Etiket: Bilinen

  • ’Alistakis’in Kahvesi’ olarak da bilinen tarihi yapı gün yüzüne çıkarılıyor

    TEKİRDAĞ (İHA) – Yaklaşık 7 sene önce tescil edilen Marmaraereğlisi ilçesindeki ‘Alistakis’in Kahvesi’ olarak da bilinen tarihi yapıda başlatılan kazı çalışmaları devam ediyor.

    Marmaraereğlisi ilçesindeki Koruma Amaçlı İmar Planında 1. derece arkeolojik sit alanı içerisinde, sahil caddesi üzerinde, eski iskele kenarında yer alan sivil mimarlık örneği yapı, Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 3206 karar numarası ile 17 Eylül 2010 tarihinde 2. grup yapı olarak tescil edildi.

    Yapımı 19. yüzyıla dayanıyor

    1895 yıllarında bölgeye gelen Avusturyalı araştırmacı Ermst Kalinka’nın yazdığı makalede de adına rastlanan 19. yüzyıla ait yapının rekonstrüksiyonunun daha sağlıklı yapılabilmesi adına Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulundan izin alındı ve Müze Müdürlüğü denetiminde Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan kazı çalışmalarına sürdürülüyor. Yaklaşık bir aydır devam eden ve sona yaklaşılan kazı çalışmalarında tarihi yapının tüm izleri büyük oranda bulundu. Ayrıca çalışmalarda rölöve çizimlerine de başlandı.

    Sırada Süleymanpaşa ve Uçmakdere var

    Tekirdağ’ın tarihi doku ve eserlerini ortaya çıkarmak amacıyla Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen kültür ve turizm çalışmaları şehrin farklı ilçelerinde de devam ediyor. Bu kapsamda Süleymanpaşa ilçesi Ertuğrul Mahallesinde Miras Atölyesi-1 projesi ile 16 adet ahşap yapı kamulaştırılıp restore edilecek. Böylece yerli ve yabancı turistler Tekirdağ’ın özgün ahşap evlerinde geçmişe yolculuk yapacaklar. Çalışmaların devam ettiği bir diğer yer olan Uçmakdere’de ise üç tarihi yapı kamulaştırılarak restore edilecek.

  • Taliban katili olarak bilinen Molla Ömer, önce Rusların şimdi de Talibanın kabusu oldu

    Eski Taliban lideri Molla Ömer’in ismini taşıyan Türk kökenli yerel polis komutanı, yaklaşık 30 yıldır Afganistan’ın kuzeyinde bulunan Takhar ilinde önce Ruslar ve şimdi de Taliban’a karşı savaşıyor.

    Aynı zamanda Tacikistan ve Afganistan sınırında bulunan Khwaja-e-Ghar ilçesinin kaymakamı olan Molla Ömer, 300 silahlı adamıyla Taliban militanlarına kara günler yaşattı. ‘’Ne yazık ki ağır silah elimizde yok, yoksa Taliban bizim bölgeye bakmaya bile cesaret edemez’’ diyen Molla Ömer, Taliban öncesi, yaklaşık 2 bin adamıyla Ruslara karşı savaştı ve 2003 yılında Afgan hükümetine silahlarını teslim ederek reentegrasyon programına katıldı. Afgan hükümeti ise Ömer’e karşılık olarak ilçe kaymakamı yaptı ve teröre karşı mücadele için yetki verdi.

    Takhar valise Yasin Zia ise İHA’ya yaptığı açıklamada ,‘’Molla Ömer her zaman bizi terörle mücadele, uyuşturucu kaçakçılığına karşı ve cinayetlerin önünü kesmek için hep yanımızda olmuştur’’ ifadelerini kullandı. Zia, “Son zamanlarda Taliban militanları defalarca Khwaja-e-Ghar ilçesinin köylerine saldırı düzenleyerek bölgede bulunan ev ve dükkanları ateşe verdi. Yaklaşık 2 ay önce, Molla Ömer ilçe uzaklığında bulunan Darwazakan köyünde Taliban militanlarına yönelik operasyon düzenledi ama öte yandan Taliban ise 200’den fazla silahlı militanlarıyla Ömer’i oyalayarak ilçe merkezine saldırı yapan Taliban ancak 4 saate kadar dayanabildi” dedi.

    Molla Ömer, “Taliban’ın ilçe merkezini uzun süre kontrol altına alamamasının sebebi, halkın onları istememesidir’’ ifadelerini kullandı.

    Takhar Vali Yardımcısı Farid Zaki ise Molla Ömer’in Takhar’da faaliyetlerinden dolayı ‘’Taliban ve uyuşturucu kaçakçılarına en büyük tehdit’’ diye bölgenin halkı için faydalı bir kişi olduğunu vurguladı. Zaki, “Okuma yazması olmayan Molla Ömer’in 30 yıllık arkadaşının söylediğine göre ‘’Ömer’in emrinde olan silahlı adamların yüzde 80’i okuma yazmayı bilmiyor fakat ABD özel kuvvetleri tarafından 2 aylık eğitim alarak daha profesyonel oldular” açıklamalarında bulundu.

    Khwaja-e-Ghar ve sınırda bulunan diğer ilçelerin güvenlik durumu, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı sebebi ile her zaman çelişkili olarak biliniyor. Afgan Hukuk Danışmanı Ahmet Shaheer Bek ise ‘’Fakirlik ve işsizlikten dolayı Takhar halkı, uyuşturucu kaçakçılığı ve tarihi Ayhanım şehrinde tarihi eser kaçakçılığı yapıyor. Kanunun uygulanmaması ve işsizlik Takhar ilinin güvenliğine mal olmuştur’’ dedi. Diğer bir ilçe, Eshkamesh’te yerel polis üyesi Sayed Najibullah, “Polis mensubu olarak çağrılmama rağmen, bir yıldan beri maaşım tahsil edilmedi. Ailemiz için çiftliklerimizi gelir kaynağı olarak kullanıyoruz fakat o da yeterli değil ama Allah kerim” diye konuştu.

  • Kanser tedavi süreci ile ilgili doğru bilinen yanlışlar

    Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Medikal Onkoloji Anabilim Dalı Uzmanı Dr. Ömer Diker, 1-7 Nisan Kanser Haftası dolayısıyla hastalıkla ilgili doğru bilinen yanlışları anlattı. Ömer Diker, kanserle ilgili tek bir çareden söz etmenin mümkün olmadığını söyleyerek, kanser hastalarının günlük yaşamlarına devam etmelerinin tedavi sürecini pozitif yönde etkilediğini belirtti.

    1-7 Nisan Kanser Haftası sebebiyle açıklamalarda bulunan Uzm. Dr. Ömer Diker, kanser hastalarının şeker kullanmasında bir sakınca olmadığını, ışın tedavisi alan kişilerin radyasyon yaymadığını ve en önemlisi tedavi gören kişilerin günlük yaşamına devam etmesinin tedavi sürecinde hasta açısından pozitif etkileri olduğunu ifade etti.

    “Kanser hastalarında şekerin kısıtlanması gerektiğini söylemek hiçbir gerçekliğe sahip değildir”

    Şeker molekülünün, insan vücudundaki tüm hücrelerin, hatta kanser hücrelerinin de temel enerji kaynağı olduğunu belirten Uzm. Dr. Ömer Diker, vücudumuza şeker alınmaması durumunda, yağların ve proteinlerin şekere dönüştürülerek kullanıldığını, dolayısıyla kişilerin şeker alımını tamamen kısıtlamasının salt kilo kaybı ile sonuçlanacağını ifade etti. “Ketojenik diyet” adı verilen bu diyet metodunun, vücut geliştirme ile uğraşan kişilerde yağ kaybı sağlamak amacıyla kullanıldığını söyleyen Uzm. Dr. Ömer Diker, özellikle kanser tanısına sahip bireylerde bu tarz bir diyete gidilmesinin kas, kilo kaybı ve beslenme yetersizliği ile sonuçlandığını ve hastaların özellikle aktif tedavi döneminde komplikasyonlara açık hale geldiğini belirterek şöyle devam etti:

    “Şekerli gıdalar tüketilmesi ile kanser arasında gösterilmiş bir ilişki söz konusu değildir. Beslenme ile kanser arasında ilişki ortaya koyulması, binlerce molekülün diyet içerisinde yer alması nedeniyle oldukça güçtür. Şekerli gıdaların tamamıyla kısıtlanması ve özellikle hasta bireylerde bunun endişesinin oluşması kişide stresi tetiklemekte, stresin tetiklenmesi ise kortizol denilen hormonun vücutta artışına neden olmaktadır. Kortizolün bağışıklık baskılayıcı bir hormon olduğu çok iyi bilinen bir gerçektir. Bağışıklık sisteminin kanser alanındaki önemi, günümüzde bilim dünyasının en flaş konuları arasında yer almaktadır. Bağışıklık sistemi üzerinden tümörü vuran tedaviler, akciğer kanseri, idrar kesesi kanseri, böbrek kanseri, cilt kanserleri gibi kanserlerde devrim niteliğinde yenilikler getirmiş ve getirmeye devam edecek gibi gözükmektedir”.

    “Kanser alanında önerilen tüm tedaviler geniş insan çalışmaları neticesinde önlenebilir” diye devam eden Ömer Diker, “Hücre kültürü ortamı veya fare deneyleri hipotezleri destekler, ancak insanlardaki başarı hakkında pek fikir vermezler. İnsan vücudu bu alanlara göre çok daha kompleks yapıdadır. Geliştirilen pek çok molekül hücre kültürleri ve hayvan deneylerinde başarılı olurken, insan çalışmalarında başarısız olarak bilim tarihindeki yerlerini almaktadır. Ayrıca kannabisin akciğer kanseri, prostat kanseri, baş-boyun kanserleri, yemek borusu kanseri, testis kanserlerini artırdığına dair literatürde pek çok çalışma da mevcuttur” ifadelerini kullandı.

    Cerrahi işlem veya biyopsi önerilen bir kanser tipinde ameliyattan kaçınmak hastaya zarar verir

    Pek çok kanser tipinde tümörlü dokunun cerrahi yöntemlerle çıkarılmasının oldukça standart ve gerekli bir yaklaşım olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Ömer Diker, tümör dokusunun yerinde bırakılmasının, tümörün yayılmasına neden olan su götürmez bir gerçek olduğunu, tümör tiplerinde cerrahi işlem yapılması veya yapılmamasına dair bilimsel çalışmaların çok gerilerde kaldığını ve sonuçların cerrahi işlemin yapılmasına dair sonuçlandığını ifade etti. Biyopsi yapılmasının ise kanserin adını koymada, uygun ilaç seçiminde, hastalığın gidişini belirlemede ve süreçte karşılaşılabilecek riskleri belirlemede altın standart metot olduğunu belirten Uzm. Dr. Ömer Diker, cerrahi işlem veya biyopsi önerilen bir kanser tipinde ameliyattan kaçınmanın ancak hastaya zarar verdiğini ifade etti.

    “Kanser ile ilgili tek bir çareden söz etmek mümkün değildir”

    Pek çok farklı türe sahip ve çok kompleks mekanizmaların devrede olduğu bir hastalık olan kanserin, tek bir ilaç ile çözüleceğini düşünmenin son derece hayalci bir yaklaşım olduğunu belirten Uzm. Dr. Ömer Diker sözlerine şöyle devam etti:

    “Bir an için biz sıradan insanların sözüm ona “kanserin çaresi” isimli ilaca erişemediğimizi kabul edelim. Steve Jobs, David Bowie gibi son derece varlıklı ve ünlü kişiler neden bu ilaca erişemediler? Bir ilacın kanser alanında etkili olup olmadığını bilmek için mutlaka insan çalışması yapılmalıdır. Bu tek bir kişinin yapabileceği bir şey değildir. Hatırı sayılır insanın görev aldığı ve pek çok insanın tedavi edildiği bu ilacın günümüz global dünyasında hala ortaya çıkmamış olması enteresan değil midir? Komplo teorileri üretmek, bilim üretmekten çok daha kolay ve maliyetsizdir. Günümüzde pek çok kanser alanında devrim yaşanmaktadır ancak tek bir çareden söz etmek mümkün değildir.”

    Kanser hastalarının günlük yaşamlarına devam etmeleri tedavi sürecine pozitif yönde etki ediyor

    Kanser hastalarının kemoterapi aldıkları dönemde, kan değerlerinde (beyaz küre değerlerinde) düşüklük olması durumunda maske kullanımından fayda gördüklerini belirten Uzm. Dr. Ömer Diker, bu kullanımın hekim yönlendirmesiyle olması gerektiğini, kontrolleri yapılmış, kan değerleri normal olan veya kan iğnesi kullanmış bireylerde maske kullanımına gerek olmadığını ifade etti. Tedavi alan kanser hastalarında herhangi bir sosyal kısıtlamaya gitmenin de yersiz olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Ömer Diker, kişilerin normal günlük yaşamlarına devam etmesi ile sosyal açıdan kendilerini daha iyi hissedeceklerini, bunun da tedavilerini daha iyi tolere etmelerine yardımcı olacağını ifade etti.

    Kanser hastalığı bulaşıcı değildir

    Kanser hastalığının hiçbir bulaşıcı özelliğe sahip olmadığını da söyleyen Uzm. Dr. Ömer Diker, çevredeki insanların bazı bakteriyel ve viral enfeksiyonlarda olduğu gibi, yakın temas, kan yolu, dokunma, cinsel yolla kanser olmasının söz konusu olamadığını ifade etti.

    Işın tedavisi (radyoterapi) alan kişiler çevreye radyasyon yaymıyor

    Işın tedavisi (radyoterapi) alan hastaların diğer hastalardan uzak durma endişesinin, özellikle tiroid hastalıklarında kullanılan ve insanlar arasında atom tedavisi olarak bilinen I131 tedavisi ile karıştırılmasından ileri geldiğini vurgulayan Uzm. Dr. Ömer Diker, ışın tedavisi alan kişilerin çevreye radyasyon yaymadığını ve etrafındaki insanlara zarar vermediğini de belirtti. Bu tip tedavilerde radyasyonu yayanın sadece tedavi veren alet olduğunu ve hastanın direk olarak radyasyona maruz kaldığını söyleyen Uzm. Dr. Ömer Diker, atom tedavilerinde ise kaynağın kendisinin direk insan vücuduna verildiğinden, çevreye yayılmasının söz konusu olabileceğini, bu gibi durumlarda ise Nükleer Tıp uzmanlarının zaten gerekli önlemleri aldığını ifade etti.

  • Birbirlerine düşman olarak bilinen kedi ve köpeğin dostluğu

    Birbirlerine düşman olarak bilinen köpek ve kedinin dostluğunu görenlerin ilgi odağı oluyor.

    Düzce’nin Akçakoca ilçesinde bir çiçekçi önünde birbirleriyle oynayan kedi ve köpeğin dostlukları ilginç görüntülere sahne oldu. Köpeğin boynundaki ipi ile oynayan kedi adeta köpeğin uzaklaşmaması için verdiği mücadele görenleri hayrete düşürdü. Kedi ve köpeğin kendi aralarında şakalaşmaları ve oyun oynamaları izleyenlere hayrete düşürdü.

  • Arpacık için uygulanan doğru bilinen yanlışlar

    Gözdeki arpacıklı bölgeye sarımsak sürmenin, çaylı pamukla kompres uygulamanın ve buna benzer evsel yöntemlerin doğru olmadığını belirten uzmanlar, iltihabın doku içlerine yayılıp daha farklı ve ciddi enfeksiyonlara sebep olabileceğini söyledi.

    ’Arpacık’ın, gözdeki kirpik köklerinin iltihaplanması sonucu ortaya çıkan kızarıklık, şişkinlik, kaşıntı ve ağrı ile kendini gösteren enfeksiyon olduğunu belirten uzmanlar, sivilceye benzeyen bu şişkinliğin aslında içi iltihap dolu bir apse olduğuna dikkat çekti. Gözkapağında doluluk hissi, ağrı ve kaşıntıyla belirti veren arpacık, sonrasında kirpik diplerinde kızarıklık, şişlik, acı, ağrı, batma, sulanma ve kaşıntı ile gelişen bir ağrılı süreç olduğunu ifade eden Bursa Aritmi Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Şermin Ünal İpçioğlu, “Arpacık, çoğunlukla gözün yüzeyinde olduğu bilinse de aslında göz kapağının derinlerinde oluşabilir. Bu rahatsızlığı herkes yaşayabilir. Basit tedavi yöntemleri ile arpacık sorunu giderilebilir. Ancak arpacıkta kişinin kendi kendine tedavi uygulaması önerilmez. Arpacıklı bölgeye sarımsak sürmek, çaylı pamukla kompres uygulamak ve buna benzer evsel yöntemler, asla bir uzman hekimin uygulayacağı tıbbi müdahalenin yerini tutmaz” diye konuştu.

    Arpacık genellikle stafilokok adlı bakterinin sebep olduğu göz enfeksiyonundan kaynaklandığını dile getiren İpçioğlu, “Kirpik dipleri ya da burada bulunan bezler fazla yağ ve bakteri gibi sebeplerle tıkanıp apse yapabilir. Arpacık çoğu kez zararsızdır, ufak tefek çözümlerle kendiliğinden iyileşebilir. Sıcak pansumanlarla olgunlaştırılıp, içindeki iltihabın akıtılması sağlanabilir. Tedavi edilmediği için iyileşmeyen ve ilerleyen arpacık kiste dönüşürse ileri derecede bir müdahale hatta cerrahi yaklaşım gerekebilir. İnsan bedeninde uyur konumda bulunan bakteriler, direnç düştüğünde harekete geçer ve çeşitli organ ve dokularda enfeksiyon olarak kendilerini gösterir. Vücut direnci düştüğünde, kişi eğer uykusuz da kalmışsa, bu bakteriler gözü etkileyerek, arpacık çıkmasına sebep olurlar. Ayrıca bu bakteriler dışarıdan da gelebilir” dedi.

    Opr. Dr. Şermin Ünal İpçioğlu, ”Arpacık tedavisi için ilk akla gelen çözüm hekime gitmek olmalıdır. Bir göz doktorunun uygulayacağı tedavi, vereceği ilaçlar, merhem, damla yahut antibiyotikler en güvenilir çözümdür. Arpacıkta evreler vardır. Eğer başlangıç evresi iyi yönetilir ve doğru tedavi edilirse, arpacığın tekrar etme riski ortadan kalkmış olur. Arpacık çıkan göze çok gerekli olmadıkça dokunmamak gerekir. Göz iltihap kapabilir, hatta doku içlerine yayılıp daha farklı ve ciddi enfeksiyonlara sebep olabilir. Bu sebeple, arpacık başlar başlamaz göz doktoruna itmek en doğru seçenek olacaktır. Ellerin ve dokunulan eşyaların temiz olması, nesnelere dokunduktan sonra ellerin gözlerle temas ettirilmemesi ve sık sık yıkanması gerekir” şeklinde konuştu.