Etiket: AIDS

  • 1 Aralık Dünya AIDS Günü

    1 Aralık Dünya AIDS Günü nedeniyle bir açıklama yapan Aksaray Halk Sağlığı Müdürü Oğuz Keleş, AIDS’in ilk kez 1980’li yıllarda tanımlandığını söyledi.

    HIV enfeksiyonunun o yıllardan bu yana tüm dünyada din, dil, ırk, cins, ülke ayırımı yapmadan yayılmaya devam ettiğine dikkat çeken Keleş, “Hastalık korunmasız cinsel temas, ortak paylaşılan enjektörlerle damar içi madde kullanımı, gebelik sırasında ve doğum sırasında anneden bebeğe ve kan transfüzyonu yolu ile bulaşabilmektedir. Bu geçiş yolları nedeni ile HIV enfeksiyonu, erişkinlerin yanı sıra, tüm yaş gruplarında görülebilmektedir. Hastalığın tam anlamıyla tedavisi bulunmamakla birlikte uygulanan ilaç tedavileri ile HIV/AIDS hastalığından ölümler azalmakta ve kişiler yaşantılarına devam edebilmektedir. Bununla birlikte uygulanan ilaç tedavisi ile bulaşıcılık azalmakta, gebelik sırasında uygulanan tedaviyle HIV virüsü taşıyan anneden bebeğe hastalık bulaşması engellenebilmektedir” dedi.

    Birleşmiş Milletlerin HIV/AIDS Ortak Programı UNAIDS 2014 yılı raporuna göre, dünyada 2014 yılı içinde yaklaşık 2 milyon kişinin HIV enfeksiyonuna yakalandığını, dünyada 36,9 milyon HIV taşıyıcısının bulunduğu ve 1,2 milyon kişinin AIDS nedeni ile öldüğünün bildirildiğini kaydeden Keleş, “Ülkemizde nüfus artışı, hastalığa ilişkin farkındalığın artması, tanı ve tedavi hizmetlerindeki gelişmeler neticesinde HIV/AIDS vaka sayılarında artış görülmektedir. Ancak Türkiye hala dünyada HIV/AIDS açısından hastalığın az sıklıkta görüldüğü ülkeler arasında değerlendirilmektedir. Ülkemizde bildirimi yapılan vakaların yüzde 75’i erkek, yüzde 25’i ise kadındır. Vakaların yüzde 16’sının yabancı uyruklu olduğu, bulaşma yollarına göre değerlendirme yapıldığında vakaların yarısından çoğunun cinsel yolla bulaştığı tespit edilmiştir. HIV enfeksiyonu önlenebilir bir hastalıktır ve korunma önlemleri tedaviden çok daha etkili ve ucuzdur” dedi.

  • 1 Aralık Dünya AIDS Günü

    Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Gençlik Danışma Birimi (GEDAB), 1 Aralık Dünya AIDS Günü dolayısıyla açıklama yaptı.

    Son yıllarda AIDS nedeniyle hayatını kaybeden gençlerin sayısındaki artışa dikkat çeken açıklamada, virüs ile ilgili istatistikler verilerek, “1 Aralık günü, 1988 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından toplumdaki farkındalığı artırmak amacıyla Dünya AIDS Günü olarak belirlenmiştir. HIV-AIDS Birleşmiş Milletler Ortak Programı (Joint United Nations Programme on HIV-AIDS – UNAIDS) tarafından 2011-2015 yılları 1 Aralık Dünya AIDS Günü’nün ana teması “Sıfır yeni vaka, sıfır ayrımcılık, sıfır AIDS’e bağlı ölüm” olarak seçilmiştir. UNAIDS gelecek 5 yıl içinde Fast-Track (hızlı geçiş) yaklaşımıyla, 2030 yılına kadar küresel bir sağlık tehdidi olan AIDS epidemisini sonlandırmayı hedeflemektedir. UNAIDS 2014 yılı raporuna göre dünyada 36,9 milyon HIV taşıyıcısının bulunduğu ve 1,2 milyon kişinin AIDS nedeniyle öldüğü belirtilmektedir. Ülkemizde ise Sağlık Bakanlığı verilerine göre 1985 yılından günümüze kadar bildirimi yapılan HIV/AIDS vaka sayısı toplam 11 bin 109’dur. HIV virüsü nedeniyle insanlarda bağışıklık sisteminin çökmesine sebep olan bulaşıcı hastalık açısından en önemli risk, güvenli olmayan cinsel ilişki olarak tanımlanmaktadır. HIV virüsü, korunmasız cinsel ilişki, virüs bulaşmış kan nakli, virüs bulaşmış enjektör iğnesini paylaşmak ya da böyle bir iğnenin batması ve gebelik, doğum ve emzirme sırasında anneden bebeğe geçme şeklinde bulaşabilen bir virüstür” ifadeleri kullanıldı.

    HIV virüsünün en yaygın olduğu Baltık Devletlerin’den çok sayıda turist gelmesinden dolayı, genç nüfusun bilgilendirilmesi gerektiği belirtilen açıklamaya şöyle devam edildi:

    “Birleşmiş Milletler raporuna göre, 2005-2012 yılları arasında AIDS’ten ölen gençlerin oranı yüzde 50 artmıştır. Bu nedenle Dünya AIDS Günü dolayısıyla Dünya Sağlık Örgütü, 10-19 yaş arası gençlere yönelik, hastalığa karşı önlemler alınmasını talep etmiştir. TNSA-2013 sonuçlarına göre, ülkemiz genç bir nüfusa sahiptir ve nüfusunun yarısı 30 yaşın altındadır. Ülkemize her yıl yaklaşık 14 milyon yabancı turist gelmektedir ve bunların dörtte biri Orta ve Doğu Avrupa, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Baltık Devletleri’ndendir. Komşu Doğu Avrupa ve BDT ülkelerinde cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve HIV/AIDS vakalarının sık görülmesi sebebiyle, gençlerimiz bu sorunların tehdidi altındadır. HIV virüsünün riski konusunda bilgi ve duyarlılığın eksikliği, bu arada korunma yöntemleri hakkında yeterli düzeyde bilincin olmaması çok sayıda genci savunmasız durumda bırakmaktadır. Bu nedenle virüsün bulaşmasına ilişkin kapsamlı eğitimler yapılmalıdır. Bu kapsamda ESOGÜ-GEDAB ve akran eğitmenleri olarak gençleri HIV/AIDS konusunda bilinçlendirmek ve kendi sağlıklarını koruma bilincini geliştirmelerine katkıda bulunmak amacıyla eğitimler planladık. Akran eğitmenlerimiz tarafından çeşitli fakültelerde sınıflarda, kantinlerde, yemekhanede, duraklarda kısa bilgiler içeren HIV/AIDS konulu broşürler dağıtılmaktadır. GEDAB içinde 13 Aralık 2015 tarihine kadar bilgilendirme toplantıları devam edecektir. Bilgilendirme toplantılarında HIV/AIDS‘in belirtileri, bulaşma yolları ve korunma yollarının önemi vurgulanmaktadır.”

  • Prof. Dr. Elif Doyuk Kartal’dan Dünya AIDS Günü Açıklaması

    Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Elif Doyuk Kartal, 1 Aralık Dünya AIDS günü dolayısıyla açıklama yaptı.

    Prof. Dr. Elif Doyuk Kartal, HIV virüsünün birçok hastalığa sebebiyet verdiğini açıklayarak, “HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) enfekte ettiği kişilerin bağışıklık siteminde ciddi hasar oluşturarak çeşitli fırsatçı enfeksiyonlar, otoimmun hastalıklar ve kanserlerin oluşumuna yol açan bir virüstür. Diğer virüslerin aksine bu virüs vücuda girince bağışıklık sistemi ile ortadan kaldırılamaz. Tedavi edilmediğinde hastalığın son dönemi AIDS (kazanılmış bağışıklık eksikliği sendromu) olarak tanımlanan ölümcül bir tablodur. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ilk tanımlandığı 1981 yılından beri 39 milyon insan AIDS nedeniyle ölmüştür. Her yıl 2 milyon insan; erkek, kadın, çocuk demeden hayatını kaybetmektedir. HIV ile yaşayan insanların büyük çoğunluğu düşük ve orta gelirli ülkelerde bulunmaktadır. HIV ile ya da HIV riski ile yaşayan insanların çoğu hala hastalıktan korunma, tedavi gibi araçlara ulaşamamaktadır” dedi.

    “19 MİLYON KİŞİ VİRÜS TAŞIDIĞINI BİLMİYOR”

    HIV virüsünün bulaşma yollarını da açıklayan Prof. Dr. Elif Doyuk Kartal, “HIV kan ve semen, semen öncesi sıvı, rektal sıvı, vajinal sıvı ve anne sütü gibi bazı vücut sıvıları ile bulaşabilmektedir. Bu vücut sıvıları ile temas eden davranışlar HIV bulaşını sağlamaktadır. Korunmasız cinsel temas, damar içi uyuşturucu kullanımında ortak enjektör kullanımı bu davranışların başında gelmektedir. Diğer birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de cinsel yolla bulaş ön planda bulunmaktadır. Cinsel temas yolu ile HIV bulaşma riskini azaltmak için; daha az riskli cinsel davranışların seçimi (anal seks HIV bulaşmasında en yüksek riskli cinsel faaliyettir), tutarlı ve doğru prezervatif kullanımı, cinsel eş sayısının azaltılması, tek eşlilik, diğer bir cinsel yolla bulaşan hastalık varsa tedavisinin yapılması ve cinsel eş HIV pozitif ise tedavi olmasının teşvik edilmesi önerilmektedir. Bugün dünyada HIV ile yaşayan 35 milyon insanın 19 milyonu virüsü taşıdığını bilmemektedir” şeklinde konuştu.

    “HIV İÇİN RİSK ALTINDA OLDUĞUNUZU DÜŞÜNÜYORSANIZ TEST YAPTIRIN”

    HIV virüsünün bulaşmasının ardından 10 yıl boyunca hiç belirti vermediğini aktaran Prof. Dr. Kartal, şöyle devam etti:

    “HIV ile mücadelede en önemli konulardan biri de durumun saptanmasıdır. Virüsün bulaşından sonra en az 10 yıl hiç belirtisi olmamaktadır. Belirti olsa bile birçok hastalıkla benzer olup bunlara göre hastalık tanısını koymak mümkün değildir. Kesin tanı için tek yol kan testi yapılmasıdır. Kan testi ile ilk aşamada virüse karşı oluşan antikorlar saptanmakta olup, virüs için ülkemiz koşullarında test yaptırmak kolay ve zahmetsizdir. HIV bulaşı için artmış riskler bilinmelidir. Bunlar; HIV pozitif olan ya da riski olan bir kişi ile cinsel temasta bulunulmuş olması, herhangi bir nedenle başkaları ile ortak enjektör kullanılmış olması, para karşılığı cinsel temas olması, cinsel yolla bulaşan başka bir hastalık varlığı, cinsel taciz gibi durumlardır. Ayrıca alkol ve uyuşturucu kullanımı da güvenli cinsel eş seçimi, birden fazla cinsel eş, prezervatif kullanımı gibi konularda irade ile engelleme durumunu ortadan kaldırmak suretiyle hem HIV hem de diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkların kazanımında kolaylaştırıcı rol oynar. Semptomlar başladıktan sonra tanı bir şekilde konuluyor ve gerekli tedbirler alınıyor. Önemli olan HIV’i kişilerin bunu taşıdıklarını bilmedikleri uzun belirtisiz dönemde tanımlayabilmektir. Bu nedenle eğer kişi HIV için risk altında olduğunu düşünüyorsa test yaptırmalıdır. Güvensiz cinsel temas veya enjeksiyon ilaç ekipmanı paylaşımına devam edilirse, en az yılda bir kez test yaptırılmalıdır. Cinsel olarak aktif homoseksüel ve biseksüel erkekler ise 3 – 6 ayda bir test yaptırmalıdırlar. HIV pozitif anneler bebeğe virüsü gebelik, vajinal doğum ve emzirme sırasında bulaştırabilmektedir. Mümkün olduğunca erken gebelik döneminde başlanan tedavi ile bebeklere HIV bulaşmasını önleme şansı vardır. Bu nedenle HIV bulaşı için riskli olan kişilerin gebelik sırasında hatta gebe kalma planları aşamasında test yaptırmaları önerilmektedir. Yüksek etkili ilaçların geliştirilmesi öncesi sadece birkaç yıl içinde AIDS’e ilerleme olabilmekte idi. Ama günümüzde, HIV pozitif olan çoğu kişide AIDS’e ilerleme yoktur. Yani HIV ile yaşarken sağlıklı kalmak mümkündür. Etkili tedavi ile virüs sürekli baskılanmakta, bu sayede AIDS’e ilerlemesi azaltılmakta ve aynı zamanda başkalarına HIV bulaştırma riskini azaltmaya yardımcı olmaktadır. Bu konuda son 10 yılda yürütülen küresel çalışmalar neticesinde enfeksiyonun önemli oranda hız kesmiş gibi gözükmesi bile şu an için umut verici gözükmektedir.”

  • 1 Aralık Dünya AIDS Günü

    Sinop İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. T. Gökhan Telatar, “1 Aralık Dünya AIDS Günü” dolayısıyla açıklama yaptı.

    1 Aralık Dünya AIDS Günü’nün anlamına uygun olarak planlanan, HIV/AIDS konusuna dikkat çekmeye, kamuoyunun bilgilendirilmesine ve farkındalığın artırılmasına yönelik çeşitli etkinlikler için önemli bir fırsat sağladığını belirten İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. T. Gökhan Telatar, “AIDS bulaşıcı bir virüs hastalığıdır. HIV girdiği vücudun mikroplara karşı koyma yeteneğini sağlayan bağışıklık sistemini etkileyip yok eder. HIV enfeksiyonu sadece erişkinleri değil, bebek, çocuk, genç, yaşlı herkesi tehdit edebilen bir hastalıktır. Kullanılan ilaç tedavisi ile HIV/AIDS hastalığından ölümler azalmış, ölümcül bir hastalık olmaktan çıkıp yaşam boyu ilaç kullanımı gerektiren bir tür kronik hastalığa dönüşmüştür. AIDS ile mücadelenin temelini koruyucu önlemler oluşturmaktadır. Bulaşmanın sadece belirli yollarla olması nedeniyle koruyucu önlemler alınması ve halkın eğitimi ile AIDS’in yayılımını durdurmak ileride mümkün olabilecektir. Sağlık Bakanlığı tarafından bu yılın öncelikli hedef grubu olarak gençler belirlenmiş ve gençlerin bilgi ihtiyacının karşılanması, bulaşma yollarına ilişkin farkındalık kazandırılması ile enfeksiyondan korunmanın öneminin vurgulanması ortak tema olarak planlanmıştır” dedi.

    AIDS virüsünün bulaşma sebeplerinden bahseden Telatar, “Korunmasız cinsel ilişki: HIV enfeksiyonunun en sık bulaşma şeklidir. HIV, korunmasız (kondom, kılıf, kaput, prezervatif kullanılmadan) yapılan her türlü cinsel temasla bulaşabilmektedir. Kan ve kan ürünleri, steril edilmemiş iğne ve kesici aletler. AIDS-HIV virüsü taşıyan anne: HIV enfeksiyonu gebelik süresince, doğum sırasında vücut sıvıları ve emzirme sırasında süt ile bebeğe geçebilmektedir. Alınan koruyucu önlemlerle hızlı artış durdurulabilmiştir. Henüz AIDS’ e karşı etkin aşının olmaması koruyucu önlemlerin ne denli önemli olduğunu göstermektedir” diye konuştu.

    Gökhan Telatar, “Dokunmak, tokalaşmak, sarılmak, aynı yerde oturmak, aynı havayı solumak, aynı havuzu, banyoyu, tuvaleti, saunayı, duşu paylaşmak, giysilerin ortak kullanılması, tabak, çatal, kaşık, bıçak, bardak paylaşılması, telefon kulaklığı, kapı tokmağı, sivrisinek, böcek, arı sokması, gözyaşı, ter, tükürük ile AIDS bulaşmaz. HIV enfeksiyonu önlenebilir bir hastalıktır ve diğer hastalıklarda olduğu gibi korunma önlemleri tedaviden çok daha etkili ve ucuzdur. Cinsel yolla bulaşmaya karşı korunma: En sık görülen bulaşma yolu cinsel temasla olduğu için bu yolla korunma büyük önem taşımaktadır. Kondom ve doğru kondom kullanımı, hastalığın cinsel yolla bulaşmaya karşı en güvenli ve basit korunma yoludur. Kan ve kan ürünleri ile olan bulaşmaya karşı korunma: 1987 yılından beri de ülkemizde kan ve kan ürünleri HIV yönünden test edilmektedir. Damar içi madde kullanımı alışkanlığının önlenmesi, ortak enjektör kullanımı risklerinin anlatılması bu grup hastalarda HIV bulaşma riskini azaltmaktadır. AIDS hepimizi etkiler. Çünkü hiç kimse hastalığa karşı bağışık değildir. Kimin AIDS virüsü taşıdığını bilemezsiniz. AIDS’ten korunmanın en güvenli yolu tek eşliliktir. AIDS’e yakalananları dışlamayın. Günlük yaşamdaki sosyal ilişkilerde AIDS bulaşmaz. Onlara destek olun” şeklinde konuştu.

  • Uzmanlardan ’Dünya AIDS Günü’ Açıklaması

    Acıbadem Eskişehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Meltem Hüner, Dünya AIDS Günü’yle ilgili açıklamada bulundu.

    Tüm dünyada 1988 yılından beri her yıl 1 Aralık’ta Dünya AIDS Günü adı altında dünyadaki HIV salgınına dikkat çekilmektedir. Birçok kişi bu günde HIV nedeni ile ölen sevdiklerini hatırlamak, HIV’li kişilerle dayanışma içinde olduklarını göstermek, hayatta kalma ve sağlıklı yaşamayı kutlamak, HIV ile mücadele için ayrılan bütçeyi arttırmak, HIV farkındalığı oluşturmak için çeşitli organizasyonlar yapmakta ve bu güne destek verdiğini göstermek adına sembol olarak kırmızı kurdele takmaktadır.

    Bununla ilgili açıklamalarda bulunan Acıbadem Eskişehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Meltem Hüner, İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü’nün (HIV) bağışıklık sistemini hedef alarak enfeksiyonlar ve bazı kanser türlerine karşı insanların savunma sistemlerini zayıflattığını ve enfekte bireylerin 2-15 yılda immün yetmezlikli hale geldiğini, bu duruma da “Kazanılmış İmmünyetmezlik Sendromu (AIDS)” dendiğini kaydetti.

    “İmmün yetmezlik, sağlıklı bir bağışıklık sisteminin savaşabildiği enfeksiyon ve hastalıklara karşı artık savaşamaz hale gelmesi demektir” diyen Hüner, “HIV virüsü bulaşan kişiler bulaştan sonraki ilk birkaç ay içinde en bulaştırıcı dönemlerinde olsalar da, birçoğu ileri aşamalara kadar hastalıklarının farkında değillerdir. Enfeksiyonun başlangıcındaki ilk birkaç hafta hiç belirti görülmeyebilir ya da ateş, baş ağrısı, döküntü veya boğaz ağrısı da dahil olmak üzere grip benzeri hastalık belirtileri görülebilir. Enfeksiyon bağışıklık sistemini zayıflattıkça, şişmiş lenf bezleri, kilo kaybı, ateş, ishal ve öksürük gibi diğer belirti ve bulgular gelişebilir. Tedavi edilmezse tüberküloz, kriptokokal menenjit, lenfomalar ve kaposi sarkom gibi kanserler ve diğer ciddi hastalıklar gelişebilir” dedi.

    “SIRADAN GÜNLÜK TEMASLARLA BULAŞMAZ”

    Dr. Hüner, HIV’in kan, anne sütü, meni ve vajina sekresyonları ile bulaştığını, öpüşme, sarılma, tokalaşma, su, yiyecek veya kişisel eşyaların paylaşılması gibi sıradan günlük temaslar ile bulaşmayacağını anlatarak, HIV bulaş riskini arttıran davranış ve koşulları şöyle sıraladı:

    “Korunmasız anal veya vajinal seks, frengi, herpes, klamidya, gonore ve bakteriyel vajinozis gibi diğer bir cinsel yolla bulaşan enfeksiyonun olması, damar içi uyuşturucu kullananlar tarafından kontamine iğne, şırınga ve ilaç solüsyonlarının paylaşılması, güvensiz enjeksiyonlar, kan transfüzyonları, steril olmayan kesici veya delici (piersing) içeren tıbbi prosedürlere maruz kalınması ve sağlık çalışanlarında görülen iğne yaralanmaları.”

    “HATALI TEST VEYA RAPORLAMA İHTİMALLERİNİ EKARTE ETMEK İÇİN TEKRAR TEST YAPTIRMALIDIRLAR”

    “hatalı test veya raporlama ihtimallerini ekarte etmek için tekrar test yaptırmalıdırlar” ifadelerini de kullanan Hüner, şöyle devam etti:

    “Hızlı tanı testleri veya enzim immunoassay (EIAs) gibi serolojik testler, HIV-1/2’ye karşı antikorlar ve/veya HIV p24 antijen varlığı ya da yokluğunu tespit ederler. Çoğu kişi 28 gün içinde, HIV-1/2 antikorları geliştirir ve bu nedenle bu süreden önce antikorlar tespit edilemeyebilir, bu döneme pencere dönemi denir. Bu erken dönem enfeksiyon bulaştırıcılığının en fazla olduğu dönemdir, bununla birlikte HIV bulaşı enfeksiyonun her döneminde olabilir. İlk olarak HIV pozitif tanısı alan kişiler, hatalı test veya raporlama ihtimallerini ekarte etmek için tekrar test yaptırmalıdırlar.”

    HIV ENFEKSİYONUNUN ÖNLENMESİ İÇİN TEMEL YAKLAŞIMLAR

    HIV enfeksiyonunun önlenmesi için temel yaklaşımlardan da bahseden Hüner, “Kondomu kullanımı, vajinal veya anal penetrasyon sırasında prezervatif kullanımı HIV dahil cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara karşı korunma sağlar. Latex prezervatiflerin HIV ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı yüzde 85 ve üzerinde koruyuculuk sağladığı kanıtlanmıştır. HIV ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar için test yaptırmak ve danışmanlık almak, risk faktörlerinin herhangi birine maruz kalan herkese HIV ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından test yaptırmaları, gecikmeden önlem ve tedavi hizmetlerine ulaşabilmeleri şiddetle önerilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) çiftlerin partnerlerinin de test yaptırmasını önermektedir. Erkeklerin gönüllü olarak sünnet olmaları, sünnet erkeklere heteroseksüel yolla HIV bulaş riskini yüzde 60 oranında azaltmaktadır. Damar içi uyuşturucu kullanıcılarında bulaşı azaltmak, her enjeksiyon sırasında steril iğne ve şırınga kullanılması HIV bulaşını azaltabilir. Bununla birlikte opioid ve diğer uyuşturucu bağımlılığının tedavisi, bağımlılar için opioid ikame tedavisi uygulamaları da yöntemler arasındadır. Enfeksiyonun önlenmesi için antiretroviral tedavi kullanmak, etkili bir antiretroviral tedavi alan HIV ile enfekte bir kişinin HIV ile enfekte olmayan cinsel partnerine HIV bulaştırma riski yüzde 96 oranında azalmaktadır. HIV negatif partnerin temas öncesi profilaksisi, HIV ile enfekte olmayan ve HIV bulaş riski olan bireylerin HIV bulaşını önlemek için antiretroviral ilaçları günlük olarak kullanmasıdır. DSÖ tarafından HIV bulaş riski olan ve özellikle HIV ile enfekte cinsel partneri olan HIV negatif kişiler, homoseksüel erkekler, transeksüel kadınlar, yüksek riskli heteroseksüel çiftler, damar yolu ile uyuşturucu kullanan kişilere temas öncesi profilaksi kullanmaları önerilmektedir. Temas sonrası profilaksi, HIV enfeksiyonunun önlenebilmesi için temas sonrasındaki ilk 72 saat içerisinde antiretroviral ilaçların başlanmasıdır. Bu dönemde HIV testi yapılması, antiretroviral ilaçların 28 gün süre ile yan etkileri açısından takip edilerek kullanılmaları gerekmekte olup bunlar için doktora başvurulmalıdır. Aralık 2014 yılında güncellenen DSÖ kılavuzlarında, çocuklar ve yetişkinlere mesleki veya mesleki olmayan HIV maruziyetleri sonrasında temas sonrası profilaksi önerilmektedir. HIV’li anneden bebeğe HIV bulaşının azaltılması, HIV’li annenin bebeğine hamilelik, doğum ve emzirme dönemlerinde HIV bulaştırma ihtimali yüzde 15-45’dir. DSÖ HIV’li anneden bebeğine HIV bulaşının önlenebilmesi için annenin hamilelik, doğum sırasında ve doğum sonrasında hayat boyu ve bebeğin doğum sonrası dönemde antiretroviral tedavi kullanmalarını önermektedir. Böylece anneden bebeğe bulaş riski yüzde 5’in altına düşürülebilir” diye konuştu.

    DSÖ’nün, 15 Eylül 2015 itibarı ile HIV tanısı koyulan herkese en kısa zamanda antiretroviral tedavi başlanmasını önerdiği de bildirildi.