Etiket: Bozuyor

  • Ağır okul çantaları omurga sağlığını bozuyor

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Atiye Gündüz, ağır okul çantalarının çocukların omurga sağlığını bozduğunu söyledi.

    Çocukların okula sağlıklı ve mutlu bir başlangıç yapması, tüm hayatlarını olumlu yönde etkiliyor. Okul öncesi yapılacak genel taramalar, çocukların verimli bir okul dönemi geçirmesine katkıda bulunurken, erişkin dönemde karşılaşılabilecek pek çok hastalığın önlenmesini sağlıyor.

    Medicana International Samsun Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümünden Uzm. Dr. Atiye Gündüz, okula başlamadan önce çocuklar için önemli olan sağlık kontrolleri hakkında bilgi verdi.

    “Eksik aşısı varsa okula başlamadan yaptırın”

    Dr. Atiye Gündüz, “Okul öncesi check-up çok önemlidir. İlk adım, doktor muayenesi ile başlar. Kilo ve boy ölçümü yapılarak çocuğun büyümesi değerlendirilir. Ayrıntılı sistemik muayene ve tansiyon ölçümü yapılır. Tam kan sayımı, demir düzeyi, tam idrar tahlili, kan kolesterol-lipid düzeyi, dışkıda parazit incelemesi, ailesel hikayeye göre açlık kan şekeri bakılır, Çocuğun aşı bilgileri veya aşı kartı doktorla paylaşılmalıdır. Eksik aşılar varsa okul öncesi dönemde mutlaka yapılmalıdır. Tiroit bezinin az çalışması durumunda çocukta şişmanlıkla birlikte yorgunluk, yavaşlık gibi belirtiler; çok çalışması durumda ise zayıflık ve sinirlilik hali gelişir. Az ya da çok çalışması, okul yaşantısına ciddi anlamda zarar vereceği için okul başlamadan tiroit fonksiyonlarının kontrol altına alınması gereklidir” dedi.

    “Bebeklikte yapılan işitme testini okul öncesi tekrarlayın”

    Dr. Atiye Gündüz, şu bilgileri verdi: “Doğumdan kısa bir süre sonra bebeklere yapılan işitme testinin, okul öncesi tekrar edilmesi gerekmektedir. Bir kulak burun boğaz uzmanı tarafından çocuğun hangi sesleri nasıl işittiği kontrol etmelidir. Çocuklardaki işitme kaybının çoğu okul çağından önce gelişir ve hem konuşma hem de dil gelişiminde gecikmeye neden olur. Bu nedenle 4-5 yaşlarında ve okul çağında işitme fonksiyonunun değerlendirilmesi gerekir.”

    “Göz problemleri okul başarısını olumsuz etkiliyor”

    “Okula başlamadan önce yapılacak göz taramaları ile çocukta görme tembelliği, şaşılık ya da yüksek derece kırma kusurları olup olmadığı saptanmalıdır. Kırma kusuru olan veya kayma olan gözün iyi görebilmesi için erken yaşta gözlükle veya ameliyatla düzeltilmesi gereklidir. 9-10 yaşına kadar tedavi edilmeyen, kırma kusurları ve şaşılık sonucu gelişen göz tembelliğinin ileri yaşlarda tedavisi mümkün olmamaktadır. Göz sağlığı iyi olmayan çocukların huzursuz, hırçın ve derslerinde başarısız olduğu da unutulmamalıdır.”

    “Çocuğunuzu idrar yolu enfeksiyonlarından koruyun”

    “İlkokula ya da anaokuluna yeni başlayan çocuklar, el ve tuvalet temizliği konusunda zorluk yaşayabilirler. Bu durumda parazitler çoğalacağı için idrar yolu enfeksiyonları başta olmak üzere üst solunum yolu enfeksiyonları da çocuklarda çok sık görülür. Bu nedenle el ve tuvalet sonrası temizlik çocuklara çok iyi bir şekilde öğretilmelidir.”

    “Mutlaka diş doktorunu ziyarete edin”

    “Ağız ve diş bakımı, çocukların büyüme ve gelişimlerini etkilemektedir. Okul dönemindeki çocuklarda bu kontrollerin okullar açılmadan önce yapılması uygundur. Böylece okul sırasında dişlerle ilgili çıkabilecek problemlerin önüne geçilebilir ve diş hekimimin uygulaması gereken koruyucu işlemler için çocukların okuldan uzaklaşması gerekmez.”

    “Okula yeni başlayan çocuklarda alerji riskine dikkat”

    “Okula yeni başlayan küçük yaştaki çocuklarda yeni bir ortama girmenin yarattığı birtakım sıkıntılar olabilir. Çocuklar bu dönemden önceki hayatlarında karşılaştıklarından çok daha fazla uyaranla karşılaşabilmekte, bunlarla ilgili sağlık sorunları yaşayabilmektedir. Ancak bağışıklık sisteminde altta yatan bir rahatsızlığı olmayan çocuklarda ya da alerjen duyarlılığı gelişmeyenlerde bu sıkıntılar zamanla azalabilmekte ve herhangi bir komplikasyona neden olmamaktadır.”

    “Horlayan çocuklar okulda başarısız oluyor”

    “İyi uyku, çocukların derslerde başarılı olmasında, sağlıklı beslenme kadar önemlidir. Birçok bilimsel çalışma uyku apnelerinin, okul başarısında düşüşe ve davranışsal sorunlara yol açabileceğini göstermektedir. Eğer çocuğunuz hasta olmadığı zamanlarda horluyorsa, uykuda nefes almakta zorluk çekiyorsa, uykuda huzursuzca, geceleri terliyor ve altına kaçırıyorsa mutlaka uzman yardımı alınmalıdır.”

    “Ağır okul çantaları omurga sağlığını bozuyor”

    Ağır okul çantalarının omurga sağlığını bozduğuna dikkat çeken Gündüz, “Ağır okul çantaları çocuklarda skolyoz olarak adlandırılan omurga eğriliklerine neden olur. Bu nedenle okul çantası sırtta ve omuzlarda ağrıya neden olmayacak ağırlıkta olmalıdır. Eğer çocuğun okul çantasını yanında taşınması gerekiyorsa 12 yaşına kadar 4 kg’ı, 15 yaşına kadar da 5 kg’ı geçmemelidir. Çantanın uzun süre taşınmamasına dikkat edilmelidir. Ayrıca çocukların sınıfta ders dinlerken masaya dayanmamaları, arkalarına yaslanarak, dik oturmaları gerekmektedir. Teneffüslerde ise sırada oturmak yerine, kalkıp dolaşmalıdırlar” şeklinde konuştu.

    Okul çağı çocuklarında ayak ağrılarının nedenini okula başlarken yeni alınan ayakkabılara yormanın yanlış olduğunu vurgulayan Dr. Gündüz sözlerini şöyle tamamladı: “Ayakta ağrıya neden olabilecek ve çocuğun okulla olan dengesini etkileyecek, bir dizi doğuştan veya sonradan olma bozukluklar bulunmaktadır. Ağrılı bir ayakta çocuk ortopedistinin çektireceği basit bir röntgen sonucu konacak tanı ve buna göre yönlenecek tedavi ile alınacak bazı önlemler, çocukların okul performansını artıracaktır.”

  • Obezite çocukların ruh sağlığını da bozuyor

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayhan Çeri, son yıllarda obezitenin hızla artmasının insan sağlığını ciddi anlamda tehdit ettiğini belirterek, yetişkinler kadar çocuklarda da yaygın olan obezitenin diyabet, kalp hastalıkları gibi ciddi rahatsızlıkların yanı sıra önemli psikolojik sorunlara da neden olabildiğine dikkat çekti.

    Memorial Diyarbakır Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Ayhan Çeri, çağın hastalığı obezitenin çocuklar üzerindeki etkisi hakkında bilgi verdi. Obez çocukların, obez olmayan yaşıtlarına göre daha sık psikolojik ve fiziksel sağlık sorunlarına maruz kalabildiğini belirten Çeri, “Obez olan çocuklar kendileri ile barışık bir hayat sürebildikleri gibi, bazen de içe kapanabilmekte, özgüvenini yitirmekte ve daha çok besin tüketme eğilimine girerek bir kısır döngüye yakalanabilmektedirler. Aynı şekilde bu çocuklar zaman zaman arkadaşları tarafından dışlanabilmekte, kendileri ile alay edilebilmekte bu da doğal olarak çocuğun psikolojisini olumsuz etkileyebilmektedir” dedi.

    “Diyabet çocuklarda da görülebiliyor”

    Obezitenin neden olduğu fiziksel hastalıkların arasında en sık görülenlerin diyabet, kalp hastalıkları ve astım olduğunu anlatan Çeri, “Bunlardan Tip 2 diyabet obez çocuklarda ve yetişkinlerde daha sık görülen bir rahatsızlık olup, tedavi edilmediği takdirde çeşitli doku ve organ hasarlarına neden olabilmektedir. Uygun diyet ve yaşam tarzı değişiklikleri sayesinde hastalık erken evrelerde kontrol altına alınarak tedavi edilebilmektedir. Obez çocuklarda kolesterol ve tansiyon yüksekliği akranlarına göre daha sık görülen bir durum olup, bu da uzun vadede çeşitli kalp ve damar hastalıklarına zemin hazırlamaktadır. Bunun sonucunda çocuklarda hayatın erken dönemlerinde kalp krizi ve inme riski daha çok artmaktadır” diye konuştu.

    “Astım yaşam kalitesini düşürüyor”

    Astımın, akciğerdeki havayollarının enflamasyonu ve daralması ile seyreden bir rahatsız olduğuna ve çocuklar arasında da hızla yaygınlaştığına dikkat çeken Çebi, şunları kaydetti:

    “Kronik bir rahatsızlık olan astım, diğer tüm kronik rahatsızlıklar gibi kişinin yaşam kalitesi ve süresini ciddi anlamda olumsuz etkileyebilmektedir. Yapılan araştırmalarda nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, obez çocuklarda astım sıklığının daha fazla olduğunu görülmektedir.”

    “Uyku bozukluklarına yol açıyor”

    Obez çocuklarda aşırı horlama ve uyku apnesine daha sık rastlandığını vurgulayan Çebi, şunları söyledi:

    “Bu da kalp-damar ve sinir sistemi üzerinde olası sağlık problemlerine yol açabilmektedir. Ayrıca gün içinde yorgunluğa ve konsantrasyon bozukluğuna neden olabilmektedir. Kilolu çocuklarda eklem sertliği ve eklemlerde ağrı, karaciğerde yağlanma, safra kesesinde taş oluşumu, ergenliğe daha hızlı girme, kız çocuklarında aşırı tüylenme ve adet bozukluğu gibi problemler de görülebilmektedir. Çocuğun sağlıklı bir kiloya sahip olması için gereken en önemli şey onların yedikleri ve içtikleri gıdalardan aldıkları kalorinin günlük aktivite ve fiziksel egzersizlerle dengelenmesidir. Kilo fazlası olan çocukların normal büyüme ve gelişimine engel olmayacak şekilde günlük aldıkları toplam kalori miktarı azaltılmalı ve bunu yaparken mutlaka bir beslenme uzmanına danışılmalıdır.”

    Çocukları obeziteden korumanın yolları

    Çocuğun sağlıklı bir beslenme alışkanlığı kazanması için motive edilmesi gerektiğini kaydeden Çebi, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Yüksek kalorili besinleri fazla tüketmesi önlenmelidir. Yüksek şeker içerikli besinlerden ve tuzlu atıştırmalıklardan uzak durması sağlanmalıdır. Çocuklar fiziksel aktivitenin faydaları konusunda bilinçlendirilmelidir. Çocukların günlük hayatta aktif olmaları sağlanmalı, haftanın 5 günü en az 60 dakika orta düzey efor gerektiren fiziksel aktivitelerde bulunmaları desteklenmelidir. Çocuğun hareketsiz geçen zamanı azaltılmalıdır. Okumak ve ev ödevi yapmak için sessiz ve sakin bir ortam önemli olmakla beraber, çocuğun bilgisayar ya da televizyon karşısında geçirdiği zaman günlük 2 saat ile sınırlandırılmalıdır.”

  • Diyabet gözleri bozuyor

    Diyabetin göz sağlığını etkilediği bildirildi.

    Kataraktın diyabet hastalarında daha sık ve daha genç yaşlarda görüldüğünü belirten VM Medical Park Bursa Hastanesi Göz Sağlığı Uzmanı Op. Dr. Ceren Poroy, “Diyabet göz kaslarında felçlere sebebiyet vererek paralitik göz kayması (şaşılık) ve çift görmeye de sebep olabilmektedir. Diyabette en önemli göz tutulumu ise gözün sinir tabakasının (retina) ve bu tabakadaki kılcal damarların etkilenmesi ile oluşan diyabetik retina hastalığıdır. Diyabetik retina hastalığında görme merkezinde ödem (su toplanması), kanama odakları ve yeni damarlanmalar ile yavaş ve ilerleyici görme kayıpları olabilmektedir. Yeni oluşan hassas damarlardan göz boşluğuna kanama ise ani görme kayıpları meydana getirebilmektedir. Hastalığın ileri evrelerinde ise retina dekolmanı (sinir tabakasında ayrılma) ve glokom (göz tansiyonu) oluşabilmektedir. Hastalık ve komplikasyonları tedavi edilmezse körlükle sonuçlanabilmektedir” dedi.

    Diyabetik retina hastalığının her diyabetli de ortaya çıkabildiğini ifade eden Ceren Poroy, “Hastalığın gelişimi için en önemli risk faktörü diyabetin süresidir. Hastalığın süresi arttıkça, hastalığın retina tabakasına verdiği hasar riski artmaktadır. Diyabetik retina hastalığı gelişme ihtimali 5-10 yıllık diyabetiklerde yüzde 20, 15 yıllık diyabetiklerde yüzde 80 civarındadır. Kan şekerinin iyi kontrol edilememesi de hastalığın gelişimine ve ilerlemesine yol açmaktadır. Özellikle glikolize hemoglobin (HbA1c) düzeyinin artması diyabetin göze hasar verme riskini artırmaktadır. Hipertansiyonun kontrol altına alınamaması, kan yağlarının (kolesterol, trigliserid) yüksekliği, sigara içimi, gebelik ve böbrek hastalığı da diyabetik retina hastalığını olumsuz yönde etkilemektedir” diye konuştu.

    Tip 1 diyabetlilerde 10 yaşın üstündekilerde teşhis konulmasından itibaren ilk 5 yıl içerisinde ilk göz muayenesinin yapılması gerektiğini anlatan Poroy, “Tip 2 diyabet ise sinsi başlangıçlıdır. Tip 2 diyabetli hastalarda teşhis konduğunda ilk göz muayenesinin yapılması gerekmektedir. Diyabet hastaların görmelerinde azalma olmasını beklemeden göz doktoruna muayane olmaları gerekmektedir. Hastanın hiçbir şikayeti yoksa da yılda bir kez göz dibi muayenesi tekrarlanmalıdır. Diyabetik retinopati tespit edilenlerde ise takip aralığı daha sıktır” şeklinde konuştu.

  • Geçmiş travmalar psikolojiyi bozuyor

    Psikoterapist / Aile Çift ve Evlilik Terapisti Uzman Psikolog Naciye Tokaç, geçmiş travmaların psikolojiyi bozduğunu belirterek, “Yaşanan birçok psikolojik sorunun kaynaklarına baktığımızda, görmekteyiz ki; geçmiş travmatik yaşantılar yadsınamayacak düzeyde bugün ki sorunlar üzerinde etkilidir” dedi.

    Yaşanılan mutsuzluklar, ruhsal bunalımlar, psikolojik bozukluklar, takıntılar gibi birçok rahatsızlığın kişinin yaşadığı şimdiki sorunlarla ilgili olduğu sanılsa da her insanın hayatında görünen veya görünmeyen sorunlar yaşadığını kaydeden Psikolog Naciye Tokaç, “Bazı insanlar eşiyle, sevgilisiyle sorun yaşarken, bazılarının iş hayatı, bazı kişilerinse maddi sorunları veya hayatın anlamı ile ilgili sorunları görülür. Tüm bu sorunlar yaşandığında genellikle bugünlerde, şimdiki yaşamla ilgili problemler ilk akla gelendir. Ancak her zaman sorunların kaynağı şimdi de, şimdiki zamandaki sorunlarda, kişinin hayatında şu sıralarda yaşadığı bunalımlarında olmayabilir.” diye konuştu.

    Psikoterapist / Aile Çift ve Evlilik Terapisti Uzman Psikolog Naciye Tokaç, “Geçmiş travmatik yaşantılar taciz, tecavüz, doğal afetler, kaza, yaralanma gibi büyük nitelikte denilebilecek olaylar olabilirken; aynı zamanda bu kadar büyük olmayıp, daha ilişkisel nitelikte sorunlarda travmatik etkiler yaratabilmektedir. İlişkisel sorunlar denilince akla gelen; kırgınlıklar, incinmeleriniz, üzüntüleriniz, isteyip kavuşamadıklarınız, arzulayıp elde edemedikleriniz, terkedilmeleriniz olabilir” dedi.

    Çoğumuzun özellikle çocukluk yıllarında utandığımız veya nasıl yapacağımızı bilemediğimiz için küçük duruma düşmüş olabileceğimizi belirten Tokaç, “İlkokula yeni başlayan bir çocuk tuvalete gitmek için öğretmeninden izin isteyemeye utandığı için altına kaçırmış ve arkadaşları tarafından dalga geçilme durumuna düşmüştür. Öğretmenin tahtaya yazdığı bir soruyu aslında çözebileceğinizi bildiğiniz halde ya yapamazsam veya arkadaşlarım dalga geçer diye parmak kaldırmadığınız olmuştur. Misafirliğe gittiğinizde herkesin size dönüp derslerinizi sorması ve utandığınızda ise “utanma canım, yüzünün kızarmasına gerek yok, çocuk utandı” gibi laflara maruz kalındığı olmuştur. Yada çok hoşlandığınız bir çocuğun aslında sizin arkadaşınızdan hoşlandığı ve onunla arasını yapması için sizden yardım istediği olmuştur. Tüm bunlar geçmiş yaşantılarınızdan size armağan kalan ve bugün başınıza gelenleri etkileyen bazı yaşam olaylarıdır. İlk bakışta oldukça basit gibi dursa da çocukluk ve yaşamın erken yıllarında yaşananlar, ileriki yılları sanıldığından fazla etkilemektedir. Şimdi ve şu sıralarda yaşanılanların nasıl algılanacağını, nasıl yorumlanılacağını geçmişteki ilişkilerinizdeki deneyimleriniz belirlemektedir. Geçmiş deneyimler bu denli önemli iken; onların etkisinin düzelmesinin kişiliğe sağlayacağı fayda kaçınılmaz olacaktır. Geçmişteki olumsuz deneyimler genellikle unutulmak istenilmekte ve bahsedilmek istenmemektedir. Geçmişi konuşmamak oradaki travmaların etkisinin ortadan kalkmasını sağlamaz. Geçmiş travmaları ancak onları kabullenerek ve kişiliğinizde bıraktığı olumsuz ve yıkıcı izleri yeniden işlemden geçirerek etkisizleştirebilirsiniz” şeklinde konuştu.

  • ‘Crohn hastalığı’ bağırsak sağlığını bozuyor

    Acıbadem Kayseri Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Karaman, Crohn hastalığının belirtilerini, tanı yöntemlerini ve tedavi yolları hakkında bilgiler verdi.

    Doç. Dr. Ahmet Karaman, ağızdan anüse kadar tüm sindirim sistemini etkileyebilen ve daha çok bağırsaklarda görülen ‘crohn hastalığının, iltihaplanma ve ülserler (yaralar) olarak ortaya çıktığını söyledi. En sık da ince bağırsağın son bölümü ve kalın bağırsakta oluştuğunu aktaran Karaman, kronik ancak tedavi edilebilen bu sağlık sorununun, ‘ülseratif kolit’ ile birlikte inflamatuvar bağırsak hastalıklarının önemli bir kısmını oluşturduğunun altını çizdi. Hastalık hakkında bilgiler veren Karaman, “Crohn hastalığı, yüksek sosyoekonomik gruplarda ve kentsel bölgelerde yaşayanlarda daha sık görülüyor. Fakat rahatsızlığın nedeni bugün için hala bilinmiyor. Genetik olarak rahatsızlığa yatkın bireylerde, bilinmeyen çevresel veya mikrobik bir faktörün, mide-bağırsak kanalında anormal bir iltihaba yol açarak, rahatsızlığı tetiklediği düşünülüyor” dedi. Doç. Dr. Ahmet Karaman, crohn hastalığının anne babadan çocuğa direkt geçişi olmamakla birlikte, bu tür rahatsızlığı olanların akrabalarında aynı şekilde yüzde 5 ile yüzde 20 olarak görüldüğünü ifade etti. Ayrıca sigara içmek, romatizmal ilaç ve aspirin kullanmak, hormonal değişiklikler ve enfeksiyonlar rahatsızlığın alevlenmesine neden olduğunu vurgulayan Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Karaman, crohn hastalığının belirtilerini ise şöyle sıraladı;

    “Sık sık karın ağrıları yaşamak, ishal olmak, kimi zaman kanlı ishal geçirmek, iştahsızlık, kilo kaybetmek, halsizlik ve yorgunluk hissi, kansızlık ve ten renginde solukluk, zaman zaman ateş, üşümek, titremek, bazı kişilerde bulantı, kusma ve şişkinlik hatta bağırsak tıkanmaları ve kabızlık,

    kimilerinde ağızda yaralar, gözde kızarıklık ve yanma, eklemlerde ağrı, ciltte döküntüler ve karaciğer fonksiyon testlerinde bozukluklar, kişilerin bir kısmında bağırsaklar ile diğer organlar, cilt veya makat arasında kanalların açılması (fistüller) ve buralardan akıntıların gelmesi, makatta şişlikler ve yaraların olması, dönem dönem bağırsaklarda tıkanmalarla birlikte karın ağrısı ve kabızlık ataklar.”

    Hastalığın apandist ile karışabildiğini dile getiren Karaman, “Rahatsızlığın bütün bulguları aynı anda görülmeyebiliyor. Bazen gizli kansızlığa bağlı, sadece halsizlik ve yorgunluk yakınmaları ya da eklemlerde şişmeler ile başlayabiliyor. Bazı kişilerde rahatsızlığın başlangıcı apandisit şikayetlerine benziyor ve tanı, apandisit düşünülerek yapılan cerrahi işlem sırasında konulabiliyor. Rahatsızlığın tanısı için; öyküsü, fiziki muayene, laboratuvar bulguları, ince ve kalın bağırsakları görüntüleme yöntemleri kadar dışkı ve kanın laboratuvarda değerlendirilmesi, kalın bağırsaklar ve ince bağırsağın son bölümünün kolonoskopi ile ayrıntılı olarak görüntülenmesi gerekiyor. Ayrıca karın bölgesinin bilgisayarlı tomografisi ve manyetik rezonansı da (MR) tanıya yardımcı olan tetkikleri oluşturuyor. Mide-bağırsak kanalı duyarlı bir yapıda olmadığı için, kişi hiçbir şey hissetmeden gereken bölgelerden biyopsi alınabiliyor. Alınan parçaların patolojik açıdan mikroskop ile değerlendirilerek rahatsızlık belirlenebiliyor” diye konuştu. Doç. Dr. Ahmet Karaman, crohn hastalığının tedavisinin şiddetine ve rahatsızlığın tutulum yerine (ince bağırsak, kalın bağırsak, makat vb.) göre belirlendiğini belirterek, “Genellikle ağızdan alınan ilaçlar ve makattan verilen lavmanlar ile tedaviye başlanıyor. Bu ilaçların yetersiz kaldığı veya rahatsızlığın en başından şiddetli seyrettiği olgularda, tedaviye ağızdan veya damar yolu ile kullanılan ilaçlar ekleniyor” şeklinde konuştu.

    “Yediklerimizle ilgisi yok”

    Acıbadem Kayseri Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Karaman, “Crohn hastalarına herhangi bir gıdanın zararlı olduğu ve herhangi özel bir diyet uygulamasının faydalı olduğuna dair bilimsel bir kanıt bulunmuyor. Toplumda yüzde 5-10 sıklığında görülen süt tahammülsüzlüğü (laktoz intoleransı) zaten var olan ishale katkıda bulunabiliyor. Bu durumlarda süt ve süt ürünlerinden uzak durulması veya marketlerde bulunan laktazlı sütlerin tüketilmesi önerilebiliyor. Genel olarak temiz, dengeli ve sağlıklı beslenmeye dikkat edilmesi, doktor bilgisi ve tavsiyesi ile ilaçların düzenli kullanılması tedaviyi kolaylaştırıyor” dedi.