Etiket: Bitiriyor

  • Aşırı avcılık deredeki balıkları bitiriyor

    Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Akkuş, Bahçesaray Çayındaki kırmızı benekli alabalığın yok olmasında başlıca iki tane unsurun olduğunu ifade ederek, “Birisi akarsuyun fiziki habitat tahribatı, ikincisi de aşırı avcılık geliyor” dedi.

    Van YYÜ Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Akkuş, Bahçesaray Çayında yaşayan benekli alabalıkların yaşam alanlarını inceledi. Su geçirmez tulum giyerek yaklaşık 4 saat eksi 6 derece soğuk suda balıkların yaşam alanlarını inceleyen Yrd. Doç. Dr. Mustafa Akkuş, Bahçesaray Çayının ülkenin nezih kaynaklarından birini oluşturduğunu ifade etti. Yrd. Doç. Dr. Akkuş, “Son yıllarda insan odaklı etkiler nedeniyle akarsular üzerinde inanılmaz bir tahribat oluşmaya başladı ve balıkların yaşam alanı olan akarsular hızla kirlenmeye ve habitatları yok olmaya başladı. Bahçesaray çayında ülkemizde artık nesli gittikçe tükenmeye başlayan kırmızı benekli alabalık yaşamaktadır. Fakat geçen yıllar içerisinde maalesef Çatak Çayında kırmızı benekli alabalık veya dağ alabalıkları dediğimiz alabalık türü yok olmak üzeredir. Yaptığımız çalışmada artık çayın ana kolunda alabalığın tamamen tükendiğini, yalnızca çayının bir kolu olan Ünlüce Deresinde alabalıkların kaldığını görmekteyiz. Bahçesaray Çayı su kalitesi olarak ülkemizin tartışılmaz en temiz sularından biri. Belki de en temiz, hatta en temiz suyu. Bahçesaray Çayındaki kırmızı benekli alabalığın yok olmasında başlıca iki tane unsur var. Birisi akarsuyun fiziki habitat tahribatı, ikincisi de aşırı avcılık geliyor. İnsanoğlu olarak her şeyi yok ediyoruz. Deredeki balıkları, ormandaki ağaçları yok ediyoruz. İşte burada direnmeye çalışan hayata kalmaya çalışan kırmızı benekli alabalık neslinin son temsilcilerinden birisi. Eğer sahip çıkmazsak, korumazsak ‘bir zamanlar buralarda kırmızı benekli alabalık vardı’ diyeceğiz” dedi.

    “Balıkların habitatları yok olmaktadır”

    Yaptıkları çalışmada diğer bir sorunun ise akarsularda yaşayan balık türlerinin sürekli olarak hareket halinde olması olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Mustafa Akkuş, “Hareket halinde olan balıklar yukarıya ve aşağıya doğru gerek besin aramak için gerek avcılarından kaçmak için hareket ederler. Fakat akarsularda yapılan bilinçsiz düzenlemeler neticesinde balıkların habitatları yok olmaktadır. Yol geçişini sağlamak amacıyla box veya büzlerden yapılan köprü, akarsudaki düşeni yükseltiyor. Bu da habitatı ikiye bölüyor, parçalı bir habitat yapısı oluşturuyor ve balıklar dar bir alana sıkışıyor. Dar bir alana sıkıştıkları da zaman buradaki hayatlarını uzun bir süre devam ettiremiyorlar. Öncelikli olarak da şunu bilmemiz lazım. Akarsular sürekli ekosistemin kaynağı, ekosistemin kan damarlarıdır. Eğer akarsularımıza sahip çıkmazsak denizlerimizde balık olmaz, göllerimizde balık olmaz. Çünkü akarsular karaların içerisindeki besin elementlerine olarak denizlere taşıyor ve buradaki balık popülasyonlarının devam etmesini sağlıyor” şeklinde konuştu.

    “Dere taşkını diye bir şey yoktur”

    Akarsularda taşkın önleme çalışmaları, dere ıslah çalışmaları adı altında birçok çalışma yapıldığının altını çizen Yrd. Doç. Dr. Mustafa Akkuş, “Şunu bir kere bilmemiz lazım. Hiçbir dere taşmaz. Dere taşkını diye bir şey yoktur. Yalnızca insan olarak bizler gelip dere yataklarını işgal ediyoruz, yol geçiriyoruz, ev yapıyoruz. Bugün geliyor dere kendine ait olan geri almak istiyor ve eski yatağına geri dönüyor. Böylece taşkın denilen olay gerçekleşiyor. Ama şunu iyi bilmemiz lazım hiçbir dere taşmaz. Bunun neticesinde dere ıslahı dediğimiz çalışmaları yapıyoruz. Akarsular yüz binlerce yıllık süreçler sonucunda oluşmuş ekosistemlerdir. Fakat bizler geliyoruz kepçeyi bir takılıyoruz yüz binlerce yıllık süreçte oluşmuş olan o ekosistemi bir anda yok edip bırakıyoruz. Akarsuyun tabanında taşlar olması lazım. Akarsuyun kıyı yapısının yumuşak bir geçiş ve karasal ekosisteme ve bağlanması lazım ama. Bizler geliyoruz akarsu etrafında kenarlarında büyük beton duvarlar ölüyoruz. Böylece akarsudaki besin miktarı azaltıyoruz. Dolayısıyla dere ıslah çalışmalarında taşkın önleme çalışmalarını yaparken akarsularını yaşayan ekosistemi olduğunu, akarsuların biyoçeşitliliğimizin önemli kaynaklarından olduğunu bilmemiz lazım. Habitat bütünlüğüne dikkat ederek habitatı bozmamamız lazım” şeklinde sözlerini tamamladı.

  • Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç: “Avrupa kendi değerlerini yiyip bitiriyor”

    Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, “Bugün zaten yolun sonuna geldik. Avrupa Birliği gibi bir şey kalmıyor gibi. Avrupa Birliği belki 5-10 yıl sonra olacak mı belli değil. Avrupa kendi değerlerini yiyip bitiriyor” dedi.

    Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, Trabzon’da “2023 Hedeflerinde Yeni Türkiye Vizyonu” konulu konferansa katıldı. Hamamizade İhsan Bey Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferansa Malkoç’un yanı sıra Trabzon Valisi Yücel Yavuz, Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç, ilçe belediye başkanları ve davetliler katıldı. Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, konferansta yaptığı konuşmada, dünyada farklı şeylerin olduğunu dile getirerek, “Pek alışık olmadığımız işler oluyor. Bir bakıyorsunuz ki, Amerikan seçimlerinde alışık olunmayan bir insan Amerikan Devlet Başkanı oluyor. ’Meksika sınırına duvar öreceğim’ diyor. ’Müslüman ülkelerden insanları vizeleri olsa bile almayacağım’ diyor. ’Amerika’yı içine kapatacağım’ diyor. Dünyaya neye mal olacak onu göreceğiz” şeklinde konuştu.

    Avrupa Birliği ile ilişkilerin son zamanlarda limoni olduğunu kaydeden Malkoç, “Bizim uzun zamandır girmek için gayret ettiğimiz bir Avrupa Birliği var. İlişkilerimiz son zamanlarda limoni. Önceden de pek iyi değildi. Türklerin Avrupa Birliği ilişkilerini anlatan güzel bir hikaye var. O artık tecelli ediyor. Hikaye şöyle; Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne müracaat ettiği dönemlerde Bulgaristan, Hırvatistan, Slovenya bunlar da müracaat ediyorlar. Müracaat eden ülkeleri mülakata alıyorlar. Bulgaristan ve Hırvatistan’a 2. Dünya Savaşı’nda Amerikalılar atom bombasını hangi ülkeye attılar. Cevapları kolay ’Japonya’ tamam sizi aldık diyorlar. Birkaç ülkeye de 2. Dünya Savaşı’nda Amerikalılar Japonya’ya atom bombası atmışlardı hangi şehirlere attılar diye soruyorlar. Onlar da ’Nagazaki ve Hiroşima’ sizi de aldık diyorlar. Türkiye temsilcisini davet ediyorlar. 2. Dünya Savaşı’nda Amerikalılar Japonya’nın Nagazaki ve Hiroşima kentine bomba attılar, ölen insanların anne ve baba adlarıyla doğum tarihlerini söyleyin. Şimdi bu bir hikaye idi ama Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi anlatan güzel bir hikaye. Bugün zaten yolun sonuna geldik. Avrupa Birliği gibi bir şey kalmıyor gibi. Avrupa Birliği belki 5-10 yıl sonra olacak mı belli değil. Avrupa kendi değerlerini yiyip bitiriyor. Avrupa’nın aklı başında olan insanları artık sesini çıkartamıyor. Bir avuç azgın Avrupa’yı almış sürükleyip getiriyor. Nereye gidecek göreceğiz. Ama Avrupa Birliği iyi tarafa gitmiyor” diye konuştu.

    “Bombadan ve mermiden korkmayan millet atlardan ve itlerden korkmaz”

    Hollanda ve Türkiye arasında yaşanan krize de değinen Malkoç, “İnsan hakları açışından rezalet, uluslararası hukuk açısından kepazelik. Üstüne üstlük adamlar bizim insanımızın üzerine atlarını, itlerini saldılar. Ama unuttukları bir şey var. Bu millet 15 Temmuz’da onların Türkiye’de uzantılarının uçaklarından attığı bombadan, helikopterlerin attığı mermilerden korkmadı ki, onların atlarından, itlerinden korksunlar” ifadelerini kullandı.

    Malkoç, sözlerini şöyle tamamladı:

    “1960 yılından beri kurulan bütün hükümetlerde ister sağcı, ister solcu olsun. Her hükümetin programında nükleer teknoloji, santraller vardır. Bu hükümetler ne zaman nükleer santraller konusunda adım atmışlarsa yıkılmışlardır. Ne zamana kadar? Cumhurbaşkanımızın, Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı dönemine kadar. Şimdi Mersin ve Sinop’ta nükleer santral, üçüncüsünü de Türk mühendisleriyle kuracağız inşallah. Adamların zorluğu, sıkıntısı bu.”

  • TeknoSA kasa önünde sıra bekleme dönemini bitiriyor

    Teknoloji perakendeciliğinin lider markası TeknoSA, “Tabletten Sanal POS’la ödeme alınması” ile sektörde gerçekleştirdiği ilklere bir yenisini daha ekliyor.

    Teknoloji perakendeciliğinde yeni bir dönüm noktası olmaya aday Sanal POS’la ödeme alınması uygulamasının öncüsü olmaktan dolayı çok mutlu olduklarını belirten TeknoSA Genel Müdürü Bülent Gürcan, “Türkiye teknoloji perakendesinin lideri olarak 16 yıldır olduğu gibi ilkleri gerçekleştirmeye devam ediyoruz. Teknoloji alışverişinde müşteri deneyimini en üst seviyeye taşımak adına yaptığımız yatırımlara bir yenisini daha ekleyerek Tabletten Sanal POS’la ödeme alınması uygulamasını hayata geçirdik. Bu uygulamamızla birlikte müşterilerimiz kasa önünde vakit kaybetmeden alışverişlerini tamamlayabilecek” dedi.

    Geçen yıl hayata geçirilen Bağlantılı Mağaza projesi ile TeknoSA satış danışmanları, ellerinde bulunan tabletler aracılığıyla müşterilere; ürünü seçme, filtreleme, karşılaştırma ve ürünün tamamlayıcı aksesuarlarındaki fırsatları görebilme, ürünün finansal opsiyonlarıyla tanışabilme imkanı ve müşterilerin ihtiyacına özel kesintisiz, daha kolay teknoloji alışverişi ve hizmet deneyimi sunmaya başlamıştı. Ayrıca, müşterilerin satın almak istedikleri ürünler için direkt kasadan satış yapmanın yanı sıra Teknosa Tablet uygulaması üzerinde siparişi oluşturduktan sonra ödeme ve fatura işlemleri için siparişi askıya alıp, ilgili işlemleri kasada tamamlıyorlardı. Şimdi sanal POS fonksiyonu ile birlikte, sipariş askıya alınmaksızın tablet uygulaması üzerinden ödeme alınıp ve fatura yazdırılması işlemleri tamamlanıyor.

    Sepet işlemleri bittikten sonra müşteriler, ödeme ekranında kredi kartı bilgilerini e-ticaret alışveriş deneyimine benzer şekilde girip, son aşamada 3D doğrulaması üzerinden güvenli bir şekilde ödeme işlemlerini sonlandırıyor. Ödeme kaydının oluşmasına müteakip, yine tablet uygulaması üzerinden fatura en yakın yazıcı üzerinden yazdırılıyor. Böylelikle, müşteriler hiç kasaya uğramadan alışverişlerini yapıp mağazadan ayrılabiliyor.

    Tabletten Sanal POS’la ödeme alınması projesi ile birlikte Türkiye teknoloji perakendeciğinde ilk kez, kasa önünde kuyruk beklemeksizin sipariş süreci uçtan uca mobil bir uygulama üzerinden tamamlanıyor olacak.

  • Mera Tecavüzleri Hayvancılığı Bitiriyor

    Aksaray Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Mahmut Aktürk, meralarla ilgili ciddi çalışmaların yapılmadığını ve küçükbaş hayvan üreticilerinin mağdur olduğunu söyledi.

    Küçükbaş hayvancılığın olmazsa olmazı olan meralar, tarım tecavüzleri nedeniyle hayvancılık sektörünü olumsuz etkiliyor. Nüfusunun yüzde 80’inin tarım ve hayvancılıktan geçimini sağladığı Aksaray’da mera işgalleri hayvan üreticilerini isyan ettirdi. Üreticiler, meralarda otlatamadığı hayvanlarının aç kaldığını söyledi.

    Aksaray Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Mahmut Aktürk, meralarla ilgili ciddi çalışmaların yapılmadığını ve küçükbaş hayvan üreticilerinin mağdur olduğunu söyledi. Herkesin gözünün meralarda olduğunu belirten Başkan Aktürk, “Küçükbaş hayvancılık için mera çok önemli. Bir çoban sıkıntımız, birde mera sıkıntımız çok önemli. Hem ilimizde hem de ülkemizde mera sıkıntısı ile ilgili çok ciddi çalışmalar olmuyor. Biz meraların ıslah edilmesini, ot kalitelerinin artırılmasını ve gerçek sahibi olan küçükbaş hayvancılık yetiştiricilerine teslim edilmesini bekliyoruz. Ama merayı ıslah etmeden önce meralarımıza sahip çıkmalıyız. Meralarımızın büyük bir çoğunluğu tarım tecavüzü altında. Önüne gelen meralarımızı sürüyor ve tarla yapıyor. Bununla ilgili çeşitli tedbirler alınıyor. Vatandaş meraya tecavüzleri şikâyet ediyor. Tarım il müdürlüğümüz gidiyor men ediyor ama bu seferde oğlu sürüyor. O şikayet edilip men ediliyor bu sefer babası sürüyor. Yani bir türlü bununla ilgili çok ciddi bir çözüm sağlayamıyoruz. Milli Emlak’e bağlı hazineler ile ilgili tecavüzler var. Bunlarla ilgili Milli Emlak Genel Müdürlüğü keşfe gidiyor. Mali hazineye tecavüz edip tarla yapanlara 5 yıl geriye doğru ödeme alarak onlara tabiri caizse büküyor. Ama meralarla ilgili men kararından başka ciddi bir çalışma ne yazık ki yapılamıyor” dedi.

    “GEREKİRSE HAPİS CEZASI VERİLMELİ”

    Meralarla ilgili tecavüz yapanlara para cezası, gerekirse de hapis cezası verilmesini isteyen Aktürk, “Meraların tecavüzden kurtarılmalı, ıslah edilerek gerçek sahipleri olan küçükbaş hayvancılara teslim edilmelidir. Bu hem ilimizde hem de ülkemizde küçükbaş hayvancılığın geliştirilmesi anlamında en önemli etkenlerden bir tanesi olacaktır. Buradaki hiçbir mera vasıflı değil. Çünkü ıslah edilmiyor. Meraların büyük bir kısmı da ne yazık ki tarım tecavüzlerine uğrayarak tarla yapıldı. Herkesin gözü bizim meralarımızda. Toprak sahibi kendi toprağına doymuyor meraları sürüyor. Sanayi kurulacak meralara, fabrika kurulacak meralara, yerleşim yeri açılacak meralara. Herkesin gözü meralarda. Biz hem devletimizden hem de meralara tecavüz edenlerden meralardan ellerini çeksinler” dedi.

    Küçükbaş hayvan üreticileri ise bu yıl hem kuraklık hem de meraların tecavüzü nedeniyle arazi bulamadıklarını belirterek, hayvanların aç kaldığını söyledi.

  • Vajinismus Evliliği Bitiriyor

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Aslı Alay, vajinismus hastalığının evliliği bitirdiğini söyledi.

    Sağlığın bedensel, ruhsal ve sosyal tam iyilik hali olduğunu belirten Op.Dr.Aslı Alay, “Ruhun sağlığı beden sağlığı kadar önemli olup, tüm tıbbi dalların ilgilenmesi gereken önemli bir konudur. Ruhsal sağlığının iyiliğini gösteren sevmek, karşı cinse olan sevgi ve aşk ile hayatımıza giren cinsellik. Ancak bazen cinsellik bir çiftin korkulu rüyası, kabusu olabiliyor. Çünkü kadınlarda önemli bir cinsel fonksiyon bozukluğu olan vajınusmus, yapısal bir sorun olmamasına rağmen cinsel birleşmeyi engelleyen önemli bir problem olarak karşımıza çıkıyor” dedi.

    Cinsel birleşmeyi gerçekleştiremeyen kadınların genellikle çeşitli fobileri olduğunu kaydeden Op.Dr.Aslı Alay, “Bunlar arasında kan görmek, diş çektirmek, doğum, kapalı yer korkusu, karanlıkta kalmak, yalnızlık korkusu, gebe kalma korkusu, kirlenme korkusu sayılabilir. Vajınusmuslu kadınlar cinselliği bedenlerini kirleten bir davranış olarak görürler. Tamamen psikolojik sebepleri olan vajınusmus kadının çocukluk ve gençlik döneminde yeterli cinsel eğitim almamasından kaynaklanır. Bizim toplumumuzda da hakim olan koruyucu aile yapısı, dış dünyadan izole olarak büyütmek en büyük etkendir. Bu koruyucu yaklaşımla çocukların özellikle de kız çocuklarının büyüdüğünü aile kabul etmek istemez. Çocuk ve ebeveyin arasındaki ilişkinin sağlıklı olmaması çocuğun karakterinde birtakım sorunlara yol açar” diye konuştu.

    Genellikle vajinusmuslu kadınların çoğunda aile yapısının benzer özellikler taşıdığını dile getiren Op.Dr.Aslı Alay, “Anne daha güçsüz ama hep uyumlu, baba ise otoriter, çocuklarına sorumluluk vermeyen, koruyucu özelliktedir. Cinsellikle ilgili yetersiz eğitim almış bu kadınların cinsellikle ilgili sorun yaşaması da oldukça doğaldır. Hayat boyunca cinsellikle ilgili bilgi okullardan da yeterli alınamadığından, öğrenilen sadece yanlış kaynaklardan değişik abartılı hikayelerdir. Bu öykülerde cinsellik kadının canını yakan, kanatan, ağrıya neden olan kötü bir deneyim olarak anlatılır. Genellikle kadın cinselliği bir zorunluluk olarak görür ve öyle yetişir. Cinsel birlikteliğin bedenine zarar veren, şiddetli acı ve ağrıya yolaçan, tek amaç ise erkeği mutlu etmek olan bir davranış olarak görür. Yaşanılan cinsel deneyimle ise kadın bedeninin kirlendiğini artık temizliğini, masumluğunu kaybetmiştir ve ailesinin küçük kızı değildir artık. Bu fikir genç kadını rahatsız eder ve kendini vajinusmus ile korur” dedi.

    Vajınusmuslu kadınların eşlerinin ise anlayışlı, oldukça sakin, genelde bağımlı ve eşleriyle mükemmel uyum içinde olan erkekler olduğunu ifade eden Op.Dr.Aslı Alay, “Bu özelliklerden dolayı yıllarca vajınusmusla yaşayan, çocuk sahibi olma fikri oluşunca tedavi arayışında olan çiftler vardır. Vajınusmuslu kadınlar sorumluluk almayan, çoğunlukla karar vermede de zorluk yaşayan ,tek başına olmaktan çekinen kadınlardır. Vajınusmus nedenleri arasında düşük bir oranda kadının geçmişte yaşadığı cinsel travmalar yer alır. Bazen travmatik doğum, kürtaj, düşük de vajınusmus sebebi olabilir. Bazı kadınlar ise cinsel arzularını ifade ettiklerinde dışlanma korkusu yaşamakta ve bilinçaltına atılan cinsel istek zamanla bastırılmaktadır” diye konuştu.

    Op.Dr.Aslı Alay, her kadında vajınusmusun sebebi farklı ama tedavi çoğunlukla tek olduğunu ifade ederek ilk tedavinin tanı ile başladığını, tedavisinin oldukça kolay ve sonuç mükemmel olduğunu sözlerine ekledi.