Etiket: böbrek

  • Ani ağrılar böbrek taşı habercisi

    Ani ağrıların böbrek taşı habercisi olabildiği bildirildi.

    Acıbadem Bursa Hastanesi Nefroloji Uzmanı Dr. Hüseyin Çelik, belirti versin ya da vermesin 40 yaşından sonra yılda bir doktor kontrolünden geçilmesi gerektiğini söyleyerek, “Böbrek taşı, yediğimiz gıdalardan çok irsi ve çevre faktörlerine bağlı olarak gelişiyor. Böbrek taşları enfeksiyon ve böbrek yetmezliğine yol açabiliyor. Bazen hiçbir belirti vermeksizin ilerleyen bu rahatsızlık, kimilerinde şiddetli ağrılarla aniden ortaya çıkabiliyor. 40 yaşına kadar, hiçbir şikayet yoksa bile iki yılda bir, 40 yaşından sonra yılda bir, ailede taş şikayeti varsa üç ya da altı ayda bir ultrason takibi yapılmalı. Takiplerde böbrek taşı görüldüyse, enfeksiyon veya böbrek yetmezliğine sebep olmadan ortadan kaldırılabiliyor” dedi.

    Ağrı, bulantı ve ateş görülüyor

    Böbrek taşlarının bir kum taneciğinden 7 santime kadar çıkabildiğini anlatan Hüseyin Çelik, “Bel bölgesinde ya da böbrek ile idrar torbası arasında bulunan taşlar, böbrek yolunda bulunduğu yere göre karın ve kasık bölgesinde ağrıya yol açıyor. Ağrıya bulantı, kusma ve ateşin eşlik ettiği de oluyor. Şiddeti kişiden kişiye değişebilen böbrek ağrısı, kimi zaman erkeklerde yumurtalıklara, kadınlarda ise vajinal dudaklara vurabiliyor. Taşın böbrekte üretilen idrarı mesaneye taşıyan ‘üreter’in ağzına yerleşmesi, idrar çıkışının azalmasına ya da durmasına sebebiyet veriyor. Bu durumun uzun sürmesi halinde idrar böbreğe baskı yaparak şişmesine yol açıyor. Bu da hidronefrozdenen rahatsızlıkla sonuçlanıyor. Ancak bu tek taraflı tıkanıklık, idrarda belirgin bir azalmaya sebep olmadığı için hemen fark edilemeyebiliyor” diye konuştu.

  • Ani ağrılar böbrek taşı habercisi…

    Şiddetli ve ani ağrılarla kişiyi acile götüren böbrek taşları, eğer tedavi edilmezse böbrek yetmezliği hatta organ kaybı dahi yaşanabiliyor.

    Acıbadem Bursa Hastanesi Nefroloji Uzmanı Dr. Hüseyin Çelik,“Belirti versin ya da vermesin 40 yaşından sonra yılda bir mutlaka doktor kontrolünden geçilmeli” dedi. .

    Böbrek taşı oluşumu, yediğimiz besinlerden çok genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak gelişiyor. Böbrek taşı oluşturabilecek elementlerin hemen her besinde olduğunu anlatan Dr. Hüseyin Çelik, bu yüzden böbrek taşlarına yönelik bir diyetten bahsedilemeyeceğini söyledi.

    Böbrek taşının önemli olduğunu, taşların böbrek yolunu tıkayarak nfeksiyon ve böbrek yetmezliğine yol açtığını hatırlatan Dr Çelik “Bazen hiçbir belirti vermeksizin ilerleyen bu rahatsızlık, kimilerinde şiddetli ağrılarla aniden ortaya çıkabiliyor. O nedenle alınabilecek en güzel tedbir düzenli doktor kontrolüdür. 40 yaşına kadar hiçbir şikayet yoksa bile iki yılda bir, 40 yaşından sonra yılda bir,ailede taş şikayeti varsa, üç ya da altı ayda bir ultrason takibi yapılmalı.Takiplerde böbrek taşı görüldüyse, enfeksiyon veya böbrek yetmezliğine neden olmadan ortadan kaldırılabiliyor” dedi.

    Ağrı, bulantı ve ateş görülüyor

    Böbrek taşlarının bir kum taneciğinden 7 santime hatta bazen daha büyük ölçülere kadar değişiklik gösterdiğini kaydeden Dr Çelik, “Genellikle bel bölgesinde ya da böbrek ile idrar torbası arasında bulunan taşlar, böbrek yolunda bulunduğu yere göre karın ve kasık bölgesinde ağrıya yol açıyor. Ağrıya bulantı, kusma ve ateşin eşlik ettiği de oluyor.Şiddeti kişiden kişiye değişebilen böbrek ağrısı,kimi zaman erkeklerde yumurtalıklara, kadınlarda ise vajinal dudaklara vurabiliyor. Taşın böbrekte yaşatabileceğin sorunlar konumuna göre değişiklik gösteriyor. Taşın böbrekte üretilen idrarı mesaneye taşıyan ‘üreter’in ağzına yerleşmesi, idrar çıkışının azalmasına ya da durmasına neden oluyor. Bu durumun uzun sürmesi halinde idrar, geriye dönüp böbreğe baskı yaparak şişmesine yol açıyor. Bu da hidronefrozdenen rahatsızlıkla sonuçlanıyor. Ancak bu tek taraflı tıkanıklık, idrarda belirgin bir azalmaya neden olmadığı için hemen fark edilemeyebiliyor” diye konuştu

    Böbrek iltihabı da yapabiliyor

    Taşlar, ‘pyelonefrit’adı verilen böbrek iltihabına da neden olabiliyor. Bakteriyel bir hastalık olan pyelonefrit, kan veya idrar yoluyla böbreğe gelerek buraya yerleşiyor. Böbreğin büyümesine ve ödem oluşmasına neden olan pyelonefrit, kişide ağrı, ateş, bulantı ve kusma gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Böbrek fonksiyonlarına zarar vererek böbreğin çalışmasını engelleyen böbrek iltihabı, doğru ve zamanında tedavi edilmediği takdirde böbrek iltihabı kronikleşiyor ve ileri safhada böbrek yetmezliğine kadar gidebiliyor.

    Keşke dememek için

    Hidronefroz ve pyelonefrit durumunda taşlara müdahale edilerek,böbrek eski sağlığına kavuşabiliyor. Ancak taşlar,böbreğe büyükbir zarar vermişse, böbreğin alınması söz konusu olabiliyor. Geri dönüşü olmayan bir yola girmeden herkesin yılda 1 kez, böbrek taşı hikayesi olan kişilerin ise 6 ayda bir ultrason ile takip edilmesini tavsiye eden Dr. Hüseyin Çelik,“Hayatına tek böbrekle devam etmek zorunda kalan kişilerise,3-6 aylık aralıklarla doktor gözetiminde olmalı ve kalan böbreğiçok iyi korunmalı” şeklinde konuştu

  • Beta bakterisi kalp ve böbrek yetmezliğine yol açabiliyor

    Mustafa Kemal Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Üyesi Yrd. Doç. Dr. Çiğdem El, beta bakterisi nedeniyle çocuklarda boğaz enfeksiyonlarının sık görüldüğünü ancak bu bakterinin kalp ve böbrek yetmezliğine yol açabildiğini söyledi.

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Üyesi Yrd. Doç. Dr. Çiğdem El, aileleri özellikle uyararak, ateş, boğaz ağrısı, kırgınlık, eklem ağrıları gibi durumlarda hiç beklemeden mutlaka bir uzman hekime ve sağlık kuruluşuna başvurmalarını önerdiklerini vurguladı.

    Beta bakterisinin sadece bademcik ve boğaz enfeksiyonlarına değil kalp yetmezliğine de yol açtığını kaydeden Yrd. Doç. Dr. Çiğdem El, hastalıkların en çok çocukluk yaş gruplarında görüldüğünü söyledi. Ailelere uyarılarda bulunan Çiğdem El, “Ateş, boğaz ağrısı, kırgınlık, eklem ağrıları gibi durumlarda hiç beklemeden mutlaka bir uzman hekime, sağlık kuruluşuna başvurmalarını öneriyoruz. Özellikle komşulardan alınan ilaçlar yada bilinçsizce kendilerinin bir ilaca ulaşıp özellikle antibiyotik grubu ilaçları danışmadan, hekime danışmadan kullanmamalarını öneriyoruz. Siterik bir hastalık diyoruz çünkü sadece boğazı tutmuyor. Sade bademciklerle sınırlı kalmıyor. Bazı hastalarda, bazı hassas hastalarda, çocuklarımızda eklemleri etkileyerek artrit tablolarına daha ileri istenmeyen bir durum olarak kalbi de tutabilmekte hatta kalp yetmezliğine kadar gidebilmekte. Bu durumda bu gibi şikayetler olduğunda hekime başvurulmalı. Hekim, aile ve çocuk olaraktan ekip olarak hastalığı yönetmeli, belirtilen süre zarfında, belirtilen süre içerisinde ifade edilen ilaçlar kullanılarak hasta takibe alınmalıdır” şeklinde konuştu.

    Yrd. Doç. Dr. Çiğdem El, 3 ya da 5 haftalık periyotlarda tekrarlanan yüksek ateşte hastanın acilen bir sağlık kuruluşuna getirilmesi gerektiğinin altını çizerek, bir vakadan örnek vererek şu bilgileri aktardı:

    “Örneğin bir hastamız bize ayak bileklerinde ve kalçalarına kadar olan bölgede milimetrik kırmızı döküntüler ile başvurdu. Bu tablo hemogşunler puprası dediğimiz bir tablo. Daha çok gastroenterit sistem enfeksiyonları, ishal, kusmalardan 1 ile 5 hafta sonrasında ya da üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonrasında gelişmekte. Bizim hastamızda da üst yolunum yolu enfeksiyonlarından sonra gelişen aslında beklediğimiz yaş grubunun dışına çıkmakla beraber 10’lu yaşlarda sonrasında gelen bir hastamız. Hemogşunler puprasında özellikle bizim için önemli olan böbreklerin tutulumu. Aynı zamanda mide bağırsak kısmında tutulumlar olmakta. Hastanın ematuri dediğimiz idrardan kan gelmesi, yine bağırsaktan kan gelmesi gibi tabloları takip ediyoruz. Böyle durumlarda özellikle düşmeyen ateş tekrarlayan üçer haftalık, beşer haftalık aralıklarla tekrarlayan bu tablolarla mutlaka hastalarımızın, ailelerin uzman hekime başvurmalarını öneriyoruz.”

    Çiğdem El, streptokok A grubu beta strepdokulara bağlı bakterinin yol açtığı durum nedeniyle MKÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne getirilen Osman Baki’nin beta bakterisinden dolayı zor günler geçirdiğini ve şu an sağlığına kavuştuğunu sözlerine ekledi.

    Bademcik şikayetiyle başladı, vücuduna yayıldı

    Çektiği sıkıntılı süreçten kurtulmanın mutluluğunu yaşayan Osman Baki ise şu ifadeleri kullandı:

    “Hastalığım bademciklerim şişti, şiştikten sonra iltihaplanmış. İlaçlardan 3 tane iğne eksik kullandığım için, sonra hastaneye başvurdum. Hastaneye başvurunca geldim bademciklerin iltihaplanmış dediler, ilaç yazdılar. Ondan sonra ilaçları kullandım. Kullandıkça faydası olmadı, ayaklarım şişmeye başladı, yürüyemez oldum. Yürüyemez olunca sürekli doktora başvurdum. Antakya Devlet Hastanesine gittim, oradan buraya sevk ettiler. Buraya yatırdılar. Kalp yetmezliği varmış. Bağırsak iltihabı kalbe vurmuş. İlk geldiğim zaman ayağımda şişlik vardı, yürüyemiyordum. Boynum da oynamıyordu. Tedavi görmeye başladım. Tedavi görünce hastalığım düzelmeye başladı, şu an iyiyim.”

  • Türkiye’de her 5 kişiden biri böbrek hastası

    Özel Koru Ankara Hastanesi İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Akçay, “Çocuk ve gençlik yıllarında başlayan böbrek hastalığının en önemli sebepleri enfeksiyon, taş, doğuştan gelen yapısal bozukluklar ve nefrit dediğimiz genelde yüksek tansiyon, idrarda kan ve protein saptanması ile giden böbrek hastalıkları olduğu için kolayca tanınabilir ve tedavi edilebilirler” dedi.

    İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Akçay, Türkiye’de her 5 kişiden birinde bulunan böbrek hastalığı hakkında bilgi verdi. Aslında böbrek hastasının çok zor olduğunu belirten Akçay, “Doğuştan kazandığımız ya da genetik kökenli az görülen birkaç hastalık dışında çoğu böbrek hastalığından aslında kendimiz sorumluyuz. Vücutta yedeği olan tek organ böbrektir. Tek bir böbrek iki böbreğin yaptığı işi rahatlıkla yapabilir ve tek böbrekli hastalarda çoğu zaman hiçbir problemle karşılaşmayız. Bunun en somut örneği böbrek nakli yapılan hastalardır. Vericiden bir böbrek alınır alıcıya takılır, böylece her ikisi de tek böbrekli olurlar. İlginç olarak her iki böbreğin ya da tek bir böbreğin toplam fonksiyonu yüzde 30-40’ın altına düşmeden herhangi bir rahatsızlık da hissetmeyiz” ifadelerini kullandı.

    Son yapılan büyük bir çalışmaya göre Türkiye’deki kronik böbrek hastalığı sıklığının yüzde 15,7 olduğunu söyleyen Akçay, “Kronik böbrek hastalığının iki önemli sonucu var. Direkt ya da hipertansiyon gibi dolaylı yollardan kalp hastalığı ve felç gelişimine yol açarak ölüme ya da kalıcı sakatlıklara zemin hazırlayabiliyor. Kronik bir rahatsızlık olduğu için yaşam kalitenizi oldukça düşürüyor. İkinci sonuç ise bir diyaliz cihazına bağımlı olarak yaşamaya devam etmektir. Ancak bir canlı vericiden ya da kadavradan böbrek nakli yapılabilirse hayat kaliteniz ve yaşam süreniz düzelecektir” diye konuştu.

    Diyaliz ve böbrek naklinin de hayat kurtarıcı tedaviler olduğunu ifade eden Akçay, böbrek hastalığının belirtilerinden de bahsetti. “Böbrek hastası olduğunuzu anlamak için herhangi bir belirti beklememek gerekiyor” diyen Akçay, “Çünkü son dönem böbrek hastalığı geliştiğinde halsizlik dışında bir şikâyetiniz olmayabilir. Böbrek hastalıkları daha çok bir orta yaş ve üstü hastalığıdır ve oldukça yavaş ilerler. Bu ilerleme esnasında tanı konulabilirse tamamen önlenebilir ya da son dönem böbrek hastalığı gelişimi geciktirilebilir” dedi.

    Doktora başvurmak için bir yaş sınırı önermeyen Akçay, ne kadar erken olursa o kadar iyi olacağını, hatta ilkokul çağındaki çocuklardan bile başlanabileceğini ifade etti. Tansiyon ölçümü, basit bir idrar tetkiki, kanda kreatinin ölçümü ve böbrek ultrasonunun yüzde 99 oranında bir doğruluk ile böbrek hastası olup ounlmadığını ortaya çıkarttığını anlatan Akçay, “Çocuk ve gençlik yıllarında başlayan böbrek hastalığının en önemli sebepleri enfeksiyon, taş, doğuştan gelen yapısal bozukluklar ve nefrit dediğimiz genelde yüksek tansiyon, idrarda kan ve protein saptanması ile giden böbrek hastalıkları olduğu için kolayca tanınabilir ve tedavi edilebilirler. Maalesef özellikle taş ve idrar yolu enfeksiyonuna bağlı nedenlerle tek böbreğini kaybettiğinden bile haberi olmayan genç yaşta pek çok hasta ile karşılaşıyoruz” şeklinde konuştu.

    Yaşlanmayla birlikte vücudumuzdaki tüm organlar gibi böbreklerimizin de yaşlandığını vurgulayan Akçay, “20 yaşındaki bir insanın böbreği ile 70-80 yaşındaki bir bireyin böbreği aynı kalitede çalışmaz. Özellikle 40-50 yaşlarından sonra böbrek fonksiyonlarında yüzde 30’ları bulan azalmalar olabilir. Bu fizyolojik duruma yılların hasar yapıcı etkilerini de eklersek yaşlı bireylerin neden daha çabuk böbrek hastası olduğunu anlayabiliriz. Yaşlı böbreği tuza ve suya çok duyarlıdır. Suyu az içme ya da vücuttan su kaybettiren bir hastalık durumu kısa süre içinde akut böbrek yetersizliği oluşturabilir. Ayrıca yaşlı insanların böbreği tuz, yani sodyum kaybetmeye meyillidir. Hipertansiyon tedavisi için tuz kısıtlaması yapan hastalar bir de üstüne vücuttan idrarla tuz kaybettiren idrar söktürücüler kullanıyorsa kolaylıkla hiponatremi dediğimiz bilinçte değişikliklerle kendini gösteren kan tuz değerlerindeki azalmayla doktora başvurabilirler” dedi.

    Yaşlı insanların böbreğinin ilaçlara, özellikle ağrı kesicilere karşı da çok hassas olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ali Akçay, kesinlikle gelişigüzel ilaç almamak gerektiğini ve ilaç yazan doktoru da bu konuda sorgulamak gerektiğini ifade etti. İleri yaştaki erkeklerde prostat büyümesinin de kaçınılmaz bir son olduğundan dolayı büyümüş prostat bezinin idrar yolu çıkışını tıkayarak böbrek yetersizliği yapabildiğini belirten Prof. Dr. Ali Akçay, bu durumun tedavisinin genellikle çok kolay olduğunu da sözlerine ekledi.

    Türkiye’de ailevi Akdeniz ateşi ve polikistik böbrek hastalığının çok sık görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Akçay, “Bu hastalıklar genetik geçişli hastalıklar olup, yakın akrabalarında bu hastalığı olanlarda ortaya çıkma ihtimali çok yüksektir ve bu bireylerin nefroloji uzmanına başvurmaları yerinde olur” ifadelerini kullandı.

    Diyalize başlayan hastaların neredeyse yarıya yakınını şeker hastalarının oluşturmaya başladığına dikkati çeken Prof. Dr. Ali Akçay, “Bu hastalık çok yavaş seyirli olduğu için 10-15 yıl sonra böbrek hastalığı belirtileri vermeye başlamaktadır. En önemli bulgusu hipertansiyonun şiddetlenmesi ve/veya idrarda protein çıkmasıdır. Maalesef bir diyabet hastasında bir kere böbrek hastalığı gelişmiş ise bunu geriye döndürmek çok zordur, hatta hasta tedavi uyarılarını dikkate almaz ise 2-3 yıl içinde böbreklerini tamamen kaybederek diyaliz hastası olabilir” diye konuştu.

    Diyabet hastalarında birinci amacın iyi bir kan şekeri kontrolü olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ali Akçay, “Bunun için açlık-tokluk kan şekeri ile takip yeterli değildir ve çoğu zaman yanıltıcı olabilir. Çünkü tetkik öncesi 1-2 gün sıkı bir diyet sonrası normal değerler ölçülebilir. Gerçek şeker düzeyleri kandaki HbA1c düzeylerine bakmakla anlaşılabilir. Bu maddenin kandaki ölçümü ile son 3-4 aydaki kan şekerlerinizin ortalamasını öğrenirsiniz. Normal bireylerde yüzde 4-6 arasıdır, şeker hastalarında ise yüzde 5-6 arası ya da en fazla yüzde 7 olması hedeflenmelidir” ifadelerini kullandı.

    “Bu hedefi tutturmak için sakın ilaçlara bel bağlamayın” diyen Akçay, “İlle de diyet iradenizin hakkını vererek yediğiniz şeyleri kontrol etmezseniz şekerleriniz yüksek gidecektir. İdeal kilosuna ulaşan bir diyabet hastasına kolay kolay bir şey olmaz. Bazen diyabet ilaçları tam tersi etkiyle, insanlara gereksiz bir güven vererek diyet yapma alışkanlığını kırmaktadır. Diyabet hastalarındaki ikinci önemli hedef normal kan basıncı değerlerini tutturabilmektir, yani 130/80 mm Hg altına inmek. Bunun için de diyet ve tuz tüketiminin azaltılması yeterlidir aslında. Bunlarla başarılamaz ise hipertansiyon ilaçları devreye girer” şeklinde konuştu.

    Damar sertliğine ve daralmasına bağlı koroner kalp hastalığı gelişen kişilerde aynı mekanizma ile böbreğin kanlanmasını sağlayan damarlarda da sertlik ve daralma oluşumunun böbrek yetersizliğine sebep olabildiğini ifade eden Akçay, “Bu hastalar potansiyel bir böbrek hastası gibi takip edilmelidir. Araya girecek en ufak bir sorun böbrek yetersizliğine yol açabilir” diye konuştu.

    Diyalize başlayan yeni hastaların diyabetten sonraki ikinci en önemli nedeninin hipertansiyon olduğuna işaret eden Akçay, “Diyabet hastaları için yaptığımız önerilerin aynısı burada da geçerlidir. Hipertansiyon tedavisi için elimizde çok çeşitli ilaçlara sahibiz. Bunların yan etkileri de yaşa ve altta yatan hastalığa göre değişebilmektedir. Bir ilaç başlandıktan sonra yıllarca kontrole gelmeyen hastalarla karşılaşıyoruz. Böylece ilaçtan istenen verim alınamadığı gibi yan etkileri de ekstrası oluyor” açıklamasında bulundu.

    Yetişkin bireylerin en az yarısının hayatlarının bir döneminde taş düşürdüğü bilgisini veren Akçay, şöyle devam etti:

    “Az bir kısım hastada ise bu sorun kronikleşir ve sürekli taş oluşumu ile karşılaşırız. Normal şartlar altında çok büyük ya da çok fazla taş yoksa böbrek yetersizliği beklemeyiz. Ancak bazen taşlar tam düşmeden idrar yolunu tıkayabilir. Bu durum erkenden fark edilmez ise o böbrek maalesef tamamen kaybedilir. Bu nedenle taş düşüren ya da taşı düşündürür şikayetleri olan bir kişi en azında bir ultrason ile taşın tam olarak düşüp düşmediğini kontrol ettirmelidir.”

  • Ordu’da laparoskopik böbrek ameliyatı

    Ordu’da iki yıldır vücudunun sol yanı sürekli ağrıyan ve sık sık idrar yolu enfeksiyonu geçiren 60 yaşındaki Neşet Kuzu’nun sol böbreği laparoskopi (kapalı ameliyat yöntemi) ile alındı.

    Daha önce yüksek tansiyon probleminin olduğu ve idrar yolu enfeksiyonu nedeni ile birkaç kez hastanede yatarak tedavi gördüğünü belirtilen Neşet Kuzu, vücudundaki ağrılar sebebiyle Medical Park Ordu Hastanesi’ne başvurdu.

    Üroloji Uzmanı Opr. Dr. Mehmet Necmettin Mercimek tarafından muayene edilen ve tetkikleri yapılan hastanın, sol böbreğinin çalışmadığı tespit edildi. Bunun üzerine hastaya kapalı ameliyat yöntemi (laparoskopi) ile böbreğinin alınması önerildi. Hastanın kabul etmesi üzerine operasyonu gerçekleştiren Medical Park Ordu Hastanesi Üroloji Uzmanı Opr. Dr. Mehmet Necmettin Mercimek ve ekibi ameliyatı gerçekleştirerek hastanın sağlığına kavuşmasını sağladı.

    2 günde taburcu edildi

    Laparoskopi yöntemi ile bilgi veren Opr. Dr. Mercimek, laparoskopik nefrektomi yöntemi ile böbreğin alınmasının ameliyatın vücuda 1-2 cm’lik küçük kesiler açılarak kamera görüntüsü yardımı ile gerçekleştirilmesi yöntemi olduğunu söyledi. Neşet Kuzu isimli hastanın poliklinik değerlendirilmesi sonucu yapılan tetkiklerinde sol böbreğinin fonksiyon göstermediği, tekrar eden enfeksiyon ve yüksek tansiyon gibi sorunlara da yol açtığı tespit edilerek çalışmayan sol böbreğinin laparoskopik ameliyat ile alınmasını önerdiklerini belirten Opr. Dr. Mercimek, “Sonrasında kapalı yöntem ameliyat ile çalışmayan sol böbreği 1-2 cm’lik kesilerden yaptığımız operasyon ile vücut dışına çıkardık. Eskiden böbreğin alınması (Nefrektomi) girişimi sadece açık ameliyat yöntemleri ile yapılabilirdi. Son yıllarda tıp bilimindeki gelişmeler sayesinde böbrek ameliyatlarında artık kapalı yöntemler de uygulanabilmektedir. Laparoskopik yöntem ile ameliyat olan hastalar ameliyat sonrası daha az ağrı hisseder ve iyileşme süreleri daha hızlıdır. Ameliyatın ardından normal hayatlarına daha kısa sürede dönerler. Hastamızın da ameliyat sonrası takiplerinde hiç bir sorun yaşanmadı ve ameliyat sonrası ikinci günde taburcu edildi” dedi.

    Kısa sürede sağlığına kavuşan Neşet Kuzu ise kendisini çok iyi hissettiğini, doktorunun tecrübesine güvenmek ile çok doğru bir karar verdiğini, çok kısa sürede sağlığına kavuşup normal hayatına döneceği ve ağrılarından kurtulduğu için çok mutlu olduğunu söyledi.