Etiket: baş

  • Diyabet Hastalarının Baş Tacı Tarçın

    Beslenme ve Diyet Uzmanı Begüm Kuran, diyabet hastalarına sağlıklı beslenmenin yollarını anlattı.

    Çanakkale’de Beslenme ve Diyet Uzmanı Begüm Kuran, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde diyabet hastalarına özel beslenme tavsiyelerinde bulundu. Kuran, “14 Kasım, insülini bulan Frederick Banting’in doğum yıldönümü dolayısıyla Dünya Diyabet Günü olarak ilan edilmiştir. Her yıl 14 Kasım’da diyabet günleri, diyabet eğitimleri verilmektedir. Günümüzde baktığımız zaman, diyabet artık 8 yaşına kadar düşmüştür. Tıp 1 ve tıp 2 diyabet diye de ikiye ayrılır” dedi.

    Tıbbi diyet desteğinin önemine işaret eden Kuran, ”Diyetin içerisinde bulunan bir takım sebze ve baharatların kan şekerini düşürmede ilaçtan daha etkili olduğu ortaya çıktı. Fakat baharat kullanımlarına özellikle dikkat etmeleri gerekiyor. Diyabet diyetlerindeki baharatların baş tacı tabiî ki de tarçın. Hepimiz biliyoruz ki yapılan çalışmalarda tarçının en az 40 gün boyunca kullanıldığı takdirde, özellikle Çin tarçınında bulunan özel bir maddenin daha yoğun bulunması sebebiyle kan şekerini düşürmedeki etkisi oldukça fazla. Tarçının etki mekanizması insülin salınımını ve kullanılabilirliğini arttır. Bu sebeple tarçını tıp 2 diyabet hastalarında kullanmak daha faydalıdır. Tıp 1 diyabetli bireylerde tarçının kullanımı biraz anlamsız. Çünkü insülin salgılanmayan bir vücut söz konusu ve tarçın insülin üzerinde etkili. O sebeple tarçını sadece insülin direnci olan ve tıp 2 diyabetli hastalarımız kullanabilirler” diye konuştu.

    “SEBZE VE MEYVE TÜKETMEK GEREKİYOR”

    Diyabet hastalığından korumak için sebze ve meyve ürünlerini tüketmek gerektiğini belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Begüm Kuran, “Diyabetten korunmamız için ilk 10 yıllık süreçte bir şeyler yapmamız mümkün. Bunların arasında bol sebze ve meyve tüketmek gerekiyor. Yani günde 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmesi lazım. Bu da demek oluyor ki 2 kepçe sebze ve 3 porsiyon meyve tüketilmesi lazım. Damar sağlığımıza özen göstermemiz gerekiyor. Çünkü diyabetin damarlarla ilgili bir takım problemlere yol açtığını biliyoruz. Bunlar içinde sert kabuklu kuruyemişler; ceviz, badem ve fındığın bir avucu geçmeyecek şekilde tüketilmesi gerekiyor ki damar sağlığımız diyabete hazırlıklı olsun” şeklin konuştu.

    “SARIMSAK VE SOĞANI ÇİĞ OLARAK YİYİN”

    Probiyotik gıda değerleri yüksek olan ürün ve sebzelerin tüketilmesi gerektiğine de değinen Kuran, “Diyabet diyetlerinde olmazsa olmaz diğer gıda gruplarından sebzeler ve probiyotik besinler var. Bunlarda pırasa, soğan ve sarımsak özellikle kan şekerini, şeker ilaçlarından daha hızlı düşürdüğü yapılan çalışmalarda ispatlanmış. Fakat içeriğindeki kükürtlü bileşenler sebebiyle sadece azı kapalı kapta, buharla biraz çiğ kalacak şekilde pişirilmesi uygun. Aksi takdirde ana maddemiz maalesef havaya karışmış oluyor. Soğanı ve sarımsağı da eğer herhangi bir mide rahatsızlığımız yoksa, öldürmeden daha çiğ olarak tüketmekte fayda var” dedi.

  • Aile İçi Şiddette Baş Aktör: “Stockholm Sendromu”

    Özellikle toplumsal olaylarda son zamanlarda adından sıklıkla bahsedilen “Stockholm Sendromu”nun hayatımızı olumsuz yönde etkilediği ve aile içi şiddette baş aktörler arasında yer aldığı bildirildi.

    Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Psikiyatrist Sümer Öztanrıöver, yaptığı açıklamada, Stockholm’de bir banka soyguncusuna karşı rehinelerin geliştirdiği bağlanma ve yardım etme davranışına atfedilerek tanımlanan Stockholm Sendromu’nun, toplumda çok yaygın, ciddi, ölümcül sonuçları olabilen bir bozukluk olduğunu söyledi.

    “Aile içi şiddette Stockholm Sendromu, bir numaralı aktördür” diyen Öztanrıöver, “İstismarcı anne-babanın çocuğunda, şiddet gören kadında eşine karşı gelişebilir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) belirtileri gösterirler” dedi.

    Stockholm Sendromu’nun gelişmesi için dört koşulun olduğunu ve bunlardan ilkinin hayati tehlikenin olması olduğunu ifade eden Öztanrıöver, “Saldırgan, öfke anında tamamen kontrolden çıktığı için kurban, ölümle burun buruna yaşar. Sık sık hastanelik edilir. Saldırgan, kurbanın ayrılma isteğine karşı sık sık ölümle tehdit eder. Kurbanı, çocuğunu, anne-babasını bazen de kendini öldürmekle tehdit eder” şeklinde konuştu.

    Öztanrıöver, ikinci koşulun, kurbanın dış dünyadan soyutlanması olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

    “Saldırgan aşırı kıskançtır ve kurbanı ailesinden, arkadaşlarından, işinden, sosyal hayatından kısıtlar. Kurbanın yardım isteyeceği sosyal destek ağları biter. Üçüncü koşul, kurban ortamdan kaçamayacağına inanır. Çaresizlik hisleri bu kişilerde çocuklaşma eğilimine (regresyona) yol açar. Ailesinden şiddet gören 3-5 yaşındaki bir çocuk gibidir. Evden gitmeyi düşünemez bile. Fiziksel-cinsel-duygusal şiddet karşısında donuk ve tepkisiz kalabilir. Dördüncü koşulda ise, saldırgan bazen yakın davranır. Kurbanı çok sevdiğini, sevdiği için kıskandığını, eğer doğru davranırsa her şeyin yoluna gireceğini söyler. Saldırgan bazen dayaktan sonra ağlayabilir ve kurbandan özür dileyebilir. Ancak bu kendini hatalı gördüğü için değildir. Saldırgana göre suçlu, her zaman kurbandır. Kurbanda artık travmatik bağlanma gelişmiştir. Hatanın kendisinde olduğuna inanmaya başlar. Saldırganın, geçmişindeki travmaları nedeniyle öyle olduğuna ve aslında ’iyi biri’ olduğuna inanır. Ona acır, onu kurtarmak ister ve çevresindekilere karşı onu savunur. Bir gün saldırganın ’düzeleceğine’ inanır. Saldırganlar ise olgunlaşmamış (immatür) kişilerdir. Öfke kontrolü açısından 3-5 yaşlarındaki bir çocuğun duygusal olgunluğuna sahiptirler. Benmerkezci ve bağımlı kişilerdir. İlgi ve sevgi beklentileri aşırıdır. Hemen daima kurbanın hatalı olduğuna inanırlar ve onu kontrol etmeye, değiştirmeye, düzeltmeye çalışırlar. Kendilerini hatalı görmedikleri için psikiyatrik yardım almak istemezler.”

    “ÖNLEMEK İÇİN TOPLUMSAL FARKINDALIK OLUŞTURULMALI”

    Stockholm Sendromu’nu önlemek için öncelikle toplumsal farkındalığın oluşturulması gerektiğini vurgulayan Öztanrıöver, şöyle devam etti:

    “Neredeyse canlı bir bomba ile yaşayan bu kişilerin, güvenliklerinin acilen sağlanması gerekir. Çünkü Stockholm Sendromlu kişiler duygusal açıdan 3-5 yaşlarındaki bir çocuk kadar bağımlıdırlar. Bu yüzden yaptırımların, şiddete uğrayan çocuklara uygulanan prosedürle aynı olması, yani şikayete bağlı olmaması gerekir. Bu sendromdan muzdarip kişilere travma terapisi yapılarak psikolojik yaralarının sarılması ve kendine güvenlerinin yeniden inşa edilmesi gerekir. Saldırganın da psikiyatrik hastalığının mutlaka teşhis edilmesi ve tedavisi yapılmalıdır. Saldırgan, tedaviyi talep etmeyeceği için de bu konudaki hukuki düzenlemelerin acilen yapılması gerekmektedir.”

  • Özat: “Bir Hedefe Baş Koyduk”

    Samsunspor Teknik Direktörü Ümit Özat, 2-1’lik Adanaspor galibiyeti sonrası, “Bir hedefe baş koyduk, o hedef doğrultusunda da ne gerekiyorsa hep beraber yapacağız” dedi.

    Adanaspor galibiyeti ile liderliğini sürdüren Samsunspor’da teknik direktör Ümit Özat maçtan sonra yaptığı basın açıklaması ile oyuncularına teşekkür etti.

    Zor bir maçtan önemli bir 3 puan aldıklarını belirten Özat, “Erdi’yi kötü oynadığı için çıkartmadım. Takım olarak ilk 15 dakikada bu sezonun en iyi başlangıcını yaptık. Golden önce Musa’nın kafa topu gol olsa, ne Erdi’nin sarı kartı olacak, ne de Erdi, oyundan çıkacaktı. Erdi’nin sarı kartı vardı. Rakip 1-0 öne geçti. Bastırdığımız zaman kontra yeme durumumuz var. Rakip hem sarı kartlı oyuncunun üstüne oynamasın hem de yaş sahada kayar, çeker diye çıkardım. Ben onda ısrar da edeceğim. Bu maç olur. Bir daha ki maç olur bilmem. Onun boy avantajını kullanmak istiyoruz. Yediğimiz golde uzun boyuna rağmen topu rakibe vurdursa da yapacak bir şey yok. Böyle şeyler oluyor. Yan top olduğu zaman ödümüz kopuyor. Kaleci niye var? Ellerini kullanmak için. 6 pasın üstündeki topa Bekir’in çıkması lazım. Kazanırken eleştiriyorum. Kaybedip de suçu başkasına atan bir teknik adam olarak konuşmuyorum. Golden sonra da birkaç pozisyonda daha çıkıp topu alması lazımdı. Devre arası bir gelsin, şimdilik istediğimiz gibi gidiyor her şey. Ama eksiğimizin olduğu bir gerçek. İnsanlar en büyük hataları iyi giderken yaparlar. Başarı bazen insanların gözünü kör eder. Oyun olarak da eksiklerimiz var. Oyuncu olarak da eksiklerimiz var. Madem bir hedefe baş koyduk. O hedef doğrultusunda da ne gerekiyorsa onu hep beraber yapacağız. Oyuncularıma göstermiş oldukları mücadeleden dolayı teşekkür ediyorum” diye konuştu.

  • Yaslı İnsanlara Acıyla Baş Etmeyi Öğretiyor

    Eşi Necip Hablemitoğlu’nu kaybettikten sonra yaşadığı büyük acılarla baş etmek için “yas” eğitimi alan Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu,

    şimdi bildiklerini kendisiyle benzer acıları yaşayan insanlara aktarıyor.

    Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, 29 yıllık akademik yaşamına nokta koydu. Geçtiğimiz aylarda üniversiteden ayrılan Prof. Dr. Hablemitoğlu, daha geniş kitlelere hizmet vermek üzere Hablemitoğlu Ankara Enstitüsü’nü kurdu. Bahçelievler’deki enstitüde danışmanlık yapmaya başlayan Prof. Dr. Hablemitoğlu, Türkiye”nin ilk yas danışmanlarından biri olarak çalışmalarına başladı.

    2002 yılında evlerinin önünde suikasta uğrayan eşi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’ndan sonra derin acılar yaşayan Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, bunlarla baş etmek için yurt dışında “yasla başa çıkma” eğitimi aldı.

    KENDİSİYLE AYNI ŞEYLERİ YAŞAYAN İNSANLARA YARDIMCI OLUYOR

    Gerek üniversitedeki bilimsel çalışmaları, gerekse çeşitli kurum ve kuruluşlarla birlikte yürüttüğü gönüllü çalışmalarda aileler, gençler ve yaşlılarla ilgili çok önemli sosyal projelerde yer alan Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, şimdilerde “acılarla, yasla baş etme” konusunda danışmanlık yapıyor. Nue Ulm Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’ndeki eğitimini tamamlayarak “Yasla Başa Çıkma ve Yas Danışmanlığı” sertifikasını alan Prof. Dr. Hablemitoğlu, bu konunun aslında sosyal devletin görevi olduğunu, ancak Türkiye’nin acılarla yoğrulmuş bir ülke olmasına rağmen halkının bu hizmetten yoksun bırakıldığını söyledi.

    Türkiye’nin hem cumhuriyet öncesi, hem de cumhuriyet tarihi boyunca insan ölümleri ve yaslarıyla dolu bir ülke olduğunu vurgulayan Şengül Hablemitoğlu, “Terör çatışmalarıyla da, cinayetlerle de toplumsal yasın içinde olan bir ülkeyiz. Bu durumla nasıl başa çıkılabileceğini en çok bizim bilmemiz gerekiyor ama bilmiyoruz. Dolayısıyla bizzat ölüm acısını yaşamış biri olarak, acıyla baş etme rehberliği konusunda Almanya’da aldığım eğitimle şimdi başka insanlara dert ortağı olmaya çalışıyorum. Bir yandan da bilimsel önerilerimi akademik olmayan üslupla kaleme aldığım ‘Yüzleşme-Bir Yas” adlı kitabımla da daha geniş kitlelere ulaşmaya çalışıyorum” ifadesini kullandı.

    “ASLINDA YAS YÖNETME BİR UZMANLIK ALANI”

    Prof. Dr. Hablemitoğlu, “Sessiz Ağıt” kitabından sonra yasla yüzleşme konusunda hazırladığı yeni kitapla “yas yönetme” ve “yası karşılama”nın aslında bir uzmanlık alanı olduğunu kaydederek şunları dedi:

    “Batı bu konuda çok sağlam. Geniş kapsamlı bir literatüre sahipler ve uygulamada çok başarılılar. Halbuki böyle bir uzmanlık alanına en çok bizim ihtiyacımız var. Örneğin özellikle son dönemde şehit cenazeleri, dağda ölenler, Hopa’da sele kapılanlar, kıyılarımıza vuran bebek cenazeleri, Ankara’nın göbeğinde 100’den fazla insanın teröre kurban gitmesi gibi ardı arkası kesilmeyen insan ölümleriyle toplumsal travma yaşıyoruz. Diğer yandan da beklenmedik bir şekilde yakınını kaybedenlerin yaşadığı bireysel yas var. Yasla karşılaşan biri olarak şunu kesinlikle söylemeliyim ki; yas tutma kişisel farkındalıkla insanı dönüştüren, geliştiren bir süreç. Patolojik yani hastalıklı boyutta kalırsa insanlar yaşamdan koparlar. Oysa yas sürecini sağlıklı tamamlayan bireylerde kişisel yaşam tatmininin arttığını görebiliriz. Bu nedenle yapılacak farkındalık eğitimleri büyük önem taşımaktadır. Travmatik ölümlerin ardında kalan bireyler, aile hekimleri, sosyal hizmet uzmanları, psikologlar, yas iletişimi konusunda uzmanlaşmak isteyenler bu eğitimi alabilirler. Yasla karşılaşan insanlar diğerlerinden her zaman bir adım önde olacaklardır. Çünkü yası yönetmeyi öğrenmek birey için bir dönüşüm fırsatı yaratmaktadır.’’

  • Yeni Malatyaspor’da Parasal Sıkıntı Baş Gösterdi

    PTT 1.Lig takımlarından Yeni Malatyaspor’un golcü oyuncusu Aydın Çetin, “İnşallah yönetim para sıkıntısı en kısa zamanda çözer ve topu tamamen bize atar” diyerek kulübün içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntıya vurgu yaptı.

    Cumartesi günü deplasmanda Şanlıurfaspor ile karşılaşacak olan sarı-kırmızılılarda takımın tecrübeli ismi Aydın Çetin basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Son haftalarda taraftar gibi kendisinin de takımı izlerken rahat olamadığını kaydeden Aydın, “Ben de son haftalarda dışarıdayım. Açıkçası ben de son haftalarda taraftar gibi takımı rahat izleyemiyorum. Ama 3 haftada beri bu değişti. Bence iyi futbol oynuyoruz ama bir türlü skora yansıtamıyoruz. Bu Denizli maçında da Balıkesir maçında da böyle oldu. Takım kaptanımız Vedat Balıkesir’de yere bile yatmadı. Ama maçta da galip gelemedik. Bu değişecek. Çünkü iyi bir gidişatımız var. Tabi eksiğimiz çok. Bunu gidermek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Ama bir türlü olmuyor. Şanssızlık diyelim, beceriksizlik diyelim olmuyor. Önümüzde 7 hafta var devre arası için. Bu 7 haftayı iyi değerlendirip, devre arası iyi bir planlama yapıp ikinci yarıya öyle başlamamız lazım” dedi.

    “KİMSENİN ALACAĞI KALMASIN”

    Tecrübeli futbolcu, takımın eski futbolcularının geçen yıldan bulunan alacaklarının hala ödenememesi ve bu sezonki performanslarının düşüklüğüyle ilgili sorulan bir soruya ise, “Tabi geçen yıl yerli oyuncu fazlaydı. Bu sezon yabancı oyuncu da var takımda. Tabi onlarla iletişim kurabilmek için elimizden geleni yapıyoruz. Tercümanla, hocayla onlarla iletişim kurmaya çalışıyoruz. Ama bir türlü bunu sağlayamıyoruz. Kopukluk oluyor. Para konusuna gelecek olursak; O bizi aşan bir konu. Bizim işimiz değil bu. Tamamen yönetimimizin, başkanımızın işi. Tabi futbolcu maddi yönden sıkıntılı olabilir ama bunu sahaya yansıtmamalı. Ama bu olmuyor. İster istemez ara ara para sıkıntısı oluyor, başka şey oluyor, yansıtıyor. Bunu inşallah en kısa zamanda çözerler. Tamamen topu bize atarlar. Kimsenin alacağı kalmasın. Yönetim, başkan bunu tamamen çözecek ondan sonra bize her şey kalacak. Onu da yapmaya çalışıyorlar. İnşallah bu hafta çözerler ve ondan sonra top tamamen bizde olur” diye cevap verdi.