Etiket: Ağar’dan

  • ABD’nin gözlem noktasına ilişkin Abdullah Ağar’dan önemli açıklamalar

    Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, ABD’nin Suriye’deki kontrol noktalarına ilişkin, “PKK ile DEAŞ arasındaki Rakka’da işbirliği zaten ispatlandı. ABD burada ne yapmaya çalışıyor? Terör örgütlerini Türkiye’den korumaya mı çalışıyor, yoksa Türkiye’yi terör örgütlerine karşı korumaya mı çalışıyor. Burada gözüken fiili durum oradaki terör örgütlerini ortaya koymuş olduğu istikrarsızlık düzenini Türkiye’ye karşı korumaya çalıştığına dair bir fotoğraf var” dedi.

    Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, İhlas Haber Ajansı’na (İHA) gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. ABD Savunma Bakanı Jim Mattis, Suriye’nin kuzeydoğusundaki sınır hattında gözlem noktası kurulacağını açıklamıştı. Mattis buna gerekçe olarak, Türkiye’yi DEAŞ gibi radikal unsurlar veya Esad rejimi kaynaklı terör tehdidinden korumayı göstermişti. Konuya ilişkin açıklama yapan Ağar, ABD’nin, Irak’ın batısı ile Suriye’nin kuzeyini birlikte değerlendirdiği jeopolitik adayı PKK üzerinden kontrol etmeye çalıştığını belirtti. Adanın Türkiye için tehdit olan bir örgüt tarafından kontrol edilmesinin orta ve uzun vaade de Türkiye’nin bölünmesiyle eş bir tehdit oluşturabileceğini aktaran Ağar, “Türkiye bununla ilgili kaygılarını ABD’ye söyledi ve bir idareyi ortaya koydu. YPG/PKK, Tel Abyad bölgesinde baskın, sızma girişimleri ve tacizlerde bulundu. Bunun üzerine biz topçu atışları yaptık ve bu atışlar PKK’ya zayiat verdi. Zaiyat vermesinin hemen ardından PKK’lılar bunu kullanarak Orta Fırat Havzasında DEAŞ’a karşı yaptıkları sözde operasyonu durdurdu. Durdurulmasıyla beraber ABD, PKK’nın kendisine karşı kullanmış olduğu bu kozu, bir şekilde bize karşı kullanarak bir gerekçe üretti ve ’Türkiye’yi koruyoruz’ cümlesi altında, bu maske, mazeret altında kontrol noktaları oluşturmakla ilgili bir beyan üretti. Bu öncelikle Türkiye’ye bir hakarettir. Türkiye kendi sınırlarını kendi koruyabilecek kapasitede. Türkiye zaten şu ana kadar bunu fiili olarak gerçekleştirdi ve bununla ilgili sınırın ötesinden ortaya çıkan tehditleri etkisizleştirmek adına sınırın ötesinde dahi sınırı korumak adına operasyonlar yaptı. Bu kontrol noktalarının oluşmasıyla birlikte Türkiye ile ilgili ABD’nin iyiliği adı altında Türkiye’yi domine eden, Suriye’ye girmesini engelleyecek bir kuşağı oluşturmakta olduğunu görüyoruz. Çok hassas bir süreç aslında” şeklinde konuştu.

    “Türkiye’ye yeni bir çözüm süreci dayatılıyor”

    Ağar, bu kontrol noktalarının Türkiye’nin Suriye’deki operasyonu açısından bir tehdit oluşturacağını kaydetti. ABD sözcüsünün, “DEAŞ’ın Türkiye’ye sızmasına engel olmaya çalışıyoruz” açıklamasını anımsatan Ağar, sözcünün üstü kapalı olarak bir itiraf cümlesi kurduğunu ve o topraklarda DEAŞ olduğunu kabul ettiğini dile getirdi. Ağar, “PKK ile DEAŞ arasındaki Rakka’da işbirliği zaten ispatlandı. ABD burada ne yapmaya çalışıyor? Terör örgütlerini Türkiye’den korumaya mı çalışıyor, yoksa Türkiye’yi terör örgütlerine karşı korumaya mı çalışıyor. Burada gözüken fiili durum oradaki terör örgütlerini ortaya koymuş olduğu istikrarsızlık düzenini Türkiye’ye karşı korumaya çalıştığına dair bir fotoğraf var. ABD eğer Türkiye ile aynı eksende ise o terör örgütleriyle işbirliği yapmamalı, Türkiye’nin kendisine teklif ettiği gibi oradaki operasyonları birlikte yapmalı” ifadelerinde bulundu.

    Ağar, Türkiye’nin yeni bir çözüm sürecine dayatıldığını değerlendirdi.

  • Ağar’dan, “Bir Varoluş Hamlesi: Afrin” Konferansı

    Terör Uzmanı Abdullah Ağar “Bir Varoluş Hamlesi: Afrin” adlı konferans gerçekleştirildi.

    Terör Uzmanı Abdullah Ağar’ın Katılımıyla Sezai Karakoç Kültür Merkezi’nde “Bir Varoluş Hamlesi: Afrin” adlı konferans gerçekleştirildi. Yoğun ilgi gören konferansa Zonguldak Valisi Sayın Ahmet Çınar, Belediye Başkanı Muharrem Akdemir, İdare Mahkemesi Başkanı Cemil Hulusi Parlak, BEÜ Rektör Vekili Prof. Dr. Ali Azar, İl Jandarma Komutanı Albay Gökhan İnan, Emniyet Müdürü Ahmet Metin Turanlı, Askerlik Şubesi Başkanı Yüzbaşı Ayhan Kafalı, Rektör Yardımcıları, senato üyeleri, BEÜ akademik, idari personeli ve öğrenciler katıldı.

    Konferansın başında Abdullah Ağar’ın özgeçmişi ile ilgili özet bilgiler verildi. Bolu Komando Tugayı’na katıldığı ilk günden beri sürekli arazide sıcak çatışmalara katılan, Özel Kuvvetler ’de tim komutanlığı yapan ve üstün cesaret beratı sahibi Abdullah Ağar, katılımcılara Türkiye’nin terörle mücadele stratejisi, kararlılığı ve başarısı ile ilgili değerli bilgiler verdi. Afrin’de devam eden Zeytin Dalı harekatındaki gelişmeleri özetleyen Ağar bölgedeki operasyonlarda kısa sürede önemli başarılar elde edildiğini vurguladı.

    Ağar, Afrin’de yürütülen harekat ile ilgili şunları söyledi: “Afrin’de oldukça zor bir görev üstlenmiş bulunuyoruz. Bölgede 15.000 civarında terörist bulunmakta, YPG-PKK’lı teröristler bölgede büyük bir hazırlık yapmışlar. Demir destekli tahkimatlar, irtibat hendekleri ile birbirine bağlanmış, Suriye ordusundan gasp ettikleri silahlarla birlikte binlerce patlayıcı ve bubi tuzağı mevcut. Tüm bu hazırlıklar ve jeostratejik tahkimatın amacı Anadolu’yu işgal etmek. Bölgede büyük kayıplar veriyorlar ve ordumuzun azim ve kararlılığı, ezici gücü karşısında asla başarıya ulaşamayacaklar. Afrin’e doğru hızlı ilerleyişimizi sürdürüyoruz. 2-3 günde 30 köyü teröristlerden temizledik ve Afrin’i kuşattık. Yakında elde edeceğimiz zafer Türk milletine armağan olsun.”

    Terörün yıkıcı ve hain yüzünü özellikle vurgulayan Ağar, bölücü terör örgütlerinin Irak’ta 2 milyon, Suriye’de 650 bin can kaybına neden olduğunu ve 10 milyon insanı Suriye’den kaçmaya zorladığını ifade etti. Terör örgütünün hain planlarını uygularken, sivillerin arkasına saklandığını ve nüfuz casusluğu yaptığını belirten Ağar, Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığını şu sözlerle vurguladı: “ABD’nin Irak işgalini fiilen bitirdiği 2011 yılından sonra bölgedeki otorite boşluğundan yararlanarak güçlenen bölücü terör örgütü, hatırlanacağı üzere 2015 yılında güneydoğu il ve ilçelerimizi ele geçirme girişiminde bulunmuştu. Gerçekleşen meskûn mahal çatışmalarında 7000 terörist öldürülürken 726 özel kuvvet mensubu ve komandomuz şehit olmuştu. Ruhları şad olsun. Kahraman Türk askeri, kararlı mücadelesini son terörist etkisiz hale getirilene kadar sürdürecektir. Hiçbir güç ülkemizin bütünlüğü ve bağımsızlığına gölge düşüremeyecektir” dedi. 15 Temmuz darbe girişiminin vatansever Türk ordusu ve Türk Milleti tarafından nasıl bertaraf edildiğini de özetleyen Ağar sözlerini gençlere öğütlerle tamamladı. Okumanın, öğrenmenin, bilgi sahibi olmanın önemini vurgulayan Ağar, başta Kuran-ı Kerim olmak üzere, anlayarak okumamız, edindiğimiz bilgileri hayata geçirmemiz gerektiğini söyledi. Cihadın asıl amaç ve anlamının cehaleti ortadan kaldırma mücadelesi olduğunu, cehaletin ortadan kalkmasının ise tüm dünyada terör ve bozgunculuğun sonu olacağını ifade etti.

    Konferans sonrasında Zonguldak Valisi Sayın Ahmet Çınar ve Belediye Başkanı Muharrem Akdemir, Abdullah Ağar’a hediyeler takdim etti. Program, Rektör Vekili Prof. Dr. Ali Azar’ın Abdullah Ağar’a plaket takdimi ve toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.

  • Güvenlik uzmanı Ağar’dan El Bab değerlendirmesi

    Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, El Bab’ta yaşanan çatışmalarla ilgili “Geri çekilen ve kaçan DEAŞ, tuzak-patlayıcı-mayın ve uyuyan hücrelerini önümüzde-gerimizde ve içimizde bırakıyor” dedi.

    Güvenlik uzmanı Ağar, fiili durumun, önce sahadan gelen haberlerle ortaya çıktığını hatırlatarak, “Bab bölgesinde DEAŞ’le mücadele eden mehmetçik havadan vuruldu. Şehit ve yaralılarımız vardı. Gün içerisinde Genelkurmay Başkanlığının yaptığı açıklamayla, hava akınının Rusya tarafından yapıldığı, 3 şehit ve 11 yaralımızın olduğu belirtildi. Hemen ardından yapılan açıklamalarda, önce Erdoğan ile Putin’in, hemen ardından da Akar ile Gerasimov’un görüştüğü belirtildi. Bu açıklamaların içeriğinde, işbirliğinin ve güvenin devamlılığına dair “ortak bir irade beyanı” ortaya konulduğu görüldü. Açıkçası ister kaza olsun, ister başka türlü bir şey, karşılaştığı bu hava saldırısına karşı meşru müdafaa hakkını kullanan Türkiye’nin üreteceği karşı etkiyle, Suriye savaşının en büyük krizi patlak verebilirdi. Sonuçta, alandaki Türk birliklerin elinde güdümlü uçaksavar füzeleri ve uzun menzilli silahlar ile havada uçaklar var” ifadesini kullandı.

    “DEAŞ tuzak-patlayıcı-mayın ve uyuyan hücrelerini önümüzde-gerimizde ve içimizde bırakıyor”

    Bab’ta DEAŞ sonrasında ise artık işin siyasi karar vericilerde olduğuna dikkat çeken Ağar, şunları kaydetti: “Bu bile meskun mahal dinamikleri içinde çok zorlu. Geri çekilen ve kaçan DEAŞ tuzak-patlayıcı-mayın ve uyuyan hücrelerini önümüzde-gerimizde ve içimizde bırakıyor. Bab sonrası ne olacağını öngörmek için sayısız senaryo yazılabilir. Ancak her şeyden önce operatif bir masa kurulduğunda masanın bir yanının boş kalmaması bundan sonraki süreç için büyük önem taşıyor. Rusya-ABD-Türkiye-İran-Kıta Avrupası-İsrail ve Suudi Arabistan ortak bir akıl-ortak bir strateji ve ortak bir eylem üretmeyi başaramadan sorunun çözülmesinin çok zor olacağı görülüyor. Bununla birlikte bütün bu ülkelerin bir araya gelmesi, belki bundan daha da zor. Ve bu sadece askeri operasyonlar için. Kavramsal mücadeleye ise daha akıllara bile gelmedi. Askeri anlamda küçültülse bile, Sünni İslam’ı ve tabanı istismar ederek buralara kadar gelmiş bir DEAŞ’ı zihinlerden kazımanın nasıl mümkün olacağına kimse kafa yormuyor. Aslında bu yapılmadığı için de asıl sorun bir türlü çözülmüyor. Burada Türkiye’nin önemi çok büyük. Ancak Türkiye bile bunun önemini tam anlamış değil. Öte yanınla dizayna soyunmuş iradeler, ne Türkiye’yle ne de Türkiyesiz bir şey yapabiliyorlar”.

  • Yol-İş Genel Başkanı Ağar’dan asılsız FETÖ ihbarı tepkisi

    Türkiye Yol-İş Sendikası Genel Başkanı Ramazan Ağar, asılsız bir şekilde FETÖ’cü ihbarı yapanların cezalandırılması gerektiğini söyledi.

    Türkiye Yol-İş Sendikası Genel Başkanı ve Türk-İş Genel Mali Sekreteri Ağar, Türk-İş’e bağlı sendika başkanları ve üyelerin katılımıyla basın toplantısı düzenledi.

    Toplantıda söz alan Türk-İş Adana Bölge Temsilcisi Edip Gülnar, 15 Temmuz darbe girişimine karşı herkesin kenetlendiğini hatırlatarak, “Türkiye’miz çok önemli bir bölgede olduğu malumlarınız. Onun için de bu bölgede lider konumuna gelmesinden rahatsızlık duyan başta Amerika olmak üzere emperyalist güçler destek verdikleri terör örgütlerinin PKK, IŞİD ve PYD’nin bu saldırıları asla amacına ulaşmayacaktır” diye konuştu.

    Türkiye Yol-İş Sendikası Genel Başkanı Ramazan Ağar ise Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) ilk kumpasının 17-25 Aralık olduğunu, başarılı olamayınca da 15 Temmuz kalkışmasına giriştiklerini söyledi. Geçmişteki darbe girişimlerinde halka helikopterlerle, tanklarla ateş açılmadığını anlatan Ağar, “15 Temmuz’da bu harekat gerçekleşseydi bugün bu salonda yoktuk. Belki de birçoğumuz Ankara Mamak’ta kazılan çukurların içinde canlı canlı gömülecektik. Ama bu asil millet tankların, topun önüne çıktı, tankların altına yattı, bu ülkeyi teslim etmedi. Demek ki millete rağmen hiçbir şey olamadığını bir daha gösterdi milletimiz” şeklinde konuştu.

    Ağar, olası bir savaş halinde Türk milletini Suriyeliler gibi kabul edecek bir ülke olmadığını da ekledi.

    Ağar ayrıca, asılsız bir şekilde FETÖ’cü ihbarı yapanların cezalandırılması gerektiğini söyleyerek, “İhbar asılsız ise asılsız ihbarlar da cezalandırılmalı. Vatandaşın suçu yoksa veya birbirinden hoşlanmamıştır, düşmandır, bunlar FETÖ’cü olarak nitelendirilince adliyedeki savcılar bu asılsız ihbarlarla mı uğraşacak? Elbette ki nerede FETÖ’cü varsa bu ülkenin hainidir, vatan hainidir” ifadelerini kullandı.

  • Güvenlik uzmanı Ağar’dan tehdidin magazinleşmesi uyarısı

    Güvenlik uzmanı emekli özel harpçi Abdullah Ağar, “FETÖ’cü kripto yapılanma varlığını devam ettiriyor, manipülasyonunu devam ettiriyor. Sosyal medya üzerinden, medya üzerinden devam ediyor. Tehdidin magazinleştirilmesi ve magazinin tehditleşmesi söz konusu” dedi.

    Güvenlik uzmanı Ağar, Türkiye’nin terörle mücadelesindeki en önemli kurumu olan TSK’yla ilgili olarak ortaya çok ciddi iddialar atılmaya devam edildiğine dikkat çekerek, “Bu konuda TSK’nın geçmişteki mücadelelerinde FETÖ manipülasyonunun boyutları tartışılıyor. FETÖ’nün TSK’daki varlığının ortaya çıkmasının ardından başlatılan soruşturmalar, sızma ve manipülasyonların pek çok farklı boyutunu ortaya çıkarıyor. Son olarak ortaya atılan iddialar ise oldukça ciddi. FETÖ’nün Güneydoğu’daki terörle mücadelede TSK’yı manipüle ettiği ve aslında mücadeleyi sekteye uğrattığı belirtiliyor. Bununla ilgili olarak özellikle FETÖ-PKK birlikteliği de dile getiriliyor. Ancak bu konu spekülasyona ve yönlendirmeye çok açık. Kritik bir ayrım yapılması gerekiyor” ifadesini kullandı.

    ‘Genele yayma’ tehlikesi

    “FETÖ’cülerin Güneydoğu’da terörle mücadeleyi kirlettiği açık, ancak bu durumu ifade ederken Güneydoğu’da devam eden gerçek mücadelenin göz ardı edilmemesi gerekiyor” diyen Ağar şöyle devam etti:

    “Türkiye’nin terörle mücadelesi FETÖ’cüler tarafından çeşitli şekillerde, hem taktik, hem operatif, hem stratejik hem de ruh anlamında manipüle edildiğine dair bir gerçekle karşı karşıyayız. Ancak bunun terörle mücadelenin tamamını kuşatmış veya tamamına yayılmış gibi bir cümle kurmak, bizim Güneydoğu’da yapmış olduğumuz mücadeleyi kirletir, PKK’nın doğrusal ve asimetrik hedeflerine hizmet eder.”

    “Spekülasyona çok açık”

    Bu konunun spekülasyona çok açık olduğunu ifade eden Ağar, “Bir terörle mücadele var, bir de bu mücadelenin içerisinde manipülatif hareket eden FETÖ’cüler. Bu manada çok dikkatli davranılması gerekiyor. Öncelikle üniformalı teröristlerin PKK ile işbirliği içinde olmasının, doğrusal ve asimetrik destek vermesinin; kişiye, organize suç örgütü şeklinde müşterek davranmasına, belli alanlarda ve belli zamanlarda etki üretmesine bağlı özel durumlar var. FETÖ ile ilişki içinde olan ve ele geçirilen üniformalı teröristlerin Güneydoğu’da görev yaptıkları zamanlarda, yerlerde ve makamlarda ne yaptıkları, oralarda ve o zaman aralıklarında neler olduğu öncelikle açıklığa kavuşmalı. Bizim terörle mücadelemizde o dönem ve yerlerde ne gibi zafiyetler ve manipülasyonlar yaşanmış, öncelikle bunlara bakılmalı. Ancak bunun terörle mücadelenin, zamanın ve mücadele alanının tamamını etki altına almış ve/veya kuşatmış gibi bir cümle kurmak bizim Güneydoğu’da yapmış olduğumuz mücadeleyi fazlasıyla kirletir” değerlendirmesini yaptı.

    “FETÖ’cüler terörle mücadeleyi kirletti ama Silahlı Kuvvetler’in çoğunluğu FETÖ’ye ve FETÖ’cülüğe bulaşmadı”

    Ağar şunları söyledi:

    “Bugün Silahlı Kuvvetler ve devletin diğer kurumlarına yuvalanmış bir yapı var. Bu terör örgütünün devleti, TSK’yı, değer ve kavramlarımızı kirletmesi ve eksenini kaydırmaya çalıştığı açık. Ancak cümleleri kurarken çok dikkatli davranmak gerekiyor. Sonuçta PKK, IŞİD, FETÖ ve arkasındaki iradeler devlete ve güvenlik kuvvetlerine inançsızlığın ve güvensizliğin derinleşmesini istiyor. Bu noktada darbe girişiminin ardılı manipülasyonlar devam ediyor. FETÖ ile bağlantılı kişi ve suçların sonuna kadar gidilmesi, ortaya çıkartılması ve imha edilmesi birincil şart, ancak bunu yaparken devletin ve TSK’nın korunması gerekiyor. Demek istediğim ‘halk deyimiyle’ sapla samanın, birbirine karışmış at iziyle it izinin birbirinden ayrılması. Sonuçta Silahlı Kuvvetler terörle mücadeleyi yaptı ve yapıyor ve bunların birçoğu FETÖ’ye bulaşmadı. FETÖ’nün manipülasyonları genele yayarsak ’Bizim ordumuz yok/yokmuş’ gibi bir sonuç ortaya çıkar. Burada griliğe, algı mühendisliğine hizmet etmenin, mücadeleyi kirletecek tarzda davranmanın doğru olmayacağı da açık. Ki bu zaten bizim işimiz değil, devletin, adalet mekanizmasının işi. Delillendirme işi, sokak ağzının değil. Bununla birlikte şu gerçek ki; FETÖ’cü yapılanma PKK ile girmiş olduğu doğrusal-asimetrik ve üst akıl eksenlerinde ve etki-inisiyatifleri kadarıyla bizim terörle mücadelemizi kirletti. Bu bir gerçek ve muhakeme yoluyla ortada. “

    “Araştırmalar ile birebir tespit gerekiyor”

    “Buradaki mücadelenin spekülasyonlardan korunması ve suçu işleyenlerin yaptıklarıyla-işledikleri suçlarla aydınlatılması gerekiyor” uyarısında bulunan Ağar, “Terörle mücadele alanlarına tayin edilmiş, bu minvalde taşımış olduğu rütbeyi, makamı manipüle etmiş, bildiğimiz ya da bilmediğimiz kurgulara hizmet etmiş olabilirler. Bunların yapılacak araştırmalar/soruşturmalar neticesinde birebir tespit edilmesi gerekiyor. Öte tarafıyla altı boş çıkan iddia ve ithamlar, bu sefer FETÖ ile mücadeleyi kirletir, etkisizleştirir, sulandırır ve sonuçsuzlaştırır. Örneğin; Adem Huduti tutuklandı, belli ki bu ekibin içerisinde olduğuna dair deliller var, ama o günün Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Metin Temel Paşa bu işin içinde değil ve tam karşısında. O gece ve sonrasında yaptıklarıyla Güneydoğu’daki birliklerden bir darbe tehdidi üremesine engel olan birincil kişi. Metin Paşa şimdi 2. Ordu Komutanı. Onunla birlikte hareket eden dost kuvvetlerin neler yaptıkları da ortada. Güneydoğu’daki mücadele alanlarında yığınaklanmış vurucu güçlerin darbecilerle müşterek hareket etmesi gibi bir durumla karşı karşıya kalsa idik, bunun nasıl sonuçlar doğuracağını bir düşünün. Dikkatinizi çekti mi bilmem, Şırnak Çakırsöğüt Jandarma Komando Tugayı’na bağlı 2 JÖH taburu ve Semih Terzi’ye bağlı bazı Özel Kuvvet unsurları haricinde ‘darbeciler lehine’ bilinen ve duyulan bir hareketlilik yok. Evet biz 15 Temmuz gecesi Genelkurmay, Özel Kuvvetler ve 1. Ordu başta ulaşabildiğimiz alanlarda neler olduğunu çok konuştuk, ama o gece sonrasında asıl vurucu güçlerin yoğunlaştığı Güneydoğu’da neler olduğunu ve darbe girişiminin buralarda nasıl akamete uğratıldığını hiç konuşmadık. İnanın o gece ve sonrasında oralarda da darbecilerle dost unsurlar arasında çok sert bir mücadele yaşandı. Devreye giren dost unsurlar ve komutanlar ‘hava sahası kapalı olduğu halde’ kendilerini Siirt’ten Van’a öldürmeye gelen darbeci yüklü helikopteri nasıl bertaraf etti? Bu helikopter nereden ikmal yaptı, nereye kaçtı, Gökte dolaşan F-16 ve Süper Kobra kimi ve kimin helikopterini avlamaya çalışıyordu? Konumuza dönecek olursak olayı genelleştirmeye kalktığımız an çok tehlikeli bir şey yapmış oluruz. Burada ayırt edici bir cümle kurmak zorundayız. Evet, FETÖ’ye dahil olan bu üniformalı teröristlerin terörle mücadelemizi parazite ettiklerine dair temel bir hüküm cümlesi kurabiliriz. Bunların başında da vatansever subayların elimine edilmesi/elimine edilmeye çalışılması, başta Türkiye’yi sarsan bazı olaylar olmak üzere alansal ve zamansal bazı manipülasyonlar olduğunu söyleyebiliriz. Şemdinli olayları, Uludere (Robozik) olayı, Dağlıca- Aktütün gibi baskınlar, çözüm sürecindeki PKK sızması ve yığınaklanması, sınır geçişleri, meskun mahallerdeki manipülasyonlar, kaçakçılık ve uyuşturucu nakli/ticareti başta olmak üzere pek çok olayın araştırılması, bağlantılarının ortaya çıkartılması ve delillendirilmesi gerekiyor. Mücadelenin etkinliğini, emir ve komuta, kontrol ve koordinasyon, planlama ve uygulamalarda, ruhun, moral ve motivasyonun köreltilmeye çalışılmasında nasıl bir etkileri ve rolleri oldu? Hepsinin ortaya çıkması gerekiyor” ifadesini kullandı.

    PKK’yı aklama tehlikesi

    Güneydoğu’da terör estiren PKK ile 32 yıldır yapılan bir mücadele olduğunu hatırlatan Ağar, şunları ifade etti:

    “Yanlış düşünür ve yanlış davranırsak bu mücadeleyi kirletmek, PKK’yı aklamak, mücadeleyi akamete uğratmak gibi bir dizi sonuç ortaya çıkar. Biz bütün saf ve samimiyetiyle Güneydoğu’da mücadeleye dahil olan Mehmetçiklerimizi komutanlarımızı koruyup, diğer tarafıyla da birlikte iş tutan PKK ve FETÖ’cüleri aynı kapta eritmek zorundayız. Bu bizim açımızdan çok önem taşıyor.”

    “FETÖ’cü kripto yapılanma varlığını devam ettiriyor”

    “FETÖ’cü kripto yapılanma varlığını devam ettiriyor, manipülasyonunu devam ettiriyor” diyen Ağar, “Sosyal medya üzerinden, medya üzerinden devam ediyor. Tehdidin magazinleştirilmesi ve magazinin tehditleşmesi söz konusu. 15 Temmuz gecesi Türk insanı ılımlı İslam silahını Batı’nın elinden alarak büyük bir zaferin altına imza attı. Bu doğru, ancak bunun geliştirilmesi gerekiyor. Bu zaferi geliştirebilirsek eğer, bu aynı zamanda zamanın kırılması, tarihin seyrinin değişmesi demek. Ve bu noktada ‘aynı darbe gecesinde olduğu gibi’ Türk medyasına büyük sorumluluk düşüyor. Medyanın tehdidin magazinleşmesine, magazinin de tehdit üretmesine izin vermemesi, geleceğimiz açısından büyük değer taşıyor. Ama öncelikle tehdidin kavramsallaştırılması ve bu kavramsal mücadelenin bütün etkinliğiyle yapılması gerekiyor. Bu aynı zamanda gerçek bilginin savaşıdır” diye konuştu.