinler için diyebilirim ki, çocuk yetiştirmek emek isteyen özverili bir süreçtir ancak hiç şüpheniz olmasın ki hiçbir emek karşılıksız kalmayacaktır. Aynı zamanda endişelenmeyin, çocuğunuz da hep 2 yaşında kalmayacak. Mutlaka atlatacak ancak ilgilendiğimiz bölüm, nasıl atlatacak, geçecek ama nasıl geçecek olduğudur. Yetişkin olup büyüdüklerinde, beraber kahve içme zamanınız geldiğinde temennimiz, eserinizle gurur duyacaksınız. Bizler sizlere bu yolda destek olmak için hazırız. Etkili iletişimli, yönetilen çatışmalı, bol gelişmeli, kaliteli zamanlı, bol bol okumalı, öğrenmeli, öğretmeli, sağlıklı günler dilerim. Gayretiniz bol olsun” açıklamasında bulundu.

  • Çocuklarda sonbahar gribine dikkat

    Medical Park Gaziantep Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzm.Dr. Çiğdem Barlas sonbahar hastalıklarından çocukları korumanın yollarını anlattı.

    Okulların başlamasıyla beraber günde ortalama 5 saat kapalı alanda kalan çocukların taşıyıcı olduğu nezle ve grip gibi viral hastalıkların sürekli bulaşması, sonbaharda birçok hastalığın ortaya çıkmasına neden olduğunu belirten Barlas, el yıkama alışkanlığının kazandırılmasının önemini vurguladı. Barlas, “El yıkama alışkanlığının kazandırılması, gribe karşı en etkili, en pratik yöntemlerden biri. Gün içerisinde ellerini yüzüne, ağız çevresine ve gözlerine sürmemelerini, özellikle tuvaletlerden sonra ve beslenmeden önce mutlaka ellerini sabunla yıkamaları gerektiğini öğretin ve yeterli ve kaliteli uykunun vücudun bağışıklığının güçlenmesindeki faydalarını ortaya koyarken, hele de çocuklar için çok daha önem taşıyor. Geceleri geç uyuyan çocukların bağışıklık sistemi düzgün çalışmazken, gribal hastalıklarına yakalanma sıklıkları artıyor” dedi. Çocukları soğuk havadan çok kalabalık ortamların hasta ettiğini belirten Barlas, “Kapalı ortam mikropların bulaşma riskini artırdığından düzenli ve sık sık havalandırılması çok önemli. Öğretmenlerin ve ailelerin gribal enfeksiyon bulgusu başlayan çocukların evde istirahat etmesine özen göstermesi hem çocuğun çabuk iyileşmesine hem de bulaş zincirini kıracağı için diğer çocukları korumaya avantaj sağlıyor” ifadelerini kullandı.

    “Dengeli beslenmesine özen gösterin“

    Çocukların dengeli beslenmesinin oldukça önemli olduğunun altını çizen Medical Park Gaziantep Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzm.Dr. Çiğdem Barlas, “Çocukların ev yemekleriyle sağlıklı ve dengeli beslenmesi, yaşına uygun, yeterli düzeyde protein, vitamin ve mineral ihtiyaçlarının karşılanması gribal enfeksiyonlara karşı direnç kazanmasında çok önemli rol oynamaktadır’’ diye konuştu.

  • Çocuklarda gıda alerjisine dikkat

    Gaziantep Medical Park Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzman Dr. Erkan Altuncu, son dönemlerde çocuklarda gıda alerjisi ve aşırı gıda duyarlılığı vakalarının yaygınlaştığını belirterek, “Dünyada olduğu gibi ülkemizde de tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi besin alerjisinin görülme sıklığı artmaktadır” dedi,

    Dr. Erkan Altuncu, besin alerjisi ve aşırı gıda duyarlığında son dönemlerde artış gözlendiğini belirterek, anne ve babalara uyarılarda bulundu. Yapılan bir araştırmada okul çocuklarının yüzde 24’ünde gıda alerjisi tespit edildiğini belirten Altuncu, “Çocuklarda gıda alerjisi ve aşırı gıda duyarlılığı klinik pratikte oldukça yaygın karşılaştığımız bir durumdur. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi besin alerjisinin görülme sıklığı artmaktadır. Çocuklarının yaşı 1-2’den küçük olan ebeveynlerin yarısı, çocuklarının bazı semptomlarını gıda ile ilişkilendirirler. Ancak bu şüphelerin çoğu zamanla kaybolur. Okul çocukları arasında yapılan bir araştırmada, yüzde 24’ü gıda alerjisi olduğunu veya bir dönemde gıda alerjisi geçirdiklerini bildirmişlerdir. Besin alerjisi, besin proteinlerine karşı geliştirilen spesifik IgE antikorları aracılığı ile ortaya çıkan Tip I aşırı duyarlılık reaksiyonu olarak tanımlanmaktadır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi besin alerjisinin görülme sıklığı giderek artmaktadır. Anne, baba ya da kardeşlerinde alerjik rinit, bronşiyal astım, atopik dermatit ve besin alerjisi gibi alerjik etiolojiye dayalı bir hastalık bulunan bebekler besin allerjisi açısından yüksek risk grubundadırlar” dedi.

    Tanı ve tedavi yöntemleri hakkında da bilgi veren Altuncu, “Besin alerjisi yönünden risk grubunda bulunan bebeklere uygulanması gereken tanı ve tedavi yöntemlerinin belirlenmesi, doğru tanı ve tedavinin yapılabilmesinde yararlı olacaktır. Besin alerjisi, besin proteinlerine karşı geliştirilen spesifik IgE antikorları aracılığı ile ortaya çıkan Tip I aşırı duyarlılık reaksiyonu olarak tanımlanmaktadır. Spesifik IgE antikorları dışında farklı alerjik mekanizmalar da besin alerjilerinden sorumlu olabilmektedir. Anne, baba ya da kardeşlerinde alerjik rinit, bronşiyal astım, atopik dermatit ve besin alerjisi gibi alerjik etiolojiye dayalı bir hastalık bulunan bebekler besin alerjisi açısından yüksek risk grubundadırlar. Genel olarak, besin alerjisi bebeklerde ilk 1-2 yıl içinde daha sıktır. En sık alerjiye neden olan besinler inek sütü, yumurta akı, fındık, fıstık, ceviz gibi kabuklu kuruyemişler ve deniz ürünleridir. Yaş ilerledikçe alerjik besinlere karşı tolerans gelişmektedir. Açık endikasyon yoksa, uzun eliminasyon diyetleri başlatılmamalıdır. Uzun dönemli eliminasyon diyetlerinin, örneğin atopik dermatit tedavisindeki faydaları konusunda çok az güvenilir kanıt vardır. Okul çağından önce başlatılan eliminasyon diyeti, ya çocuk okula gitmeden önce sonlandırılmalı ya da devamı için uygun ortam sağlanmalıdır.Gıda aşırı duyarlılığı hem gıda alerjisi ile hem de gıda intoleransı ile ilgilidir Gıda alerjisinde, semptomlara ek olarak immünolojik mekanizmayı tespit etmek de mümkündür. Bu, genellikle cilt prik testiyle veya serumdaki gıda spesifik IgE antikorlarını belirleyerek yapılır” diye konuştu