Etiket: Belirtileri

  • Op. Dr. Tezel: “Orta kulak iltihabının belirtileri arasında en sık rastlanılan kulak ağrısıdır”

    Op. Dr. Tezel: “Orta kulak iltihabının belirtileri arasında en sık rastlanılan kulak ağrısıdır”

    Kulak, Burun ve Boğaz (KBB) Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Zafer Tezel, orta kulak iltihabının belirtileri arasında en sık rastlanılanın kulak ağrısı olduğunu belirterek, tedavi edilmezse kronikleşip kulağa yerleşebileceğini ve sürekli iltihaplı akıntı ile işitme azlığına sebep olabileceğini söyledi.

    Medova Hastanesi KBB Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Zafer Tezel, kulağın dış, orta ve iç kulak olmak üzere üç ana bölümden oluştuğunu söyledi. Dış kulağın kulak kepçesi ve kepçeden kulak zarına kadar olan kanaldan oluştuğunu anlatan Op. Dr. Zafer Tezel, “Kulak muayenesi yapıldığında dış kulak yolu ve kulak zarı incelenir. Böylece dış kulak ve kulak zarının durumuna göre orta kulak hakkında fikir sahibi olunur. Orta kulak; kulak zarının iç tarafından başlar. leblebi büyüklüğünde, içi hava dolu bir boşluktur. Görevi kulağa gelen ses titreşimlerinin sinirler vasıtasıyla beyne iletilmesini sağlamaktır” dedi.

    “6 ile 15 aylık bebekler enfeksiyondan daha çok etkilenir”

    Kulak zarı ve kemikçikleri içeren orta kulağın çeşitli etkenlere bağlı olarak iltihaplanmasının orta kulak iltihabı olduğunu kaydeden Op. Dr. Zafer Tezel, “Orta kulak iltihabı genellikle üst solunum yolu enfeksiyonuna bağlı olabileceği gibi geniz eti ve alerjik nedenlerle de ortaya çıkabilir. İltihap tek kulağı ya da iki kulağı birden etkileyebilir. Sinüzit ya da boğaz enfeksiyonu ilerleyerek orta kulakta enfeksiyona neden olabilir. Genellikle burun ve boğazlardaki bakteri ya da virüslerin östaki borusu aracılığıyla orta kulağa geçmesiyle oluşur. ’otitis media’ olarak bilinen bu durum her yaşta ortaya çıkabilir; ancak 6 ile 15 aylık bebekler enfeksiyondan daha çok etkilenir” diye konuştu.

    “En sık rastlanılanın kulak ağrısı”

    Orta kulak iltihabının belirtileri arasında en sık rastlanılanın kulak ağrısı olduğunu aktaran Op. Dr. Tezel, “Özellikle akut dönemde şiddetli kulak ağrıları sıktır. Bu ağrılar, hastayı uykudan uyandıracak şiddette olabilir. Ağrıyla sıklıkla ateş ve işitme azlığı eşlik eder. Bakterilerin sebep olduğu iltihaba bağlı olarak hastanın kulak zarı şişip gerilir ve bu da ağrının şiddetini arttırır. Orta kulakta şiddetli sıvı birikimi olduğunda hastanın kulak zarı delinebilir ve kulaktan kanlı iltihap akabilir. Bu durumda gerilmenin ortadan kalkması sonucu ağrı kaybolur. Bu aşamada kulak akıntısı en belirgin belirtidir. Orta kulak iltihabı belirtileri hızlı bir şekilde gelişir ve birkaç gün içinde düzelir. Tedavi edilmezse kronikleşip kulağa yerleşebilir ve sürekli iltihaplı bir akıntı ve işitme azlığına sebep olabilir” ifadelerini kullandı.

    “Yüzme sonucunda kulak yoluna fazla miktarda su girebilir”

    Sık aralıklarla duş alımı veya havuzda yüzme sonucunda kulak yoluna fazla miktarda su girebildiğini söyleyen Tezel, “Su, kulak yolunun hemen girişindeki ter ve yağ bezlerinden salgılanan ve kulak kiri olarak bilinen koruyucu mumu yok etmektedir. Böylelikle bakterilerin ve mantarların üremesi de kolaylaşmaktadır. Kulakların sık aralıklarla temizlenmesi aynı şekilde kulağın koruyucu mumunu yok eder ayrıca dış kulak yolu cildini inceltir ve iltihaba neden olur. Ayrıca buşon olarak da adlandırılan kulak kiri azlığı, kulak yolunun pH değeri 7.0’den büyük olan sıvılarla temas etmesi, uzun ve dar kulak yolu ve işitme cihazı kullanımı da enfeksiyonu başlatabilir” şeklinde konuştu.

    Eğer, kulak yolu tırnak veya herhangi bir sert madde ile yaralanırsa kulak yolunun cildinde oluşacak çok küçük çatlaklardan mikroplar gireceğini ve iltihap gelişebileceğini aktaran Tezel, “Dış kulak iltihabı belirtileri, genellikle yüzme sonrası başlayan kaşıntı ve hızla artan ağrı şikayeti şeklindedir. Ağrı özellikle kulağa dokunulması veya kulağın hareket ettirilmesi durumunda fazlasıyla artar. Ödem dış kulak yolunun kapanmasına neden olarak duymayı zorlaştırabilir. Çoğunlukla sarı iltihaplı bir akıntı görülebilir. Kulak alt kısımlarında boyuna doğru lenf bezleri şişip burada ağrı yapabilir, çiğneme ve yutma sırasında ağrı ortaya çıkabilir” dedi.

  • Prof. Dr. Korhan Kahraman, rahim ağzı kanserinin belirtileri ve riskleri konusunda uyardı

    Prof. Dr. Korhan Kahraman, rahim ağzı kanserinin belirtileri ve riskleri konusunda uyardı

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Jinekolojik Onkoloji Prof. Dr. Korhan Kahraman, rahim ağzı kanserinin belirtileri ve riskleriyle ilgili bilgi verdi.

    RAHİM AĞZI KANSERİNİN SEBEPLERİ NELERDİR?

    İnsan Papilloma Virüsü’nün (HPV) neden olduğu rahim ağzı enfeksiyonunun, rahim ağzı kanserinin en önemli etkeni olduğunu belirten Prof. Dr. Korhan Kahraman, “HPV, cinsel yolla bulaşan bir virüs olduğu için cinsel yaşam şekli ile doğrudan ilişkilidir. Erken yaşta cinsel ilişki (21 yaşından önce) ve HPV için yüksek taşıyıcılık riskine sahip erkekle ilişkide HPV enfeksiyon riski ve bağlantılı olduğu hastalıkların görülme sıklığı artar. Fazla doğum sayısı (3’ün üstünde), sigara, erken yaşta ve uzun süreli doğum kontrol ilacı kullanımı riski artırır.” diye konuştu.

    KORUNMAK MÜMKÜN MÜ?

    Korunmada en önemli yöntemin; rahim ağzından küçük bir alet yardımı ile alınan sürüntü örneklerindeki hücrelerin incelenmesi temeline dayanan tarama testleri olduğunu anlatan Prof. Dr. Korhan Kahraman, korunmada önemli bir diğer yöntemin ise, ülkemizde de uygulanan HPV aşıları olduğunu söyledi.

    KADINLAR NE ZAMAN BU HASTALIKTAN ŞÜPHELENMELİ?

    En sık görülen şikayetin vajinal kanama olduğunu dile getiren Prof. Dr. Korhan Kahraman açıklamasını şöyle sürdürdü; “Bu kanama, bazı kadınlarda adet dışında ortaya çıkan lekelenme şeklinde olabileceği gibi daha tipik olarak ilişki sırasında veya hemen sonrasında fark edilen kanlı lekelenmeler şeklinde de olabiliyor. İlerlemiş evredeki hastalıkta; idrar yapma veya dışkılama zorlukları, bacak ağrısı ve bacaklarda su toplanması gibi durumlar ortaya çıkıyor.

    Nasıl tedavi edilir? Tedavide cerrahi yöntem uygulanır. Ameliyöat yapılmayan hasta radyoterapi ve kemoterapi ile tedavi edilir..

    TEDAVİ GÖREN KADINLAR ANNE OLABİLİR Mİ?

    Rahim ağzı kanserleri, üreme çağındaki kadınlarda daha çok görülür. Bu nedenle bu yaş grubunda bulunan ve hastalar için seçilecek tedavi önem gerektirir. Bu yaş grubundaki hastalarda sadece rahim ağzı ve lenf bezlerinin alınması ve rahim ana gövdesinin korunması sağlanabiliyor.”

  • Tiroid bezi hastalıkları ve belirtileri

    Samsun Büyük Anadolu Çiftlik Hastanesi doktorlarından İç Hastalıkları (Dahiliye) Uzmanı Uzm. Dr. M. Atakan Canbulat, “Tiroid hastalığından korunmak için düzenli spor yapın ve iyot zengini gıdalardan tüketin” dedi.

    Vücutta hormon salgılamak gibi önemli bir görevi bulunan tiroid bezi normalden daha çok veya az hormon salgıladığında, sağlık sorunlarını ortaya çıkardığını söyleyen Canbulat, “Tiroid bezi, boynun ön bölümünde gırtlağın altında bulunan ve şekil itibariyle kelebeğe benzetilen bir bezdir ve endokrin bezi olarakta adlandırılır. Tiroid bezi, tiroksin (T4) ve tiriiyodotironin (T3) olmak üzere iki tip hormon salgılar. T3 ve T4, vücudun metabolizma hızını düzenleyen iki hormondur. Tiroid bezini harekete geçirense, beyinde bulunan hipofiz bezi tarafından salgılanan TSH hormonudur. Kandaki tiroid hormonları azalınca, hipofizin TSH salgısı artar ve bu hormon tiroid bezinden, tiroid hormon salgısını artırır. Tiroid bezi hastalıkları arasında, guatr, nodul, tiroidit, hipertiroidi, hipotiroidi ve son olarak tiroid bezi hücrelerinde oluşan tiroid kanseri sayılabilir” diye konuştu.

    Belirtileri

    En belirgin tiroid işaretinin, kişinin kendisini halsiz ve yorgun hissetmesi olduğunu söyleyen Canbulat, “Soğuğa karşı hassasiyetin artması da, ciltte kuruluk ve şişlik dışarıdan fark edilebilecek düzeyde gelişebilir. Fiziki bulguların ardından yapılacak kan testi ile teşhis konulabilir. Tiroid uyarıcı hormon yüksek; fakat T3 ve T4 değerleri düşük ise hipotiroidi ihtimali oldukça yüksektir. Egzersiz yapın. Optimum tiroid fonksiyonu için, haftada en az üç gün 40 dakika egzersiz gerekir. Tiroid fonksiyonunu geliştirmek için iyot zengini gıdalardan daha fazla tüketin. Az yağlı peynir tercih edin. İnek sütü için. Yumurta yemeyi ihmal etmeyin. Az yağlı dondurma yiyebilirsiniz. Az yağlı yoğurt tercih edin. Tuzlu su balıklarından sevdiklerinizi yiyin. Soya sosu tüketin” şeklinde konuştu.

  • Depremin tüm belirtileri mercek altında

    Depremlerin önceden belirlenmesine yönelik çalışmalar hızlanıyor. Deprem öncesi, anı ve sonrasına yönelik verileri sağlayacak sensör sistemleri, İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) İzmir Bilimpark bünyesinde yer alan Kurukamo Anonim Şirketi tarafından geliştirilen sistemle belirlenmesi için çalışmalar başlatıldı.

    Deprem öncesinde bölgedeki radon gazı, yeraltı suyu ve kimyası, elektromanyetik bozulmalar, atmosferik değişimler gibi çeşitli depremsel belirteçler, 7 gün 24 saat gözlemlenmesi amacıyla “Birleşik Sensör Sistemi” kuruluyor. İlki İEÜ İzmir Bilimpark’ta kurulan sistemin tasarımı İEÜ Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Endüstriyel Tasarım Bölümü tarafından yapıldı. Sistem, radon gazı ölçümü, yeraltı suyu seviye değişimleri ve su kimyası, elektromanyetik gürültü analiz, manyetik alan değişimleri, sıcaklık, basın, nem ölçümleri ve ivmeölçer sistemlerini kayıt altına alacak. Kayıtların sürekli kontrol edilerek, depremin habercisi olacağı planlanıyor.

    Tasarım İzmir Ekonomi’den

    İEÜ Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Endüstriyel Tasarım Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Can Özcan, projede sistemin konumlandırılacağı alanın tasarımını yaptıklarını, sistemin güvenli ve korumasının olduğu bir kapsül geliştirdiklerini söyledi. Yrd. Doç. Dr. Özcan, “Üniversite sanayi işbirliği içinde eğitim, araştırma ve uygulama alanlarını bu projede doğru kurguladığımızı düşünüyorum. Tasarım alanında gücümüzü bu projede bir kez daha sergiledik” dedi.

    “Deprem ön kestirimi kayıpları önler”

    Kurukamo Anonim Şirketi ARGE Sorumlusu Efe Bayol da, depremsel belirteçlerin sürekli gözleneceği sistem üzerine çalıştıklarını, bunun multidisipliner bir yaklaşım olduğunu kaydetti. Deprem olgusunun dünyanın bir gerçeği olduğunu, depremleri engelleme şansının bulunmadığını aktaran Bayol, “Dünya genelinde deprem ön kestirim çalışmaları uzun yıllardır sürüyor. Deprem ön kestirimi, deprem öncesi hazırlık dönemine ait olduğu kanıtlanan belirteçlerin çok disiplinli yaklaşımlar ve yöntemler ile belirlenmesi sürecidir. Bu çalışmalar, olası tehlikeli depremlerin oluşturacağı hasar ve yaşam kayıplarını önlemeyi amaçlıyor” diye konuştu.

    Birleşik sistem

    Japonya’da geliştirilen, deprem öncesi oluşan gerilimleri belirleyen Elektromanyetik Gürültü Sistemi’ni 2011 yılında Türkiye’ye getirdiklerini ifade eden Bayol, “Ülkemizde 2016 yılında gerçekleştirilen Deprem Erken Uyarı Sistemleri Sempozyumu’nun ardından deprem olgusu ile ilişkilendirilen parametrelerin ayrı ayrı değil, aynı anda incelenmeleri gerektiği fikri oluştu. Bu fikirden yola çıkılarak Birleşik Sensör Sistemi Oluşturma projesi oluştu. Birleşik Sensör Sistemi Oluşturma projesi kapsamında çalışmalarımıza İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir Bilimpark bünyesindeki ARGE ofisimizde sürdürüyoruz” ifadelerini kullandı.

    İlk prototip kuruldu

    Sisteme ilişkin ilk prototipi kurduklarını, yeraltı sensörleriyle birlikte ilk arazi ölçümlemesine başlayacaklarını vurgulayan Bayol, oluşturulacak veri ağı ile yeraltı ve atmosferik bilgilerin devamlı toplanacağını, üniversiteler ve diğer kurumlara, akademik çalışmalar için veriler sağlanabileceğini bildirdi.

  • Astım belirtileri kişiye göre değişebilir

    Nefes darlığı, soluk alıp verirken ıslık sesi çıkması, özellikle sabaha karşı artan öksürük, göğüste sıkışma ve batma hissi gibi belirtilerle ortaya çıkan astım, Türkiye’de her 12 yetişkin ve 8 çocuktan birinde görülüyor.

    Yaşam kalitesini önemli ölçüde azaltan hastalık, uygun tedavi ve yakın takip sayesinde kontrol altında tutulabiliyor. Medicana International Samsun Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Özgür İnce, astım ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi

    Dr. Özgür, “Astım, hava yollarının ataklar (krizler) halinde gelen tıkanmaları ile kendini gösteren bir hastalıktır. Hastalar ataklar arasında kendilerini iyi hissederler. Astımda hava yollarında mikrobik olmayan bir iltihap vardır. Bu nedenle hava yolu duvarı şiş ve ödemlidir. Bu durum akciğerlerin uyaranlara aşırı duyarlı olmasına neden olur. Toz, duman koku gibi uyaranlar ile hemen öksürük, nefes darlığı ve göğüste baskı hissi gibi yakınmalar ortaya çıkar. Krizde hava yollarını saran kaslar (adeleler) kasılır, ödem ve şişlik artar, ilerleyen iltihapla birlikte hava yolu duvarı kalınlaşır. Hava yollarındaki salgı bezlerinden kıvamlı bir müküs (ifrazat-balgam) salınır. Tüm bunlar hava yollarını önemli ölçüde daraltır ve havanın akciğerlere girip çıkması engellenir. Bu durum kendini artan öksürük, nefes darlığı, hırıltı, hışıltı ile kendini gösterir. Astım her yaştan bireyi etkileyebilen ve kontrol altına alınamadığında günlük aktiviteleri ciddi olarak sınırlayabilen kronik (müzmin) bir hastalıktır” dedi.

    Teşhis nasıl konur?

    Uzm. Dr. Özgür İnce şu bilgileri verdi: “Doğru teşhis önemlidir. Solunum fonksiyon testleri, görüntülemeler önemlidir. Yeterli bir tedaviyle astım hastalığı kontrol altına alınabilir, tedavi hastalığın o anki şiddetine ve şartlara göre değişir. Tedavi edilmediği sürece, ölüme kadar gidebilen ciddi solunum problemlerine ve diğer sistemik hastalıkların tetiklenmesine neden olabilir.”

    “Astımda erken teşhis önemli”

    Astımda erken teşhisin önemine değinen Dr. Özgür İnce, “Sonuç olarak Astım kronik, sebep olan etkenlerle tetiklenebilen dolayısıyla önlenebilen ve tedavi edilebilen bir hastalıktır. Ancak erken teşhis çok önemlidir. Çocukluk yaş grubunda da sık görüldüğünden, çocuklarda sık enfeksiyon geçirme veya büyüme-gelişme geriliği veya çabuk yorulma gibi durumlarda mutlaka hekim tarafından kontrol edilmelidir. Geç teşhis alan ve ileri yaşta ortaya çıkıp tedavisi geciken astım, çeşitli kalp ve damar hastalıklarına sebep olabilir. Erişkinde sebepsiz öksürük, toz -koku hassasiyeti durumunda astım açısından değerlendirme yapılmalıdır” diye konuştu.