Etiket: Aileler

  • Evlat nöbetindeki aileler Arınç’ın istifasını değerlendirdi

    Evlat nöbetindeki aileler Arınç’ın istifasını değerlendirdi

    HDP’li Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde tahliye edilmesine ilişkin sözler sarf eden Bülent Arınç’ın Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden istifa etti. Arınç’ın istifasını değerlendiren evlat nöbetindeki ailelerden Süleyman Aydın, ’’14-15 yaşındaki çocukları ’Devran’ kitaplarıyla kandırıp dağa götürdüler. Arınç’ın istifası yetmez, şehit ve evlat nöbeti tutan ailelerden özür dilemesini bekliyoruz’’ dedi.

    HDP’li Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde tahliye edilmesine ilişkin sözler sarf eden Bülent Arınç, Cumhurbaşkanlığı YİK üyeliğinden istifa etti. Arınç’ın istifasını 449 gündür HDP İl Başkanlığı önünde evlat nöbeti tutan ailelerden Süleyman Aydın yorumladı. Aydın, bugün Bülent Arınç’ın istifasını duyduklarını, iyi ki istifa ettiğini söyledi. Aydın, ’’Evlat nöbeti tutan anneler, babalar ve şehit aileleri olarak bizi büyük bir şekilde sarsmıştı bu konuşmaları. Biz aileler olarak kendisini kınıyoruz. Bülent Arınç’a sesleniyorum, 6-8 Ekim olaylarında PKK’dan talimat alarak halkı sokağa döken Selahattin Demirtaş değil miydi? 53 kişinin ölümüne sebep olan Selahattin Demirtaş değil miydi? Biz kendisini nefretle kınıyoruz. Kendisine katılmıyoruz. Devletimizin en üst kademesinde görev yapan bir insana biz bunu yakıştırmıyoruz. İstifası asla yetmiyor tüm şehit ailelerinden, halktan ve evlat nöbeti tutan anne ve babalardan da özür dilemesini istiyoruz. Çünkü bu konuşmaları hepimizi derinden üzmüştür. Bizim evimizi zaten yıkan ‘Devran’ kitapları oldu. 14-15 yaşındaki çocukları Devran kitaplarıyla kandırıp dağa götürdüler” diye konuştu.

  • Üniversite sınavı sonrası aileler sahil ve piknik alanlarına akın etti

    Üniversite sınavı sonrası aileler sahil ve piknik alanlarına akın etti

    İstanbul’da YKS nedeniyle kısmi olarak uygulanan sokağa çıkma kısıtlamasının sona ermesiyle öğrenciler, aileleri ile birlikte sınav sonrası sahil ve piknik alanlarına akın etti.

    İçişleri Bakanlığı, yeni tip korona virüs (Covid-19) salgını ile mücadele kapsamında oluşabilecek riskleri önlemek için bu hafta sonu yapılan Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) nedeniyle belli saatler aralığında sokağa çıkma kısıtlaması uygulanması kararını almıştı. İstanbul’da öğrenciler sınav sonrası sokağa çıkma kısıtlamasının saat 18.30’da bitmesiyle birlikte aileleriyle sahil ve piknik alanlarına akın etti. Kimi vatandaşlar spor ve mangal yaparken, kimileri ise sahilde balık tuttu. Sahil yolunda uzun araç kuyrukları oluşurken, özelikle Zeytinburnu sahilinde vatandaşlar yoğunluk oluşturdu.

    Yükseköğretim sınavı sonrası ailesiyle birlikte sahile piknik yapmaya geldiğini ifade eden Nuray Aslan, “Sahile, sınav stresini atmak için geldik. Görüldüğü üzere çok kalabalık, eminim sınavdan çıkan birçok öğrenci buradadır. Çok değişik sorular vardı, gerçekten çok stresliydi. Birçok soruda hep neredeyse aynı cevaplar vardı. Hatta dünden beridir internette bu konuda birçok şey paylaşılıyor. Sınav çok beyni yoran, kafa patlatan bir sınavdı. Bu şekilde çok yorucuydu ve stres yaşadım. Ben alan olarak paramedik, hemşirelik veya anestezi istiyorum. Onları istiyorum ama sayısalda iyi olmam gerekirdi fakat zorluydu sorular. Korona virüs döneminde evde olmak psikolojik olarak etkiledi bizi. Hastalık başlı başına zaten insanın korkusu oluyor. Tatil planım şu anda korona virüs nedeniyle maalesef olmayacak’’ dedi.

    Geçtiğimiz hafta yapılan liseye giriş sınavına girdiğini söyleyen Ceylan Umay Şen ise, “Ben bu sene LGS’ye girdim ve açıkçası pandemi sürecinde çalışmak zordu. Sınavda matematiği eleyici olarak sormuşlardı. Bu yüzden genel olarak matematikte zorlandık. Çok çalıştık, çok emek sarf ettik. Bu pandemi sürecinde de zaten dershaneye ve okula gidemedik. Her ne kadar evden eğitim görsek de evdeki eğitim okuldaki eğitim gibi olmadı. Bu yaz iyice dinlenip bol bol kitap okuyarak ve 9’uncu sınıfa hazırlanarak geçirmeyi düşünüyorum’’ dedi.

  • RTEÜ Rektörü Karaman: “Aileler heyecan ve kaygılarını çocuklarına hissettirmemeliler”

    RTEÜ Rektörü Karaman: “Aileler heyecan ve kaygılarını çocuklarına hissettirmemeliler”

    Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Karaman, 27-28 Haziran tarihleri arasında yapılacak olan Yüksek Öğretim Kurumları Sınavı (YKS) öncesinde açıklamalarda bulundu.

    Rize’de sınavın Rize Merkez, Çayeli ve Ardeşen ilçelerinde yapılacağını kaydeden Karaman, Rize’de 12 bin 100 adayın sınava gireceğini kaydetti. Karaman, Korona virüs tedbirleri kapsamında da tüm salonların bir gün öncesinde temizleneceğini ve gerekli tüm tedbirlerin alınacağını vurguladı.

    Karaman, “Temel Yeterlilik Sınavı, 27 Haziran Cumartesi, 10.15’te, başlayacak 135 dakika sürecek. Alan Yeterlilik Testi, 28 Haziran Pazar günü saat 10.15’te başlayacak 180 dakika sürecek. Yabancı Dil Testi ise 28 Haziran Pazar günü 15.45’te başlayıp 120 dakika sürecektir. Adaylarımız sınavdan 15 dakika önce sınav binalarına girebilecektir. Adaylarımız sınavdan bir buçuk saat önce sınava girecekleri binanın bahçesinde olsunlar” dedi.

    Öğrencilerin anne babalarına da uyarılarda bulunan Karaman, “Anne ve babalar, çocuklarının bir yıllık emeğinin boşa gitmemesi için sınavdan önceki son iki günde daha bilinçli hareket etmeleri lazım. Çocukların farklı bir psikolojiye girmemeleri, telaşlı ve endişeli bir halde olmamaları için özen göstermeleri gerekir. Kendileri çok heyecanlansalar ve kaygılansalar bile çocuklarına bu durumu hissettirmemeliler” diye konuştu.

  • Acar: “Sözleşmeli istihdam bitmeli, aileler birleşmeli”

    Acar: “Sözleşmeli istihdam bitmeli, aileler birleşmeli”

    Eğitim Bir Sen Bursa 1 No’lu Şube Başkanı Ramazan Acar, sözleşmeli öğretmenler için eşit özlük hakları ile kadro talebi çağrısında bulundu.

    Eğitim Bir Sen Bursa 1 No’lu Şube Başkanı Ramazan Acar, sözleşmeli öğretmenlerin sıkıntılarına dikkat çekti. ramazan Acar, sözleşmeleri öğretmenler için âdil özlük hakları ile kadro talebi çağrısında bulundu. Ailesinden ayrı kalan, tek başına uzak yerlerde görev alan öğretmenlerin, kendilerini aklıyla kalbiyle mesleklerine verememelerini, aile hasretiyle kötü bir durumda olmasının tasavvurun ötesinde acı bir Türkiye gerçeği olduğunu belirtti.

    Ramazan Acar, “Bir öğretmen düşünün ki diğer bütün çalışanlar mesai bitiminde evine, ailesine giderken, o, aile hasreti kokan soğuk bir dört duvar içine doğru yürümektedir. Diğer bütün ebeveynler çocuklarıyla hafta sonu planları yaparken, o, eş ve çocuk hasretiyle kahrolmaktadır. Herkes aklıyla, bedeniyle kendisini işine verip coşkuyla çalışırken, o, bedeniyle sınıfta, aklıyla uzak düşmüş yuvasındadır” diyerek, kamu hizmetlerinde kalite, süreklilik güvenlik kadar, kamu görevlilerinin istihdam şekli, çalışma şartlarının da önemli olduğunu dile getirdi.

    “Sözleşmeli öğretmenlik, kabul edilmiş hataların tekrarıdır”

    Türkiye’nin 2005-2011 tarihleri arasında 70 bin civarında sözleşmeli öğretmenin istihdam edildiğini ancak, kurum içi çalışma barışının bozulması, öğretmenlerin verimliliğinin düşmesi, Millî Eğitim Bakanlığı’na ve eğitim politikalarına olan güvenin azalması, sözleşmeli ile kadrolular arasındaki farklılıklardan doğan sebepler yüzünden 2011 yılında sözleşmeli öğretmenliğe son verildiğini anlatan Acar, “Sözleşmeli öğretmenliğe son veren Kanun Hükmünde Kararname’nin gerekçesinde yer alan, ‘Sözleşmeli personel istihdamının; kamu hizmetlerinin etkili, verimli ve hızlı bir şekilde yürütülmesini sağlamadığı; uluslararası hukuka ve anayasaya aykırı bir şekilde, kamu personeli arasında mâlî ve sosyal haklar ile diğer haklar arasında farklılığa, eşitsizliğe, adaletsizliğe sebep olduğu’ şeklindeki tespitler bugün de geçerliliğini koruyor. Kamu istihdam politikalarına yön verenler, nitelikli kamu hizmetinin ancakiş ve iç huzuruna kavuşmuş, anayasal hakları tesis edilmiş kamu personeli eliyle yürütülebileceğini görmelidir. Eğitimciler, işi ile eşi arasında tercihte bulunma çelişkisinden kurtarılmalı,anasından babasından ayrı büyüyen çocukların aile hasretine son verilmelidir” dedi.

    Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri başta olmak üzere, istihdamda güçlük çekilen yerlerde eğitimde kalitenin ve başarının artmasının, yerinden ve işinden mutlu öğretmenlerle sağlanacağını söyleyen Acar, “Okulda olması gereken çocukları dağda görmek istemiyorsak eğitimde teşvik sistemine geçmek zorundayız. Terör ancak eğitimle biter. Terör biterse kalkınma olur. Eğitim-Bir-Sen olarak diyoruz ki Türkiye’nin gücü ve tarihi birikimi sahip olduğu inanç ve medeniyeti insan, insan onuru, aile ve emek konusundaki güçlü hassasiyeti, güvencesiz istihdamı kamuda terk etmeyi aile kurumunu muhafaza etmeyi zorunlu ve mümkün kılmaktadır. Bizler, sözleşmeli öğretmenlerimizin aile hasretine son verecek, onları ailelerine kavuşturacak adımı atmalarını, ara tatilde tayin hakkı vererek mahzun yüzleri güldürmelerini istiyor ve bekliyoruz” diyerek sözlerini sonlandırdı.

  • Başkan Karataş, “Sözleşmeli istihdam bitmeli, aileler birleşmeli”

    Başkan Karataş, “Sözleşmeli istihdam bitmeli, aileler birleşmeli”

    Memur-Sen İl Temsilcisi Eğitim-Bir-Sen 2 Nolu Şube Başkanı Mustafa Karataş, sözleşmeli öğretmenler hakkında basın açıklaması yaptı.

    Memur-Sen İl Temsilcisi Eğitim-Bir-Sen 2Nolu Şube Başkanı Mustafa Karataş, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

    “Bir öğretmen düşünün ki diğer tüm çalışanlar mesai bitiminde evine, ailesine giderken, o, aile hasreti kokan soğuk bir dört duvar içine doğru yürümektedir. Diğer tüm ebeveynler çocuklarıyla hafta sonu planları yaparken, o, eş ve çocuk hasretiyle kahrolmaktadır. Herkes aklıyla, bedeniyle kendisini işine verip coşkuyla çalışırken, o, bedeniyle sınıfta, aklıyla uzak düşmüş yuvasındadır. İşte o, sözleşmeli öğretmendir ve tasavvurun ötesinde acı bir Türkiye gerçeğidir. Değerli eğitimci arkadaşlarım, değerli basın mensupları, Bugün bu alanda, sözleşmeli öğretmenlerimizle birlikte, adalete ve hakkaniyete, insan haklarına ve çalışma ahlakına aykırı bir uygulamaya son verilmesi talebimizi haykırmak için toplandık. Geleceğin nesillerini yetiştirmenin övüncünü yaşamak isteyen kamu görevlisini ailesinden ayrı, çocuklarına hasret bırakan sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının mağduriyetlerine ‘dur’ demeye geldik. Bilinmelidir ki kamu hizmetlerinde kalite, süreklilik, kapsayıcılık ve güvenlik kadar, kamu görevlilerinin istihdam şekli, çalışma şartları, mali, sosyal ve özlük hakları da önemlidir. Kamu görevlilerinin ‘genellik, adillik, eşitlik’ ilkelerine uygun hükümlerle muhatap olması, ‘saygın iş’ anlayışının bir gereğidir. Anayasanın, ‘Asli ve sürekli nitelikteki kamu hizmetlerinin kamu görevlileri eliyle yürütülmesi’ gerektiğine ilişkin hükmü ortadayken ve aynı unvanda kadrolu statüde istihdam olmasına rağmen, eğitim-öğretim hizmetinde sözleşmeli öğretmen çalıştırılmasını kabul etmemiz mümkün değildir. Sözleşmeli öğretmen istihdamı, gerek sözleşmeli eğitimciler gerek istihdamı gerçekleştiren kurumlar gerekse farklı statüdeki personelden aynı kamu hizmetini alan öğrenci ve ebeveynler açısından ciddi sorun oluşturmaktadır. Sözleşmeli öğretmenlik, kabul edilmiş hatanın tekrarı, geçmiş sıkıntıları unutmanın, aynı kısır döngüyü yeniden kurup birçok değeri heba etmenin adıdır. Türkiye, 2005-2011 tarihleri arasında sözleşmeli öğretmen istihdamı deneyimini yaşamıştır. Bu tarihler arasında 70 bin civarında sözleşmeli öğretmen istihdam edilmiştir. Ancak, kurum içi çalışma barışının bozulması, öğretmenlerin verimliliğinin düşmesi, Millî Eğitim Bakanlığı’na ve eğitim politikalarına olan güvenin azalması, sözleşmeli ile kadrolular arasındaki farklılıklardan doğan dava yükü ve hukuki karmaşa gibi sebeplerden dolayı eğitim öğretim faaliyeti olumsuz etkilenmiş, 2011 yılında sözleşmeli öğretmenliğe son verilmiştir. Sözleşmeli öğretmenliğe son veren Kanun Hükmünde Kararname’nin gerekçesinde yer alan, “Sözleşmeli personel istihdamının; kamu hizmetlerinin etkili, verimli ve hızlı bir şekilde yürütülmesini sağlamadığı; uluslararası hukuka ve anayasaya aykırı bir şekilde, kamu personeli arasında mali ve sosyal haklar ile diğer haklar arasında farklılığa, eşitsizliğe, adaletsizliğe sebep olduğu” şeklindeki tespitler bugün için de geçerlidir. Peki, aradan geçen zaman zarfında ne değişti de bugün sözleşmeli öğretmenlik dayatmasında ısrar ediliyor? Kimse bunun cevabını kamuoyuna ve eğitimcilere veremiyor ama bu sorun can yakmaya, mağdur etmeye devam ediyor. Yıllardır aynı şeyi söylüyoruz. Aynı vazifeyi yapan kamu görevlileri arasında hak ve ücretlerde eşitsizlik kabul edilemez. Aynı sınıfta aynı dersi anlatan, aynı okulda aynı isim ve vasıfla görev yapan öğretmenler arasında ayrımcılık olmaz, olmamalıdır. Aksi hâlde çalışma barışı yara alır, iş verimi azalır. Anayasanın eşitlik ilkesi çiğnenir. Aynı işi yapan kadrolularla sözleşmeliler arasında fiili bir hiyerarşi üretilir. Sözleşmeli öğretmenlerimiz iş güvencesi, sosyal güvence statüsü, vergi dilimi, net ek ders ücreti, kademe-derece ilerlemesi, görevde yükselme, unvan değişikliği, yurt dışı eğitim ve görevlendirme, mazerete ve isteğe bağlı yer değişikliği, harcırah, dil tazminatı, norm kadro fazlalığına dayalı süreçler, net hazırlık ödeneği gibi, aynı okulda, aynı sınıfta, aynı işi yaptığı kadrolu öğretmenlere sağlanan haklardan faydalanamamaktadır. Sözleşmeli öğretmenlik uygulaması anayasal hakları sınırlamakta, aile bütünlüğünü bozmakta, eşleri birbirinden, çocukları da anne babalarından ayrı bırakmakta, öğretmenleri işi ile eşi arasında tercihe zorlamaktadır. Haklı taleplere, geçerli mazeretlere duyarsız yanlış istihdam politikası öğretmenlerimizin moral ve motivasyonunu olumsuz etkilemekte, eğitimde verimliliği düşürmektedir. Kadrolu öğretmen mevzuatın verdiği güvenceyle aile bütünlüğünü sağlarken, sözleşmeli öğretmen ailesine kavuşacağı gün için şafak saymaktadır. Kamu istihdam politikalarına yön verenler, nitelikli kamu hizmetinin ancak iş ve iç huzuruna kavuşmuş, anayasal hakları tesis edilmiş kamu personeli eliyle yürütülebileceğini görmelidir. Eğitimciler, işi ile eşi arasında tercihte bulunma çelişkisinden kurtarılmalı, anasından babasından ayrı büyüyen çocukların aile hasretine son verilmelidir. Mutlu, yerinden ve işinden memnun öğretmenler demek, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri başta olmak üzere, İstihdamda güçlük çekilen yerlerde eğitimde kalitenin ve başarının artması demektir. Eğitimdeki başarı, terörle mücadelede de en etkili yöntemdir. Okulda olması gereken çocukları dağda görmek istemiyorsak eğitimde teşvik sistemine geçmek zorundayız. Terör ancak eğitimle biter. Terör biterse kalkınma olur. Genç işsizliği azalır. Gençliğin enerjisi refaha, kalkınmaya, bölgenin gelişmesine harcanmış olur. O hâlde, ucuz işçilikten farksız ücretli öğretmenlik ayıbına dur denilmelidir. Aileleri bölen, öğretmenin zihnini ailevi sorunlarla meşgul eden, aynı işi yapanlar arasında sosyal hiyerarşi üreten, hak ve ücretlerde haksızlıklara fırsat veren sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına son verilmelidir. Personel sisteminde bir devrim yapılmalı; iş güvencesi için, eşit işe eşit ücret için, çalışma barışı için, emekte performans, hizmette yüksek kalite için, bütün kamu sistemi kadrolu istihdamda birleştirilmeli, adaletsizlikler bitirilmelidir. Demokratik ve sosyal bir hukuk devleti niteliğinin önemsendiğini ve öncelendiğini kamu personel sistemi tarafında hem vurgulamanın hem de ispatlamanın en kolay ve kesin yolu, kamuda istihdam politikasının kadrolu ve güvenceli istihdam olarak benimsenmesidir. O hâlde sözleşmeli öğretmenlik bütünüyle terk edilmeli, mevcut sözleşmeli öğretmenler ivedilikle kadroya geçirilmelidir. Eğitim-Bir-Sen olarak diyoruz ki Türkiye’nin gücü ve tarihi birikimi sahip olduğu inanç ve medeniyeti insan, insan onuru, aile ve emek konusundaki güçlü hassasiyeti, güvencesiz istihdamı kamuda terk etmeyi aile kurumunu muhafaza etmeyi zorunlu ve mümkün kılmaktadır. Bizler, Türkiye’nin gerek mali gerekse fikrî gücünün en kısa süre içerisinde sözleşmeli öğretmenleri kadroya taşımaya, sözleşmeliliği tarihte kötü bir anı olarak bırakmaya yeteceğine inanıyoruz. Yetkililerden, sözleşmeli öğretmenlerimizin aile hasretine son verecek, onları ailelerine kavuşturacak adımı atmalarını, ara tatilde tayin hakkı vererek mahzun yüzleri güldürmelerini istiyor ve bekliyoruz.”