Etiket: Anne’ye

  • (Özel Haber) Çocuğunun yumurta alerjisi, anneye tavuk çiftliği kurdurdu

    Mersin’de çocuklarının yüksek derecede genetik geçişli yumurta alerjisi nedeniyle köylerden doğal yumurta toplarken karşılaştığı bozuk yumurta üzerine, bir anda Türkiye’nin ilkleri arasında yer alan biyogüvenlikli salma gezen tavuk çiftliğini kuran Nesrin Pamuk, 2,5 yılda Türkiye’ye organik yumurta satmaya başladı.

    Oğullarının yumurta alerjisi, inşaat mühendisi ve iktisatçı, iki çocuk annesi Nesrin Pamuk’a tavuk çiftliği kurdurdu. Çocuklarının yumurta yiyebilmeleri için köy köy dolaşarak doğal yumurta alan Pamuk, bir inşaat şirketinde inşaat mühendisi olarak çalışırken, kendini bir anda Toros Dağları’nın eteklerinde 10 dönüm arazide tavuk ve organik yumurta üretirken buldu. 2015 başlarında çocukları için aldığı yumurtalardan birinin bozuk çıkmasıyla işe başlayan 42 yaşındaki Pamuk, kurduğu salma gezen tavuk çiftliğinde bugün ulaştığı günlük 3 bin 500 organik yumurtayla taleplere yetişemiyor.

    Genç bir girişimci iş kadını olan Anne Pamuk, Mersin’in merkez Mezitli ilçesine bağlı, kente yaklaşık 35 kilometre mesafede Kuzucu Mahallesi’ndeki ‘Nesrin Pamuk Salma Gezen Tavuk Çiftliği’nin kapılarını İHA’ya açtı. Tavuk ve yumurta üretiminden paketleme ve dağıtıma kadar tüm işleri eşi Ünal ve büyük oğlu Ali Engin ile birlikte yapan Nesrin Pamuk, çocuklarına doğal yumurta ararken çıktığı yolda bugün geldiği noktayı anlattı.

    Çocuklarının alerjisi çiftlik kurdurdu

    Tavuk çiftliği kurmanın aslında kendilerine çok yabancı olduğunu dile getiren Pamuk, bu işe bir kadın ve anne olduğu için çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere başladığını ifade etti. “Her şey oğlumun yüksek derecede genetik geçişli yumurta alerjisinden kaynaklı köylerde doğal ve taze yumurta ararken bozuk bir yumurtaya denk gelmemizle başladı” diyen Pamuk, bozuk yumurtayı şikayet etmek üzere başvurduğu Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü’nde organik yumurta sektöründe açık olduğunu öğrendiğini, annelik içgüdüsüyle tüm annelerin ve çocuklarının ihtiyacını karşılamak üzere harekete geçerek işe başladığını ifade etti.

    “Hem kendi derdime çözüm buldum hem de diğer çocukların annelerine bir yol göstermiş olduk”

    İnşaat şirketindeki işini bırakıp bu işe yöneldiğini anlatan Pamuk, “Önce sadece ben ve birkaç köylü kadınla birlikte bu işi yapıyorduk. Sektördeki açığı da görünce eşim de işe dahil oldu, işi büyüttük. Artık bunu hobi olarak değil, meslek olarak yapıyoruz. 10 dönüm arazide salma gezen tavuk yumurtacılığı yapıyoruz. Sektörde bir ilki yapıyoruz, çünkü her türlü biyogüvenlik önlemleri alınmış bir şekilde yapıyoruz. Türkiye’de çok az sayıda kurulu çiftliklerden biriyiz. Tescilliyiz, ruhsatlıyız. Pamukköy markasını oluşturduk. Benim gibi çocuklarına yumurta yediremeyen, taze yumurtaya ulaşamayan annelere ulaşmış olduk. Hem kendi derdime çözüm buldum hem de diğer çocukların annelerine bir yol göstermiş olduk. Projemiz Çukurova Üniversitesi Veterinerlik Fakültesinde ders olarak okutuluyor” dedi.

    “Taleplere karşılık veremiyoruz”

    Yaklaşık 2,5 yılda üretim kapasitelerini artırarak yüksek oranda yumurta adedine ulaştıkları bilgisini veren Pamuk, “Sektörde ciddi bir talep var. Bununla ilgili ‘satışta sıkıntı yaşar mıyız’ diye düşünmüştük ama insanlar gelip yerinde gördükleri zaman güvenlerini yeniden tazelediklerinde, bize inandıklarında, böyle de bir ihtiyaçları varsa hemen bizimle iletişime geçiyorlar. Taleplere şu an karşılık verecek kadar çok üretim yapamıyoruz. Üretimi artırma çabasındayız. En kısa zamanda kapasitemizi ikiye katlayıp, bütün bu ihtiyaçlara cevap verebileceğimizi ümit ediyorum” diye konuştu.

    “10 dönüm arazinin üzerini fileyle kapatan ilk çiftliğiz”

    Salma gezen tavuk yumurtacılığında en önemli şeyin, hayvanların doğayla ilişiklerini kesmeden, ancak uçucu yırtıcılar ile salmonella ve kuş gribi gibi hastalıklardan korumak amacıyla arazinin üzerini dolu filesiyle kapatmak olduğu bilgisini veren Pamuk, “Çünkü bu hayvanlara antibiyotik, ilaç veremezsiniz, hiçbir kimyasala maruz bırakamazsınız bu hayvanları. Bu sebeple biz biyogüvenlik önlemlerini tam teşekküllü aldık. Alana, ayakkabılarımızı dezenfekte ederek giriyoruz. Açık arazi, yağmurdan, kardan, fırtınadan, doludan, güneşten her türlü etkiye maruz. Kanatlı yırtıcılardan ve dışarıdan gelebilecek olan hastalıklardan da bu şekilde izole etmiş oluyorsunuz hayvanları” ifadelerini kullandı.

    Tavukların doğal beslenmelerini sağlamak için araziye arpa, buğday, korunga, fiğ, yonca, ıspanak gibi uzun süre dayanabilecek olan bitkiler ektiklerini ve rahatça gezebilecekleri ortamlar hazırladıklarını aktaran Pamuk, şöyle devam etti: “Onların burada refahını sağlamaya çalışıyoruz. Son derece titiz bir şekilde uğraşıyoruz. Aynı zamanda burada yine uygulamada bir ilktir, kül havuzu, kum havuzu, kireç havuzu gibi, kendi kendilerini rahatlatabilecekleri alanlar yaratmaya çalışıyoruz. Bu da maalesef sektörde bir ilkmiş. Hiçbir salma gezen tavuk yumurtacılığı yapan çiftlikte maalesef bu şekilde 10 dönüm arazinin üzerini komple dolu filesiyle kaplayan meslektaşımıza rastlayamadık. Hem böyle bir ilkiz hem de komple arazide elektrik ihtiyacını güneş enerjisi paneliyle temin ediyoruz. Doğaya saygılıyız, saygıda kusur etmemeye gayret gösteriyoruz. Kanatlılarımıza da aynı şekilde saygılıyız.”

    “Üretimimiz günlük 3 bin 500, aylık 150 bin yumurta”

    Çiftlikte yaklaşık 3 bin 500-4 bin arasında kanatlı bulunduğunu belirten Pamuk, sürekli tavuk üretimi yaptıklarını da dile getirerek, şunları söyledi:

    “Günlük yumurta üretimimiz 3 bin ile 3 bin 500 arasında. Aylık üretimimiz de 150 bini buluyor. Her şeyle aile olarak kendimiz ilgileniyoruz. Yumurta alerjisi olan oğlum da işe dahil oldu. Hep beraber koordineli bir şekilde hayvanların yemlemesi, alanda gezmesi, yumurtanın toplanması, paketlemesi, satış ve dağıtım ağını teker teker biz yapıyoruz. Yumurtaları eşimle birlikte topluyoruz, temizliyoruz, paketliyoruz ve tüketici ekstra taze tüketebilsin diye aynı gün günlük süt dağıtır gibi market raflarına yumurta dağıtımını sağlıyoruz. Bunun sonucunda da müşterilerimize ürün yetiştiremiyoruz.”

    “Hedefimiz, önce Türkiye’yi doyurmak, ardından ihracat”

    Şu anda Mersin dışında, üretimin yüzde 50’sini Ankara’daki yerel market zincirlerine gönderdiklerini söyleyen Pamuk, “Hedefimiz, önce Türkiye’yi bu konuda doyurabilmek, daha sonrasında da ihracat. Bu anlamda burayı büyütebilmek için de ciddi bir koordinasyona ve ekibe ihtiyaç vardı. O ekibi de sağladık. Hep birlikte büyük bir aile şirketi, büyük bir üretici olacağız, inanıyorum. İhracata da hoş geldin diyeceğiz” dedi.

  • (Özel Haber) Yatalak anneye engelli kızı bakıyor

    Diyarbakır’da 10 yıl önce geçirdiği felç nedeniyle yatalak kalan ve hiçbir ihtiyacını karşılayamayan 67 yaşındaki Nuriye Erbey’in tüm bakımını engelli kızı Songül yapıyor. Tüm zorluklara rağmen yaşama tutunmaya çalışan anne ve kızı, kendilerine uzatılacak yardım elini bekliyor.

    Nuriye Erbey, şeker hastalığı ile mücadele ederken yaklaşık 10 yıl önce felç geçirdi. Boynundan aşağısını kullanamayan 67 yaşındaki talihsiz kadın, hayatının geri kalan kısmını yatakta geçireceğini öğrenince dünyası başına yıkıldı. Konuşma zorluğu çeken ve hiçbir ihtiyacını tek başına gideremeyen Nuriye Erbey’in görme engelli kızı, kendisini hayata bağladı. Annesinin tüm ihtiyaçlarını tek başına gideren, onunla bir bebek gibi ilgilenip hayata tutunmasını sağlayan Songül Erbey’in, en büyük korkusu ise annesinin hayatını kaybetmek.

    “Annem ölürse ben ne yapacağım”

    Diyarbakır’ın Sur ilçesinde geçtiğimiz yıl çıkan çatışmalar nedeniyle ilçedeki evlerini terk etmek zorunda kalan Erbey ailesi, hayatlarını sürdürmek için sosyal konutlara taşındı. İki odalı evde, komşularından uzakta yapayılnız yaşama tutunmaya çalışan anne ve kızı, tüm zorluklara birlikte göğüs gerdi. Anne kız, kalan ömürlerini daha iyi şartlarda sürdürmek istiyor.

    Annesi ve kendisinin yaşadığı zorlukları anlatan 33 yaşındaki Songül Erbey, “Annem hem şeker hastası hem de felç geçirdi. Yataktan kalkamıyor. Ara sıra doktorlar gelip bakımını yapıyor ama daha çok ben onunla ilgileniyorum. Benim de vaktimin dolduğunu hissediyorum. En çok korktuğum şey annemi kaybetmek. Annemi kaybedersem ben ne yapacağım tek başıma. Bana da para lazım olacak, yemek lazım olacak, bakıma ihtiyacım olacak. Hayat çok zor. Görmede bozukluk yaşıyorum, kan azlığı var ben de kalbimden de rahatsızım. Bize yardım ediyorlar, bez ve çeşitli ihtiyaçlarını karşılıyorlar ama bu yeterli olmuyor. Annemin tedavi masrafları için de yardım istiyoruz” dedi.

  • Bakan Yılmaz: “Bu ülkede kucağında çocuklu anneye çelme takılmıyor”

    Türkiye’de okul çağında 833 bin Suriyeli çocuk olduğunu bunlardan 479 bininin Türk çocukları ile aynı eğitimi aldığını belirterek, “En kısa süre içinde yüzde 58’ini kapsama içine aldığımız bu evlatlarımızın tamamını, kendi eğitim sistemimizin içerisinde evlatlarımız hangi eğitimi alıyorsa onlarda da vermeyi sağlayacağız” dedi.

    UNESCO Türkiye Milli Komisyonu 3. Büyük Buluşması’nın Antalya’nın Kundu Turizm Bölgesi’nde bir otelde başladı. Buluşmanın açılışında konuşan Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Türkiye’de UNESCO ve Milli Komisyo’nun çalışmaları hakkında farkındalığın arttırılması gerektiğini belirtti.

    Bu noktada ilgili paydaşların katılımı ve görüşleri yeni bir yol haritasının belirlenmesinde önemli olduğunu aktaran Bakan Yılmaz, “Barış, hoşgörü, diyalog uzlaşmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç durulan bu dönemde UNESCO’nun çalışmaları ayrı bir önem kazanıyor. Milli Eğitim Bakanı olarak, UNESCO Türkiye Milli Komisyonunun çalışmalarını her zaman destekledik, desteklemeye devam edeceğiz” diye konuştu.

    “Kaliteli eğitim için çalışıyoruz”

    Birleşmiş milletler (BM) tarafından kabul edilen 17 sürdürülebilir kalkınma hedefinin dördüncüsü olan, “Kat sayıca eşit ve kaliteli eğitim sağlamak ve herkes için hayat boyu öğrenme imkanlarını geliştirme” hedeflerini UNESCO tarafından merkeze alınmasını önemli bulduğunun altını çizen Bakan Yılmaz, “Eğitim her bireyin her temel hakkı ve sürdürülebilir kalkınma için bir ön koşuldur. Herkesin katsayıca eşit ve kaliteli eğitim almasını sağlamak bakanlığımızın önceliğidir. Bu doğrultuda, eğitimin müfredatının güncelleştirilmesi, yeterli sayıda ve nitelikte öğretmen istihdam edilmesi, derslik başına düşen öğrenci sayısının azaltılması, ikili eğitimden tam gün eğitime geçilmesi,bununda 2019 yılı sonuna kadar tamamlanması, okullarda bilgi ve teknolojinin kullanılması, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, kısaca daha kaliteli eğitim için çalışmalarımız devam ediyor” dedi.

    “833 bin Suriyeli çocuktan 479 bini okulda”

    “Bu eğitimi sadece Türkiye’deki 79 milyonluk vatandaşlarımız için istemiyoruz” diyen Bakan Yılmaz, “Ülkemize gelmiş olan, geçici olarak ülkemizi kendi evi gibi gören kim olursa olsun, bunların başında da Suriyeliler geliyor. 3 milyona yakın Suriyeli ülkemizde yaşıyor. Bunların eğitim çağındaki olan çocuklarının sayısı 833 bin üzerinde. İstiyoruz ki kendi evlatlarımıza hangi eğitimi veriyorsak, onlara da o eğitimi verelim. Bu eğitim öğretim yılında 153 binden fazla Suriyeli öğrenci kendi okullarımızda aynı eğitim görüyor Türkçe müfredatla. Bir de geçici eğitim kampları var. Bu kamplarda da 325 binin üzerinde Suriyeliye eğitim veriyoruz. İkisinin toplamı 479 bin yapıyor. Buda eğitim çağında olan Suriyelilerin yüzde 58’ ine denk geliyor. Suriye’deki sorun en kısa zamanda çözülsün bu misafirlerimiz kendi vatanlarına dönsünler. Ola ki bu süreç uzun sürecek, öyle görünüyor, o zaman da en kısa süre içinde yüzde 58’ini kapsama içine aldığımız bu evlatlarımızın tamamını yüzde 100’ünü, kendi eğitim sistemimizin içerisinde evlatlarımız hangi eğitimi alıyorsa onlarda da vermeyi sağlayacağız” dedi.

    “Suriyeliler için 30 okul yapıldı”

    Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı yerde 2019 yılına kadar, 120 okulun inşaatının tamamlanmasının planlandığını aktaran Bakan Yılmaz, “ Bugüne kadar 30’a yakın okul sadece Suriyeliler için yapıldı. Çok kısıtlı imkanlara rağmen uluslararası toplumdan çokta büyük katkı aldığımız söylenemez. En son AB’den 90 milyon Avro katkı geldi, onunda kullanacağız. OECD’nin yeni eğitim raporu yayınlandı. Bu rapora göre OECD ülkeleri GSMH’nın 5.2 sini eğitime harcamakta. Biz GSMH’nin yüzde 5.1 eğitime harcıyoruz. OECD ile Türkiye’nin eğitime ortalama harcamaları üç aşağı beş yukarı aynı. Bu ayırdığımız kaynağı etkin, doğru yer ve zamanda kullanmak. Bütçemizden en çok payı nereye ayırırsanız oraya önem veriyorsunuz demektir. Bugün Türkiye bütçesinin yüzde 20 eğitime ayırıyor. Bu hükümetin önceliği eğitimdir” dedi.

    “Sorumluluğumuz Türkiye kadar büyük”

    Türkiye’de 18 milyon öğrenci olduğunu kaydeden Bakan Yılmaz, “ 7 milyonun üzerinde yüksek öğrenim alan öğrencimiz var. Sorumluluğumuz Türkiye kadar büyük. 4 milyona yakın lisans eğitimi alan öğrencimiz var. Avrupa’da en fazla yüksek öğretime giden öğrenci Türkiye’dedir desek doğrudur. Sürdürülebilir kalınma için mutlaka eğitim gerekiyor. Bizde eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak istiyoruz. Son dönemde sınıflarda mevcut ilköğretimde 25, ortaöğretimde 22 oldu. Yani 30’un altına düşürüyoruz. Teknolojik gelişmeleri evlatlarımıza ulaştırıyoruz. 1 milyon 300 binin üzerindeki tablet bilgisayarları öğretmen ve öğrencilerimize dağıttık” dedi.

    “Hanım profesör oranı AB’de yüksek”

    Bakan Yılmaz şöyle konuştu:

    “Üniversitelerimizde hanım profesörlerin oranı yüzde 30, AB’de yüzde 15. Avrupa’nın eğitilmiş hanım akademisyen bakamından iyi bir noktada olduğunu söyleyebiliriz. Hanım kardeşlerimiz siyasette de aktif. Masa başında oturmak kolaydır ama halkın içinde halkın sorunlarının içinde olmak daha zordur. Ama siyasette de hanım kardeşlerimizin sayısını arttığını görmekteyiz. 4 milyon yakın öğrencimiz lisans eğitimi alıyorsa Türkiye’nin geleceği aydınlıktır.”

    “Kucağındaki çocuklu kadına çelme takılmıyor”

    Yüzde 44 olan meslek eğitimi oranını yüzde 60’a çıkarmayı hedeflediklerini aktaran Bakan Yılmaz, “Okul öncesi eğitimi zorunlu eğitim kapsamına almayı düşünüyoruz. Yabancı dil sorununu çözmek için 720 saat olan İngilizce dersini iki katına artıralım istiyoruz. Eğitim fakültelerinde daha nitelikli öğretmen yetiştirmeyi planlıyoruz. YÖK Başkanlığımız Eğitim Fakülteleri’ne taban puan getirerek daha iyi konuma getirmek istiyoruz. Ekonomik açıdan süper ülkeler var ama kültürel olarak sıralama yapılsa Türkiye ilk 5’te yer alır. Böyle bir kültür mirasçıları olarak bize büyük sorumluluk düşüyor. Kucağında çocuğuyla ülke arayanlara bu ülkede çelme takılmıyor. Biz kültürde süper güçler arasındayız. Bizim petrolümüz doğalgazımız yok ama milli geliri ilk 20 ülke içinde yer alan ülke isek biz bunu eğitim sistemimizden, eksikliklerimize rağmen, yetişen insanlar sayesinde geldik. Bu iyi bir yolda olduğumuz gösteriyor. Her gün yeni şeyler geliyor. Biz bu yarışta geri kalmayacağız” diye konuştu.

    Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Başkanı Prof.Dr Yekta Saraç ise bu büyük buluşmanın ana teması “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramının, insanoğlunun tabiatı kavrama sürecinde, yeryüzündeki yaşamına farklı bir bakış açısı önerdiğini kaydetti.

    Sürdürülebilir kalkınmanın insan odaklı olması gerektiğini vurgulayan Saraç, küresel problemleri çözme ve anlamlı sonuç alma safhasının temelini teşkil eden bilimsel ve teknolojik yöntemlerin, eğitim kavramıyla iç içe yürüdüğünü belirtti.

    “Topluma hizmet”

    Birleşmiş Milletlerin ve UNESCO’nun çeşitli raporlarında belirtildiği gibi sürdürülebilir kalkınma, küresel ve yerel çıkarlar arasında bir denge sağlamaya çalışarak, küresel şartları olduğu kadar ulusal, yerel ve bölgesel şartları da dikkate alması gerektiğine değinen Saraç, “Burada yüksek öğretime baktığımızda;yüksek öğretimin birinci fonksiyonu eğitim, öğretim ve araştırmadır. Odak, topluma hizmettir. Yüksek öğretimde önümüze koyduğumuz çalışmaların hedefi, yetiştirdiğimiz bireylerin dünyanın değişen koşullarına uyum sağlayabilecek bilgi, beceri ve yetkinliklerle donatılması, insan hakları ve demokrasi, çevresel-kültürel ve estetik değerler konularında duyarlı, aktif vatandaşlar olmalarıdır” dedi.

    “Temel bilimler öğrenciler tarafından tercih edilmiyor”

    Yüksek öğretim Kurulu olarak bölgesel kalkınmada üniversitelerin rolünü daha belirli, daha etkin hale getirmek amacıyla Türkiye’nin ihtiyacı olan alanlarda 5 üniversiteye “Misyon Farklılaşması” temelinde ayrı bir rol belirlediklerinin altını çizen Saraç,“ Böylece, üniversite olmanın şumüllü yapısından uzaklaşmadan bölgesel gelişmede ve belirli bir alanda o üniversitenin öne çıkmasını bekliyoruz. Ülkemizin en çok ihtiyacı olan temel bilimler alanları son yıllarda öğrencilerimiz tarafından hiç tercih edilmiyor, onlarca değerli öğretim üyemizin bulunduğu bu bölümler neredeyse kapanma noktasına geliyordu. Bu programları tercih eden ilk 25 bindeki öğrencilere burs verilmesi ve rasyonel kontenjan politikası ile bu sorun çözümlendi ve bugün temel bilimlerimiz yeniden üniversiteler yapıda canlılık kazandı” diye konuştu.

    “ Ziraat,orman, su bölümlerinin önemi”

    Türkiye açısından stratejik önem taşıyan ziraat, orman ve su ürünleri gibi programlarının, temel bilimler gibi üniversitelerde değer kaybedenler arasında girmeye başladığına aktaran Saraç, “Yükseköğretimde bu fakültelerin yöneticileri, öğretim üyeleri ve sektörle bir dizi çalışma gerçekleştirdik. Devlet üniversitelerinde bu programları tercih ederek yerleşen ilk 3 sıradaki öğrencilere eğitim süreçleri boyunca YÖK bursu veriliyor. Bu yıl, bu programdan 630 öğrencimiz yararlanıyor. Sürdürülebilir kalkınmanın esas itibariyle ekoloji ve ekonomi arasında bir denge kurarak yol almak olduğunu düşünürsek, gerek temel bilimlerde ve gerekse tarım ve su ürünlerinde gelecek nesiller açısından aldığımız bu kararların son derece isabetli olduğu görülmektedir” ifadelerini kullandı.

    “10 üniversitede göç merkezler kuruldu”

    Saraç, konuşmasına şöyle devam etti:

    “Tüm bunları gerçekleştirirken sosyal ve ekonomik politikaların yüksek önemini de gözardı etmemekteyiz. Bu bağlamdan olmak üzere son yıllarda önem taşıyan göç merkezli çalışmaları da üniversitelerimiz de hızla oluşturmaya başladık. 10’a yakın üniversitemizde göç ile ilgili merkezler kuruldu, bu yıl alanlara bağlı seçtiğimiz doktora konuları arasında göç çalışmaları bilim dalları da yer almaktadır.”

    “Enerji tasarrufu sağlayan yatırımların önemi”

    Çevreye duyarlı ve enerji tasarrufu sağlayan yatırımlar, sürdürülebilir ekonomi uygulamalarına yer verilmesinin bölgesel kalkınma açısından önemli bir fırsat olduğunun altını çizen Saraç, “Doktora konuları ve bursların seçiminde enerji mühendisliği bilim dalı da önemli bir yer almıştır. Yani yetiştirdiğimiz gelecek nesillerde özellikle doktora alanları konularında, alan seçimlerinde ülkemizin 21. Yüzyıl gereklerini önde tutmaktayız. Doktoralarda, devlet fonlamalarında bu kavram önceliklerimiz arasındadır” diye konuştu.

    “Kalite kavramı”

    Bir ülkenin beşeri sermayesinin, o ülkenin var olabilmesinin en güçlü dinamiği olduğunu vurgulayan Saraç, “Bu beşeri sermayenin oluşumuna katkısı dolayısıyladır ki, üniversite ve yükseköğretim olgusu eskisinden daha da önem verilir bir tarzda, ülkelerin strateji belgelerinde yer almaktadır. Fakat bu beşeri sermaye sayısal verilerden ziyade keyfiyet ve nitelikle bir anlam kazanmaktadır. Bu ise nitelikli bilginin ve nitelikli insan gücünün önemini öne çıkarmaktadır. Bu bağlamda ise kalite kavramı öne çıkmaktadır. Bu nedenle, yeni YÖK olarak eğitim-öğretimin niteliğini yükseltecek faaliyetler çerçevesinde yükseköğretimde kalite güvencesi sistemini kurduk. Kalite Kurulu, yoğun bir şekilde çalışıyor. Kalite kavramını, Türk yükseköğretimine yerleştirmekte kararlıyız. Üniversitelerimizin topluma hizmet fonksiyonunun sadece ürettiği, geliştirdiği bilgiyi topluma servis etme olarak algılamadığımızı, üniversitelerimizin toplumun hassasiyetleri ne ve milli değerlere duyarlı, toplumun sorunlu alanlarına dikkat çeken, bu alanlara yönelik iyileştirme çabalarında öncü rol üstlenen kurumlar olması gerektiğini de bir kez daha vurgulamak isterim” ifadelerini kullandı.

    “Somut olmayan kültür”

    AK Parti Sakarya Milletvekili Mustafa İsen de, “Türkiye kültürel anlamda süper bir güçtür. Bunun uluslar arası arenada konumumuz güçlendirmede önemli enstrümandır. Faaliyete alanından biri zinde doğduğu ve bu doğuşa paralel olarak gelişme gösterdiğidir. Eğer biz bu meselelerin zihnimizde olumlu bir oluşuma imkan sağlarsak bunların sonucu olumlu olur. Savaş ekersek savaş barış ekersek barış ile karşı karşıya kalırız. UNESCO uluslar arası anlamda işlevsel bir boyutu var. Katılımcılar kanaatlerini cesaretle ve özgüvenle ifade etsinler. Bunların hem Türkiye hem de dünya açısından önemli katkıları olacaktır. Bu olumlu gelişmelerden ve konjektürel tavırlara uygun yaklaşımlarsan birisinin de somut olamayan miras konusunda hem uluslar arası düzeyde hemde Türkiye’de elde edilen kazanımlarıdır. Türkiye’nin kültürel birikimi büyük ölçüde somut alanlarda çok önemli birikimlere sahibiz ama, somut olamayan alanlar Türk dünyasının daha büyük zenginliklerinden biridir. Bu konuya dikkat çekilmiştir” dedi.

    “Kültür seçkin faaliyeti alanından çıkacak”

    UNESCO’nun en güzel sloganlarından biri ‘Herkes için eğitim’ olduğunu aktaran İsen, “Kültür eğitime göre onun bir üstünde kurulabilecek bir faaliyet alanı. Özellikle çağdaş kültür. Gelecek yıllarda öngörüyorum. Şimdiden motta olarak ifade ediyorum. Yakın dönemde biz herkes için kültür sloganı ile de hareket edeceğiz. Ve kültürü bir seçkinlerden faaliyeti olmaktan çıkaracağız, çok daha geniş kitlelere ulaşmış ve yeni imkan olarak değerlendireceğiz. Bu yaklaşımın dünyayı zenginleştirecek önemli bir faaliyet olacağını düşünüyorum” dedi.

    Programa, Bakan İsmet Yılmaz’ın yanı sıra, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, UTMK Başkanı Prof.Dr. Öcal Oğuz, UNESCO Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bölüm Direktörü Gülser Corat, Büyükelçi Lale Ülker, UNESCO temsilcileri ve akademisyenler katıldı.

  • İranlı anneye anlamlı ziyaret

    Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, oğlunun katilini idam sehpasında affederek dünyanın gündemine oturan ve 2014 yılında Maltepe Belediyesi tarafından yılın annesi seçilen İranlı Samareh Ali Nezhad’ı, yaşadığı Royan kentinde ziyaret etti. Kılıç’ı evinde konuk eden Nezhad, “Yılın annesi olduktan sonra İran’da affetme olaylarında büyük artış oldu. İdamlar azaldı” dedi.

    Tahran 22. Bölge, Royan ve Nişabur Belediyeleri ile kardeşlik ve işbirliği protokolleri imzalamak için meclis üyeleri ile birlikte İran’a giden Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, oğlunun katilini affederek idam sehpasından kurtaran ve Maltepe Belediyesi tarafından 2014 yılında yılın annesi olarak dünyaya tanıttığı Samareh Ali Nezhad’ı, İran’ın Royan kentindeki evinde ziyaret etti.

    “İran’da kız kardeşim var”

    Nezhad ailesine, samimi ve misafirperver karşılaması için teşekkür eden Kılıç, şunları söyledi:

    “Bu olayı öğrendikten sonra İran Başkonsolosu ile irtibata geçerek kendisine yılın annesi ödülünü verdik. Ardından 2015 yılında Dünya Barış Günü’nde Samareh hanımla güvercin uçurarak, dünyaya barış mesajı vermek istedik. Kısa sürede davetimize olumlu cevap verdi. Ben de Royan’a gelerek, kendisini ziyaret edeceğime söz verdim. Ve sözümü tuttum. Biz 6 erkek kardeşiz ama benim İran’da bir kız kardeşim var. Kolay değil evlat acısını dindirmek, katilini bağışlamak. Ancak insan sevgisi olan Anadolu Hümanizmi’ni içselleştirerek anlayabiliriz. El Nezhad Ailesi İran ’da yuvamız oldu. Samareh El Nezhad ’ın sevgi dolu yüreği; Maltepelilerin teveccühü ile aldığı Anadolu Hümanizmi ve Yılın Annesi ödülleriyle tüm dünyaya açıldı ve Maltepemizle birlikte tanıtıldı. Böylesine bir değere öncülük etmekten onur duyuyorum. Yüreğinde sevgi ile dünyaya bakan herkes; benim bacım, kardeşim ve canım. Samareh El Nezhad, başka bir dünya mümkün dedi. Oğlunun katilini tek bir tokat karşılığında idam sehpasından aldı. Ne mutlu ki böyle bir değeri ve umudu dünyaya duyurmak için öncü oldum” diye konuştu.

    “Affetmeler arttı”

    Başkan Kılıç ve beraberindeki heyeti evinde ağırlayan Samareh Ali Nezhad ise, “Oğlumun katilini idam sehpasından indirmem İran’da geniş yankı buldu. Buradaki bütün televizyonlar ve gazeteler benden bahsediyordu. Ancak dünya beni Maltepe Belediyesi’nin yılın annesi seçmesi ile tanıdı. O ödülü aldıktan sonra dünyanın dört bir yanından kadınlar evime geldi. Almanya, Lübnan, Türkiye ve Fransa’nın da aralarından bulunduğu 12 ülkeden yüzlerce anne evime geldi. Bu olaydan sonra İran’ın dört bir yanında yüzlerce kadın, çocuklarının katilini ipten aldı. Affetme olaylarında büyük artış oldu. Affetmenin insana verdiği iç huzuru, kısas ve intikam duygusu hiçbir zaman veremez. Affettikten sonra iç dünyamda çok farklı bir huzur yaşamaya başladım. İnanıyordum ki oğlum öbür dünyada çok iyi yerde ve rahat” diye konuştu.

    Maltepe’de barış güvercini uçurdular

    Maltepe Belediyesi tarafından 2014 yılında “Yılın Annesi” seçilerek dünyaya adını duyuran Samareh Ali Nezhad, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Maltepelilerin konuğu olmuştu. Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nden Kılıç ile birlikte gökyüzüne beyaz güvercin bırakan Samareh, dünyaya barış mesajı vermişti.

  • Yangında Ailesini Kaybeden Anneye Fatma Şahin Sahip Çıktı

    Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, geçtiğimiz günlerde meydana gelen yangında eşini ve 6 çocuğunu kaybeden Naciye Bakır’a sahip çıktı.

    Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, Şehitkamil ilçesi Taşlıca Mahallesi kırsalındaki toprak evde çıkan yangında 6 çocuk ve eşini kaybeden Naciye Bakır için Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nde ek madde çıkardı. Acılı annenin karşı karşıya kaldığı acının tarifi olmadığını belirten Başkan Şahin, Naciye Bakır’ın maddi ve manevi her türlü desteğe ihtiyacı olduğunu ifade etti. Şahin,“Talihsiz olay sonrasında acılı annemizi ziyaret ettim, her konuda yardıma ve desteğe ihtiyacı var. Biz annemizi hastaneye götürdük, hem fiziksel hemde psikolojik tedavisini başlattık. Annemize her konuda desteğimiz devam edecek” dedi.

    Gaziantep’te merkez Şehitkamil ilçesi Taşlıca Mahallesi kırsalındaki toprak evde çıkan yangında Naciya Bakır’ın eşi Mehmet Emin Bakır ile çocukları Mücahit (13), Halime (12), Dilovan (7), Büşra (6), Emin (5) ve Tacettin’in (2) hayatını kaybetmişti.