Etiket: Akne

  • Akne ve sivilce oluşumuna dikkat

    Akne ve sivilce oluşumuna dikkat

    Dr. Sevgi Ekiyor, düzenli uyku, egzersiz, düzenli beslenmenin akne ve sivilce oluşumunu önlediğini söyledi.

    Dr. Sevgi Ekiyor, “Genetik faktörler; akne genetik özellikler de içeren bir olgudur. Aslında herkes belli bir dereceye kadar akne sorunu yaşayabilir, ama bazı kişilerin kimi akne türlerine genetik bir yatkınlıkları vardır. Eğer anne veya baba ergenlikte ya da hayatının herhangi bir döneminde akne problemi yaşamışsa çocuklarında akne görülme ihtimali daha yüksektir. Hormonlar (Androjen); akneler genelde, vücut androjen hormonunu daha fazla üretmeye başladığı zaman oluşur. Androjen üretimi 1114 yaşları arasında en üst seviyeye ulaştığında akneler de artmaktadır. Genç kadınlarda menstrüel döngü nedeniyle değişen hormon seviyeleri de aknelerde alevlenmelere neden olmaktadır. Bu değişiklikler yağ bezlerinin androjenlere olan hassasiyetini de etkilemektedir” dedi.

    Kapalı folikülün, bakterilerin üremesi için uygun bir ortam olduğunu ifade eden Dr. Ekiyor, “Özellikle bu ortamda yaşayan bakteri P. Acnes bakterisidir. Bu bakteri, sebumla beslenir ve aknesi olsun olmasın herkesin cildinde bulunur. Yağ bezi tıkandığında ve içi sebumla dolduğunda P.acnes bakterisi çok daha çabuk çoğalır. Bakterinin ürettiği kimyasallar folikül içinde ve cilt yüzeyinde inflamasyona neden olur. Yağ bezleri androjenler tarafından uyarıldıktan sonra daha fazla sebum üretmeye başlarlar. Yağlı sebum, folikülün içinde birikir ve yukarıya doğru hareket eder. Yukarı doğru hareket ederken, normal cilt bakterileri ve ölü cilt hücreleriyle birleşir. Sebum üretimi arttıkça, kıl folikülünün tıkanma ve komedonlara neden olma ihtimali de artmaktadır. Androjen üretimi arttıkça ve yağ bezleri genişledikçe, kıl folikülünün cildin altına doğru uzanan yapısı da değişime uğramaktadır. Normalde ölü hücreler kademeli olarak dökülürler ve cilt yüzeyinden uzaklaşırlar. Ergenlik döneminde hücreler daha sık dökülürler ve birleşip yapışmaya daha müsaittirler, sebumla temas ettiklerinde folikülü tıkayabilirler. Bu durumda sebum ve ölü hücreler folikülde bir tıkaç oluştururlar” diye konuştu.

    Dr. Ekiyor, akne oluşumunu önlemek için şu uyarılarda bulundu:

    “Yorgunluk ve stresin; stres hormonlarını ve dolaylı olarak yağ yapımını artırdığı bilinmektedir. Yorgunluk ve stresten olabildiğince uzak kalmaya çalışın. Uyku esnasında cilt beslenmekte ve kendini yenilemektedir. Bu yüzden uykunuzu iyi almaya özen gösterin. Egzersiz her şeyden önce genel sağlık için çok yararlıdır. Kan dolaşımını hızlandırır ve cildin de aralarında bulunduğu hayati organlara daha fazla oksijen gitmesini sağlar. Egzersizden sonra yüzünüzde biriken ve bakteriler için ortam oluşturan yağ ve teri mutlaka dikkatlice yıkayın. Aksi takdirde aknelerin artması mümkündür. Su, vücut ve ciltteki hücrelerin içeriğinin önemli bir bölümünü oluşturur, toksinlerin vücuttan atılmasını kolaylaştırır ve besinlerin vücutta taşınmasını sağlar. Su içmek akneleri yok etmez ama cildin sağlığını korumaya yardımcı olur. Saunalardan ve havalandırması olmayan mutfaklardan uzak durun. Akneleri sıkmayın, üzerindeki deriyi ve iltihaplı kısımları koparmayın. Ellerinizi sık sık yıkayın. Zaman zaman çok güçlü bir istek duysanız bile akneleri sıkmayın. Okurken, televizyon izlerken ya da ders çalışırken ellerinizin yüzünüzden uzak tutmasına özen gösterin. Yüzünüzü günde iki defa dermatoloğunuzun önerdiği bir sabunla yıkayın. Havlunuzu her gün değiştirin. (Nemli havlu bakterilerin üremesi için çok uygun bir ortamdır). Haftada en az iki kez saçınızı yıkayın. Uyurken saçlarınızı yüzünüzden uzak tutmaya çalışın. Gün içinde saçlarını yüzüne değmeyecek şekilde toplayın. Aşırı güneşlenmeyin. Dermatologla olan randevularınızı düzenli olarak takip edin. Nelerin denendiğini ve nasıl sonuç verdiğini kaydedin. Tedaviyi yarım bırakmayın.”

  • Akne ve sivilceye dikkat

    Profesyonel Kalıcı Makyaj Uzmanı ve Uzman Estetisyen Neslim Güngen, akne ve sivilce konusunda uyardı.

    Güngen, özellikle ergenlik döneminde baş gösteren ve zamanla gittikçe artan sivilcelerin kötü bir görünüşe neden olduğu için herkesin muzdarip olduğu bir sorun olduğunu söyledi.

    İnsan derisinin içinde özellikle de boynun yukarısında kalan bölgelerde her tüy ağzına bir yağ gözeneği düştüğünü belirten Uzman Estetisyen Neslim Güngen, “Bu yağ gözeneklerinin içinde de cildimizin parlaklığını sağlayan, onu dış koşullardan, rüzgar, güneş vb. koruyan sebum diye bilinen sabunumsu bir madde bulunmaktadır. Gözeneklerin içerisine dolan bu yağ, bakteri ve ölü hücre kalıntılarının birikmesi ve havayla temas etmesi akne ve sivilcelerin ortaya çıkmasına neden olur. Yiyeceklerin (kuruyemiş, yağlı yiyecekler, gazlı içecekler vs) akneyi arttırdığı bilimsel olarak kanitlanmamıştır. Ancak eğer bu gıdaları yediğinde kişide akne lezyonlarının arttığı gözlendiyse bu gıdalardan uzak durulmalıdır. Yüz temizliğine önem gösterilmelidir. Uzmanımızın tavsiye ettiği ürünlerle cilt günde 2 kez arındırılmalıdır. Merkezimizde uygulanan akne tedavisiyle cildiniz yepyeni ışıl ışıl bir görünüme sahip olacak” diye konuştu.

  • Lazerle Akne Tedavisi

    Dermatolog Dr. Yelda Terzioğlu, lazerle akne tedavisinde başarılı sonuçlar alındığını belirtti.

    Ankara’da ve İstanbul’da güzellik yolculuğuna çıkan hemen her kadının yolunun düştüğü DR PLUS Klinikleri’nin Ankara Şubesi Medikal Direktörü Dermatolog Dr. Yelda Terzioğlu, son teknoloji lazer sistemlerinin kullanıldığı lazerle akne tedavisi hakkında bilgi verdi. Akneler, yani sivilcelerin ergenlik dönemindeki bireylerde daha sık görülmesine rağmen yetişkinlerde de oldukça sık karşılaşılabilen problemlerden olduğunu anlatan Terzioğlu, “Ciltte bulunan yağ bezlerinin normalden fazla yağ salgılamasıyla ortaya çıkan fazla yağın derideki foliküler kanalları tıkamasıyla akne oluşumu başlar. Deri üzerinde normalde pek çok bakteri yaşamaktadır. Normalde zararı olmayan bu organizmalar, tıkanan yağ kanallarından deri altına girdiğinde enflamasyona neden olurlar” dedi.

    Ergenlik dönemi kişilerde hormonal değişimlerin dramatik olması sebebiyle yağ bezlerinden diğer insanlara göre daha fazla yağ salgılanmasının sıklıkla görülebildiğini anlatan Terzioğlu, “Ergenlik dönemi sivilcelenmenin temel nedeni de bu hormonal değişimlerdir. Bu dönemdeki bireylerin bir kısmında sivilcelenme problemi tıbbi yardım gerektirecek seviyelerde olabilmektedir. Çeşitli sistemik hastalıklar ve hormonal değişimlere sebep olan durumlar da ciltte akne problemlerinin ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Genetik yapı ve yağlı cilt tipi, stres, çeşitli ilaçlar, beslenme şekli, yağlı bazı kozmetik ürünler gibi etkenler de sivilce oluşumunda etken olabilecek faktörlerdir” diye konuştu.

    Sivilcelerin tedavisinde öncelikle problemin kaynağının iyi belirlenmesi gerektiğini anlatan Dr. Yelda Terzioğlu, “Bunun ardından tedavi sürecinde ne gibi yaklaşımların kullanılabileceğini belirleyebiliriz. Çeşitli lokal veya sistemik ilaçların kullanılması, mezoterapi, peeling, cilt bakımı, akne izlerine yönelik mikroiğneleme yöntemleri gibi uygulamalar ve lazer sistemleri, akne sorunlarında çözüm amaçlı yapılabilmektedir. Lazer sistemlerinin yaydığı ısı enerjisiyle sivilcelerin kurutulması hedeflenmektedir. Lazerin enerjisi aynı zamanda deride akne oluşumuna sebep olan fazla yağlanmanın da önüne geçilmesini sağlar. Bu şekilde ileride tekrar ortaya çıkabilecek akne oluşumlarının da önüne geçilmiş olur” dedi.

    Tedavinin planlanması için öncelikle akne probleminin altında yatan sebebin tespitinin yapıldığını vurgulayan Terzioğlu, şunları söyledi:

    “Lazer yöntemine karar verildikten sonra işleme başlamadan önce cilt iyi temizlenir. Böylece lazer etkisini azaltabilecek kirlenme gibi durumlar ortadan kaldırılır. Ardından lazer atışları yapılarak sorunlu bölgelerin kurutulması yapılır. Uygulamanın kaç seans yapılacağı tamamen akne sorununun ciddiyetine bağlıdır. Ancak en az 4-5 seans yapılması gerektiğini söyleyebilmekteyiz ve bu seanslar yaklaşık 30 dakika kadar sürmektedir. Lazer sistemleriyle sivilcelerin yanı sıra akne izlerinin de yok edilmesi mümkün olabilmektedir. Bazı sivilceler, kişinin noktaları sıkması ya da enfeksiyon gibi nedenlerle iyileşme ardından iz bırakabilmektedirler. Bu izler için de lazer teknikleri uygulayıp başarılı sonuçlar alabiliyoruz. Lazerle akne tedavisi yapıldıktan sonra problemin tekrar etmemesi ve hedeflenen sağlıklı cilt yapısının devam ettirilebilmesi için cilde özen göstermek gerekir. Tekrarlamanın ortaya çıkmaması adına aşırı yağlı ve de baharatlı besinlerden uzak durulmalı, sağlıklı beslenmeye dikkat edilmelidir. Cilt düzenli olarak temizlenmeli, yağ ve makyaj kalıntıları deri yüzeyinden sıklıkla uzaklaştırılmalıdır. Ayrıca güneşten koruma da büyük önem taşır. Güneş ışınları, ciltte oluşan problemlerin ve ciltte yaşlanmanın en büyük sebeplerindendir. Özellikle cilt bakımı, sivilce sorunu olan kişilerin çok dikkat etmesi gereken bir konudur. Hangi ürünlerin kullanılacağı cilt bakımının en önemli noktalarından biridir. Biz özellikle hastalarımıza cilt tiplerine uygun medikal kozmetik ürünleri kullanmalarını öneriyoruz. Bunun anlaşılabilmesi için de kişinin cilt tipinin yapılacak cilt analizleriyle anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca genel olarak sivilce ve akne sıkıntısı olanların özellike yağ bazlı değil su bazlı ürünleri tercih etmesi gerekmektedir. Bu ürünlerin günlük cilt bakımında kullanılması, derinin hep temiz tutulması mühimdir.”

    Terzioğlu, akne tedavisi yaptırırken nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda ise şunları söyledi:

    “Biz tedavi sürecinin konunun uzmanı dermatolog doktorlar tarafından planlanmasını öneriyoruz. Aknelerden kurtulabilmek için en iyi tedavi seçeneğinin dermatolog doktorunuz tarafından doğru belirlenmesi, ciddi problemler için kombine tedavilerin doğru şekilde kararlaştırılması gerekmektedir. Kimi hastalarda sadece medikal ürünler ve cilt bakımı sorunu büyük oranda azaltabilirken, kimi hastalarda da lazer yöntemleri veya peeling gibi yaklaşımlar izlenebilir.”

  • Dr. Tezel, Akne İçin Dikkat Edilecek Hususları Anlattı

    Dermatoloji Uzmanı Dr. Fulya Tezel, akne için dikkat edilecek hususlar konusunda uyardı.

    Hayatında hemen hemen herkesin akne sorunuyla karşılaştığını anlatan Dr. Tezel, “Bilimsel olarak her 100 kişiden 85’inde görülen bu problem aslında baş gösterdiği andan itibaren tedavi edilmesi gereken bir cilt hastalığıdır. Ciltteki yağ bezlerinin iltihaplanarak gözenekleri kapatması ve kapanan gözeneklerin içinde oluşan P. Acnes bakterisinin kendine yaşam alanı bulmasıyla oluşan akne tedavi edilmediğinde daha ciddi cilt problemlerine yol açabiliyor” dedi.

    Gelip geçici gözle bakılan aknelerin bazen kalıcı olabildiğini anlatan Dermatoloji Uzmanı Dr. Fulya Tezel, “Özellikle ergenlik döneminde, yaşanılan çağa göre normal ya da gelip geçici olarak görünen akneleri mutlaka ciddiye almalısınız” dedi.

    AKNE İÇİN DİKKAT EDİLECEKLER

    Dermatoloji Uzmanı Dr. Fulya Tezel, akne konusunda doğru bilinen 20 yanlışı şöyle sıraladı;

    “1 – Akne kalıtsal değildir bilgisi kesinlikle yanlıştır. Sivilce çoğunlukla genetik bir cilt rahatsızlığıdır. Hatta bazılarında genetik olarak akne oluşumu hiç meydana gelmez.

    2 – Akneden sıkarak kurtulabilirsiniz bilgisi doğru değildir. Akne sıkıldığında içinde bulunan enfeksiyon dağılarak aknenin büyümesine neden olur.

    3 – Aknenin nedeni asla tek değildir. Böyle bir düşünceye kapılmayın. Genetik nedenler, hormon ve yağ bezesindeki hücresel bozukluklar akneye sebep olan etkilerden bazılarıdır.

    4 – Sivilcelerinize ergenlik dönemidir geçer gözüyle asla bakmayın. Ergenlik döneminde başlayan akne ömür boyunca peşinizi bırakmayabilir. Bu nedenle ergenlik döneminde de bir cilt uzmanından mutlaka yardım almalısınız.

    5 – Stres tabi ki bütün hastalıkları tetiklediği gibi akneyi de tetikleyebilir. Ancak stres sebebi akneleriniz olabilir. Bu nedenle hemen önlem alınmalıdır.

    6 – Akne sadece görsel ve kozmetiksel bir sorun değildir.Tedavi edilmediğinde önemli bir cilt problemi haline gelebilir ve özgüven eksikliğine yol açabilir.

    7 – Beslenmenin akne üzerindeki etkisi tam olarak netlik kazanmamıştır. Ancak birey bir besinden fazla tükettiğinde aknelerin arttığını gözlemliyorsa o besini daha az tüketmelidir.

    8 – Makyaj akne yapar yargısı yanlıştır. Aşırı yağlı makyaj malzemeleri ve sahne makyajı gibi aşırı makyaj akneyi tetikleyebilir. Ancak makyaj yapmamak bir çözüm değildir.

    9 – Çok terlemek bazı bünyelerde ciltteki yağlanmayı artırabilir bu da aknelerin oluşumunu tetikleyebilir. Ancak genel olarak terleme akne sebebi değildir.

    10 – Sadece sivilcenin olduğu bölgeye tedavi uygulanması ve ilaç kullanılması doğru değildir. Yüzdeki göz ve dudak bölgesi gibi hassas bölgeler hariç tüm yüze tedavi uygulaması yapılmalıdır.

    11 – Kısa süreli güneş ışınlarına maruz kalmak ciltteki yağlanmayı azaltarak aknelere iyi gelebilir. Ancak uzun süreli bronzlaşmak amacıyla güneşte kalmak ters etki yapabilir. Ölü hücrelerin soyularak gözenekleri tıkaması akneye yol açabilir.

    12 – Sigara sivilceye yol açar düşüncesi bilimsel olarak kanıtlanmış değildir.

    13 – Kese ve aşırı şekilde yapılan peeling akneye iyi gelmez.

    14 – Her sivilce akne değildir. Kıl kökü ve kıl batıkları akneyle karıştırılmamalıdır. Bunların tedavisi ayrıdır.

    15 – Solaryum asla sivilcelere iyi gelmez. Aksine daha fazla akne oluşumuna yol açarak cilt lekesi problemi ortaya çıkabilir.

    16 – Spor yapanların kullandığı destekleyici maddelerin içinde hormon desteği olmadığı sürece akneye neden olmaz.

    17 – A vitamini türevi ilaçlar kulaktan dolma bilgilerden edinilen bilgilere göre asla zararlı değildir. Aksine A vitamini içerikli ve izotretionin destekli olan ve akne tedavisinde kullanılan bir ilaç bu cilt problemine çok iyi gelmektedir.

    18 – İstediğim zaman aknelerden kurtulurum mantığı yanlıştır. Tedaviye mutlaka erkenden başlanmalıdır.

    19 – Peeling sadece cilt uzmanları tarafından uygulanması gerektiği kadar ve uygulanması gerektiği zamanlarda uygulanmalıdır.

    20 – Akneli yüz kesinlikle sık sık yıkanmamalıdır. Günde iki defa çıplak elle hiç bir tahriş edici madde kullanmadan yıkamak yeterlidir.”

  • Yüzümüzdeki Akne İzlerine Son

    Ergenlik çağının belki de en sıkıntı oluşturan sorunlarından birinin yüzümüzdeki akneler ve bunların bıraktığı izler olduğunu belirten uzmanlar, farklı uygulamalarla yüzdeki akne izlerine son verilebileceğini belirtiyorlar.

    Este Sense Dermatoloji Kliniği Kurucusu Türkan Sezer, yaptığı açıklamada, “Ergenlik çağının belki de en sıkıntı yaratan sorunları yüzümüzdeki akneler ve bunların bıraktığı izlerdir. Ne yazık ki ergenlik çağındaki gençlerin yüzde 75’lik bir oranını etkileyen akneler, iyileştikten sonra bile yüzde istenmeyen izler bırakırlar. Hatta yetişkinlerin yüzde 15’lik bir bölümünde de akne problemi yaygın olarak sıkıntı yaratır. Tıp dilinde akne skarları olarak bilinen akne izleri; hayatınızı kabusa çeviriyor, kendinize güveninizin azalmasına neden oluyor ya da kişisel imajınızı olumsuz olarak etkiliyorsa, artık üzülmenize gerek yok. Medikal Estetik Uzmanı Türkan Sezer ile yaptığımız bilgilendirici röportajda yeni geliştirilen yöntemler sayesinde akne izlerinin büyük bir kısmının ortadan kaldırılabileceğini ve pürüzsüz bir cilde kavuşmanın hayal olmadığını öğrendik” dedi.

    ERİŞKİNLERDE OLUŞAN AKNELERİN YAKLAŞIK YÜZDE 76’SI SKAR OLUŞUMUNA NEDEN OLUYOR

    Türkan Sezer, Yüzeyel aknelerin iyileşirken kahverengi izler bıraktığını ve bunların tedavilerinin oldukça kolay olduğunu; daha derin aknelerin cilt yüzeyinde kabarıklıklar ya da çöküntüler gibi bazı kusurlar oluşturarak iyileşebileceklerini belirterek, “Her tür akne skarı için farklı tedavi yöntemleri uygulandığını ve bunların büyük çoğunluğunun başarılı sonuçlar verdiği bilgisini aldık. Yaş ilerledikçe cildin kendini onarım hızının düşmesi nedeniyle akne skarlarının iyileşmesinin daha zorlaştığını ve erişkinlerde oluşan aknelerin yaklaşık yüzde 76’sının skar oluşumuna neden olmaktadır.” diye konuştu.

    Yüzeyel akne skarlarının ve daha derin akne skarlarının tedavisinde ne gibi yöntemlerin uygulanabileceğini dile getiren Sezer, “Yeni oluşmuş akne skar tedavisinde subdermal insizyon (deri içi bistüri ile kesme), peeling, punch biyopsi ve PRP gibi yöntemler kullanılabilir. Ayrca medikal tedavi olarak retinoik asit kullanımı da tercih edilebilir. Daha derin skarlar ise lazer, dermabrazyon (deri traşlama), kollajen enjeksiyonları gibi yöntemler ile iyileştirilmektedir” dedi.

    KİME HANGİ TEDAVİ DAHA UYGUN?

    Sezer, son dönemlerde geliştirilen ve etkili tedavi tekniklerinin özelliklerini ise şöyle aktardı:

    “PRP Yöntemi: Skar tedavisi haricinde, anti-aging (gençleştirme) tedavilerinden biri olan PRP (platelet rich plasma / trombositten zengin plazma) uygulaması en sık tercih edilen ve cilt dokusuna zarar vermemesi bakımından diğer tekniklere nazaran daha üstün olan bir yöntemdir. Bu yöntemde hastanın kendisinden özel tüplere alınan kan, laboratuvarda santrifüj edildikten sonra trombositten zengin plazma kısmı hastaya geri verilir. Bu plazma birçok gençleştirici ve yara iyileştirici faktör içermektedir ve verilen trombositler, ilgili bölgeye kök hücrelerini çağırarak ekstra iyileştirici, yenileyici ve gençleştirici etki sağlarlar.

    Retinoik Asit Uygulaması: Retinoik asit aslında a vitamininin bir türevi olmakla veraber cilt yüzeyini soyucu ve yenileyici özellikleri mevcuttur.

    Yüzeysel Peeling: Kimyasal peeling derinin üst tabakasının soyulması prensibine dayanan bir tedavi yöntemidir. Genellikle meyve asitleri (alfa hidroksi asitler) ile yapılır. Alfa hidroksi asitlerden en çok glikolik asit; beta hidroksi asitlerden ise en çok salisilik asit kullanılır. Daha derin peeling işlemleri için triklorasetik asit ve fenol kullanılır. Azeleik asit ve mandelik asit ise sebumu (yağ salgısı) azaltır.

    Çok yüzeyel akne skarları için yüzeyel kimyasal peeling uygulanabilir, fakat tedavi her zaman etkili sonuç vermeyebilir. Yüzeyel kimyasal peeling uygulamasında, peelingden hemen sonra kızarıklık ve yanma dışında bir belirti olmaz, uygulamadan sonra günlük aktivitelere devam edilebilir. Sadece güneşten korunma gerekir.

    Derin Peeling: Derin kimyasal peeling derin akne skarları için yapılır. Bu tedavi yöntemi çok derin akne skarları için etkili olamayabilir.

    Derin kimyasal peelingden sonra yara oluşacağı için bandajlar kullanılır ve işlem sırasında lokal anestezi veya derin sedasyon uygulanır. Hekimin istediği aralıklarla yara iyileşmesi kontrolü yapılmalıdır.

    Kollajen veya hiyalüronik asit enjeksiyonları: Özellikle iyileştikten sonra derin çöküntüler bırakan akne izleri için vücudun doğal olarak ürettiği maddeler olan kollajen ve hiyalüronik asit enjeksiyonları yapılarak çöküntülü kısımlar doldurulur ve normal cilt seviyesine getirilir.

    Dermaroller (mikro iğneleme): Akne skarlarından çökük veya kabarık olanlar mikro iğneleme (dermaroller) yöntemiyle tedavi edilebilir. Fakat çok derin izler için bu yöntem yetersiz kalmaktadır. PRP uygulaması ile birlikte yapıldığında çok daha iyi etkiler elde edilebilir. Dermaroller diye bilinen alet, hareket eden bir silindir üzerindeki çok küçük steril iğnelerden ibarettir. Bu silindirin yüz üzerinde gezdirilmesi sonucu akne skarları üzerine mikro iğnelemeler yapılır. Dermaroller ağrısız bir uygulamadır. Bu yüzden uygulama sırasında anestezi gerekmez. Uygulamadan sonra sadece çok az kızarıklık görülebilir, bunun haricinde herhangi bir şekil bozukluğuna yol açmaz.

    Lazer Tedavisi: Akne skar tedavisinde cerrahi yöntemlerden bir tanesi de lazer uygulamasıdır. Lazer ile deri yüzeyi soyularak uygulanır (laser skin resurfacing). Lazerlerden en sık uygulanan Karbondioksit fraksiyonel lazerdir. Diğer lazerlerden Erbium fraksiyonel lazer de kullanılabilir.

    Lazer uygulamalarında deri yüzeyinin yeniden yapılanması için önce yara oluşturulur. Bazıları için bu yaralar kötü görünüm oluşturabilir. Lazer uygulamasından sonra uygulama yapılan ve yara oluşmuş bölgeler yaklaşık 1 ayda kendini toparlar.

    Cerrahi Yöntemler: Daha derin izler için dermabrazyon, subdermal insizyon, punch biyopsi ve dermal greft gibi farklı yöntemler kullanılabilir. Ancak uzmanımız cerrahi yöntemlere ilişkin kendi düşüncelerini şöyle dile getiriyor: “Akne skarları da dahil her türlü yara izinde, her cerrahi girişimin kendi yara skarını da oluşturabileceği akılda tutulmalıdır. Bu yüzden ben cerrahi yöntemlerdense biyolojik tedavileri yeğliyorum.”