Etiket: Ciddi

  • Dr. Dinçer: “Ciddi göz alerjisi vakalarında doktora başvurulmalı”

    Bahar aylarında görülen ve gözlerde sulanma, kaşınma ya da kanlanmaya neden olan göz alerjisine dikkat edilmesi gerektiğini belirten Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Gökhan Dinçer, ciddi göz alerjisi vakalarında doktorların tavsiye ettiği ilaçlar ve tedavi yöntemlerinin kullanılması gerektiğini söyledi.

    Samsun Büyük Anadolu Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Gökhan Dinçer, göz alerjisi, belirtileri ve tedavi yöntemleri hakkında önemli bilgiler verdi. Göz tarafından zararlı olarak algılanan birçok maddeye karşı gözlerin anormal şekilde reaksiyon vermesiyle alerjinin meydana geldiğini belirten Dinçer, “Gözlerimiz böyle bir duruma maruz kaldığında gözlerimizde bulunan bazı hücreler histamin yani alerjenlerle savaşması için üretilen maddeler salgılamaya başlarlar. Histaminlerin salgılanması sonucu konjonktiva adlı göz kapaklarının altındaki ince doku şişer ve göz kapakları kızarır. Göz alerjileri sezonluk ve daimi olmak üzere iki kategoriye ayrılmaktadır” dedi.

    Bazı alerjilerin yıl boyunca görülebildiğini belirten Dinçer, “Sezonluk alerjiler genelde kısa sürelidir ve özellikle sonbahar ve ilkbaharın erken dönemlerinde havadaki ot, ağaç, çim ve küf kaynaklı sporlardan dolayı ortaya çıkar. Daimi alerjiler ise herhangi bir zamanda hayvan tüylerinden, toz ya da diğer alerjik maddelerden dolayı ortaya çıkar. Sezonluk alerjiler genelde kısa sürelidir ve özellikle sonbahar ve ilkbaharın erken dönemlerinde havadaki ot, ağaç, çim ve küf kaynaklı sporlardan dolayı ortaya çıkar. Daimi alerjiler ise herhangi bir zamanda hayvan tüylerinden, toz zerrelerinden ya da diğer alerjik maddelerden dolayı ortaya çıkar. Bu tür göz alerjileri yıl boyunca görülebilir” diye konuştu.

    Doktorlara danışmadan ilaç kullanılmaması gerektiğini söyleyen Dinçer, “Göz alerjisinin en temel belirtisi göz içinin kaşınmasıdır. Bununla birlikte, gözde kızarma, gözden yaş gelmesi, göz yanması, bulanık görme, iltihaplanma ya da mukus üretimidir. Geleneksel yöntemlerle göz alerjilerinin ilk birkaç haftalık erken tedavisinde etkilidir. Fakat doktorunuzun tavsiyesine uygun olarak kullanılmalıdır. Doktorunuza danışmadan hiç bir ilaç kullanmayın. Daha ciddi göz alerjisi vakalarında mutlaka doktorların tavsiye ettiği ilaçlar ve tedavi yöntemleri kullanılmalıdır” şeklinde konuştu.

  • (Özel Haber) Prof. Tatloğlu: “Dövizde ciddi bir kötümserlik yok”

    Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu, dövizin durumunu değerlendirerek, “Ciddi bir kötümserlik yok, ama iyi bir beklenti de gerçekçi olmaz” dedi.

    Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu, kısa vadede dövizin yüzde 10 nispetinde düşmesinin mümkün olmayacağını dile getirdi. Dövizin bir mal gibi arz ve talebe bağlı olarak değiştiğini, ülkenin şartlarının da bu değişim de etkisi olduğunu söyleyen Tatlıoğlu, “Bölgenin durumuna, dünyadaki gelişmelere baktığımızda ve Türkiye’nin bugün içinde olduğu, yakın gelecekteki şartlara bakıldığında dövizde ciddi bir geri gelmenin olabileceğini tahmin etmiyorum” dedi.

    “4 lirayı aşmayacak şekilde tutunması istikrar açısından önemli”

    Parada ve fiyatlarda “tutunma” diye bir kavramın olduğunu belirten Tatlıoğlu, “Çıktığı noktadan düşseler de o noktayı tekrar görürler. Kısa sürede doların veya dövizin geldiği noktaya yüzde 10 nispetinde düşmesi söz konusu değildir. Hatta 4 lirayı aşmayacak şekilde tutunması da istikrar açısından iyidir. Gelebilir mi, gelebilir ama o şartlar ufukta gözükmüyor” diye konuştu.

    Türkiye’nin siyasî ve dış politikalar noktasında ciddi bir istikrar içinde olması gerektiğini vurgulayan Tatlıoğlu, “Siz bugün Türkiye’nin 3-5-10 yıl sonrasına yatırım yapabilmeniz lazım. 5 yıl sonrası için bir plan yapabilmeniz gerekiyor. Bunun içinde her şeyin stabil olmalıdır. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in dedikleri çok mühimdir. Hukukî alt yapı lazım. Bütün bunları üst üste koyduğumuzda henüz bu şartlara yakın değiliz. Bu şartlara sahiptik ama belirli sebeplerle bozulmalar var. Türkiye’nin 2013’den 2017’ye kadar milli gelir bazında yaklaşık 100 milyar dolarlık bir kaybı var. Ciddi bir kötümserlik yok ama iyi bir beklenti de gerçekçi olmaz” ifadelerini kullandı.

  • Göz tansiyonu ileride ciddi görme kayıplarına neden olabilir

    Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Gökhan Dinçer, göz tansiyonu olan bir kişide hastalık belirti göstermeden ilerlerken, ileriki dönemlerde hastada ciddi bir şekilde görme kayıplarına yol açabileceğini söyledi.

    Samsun Büyük Anadolu Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Gökhan Dinçer, göz tansiyonu hakkında önemli bilgiler verdi. Hastalığın tanısı, belirtileri, tedavi yöntemleri gibi çeşitli konularda bilgiler veren Opr. Dr. Gökhan Dinçer, göz tansiyonu olan bir kişide belirti göstermeden ilerlerken, ileriki dönemlerde hastada ciddi bir şekilde görme kayıplarına yol açabileceğine dikkat çekti.

    Erken teşhis önemli

    Opr. Dr. Gökhan Dinçer, sözlerine şöyle devam etti: “Göz içi sıvısının iyi boşalmaması yüzünden göz tansiyonunun artmasına glokom da denilmektedir. Halk arasında göz tansiyonu ve karasu adlarıyla bilinen glokom, dünya üzerinde milyonlarca insanı etkileyen yaygın bir göz hastalığıdır. Göz tansiyonu erken teşhis ile ilerlemesi durdurulabilir fakat bunun için düzenli bir şekilde göz muayenesi olunması gerekmektedir.”

    Belirtileri nelerdir?

    Göz tansiyonu belirtilerine değinen Dr. Dinçer şu bilgileri verdi: “Yoksa göz tansiyonunu erken teşhis etmek oldukça zordur. Göz tansiyonu olan kişi de bazen bulantı, kusma, ağrı, görmede bulanıklık ortaya çıkabilir. Göz tansiyonun da görme kaybı oluştuktan sonra geri dönüş olmadığından erken tanı önemlidir. Normal göz muayenesi sırasında tespit edilen anormal göz içi basıncı artışı hastalığın ilk belirtisi olabilir. Dünyada milyonlarca kişide görülen glokom ve her insanda ve yaşta, ortaya çıkabilecek bir hastalıktır.”

    Düzenli muayene yaptırın

    Düzenli göz muayenesi yaptırılması tavsiyesinde bulunan Opr. Dr. Gökhan Dinçer, “Göz tansiyonunu tedavisinde hastalık teşhis edildikten sonra basamaklı bir yol izlenir. Pek çok ilaç seçeneğinden hastalığın durumuna en uygun olanına başlanır ve hasta takibe alınır. Gerekli aralıklarla göz tansiyonu ve görme alanı ölçümleri yapılır. Eğer doktorunuz damla kullanmanız önerilirse damlalarınızı her gün düzenli olarak kullanmalı ve kontrollerinizi ihmal etmemelisiniz. Fakat bazı durumlarda ise hastalara lazer tedavisi de önerilmektedir. Bu durum yapılacak olan muayenenin ardından çıkmaktadır” diyerek sözlerine son verdi.

  • Doğru ellerde yapılmayan sünnet ciddi riskler taşıyor

    Özel Deva Hastanesi Çocuk Cerrahisi Kliniği’nden Prof. Dr. Haluk Ceylan, önemli bir cerrahi işlem olan sünnetin, doğru ellerde ve cerrahinin gerektirdiği kurallara uygun olarak yapılmaması durumundan tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabildiği söyledi.

    Prof. Dr. Haluk Ceylan, sünnet operasyonu hakkında uyarılarda bulunarak, “Sünnet dünyada ve ülkemizde en sık uygulanan cerrahi işlemdir. Birbirinden farklı pek çok yöntemle yapılabilen sünnet işleminde amaç, penisin baş kısmını (glans penis) örten sünnet derisinin cerrahi olarak çıkarılmasıdır” dedi.

    “Sünnet enfeksiyon riskini azaltıyor”

    Ceylan, sünnet rahim ağzı kanserinin daha da azalttığını söyleyerek, “Fimozis (sünnet derisinin çocuğun rahat işemesini engelleyecek kadar dar olması), sık idrar yolu enfeksiyonu ve tekrarlayan balanopostitis (glans penis ve sünnet derisinin iltahabi durumu) sünnet yapılmasını gerektiren tıbbi gerekliliklerden bazılarıdır. Sünnet, cinsel yolla bulaşan enfeksiyon hastalıklarının yayılmasının önlenmesinde olumlu rol oynar. Ayrıca sünnetli erkeklerin eşlerinde rahim ağzı kanserinin daha az görüldüğü saptanmıştır” şeklinde konuştu.

    Sünnet için doğru yaş nedir?

    Sünnet için doğru yaş konusunun çok tartışıldığını hatırlatan Prof. Dr. Ceylan, “İdeal sünnet yaşı konusunda uzmanlar arasında bir fikir birliği yoktur. Dini bir ritüel olarak mutlaka uygulanan sünnetin, çocukta sünnet korkusu gelişmeden önce gerçekleştirilmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Hayatın ilk aylarında yapılması, sünnetin çocuk üzerindeki psikolojik yükü azaltacaktır. Ancak, doğumdan sonraki ilk 4 haftayı kapsayan yenidoğan döneminde bebeğin fizyolojisi önemli değişiklikler geçirdiğinden, bu dönemde sünnet yapılmasının çok da doğru olmadığı kanaatindeyim. Sünnetin hayatın 2. ayı içinde yapılmasının uygun olacağını düşünüyorum. Son yıllarda 2-6 yaş arasında sünnet yapılmasının psikolojik sorunlara yol açabileceği düşüncesi toplumumuzda giderek yaygınlaşmıştır. Ancak şunu bilmek gerekir ki; bu iddia, bilimsel araştırmaların sonucu değil, Sigmund Freud’un bir asırdan daha uzun bir süre önce ifade ettiği “kastrasyon anksiyetesi” teoremine dayanarak ortaya atılmıştır. Günümüzde bazı psikologlar, bu teoriye dayanarak; 2-6 yaş arasında yapılan sünnetin çocukta ileride iktidarsızlığa yol açacağını öne sürmektedirler. Bu varsayım bilimsel kanıtlara dayanan, bilimsel metodlarla ispatlanmış bir bilgi değil, bir iddiadan ibarettir. Bilimsel temeller üzerine oturmayan bu görüşe dayanarak sünnet yaşının sınırlanmasının doğru olmadığı kanaatindeyim” dedi.

    Yanlış uygulamalar kalıcı hasara neden olur

    Haluk Ceylan, sünnette yanlış uygulamaların kalıcı hasarlara yol açabileceği gibi çocuğun ölümü ile de sonuçlanabileceğini ifade ederek, “Cerrahi prensiplere uyulmaksızın yapılan sünnet, kanama ve enfeksiyon gibi komplikasyonların yanı sıra, penis ve idrar boşaltım sisteminde kalıcı sakatlıklara ve hatta çocuğun ölümüne kadar varan ağır sonuçlara yol açabilir” ifadelerini kullandı.

    Sünneti kimler yapmalı

    Prof. Dr. Ceylan, sünnet operasyonunun hafife alındığını kaydederek, işlemin uzman cerrahlar tarafından yapılması gerektiğini kaydetti. Ceylan, “Sünnet yurdumuzda yüzyıllardan beri evlerde, düğün salonlarında, toplu şölenlerde yapılan bir işlem olması nedeniyle, halkımızın büyük çoğunluğu tarafından basit ve sıradan bir operasyon olarak algılanmakta ve hafife alınmaktadır. Cerrahi teknik olarak hassas inceliklere sahip bir işlem olan sünnetin, eğitimsiz kişiler tarafından yapıldığında, çocukların yüzde 35’e varan büyük bir kısmında küçük ya da büyük, çeşitli komplikasyonların ortaya çıktığı bildirilmektedir. Sünnet komplikasyonlarından korunmak için tıbbi ve cerrahi kurallara hassasiyetle riayet edilmelidir. Anne ve babaların, sünnetin cerrahi bir işlem olarak önemi hakkında bilinçli olması, sünnetin konunun uzmanı cerrahlar tarafından yapılması, sünnet sonrasında ortaya çıkması olası problemleri ve kalıcı sakatlıkları en aza indirecektir” diye konuştu.

  • Prof. Alkan: “Siber güvenlik önlemi almayan ülkelerin geleceği çok ciddi tehdit ve risk altında”

    Ulusal Siber Güvenlik Akademisi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Alkan, bugün artık dünyada ülkelerin, siber saldırılar, siber silahlar ve siber savaşlarla savaştığını belirterek, “Dünya artık siber savaşlarla yeniden dizayn ediliyor. Siber güvenlik konusunda gerekli önlemleri almayan ülkelerin geleceği çok ciddi anlamda tehdit ve risk altında” dedi.

    Mersin Valiliği himayesinde, Mersin Büyükşehir Belediyesi ve Çukurova Kalkınma Ajansı (ÇKA) işbirliğinde “Ulusal Bilgi Güvenliği Zirvesi” düzenlendi. Bir otelde gerçekleştirilen zirvede, Türkiye’nin bir an önce siber güvenlik ordusunu oluşturması gerektiği vurgulandı.

    Zirvenin açılışında konuşan Ulusal Siber Güvenlik Akademisi Yönetim Kurulu Başkanı, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Alkan, bugün siber güvenlik konusunun, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en önemli konulardan biri haline geldiğini söyledi. Dünyada artık, siber dünya, siber uzay, bilgi güvenliği, siber savaşlar, siber saldırılar gibi yeni kavramlar oluştuğunu ifade eden Alkan, “Geldiğimiz noktada, günümüzde her şey sayısallaştı. Bütün iş ve işlemlerimizi elektronik ve internet ortamında gerçekleştirdiğimiz bir dünyada, siber dünya içerisinde yeniden toplumların değiştiğini görüyoruz. Bu kadar sayısallaşan dünyada en önemli hususlardan biri de siber güvenlik kavramı haline geliyor” diye konuştu.

    “Kültürel dönüşümü gerçekleştiremediğimiz için çok ciddi güvenlik riskleri ve tehditlerle karşı karşıya kalıyoruz”

    Bugün artık bilgi çağı, bilgi toplumunun yaşandığına işaret eden Alkan, Türkiye’nin bu dönüşümü sağlamak için 20 yıldır mücadele ettiğini belirtti. Türkiye’nin, tüm iş ve işlemleri internet ortamına, dijital ortama dönüştürme sürecinde fiziksel dönüşümde çok ciddi mesafeler kat ettiğini dile getiren Alkan, “Türkiye olarak en gelişmiş, en son teknolojileri kullanma noktasında Avrupa’nın ilerisindeyiz. Geniş bant internet erişim noktasında yine Avrupa seviyesinde bir altyapıya sahibiz. İlkokuldan üniversiteye, tüm kamu kurum ve kuruluşlarına kadar bilgi erişim teknolojilerinde çok iyi bir yere geldik. Dolayısıyla Türkiye fiziksel değişimini gerçekleştirmiş durumda. Ancak, dönüşümün ikinci ayağı olan kültürel değişim noktasında üzülerek söylemek gerekirse Türkiye yine sınıfta kalmış vaziyette. Eğer bu iki dönüşümü sağlıklı ve doğru bir şekilde gerçekleştiremezsek, bilgi ve iletişim teknolojilerini doğru kullanma kültürüne sahip olmazsak bu teknolojileri yeni teknolojiler, yeni bilgiler üretme şansımız yok; bu teknolojileri kullanarak ekonomik, teknolojik, sosyal, kültürel anlamda gelişme ve kalkınma şansına sahip değiliz. Bu sefer de bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanır olmanın bütün iş ve işlemleri, bütün süreçleri elektronik ve sayısal internet ortamına aktarmış olmamızın çok ciddi riskleri ve tehditleri gündeme geliyor. Kişisel, kurumsal, ulusal anlamda bir güvenlik riskiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu teknolojileri kullanan toplumun tüm kesimleri, bu teknolojileri doğru kullanmak kültürüne sahip olmadığımızdan kişisel, kurumsal ve ulusal güvenliğimiz risk altında. Bugün bu bilginin geldiği noktada dünyada yeni bir kavram ortaya çıkıyor, bu bilgileri elde etmek, kullanmak suretiyle siber silahlarla, siber saldırılarla, siber savaşlarla dünyanın şeklini değiştirmek, dünyayı yeniden dizayn etmek” ifadelerini kullandı.

    “Artık dünyadaki savaşların, silahların yöntemi değişmiştir. Teknoloji çok büyük bir silah olarak kullanılmıştır”

    Siber saldırıların, kişilere ya da kurumlara plansız programsız ya da birçok amaçla yapılan saldırılar olduğunu, siber savaşların ise planlı programlı bir şekilde devletlerin ya da organize örgütlerin devletlere yaptığı saldırılar olduğunu söyleyen Alkan, bunun en güzel örneğinin Wikileaks olduğunu vurguladı. Wikileaks’in, bütün dünyayı dizayn eder bir sonuç doğurduğuna dikkat çeken Alkan, “Arap Baharı’nın çıkışının temelinde Wikileaks vardır. Ellerindeki bilgiyle dünyayı hiçbir kurşun atmadan, hiçbir şekilde asker kullanmadan nasıl dizayn edeceğinin uygulamasını yaptılar. Artık dünyadaki savaşların, silahların yöntemi değişmiştir. Teknoloji çok büyük bir silah olarak kullanılmıştır. Kritik altyapılara yapılan saldırılarla enerji hatlarımız, doğalgaz hatlarımız, su şebekelerimiz, finans sistemlerimiz, iletişim altyapılarımız, ulaşım altyapılarımızın nasıl çökertildiğini biliyoruz. Tehlikeli olan da şudur; siber saldırıların kaynağı da belli değildir. Siber saldırılarla dünyanın bir ucundan başka bir ucuna varabiliyorsunuz ve hiç farkında olmadan evimizde kullandığımız bu teknolojilerle her türlü imkanı, fırsatı veriyoruz” şeklinde konuştu.

    ABD’nin Siber Güvenlik Ajansı’nın (NSA) toplamış olduğu bilginin, insanlık tarihinin bugüne kadar ürettiği bilginin 200 bin katı olduğuna işaret eden Alkan, şunları söyledi: “Wikileaks belgelerinde yapılan açıklamalarda, NSA’nın cep telefonlarımıza sızdığını, çok güvenli olduğunu düşünerek kullandığımız whatsapp, twitter, benzeri uygulamalar da dahil olmak üzere bütün bu görüşmelerimizi elde ettiğini, tüm internet trafiğimizi 7/24 saat takip ettiğini, cep telefonlarımız, internetimiz ve akıllı cihazlarımız marifetiyle bütün konuşmalarımız, yazışmalarımız, hareket alanlarımız, toplantılarımızın izlendiğini ve çok rahat bir şekilde bunların kayıt altına alındığını, bundan dolayı Türkiye’ye yönelik 200 bin belge olduğunu biliyoruz.”

    “Siber güvenlik konusunda gerekli önlemleri almayan ülkelerin geleceği çok ciddi anlamda tehdit ve risk altında”

    Burada en önemli şeylerden birinin farkındalık olduğunu, Türkiye’nin bu konuda çok ciddi bir farkındalık problemi bulunduğunu vurgulayan Alkan, şöyle devam etti: “Siber güvenlik konusu günümüzün ve yakın geleceğin en önemli konularından biridir. Bu konuda gerekli önlemleri almayan, gerekli politikaları, stratejileri geliştirmeyen ülkelerin geleceğinin çok ciddi anlamda tehdit ve risk altında olduğunu biliyoruz. Kişisel, kurumsal, ulusal anlamda çok ciddi bedeller ödemek durumunda kalabileceğimizi de bilmek son derece önemli. Türkiye’de toplumumuzun tüm kesimlerinde bilgi ve iletişim teknolojilerinin bizim için önemli artılara sahip olduğu kadar, ne kadar risk ve tehditler oluşturduğunun farkındalığını oluşturmak gerekiyor.”

    “Türkiye’nin bir an önce siber güvenlik ordusunu oluşturması gerekiyor”

    Türkiye’de başta kamu kuruluşları olmak üzere siber güvenlik saldırılarına ve savaşlarına karşı önlem almak için kullanılan siber güvenlik çözümlerinin yüzde 90’ının yabancı ürünler olduğunu da belirten Alkan, “Yüzde 90’ının yabancı olduğu güvenlik çözümleriyle ulusal ve kurumsal güvenliğimizi sağlamamız zaten imkansızdır. Türkiye’nin mutlaka yerli ve milli siber güvenlik çözümlerini bir an evvel hayata geçirmesi gerekiyor. Bütün dünya siber ordularını kurdu, siber savunma güçlerini kurdu. Başbakan, Türkiye’nin 30 bin siber güvenlik uzmanına ihtiyacı olduğunu söyledi. 30 bin siber güvenlik uzmanını yetiştirmemiz için 30 yıl gibi bir süreye gerek var. Oysa bundan 10 yıl önce gelişmiş ülkeler yılda 5 bin siber güvenlik uzmanı yetiştirmeyi hedef koydular, bugün hepsinin 30 bin, 40 bin, 50 bin siber güvenlik uzmanı ve ordusu var. Bizim de bir an önce olabildiğince hızlı bir şekilde siber güvenlik uzmanlarını yetiştirecek siber savunma gücümüzü, siber ordumuzu oluşturmamız gerekiyor ki, Türkiye’ye yönelebilecek tüm siber saldırı ve savaşlara karşı önlem alabilelim” dedi.

    “Bilgisayarda dokunduğumuz her tuşun bir yerlerde depolandığını unutmayalım”

    Mersin Valisi Ali İhsan Su da konuşmasında, bilgi güvenliğinin çok önemli olduğunun altını çizdi. Tarihin her döneminde en önemli olgulardan birinin bilgi olduğunu kaydeden Vali Su, “Hem bireysel hem kurumsal hem devlet bazında bilgiye kim sahipse söz sahibi o olmuştur. Yani bilgi eşittir güç diyebiliriz. Tarih boyunca yükselişte olan devletlerin her birinin bilgiye sahip, bilgiyi üreten, kullanan devletler olduğunu da görebiliriz. O yüzden öncelikle bilgi üretmek çok çok önemli. Ürettiğimiz bilgiyi üretimde kullanmak, onu uygulamaya geçirmek de bir o kadar önemli. Bilgiyi üretiyor ama kullanamıyorsanız bir kıymeti yoktur” diye konuştu.

    Bilginin üretilip, kullanılması sonucunda ise bilgi güvenliğinin ortaya çıktığını ifade eden Su, dünyanın artık bir köy haline geldiğini, her yerin internet ağıyla birbirine bağlandığını ve bunun dışında kalınamayacağını söyledi. Su, “İnternet çağında, gerek bireysel gerek kurum gerek devlet her türlü bilginin de güvenliği ortaya çıkıyor. Bu güvenliği sağlamak çok önemli. Şu anda ülkemizde hemen hemen her kurum artık dijital sistemde yazışmalarını yapıyor, bilgilerini orada depoluyor, saklıyor. O zaman bunların güvenliği ortaya çıkıyor. Bu zirve de bu alanda bir farkındalık oluşturması açısından çok önemlidir. Unutmayalım ki, bilgisayarda girdiğimiz her yazı, her bilgi, her dokunduğumuz tuş bir yerlerde depo ediliyor. Mutlaka bu anlamda farkında olalım” ifadelerini kullandı.

    Zirvede, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz ile ÇKA Genel Sekreteri Lütfi Altunsu da birer konuşma yaptı.