Etiket: böbrek

  • Devlet hastanesinde ilk kez 24 saatte canlıdan canlıya 3 böbrek nakli

    Antalya’da ilk kez bir devlet hastanesinde canlıdan canlıya böbrek nakil işlemi gerçekleştirildi. 24 saat içerisinde nakli gerçekleştirilen 3 hastanın sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi.

    Sağlık Bilimleri Üniversitesi Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 15-16 Kasım tarihleri arasında ilk defa canlıdan canlıya nakil işlemi gerçekleştirildi. 30 yaşındaki Şahin Karakoç’a kardeşi Muhammet Karakoç, 1 yıldır diyalize giren ve 38 yaşındaki Abdurahman Işık’a annesi Aile Işık ve 5 yıldır diyalize giren 52 yaşındaki Hatiçe Çolak’a da kızı Gülbahar Hakikat böbrek bağışında bulundu. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi organ nakil ekipleri 3 hastaya da aynı gün içerisinde canlıdan canlıya böbrek nakil işlemini gerçekleştirerek, sağlıklarına kavuşmalarını sağladı.

    Antalya Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Prof.Dr. Necat Yılmaz, yaklaşık iki yıl önce Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi organ nakli birimini kurarak Antalya’da üçüncü merkezin görevine başladığını söyledi. Organ nakli ekibinin zaman içerisinde birçok başarılı nakiller yaptığını belirten Yılmaz, “Nakil sayımız 15’e ulaştı. Şuanda ise aynı günde 3 kişiden böbrek nakli gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Organ nakline tekrardan dikkat çekiyorum. Organ bekleyen binlerce vatandaşımızın olduğunu ve bunun ekonomiye büyük bir yük getirdiğini. Her organ nakli gerçekleştiren kişinin daha sağlıklı ve daha maliyet açısından da ülkemize katkı olduğunu düşünüyorum” dedi.

    “11 ay içerisinde 3 karaciğer nakli, 9 tane kadavradan yapılmış böbrek nakli ve 24 saat içerisinde 3 hastamıza böbrek nakli gerçekleştirmiş bulunuyoruz”

    Başhekim Dr. H.Yalçın Yüksel de, kamu alanında nakil işlemlerini daha fazla gerçekleştirebilmek için üstün bir gayret göstereceklerini kaydetti.

    11 ay içerisinde 15 nakil gerçekleştirdiklerini söyleyen Uzm. Dr. Tuğrul Çakır ise, “Yaklaşık 11 ay önce açılmıştı ve gerekli alt yapımını tamamladıktan sonra açıldıktan 2 ay sonrası ilk kadavra naklini gerçekleştirmiştik. Toplam 11 ay içerisinde 3 karaciğer nakli, 9 tane kadavradan yapılmış böbrek nakli ve en son kasım ayında 24 saat içerisinde 3 hastamıza böbrek nakli gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Açılırken hedeflerinin canlıdan canlıya böbrek nakli, kadavradan böbrek nakli, kadavra karaciğer nakli, canlıdan canlıya karaciğer nakli olduğunu söylemiştik, bu hedeflerin üçünü gerçekleştirdik” diye konuştu.

    Bir yıldır diyalize giren ve annesinden nakil gerçekleştirilen 38 yaşındaki Abdurahman Işık, “Çok şükür iyiyim. Annemden Allah razı olsun” diyerek duygularını ifade ederken, yine bir yıldır diyalize giren ve kardeşinden nakil gerçekleştirilen Muhammet Karakoç ise, “Bir emanet aldık, kendi emanetimizi taşıyamadık. Şimdiki aldığımız emaneti taşımak daha önemli. İnşallah taşıyabiliriz” diye konuştu.

  • Böbrek taşı düşürmek için at çalmış

    Kayseri’de bulunan özel rehabilitasyon merkezinde otistik çocukların tedavisinde kullanılan atı çalan M. G., İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Hırsızlık Büro Amirliği ekipleri tarafından yakalandı.

    Edinilen bilgiye göre Melikgazi İlçesi Konaklar Mahallesi Avanos Caddesi üzerinde bulunan Özel bir rehabilitasyon merkezinde otistik çocukların tedavisinde kullanılan ’Hazal’ isimli at çalınmıştı. Olayın ardından harekete geçen Asayiş Şube Müdürlüğü Hırsızlık Büro Amirliği ekipleri, atı çalan hırsızı bulmak için çalışma başlattı. Yaklaşık 10 günlük çalışmanın ardından ekipler şüpheli olarak M. G.’yi gözaltına aldı. M. G.’nin ifadesinde suçunu itiraf ettiği, böbrek taşı düşürmek için atı çaldığı, atı ise boş bir araziye bıraktığını söylediği öğrenildi.

    M. G., işlemlerin ardından çıkarıldığı mahkemece ’Hayvan Hırsızlığı’ suçundan tutuklanarak cezaevine gönderildi.

  • Türkiye’de böbrek nakillerinin sadece üçte biri kadavradan

    Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. İlker Murat Arer, Batı ülkelerinde kadavra kaynaklı böbrek nakli oranı yaklaşık yüzde 80 iken, Türkiye’de yapılan böbrek nakillerinin sadece üçte birinin kadavra kaynaklı olduğunu bildirdi. Arer, bunun en büyük sebebi olarak; halkın organ bağışı hakkında yeterli bilgiye sahip olmamasını ve ülkemizde organ bağışlarının henüz istenilen seviyeye ulaşamamasını gösterdi.

    Yrd. Doç. Dr. Arer, organ bağışı konusunda farkındalık oluşturmak amacıyla kutlanan 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, günümüzde böbrek yetmezliğinin en başarılı tedavi yönteminin böbrek nakli olduğunu söyledi. Böbrek naklinin canlı veya kadavradan yapıldığını ifade eden Arer, “Gerek canlı vericiden gerekse kadavradan yapılan başarılı böbrek nakillerinde diyaliz tedavilerinde olduğu gibi böbrek fonksiyonlarından bazıları değil, tamamı yerine getirilir. Böbrek hastalarının belirli diyet kısıtlamaları olmaktadır. Ayrıca, karın diyalizi veya hemodiyaliz olsun belirli aralıklarla yapılması gerekmekte ve zaman zaman bunlara bağlı komplikasyonlar oluşabilmektedir. Peritonit denilen karın zarı iltihaplanması durumu uzun süre hastanede yatış gerektirebilir. Böbrek nakli tüm bu sorunları ortadan kaldıracak yegane tedavi şeklidir. Böbrek naklinden sonra hastalara herhangi bir diyet kısıtlaması uygulanmaz. İstediklerini yiyip içmede özgürdürler” dedi.

    Organ bağışında İzmir ilk sırada

    Genel Cerrahi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. İlker Murat Arer, beyin ölümü gerçekleşen bireylerde organ bağışı için izin oranının sadece yüzde 23.7 olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

    “Diyaliz hastalarının yüzde 63.4’ü nakil istemiyor. Türkiye’de toplam organ bağışlayan kişi sayısı bazında ilk sırada İzmir yer alırken, Adana ise 7. sırada bulunuyor. Türk Nefroloji Derneğinin verilerine göre Türkiye’de yapılan böbrek nakillerinin yaklaşık 1/3’ü kadavra kaynaklı. Kadavra kaynaklı böbrek nakli oranı batı ülkelerinde ise yaklaşık yüzde 80. Bütün bunların nedeni ülkemizde organ bağışlarının henüz istenilen seviyeye ulaşamaması ve organ bağışı hakkında halkımızın yeterli bilgi seviyesinde olmamasıdır.”

    Diyalizden uzak sağlıklı günler

    Böbrek nakli sonrası birinci yıla gelindiğinde hastaların yüzde 80-95’inin sağlıklı ve diyalizden uzak yaşamını sürdürdüğüne dikkati çeken Arer, “Canlı böbrek nakli sonrası hastaların yarısı 25 yıla sağlıklı girerken, kadavra böbrek nakilli hastaların yarısı 10 yıla diyalizden uzak ve sağlıklı girer. Nakil olan hastaların yüzde 80’i eski işlerini sürdürmektedir. Nakil olan özellikle genç hastalar çalışabilmekte, evlenebilmekte ve çocuk (hem kadın hem de erkek hastalar) sahibi olabilmektedir. Hastanın yaşam ömrü uzamakta ve bu dönemde yaşam kalitesi artmaktadır” diye konuştu.

    Birçok ilkte Haberal imzası

    Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. İlker Murat Arer, Türkiye’de her yıl 3-9 Kasım tarihleri arasında kutlanan Organ Bağışı Haftası’nın, Başkent Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın 3 Kasım 1975’te Türkiye’de ilk kez canlı donörden böbrek naklini gerçekleştirmesiyle hayat bulduğuna dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Yine Prof. Dr. Mehmet Haberal hocamız organ nakliyle ilgili birçok ilklere imzasını atmış ve Türkiye’de organ naklinin temellerini oluşturmuştur. 10 Ekim 1978’de temin edilen organla Türkiye’de ilk kez kadavradan böbrek naklini gerçekleştirmiştir. Organ nakli için çok önem teşkil eden 2238 Sayılı Kanun ile Organ ve Doku Nakli Yasası 3 Haziran 1979’da hocamızın sayesinde çıkarılmıştır. Yine o yıl değerli hocamız 27 Temmuz’da Türkiye’de ilk yerli kadavradan böbrek naklini gerçekleştirmiştir. Belirttiğimiz gibi Türkiye’de organ nakliyle ilgili birçok ilklere imza atan kurucu rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın bizlere verdiği eğitim ve bilginin ışığında Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezimizde 8 Şubat 2010 tarihinden itibaren böbrek nakillerini başarıyla gerçekleştirmekteyiz.”

    6 yılda 230 böbrek nakli

    Organ Nakli Merkezi’nde bugüne kadar toplam 230 hastaya böbrek nakli gerçekleştirdiklerinin altını çizen Arer, sözlerini şöyle tamamladı:

    “Hastanemizde nakil için ayrı bir yataklı servis mevcuttur. Nakil sonrasında hastalarımızın takip edildiği bu ünitede 6 oda ve 12 yatak bulunmaktadır. Bu başarılı nakillerimizde başta kurucu rektörümüz Sayın Prof. Dr. Mehmet Haberal olmak üzere değerli hocamız Yrd. Doç. Dr. Turgut Noyan, Anabilim Dalı Başkanımız Prof. Dr. Gökhan Moray ve Prof. Dr. Sedat Yıldırım hocalarımızın katkıları ve emekleri çok fazladır. Bize düşen görev ise toplumumuzda organ bağışı ile ilgili yeterli farkındalığı oluşturabilmek ve kadavradan yapılacak nakilleri artırabilmektir. Bu da toplumu bilinçlendirmek ve Organ Bağışı Haftası gibi etkinliklerle toplumun dikkatini bu yöne çekebilmekle mümkün olabileceğini düşünüyorum. Herkesin Organ Bağışı Haftası’nı kutlar, bağışçı sayılarımızın artmasını dilerim.”

  • Mide ilaçları ve ağrı kesici kullanımında böbrek yetmezliği riski

    33’üncü Ulusal Nefroloji, Hipertansiyon, Diyaliz ve Transplantasyon Kongresi’nde konuşan Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Siren Sezer, mide ilaçları ve ağrı kesicilerin ani ya da kronik böbrek yetmezliğine yol açma riskinden söz etti. Sezer, ağrı kesicilerin de rahatlıkla alınmayan ilaç listesine alınması gerektiğini söyledi.

    İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Aydın Türkmen, kadavra bağışının artması için STK çalıştığını söyledi. Toplumun bu konuda hala duyarsız olduğunu da belirten Türkmen, “Nedense bu konuda toplumu bir türlü ivmelendiremiyoruz. Bu bir kültür meselesi ilkokul ve liseden itibaren bu kültürü yerleştirmek lazım. Uzun süreli bir şey bu durum. Ektik tartışmalar da var. İran modeli gibi bir durum mesela devlet kendisi fakir insanlardan böbrek alıp zengin hastalara veriyor. Bu çok hoş bir şey değil. Bir organı ticaret metası olarak görmek hoş değildir” dedi.

    Mide ilaçları ve ağrı kesicilerde böbrek yetmezliği riski

    Türk Nefroloji Derneği Genel Sekreteri ve Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Siren Sezer, sağlıklı beslenme için Akdeniz tipi diyeti önerdiklerini belirtti. Bu tip beslenmeyle kilo kontrolünün daha kolay olduğunu belirten Prof. Dr. Sezer, “Mide ilaçları uzun yıllar kullanımı böbrek yetmezliği riskini artırdığı gözlendi. Bu açıdan midem yanıyor bir ilaç alayım yıllarca kullanayım demeden uzmanlara danışmanları gerekiyor. Ağrı kesicileri aylarca yıllarca kullanan özellikle bayan hastaları biliyoruz. Ağrı kesiciler ani ya da kronik böbrek yetmezliği yapabilir. Ağrı kesicilerin de rahatlıkla alınmayan ilaç listesine alınması lazım” ifadelerini kaydetti.

    Tuz tüketimi ve obezite ilişkisi

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bülent Altun ise tuz tüketimi ve yaşam tarzıyla ilgili bilgiler verdi. Obezite ile tuz tüketimi arasındaki ilişkiye değinen Prof. Dr. Altun, “Hipoertansiyonu tedavi ederken yaşam tarzı önemlidir. Nefrologlar olarak tuzu önemle vurgularız. Tuz kan basıncını yükseltmenin dışında kalp ve böbreğe zararlarının olduğunu biliyoruz. Tuz tüketimi yüksek Türkiye’de. Obezite ile tuz arasında ciddi ilişkiler kuruluyor. Tuzun yoğun tüketilmesi kilo artışı ve karın etrafında yağın artışına neden oluyor. Dolayısıyla tuzu kısarken bir anlamda kilo alma riskimizi azaltmış oluyoruz” diye konuştu.

    Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bülent Tokgöz yılda en az bir defa nefroloji muayenesinden geçmek gerektiği uyarısında bulundu. Diyabeti olan insanlarda aşama aşama böbrek yetmezliğinin ortaya çıktığını belirten Tokgöz, idrarda protein kaçağı başladığı zaman işin sonunun diyalize kadar vardığını ifade etti.

    Hasta özeli, uzman kamuyu tercih ediyor

    Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. H. Zeki Tonbul, nefrolojiyle ilgili güncel bilgiler verdi. Böbrek yetmezliğinde temel tedavinin hala hemodiyaliz olduğunu belirten Prof. Dr. Tonbul, diyalize giremediği için ölen hastanın olmadığını belirtti. Nefrologların yüzde 90’ının kamuda çalışması nedeniyle özel merkezlerdeki hastaları nefrologların tedavi edemediğine de değinen Prof. Dr. Tonbul konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “61 bin böbrek hastası var, bunun 57 bini hemodiyaliz 4 bini periton diyalizi ile tedavi görüyor. Türkiye diyaliz tedavisi konusunda son 20 yılda büyük gelişme sağladı. Diyalize giremediği için ölen hasta yoktur. Diyaliz hizmetleri batı standardında olup kalitelidir. Diyaliz hastalarının yüzde 70’i özel merkezlerde tedavi görmektedir. Buna karşılık nefrologların yüzde 90’ı kamuda çalışmaktadır. O yüzden özel merkezlerdeki hastaları nefrologlar tedavi edemiyor. Ağırlıklı olarak sertifikalı diyaliz hekimi ve hemşireler aracılığıyla yürütülüyor” dedi.

    2015 verilerini de paylaşan Prof. Dr. Tonbul böbrek sorunları nedeniyle ölüm oranlarının yüksek olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu:

    “2015 yılında alınan verilerek göre 849 diyaliz merkezi bulunmaktadır. Bunun yüzde 40’ı özel sektördedir. Kamudaki diyaliz merkezleri ise ilçelerde ve daha küçüktür. Hemodiyaliz hasta sayısı 2014 sonunda 55 bin iken 2015 sonunda 57 bine ulaşmış. Yüzde 56 ile ağırlıklı olarak erkek hastalardır. 16 bin cihaz, 3 bine yakın sertifikalı hekim 10 bine yakın sertifikalı hemşire mevcuttur. 2015 yılında hemodiyalize 9 bin 600 yeni hasta başladı. Periton diyalizine ise bin hasta başladı. Her iki hastadan birisi diyabete bağlı böbrek yetmezliği sorunuyla karşı karşıya. Hastaların yüzde 43’ü 65 yaş üstü hastalardır. Yeni diyalize başlayan hastaların yarıya yakını acil diyalize bağlananlardır. Ölüm oranları hala yüksektir. 2015 yılında ölen hasta sayısı 6 bin 500” dedi.

  • Bira böbrek taşını engellemiyor

    Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Ayhan Karaköse böbrek sancısının kader olmadığını kaydederek, “Bazı hastalar, bira içmenin böbrek taşını önlediğine ve taş düşürmeyi kolaylaştırdığına inanıyor. Yapılan hiçbir çalışma bu bulguları doğrulamamıştır. Bu iddia bilimsel olarak doğru kabul edilmemektedir” dedi.

    Taşın idrar yollarında mineral tuzlarının çökerek birikmesi sonucu oluştuğunu söyleyen Medical Park İzmir Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Ayhan Karaköse , “Taş, genellikle böbreklerde oluşmakla birlikte mesanede de oluşabilmektedir. Genetik yatkınlık, beslenme ve coğrafi özellikler de taş oluşum nedenleri arasında yer alır. Ülkemizde özellikle Ege ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde, diğer bölgelere nazaran daha çok taş hastalığı görülmektedir” ifadelerini kullandı.

    “Taş düşürenler takipte olmalı”

    Taş düşürme sıklığının tedavi açısından önemli olduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Karaköse, sık aralıklarla taş düşüren veya taş oluşturan hastalarda ayrıntılı analiz yapılması gerektiğini ifade etti. Karaköse, “Bu analizlerde taş oluşumuna yol açan ve düzeltilebilecek nedenler araştırılmaktadır. Örneğin bağırsaktan kalsiyum emilimi fazla ise buna göre diyet verilmelidir. Böbrekten kalsiyum atılımı fazla ise diyette kısıtlamaya gerek yoktur. Her iki durumda da kalsiyum taşı olmasına rağmen birine diyet kısıtlaması diğerine ise böbreğe etkili idrar söktürücü ilaç kullanılmaktadır. İdrarın PH’ının değiştirilmesi bile taşların önlenmesinde ve eritilmesinde etkilidir” dedi. Doç.Dr. Karaköse, “Diyet uygulamasında ise dengeli beslenme, bol miktarda sıvı tüketimi, kırmızı et, tuz ve un kısıtlanması önemlidir. Ayrıca eşlik eden diyabet, yüksek tansiyon gibi metabolik hastalıkların kontrol altına alınması taş oluşum riskini azaltmaktadır” ifadelerini kullandı.

    “Bol su içilmeli”

    Taş oluşumunu engellemek için günde en az 2.5 litre idrar çıkaracak şekilde su tüketilmesi gerektiğini belirten Medical Park İzmir Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Ayhan Karaköse, “Bazı hastalar, bira içmenin böbrek taşını önlediğine ve taş düşürmeyi kolaylaştırdığına inanıyor. Yapılan hiçbir çalışma bu bulguları doğrulamamıştır. Bu iddia bilimsel olarak doğru kabul edilmemektedir. Doğrusu, taşı olan hastaların bol su içmeleridir” diye konuştu.