Etiket: Başlar

  • “Hayvan sevgisi çocukken başlar” projesi

    İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi (İKBU) Hukuk Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Miray Yıldız Özkan, hayvan sevgisini aşılamak ve hayvanların adına onların haklarını anlatmak amacıyla okul okul dolaşıp atölyeler gerçekleştiriyor.

    “Hayvan Sevgisi Çocukken Başlar” adlı projesi ile 5 yaşından 15 yaşına birçok çocuğa oyunlar ve hikayelerle hayvan sevgisini anlatan Özkan, projeyi İKBU Hayvan Haklarını Koruma Kulübü ve İKBU Çocuk Üniversitesi ile birlikte hayata geçiriyor.

    “Sokaklarda, kuyruğuna ip bağlanmış, başına poşet geçirilmiş hayvanlar bulduğumda, onlara bunu yapanların çocuklar olduğunu fark ettim ve çocukların hayvanlara davranışlarını gözlemlediğimde neredeyse işkence düzeyine vardığını gördüm” diyen Özkan, projeyi buradan yola çıkarak hazırlamış. Çocukların zekasını hafife almamak gerektiğini ve müthiş bir algı kapasitelerinin olduğunu söyleyen Özkan, “Bir kere doğru yapılan bir açıklamaya ikna oldular mı davranış değişikliği hemen gerçekleşiyor. Hayvanlarla ilgili ya bilgileri yok, ya da yanlış algıları var. Bu yüzden ne kadar küçük yaşta çocukla iletişime geçersek o kadar iyi” dedi.

    Pilot bölge Bağcılar

    İlk atölyelerini Bağcılar İsa Yusuf Alptekin İlkokulu’nda 5 yaş grubu anaokulu öğrencileriyle düzenlediklerini kaydeden Özkan, “Bu okulu seçmemizin önemli bir nedeni öğretmenlerin ve yöneticilerin bizimle uyum içinde çalışabilmeleri, öğrencilerin katılımlarını desteklemeleri ve bu tip çalışmaların öneminin farkında olmalarıydı. Bir diğeri ise okulun Bağcılar gibi çok çeşitli gruplardan kişilerin yaşadığı bir çevrede yer almasıydı. Atölye düzenlemeye gitmeden önce çocuklar öğretmenleri tarafından konuyla ilgili bilgilendirilmişti. O nedenle geldiğimizde bizi bekler durumda bulduk öğrencileri. Hepsi bizi çok meraklı ve heyecanlı gözlerle karşıladılar. Kalabalık bir ‘ağabey-abla grubu’ görmek onları heyecanlandırmıştı. Bizi gördüklerinde arkadaşlarıyla birbirlerine bakışıp gülümsediklerini fark ettik. Kendimizi tanıtıp neler yapacağımızı anlattığımızda hepsi çok uyumlu göründü. Zaten bu uyum etkinliklerin sonuna kadar da devam etti. Hepsi gayet istekliydi ve tüm aktivitelerde bize sorunsuz eşlik etti. Hayvan maskelerimizi hazırlayıp yüz boyama yaparken, çocuklarla birlikte çeşitli hayvan sesleri çıkardık. Şarkılar söyleyip sohbet ederken çok eğlendik” diye konuştu.

    Atölye içerikleri için profesyonel yardım alıyor

    Atölye etkinliklerini İKBU Hayvan Haklarını Koruma Kulübünden bu proje için gönüllü olan arkadaşları ile birlikte belirlediklerini söyleyen Özkan, içeriklerin uygulamalar öncesinde İKBU Çocuk Üniversitesindeki akademisyenler tarafından kontrol edildiğini vurguladı. Özkan, “Burada önemli olan bu yaş grubuna hitap eden ve onların rahatlıkla yapabileceği aktiviteler seçmekti. Hem eğlenceli hem öğretici bir akış oluşturuldu” dedi.

    Özellikle sosyal medyada dolaşan hayvanlara yapılan işkence görüntüleri ve toplu tepkiler sonrası gündeme gelen hayvan hakları ve sevgisi için atılmış bu adım Miray Yıldız Özkan için çok önemli. Pedagog ve psikologların da yardımıyla çok daha kapsamlı eğitim modülleri oluşturmak istediklerini ileten Özkan, “Pek çok gönüllü eğitmen yetiştirmek ve bu sayede bunu sürdürülebilir bir eğitim zincirine dönüştürüp ulaşabildiğimiz kadar çocuğa ulaşmak istiyoruz. Tabii bu amaçlarımız için sponsor ve iyi bir alt yapı çalışması gerekiyor. Şu an sponsorumuz yok ama bu söyleşiden sonra heyecanımızı ve amaçlarımızı gören bir sponsor çıkar kim bilir?” şeklinde konuştu.

  • Başsavcı ve Şair Hikmet Gülay: “Her şey sevmekle başlar”

    Başsavcı ve Şair Hikmet Gülay, İstanbul Rumeli Üniversitesinde ‘Hayatın Gerçekleri ve Hukuk’ adlı söyleşi gerçekleştirdi.

    Söyleşiye İstanbul Rumeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Salih Aynural, öğretim üyeleri ve çok sayıda öğrenci katıldı. 5 şiir kitabı bulunan ve 6. şiir kitabını çıkarmaya hazırlanan Başsavcı ve Şair Hikmet Gülay, hayatta her şeyin sevmekle başladığını, insanların çevrelerine sevgi çemberi yayarak bütün sorunları çözebileceklerini söyledi. “İnsan doğumundan itibaren hukukun içindedir” diyen Gülay, “Mühim olan bunu iyi benimsemek ve benimsetmek. Buda ancak eğitimle olur eğitim ailede başlar. Ailenin iyi bir eğitimi verebilmesi için aileyi bir araya getiren bireyleri iyi eğitmemiz gerekir. Bilgiyi doğru zamanda ve doğru yerde verebilmemiz lazım. Bunları yapabildiğimiz zaman ülkemizi, milletimizi ve neslimizi düzeltebiliriz” dedi.

    “Yanlışlar insanı yanlışa değil doğruya sevk etmeli”

    Hayatta en önemli şeyin insan sevgisi aşılamak olduğunu belirten Gülay, “İnsanlara hak ve adalet duygularını vermeden iyi bir eğitim vermiş olmazsınız. En önemlisi de insan sevgisi aşılamak, insanı seven canlılara zarar veremez. Bu sevgide insanın kendisini sevmesiyle başlar. İnsan kendine saygı duymazsa ailesine ve çevresine de saygı duyamaz. İnsanı sevmeden doğru olmak, kurallara uymak gibi bir durum söz konusu olamaz. Hak ve adalet kavramları insanların yaşayışına ve yetişme şekline göre değişir. İnsanların doğruları farklıdır, biz objektif doğruları insanlara benimsetmeliyiz. Yanlışlar bizi yanlışa değil doğruya sevk etmeli. Yanlışları benimsersek hata yapmaya da başlamış oluruz” diye konuştu.

    “Her şey sevmekle başlar” diyen Gülay, Yunus Emre’nin dediği gibi ‘Yaratılanı severim, yaratandan ötürü’. Yaratılanı neden severiz? Çünkü Allah yarattığı her insana kendi nefsinden bir parça üflemiştir. O yüzden insanı severken sevgimizi Allah’a da yöneltmiş oluyoruz. Sevgi çemberini yayarsak çözülmeyecek hiçbir sorun yoktur” dedi.

    Hikmet Gülay kimdir?

    Rizeli bir ailenin 1958 yılında İstanbul Zeytinburnu’nda doğan çocuğu olan Gülay, Zeytinburnu İhsan Mermerci Lisesini bitirdikten sonra girdiği İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1981 yılında mezun oldu, hâkimlik stajını ise İstanbul Adliyesinde yaptı. Tuzluca, Reşadiye Tavas ilçelerinde cumhuriyet savcılığı görevi yaptıktan sonra Muş Cumhuriyet Başsavcılığı, Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı, Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı, Eyüp Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği, Kartal Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcı Vekili görevlerinde bulundu. 58 yaşındaki Gülay, şiir ve edebiyat ile de yakından ilgileniyor. Azerbaycan ve Kırgızistan’da yayınlanan “Bir Deli Ok” isimli şiir kitabının Azerbaycan’da yayınlanmasından sonra 2012 yılında Azerbaycan Uluslararası Vektör Bilimler Akademisinden fahri paye alan Gülay’ın edebiyat dergilerinden aldığı ödüller de bulunuyor.

  • “İstanbul’un Fethi Edirne’den Başlar”

    Anadolu Gençlik Derneği Edirne Şubesi tarafından geleneksel hale getirilen ve bu yıl 11’incisi düzenlenen ‘İstanbul’un Fethi Edirne’de Başlar’ programı gerçekleştirildi.

    Edirne’nin Kıyık Semti’nde bulunan ve kentte ‘Tophane Bayırı’ olarak bilinen bölgede düzenlenen programda, temsili olarak Fatih Sultan Mehmet Han, at üstünde canlandırıldı ve ‘Fetih Yürüyüşü’ gerçekleştirildi.

    İstanbul’un fethinde kullanılan topların Edirne’de döküldüğü bölge olan ‘Tophane Bayırı’ bölgesinde bir araya gelen Anadolu Gençlik Derneği Edirne Şubesi üyeleri, konu ile ilgili basın açıklaması yaptı.

    Anadolu Gençlik Derneği Edirne Şube Başkanı Abdülhamit İriş, bu yıl 11’incisini düzenledikleri ‘İstanbul’un Fethi Edirne’de Başlar’ etkinliğinde, yağış sebebiyle Mehteran takımının yer alamadığını belirterek, “İstanbul muhakkak fetih edilecektir. Onu fetih eden komutan ne güzel komutan. Onu fetih eden asker, ne güzel askerdir. Görüldüğü gibi aslında İstanbul’un fethini, Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) bize müjdelemişlerdi. Bu müjdeden sonra asırlarca İstanbul’un fethi için sayısız seferler yapıldı. Fakat Allah fethi Sultan Fatih’e nasip etti” ifadelerini kullandı.

  • Salih Bıçakcı: “Mülteci Sorunu Çözülmezse Çatışmalar Başlar”

    İstanbul, Ankara ve Gaziantep olmak üzere Türkiye’nin 3 şehrinde Türkiye-AB ilişkileri ve Suriyeli sığınmacılar konusunda farklı sektörlerden uzman kişilerin bir araya geldiği çalıştay Kadir Has Üniversitesi’nde gerçekleşti. Çalıştayda konuşan Kadir Has Üniversitesi Orta Doğu ve Afrika Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Salih Bıçakcı, “Mülteci sorunu kalıcı olarak çözülmezse yerel halk ile sığınmacılar arasında çatışmalar ve kırgınlıklar başlar” dedi.

    Suriye İç Savaşı’nın ardından ortaya çıkan “Suriyeli sığınmacılar” sorununun Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerine etkilerinin araştırılması projesi kapsamında Konrad Adenauer Vakfı tarafından desteklenen, Kadir Has Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi ortaklığında ve Başkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nün koordinatörlüğünde yürütülmekte olan Suriye’den Gelen Sığınmacılar ve Türkiye-AB ilişkilerine etkileri projesinin ilk çalıştayı gerçekleşti. Çalıştayda konuşan Kadir Has Üniversitesi Orta Doğu ve Afrika Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Salih Bıçakcı, “Bildiğiniz gibi ülkemiz 2011’den beri Suriye’deki iç savaşın çalkantılarıyla sarsılıyor. Uluslararası hukuk açısından ‘Suriyeli mülteciler’ olarak tanımladığımız grup Türkiye’ye geliyor. Resmi rakamlara göre 2 milyon 700 bin küsur mülteci şu anda Türkiye’de bulunuyor. Ama tahminlerimize göre bu rakam daha yüksek. Bu insanların büyük bir çoğunluğu insan tacirlerinin elinde Türkiye’den Avrupa’ya geçmek için savaş veriyorlar. Geçen senenin bu dönemlerinde ve devam eden zamanlarda bir kısmı Makedonya üzerinden Macaristan yolunu takip ederek Almanya’ya ya da daha müreffeh ve refah ülkelere, büyük bir kısmı da Türkiye kıyılarından Yunanistan’a geçti. Bu süreç bu şekilde gelişirken ve Avrupa ciddi bir krizin karşısındayken geri iade anlaşması yapıldı ve bu anlaşmanın bir parçası olarak belli tarihten sonraki göçmenleri iade olarak almayı kabul etti. Biz de bugün Türkiye’de muhtemel krizlerin neler olabileceğini tartışmak için buraya toplandık. Farklı konulardan farklı uzmanlık alanlarına sahip arkadaşlar hem Avrupa Birliği’ni, hem uluslararası hukuku, hem de Suriye’deki göçmenlerin halk arasında nasıl karşılandığını bilen uzmanlar bu konuyu farklı boyutlarıyla tartışacaklar” diye konuştu.

    “MÜLTECİLİKTEN VATANDAŞLIĞA GEÇİŞ”

    “Türkiye mülteci sorununu şu anda bir koz olarak kullanıyor ve vizesiz geçişi için bu anlaşmayı aktive etmiş durumda. Ama gelecekte hem Avrupa ülkeleri hem Türkiye hem de Yunanistan bunun bir birikmesini yaşayacak”diyen Doç. Dr. Salih Bıçakcı, “İnsanların belli bir kısmı gidemiyor ve gidemeyen insanlar burada kalıyor, yavaş yavaş mültecilik pozisyonundan vatandaşlık pozisyonuna doğru geçmeleri bekleniyor. Çünkü bu sürdürülebilir bir süreç değil. Eğer bir gün Suriye’de iç savaş biterse bu insanların kaçı ülkesine geri döner sorusu hala bütün araştırmacıların sorduğu bir soru. Rakamı bilmiyoruz. Suriyeli mültecilerin bize maliyeti 10 milyar doları aştı. Bu rakam hızla büyümeye devam ediyor. Alınan yardım ciddi bir rakam değil ve ülkenin içindeki çatışmalar ve çelişkilere Suriyelilerin nasıl fayda sağlayabileceğini bilmiyoruz” açıklamalarında bulundu.

    ULUSLARARASI HUKUK VE İÇ HUKUKUMUZ AÇISINDAN ‘MÜLTECİ’ KAVRAMI DEĞİŞTİRİLMELİDİR

    Entegrasyonunkesinlikle şart olduğunu ifade eden Doç. Dr. Bıçakcı, açıklamalarına şöyle devam etti: “Suriyeli mültecilerin nasıl olacağına karar verilmelidir. Hem uluslararası hukuk hem iç hukukumuz açısından mülteci kavramı değiştirilmelidir. Çünkü şu anda mültecilerin Türkiye’deki birçok haktan faydalanma problemi var. Bu değiştirilmediği sürece bu konuyu düzenleyemeyiz. Ama bizdeki dizaynlaryerel halk için yapılan dizaynlar. Mülteciler için dizayn edilmediğinden ciddi problemlerle karşılaşıyoruz. Bu, uzun ve zor bir süreç ama artık yavaş yavaş başlayıp entegrasyonu sağlamamız lazım.”

    “BUGÜNÜN KIRGINLIĞI, GELECEK NESİLLERE DAHA BÜYÜK KIRGINLIKLAR OLARAK AKSEDİLİR”

    Problemi çözemezsek tahmin etmediğimiz kırgınlık ve çatışmalarla karşı karşıya kalınabileceğini dile getiren Bıçakçı, “Özellikle Anadolu’da görülen bir şey var, Suriyeli mültecilerin gittiği yerlerde sosyal hizmetler, sağlık hizmetleri, eğitim hizmetleri yetersiz kalmaya başladı ve bu durumdan yerli halkımız rahatsızlık duymaya başladı. İşverenler arasında ekonomik problemler oluşmaya başladı. Bütün bunları çözemezsek eğer tahmin etmediğimiz çatışmalar ve kırgınlıklar oluşabilir. Bugünün kırgınlığı gelecek nesillere daha büyük kırgınlıklar olarak aksedebiliyor. Bunu önlememiz lazım, uzlaştırıcı bir kültür geliştirmemiz lazım. Ya da devletin ne olacağını açık şekilde ifade etmesi lazım ki halk onlara karşı davranışlarını belirlemeli. Çatışmanın en büyük problemlerinden bir tanesi ucuz işgücü. Gaziantep’te konuştuğum bir satıcı kendilerinin çok küçük rakamlara çalıştıklarını Suriyelilerin onlardan daha da küçük rakamlara çalışmalarının kendilerini işlerinden ettiklerini ifade etti. Bu, birbirlerinin arasındaki husumeti daha da artıran bir unsur. Engellenmez ve düzenlenemezse yerel halk ile gelen mülteciler arasında ciddi çatışmalar ve kırgınlıklar olabilecek. Örneklerini zaten hem adli vakalardan hem de medyaya yansıyanlardan görmeye başladık ki bizim gördüklerimiz sadece buz dağının görünen kısmı” dedi.

  • Böbrek Hastalığı Sinsi Başlar

    Edirne Sultan 1. Murat Devlet Hastanesi Nefroloji Uzmanı Dr. Emel Işıktaş Sayılar, böbrek hastalıklarının sinsi başladığını söyledi.

    Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de şeker hastalığı, obezite ve yüksek tansiyon görülme sıklığının giderek arttığını ve bunlarla ilişkili olarak böbrek hastalığına yakalanan kişi sayısının da maalesef artış göstermektedir diyen Dr. Emel Işıktaş Sayılar, “Böbreklerimiz, sağlığımız için diğer organlarımıza kıyasla çok daha önemli ve kıymetlidir. Vücuda girmiş yabancı maddelerin atılması, vücut sıvı dengesinin ayarlanması, tansiyon kontrolü, kan yapımı ve kemik olgunlaşması gibi hayati görevleri vardır. Böbrek hastalıkları erken saptandığında sıklıkla önlenebilir veya ilerlemesi geciktirilebilir. Farkındalığın ve erken tanısının düşük olması birçok hastada buna olanak vermemektedir” dedi.

    “EN SIK GÖRÜLEN ŞİKAYETLER HALSİZLİK VE YORGUNLUK”

    Dr. Sayılar, böbrek hastalarında en sık görülen şikayetlerin halsizlik ve yorgunluk olduğunu vurguladı. Sayılar, “Göz kapakları ve bacaklarda şişlik, ani ve sürekli tansiyon yüksekliği, geceleri daha çok olmak üzere sık sık idrara çıkma veya idrar miktarında azalma, kanlı idrar yapma, iştahsızlık, bulantı, kusma, kaşınma, el ve ayaklarda uyuşma, belin iki veya tek tarafında yan ağrıları, uyku bozuklukları gibi şikâyetler de böbrek hastalığını işaret edebilir. Ayrıca böbreklerde ilerleyen yaşla birlikte önemli değişimler olduğu ve yaşlılarda daha kolay böbrek yetmezliği geliştiği de unutulmamalıdır” ifadelerini kullandı.

    Böbrek hastalıklarının en sık nedeni şeker hastalığı ve yüksek tansiyon olduğu vurgulayan Dr. Sayılar, “Ülkemizde yapılan son araştırmalara göre her 7 kişiden 1’inde şeker hastalığı ve her 3 kişiden 1’inde yüksek tansiyon bulunduğunu göz önüne alırsak böbrek hastalığı riskinin ne denli yüksek olduğunu fark edebiliriz. Bu hastalıkların dışında böbrek iltihabı, ailesel geçen kistik hastalıklar, taş hastalığı, prostat sorunları, sık tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları da böbreklerde işlev kaybına yol açmaktadır” diye konuştu.

    “İKİ BÜYÜK TEHLİKE İSE AŞIRI TUZ TÜKETİMİ VE AĞRI KESİCİ KULLANIMI”

    “En az bu hastalıklar kadar önemli, böbrek yetmezliğine neden olan iki büyük tehlike ise aşırı tuz tüketimi ve ağrı kesici kullanımıdır’ diyen Edirne Sultan 1. Murat Devlet Hastanesi Nefroloji Uzmanı Dr. Emel Işıktaş Sayılar, şöyle devam etti:

    “Ülkemizde kişi başına tüketilen tuz miktarı normal tüketimin 3 katıdır. Özellikle zeytin, peynir, turşu, salça, hazır gıdalar, kuruyemiş, dondurulmuş ürünler ve salam sosis gibi tuz içeriği yüksek gıdaların kullanımında bilinçli ve dikkatli olunmalıdır. Gereksiz ve yanlış ilaç kullanımı ise günümüzde ülkemizdeki önemli bir sağlık sorunudur. Başta ağrı kesiciler olmak üzere tüm ilaçlar bilinçli tüketilmeli, mümkün olan en düşük dozda ve en az sayıda ilaç kullanılmadır.”

    Böbrek işlevindeki bozulmayı kan ve idrar tahlili yaparak tespit etmenin mümkün olduğunu belirten Dr. Sayılar, “Böbreklerin ultrasonografik olarak değerlendirilmesi de bizlere böbrekte gelişen hasar hakkında önemli ipuçları verir. Özellikle yüksek tansiyon ve şeker hastalığı olan kişilerin yılda en az bir kez doktora başvurması ve bu tetkiklerin yapılması oldukça önemlidir. Böbrek fonksiyonlarında ne kadar kayıp olduğu ve bu kaybın geçici mi kalıcı mı olduğuna karar verilip tedavi ve takibe başlanılarak hastaların yaşam süresi ve kalitesi arttırılmaktadır” dedi.