Etiket: Azaltılabilir

  • Hububat hasadında dane kaybı nasıl azaltılabilir

    İl Tarım ve Orman Müdürlüğü destekleriyle 2018 yılında kurulan Eskişehir Biçerdöverciler Derneği, biçerdöver paydaşlarını bir araya getirerek hububat hasatında dane kaybının aza indirilmesi için ortak akıl toplantısı düzenledi.

    Toplantıya Vali Yardımcısı Bekir Şahin Tütüncü, İl Tarım ve Orman Müdürü Dr. Emine Sever, Bakanlık Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü Temsilcisi Ziraat Mühendisi Haluk Emiroğlu, akademisyenler, Toprak Mahsulleri Ofisi Şube Müdürü Ercan Bakırtaş, Eskişehir Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Levent Özbunar, Eskişehir Pancar Ekicileri Kooperatifi Başkanı Halil Ünal, il müdür yardımcıları, şube müdürleri ile çok sayıda biçerdöverci katıldı.

    İl Tarım ve Orman Müdürü Dr. Emine Sever, toplantıda yaptığı konuşmada, hububat hasadında Bakanlığın belirlediği kabul edilebilir dane kayıp oranının yüzde 2 olduğunu belirterek, söz konusu kayıp oranının dahi ülke genelinde 2 milyon 500 bin dekardan elde edilecek ürün miktarına eşit olduğunu ifade etti.

    Tarımsal üretimde, hasat esnasında meydana gelen dane kayıplarının çok önemli olduğuna vurgu yapan Sever, hasat işleminin en önemli unsuru olan biçerdövercilerin örgütlenip bir çatı altında toplanmasıyla hem kendi sektörlerine hem de dane kaybının azaltılması suretiyle ülkemiz tarımına büyük katkı yapacaklarına inandığını belirtti.

    Daha sonra toplantıya katılan biçerdöverciler tarafından sektörün sorunları masaya yatırılarak, ortak akılla hasatta dane kaybının azaltılması ve sorunların çözüm yolları arandı.

    Diğer İllerden gelen biçerdövercilerinde konunun önemini bildiklerini ve kendileri de derneklerini kurarak, sektörün sıkıntılarının çözümü için hep birlikte çaba sarf edeceklerini ifade etmeleriyle toplantı sona erdi.

  • Prof. Dr. Kestioğlu: “İklim Değişikliğinin Etkileri Yeraltı Suları Beslenerek Azaltılabilir”

    Uludağ Çevre Teknolojileri Ar-Ge Merkezi (ULUÇEV) Genel Müdürü Prof. Dr. Kadir Kestioğlu, 22 Nisan 2016 tarihinde imzalanan Paris İklim Antlaşması’nı ve bu süreçte Türkiye’nin atması gereken adımları değerlendirdi. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin ayak seslerinin Türkiye’de de işitilir olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kestioğlu, bir an önce temiz enerjiye yönlenilmesi gerektiğinin altını çizdi.

    İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaşanmakta olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kadir Kestioğlu, “Mevsimsel değişiklikler, erken açan çiçekler, sel felaketleri, ani sıcaklık yükselmeleri gibi iklim değişikliğine bağlı bir takım farklılıklar ülkemizde de yaşanmaya başlanmıştır. Dolayısıyla ülke olarak gerekli tedbirleri almamız gerekmektedir” şeklinde konuştu.

    Tüm insanlığın ortak amacının, sürdürülebilir kalkınmanın benimsendiği, çevre kirliliğinin önlendiği, daha temiz ve daha yaşanabilir bir dünyaya ulaşmak olduğunu dile getiren Prof. Dr. Kestioğlu, “Bu sebeple zaman kaybedilmeden iklim değişikliğinin önlenmesine yönelik hem ulusal hem de uluslararası sorumluluklar yerine getirilmelidir. 22.04.2016 tarihinde imzalanan Paris İklim Antlaşması’nda, atmosferdeki ısı artışının 1,5 derece olarak sınırlandırılması ve 2030 yılına kadar karbon emisyonlarının da yüzde 40 oranında azaltılması temel hedef olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda ülkelere de bir takım sorumluluklar yüklendi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve diğer bakanlıklarda faaliyet gösteren ‘İklim Değişikliği Birimlerinin’ sorumlulukları arttırılmalı, Türkiye Yeşil İklim Fonu başta olmak üzere yüksek miktarda dış kaynak sağlamalı, 2050 yılı ve sonrasını kapsayacak, ‘Ulusal Katkı Beyanları’ hazırlamalı, temiz enerjiye hızla yönelmeli, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği konularında teşvik sağlanmalı, aynı zamanda karbon fiyatlaması sağlanarak karbon kullanımının önüne geçilmelidir” dedi.

    Yer altı sularının beslenmesinin de önemli bir tedbir olduğunu savunan Prof. Dr. Kadir Kestioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Hem Paris İklim Antlaşması’nda istenen zorunluluklar, hem de Türkiye’nin yerine getirmeyi taahhüt ettiği şartlar, elbette iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini belirli oranda önleyecektir. Ancak bu tedbirler uzun zaman alacaktır. Bunların yanında derhal uygulayabileceğimiz çok önemli bir tedbir vardır, o da mevcut Kentsel AAT’lerden çıkan suları ileri derecede arıtarak yeraltı sularını beslemektir. Türkiye kömür santrallerini yaygınlaştırmaya çalışırken, İngiltere’de ilk kez güneş enerjisi kullanımı, kömür santralleri kullanımını geçmiştir. Portekiz, kömür santrallerini 3 gün boyunca kapatarak güneş ve rüzgar enerjileri ile ülkenin enerjisinin yeterli olabileceğini göstermiştir.”

  • Meme Kanseri Riski Azaltılabilir

    Acıbadem Adana Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Demircan, emzirme, sağlıklı beslenme, düzenli spor yapma, yaşamla barışık ve huzurlu olmak gibi faktörlerin meme kanserine yakalanma riskini azalttığını bildirdi.

    Prof. Dr. Orhan Demircan, ülkemizde kadın kanserlerinin yüzde 25’inin meme kanseri olduğuna dikkat çekerek, “Amerika’da her 8 kadından, ülkemizde ise yakın zamana kadar her 12 kadından bir tanesi meme kanseri riski altındayken, şu anda bu rakam kadının iş ve sosyal yaşamın içerisine girmeye başlamasıyla gelişmiş ülkelerle benzer hale gelmiş bulunuyor” dedi. Prof. Demircan, temel hedefin kadınları meme sağlığı konusunda eğitip bilgilendirerek farkındalık oluşturmak olduğunu belirtti.

    Meme kanseri vakalarında artış olmasına rağmen erken tanı ile ölümlerin azalmasının sağlanabildiğini söyleyen Prof. Demircan, “Erken tanının sağlanmasında en önemli yöntemler arasında kendi kendini muayene, hekim muayenesi ve mamografi yer alıyor. Kadınların 20-40 yaş arasında her ay kendi kendini muayene etmesi, 3 yılda bir hekim muayenesine gitmesi yeterli oluyor. 40 yaşından sonra ise her ay kendi kendini muayene etmenin yanı sıra her yıl mamografi ve hekim muayenesini öneriliyor. Özellikle hiçbir meme yakınması bulunmayan kadınların bu yöntemleri uygulaması büyük bir önem teşkil ediyor” diye konuştu. Meme hastalıkları konusunda deneyimli bir hekimle iletişim kurulması gerektiğine vurgu yapan Prof. Demircan, erken tanının sağlanmasındaki en büyük sorunun meme sağlığı merkezlerinin eksikliği olduğuna da dikkat çekiyor.

    ELE GELEN ŞİŞLİĞE DİKKAT

    Memede ele gelen şişlik, meme başında kanlı akıntı, meme başında kaşıntılı bir lezyonun bulunmasının hastalığın erken tanınmasını sağlayan önemli bulgular olduğunu söyleyen Prof. Dr. Demircan, “Meme kanserinde risk faktörleri; ailede meme kanseri öyküsünün bulunması, çocuk doğurmamış olmak veya 30 yaşın üzerinde doğum yapmış olmak, erken adet görme, geç adetten kesilme, adet sonrası uzun süren hormon tedavisi olarak sıralanıyor” dedi. Ancak risk faktörü olmadığında meme kanseri olunmayacağı algısının doğru olmadığını kaydeden Prof. Dr. Demircan, meme kanseri hastalarının yüzde 80’inde bu sayılan risk faktörlerinin hiçbirisinin bulunmadığını hatırlattı.

    Meme ile özel olarak ilgilenen cerrahların temel hedefinin en iyi yaşam beklentisi ve yaşam olanağı sağlayan tedavi şeklini seçmek, olanaklı ise hastayı ameliyathaneden kendi memesi veya yerine yapılan bir meme ile çıkarmak olduğunu anlatan Prof. Dr. Demircan, erken tanı alan hastaların büyük bir bölümünde memenin korunabildiğini vurguladı. Prof. Dr. Demircan, şöyle devam etti:

    “Erken tanı alan hastalarda uyguladığımız özel yöntemlerle koltuk altındaki tüm lenf bezlerini çıkartmadan tedavi yapma şansımız bulunuyor. Bu yöntemin uygulanabildiği hastalarda kolda şişme, ağrı, kolu kullanamama gibi olumsuzluklar olmuyor, daha kaliteli ve sorunsuz bir yaşam sürdürebilme şansı elde edilebiliyor.”

    Prof. Dr. Orhan Demircan, meme kanserinde riski azaltan faktörleri şöyle açıkladı:

    “Emzirme, diyetteki yağın kısıtlanması, sebze, meyve, lifli gıda ile beslenme, fazla kilodan kaçınma, raf ömrü uzun gıdalarla beslenmeme, sık alkol alımının azaltılması, ergenlik döneminde düzenli spor yapma, yaşamla barışık ve huzurlu olmak gibi faktörler meme kanserine yakalanma riskini azaltıyor.”

    Kadınlarda sık görülen bu hastalığın farkında olmanın ve önemini kavramanın, hastalıkla hazır ve donanımlı olarak karşılaşılmasını sağladığını söyleyen Prof. Dr. Demircan, meme kanserini yenebilmenin en önemli unsurunun riskin farkında olmak ve gereklerini yerine getirmek olduğunu sözlerine ekledi.