AK Parti Erzurum Milletvekili Dr. Cengiz Yavilioğlu, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü çok farklı kutladı. Okullara giderek öğretmenlerle görüşen Dr. Yavilioğlu, onlara Büyükşehir Belediyesi’nin hazırlamış olduğu hediyeleri takdim etti. Öğretmenlerle bir süre görüşen Dr. Yavilioğlu, öğretmenlerin bölgede karşılaştığı sorunları tek tek dinledi.
İlk defa bir vekili önemli bir günde karşılarında görmenin memnuniyetini yaşayan öğretmenler, sorunlarını anlatmaktan da geri durmadı. İmam Hatip Anadolu Lisesi ve diğer birçok okulu gezen Dr. Yavilioğlu, eğitim camiasının kendileri için çok önemli olduğuna dikkat çekti. Amaç, nitelikli öğrenciler yetiştirmek olduğunu ifade eden Yavilioğlu, “İmam Hatiplerin bizim için ayrı bir önemi vardır. 28 Şubat’ta ağırlaşan ve öncesinde de başlayan sorunlar, genç neslin manevi dünya ile bağlantısını kesmiştir. İmam Hatipler bu bağlantıyı yeniden kurmaktadır. Bizim amacımız niteliksel olarak imam hatip sayısını arttırmak ve aynı zamanda bilgili, çağdaş, kaliteli öğrenciler yetiştirmektir. Sadece imam hatiplerde imam çıkaracak gibi bir kaidemiz de yok. Tek gayemiz erdemli, onurlu, şerefli, vatanını bilen, tanıyan, hizmet eden, ruhi ve maddi dünya ile bağlantısını kuracak öğrenciler yetiştirmektir. İnsana yapılan her yatırım bizler için kutsaldır. Bunu bilerekten en büyük yatırımları hükümet olarak eğitime yaptık. Bilindiği gibi 2014 – 2016 Yatırım Bütçesinde yaklaşık 150 Milyon TL tutarında; 15 okul ve 272 derslik yapımı, 8 adet, bin 450 öğrencinin barınacağı yurt, ayrıca; spor salonları, atölyeler, laboratuar ve anaokulu gibi eğitim yatırımları planlanmıştı. Erzurum’un eğitim alt yapısını oluşturmak için yaklaşık 150 milyon TL’lik yatırımın ihale aşamasını da bitirerek, şehrimizin en az 50 yıllık eğitim alt yapısını oluşturduk” dedi.
Sönmeyen bir meşalesiniz
Osmanlı’nın kalkınma ve çöküş döneminde eğitimin üstlendiği rolün öneminden bahseden Ak Parti Erzurum Milletvekili Dr. Cengiz Yavilioğlu, ülkelerin kalkınması bu sıralardan geçtiğini söyledi.
Vatana, millete hayırlı evlatların siz öğretmenlerin omuzları üzerinde şekilleneceğini ifade eden Dr. Yavilioğlu, şöyle konuştu.
“Osmanlı’nın ve çöküşü ve kalkınma dönemi ile ilgili doktora tezi yapmıştım. 1690 yıllardan beri kendi damarlarından kopmuş koparılmış, hayat iksiri dediğimiz, kendi ruh dünyasında kopmuş, medeniyet köklerinden kopuk insanlar yetiştirmeye gayret ettiler, lakin başarılı olamadılar. Bu ülke yeniden büyüyecekse, dünyaya adaletin, eşitliğin, kardeşliğin ne olduğunu öğretecek ve yeni bir medeniyet olacaksa, can suyu bu sıralarda oluşacak. O yüzden siz bizim için çok önemlisiniz. Hükümetler çok iyi planlar, projeler, stratejiler hazırlayabilir. İnsanı yetiştirecek önemli merkezler, insanı yetiştirecek nitelikli öğretmenler, o eğitim ruhuyla barışık muallimler yoksa; bu kalkınmanın ve siyasetin yapacağı bir şeyde değildir. Ne kadar mevzuat çıkarılırsa çıkarsın, ülke kalkınacaksa bu sıralardan kalkınacak. Emeğinizden dolayı hepinize teşekkür ediyorum. Sizler sönmeyen birer meşalesiniz.”
Bu arada öğretmenlerin sorunlarını da dinleyen Dr. Yavilioğlu, “Eğitime uzak bir insan değilim. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde görev yapan memurların hangi şartlarda çalıştığını iyi biliyorum. Bu konuda projeler hazırlayıp Başbakanımıza takdim ettim. Sizin sorunlarınızı ve sizleri önemsiyoruz. Hükümet olarak elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Bundan kimsenin kaygısı olmasın” şeklinde konuştu.
Etiket: Cengiz Yavilioğlu
-
Yavilioğlu, öğretmenlerin sorunlarını dinledi
-
“Kalkınma süreci belli ölçüde asabiyyet gerektirir”
AK Parti Erzurum Milletvekili Dr. Cengiz Yavilioğlu, Türkiye’de AK Parti hükümetleri döneminde siyasal, toplumsal ve ekonomik alanlarda çok ciddi değişim ve dönüşümler yaşandığını söyledi.
Kangren olmuş siyasi ve toplumsal sorunlara AK Parti iktidarı döneminde neşter atıldığını birçok kesimin telaffuz dahi edemediği; etkili, yetkili kesimlerin kenarından dolaşmayı tercih ettikleri meselelerin tartışmaya açıldığını, çözüm süreçleri başlatıldığı ve önemli mesafeler kat edildiğini anlatan Dr. Cengiz Yavilioğlu, “Asker-sivil ilişkileri normalleşme sürecine girdi. Toplumsal barışı bozan darbe dönemlerine ait mevzuat ve uygulamalar önemli ölçüde sonlandırıldı. Demokratik açılımlar başlatıldı. Muhafazakarlar başta olmak üzere, birçok toplumsal katman üzerindeki her türlü baskı yerini özgürlüklere bıraktı. İnsanlar geleceğe daha güvenle bakar oldu. Yarım kalan demokratik açılımlar mutlaka devam edecek. Dönemin belki de en önemli özelliği, vatandaşların siyasilere duyduğu güvendeki artıştır. Siyasi kadroların; hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi, baskıcı ve tekçi devlet sisteminin değiştirilmesi hususlarında halkın güvenini ve desteğini kazanacak hedeflerinin varlığı ve bu hedefler doğrultusunda geliştirdikleri politikalar ülke halkının tamamında bir heyecan ve beklenti yaratmıştır. İnsanlar geleceğe daha iyimser ve daha güvenle bakmaya başlamışlardır. Toplumun ötekileştirilmiş kesimleri ile devlet arasında “güven” tesis edilmiştir. Bu dönemde hükümetler; siyasal ve sosyal alanlarda oluşturulan güven ve istikrarın etkisiyle ekonomik alanlarda da ciddi dönüşümlere imza attılar. Ekonomik büyümede tarihsel ortalamaların üzerine çıkıldı; kişi başına milli gelir ve GSYİH’da önemli artışlar gerçekleştirildi; yoksullukla mücadelede ciddi sosyal harcamalar yapıldı; faiz ve enflasyon oranları tek haneli rakamlara düşürüldü; finans sektörü büyüdü, derinleşti ve sağlamlaştırıldı; kamu kesimi mali dengeleri iyileştirildi; mali disiplin önemli ölçüde sağlandı” diye konuştu.
HÜKÜMETE GÜVEN ARTTI
Eğitim, adalet, kültür, dini alan, dil, devlet-vatandaş arasındaki ilişkiler gibi siyasal, sosyal ve eğitim alanlarında yaşanan iyileşmelere paralel olarak ekonomide de istikrar ve güven yakalandığını dile getiren AK Parti Erzurum Milletvekili Dr. Cengiz Yavilioğlu daha sonra şunları kaydetti; “2002 öncesinin ekonomik kriz ve kaoslarının arka planında ise, siyasilere ve bürokrasiye duyulan güvensizlikle birlikte bahsedilen alanlardaki her türlü baskı ve tek tipçiliğin olduğu gerçeği bulunmaktadır. Dönemsel olarak yaptığımız karşılaştırmalar ekonomi ile sosyal ve siyasal alanlardaki ilişkiyi ve dönemler arası farlılıkları gözler önüne sermektedir. Araştırmalara göre hükümete güven; 1991 yılında %49; 2001 yılında %22.8; AK Parti hükümetlerinin görevde olduğu 2012 yılında ise %62 düzeyinde gerçekleşmiştir. Yine 1989 ile 2002 arasında geçen 13 yıllık sürede 11 farklı hükümet kurulmuştur. Bu dönemlerdeki güven ve istikrar göstergelerine paralel olarak ekonomik göstergeler de şekil almıştır. Mesela “yabancı yatırımlar” 1991 yılında 810 milyon; 2001 yılında 3.352 milyon; 2011 yılında ise 16.171 milyon Dolar seviyelerinde gerçekleşmiştir. 1994 yılındaki faiz ödemeleri gelirler toplamının neredeyse 4 katına; 2001 yılında %80’ine yükselmiş; 2011 yılında toplam kamu gelirlerinin %14’üne düşürülmüştür. Bu süreç kamuyu değil özel sektör işletmelerini de yatırım ve üretimden vazgeçirip rantiye olmaya itmiştir. İSO 500 büyük firma içinde 468 özel sektör firmasının bilançolarında faaliyet dışı karları (faizler) net bilanço karları: 1990’da %33; 1996 %52; 1999 da ise %219’a yükselmiştir.
Bu veriler de göstermektedir ki, kalkınma sadece ekonomik faktörlerle gerçekleştirilecek bir olgu değildir. Kalkınma bir yönüyle emek, sermaye ve teknoloji gibi üretim girdileriyle; diğer yönüyle de eğitim, çalışma disiplini, iş ahlakı, örgütlenme, kurumsallaşma, istikrar ve bunların bileşimi sayılabilecek bir toplumsal özgüven ve birlikte rekabet duygularıyla ilişkilidir.”
KALKINMA SADECE EKONOMİK BOYUTA İNDİRGENMEMELİDİR
Geçen hafta hükümet “Ekonomide Dönüşüm Programı” açıkladı. Açıklanan programın ana hedefinin “ekonomik büyümeyi reel sektör tabanına oturtmak” olduğu anlaşılıyor. Bilindiği gibi, hükümetin bazı bakanları tarafından; yurtiçi tasarrufların yetersiz olması nedeniyle yatırımların dış borçlanma ile finanse edilmesi; imalat sektörünün istenen düzeyde gelişme gösterememesi, yüksek teknolojili üretime geçilmekte zorlanılması; yüksek düzeyde cari açığın varlığı; ihracatın ancak aramalı ithalatıyla gerçekleştirilebilmesi gibi sorunlar dile getirilmektedir. Gerçekten de büyümenin ve kalkınmanın daha da iyileşmesi ve sürdürülebilir bir nitelik kazanması bahse konu sıkıntıları giderecek bu reformların hayata geçirilmesiyle mümkün olacaktır.
Türkiye’nin 2002 sonrasında gerçekleştirdiği ekonomik mali-finansman alanlarındaki iyileşmelerin temelinde; halk ile devlet arasında “güven” ilişkisini tesis eden cesur ve idealist kadrolar bulunmaktadır. Yeni Türkiye artık daha tecrübeli siyasetçilere ve bürokratlara sahiptir. “Ekonomik Dönüşüm Programlarından” sonuç almak için, yaklaşık 12 yıldır bu alanda çalışan kadrolar tarafından tecrübe edilmiş yöntemi; Yeni Türkiye’nin gerçekliklerini dikkate alarak ve daha üst düzey nitelik kazandırarak sürdürmek gerektiği ortadır. Yeni Türkiye’de farklı toplumsal katmanların; evrensel ahlaki normlar, özveri, adanmışlık, idealizm, cesaret, farklılıklara tahammül, özgüven gibi konularda daha yüksek bir standarda sahip olması gelişme/kalkınma için son derece önemlidir. Gelişme olgusunu sürekli hale getirecek bu hususlar insanın fayda gözeten maddi yanının değil; adalet, özgürlük, özveri, cesaret ve adanmışlık gibi unsurları ihtiva eden manevi yanının ürünüdürler. Bu yaşam desenleri olmaksızın sosyo-ekonomik ve siyasal yapılarda köklü dönüşümlerin gerçekleşmesi mümkün değildir.
Bu desenlerin güçlü olmadığı yerlerde ülkenin ihtiyacı olan ve/fakat kısa vadede yüksek kar getirisi olmayan; ağır sanayi, otomotiv sanayi, bilişim alt yapı, savunma sanayi yatırımları yapılamayacak, yapılsa da sürdürülebilir olmayacaktır. Madenlerini daha iyi/verimli kullanamayacak, yeterince denetlenemeyen bir madencilik sistemi sorgulanmadan enerji açığı kapatılamayacaktır. Bunun gibi, kaynağını halkın ödediği vergilerin oluşturduğu mali, parasal teşvikleri amacına uygun kullanılamayacak, bürokrat ve siyasetçiler bunların takibini yapamayacaklardır. Yine eğitim sektöründeki çıktıların dünya ortalamalarının üstüne çıkması mümkün olamayacaktır. Zira Fukuyama’nın da dediği gibi, yasa, sözleşme ve ekonomik rasyonalite, sanayi sonrası gelişmiş ve geri kalmış toplumların zenginleşmesi ve istikrarı için gerekli fakat yeterli olmayan unsurlardır. Bunların yanısıra rasyonel çıkarımlardan ziyade, farklılık gözetmeden “insan merkezli” karşılıklı ilişkiler, ahlaki yükümlülükler, topluma karşı görev ve güven gibi değerlerle bezenmiş olmalıdır. Bahse konu unsurlar bir toplumun “sosyal sermayesini” oluşturur ve kesinlikle “adalet” kaynaklıdır.
Unutmayalım ki “her toplum kazanma ruhuyla ve daha fazla kazanç anlayışıyla tahrik olmayan, işin bu yönüne bulaşmamış toplumsal alanların varlığı sayesinde düzgün bir biçimde işler. Yüksek düzeyde memurun, askerin, yargıcın, din adamının, sanatçının, bilim adamının ve siyasetçinin böylesi bir hırsın etkisi altına girdiği toplumlar uzun süre ayakta kalamazlar. Adil olma, onur, erdem, başkasına saygı, hoşgörü, dürüstlük, kendine güven gibi insanların hayatında en asil ve en değerli şeylerin hiçbir piyasaya gelmemesi gerekir”
KALKINMA SÜRECİ BELLİ ÖLÇÜDE ASABİYYET GEREKTİRİR
Tecrübeler göstermiştir ki kalkınma, bir toplumun üyelerinin, hep birlikte müşterek değerleri benimsedikleri ve bu değerler uğruna her türlü fedakârlığa hazır oldukları bir ruh ve düşünce dünyasının ürünü olabilir. Toplumsal ve siyasal oluşumların ve değişimlerin ilk evrelerinde halkın kendi içinde ve devletle ilişkilerinde bu tür bir ortak ruh hali ve bir arada başarma duyguları oldukça güçlüdür. Bu dönemlerde yöneticilerle halk ortak idealler ve değerler etrafında kenetlenir. Karşılıklı güven duygusunun yüksekliği, ortak amaçların gerçekleştirilmesini kolaylaştırır. Zor şartlar ve darlıklar insanları daha fazla bir araya getirir. Bu da sosyal sermaye (Adalet/Güven) üzerinden ekonomik sermaye (Kalkınma) ve politik sermaye (Demokrasi) inşa etmek demektir ki bu misyon da bu siyasal felsefeyi kendi adında mündemiç kılan “Adalet ve Kalkınma” Partisinin öncelikli amacıdır.
İbn-i Haldun’un da bir toplumun gelişmesi için gerekli gördüğü ve “asabiyet duygusu” dediği şey tam da budur. Bu nedenle sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmenin devam etmesi için mutlaka “olgunluk” evresinde de bu tür bir asabiyyet duygusunun (yani bireylerin birlikte hareket etme hissinin, nefsinden fedakârlık etme isteğinin ve ortak bir amacı paylaşma düşüncesinin) toplumun bünyesinde sürdürülmesi gerekmektedir. Eğer bu duygular yeterli olmazsa insanların kriz/kaos zamanlarında hamiyetleri birbirine kaynamaz, birbirleriyle yardımlaşmazlar, birbirlerine destek olmazlar. Herkes kendisinin veya ait olduğu grubun hayatını korumayı düşünür. Birey veya grup çıkarları, toplumun zararı pahasına öne çıkartılır; dayanışma değil, çatışma ön plana geçer.
Çeşitli siyasal ve toplumsal yapılar tarafından sorunun bu boyuta getirildiği günümüz Türkiye’sinde devletin/hükümetin ve toplumsal karşılığı olan çeşitli sivil yapıların üzerine düşen ağır sorumluluklar bulunmaktadır.
Halk, yöneticilerin kendi yanlarında ve kendilerinden olmadığına; alın teri ve emeğin karşılığı olarak değil de ancak “kurulan ilişkilerin” neticesinde menfaat ve fırsat elde edileceğine; emanetin ehline verilmeyeceğine, eş-dost kayırmacılığının (nepotizm) olacağına; başta ihaleler olmak üzere devletin işlerinin şeffaf olmayacağına; cemaatlere, derneklere veya bir gruba ait olmanın devlet karşısında eşitliği bozan bir sebep olduğu düşüncesine kapıldığı zaman çalışmaktan vazgeçer. Toplumda psikolojik bir travma oluşur. Cesaret ve özveri yerini, miskinliğe ve ümitsizliğe bırakır. Baskı ve adaletsizlikle sinmiş olan bireyler, kendilerine duydukları güveni ve özdeğerlerini yitirmek suretiyle varlıklarını koruma kuvvet ve tabiatını kaybederler. Oysa gelişme, kaos ve güvensizliğin sona erdiği yerde başlar.
2002 sonrası Türkiye’sinde de tecrübe edildiği gibi korku ve güvensizlik ortamı yok edildiğinde, bireyin kendine güven duygusu ortaya çıkar, merak duyma ve yaratıcılık hisleri serbest kalır ve insan, tabii içgüdüleriyle hayatın mana ve süslerini anlayarak gelişme yolunda harekete geçer. Adalet, hak ve özgürlüklerden neşet etmiş kendine güven duygusu, bireyin kendini ve çevresini değiştireceği, geliştireceği ve imar edeceği kanaatini doğurur. Ancak bu durumda bütün bir halkı kuşatır/kucaklar, gelişme/kalkınma yönünde güven verebilirsiniz ve yaptığınız ekonomik reform programlarından başarılı sonuçlar alabilirsiniz. Zira kalkınma, halkla ilişiğini koparmış azınlık bir sınıfın eliyle gerçekleştirebilecek bir süreç değildir.” -
Yavilioğlu, Başbakan Davutoğlu’na Doğu’yu Anlattı
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Doğu Anadolu Bölgesinin durumunu müzakere etmek üzere, Başbakan Yardımcıları, Genel Başkan Yardımcıları, Gurup Başkan Vekilleri ve Bölge Milletvekilleriyle bir araya geldi. Toplantıda Plan Bütçe Komisyonu Üyesi Erzurum Milletvekili Dr. Cengiz Yavilioğlu, Doğu Anadolu Bölgesinin temel sorunlarını içeren bir sunum yaptı.
KAMU YATIRIMLARI ARTTI
AK Parti iktidarıyla bölgede kamu yatırımlarında önemli bir artış kaydedildiğine dikkat çeken Dr. Cengiz Yavilioğlu, “Doğu Anadolu Bölgesinin toplam kamu yatırımlarından aldığı pay 2008 yılında yüzde 6,3 iken, yıllar itibarıyla önemli artışlar göstererek, 2013 yılında yüzde 10,6 seviyesine kadar ulaşmıştır. 2002 yılında %12.5 olan eğitim yatırımları, 2014 yılında %27.7’ye yükselmiştir. 2003 yılında %11.9 olan sağlık yatırımları, 2007 yılında %25’e, 2013 yılında ise %16’ya yükselmiştir. Bölgede 2002 yılında 256 km olan bölünmüş yol, 2013 yılında 3.234 km’ye ulaşmıştır. Havayolu imkanları artırılmıştır. Sosyal yardımların miktarı önemli derecede arttı ve faydalanan sayısı yükseldi” dedi.
YATIRIM VE TEŞVİKLER
Bölge ekonomisinin son yıllarda yaşadığı önemli gelişmelerden birisi de yatırım teşvik sayısı ve yatırım teşvik kapsamında yapılan yatırım tutarında yaşanan artış olduğunu dile getiren Yavilioğlu, sunumunda özetle şu ifadelere yer verdi; “Doğu Anadolu Bölge illerinde 2002 yılında yalnızca 51 adet ve toplamda 184 milyon TL civarında olan yatırım teşvik belgeli yatırımlar, 2013 yılında 283 adet ve yaklaşık 5,4 milyar TL düzeyine ulaşmıştır.
TURİZM
Bölgede 2003 yılında yaklaşık 425.000 olan turizm belgeli işletmelere giriş yapan turist sayısı 2012 yılında yaklaşık 800.000’e ulaşmıştır.
Söz konusu dönemde yerli turist sayısında yüzde 89,3 artış yaşanırken yabancı turist sayısında ise yüzde 81,9 artış yaşanmıştır.
GELİR DAĞILIMI VE YOKSULLUK
2009 ile 2012 yılları arasında hesaplanan Gini katsayılarına bakıldığında hem ulusal düzeyde hem de Doğu Anadolu Bölgesi’nde gittikçe daha adil dağılım yönünde bir değişim yaşandığı görülmektedir.
Bölgede yoksulluk azalmaktadır. TÜİK 2006 – 2012 verilerine göre yüzde elli risk hesaplanmasına göre yoksul oranı hem ülke genelinde hem de Kuzeydoğu Anadolu ve Ortadoğu Anadolu bölgelerinde azalan bir seyir izlemektedir. 2006 yılında her iki bölge için yüzde 16’larda gerçekleşirken bu oran 2012 yılında yüzde 13 seviyelerine kadar düşüş göstermiştir.
TEMEL SORUNLAR
Kalkınma Bakanlığı tarafından 2011 yılında hazırlanan İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksi (SEGE) Sıralaması Araştırması’na göre Bölge illerinin önemli bir çoğunluğu ülke sıralamalarında en alt sıralarda yer almaktadır. Yalnızca Elazığ, Erzincan ve Malatya illeri nispeten orta sıralara yakın yerlerde kendilerine yer bulmuşlardır. SEGE 2011 sıralamaları incelendiğinde, tüm iller arasında son on dört sırada yer alan illerden dokuzunun, Bölge illeri arasında yer aldığı görülmektedir. TRB2: Van, Bitlis, Hakkâri, Muş Bölgesi illerinin tamamının son on il içerisinde yer alması da dikkat çekmektedir.
2013 yılı ADNKS (Adrese Dayalı Nüfusa Kayıt Sistemi) verilerine göre Türkiye genelinde Doğu Anadolu Bölgesi illeri nüfusuna kayıtlı 11.249.638 kişi bulunmaktadır. Doğu Anadolu bölgesi nüfusuna kayıtlı vatandaşlarımızın sadece %52’si bölgede yaşamaktadır. Bölge illerine kayıtlı nüfusun 5,4 milyonu Bölge’de, 5,8 milyonu ise Bölge dışında ikamet etmektedir.
Bölgeden nitelikli insan göçü olmaktadır. Nitelikli göç kendisiyle beraber sermayeyi de götürmektedir.
Yıllık donlu/karlı yaklaşık gün sayısı: Kars’ta 6 ay; Ağrı ve Erzurum’da 5 ay; Van, Muş ve Hakkâri’de ise 4 ay civarındadır. Öte yandan daha ılıman bir iklime sahip olan Elazığ ve Malatya’da ise 2,5 ay civarındadır. Yani bölgede inşaat yapımı gibi işler için çalışma süresi oldukça kısadır.
Bölge, ülke ile aynı hızda kalkınmakta, fakat ölçek ekonomileri nedeniyle gelişmiş bölgeler ile gelişmişlik makası giderek açılmaktadır. Mesela; Ülkede %10 büyüme yaşandığında; 100 TL sermayesi olan Marmara Bölgesinin büyüme sonrası sermayesi 110 TL’ye yükselirken, 10 TL sermayesi olan Doğu Anadolu Bölgesinin sermayesi ise sadece 11 TL’ye yükselebilmektedir. Dolayısıyla, aynı oranda büyüseler dahi iki bölge arasındaki gelişmişlik farkı giderek büyümektedir.
KOBİ’LER DAHA FAZLA DESTEĞE İHTİYAÇ DUYUYOR
KOBİ’ler Türkiye’de toplam istihdamın %78’ini, toplam katma değerin %55’ini, toplam satışların %65,5’ini, toplam yatırımların %50’sini, toplam ihracatın %59’unu oluşturmaktadır. Ama KOBİ’lerin toplam krediler içindeki payı sadece %24’tür. KOBİ’lerin kredi kullanma imkanları sınırlı kalmaktadır.
KREDİLERİN RİSK PRİMİNİN ÜSTLENİLMESİ
Doğu ve Güneydoğu’da bankaların verdikleri kredilerle ilgili yapılan fizibilitelerde “risk ölçümü” yüksek çıkıncı bankalar bu bölgelere kredi vermekten imtina etmektedirler. Bu durumda, batı bölgelerinde ortalama risk puanı 5, Doğu Anadolu’da 8 puan ise, aradaki risk puan farkını devlet üstlenebilir. Böylelikle KOBİ niteliğindeki işletmelerin finans ihtiyaçları kısmen karşılanabilir.
ALINAN TEMİNATLARIN BEDELLERİNİN DÜŞÜK TUTULMASI
Diğer taraftan bankalar, kredi verecekleri KOBİ veya tarımsal işletmelerden istedikleri teminatların karşılığını düşük tutmakta, bu suretle riski azaltmaya çalışmaktadırlar. Zaten zor şartlarda kredi alan kişiler ve işletmeler için bu durum “krediden vazgeçme” sebebi olmaktadır. Yani değeri düşük tutulan teminatlardan dolayı kullanılan kredi miktarları da düşmektedir.
VERGİ ORANLARI
Vergi oranları konusunda Türkiye’nin doğusu ile batısı arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Halbuki vergi indirimleri, teşvik kalemleri içerisinde en önemli olanıdır. Yatırımların teşvik edilmesi açısından vergi indirimleri “olmazsa olmaz” niteliktedir. Doğu Anadolu için mutlaka vergi indirimi gereklidir.
YATIRIM TEŞVİKLERİ
Doğu, Orta ve Batı Anadolu bölgelerinde yaklaşık benzer teşviklerin olması; Türkiye’nin en geri kalmış bölgesi olan Doğu Anadolu Bölgesine yatırımcıların gelmesini yeterince teşvik etmemektedir. Mesela en uzun süre yürürlükte kalan 5084 sayılı teşvik yasası 49 ile yayılınca, yatırımcılar Doğu Bölgelerini tercih etmemiştir.
KAMU ANLAYIŞI
Her şeyden önce, Doğu Anadolu’nun iklim şartlarına çok fazla uymayan, Doğu ile Batı farkı fazla gözetmeyen bir kamu anlayışı vardır. Bunlardan bir tanesi ihale süreçleridir. Bilindiği gibi Doğu Anadolu bölgesinde kış şartları nedeniyle yıl içerisinde inşaat yapım süresi çok kısadır. Bununla birlikte, Kamu bütçesinin TBMM’de kabul edilmesi Aralık Ayı sonunda; kamu yatırım transferlerinin yapılması ve akabinde ihale süreçleri ise neredeyse Nisan-Mayıs aylarında başlayabilmektedir. Kamu İhale mevzuatı gereği yaklaşık üç-beş ay süren ihale süreçleri inşaat yapım aylarının boş geçmesine neden olmaktadır. Yani o yıl yatırımları bir sonraki yıla kalmakta ve bir yıl kaybedilmektedir.
BÖLGEDE KAMU ÇALIŞANLARI KAPASİTESİNİN ARTIRILMASI
Özellikle son on yılda, Bölgeye merkezi bütçeden ayrılan kaynağın artırılmasına rağmen yatırımların Bölgenin sosyal ve ekonomik gelişimine katkısı sınırlı düzeyde kalmaktadır. Bunun temel sebeplerinden birisi, yerel yönetimlerin ve merkezi kuruluşların taşra teşkilatının kapasite eksikliğidir. Bu nedenle, merkezi kuruluşların taşra teşkilatının nitelikli personel için cazip hale getirilmesine yönelik kamu personel rejimi yeniden düzenlenmelidir.
Bölgede, öğretmenler başta olmak üzere diğer bölgelere göre daha fazla kamu personel açığı bulunmaktadır. Bölgeye atanan kamu personelleri geldikten sonra gitmenin yollarını aramakta ve çoğunlukla da bölgeden ayrılmaktadırlar. Bölge, özlük hakları iyileştirilmek suretiyle kamu personeli için cazip hale getirilebilir.
ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ
Bölge’de toplam 20 adet Organize Sanayi Bölgesi (OSB) bulunmakta, bunlardan 15’i faal olup, 5 tanesinin de yapımı devam etmektedir. Tamamlanan organize sanayi bölgelerinin doluluk oranı %47 civarında olup, toplam 25.000 kişi istihdam edilmektedir. Doluluk oranlarının düşüklüğü; bazı illerde OSB’lerin iyi yönetilememesinden bazı illerde ise teşviklerin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.
OSB’lerin emlak geliri elde edilen yerler olmaktan çıkarılıp, sanayi merkezi haline getirilmesi sağlanmalıdır.
TÜİK 2012 verilerine göre, ülke genelinde sanayi sektöründe istihdam edilen kişi sayısı 6,5 milyon kişi iken Doğu Anadolu Bölgesi’nde 275 bin kişidir.” -
Yavilioğlu, sorunu çözdü
Erzurum Kayak Kulübü Başkanı Bülent Ülker, Özelleştirme İdaresi ile yaşanan sorunun aşılma noktasına geldiğini açıkladı. Başkan Ülker, Özelleştirme İdaresi’nin kulübün 30 yılı aşkın bir süredir Palandöken Kayak Merkezi’nde hizmet binasını özelleştirme kapsamına almasıyla baş gösteren krizin AK Parti Erzurum Milletvekili Cengiz Yavilioğlu ve Özelleştirme İdaresi Başkan Yardımcısı İbrahim Halil Kırşan’ın yoğun çabaları sonucu aşılmak üzere olduğunu bildirdi.
Yazılı bir açıklama yapan Kayak Kulübü Başkanı Bülent Ülker, özellikle son 10 gün içerisinde yaşanan olayların ardından sorunu çözüme kavuşturmak için Milletvekili Yavilioğlu ve Özelleştirme İdaresi Başkan Yardımcısı Kırşan’ın yoğun bir mesai harcadığına dikkat çekti.
Ülker, açıklamasında şunlara yer verdi: “Erzurum Kayak Kulübü’nün Türk kayağındaki misyonunu, 54 yıllık hikayesini, Erzurum’da ki sosyal hayata katkısını sonunda anlatabildik. Süreci bizim adımıza başından bu yana takip eden, konuyu birinci derecede önceliği olarak kabul eden AK Parti Erzurum Milletvekili Cengiz Yavilioğlu’nun gayretleri sonucunda Özelleştirme İdaresi Başkan Yardımcısı İbrahim Halil Kırşan, konuya dahil oldu. Sayın Kırşan da kulübümüzün Türk kayağı için ne denli önemli bir kulüp olduğunun farkında olduklarını bize aktardı. Şu anda sorunun çözümü için son aşamaya gelindi. Çalışmalar sürüyor. Birkaç gün içerisinde Erzurum’a müjdeli haberi vereceğiz. Camiamız ve Erzurum kamuoyu adına, hem Sayın Yavilioğlu’na hem de Sayın Kırşan’a kulübümüzü yaşatma adına gösterdikleri üstün gayretten ötürü teşekkür ediyoruz.” -

Yavilioğlu, Tekman ilçesinde
AHMET UĞUR BUDAK
ERZURUM (İHA) –AK Parti Erzurum Milletvekili Cengiz Yavilioğlu, Tekman ilçesinde incelemelerde bulundu.
Milletvekili Yavilioğlu’nu ilçe girişinde Tekman Belediye Başkanı Yakup Doğan karşıladı.
Yavilioğlu ilçede ilk olarak AK Parti İlçe Teşkilatına ziyarette bulundu. Yavilioğlu’na Erzurum İl Meclis Başkanı Bülent Taşkesenligil, Tekman Belediye Başkanı Yakup Doğan, İl Başkan yardımcıları Abdurrahim Fırat, Abdullah Keleşoğlu, Tekman İlçe Başkanvekili Ahmet Uğur Budak, eşlik etti.
İlçe teşkilatında konuşan Yavilioğlu, “Türkiye çok önemli bir süreç yaşıyor. Geçmişte kardeşi kardeşe vurduranlar vatandaşın kanı üzerinde siyaset yapanlar bu sürece karşı çıkmaktadırlar. Yıllarca çözülmeyen mesele iktidarımız döneminde çözülmüştür. Bu çözüm sürecin ülkemize aşırı derecede ekonomi katkısı olmuştur” dedi.
İlçe teşkilatının ardından İlçe Başkanvekili Ahmet Uğur Budak eşliğinde Tekman esnaflarını ziyaret eden Yavilioğlu ve beraberindeki heyet, vatandaşların sorunlarını dinlediler.
Daha sonra Milletvekili Yavilioğlu, muhtarlarla bir araya geldi. Milletvekili Yavilioğlu, bir dizi incelemelerde bulunduktan sonra ilçeden ayrıldı.