Etiket: bulgular

  • Kısırlığa yol açabilen çikolata kistinin beslenmeyle ilişkisinde yeni bulgular

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mustafa Melih Erkan, halk arasında çikolata kisti olarak bilinen, ciddi ağrı verip kısırlığa yol açabilen endometriozisin oluşumunda risk faktörlerinden birinin beslenme olduğunun ortaya çıkarıldığını söyledi. Bu konuda yapılmış 22 yıllık bir çalışmanın sonuçlarının açıklandığını belirten Opr. Dr. Erkan, “Yaklaşık 72 bin kadının takibiyle gerçekleştirilen bu çalışmada turunçgil tüketenlerde endometriozis gelişme riskinin yüzde 22 daha az olduğu belirlendi. Çikolata kistine kalkan olarak hastalar her gün en az bir porsiyon portakal ya da greyfurt tüketmeli” dedi.

    Kent Bayraklı Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mustafa Melih Erkan, halk arasında çikolata kisti olarak bilinen rahatsızlığı anlattı. Rahim iç dokusunun rahim dışındaki organlarda görülmesi ile karakterize bir hastalık olan endometriozisin üreme çağındaki kadınların yüzde 10’unda görüldüğünü belirten Op. Dr. Erkan, “Rahim dışında görülen bu doku hormona duyarlı olup özellikle kronik bir inflamasyona (iltihap) sebep olur. Oluşturduğu bu inflamasyon ile ciddi ağrılara, karın içerisinde yapışıklıklara, bulunduğu yerlere göre adet periyodunda başka organlarda kanamaya ve kısırlığa yol açabilir” şeklinde konuştu.

    Op. Dr. Erkan, “Oluşumunda genetik, çevresel, immünolojik ve bağırsak hastalılıkları rol oynar; ancak son yıllarda yapılan çalışmalar özellikle beslenme şekillerinin ve besin maddelerinin de endometriozis gelişmesinde rolü olabileceğini göstermiştir” diye konuştu.

    Opr. Dr. Erkan, çikolata kistinin beslenmeyle ilişkisine yönelik geçmiş yıllarda yapılan çalışmalarla ilgili olarak şöyle konuştu:

    “Geçtiğimiz yıla kadar sebze meyve tüketimi ve endometriozis riski arasındaki ilişkiyi inceleyen sadece iki büyük çalışma mevcuttu. İtalyan bilim insanlarının çalışmasında taze meyve sebze tüketenlerde endometriozis riskinin daha az olduğu görülürken, Amerikalı bilim insanlarının çalışmalarında ise sadece meyve alımı ile endometriozis arasında ilişki görülmüştü. Aynı zamanda uzun yıllardır yapılan birçok çalışmada da yüksek doz pro-vitamin A (alfa karoten, beta karoten, beta kriptoksantin) içeren meyveleri tüketenlerde endometriozisin daha az görüldüğü saptanmıştı.”

    Turunçgiller kalkan gibi

    Çikolata kisti oluşumunu artıran ya da engelleyen meyve ve sebzelerin saptanması için 1991 yılında başlatılıp 2013 yılında sona eren çok önemli bir çalışma yapıldığını kaydeden Opr. Dr. Erkan, bu araştırmayla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:

    “Yine Amerikalı bilim adamlarınca yapılan ve bu yıl sonuçları açıklanan araştırma dünyanın en saygın bilim dergilerinden Human Reproduction’da yayınlandı. 1991-2013 yıllarını kapsayan bir çalışma, çikolata kistinin oluşumundaki risk faktörlerinden birinin beslenme olduğunu ortaya koydu. Çalışma 70 bin 835 kadın olarak planlanıyor; ancak 22 yılda 840 bin 12 kişi takip ediliyor. Bu kadınlardan 2 bin 609’unda endometriozis saptanıyor ve bu kadınlarda beslenme araştırılıyor. Bu takipte turunçgil (portakal ve greyfurt şeklinde) tüketimi fazla olan kadınlarda endometriozis riskinin daha az olduğu gösterildi. Günlük 1 porsiyondan fazla turunçgil tüketenlerde endometriozis gelişme riski yüzde 22 daha az iken, günlük 1 porsiyondan fazla; lahana, karnabahar, brüksel lahanası, brokoli vb. turpgil ailesinden sebzeler tüketenlerde endometriozis gelişme riski yüzde 13 daha yüksek görüldü. Özellikle sarı kırmızı meyvelerin ve sıklıkla turunçgillerin içerisinde bulunan beta kriptoksantin adlı madde kişileri oksidatif stresten korur ve bu yolla da rahim dokusunun rahim dışı bölgelere yerleşmesini ve buralarda çoğalmasını engeller. Bu sebeple endometriozise karşı koruyucu olarak hastalarımıza günlük en az bir porsiyon portakal veya greyfurt tüketmelerini öneriyoruz. Aşırı lahana ve brokoli tüketiminin de endometriozis açısından riskli olabileceğini hatırlatmak istiyoruz.”

  • Kısırlığa yol açabilen çikolata kistinin beslenmeyle ilişkisinde yeni bulgular

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mustafa Melih Erkan, halk arasında çikolata kisti olarak bilinen, ciddi ağrı verip kısırlığa yol açabilen endometriozisin oluşumunda risk faktörlerinden birinin beslenme olduğunun ortaya çıkarıldığını söyledi. Bu konuda yapılmış 22 yıllık bir çalışmanın sonuçlarının açıklandığını belirten Opr. Dr. Erkan, “Yaklaşık 72 bin kadının takibiyle gerçekleştirilen bu çalışmada turunçgil tüketenlerde endometriozis gelişme riskinin yüzde 22 daha az olduğu belirlendi. Çikolata kistine kalkan olarak hastalar her gün en az bir porsiyon portakal ya da greyfurt tüketmeli” dedi.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mustafa Melih Erkan, halk arasında çikolata kisti olarak bilinen rahatsızlığı anlattı. Rahim iç dokusunun rahim dışındaki organlarda görülmesi ile karakterize bir hastalık olan endometriozisin üreme çağındaki kadınların yüzde 10’unda görüldüğünü belirten Op. Dr. Erkan, “Rahim dışında görülen bu doku hormona duyarlı olup özellikle kronik bir inflamasyona (iltihap) sebep olur. Oluşturduğu bu inflamasyon ile ciddi ağrılara, karın içerisinde yapışıklıklara, bulunduğu yerlere göre adet periyodunda başka organlarda kanamaya ve kısırlığa yol açabilir” şeklinde konuştu.

    Op. Dr. Erkan, “Oluşumunda genetik, çevresel, immünolojik ve bağırsak hastalılıkları rol oynar; ancak son yıllarda yapılan çalışmalar özellikle beslenme şekillerinin ve besin maddelerinin de endometriozis gelişmesinde rolü olabileceğini göstermiştir” diye konuştu.

    Opr. Dr. Erkan, çikolata kistinin beslenmeyle ilişkisine yönelik geçmiş yıllarda yapılan çalışmalarla ilgili olarak şöyle konuştu:

    “Geçtiğimiz yıla kadar sebze meyve tüketimi ve endometriozis riski arasındaki ilişkiyi inceleyen sadece iki büyük çalışma mevcuttu. İtalyan bilim insanlarının çalışmasında taze meyve sebze tüketenlerde endometriozis riskinin daha az olduğu görülürken, Amerikalı bilim insanlarının çalışmalarında ise sadece meyve alımı ile endometriozis arasında ilişki görülmüştü. Aynı zamanda uzun yıllardır yapılan birçok çalışmada da yüksek doz pro-vitamin A (alfa karoten, beta karoten, beta kriptoksantin) içeren meyveleri tüketenlerde endometriozisin daha az görüldüğü saptanmıştı.”

    Turunçgiller kalkan gibi

    Çikolata kisti oluşumunu artıran ya da engelleyen meyve ve sebzelerin saptanması için 1991 yılında başlatılıp 2013 yılında sona eren çok önemli bir çalışma yapıldığını kaydeden Opr. Dr. Erkan, bu araştırmayla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:

    “Yine Amerikalı bilim adamlarınca yapılan ve bu yıl sonuçları açıklanan araştırma dünyanın en saygın bilim dergilerinden Human Reproduction’da yayınlandı. 1991- 2013 yıllarını kapsayan bir çalışma, çikolata kistinin oluşumundaki risk faktörlerinden birinin beslenme olduğunu ortaya koydu. Çalışma 70 bin 835 kadın olarak planlanıyor; ancak 22 yılda 840 bin 12 kişi takip ediliyor. Bu kadınlardan 2 bin 609’unda endometriozis saptanıyor ve bu kadınlarda beslenme araştırılıyor. Bu takipte turunçgil (portakal ve greyfurt şeklinde) tüketimi fazla olan kadınlarda endometriozis riskinin daha az olduğu gösterildi. Günlük 1 porsiyondan fazla turunçgil tüketenlerde endometriozis gelişme riski yüzde 22 daha az iken, günlük 1 porsiyondan fazla; lahana, karnabahar, brüksel lahanası, brokoli vb turpgil ailesinden sebzeler tüketenlerde endometriozis gelişme riski yüzde 13 daha yüksek görüldü. Özellikle sarı kırmızı meyvelerin ve sıklıkla turunçgillerin içerisinde bulunan beta kriptoksantin adlı madde kişileri oksidatif stresten korur ve bu yolla da rahim dokusunun rahim dışı bölgelere yerleşmesini ve buralarda çoğalmasını engeller. Bu sebeple endometriozise karşı koruyucu olarak hastalarımıza günlük en az bir porsiyon portakal veya greyfurt tüketmelerini öneriyoruz. Aşırı lahana ve brokoli tüketiminin de endometriozis açısından riskli olabileceğini hatırlatmak istiyoruz.”

  • Kadıkalesi’ndeki Bizans öncesi bulgular göz kamaştırıyor

    2001 yılından beri kazı çalışması devam eden Kuşadası Kadıkalesi’ndeki Bizans öncesi bulgular göz kamaştırıyor. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nden Kadıkalesi Anaia Kazı Başkanı Prof. Dr. Zeynep Mercangöz başkanlığında Kuşadası Belediyesi tarafından “Bizans Öncesinde Kadıkalesi Höyüğü” başlıklı bir panel düzenlendi.

    Kuşadası Belediyesi’nin katkılarıyla 2001 yılından bu yana Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nden Prof. Dr. Zeynep Mercangöz başkanlığındaki bir ekip tarafından sürdürülen Kadıkalesi (Anaia) Antik Kenti kazıları ile ilgili olarak düzenlenen “Bizans Öncesinde Kadıkalesi Höyüğü” başlıklı panel Charisma De Luxe Hotel’de gerçekleşti. Panele Kuşadası Kaymakamı Muammer Aksoy, Kuşadası Belediye Başkan Yardımcısı Ayşe Şerifoğlu, Kuşadası Belediye Meclis Üyesi Canan İnanç, İngiltere Oxford Üniversitesi Ashmolean Müzesi’nden Dr. Julian Baker, Rusya Hermitage Müzesi’nden Dr. Vera Guruleva, Yunanistan Girit Üniversitesi’nden Dr. Yıvannis Kokkinakis, Aydın Arkeloloji Müzesi Müdürü Yılmaz Akkan, STK Temsilcileri ile kazıda görev alan arkeologlar ve öğrenciler katıldı.

    Panelin açılışında konuşan Kuşadası Kaymakamı Muammer Aksoy “Bu bölgenin en büyük değeri, buradaki yaşanmışlıklara ve yerleşim yeri olma özelliğine sahip olmasıdır. Tarih boyunca insanların en çok ilgi gösterdiği, yerleşmek istediği bu bölge 120 kilometre çapında bir alana sahip. Türk insanı genelde Efes’i ve Meryem Ana’yı biliyor ama Didim Apollon’dan başlayıp, Denizli Leodikya’ya kadar olan alanda bizim bildiğimiz 30 yerleşim yeri var. Bunların 22’si gün ışığına çıkarıldı. Bunlardan önemli bir tanesi de denize en yakın olanı Kadıkalesi Anaia’dır. Burası sadece bir dönemi yansıtmıyor. Çeşitli dönemlerde çeşitli medeniyetler burayı bir şekilde geliştirmiş. Buradaki 30 yerleşimi biz hakkıyla gün ışığına çıkarır, restore eder ve korursak çok önemli bir değere sahip oluruz. Bugüne kadar Kadıkalesi Anaia’yı gün ışığına çıkaran, önemli çözümlemeler getiren başta Belediyemiz ve Kazı Kurulu Başkanı Hocamız Zeynep Mercangöz olmak üzere kazıya destek veren herkese çok teşekkür ediyorum” dedi.

    2001 yılından bu yana devam eden Kadıkalesi çalışmalarında Batı Anadolu’nun en önemli arkeolojik alan değerlerinin ortaya çıktığını belirten Kuşadası Belediye Başkan Yardımcısı Ayşe Şerifoğlu, yapılan çalışmalar kapsamında kentin doğal ve kültürel değerlerinin ortaya çıkarılmasının turizm açısından da önemli bir yere sahip olduğunu söyledi. Turizmin iyileştirilmesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanması için Kuşadası Belediyesi’nin önemli çalışmalar yaptığını ifade eden Şerifoğlu “Bu çalışmaların başında Güney Ege Kalkınma Ajansı desteği başlattığımız ‘Tarihi Kuşadası Limanı ve Kültürel Rotalar’ projesi geliyor. Bu proje ile birlikte 2 evin restorasyonunu yapıyoruz. Birini ‘Ege Mutfakları Evi’, diğerini de ‘Türk Kahvesi Evi’ olarak düzenliyoruz. Bu çerçevede ilçemizin kırsal alanında bulunan bütün tarihi ve doğal değerleri de içine alacak şekilde Kuşadası Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) ile birlikte rota çalışmaları yaptık. Bu da yılbaşına kadar bitmiş olacak. Bunun yanı sıra Yıldız Teknik Üniversitesi ile çalışma yürütüyoruz. Dağ Mahallesi dediğimiz bölgede tarihi binalarımız var. Onlardan 28 tanesinin projesini tamamlamak üzereyiz. Eğer bu projelerin çizimleri kurul tarafından da onaylanırsa o bölgedeki restorasyonları da tamamlamak istiyoruz. Kiraladığımız Kervansaray’ın müze yapılmasıyla ilgili çalışmalarımız var. Bunun sadece Kervansaray ile kalmaması, o bölgede bulunan 10 evin işlevlendirilerek bir kültürel rota oluşturulması için uğraşıyoruz. Bu çalışmaların hepsini hem sivil toplum kuruluşları, hem Sayın Kaymakamımızın büyük destekleriyle yapıyoruz” dedi.

    Kuşadası Kadıkalesi (ANAIA) kazılarının arkeolojik verileri üzerine konuşan Kadıkalesi Anaia Kazı Başkanı Prof. Dr. Zeynep Mercangöz, Kadıkalesi Anaia’nın zengin bir tarihi varlığa sahip olduğunu belirterek Kadıkalesi’nin 6 bin 500 yıl öncesine kadar uzanan tarihi bir geçmişi olduğunu ifade etti. Mercangöz konuşmasına şöyle devam etti; “Biz 2001’de kazıya başladığımız günden itibaren burayı gözlemlemeye başladık. Aramızdaki arkeologlar, uzmanlık alanlarındaki çeşitli buluntular ve ayrıntılarla ilgili çalışmaya başladılar. Burada bir höyük üzerindeki Bizans Kalesi’nden, Ortaçağ Kalesi’nden bahsediyoruz. Özellikle Ortaçağ çok zengin bir yere sahip. Bu anlamda belki sadece Ortaçağ için pek çok ayrı sempozyum yapmak mümkün.”

    Prof. Dr. Ertuğ Önen’in ‘Kadıkalesi’nin Paleo-Coğrafyası’, Yrd. Doç. Dr. Aylin Karadaş’ın ‘Kadıkalesi’nin yakın ve uzak çerçevesinde Paleo-Coğrafya: Palinolojik Katkılar’, Prof. Dr. Eşref Abay, Arş. Gör. Gürkan Ergül ve Arş. Gör. Aslı Ünar’ın ‘Kadıkalesi’nden bazı Proto-Historik buluntular’, Doç. Dr. Yasemin Polat’ın ‘Kadıkalesi arkaik, klasik ve Helenistik dönem seramikleri’ ve Yrd. Doç. Dr. Özden Ürkmez’in ‘Arkeolojik verileri Tunç-Demir çağı geçişinde Kadıkalesi ve çevresi’ konulu sunumlarının ardından konuşmacılara Kuşadası Belediye Başkan Yardımcısı Ayşe Şerifoğlu ve Prof. Dr. Zeynep Mercangöz tarafından teşekkür belgesi verildi.

  • Denizli’deki kazı çalışmalarında 8 bin 600 yıllık bulgular elde edildi

    Denizli’nin Çal ilçesinde 2 yıldır süren insanlık tarihine ışık tutacak kazı çalışmaları devam ediyor. Çalışmalarda elde edilen 8 bin 600 yıl öncesine ait bulguların yanı sıra bulunan 5 insan kemiği inceleniyor.

    Denizli’nin Çal ilçesi Dayılar Mahallesi Ekşi Höyük mevkisinde Kültür Bakanlığının desteğiyle başlayan kazı çalışmalarında elde edilen 8 bin 600 yıllık bulguların yanı sıra 5 insan kemiği inceleniyor. Kazı çalışmalarına Çal Belediyesiyle birlikte, Ege Üniversitesi, Pamukkale Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Trakya Üniversitesi, Nevşehir Üniversitesinden akademisyenler de destek veriyor.

    Kazı alanını ziyaret eden Çal Belediye Başkanı Fethi Akcan, Kazı Heyeti Başkanı Yrd. Doç. Dr. Fulya Dedeoğlu’ndan çalışmalar hakkında bilgi aldı. Dedeoğlu, “Batı Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Ekşi Höyük’teki kazı çalışmalarını 2 yıl önce başlattık. Burası insanlık tarihi için çok önemli. 8 bin 600 yıllık bulgular elde ettik. 5 ayrı insan kemiği inceleniyor. Erkek iskeletinin oldukça iri olduğu göze çarpıyor. Kemiklerin incelemesi bittiğinde kaç yıllık oldukları belirlenecek. Kazı alanından çıkardığımız materyaller, insanların kullandığı aletler, mimari tabanları incelediğimizde buranın 8 bin 600 yıl önce kullanıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yeni bulgular inceleniyor. Höyüğün 9-10 bin yıl önce kullanıldığı da ortaya çıkabilir. Bu kazı bilim insanlarını oldukça heyecanlandırıyor” dedi.

    Çal Belediyesi her türlü desteği veriyor

    Belediye Başkanı Fethi Akcan, bölgede bilinen en eski yerleşim yerinin Çivril’deki Beycesultan olduğunu söyleyerek, “Çal’daki kazılarda elde edilen bulgular, Ekşi Höyük’ün Beycesultan’dan daha eski bir yerleşim yeri olduğunu gösteriyor. Burada görevli bilim insanları, 2-3 yıl sonra geniş kapsamlı daha yeni bulgulara ulaşılacağını söylüyor. Biz Belediye olarak, 26 kişilik kazı ekibine destek veriyoruz ve vermeye de devam edeceğiz. Kısa süre sonra, aynı ekip Aşağıseyit Mahallesi’ndeki höyükte de kazı çalışmalarını başlatacak. Bu kazılar sadece Çal için değil, bilim dünyası ve insanlık tarihi adına da oldukça önemli” diye konuştu.

  • Suriyeli mültecilerle ilgili yapılan araştırmada ilginç bulgular

    Gaziantep’te Suriyeliler ile ilgili yapılan araştırmada ilginç bulgular ortaya çıktı. Suriyelilerin Avrupa’da gitmek istediği ülkeler sırasıyla Almanya, İsveç, İngiltere, Fransa, İtalya, Belçika, Norveç, Yunanistan oldu. Aynı araştırmada Suriyelilerin geri dönmek için ise rejimin değişmesini, savaşın bitmesini, sosyal ekonomik şartların sağlanmasını beklediği ortaya çıktı.

    Kalyoncu Ortadoğu Araştırma-Uygulama Merkezi (KALMEC) tarafından yürütülen ’Suriyeli Mültecilerin Sosyo-Ekonomik Durumları ve Gelecek Öngörüleri’ araştırma projesi kapsamında, Gaziantep’te yaşayan Suriyeliler ile ilgili önemli bulgulara ulaşıldı. Koordinatörlüğünü HKÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Bilal Çıplak’ın yaptığı, proje ekibinde ise HKÜ Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Serdar Erdurmaz ve Yrd. Doç. Dr. Ahmet Keser’in yer aldığı çalışma sonuçlarının analizinde araştırma bulguları basın ile paylaşıldı.

    Bin 100 Suriyeli göçmenden görüş alındı

    Alanında yapılan sayılı araştırmalardan biri olan bu proje kapsamında, Gaziantep’te yaşayan Suriyeli göçmenlerin sosyo-ekonomik durumları analiz edildi. Yürütülen çalışmalarda Gaziantep sosyo-ekonomik özelliklere göre 10 bölgeye ayrıldı. Temsil düzeyi yüksek olan proje için anketörler hem Arapça hem de Türkçeyi çok iyi konuşan öğrenci ve profesyonellerden oluşturuldu. Bir haftalık eğitimden sonra sahaya gönderilen anketörler Gaziantep’te yaşayan bin 100 Suriyeli göçmenle görüşmeler yaparak ’Geleceğe yönelik beklenti ve planları’ ile ilgili görüşler aldı.

    Proje 12 ay sürdü

    Proje Koordinatörü HKÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Bilal Çıplak, projenin 12 ay sürdüğünü belirterek, “KALMEC araştırmacılarının yaptığı araştırmaya göre Gaziantep’te yaşayan Suriyeli göçmenlerin yaklaşık yüzde 70’i Avrupa’ya gitmek yerine Türkiye’de kalmayı tercih ediyor. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin Suriyeli misafirlere sunmuş olduğu sosyal ve ekonomik fırsatların, güvenlik hizmetlerindeki başarının ve misafirperverliğinin bir göstergesidir. 1.6 milyon nüfuslu Gaziantep’e 350 bin civarında Suriyeli göç etmiştir. Bu kadar büyük bir grubun beraberinde getirdiği sorunlar göz önünde bulundurulduğunda yüzde 70 oranının büyük bir başarı olduğu anlaşılacaktır” dedi.

    Erkek göçmenler kadınlara göre daha memnun

    Araştırmada ortaya çıkan sonuçlara göre, göçmenler daha çok akraba ve arkadaşların bulunduğu yerlere taşınmayı tercih ediyor. Ankete katılanların yüzde 90’ı Halep’ten geldiklerini belirtirken, yüzde 67.48’i Gaziantep’te yaşamaktan memnun olduklarını söyledi. Erkekler arasındaki memnuniyetin kadınlar arasındaki memnuniyetten daha yüksek olması dikkat çekti.

    Dönme isteği memleket özleminden

    Ankete katılanların yüzde 84,6’sı Suriye’ye geri dönmek istediklerini belirtiyor. Ancak dönme isteği ile dönme eylemi birbirinden farklı çıkan sonuçlarda, dönme isteğinin daha çok ev ve memleket özleminden kaynaklandığı belirlendi. Önceki araştırmalar, yüksek dönme isteği oranına rağmen, geri dönme eylemini gerçekleştirenlerin, tüm göçmen nüfusunun en iyi ihtimalle yüzde 30 civarında olduğunu gösteriyor.

    Dönmek için çoğunluk rejimin değişmesini bekliyor

    Araştırmada, Suriye’ye hangi şartlar oluştuğunda dönebilecekleri sorulan katılımcıların yüzde 42’si dönüşlerini rejimin değişmesine bağlıyor. Yüzde 15,4’ü ise dönüş için savaşın bitmesini beklemeyeceğini, ilk fırsatta dönmeyi planladığını bildiriyor. Yüzde 19,3 ile dönüşünü güvenliğin sağlanmasına bağlayanlar ile Suriye’de sosyo-ekonomik şartların sağlanmasına bağlayanların oranının birbirine eşit olduğu görülüyor.

    Gitmek istedikleri Avrupa ülkeleri

    Araştırmada, herhangi bir Avrupa ülkesine gitmek isteyip istemediğine yönelik soruya ise katılımcıların yüzde 74,63’ü, “gitmeyi düşünmüyorum” şeklinde cevap veriyor. Avrupa’da bir ülkeye gitmeyi düşünenlerin hangi ülkeyi tercih ettikleri sorulduğunda yüzde 26,79 ile ilk sırayı Almanya alıyor. Yüzde 15,09’u İsveç, yüzde 15,47’si İngiltere, yüzde 10,19’ü Fransa, yüzde 4,15’i İtalya, yüzde 3,02’si Belçika, yüzde 3,40’ı Norveç, yüzde 2,26’sı Yunanistan ve yine yüzde 2,26’sı İspanya’yı tercih edeceğini bildiriyor.

    Proje ile ulaşılan bulgular, TC İçişleri Bakanlığı Göç İşleri Genel Müdürlüğü resmi genel ağ sitesinde bulunan verilerle karşılaştırıldığında 2015 yılında Suriyelilerin açık ara başı çektiği ve koruma başvurusu yapan göçmenlerin ülkelere göre dağılımı hakkında ortaya konulan veriler ile birbirini teyit eder nitelikte olması da dikkat çekti.