Etiket: Burak Codur

  • Ölüyü- diriyi bıraktınız

    Bundan birkaç ay önce Beyaz Tv’de Derin Futbol adında güzel bir tartışma programını seyrediyorum.O zamanlar konuk Fenerbahçe’nin eski kaptanı Ümit Özat…Rasim Ozan telefonla bağlanıyor ve Ümit Özat’la aralarında sert bir tartışma geçiyor.Rasim Ozan’ı bilirsiniz bağrış, çağrış hızını alamıyor, Ahmet Çakar’a da aradan bir laf sokuyor.Ahmet Çakar her ne kadar Rasim Ozan’dan farksız bir kişilik olsa da bu programda biraz ağırlığı olduğundan lafı hazmedemeyip herkesi susturuyor ve toplumumuzda aşağı yukarı herkesçe bilinen ” Rasim Ozan ! Ölüyü diriyi bıraktın gözü bana mı diktin ” diyerek veryansın ediyor…

     

    Bugünlerde Ahmet Çakar’ın bu sözü nedense sık sık aklıma geliyor. Bazı çevrelerden ara ara aleyhte duymuş olduğum sözlerden olsa gerek…

     

    Önce ki gün çok sevdiğim bir ablamı, hocamı ziyaret etmek üzere kapısını çaldım.Hararetli bir telefon görüşmesi sırasında rahatsız ettim kendisini.Beni görünce çok sevdiğinden hemen telefondaki kişiye benden bahsetmeye başladı. Bense görüşmesinin özel olabilme ihtimaline karşı ayakta beklerken hocanın bu tutumu karşısında karşısındaki koltukta yerimi aldım. Telefonun ucundaki gür ses neredeyse odanın içerisinde yankılanırken konuşmanın bir kısmına istemeyerek vakıf oldum.Konu benimle alakalıydı.Karşı tarafın her söylediği sözde hocanın yüzü giderek asılmaya başladı.Çünkü hoca benim konumu açarken karşı taraftan olumlu sözler duymayı bekliyordu.Az çok bende konuşulanları işittiğimden mahcup olmuştum.Saygı duyduğum bir insana, hakkımda bu tür sözler söylendiğinden, yerin dibine girmiştim adeta.

     

    Hani dedim ya ! Aslında bugünlerde duymadığım şeyler değildi ama şahsımla alakalı bir konuda değildi ! Daha önce yazdığım gazetenin düşüncesi, inancı yada kafa yapısı hakkında yorum alıyordum. Bu muhabbet ile hiç alakam olmadığından farklı kişiler tarafından adımın zikredilmesi hoşuma gitmediği gibi gözümün önünde sürekli olarak Ahmet Çakar’ın o fotoğrafı beliriyordu !  ” Ölüyü diriyi bıraktınızda, gözü ……… ”

     

    İsmini, cismini dahi bilmediğim, tanımadığım kişiler o kadar güzel konuşuyorlardı ki…Maaşallah !  Gazeteci ya hani ! Geçmişte yazmış olduğum yerlerden birisi öyleymiş, böyleymiş…Neden o kadronun içinde bulunmuşum falan, filan… Kardeşim ! Bulunduk, bulunduk da çıkıp orda burda kimseyle gezip tozmuş muyum ?  Yok !  Bir yerlerde oturup konuşmuş, görüşmüş müyüm ?  Yok !  Bir kuruş paraları mı boğazımdan geçmiş ?  Yok !  Vaziyet böyleyken kim, ne konuşuyor ?  O öyleymiş, bu böyleymiş…Banane kardeşim ! Beni  ben bağlarım ! Çok mu bilinçli davranıyorsunuz bu konuda ? Bir ay önce bahsi geçen kuruluşun sahibi ile değerli gazeteci Sayıl Narmanlıoğlu arasında bir durum söz konusu oldu.Hanginiz gazetenizde yer verdiniz ? Bu mu sizin samimi duruşunuz ? Kulis yapmayı bırakında hakiki samimiyetinizi gösterin ! Birileri üzerinden birilerini karalamak yakışmaz.

     

    Ben sizler gibi gazeteci değilim ! Yine söylüyorum gazeteci sıfatını kabul etmiyorum.Ben yazarlık tahsili gören bir köşe yazarıyım.Tahsilimin gerektirdiği gibi Yazarlık yapıyorum. Benim ki, bazıları gibi BOŞ ZAMANLARIMI DOLDURMA AMAÇLI YADA HOBİ OLARAK YAPILAN DURUM değil, mesleki bir durum ! Demem oki gerçek bir yazarın nerde yazdığı ile değil, neler yazdığı ile ilgilenmeniz gerekir ! Bunun içinde okumak gerekir.Gazete basmayla yada çıkarmayla olmaz bu işler.Ha ! Olacağı da varsa bir gazete de biz açarız.Zor birşey değil.Sağolsun sizlerden kat kat bilgili, destek olacak gazeteci ağabeylerimiz, dostlarımız mevcut, lakin ; bizler karalama yapmayız.Gerçi karalama yapanların okur sayısınıda biliriz ya neyse ! Sizin gazetenizin okur sayısı kadar unutmayın ki milletin ailesinde fert var.

     

    Son olarak ; Bu memleket Dursun Ali Codur’lar, Selahattin Codur’lar, Sebahattin Codur’lar da gördü.Bir Codur daha eklenmesi sizi bu kadar düşündürmesin.Yarın Hürriyet’te olur, Milliyet’te olur, A’da olur B’de ( ki buna sevinmeniz lazım ) ama hangisi olursa olsun, kimileri gibi sağcıyla sağcı, solcuyla solcu, akla ak, karayla kara olmak bizim duruşumuza yakışmaz. Ne olursa olsun, hangi çatı altında olursak olalım ! Ne BİLDİĞİMİZDEN şaşarız ne de DOĞRUMUZDAN…

  • Bize ne oluyor?

    Bugün abonesi olduğum iki gazeteyle bağlantımı kestim. Sorumluları tarafından sorulan  ” elemanların bir hatası mı oldu, gazeteyi elinize geç mi ulaştırdılar Burak Bey ” sorusuna    ” Aksine çok iyiler fakat görmek istemediğim haberler yer alıyor gazetenizde  ” cevabını verdim. A’dan Z ‘ye bütün haberleri en ince detayına kadar incelediğimi bildikleri için bu cevabım karşısında çok şaşırdılar.Demekki evimde ki bozuk olmayan televizyonu tamire yolladığım elemanlardan biri olsalar daha çok şaşıracaklardı.Aynen sizinde şuan şaşırmış olduğunuz gibi…

     

    Yıllardır kendimde gördüğüm ve de bir türlü düzeltemediğim en büyük zaafım olaylar karşısında fazlasıyla hissi davranmam…Bu özelliğimden dolayı da her an, her durumda etki altında kalmam…Sonrasını tahmin edebiliyorsunuzdur zaten…Gazete ve televizyonu gözden çıkarmam da tamamen bunla alakalı !

    Birşeyleri düzeltmeye gücümüz yetiyor mu ? Hayır !

     

    Sesimizi duyan var mı ? Hayır ! Peki sonuç ne kendimizi hırpalamaktan, mürekkebi silah gibi kullanmaktan başka ?

     

    Belki ideallerimize ulaşamıyoruz ama yine de benliğimizi korumuş olmanın verdiği huzur ile başımızı yastığa rahatca koyuyoruz.Tek tesellimizde bu zaten ! İşte ben kendimi artık bu şekilde kandıramadığım için dış dünyayı  hayatımdan çıkarıp atma kararı aldım…Bu sayede bende birileri gibi gönlümden ne geçerse ( Aşk, sevgi, reklam hava civa ) onu yazacağım…Fakat öncesinde beni bu hale getiren olayları sizlere haykırmaktan kendimi alıkoymayacağım !

     

    Geçtiğimiz  Ramazan iftar sonrasında bir çay içelim diyerek dostlar meclisinin toplandığı çay ocağını ziyaret ettik.O ara Andımızın kaldırılmasından dolayı köşemde hareretli bir yazı yazmış bayada tartışmaya yol açmıştım.Sohbet, muhabbet derken konu geldi, bizim yazıya çattı.Çoğu okumamış yazıyı, kulaktan dolma tartışıyorlar karşımda.Ben haliyle her Türkiye Cumhuriyet’i evladı olarak Andımızın kaldırılmasından dolayı bu olaya verdiğim tepkiden gurur duyar bir halde arkamda duracak birçok insan beklerken yıllardır tanıdığım insanın bile yazıma karşı çıkması ile tepe taklak oldum.İşte o an en yakınındakilere bile güvenemeyeceğine mi üzülesin, ‘’ Ne mutlu Türk’üm diyene ‘’ sözünün gereksiz bulunmasına mı üzülesin yoksa kendi topraklarında azınlık olmuşsun buna mı üzülesin ?

     

    Şimdi bugün ! Dost meclisinden beter bir T B M Meclisi ! Ve bu insanlar bizler tarafından seçilmiş insanlar.Akp’li vekil Cuma İçten çıkıp ” 22 bin Pkk’lı evladım öldürüldü ” diyor, diğer taraftan Bdp’li vekil İbrahim Binici polisimize ” Silahı çekseydim gözünden vururdum ” diyor konu olmuyor ama başka bir yerden eli öpülesi bir bayan çıkıp erkekten daha erkek bir şekilde davranarak Türk ulusunun hiçbir milletle bir tutulamayacağından bahsediyor ve günlerce konu ediliyor.Ayıplanıyor, laflar söyleniyor.Kimisine göre ırkçı, kimisine göre faşist ilan ediliyor.Oysa Türkiye’de Türk milletinin yüceliğinden bahsediyor bu insan ! Ve kimsede benim yaşamış olduğum olayda ki gibi arkasında durmuyor.İşte bu yüzden gazete de televizyonda istemiyorum ! Olanları gördükçe canım yanıyor.Kendi ülkemde kendi milletim hiçe sayılıyor.Kimse de bunları görmüyor ! Görenlere de destek olunacağı yerde köstek olunuyor. Artık ne olur birşeylerin farkına varalım.

     

    Türk ulusu sadece o milletle, bu milletle değil, Türk ulusu Amerika ile, İngiltere ile, Fransa ile hiçbir yer ile, elbette bir tutulamaz ! Türk ulusu tektir ! Eğer bu düşüncenin açılımı sizlere göre ırkçılıksa ırkçıyım, faşistlikse faşistim ! Ama asıl olan bir şey var ki Vatan sevdalısı ülke neferiyim…

     

  • Kirli basın

    Erzurum, medya olgusunun yavaş yavaş oturmaya başladığı önemli illerden bir tanesi haline gelmiş durumda. Özellikle son birkaç senede ulusal gazetelere rakip olacak düzeyde yerel gazete ve girişimcilerin artışını inkar etmemiz mümkün değil

     

    Peki nedir bu işteki başarının sırrı ?

    Haklıyı al aşağı edip, haksızı göklere çıkarmak ve de insanları buna inandırmak mı ? Bu sektörde bulunan çoğu çalışanımız amaç olarak bu yolu tercih ediyorsa ne yazık ki ” Evet ”…

     

     

    Öyleyse son madde olan ” İnandırma ” kısmını saymazsak haklıya haksız, haksıza haklı muamelesi yapılan bu teşkilatta bizim medya mensuplarının baya başarılı olduklarını söyleyebiliriz.İnandırma kısmında ki eksiklik ise senaryolarda genel olarak yanlış kişilerin konu olmasından kaynaklı…Malum yedi yüz bin kişilik şehirde herkes herkesi tanırken, belgesiz, evraksız çıkıp ” Bu kişi böyleymiş ” diyerek kimi inandırabilirsiniz ki ? Hele ki mimli bir insan isen belgelere noter tasdiği bile yaptırsan az ! Sonra adı geçen şahıs çıkar karşına kendisini bir güzel savunur ve elindeki kozu oynayarak seni tepe taklak eder.Akabinde kimi çıkar onu yazar sesini çıkaramazsın, kimi kalkar hakkında başka birşey yazar sesini çıkaramazsın.Köşende oturup olan biteni sessizce seyretmeye mahkum kalırsın.Bu olaylarda bahsi geçen medyayı bir adım ileri iki adım geri atmaktan öteye götürmez.

     

    Geçenlerde değerli gazeteci Sayıl Narmanlıoğlu benzer bir üzücü olayla karşı karşıya geldi.Hani bir söz vardır ya ! Biz beş kardeşiz hepimizde birbirimizi tanırız.Gerçeklik payı sıfır bile olmayan bir haber Erzurum tarafından dikkate bile alınmasada bizlerin midesini bulandırmaya yetti.Üzüldük haliyle.Ortada Sayıl Narmanlıoğlu’na karşı büyük bir kumpas oluşturulduğu netti.Değerli gazeteci hakkında, rakibi olan bir haber sitesi ciddi ithamlarda bulundu. Anlayacağınız, kuliste kumpası kuranlar tarafından yürütülen ihaleler sahne önünde düpe düz Narmanlıoğlu’nun üzerine bırakılmaya çalışıldı. Ama unutulan birşey vardı…

     

     

     

    ” Zamanın birinde yaygaracı, ortalığı birbirine katan bir adam varmış.Bu adam hamam sefasına bayılırmış aynı zamanda para harcamayı da hiç ama hiç sevmezmiş. Birgün hamamdan çıkarken para ödememek için hamamı birbirine katmış.Cebimden elli lira çalınmış hırsızlar falan filan !  Hamamcıda temiz terbiyeli bir adam olduğu için müşterilere ayıp olmasın diye alacağı parayı geçmiş üstüne adama sus payı elli lira vermiş, yolcu etmiş.Gel zaman git zaman bu adam yine hamamın yolunu tutmuş.Çıkma vakti yaklaşınca bir senaryo daha atmış ortaya.Saat’im yok diyerek hamam çalışanlarını başlamış suçlamaya.Hamamcı artık uyandı ya sen gir içeri yıkan ben bir hal çaresine bakacağım demiş.Adam halinden memnun tekrar dönmüş sefa sürmeye.Bu sırada hamamcı adamın pantolonu, gömleği neyi var neyi yok kazana atıp yaktırmış.Bir tek kemerini bırakmış.Yaygaracı adam durumun farkına varmış ve yaygaracı kimliğini bırakarak efendi bir kişiliğe bürünmüş yada bürünmek zorunda kalmış.Tek kalan eşyası kemerini beline geçirmiş hamamcıya dönerek ( kavga edeceği beklenirken ) beyfendi ben buraya böylemi gelmiştim ” demiş.

     

     

     

    Şimdi bu olay ! Bağırtı, çığırtı, yaygara, kavga, gürültü… Hadi anladık ! Hamam çalışanını ezmeye çalıştınızda hamamcıyı hiç hesaba katmadınız mı ? Erzurum halkının bu oyuna geleceğine nasıl inandınız sayın gazeteci ? Zaten sular ısınmış, halk herkesin notunu vermiş durumda.Oturup güzelce çimmene bak.Özellikle, yıkanmana bak demiyorum çimmene bak ! Milyonlar kazanmaya başladığın şehrin iki kelimesini de öğrenmişsindir herhalde.Yaygarayı, iftirayı bırak ! Sonunda yüce Erzurum halkı tarafından kemerle kapı önüne koyulmak var.

     

    Ne diyelim

    Dilerim bir daha buna benzer olaylarla tadımız kaçmaz

    Bizler ihale almasını öğrenemedik ama işler bitince ihaleler ne hikmetse hep üzerimize bırakıldı.Bırakalım aslında arada ki fark bu olsun ! Bundan sonra da bu cümlede ki büyüklük konuşulsun…

     

    Değerli gazeteci Sayıl Narmanlıoğlu’na geçmiş olsun dileklerimi iletir, her zaman doğruyu gören, yüce Erzurum halkına saygılarımı sunarım…

     

     

  • BAKAN vardı, Gören yoktu

    Erzurum, hafta içerisinde mecliste ki en önemli ismi Recep Akdağ’ın Bakanlık görevinden alınmasıyla çalkalandı. On bir yıldır Sağlık Bakanlığı görevini yürüten Akdağ’ın hizmetlerinin tartışılması on bir saat bile geçmeden başladı.Kimisi, öyleydi kimisi, böyleydi derken ben bir kenarda olan biteni okumaya ve dinlemeye karar verdim.Lakin böylesine önemli bir konuyu atlamak içimde huzursuzluk yaratacağından biraz milli, biraz hissi, birazsa objektif duruşuma haksızlık etmek istemedim.

     

    Malumunuz ülkemizin son senelerde sağlık alanındaki yükselişi takdire şayan. Özellikle şehrimizde kurulan hastahaneler olsun, bünyesinde barındırdığı doktorlar olsun, verilen hizmetler olsun göze batırılan çöp misali ! Farketmemek, inkar etmek mümkün değil, Akdağ’ın hizmetlerini…Haklı olarak bizde de tam anlamıyla böyleydi.A’dan Z’ye tüm halk Bakanı baş tacı etmişti ! Yapılan en ufak hataya dahi dil uzatan biri yoktu. Fakat ; Dün, dün de kalınca ne bakan hatırlanır oldu, ne hizmetleri, ne de milletimizin söyledikleri…Hiç birşey söylenmemiş oldu anlayacağınız.Aynı isimlerden yeni yeni söylemler bile atılmaya başlandı.Bakan’ın alınmasına sözde üzülen insanlar ertesi gün yeni kahraman yaratma peşine düştüler.Ne de olsa elde var dört vekil daha ! Bunları görünce yine anlamış olduk ki keramet ne isim de, ne de cisim de keramet düpe düz Akdağ’ın sandalyesinde…

     

     

     

    Dedikodu döngüsünün içerisinde ki bir gurup da Bakan’dan vazgeçemeyip onu Belediye Başkan’ı görme hayali ile yanıp tutuşan kitle.Aslında bir yerde güzel bir hayal.Böyle başarılı bir Bakan nasıl Belediye Başkanı olur, hiç düşündünüz mü ? Bence boşverin siz yine de düşünmeyin ! Neden mi ? Tabi ki olsa Erzurum çok daha güzelleşir ama bu zamana kadar Ankara’dan kim döndü ki Akdağ dönsün ?

     

     

     

    Eski’den şehrimizde Bakan vardı, gören yoktu ! Şimdi ne Bakan var, ne de gören…Sizler yine de kahraman yaratmak için çabalamaya devam edin.Ne diyelim belki biriniz tutturursunuz.Gerçi sizin destekçisi olduğunuz vekillerden biz halk olarak birşey göremedik ama…

     

     

     

    Neyse ben doğru bildiğimden şaşmadan, her ne kadar parti yandaşı OLMASAM da, Devlet’in önemli koltuklarından birinde Erzurum’lu bir Bakanımız olduğu için mutluydum.Milli duygularımdan ötürü bakanlıktan alınmasıyla da bir o kadar hüzün duydum.Bundan sonra ki olası Bakan yada vekil adaylarımızın da başta hizmetleriyle, oturuşu ve kalkışı ile bir Akdağ yakalamaları bence hedef olmalı.

     

     

    Erzurum’u, dadaşı temsil etmek zordur, zoru temsil etmek ise en büyük onurdur.

  • Yarının Işıklarını Söndürmeyin

    Neden insanoğlu geçmişini unutur ?

     

     

    Bu soruyu sizlere Dünya’lar güzeli küçük bir kızın korkulu bekleyişinden dolayı yöneltiyorum…

     

     

    Bildiğiniz üzere yarın milyonlarca çocuğumuz bir dönem ki performansının sonucunu eline alıp evinin yolunu tutu Kuşkusuz ki şu saatler de her birinin içerisinde birbirinden farklı fırtınalar hakim…

     

     

    Gelin ! Bu sene bir değişiklik yapalım.Veliler olarak karneleri elimize aldığımız zaman :

    – Böyle karne getirmeye utanmıyor musun ulan !

     

     

    – Türkçe’n bile iki düşmüş !

    – Sen okula gidiyorum diye nereye gidiyorsun hergün !

     

     

    – Süslen gez başka birşey yok !

    – Yıkıl karşımdan gözüm görmesin !

    Laflarını bir kenara bırakalım da ;

    – Olsun yavrum bir daha ki dönem düzeltirsin

    – Senin zamanındayken benim 8 tane zayıfım vardı

    – Ben liseyi beş yılda bitirmiştim

     

     

    gibi yapıcı cevaplar verebilsek ? Bir de böyle deneyin derim. Belki çocukların karneleri düzelir belki düzelmez bunu bilemeyiz ama onları gelecekte intihardan, dövüşten kavgadan, silahtan, esrardan eroinden her türlü kötü alışkanlıklardan kurtarmış oluruz. Bizler belki bugünü kurtarmakta zorluk çekiyoruz ama çocuklarımız sayesinde yarın çok farklı bir Türkiye, çok farklı bir Erzurum elde edebiliriz. Unutulmasın ki onlar yarının ışığı.Onlara en iyi destekte, en iyi köstekte siz anne ve babalarısınız.Elbette sizin çocuklarınız ister döver isterseniz de seversiniz lakin Türkiye’ye etki etme gibi hakkınız olmadığını sakın ola unutmayın !

     

     

    Biz sizinde çocukluğunuzu, nerelerde gezip tozduğunuzu, nasıl karne getirdiğinizi hatta ve hatta karnede ki rakamların eve gelene kadar kaç kere değiştiğini çok iyi biliriz de, neyse çocuklarınız duymasın ! Onun için ne siz geçmişinizi unutun ne de evlatlarınızın bu zamanda ki anne ve babalar gibi bilinçsiz bir yaşam sürmesine sebep olun ! Gelin ! Siz bugünü bir değiştirin onlar yarını yüz değiştirsin.