Etiket: Başlayan

  • ATSO’da Başlayan “Pazarlama, Satış Ve Müşteri İlişkileri Eğitimi” Tamamlandı

    Afyonkarahisar Ticaret ve Sanayi Odasından yapılan açıklamada, oda üyelerine yönelik verilen “Pazarlama, Satış Ve Müşteri İlişkileri Eğitimi”nin tamamlandığı belirtildi.

    Konu ile ilgili ATSO’dan yapılan yazılı açıklamada, eğitimin 11-13 şubat tarihleri arasında verildiği belirtildi. Zafer Kalkınma Ajansı (ZEKA) desteği ile verilen eğitim programına katılımın yoğun olduğu ve 92 üyenin eğitim aldığı aktarıldı. Eğitimin ikinci aşamasının ise 18-20 şubat tarihleri arasında gerçekleştirileceği vurgulandı. İkinci aşama eğitim programı kayıtlarının ise başladığı bildirildi.

  • Güzel Başlayan Maç Kavgayla Bitti

    Bilecikspor ile Vitraspor maçı sonunda galibiyet sevincini abartan futbolcuyu linç edilmekten emniyet güçleri kurtardı.

    Bilecik 1. Amatör Lig 14. hafta müsabakasında, Bilecikspor kendi sahasında grup lider Vitraspor’a 1-0 mağlup oldu. Maçın uzatma dakikalarında başlayan gerginlik maç sonuna da yansıyınca saha savaş alanına döndü. Maçın 90+6. dakikasında Bilecikspor ceza sahasının dışında kazanılan serbest vuruş sonrası, Bilecikspor oyuncusu Hakan Ayaz, Vitrasporlu bir oyuncu ile tartıştı. Hakem Mustafa Kurnaz bu oyuncuya çift sarıdan kırmızı kart gösterdi. Bu kart sonrası ortam gerilince saha içi karıştı. Bu sırada Bilecikspor antrenörü Fatih Savak ile yedek oyuncu Can Aydın da kırmızı kart gördü. Yaşanan olaylar sonrası Vitrasporlu oyunculardan Mehmet Ümit Başaran da kırmızı kart gördü.

    Kullanılan serbest vuruştan sonuç çıkmazken, hakem maçın son düdüğünü çaldı. Maçın bitiminde Vitrasporlu Mustafa Yüksel, galibiyet sevincini abartınca Bileciksporlu futbolcular Yüksel’e doğru koşmaya başladı. Bu sırada yedek kulübesine kaçan oyuncuya tekmeler, yumruklar havada uçuştu. Bileciksporlu yönetici Mehmet Ali Keskin, Mustafa Yüksel ile futbolcular arasına girerek futbolcuyu korudu. Bu esnada, “Sen deplasman oyuncususun sevinme otur yerine” diyerek tepki gösterdi.

    Bu sırada emniyet güçleri Bilecikspor ile Vitrasporlu oyuncular arasına barikat çekerek futbolcuyu linç edilmekten kurtardı. Maçı protokol tribününde izleyen Vitraspor yöneticileri ile taraftar arasında tartışma yaşanırken, olaylar büyümeden yatıştırıldı. Bu olaylar sonrası Vitrasporlu oyuncular yedek kulübesinde seyircilerini gitmesini beklerken, yoğun güvenlik önlemleri arasında soyunma odasına girebildiler. Maçın hakem üçlüsüne maç sonu tribünler yabancı madde atılırken, maçın orta hakemi Mustafa Kurnaz, tribünlere, “Benim içim rahat” diyerek elini kalbine götürdü. Yaşanan bu olaylar sonrası Bozüyük temsilcisi Vitraporlu oyuncular ve yöneticilerinin içinde bulunduğu 2 otobüs 4 polis arabası eşliğinde ilden ayrıldı.

    Maçı Vitraspor 1-0 kazanarak liderliği sürdürdü. Bu galibiyet sonrası Vitraspor 38 puana yükselirken, Bilecikspor 33 puanda kaldı.

  • (Özel Haber) 3 Lira Ve 3 Kuru Ekmekle Başlayan Yolculuk

    Afganistan’ın Şyha köyünden 20 yıl önce annesinin kendisine verdiği 3 lira ve 3 kuru ekmekle Türkiye’ye doğru yola çıkan Afganistan’ın Hazara Türkleri’nden Muhammet Gül, bugün Trabzon’da 50 kişiye iş veren bir şirketin sahibi olarak istihdam sağlıyor.

    Afganistan’ın Aybek şehrinin Şyha köyünde doğduğunu belirten 39 yaşındaki Muhammet Gül, 20 yıl önce köyünden çıkıp baba ocağına 3 bin 500 kilometre uzaklıktaki Türkiye’ye gelişini, yolda yaşadığı zorlukları, üniversite ve iş hayatını anlattı.

    Filmlere konu olacak cinsten bir mücadele örneği sergileyen Gül, her şeyin köylerine Taliban güçlerinin saldırması ile başladığını söyledi. Taliban saldırıları nedeniyle büyük sıkıntılar yaşamaya başladıklarını ve 7 yaşındaki kız kardeşinin Taliban güçleri tarafından gözleri önünde kaçırılmasını hala unutamadığını ifade eden Gül, 5 çocuklu ailesinin fakir, geçim şartlarının çok zor olması ve Taliban saldırıları nedeniyle tek kurtuluşu köyünü terk etmekte bulduğunu belirtti.

    Gül “Afganistan halkı 90’lı yıllarda savaş ve ölümlerle mücadele ediyordu. 1996 yılında Türkiye Cumhuriyeti, Afganistan’da burslu bir sınav açmıştı. O sınava girerek kazandım. Bursu kazandıktan sonra eve geldim, babam yoktu çalışmaya gitmişti. Anneme, ’Ana ben Türkiye’ye, yurt dışına gideceğim, hakkını helal et’ diyerek helallik aldım. Fakirdik, anam bana şu anki 3 TL değerinde bir para ve 3 adet de kuru ekmeği bir beze sararak ’Oğlum benim varlığım budur, seni Allah’a emanet ediyorum’ diyerek beni yolcu etti. Köyümden böyle çıktım. Bazen otostop çekerek bazen yürüyerek bazen de özellikle yük taşıyan kamyonlara binerek Afganistan’dan Türkiye’ye geldim. Memleketimden Türkiye’ye gelene kadar bana güç veren hep o 3 TL’lik harçlığı saklayarak geldim. Türkiye’ye geldikten sonra 1 yıl Gaziantep’de kaldım. Burada dil merkezinde Türkçe öğrendim. Daha sonra burslu olmam nedeniyle KTÜ’ye geldim. 1997 yılından sonra KTÜ’de İnşaat Bölümü’nde okumaya başladım ve 4 yılda okulumu bitirdim” diye konuştu.

    Okuldan mezun olduktan sonra memleketi Afganistan’a dönme düşüncesinde olduğunu ancak şartların kendisini Trabzon’da kalmayı zorladığını ifade eden Gül, “Okulum bittiğinde Türkiye’de kalmayı hiç düşünmemiştim. Ancak nasip kısmet meselesi hanım ile 1999 yılında tanıştık. İşler öyle bir gelişti ki 2003 yılında evlendik ve evlendikten sonra da Türkiye’de kalma planlarımız yavaş yavan ağırlık kazanmaya başladı. Çünkü Afganistan’da Taliban’ın yükselişi savaşların daha da büyümesi yaşamanın daha da zor olacağını düşünerek bir müddet bu planımızdan vazgeçtik. Bu konuda sağ olsun eşim beni çok destekledi. Dolayısıyla Trabzon’da kalmayı kararlaştırdık. Türkiye’nin farklı yerlerinde şantiyelerde çalıştım. Afganistan’daki ailemi çok özlemiştim. Ya onları buraya getirecektim ya da ben oraya gidecektim. Beş kardeşiz. Bir tane kız kardeşim maalesef daha 7 yaşında iken Taliban tarafından kaçırıldı. Halen onların elinde tutuluyor. Diğer ailemin tamamını 2007’den itibaren Türkiye’ye getirebildim. Annem, babam 2 tane erkek kardeşim, 1 tane de kız kardeşim Trabzon’da Akçaabat’ta beraberiz. Afganistan’da akrabalarım var. Yerimiz yurdumuz orada. Ara ara oraya gidiyorum” diye konuştu.

    “TEKSUN’LA GELEN DEĞİŞİM”

    Okuldan sonra inşaat mühendisi olarak Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde çalıştığını ve 2007’den sonra şantiye hayatının artık kendisi için zor gelmeye başladığını ifade eden Gül “Artık tüm ailemi her akşam görmek istiyordum. Bunun için akşamları Trabzon’da, eve gidebileceğim bir işim olması gerektiğin düşündüm. Önce güneş enerjisi sektörüne girdim. Trabzon’da yeni bir sektördü ve ilk yıllarda güneşli gün sayısı az olan bir yöre için garip karşılandı. Ancak yılmadım bunun üzerine yoğunlaştım. 2010 yılında kurduğum şirketin ismini de koyarken çok düşündüm. Hem teknolojiyi hem de yöreyi çağrıştıracak bir isim olmasını istedim. Sonunda Teknoloji’nin ’Tek’i ile İngilizce güneş anlamına gelen ’Sun’ın birleşimi ile firmamızın ismini koyduk. Bu isim ayrıca bölgede ’bir tanesin, eşin benzerin yok’ anlamına da geliyordu. Çok hoşumuza gitti. Trabzon halkı bana bu konuda çok destek oldu. Halkımızın bize verdiği destek sayesinde firmamız lider konumuna geldi. Halkımız hem bizi hem de güneş enerjisini çok sevdi. Şu anda burada 10 kişi çalışıyor. Kış mevsiminde olduğumuz için şimdilik bu sayı az. Güneş enerjisi işlerimiz genelde yaz mevsiminde yoğunluk kazandığı için çalışan sayımız 40-50 kişiye kadar çıkıyor. İş yoğunluğumuz yaz aylarında oluyor. Güneş enerjisinin yanında beyaz eşya işine de girdik. Şu an iki dalda hem beyaz eşya dalında hem de güneş enerjisi dalında halkımıza hizmet vermeye devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.

    “BUGÜNLERE GELMEYİ HAYAL BİLE EDEMEZDİM”

    Bugünlere gelmeyi hiç hayal etmediğini anlatan Gül, “Hayatımda ticaretle alakalı bir düşüncem yoktu. Ben hep Afganistan’a dönüp bir şekilde halkıma nasıl hizmet edeceğimi düşündüm. 1999 yılında Trabzon’da Afganistan öğrenci birliğini kurduk. Bu öğrenci birliği ile beraber bir şeyler yapmaya gayret ettik. 2012 yılında da Afganistan Hazara Kültür ve Dayanışma Derneği’ni kurdum ve şu anda halen başkanlığını yürütmekteyim. Afganistan Hazara Kültür ve Dayanışma Derneği’ni olarak da elimizden geldiği kadarıyla da hem sığınmacı kardeşlerimize hem de burada öğrenci olarak gelen kardeşlerimize yardımcı olmaya çalışıyorum. Aynı zamanda Türkiye ile Afganistan halkı arasındaki bir köprü gibi kültürel bağlamda elimizden geldiği kadarıyla da yardımcı olmaya gayret gösteriyoruz. Allahıma binlerce kez şükürler olsun memnunum, mutluyum” şeklinde konuştu.

    “HERKES BENİ ŞALPAZARLI ZANNEDİYOR”

    Bazı kişilerin sima olarak kendisini Trabzon’un Şalpazarlı ilçesindeki Çepni Türkleri’ne ya da Giresunlular’a benzettiklerini kaydeden Gül, “Çoğu kişi benim Afganistan’lı olduğumu anlayamıyor. Bana ’Şalpazarı’ndan mısın yoksa Giresun’dan mısın’ diye soranlar oluyor. Çünkü o yörenin insanları genelde Çepni Türkü olduğu için benzetiyorlar. Ben de bazen şaka ile karışık ’evet Şalpazarı’ndan Sinlice köyündenim’ diyorum. Çünkü oralarda çok iş yaptık. Daha sonra ’ben Afganım’ dediğim zaman bana ikinci kez sarılıyorlar ve daha çok mutlu oluyorlar. Genelde müşterilerimizle olan ilişkilerimiz bu şekilde. Türkiye’yi ikinci bir vatan olarak hiç görmedim. Türkiye bizim için kendi evimiz gibi. Kendi evinden çıkıp amcanın evine gittiğin zaman hiç yabancılık hissetmezsin. Biz de Türkiye’ye geldiğimizde hiçbir yabancılık hissetmedik. Vatan aynı vatan” ifadelerini kullandı.

    EŞİ TRABZON AKÇAABATLI

    Muhammet Gül’ün Trabzonlu eşi Zeynep Rümeysa Gül de eşi ile 1999 yılında tanışarak 2003 yılında evlendiğini ifade ederek “Eşimle 1999 yılında Trabzon’da tanıştım. O zaman KTÜ İnşaat Fakültesi’nde okuyordu. 2003 yılında evlendik. Evlenene kadar ailelerin ikna olmasını bekledik. Her insanın farklı bir coğrafyası, farklı bir kimliği var. Ben eşimi öyle sevdim ve öyle kabullendim. İslami olarak da uyuştuğumuz için bu günlere geldik. Eşimin memleketine hiç gitmedim. Eşimin ailesi 2007 yılında Türkiye’ye geldi. Memleketim Akçaabat’ta hep birlikteyiz, sık sık görüşüyoruz. Biri kız, 3’ü erkek 4 evladımızla mutlu şekilde yaşıyoruz” dedi.

    Muhammet Gül’ün firmasında çalışan Ahmet Salih Akkaya da şirket sahibi Muhammet Gül’ün hiç bir zaman kendilerine bir patron veya şirket sahibi gibi davranmadığını belirterek, “Muhammet bey çok aktif bir insan. Bazı zorluklar atlatarak buralara kadar geldi. Kendisinden çok memnunuz. Bizim insanımız nasıl yurt dışında iş kurup çalışıyorsa Muhammet bey de kendine burada böyle bir imkan sağladı ve bunda da başarılı oldu” diye konuştu.

    TRABZON’DA 2 BİN 500 SIĞINMACI VAR

    Afganistan’dan eşi ve 2 çocuğuyla birlikte Trabzon’a gelerek burada sığınmacı olarak yaşayan Seyit Ali Bakeri de Gül’ün kendilerine her konuda destek çıktığını kaydederek “Muhammet bey her derdimize koşmaya çalışıyor” diyerek Gül’e teşekkür etti.

    Afganistan’dan Trabzon’a yaklaşık 2 bin 500 kadar sığınmacı geldiğini kurdukları dernek sayesinde kendilerine yardımcı olmaya çalıştıklarını ifade eden Gül, ”Afganistan’dan Trabzon’a gelen her sığınmacı gibi Ali bey de derneğimize başvurdu. Kendilerine yönlendirme konusunda yardımcı olmaya çalışıyorum. Ortalama Trabzon’da 2 bin 500 kadar sığınmacı var. Hemen hemen hepsiyle görüştüm. Çoğu çalışma izinlerinin olmayışı yüzünden zor günler geçiriyorlar. Bize en çok iş konusunda talep geliyor” dedi.

  • Can Sıkıntısı İle Başlayan Cam Ustalığı

    Eskişehir’de cam sanatı ile uğraşan 44 yaşındaki Şeniz Erden, atık şişeleri bin 200 derecelik ateşte eritip şekillendirerek adeta bir sanat eseri haline getiriyor.

    Şeniz Erden, yaklaşık 20 yıl boyunca yaptığı ve asıl mesleği olan diş protez teknikerliğinden emekli olduktan sonra, cam işleme sanatına başladı. Odunpazarı Evleri bölgesinde kendisine atölye açıp, yaklaşık 5 senedir cam ile uğraşan ve cam şişelerin atılıp ziyan olmasına gönlü el vermeyen Erden, şişeleri bin 200 derecelik ateşte ısıtarak verdiği şekillerle onları birer dekoratif eşya haline getiriyor. Erden, atık içki ve soda şişelerinin ağız kısmını eriterek, onlara kelebek, kuğu ve mumluk gibi şekiller veriyor. Atık şişelere verdiği şekillerin yanı sıra, farklı cam işleriyle de el becerisini konuşturan Erden, bu işi yapmaktan ve insanlara öğretmekten çok büyük mutluluk duyduğunu söylüyor.

    “ATIK ŞİŞELERDEN GERİ DÖNÜŞÜM SAĞLAMAK İÇİN UĞRAŞIYORUM”

    İş yerini kapatıp devrettikten sonra, can sıkıntısıyla ’nasıl bir şey yapabilirim’ telaşına düşen Erden, belediye kurslarına giderek bu işe merak sardığını söyledi. Erden, “Kursların içinde de en çok cam sanatlarını sevdim ve devam etmek isteyip kendi imkanlarımla farklı dersler alarak ilerledim. Eşim farklı bir bölümünü yapıyor. O, daha çok fırında eritme ile uğraşıyor. Ben takı üzerinde ve atık şişelerden geri dönüşüm sağlamak için uğraşıyorum” dedi.

    “FABRİKASYON ŞİŞELERİN HEPSİ AYNI ŞEKİLDE ERİMİYOR”

    Cam ustası Şeniz Erden, fabrikasyon şişelerin hepsinin aynı şekilde erimediğini, bu yüzden de işlerinin bir hayli zor olduğuna değinerek, “Üzerine de çok fazla cam ilave edemediğimiz için ürünlerde çok çeşitler ortaya çıkartamıyoruz, ama süs olsun, eğlence olsun, insanların evlerinde farklı ürünler bulunsun diye bir şeyler yapıyoruz. Ürünlere 10 ile 20 dakika arasında istediğimiz şekli veriyoruz. En çok ördek, çiçek, eritilmiş olanlardan ise tabak tercih ediyorlar. İstendiği takdirde hazır olan ürünü değil, müşterinin istediği şeyi onların gözü önünde yaparak da veriyoruz” şeklinde konuştu.

    “BU İŞİ HEM YAPARKEN, HEM DE İNSANLARA ÖĞRETİRKEN ÇOK BÜYÜK ZEVK ALIYORUM”

    Cam işleriyle uğraşmaktan çok büyük zevk aldığını ve bu sanatı insanlara öğretmekten büyük mutluluk duyduğunu aktaran Erden şöyle devam etti:

    “Özellikle insanlar beğendikçe daha çok hoşuma gidiyor. Öğretirken de çok büyük zevk alıyorum. İnsanlara burada en çok nazar boncuğu denettirebiliyoruz. Şişe biraz zor tabi ki ama müşterilerin cam ile tanışmalarını sağlıyoruz. Sadece şişe yapmıyorum. Bu şişeler daha çok ev dekorasyonu için kullanılan ürünler. Onun haricinde bayanlara yönelik takılar, erkeklere yönelik tespih, kol düğmeleri gibi ürünler çalışıyoruz.”

    Şeniz Erden ayrıca, kendisinin cam üzerine birçok dekorasyon ve kişisel ürünleri yaptığını da sözlerine ekledi.

  • Resmen Başlayan Rus Ambargosu Ve Karlı Yollar, Hal’i Sessizliğe Bürüdü

    Kasım ayında düşürülen savaş uçağının ardından, Türkiye’ye tarım ürünleri için ambargo koyacağını açıklayan Rusya’nın, ürün alımını devam ettirip, Ocak ayı için stokladığı belirtildi. Rusya, söz konusu ambargo taktiğiyle kendisini sağlama alıp, ambargonun süresini uzatmayı hedefliyor.

    Türkiye’nin en önemli turfanda sebze bölgelerinden birisi olan Antalya Demre’de şu sıralar gerek iklim şartları gerekse de ihracat yönünden Rus soğuğu yaşanıyor. Üreticiler soğuk hava koşulları sebebiyle ürünlerinin zarar görmemesi telaşındayken, ihracatta da yaşanan durgunluk ilerleyen dönemler için kaygı veriyor.

    KASIM VE ARALIK AYLARINDA ALINAN MALLARI STOK YAPTILAR

    Özellikle düşürülen Rus uçağının ardından Türkiye ile olan ekonomik bağlantıları gözden geçirme kararı alan Rusya’nın, Kasım ve Aralık aylarında mal alımını sürdürdüğünü belirten Demre Yaş Sebze ve Meyve Komisyoncuları Derneği Başkanı Fahri Duran, “Kasım ayı içerisinde düşürülen uçaktan sonra Rusya Fedarasyonu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden domates ve salatalık grubunu almayacağını söyledi. 31 Aralık’a kadar olan zamanda domates grubunu aldığı için, yaklaşık olarak 15 Ocak’a kadar yetecek malı kendi içine blokladı” dedi.

    FİYATLARIN YÜKSELMESİ ÜRÜN AZLIĞINDAN

    Fiyatların artışındaki temel sebebin, iklim ve Rus krizi olduğunu kaydeden Fahri Duran, “31 Aralık’a kadar olan dönemde, üretim bölgelerinde çok yoğun üretimin olmayışı, Rusya Federasyonun mal yapması, ürün az olunca fiyatlar çok yükseldi. Yılbaşından sonra gelen dönemde de don olayları olduğu için, tekrar mal toplaması olmadığından dolayı, bugün olay fiyat seviyeleri iklim ve Rusya’nın 31 Aralık’a kadar yaptığı alışveriş ile ilgilidir” diye konuştu.

    “ÜRÜNLERİN YENİ BİR PAZARA KANALİZE EDİLMESİ GEREKİYOR”

    Ambargo süresi ile alakalı da endişe duyduklarını sözlerine ekleyen Duran, özellikle domates ihracatı konusunda sıkıntı yaşanabileceğinin altını çizdi. Duran, “Önümüzdeki dönemde şayet Rusya, bizden domates ve salatalık almazsa bizi kötü günler bekler. Bölgemizde olan domates üretiminin yüzde 60- yüzde 70’inin Rusya’ya gittiğini farz edersek, Şubat başından itibaren Nisan veya Mayıs sonuna kadar bölgemizde domates satışında çok zorlanacağımız kesindir” diyerek, sıkıntı yaşanmaması için yeni bir pazar bulunmasını ve ürünlerin o bölgeye kanalize edilmesi gerektiğini söyledi.

    “RUSYA’NIN SOĞUĞU BİZİ DE VURDU”

    Öte yandan mevcut fiyatlardan şuanda memnun olan üreticiler ise, Ocak ayında birden bastıran soğuklarla neye uğradığını şaşırdı. Eksi 2 dereceye kadar düşen soğuk havalarda, mahsullerinin zarar görmemesi için günlerdir nöbet tuttuklarını belirten üreticilerden Mustafa Doğan, “Rusya’nın soğuğu bizi de vurdu. 3 gündür mahsullerimizin içerisinde sobalarımızı yakıyoruz. Odun çok pahalı. Elimizden geldiği kadar mahsullerimizi korumaya çalışıyoruz. Soğuk hava sıkıntı verdi. Mahsullerimiz geç oluyor, don alanlar da oldu, soğuğa kaptıranlar da oldu” şeklinde konuştu.