Etiket: Bankaların

  • Altay: ‘Bankaların ayrıcalığı nedir’

    Altay: ‘Bankaların ayrıcalığı nedir’

    Tüketici Hak Arama Derneği Genel Başkanı ve Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Nihat Altay, ülkenin tüm fertleri salgınla mücadele noktasında seferber olmuşken, bankaların mücadeleye katkı sağlamaması “hep birlikte başaracağız” söylemlerine gölge düşürmektedir” dedi.

    Bankaların, Korona virüs salgınının etkisiyle ödeme güçlüğü çeken firma ve bireysel müşterilerinin kredi taksiti, faiz ve anaparasını cari faiz oranıyla 3 ay ertelediğini ancak erteleme faizlerinin yüksek olduğuna dair günde onlarca şikayet ve mesaj aldıklarını belirten Nihat Altay, şunları kaydetti: ‘’Öncelikle halk tarafından yanlış bilinen bir konuyu belirtmem gerekir ki her banka faiz oranını kendisi belirliyor. Yani aylık kredi ödemeleriniz 500 lira ve 10 bin lira kalan borcunuz var ise 3 ay ertelemeye 3 aylık borcunuz olan bin 500 lira ertelenmiyor, 10 bin lira borcunuzu 3 ay erteliyor. Yani kalan 10 bin lira borcunuza, yeni kredi çekiyormuşsunuz gibi 3 ay vade yapılıyor ve faizi buna göre belirleniyor. Pek çok banka faiz oranını, ilk kredi çekerken uygulanan oran ne ise 3 aylık erteleme de aynı oran üzerinden işlem yapıyor.

    Bizim yetkililerden talebimiz, hiç faiz alınmadan borçların ötelenmesiydi. Çünkü mücbir sebepten dolayı ülkenin tüm kurumları, firmaları, bireyleri elini taşın altına koymuşken, belirli sıkıntılar yaşıyorken sadece bankların krizi fırsata çevirecek önemli oranda kâr elde etmesi vatandaşların büyük tepkisine neden oluyor. Firmalara işçi çıkarma, eczaneye maske satma, esnafa dükkan açma denildiği bir ortamda bankaların başına buyruk bırakılmasını anlamakta zorluk çekiyoruz.

    Bankaların kredi ötelemelerinde faiz oranı uygulanacaksa bari bu oranın devlet tarafından belirlenmesi gerekirdi. Her birey, işletme virüsten sonra ki süreci düşünmeksizin kredi almak veya olanı ötelemek için neredeyse bankaların önünde ve internet bankacılığında kamp kurmuş durumdayken devletin belirleyeceği oranla tüketicilerin, bankaların ağır şartlarına teslim edilmemesi gerekirdi.’’

  • Altay: “Tüketici bankaların esareti altında”

    Altay: “Tüketici bankaların esareti altında”

    Temmuz ayında kartlı ödemelerde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 19 artış olduğunu belirten Tüketici Hak Arama Derneği Genel Başkanı ve Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Nihat Altay, “Gereksiz kredi kartı kullanımı aşırı tüketimi körükleyerek toplumu felakete sürüklüyor” dedi.

    Tüketici borcu, borçla kapatıyor

    Geçen yılın temmuz ayına oranla bu yıl kredi kartı harcamalarında yüzde 19 artışla toplam 76.4 milyar TL’lik harcama yapıldığını dile getiren Altay; “Bunun yanında Kurban Bayramı’nda ve arife gününde 7.7 milyar liralık ödeme kartlarla yapılırken, arife gününde kartlı ödeme adedinde rekor kırıldı. Tüketici kredi kartıyla harcama yaparak, paramın yeteceği kadar harcayayım yerine, harcayayım da gelecek ay bir şekilde öderim düşüncesiyle bilinçsizce harcamaya devam ediyor. Kredi kartı borcunun asgari tutarını dahi ödeyemeyecek duruma gelince son çare kredi çekerek yıllarca bankaların esareti altında kalıyor. Örneğin kredi kartıyla bin liralık bir harcama yapan tüketici, bu harcamanın ardından gelen faturayı asgari ödemeyle ancak 56 ayda kapatabilir. Yani 4-4,5 senede borcun katlanacağı ve yönetilemez hale geleceği için tüketici kredi çekerek bu borcu kapatmak zorunda kalıyor.”diye konuştu.

    Tüketicinin gelirle gideri arasında uçurum farkı var

    Tüketim çılgınlığının en büyük enstrümanı olan kredi kartının kullanımı yaygınlaştığından beridir tüketicinin birikim yapmak yerine var olanı tükettiğini anlatan Altay, “Çünkü ekonomik düzenin aktörleri olan bankalar tüketicinin neyi harcayacağına, ne kadar harcayacağına karar veriyorlar. Bu nedenle tüketiciler özgür iradeleriyle harcama yaptıklarını düşünseler de, 2019’un ilk çeyreğinde ki 31,5 milyon borçlu, 3 milyon 451 bin icralık vatandaş tam tersini söylüyor. Enflasyon zam oranıyla, maaşlara verilen zam arasında ki uçurum, pazarlama yöntemleri, reklamlar ve iletişim araçlarıyla bilinçaltına ustaca yerleştirilen aşırı tüketim isteğine, ekonomik buhran eklenince tüketici felaketin eşiğine geldiğinin farkında olmuyor. Çünkü bireysel kredi ve kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe düşen kişi sayısı Nisan 2019’da geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 24 artmış. Tüketici kredileri ve kredi kartlarındaki tahsili gecikmiş alacak miktarı 5 Temmuz itibarıyla 19,7 milyar TL’yi aştığını gözlemliyoruz” diye konuştu,

    Ülkemiz kart sayısı bakımından ilk sırada

    Türkiye’de 2019 yılı itibariyle 148 milyonu banka kartı ve 66 milyonu da kredi kartı olmak üzere 214 milyon kart olduğunu ifade eden Altay açıklamasını şöyle sürdürdü; “Ülkemiz kart sayısı bakımından son 5 yıldır Avrupa’da birinci sırada bulunuyor. Kredi kartı almak, kredi çekmek basit ve kolay olunca ve belki de ihtiyacınızın çok üstünde limite de sahipseniz, ihtiyacı olsun yada olmasın tüketici için alışveriş kaçınılmaz gözüküyor. Bu durumun ortaya çıkardığı içler acısı sonuçta, yarın ne olacağını düşünmeden harcanan limitlerle pek çok aileyi ve hayatı yerle bir eden ’acı sondur.

    Tüketici cebinde ki emaneti korumalıdır

    Tüketicilere tavsiyemiz alışveriş yaparken, gereksiz harcamalara ve israfa dikkat etmeleridir. Kredi kartı vatandaşın kendi malı değil, cebinde ki emanettir. Emaneti gerektiğinde kullanmaları ve emanetin bir gün mutlaka geri alınacağını unutmamak gerekir.”

  • Söke’nin genç iş adamları bankaların tutumunu eleştirdi

    Söke Genç İş Adamları Derneği (SÖGİAD) Kasım ayı genel üye toplantısı yapıldı.

    Geçen hafta gerçekleştirilen Ankara ziyaretlerinin değerlendirilmesinin yapıldığı toplantıda SÖGİAD Başkanı Bilal Ülker yaptığı açılış konuşmasında ülkenin ekonomik durum ve bankaların tutumu hakkında bilgiler verdi. Bilal Ülker iş adamlarına çeşitli uyarılarda bulundu.

    Geçen 4 ay içerisinde dünyadaki ekonomik dalgalanmalardan en çok etkilenen ülkenin Türkiye olduğunu belirten SÖGİAD Başkanı Bilal Ülker; “Faizlerin yüzde 40’ların üzerine çıktığı, doların 7’yi avronun 8’ i, poundun 9 TL’ yi geçtiği günlere şahit olduk. Son bir aydır ise faizler hızla düşmekte dolar 5 TL’nin Avro 6 TL’nin altını zorlamaktadır. Her ne hikmetse bankalarımız bu düzelmelerden bihaber gibi davranmakta siyasi ve ekonomik açıklamaların tam tersi uygulamalar ile yüksek kredi faizi uygulamalarına devam etmektedirler. Üyelerimiz dahil esnafımızdan yüzde 25 ila 45 arası kredi faizi ödeyenler bulunmaktadır. Bu oranlarla ülkede yatırım yapmak, mevcut çarkı döndürmek imkansızdır. Derneğimiz üyeleri ile bankalarımızın çifte standardına karşı birlikte hareket edecek ve yüksek faiz uygulayan bankaları deşifre edip ilgili makamlara bildireceğiz. Uygun oranlarda kredilendirme yapan bankalarla beraber çalışma kararı alınacaktır” dedi.

    “Daha Önce Uyarmıştık”

    Bilal Ülker; “Sökeli iş adamlarımızı ve esnafımızı bir yıldır sürekli olarak ikaz ederek bugünler hakkında uyarmaya, bilgilendirmeye çalıştık. Yine basınımızın huzurunda Mart ayı toplantımızda erken seçim kararı alınmamışken bile tüm kesimleri, dövizlerin ve faizlerin dikey yükseleceği, işsizliğin artacağı ve vergilerin yüksekliği konusunda uyarmış idik. Teknolojinin, Tarımın ve Turizmin ülkemizin geleceği için önemine dikkat çekmiştik. Ülkemizin refaha kavuşması Mutlu bir Türkiye için, hukukun üstün, bağımsız olduğu demokratik bir ortam oluşturmak, eğitimimizi dünya standartlarına, hatta üzerine çıkarmak gerekir” diye konuştu.

    Bilal Ülker açıklamasında Ankara ziyaretlerinde bölge milletvekilleri ve parti merkezlerine Söke’nin sorun ve taleplerini ilettiklerini belirterek; konu başlıklarıyla ilgili bilgiler de verdi.

  • Prof. Dr. Osman Okka: “Yabancı sermayeli bankaların davranışları kontrol altına alınmalıdır”

    KTO Karatay Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi İşletme Bölümü Başkanı Prof. Dr. Osman Okka, 24 Haziran seçimleri öncesi dolar üzerinde yapılan ekonomik operasyonu değerlendirerek, “Amaç Türk ekonomisini çökertmek ve arkasından Türkiye’yi bölmektir. Türkiye’deki yabancı sermayeli bankaların davranışları kontrol altına alınmalıdır. Geçmiş tarihlerde serbest piyasada bunların doları nasıl tetiklediklerini, ekonomiyi alt üst ettiklerini gördük” dedi.

    24 Haziran seçimleri öncesi dövizde yaşanan hareketlilik ile ilgili değerlendirmelerde bulunan KTO Karatay Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi İşletme Bölümü Başkanı Prof. Dr. Osman Okka, Türkiye’nin istikralı duruşunu bozmak isteyenlerin çeşitli araçları kullanarak ekonomik operasyona giriştiğini belirtti. Prof. Dr. Osman Okka, “Benzer yükselişleri 1997, 2000, 2001 tarihlerinde de görmüştük ve o dönem ekonomimiz büyük bir yıkıma sürüklendi. Şu anda ise ekonomimiz 2002 tarihine göre 3 kat daha güçlü, ekonomide serbest kur sistemi hakim ve iktidar ekonomiyi iyi derecede kontrol edip yürütüyor, bankacılık sistemi oldukça gelişmiş durumda, IMF ile ilgili bir borç politikamız yok ve hükümet ekonomik yönetime hakim. Ekonomi canlı bir varlık gibidir. Bazı yerler aksayabilir de hükümetin müdahalesiyle bunların çoğu giderilir. Fakat döviz ile Türk ekonomisini yıkmak için başlatılan saldırı çok farklı bir şey. Gördüğümüz kadarıyla döviz saldırısı küresel sermaye grupları ve emperyalist NATO ortaklarımız tarafından Türkiye’nin Suriye ve Irak’tan çıkması, İsrail karşıtı bir politika yürütmemesi, Akdeniz Gaz yataklarından pay almaması, küresel güç olmaması için yapılan Londra merkezli bir saldırıyı yaşıyoruz. Amaç Türk ekonomisini çökertmek ve arkasından Türkiye’yi bölmektir. Türkiye’deki yabancı sermayeli bankaların davranışları kontrol altına alınmalıdır. Geçmiş tarihlerde serbest piyasada bunların doları nasıl tetiklediklerini, ekonomiyi alt üst ettiklerini gördük” şeklinde konuştu.

    “15 Temmuz’un ardından bu kez ekonomi üzerinden saldırıyorlar”

    Dövizdeki hareketliliği Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesine bağlayan Prof. Dr. Okka, “Batı başkanlık sistemini kendisi kullanırken bize parlamenter sistemi dayattılar. En büyük tepkilerinden birisi sistem değişikliğine karşıdır” diye konuştu.

    Bugün ki dolar üzerinden yapılan spekülasyonların geçtiğimiz dönemlerde de farklı şekillerde karşımıza çıktığını aktaran Prof. Dr. Okka, “Bu saldırı 15 Temmuz gecesi tanklarla, uçaklarla, helikopterlerle yapıldı. Halkımız bu vahşi saldırıyı durdurdu. Böyle bir ekonomik saldırının geleceği çoktandır beklenmekteydi. Şimdi karşımıza çıktı. Burada Türkiye ekonomisinin çok güçlü ve sağlam olduğunu görüyoruz. Türk iş dünyasında, ekonomi çevrelerinde ve vatandaş nezdinde döviz kurları üzerinden bir panik ortamı üzerinden manipülatif bir sonuç almaya çalışıyorlar. Böyle bir harekete prim vermememiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.

  • Bankaların genel müdürleri Diyarbakır’da toplandı

    Diyarbakır’da bankaların genel müdürlerinin katıldığı istişare toplantısında konuşan Türkiye Bankaları Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, “Komşumuza bir şey olsa, bir sıkıntısı olsa düğünü olduğunda, acısı olduğunda ne yapıyorsak ticaret ortağıyız onu da yapmamız gerekiyor. Biz Sur’daydık da ama bunu yapmadık, arkadaşlar o zaman şunu söyleyeyim, yapmamız gerekiyordu. Buna rağmen benim genel müdürü olduğum bankanın eksiği olabilir, her şeyden haberimiz de olmayabilir. Bizi cezalandırın, bizi en iyi cezalandırma yöntemi oradan alıp öteki tarafa geçmektir, bunu yapalım” dedi.

    Bir otelde düzenlenen istişare toplantısına, Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, faaliyet yürüten bankaların genel müdürleri ve temsilcileri, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Ahmet Sayar, iş dünyasının temsilcileri ile davetliler katıldı. Programın açılış konuşmasını yapan DTSO Başkanı Ahmet Sayar, istişare toplantısının amacının, Türkiye’nin son yıllarda özel politikalar geliştirdiği işletmelerin finansa erişim sorunu, işletme kredilerinin önemli bir bölümünü oluşturan banka kredilerinin kullanımında yaşadıkları sorunlar ve diğer bölgelerden farklı olarak karşılaştıkları özgün koşulları bankaların temsilcileri ile paylaşmak ve istişarede bulunmak olduğunu söyledi. Sayar, “Bugünkü istişare toplantımızın konusu bölgemizde ve özelde Diyarbakır’da işletmelerimizin finansa erişiminde karşılaştıkları sorunlar. Finansmana erişim sorunu AB ve OECD ülkeleri ile kıyasladığımızda, Türkiye’nin önemli sorunlarından biri ve buna yönelik son yıllarda özel politika ve programlar geliştiriliyor. Bankaların yanında kamunun sunduğu kredi imkanları ve çeşitleri arttırılıyor ve kredi garanti fonu gibi kredi kullanım sürecini kolaylaştırılacak mekanizmalar güçlendirilmeye çalışılıyor. Diyarbakır gibi sosyo-ekonomik açıdan Türkiye’nin daha geri düzeydeki illerinde banka kredilerinin kullanımında sorunların farklılaştığını ve bu durumun kredi kullanımında farklı özgün koşullar oluşturduğunu görüyoruz. Özellikle teminat gösterme, yüksek kredi maliyetleri, teminat oranlarının yüksek olması, teminat olarak gösterilen gayrimenkullerin değerinin altında kabul edilmesi gibi farklı sorunlar işletmelerimiz tarafından dile getirilen önemli sorunlar. Bankalar açısından da bölgemizde yaşanan özgün koşullar nedeni ile kredi kullanımı daha riskli görülüyor ve özellikle bazı dönemlerde daha önce Sur ilçemizde yaşanan olaylardan sonra yaşadık bunu, bankaların kredi kullandırmak istemediklerini ve mevcut krediler ile ilgili de sorunlar yaşandığı üyelerimiz tarafından dile getirildi” diye konuştu.

    “Eksperin malı değerinin altında göstermesinden biz de rahatsızız”

    Daha sonra konuşan Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin aydın, bir malın değerinin gerçeği yansıtmamış olmasının iki farklı sonucu olduğunu söyledi. Birinci sonucun kendilerini etkilediğine dikkat çeken Aydın, şöyle devam etti:

    “Birinci sonuç bizi etkiyor. Benim elimde para var kredi vermek istiyorum teminata dayalı yapıyorum bu işi, teminatın değeri yeterli ama bu değerlendiren düşük gösteriyor. Bir banka teminata alacağı gayrimenkulün değerini kendi tespit etmiyor. Bu tespiti, Sermaye Piyasası Kurulu ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun, bunlar bir malın değerini doğru tespit eder bunlar bizim testlerimizden geçmiştir bunlar bu işi bilir, bunlar doğruyu bilir dedikleri ekspertizciler yapıyor. Yani malın değerini onlar tespit ediyor, eğer bir şeyin değeri doğru tespit edilmiyorsa inanın sizin kadar biz de rahatsızız. Tespit edilmiş bir değerin Diyarbakır’dan İstanbul’a giderken değer kaybetmesi söz konusu değil. Diyarbakır’dan ipotek, teminat kabul etmemek, ben açık söyleyeyim şehri görüyoruz hepimiz, adamın kafasına ya güneş geçmelidir ya da bir şey düşmelidir. Güzel güzel her şey pırıl pırıl, niye etmeyelim, niye yapmayalım. Algı gerçeğin önüne geçmiş gibi. Kredi Garanti Fonu güzel bir uygulama. En zor geçeceğini düşündüğümüz 2017 yılını son derece iyi geçirdik. Kredi Garanti Fonu hepimizin bildiği gibi bir kefalet sistemidir.”

    “Komşumuzun düğünü, acısı olduğunda ne yapıyorsak, bankalar olarak esnafa onu yapmamız lazım”

    Diyarbakır’da, belli belli bir dönemde bazı dükkanların açılamadığını, ticari hayata tam olarak devam edilmediğini vurgulayan Aydın, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Böyle bir hakikat varken dükkanını açamadığı için, malını satamadığı için alacağını alamadığı için sıkıntıya girmiş bir esnafa bankacılık sektörünün nefes aldırması lazım, vade vermesi lazım. Bu normal ticari hayatın kuralıdır. Komşumuza bir şey olsa, bir sıkıntısı olsa düğünü olduğunda, acısı olduğunda ne yapıyorsak ticaret ortağıyız onu da yapmamız gerekiyor. Biz Sur’daydık da ama bunu yapmadık, arkadaşlar o zaman şunu söyleyeyim, yapmamız gerekiyordu. Buna rağmen benim genel müdürü olduğum bankanın eksiği olabilir, her şeyden haberimiz de olmayabilir. Bizi cezalandırın, bizi en iyi cezalandırma yöntemi oradan alıp öteki tarafa geçmektir, bunu yapalım.”

    Konuşmaların ardından toplantı basına kapalı devam etti.