Etiket: Açıklamalar

  • TİM Başkanı Gülle’den açıklamalar

    TİM Başkanı Gülle’den açıklamalar

    Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle, “Türkiye’yi ihtiyacı olan stratejik raporları, bilgileri, sektörlere hizmet edecek ve dünyayı ile ülkeleri analiz edebilecek bir takım çalışmalar yapmasına imkan sağlayacak bir yapıya götürmek istiyoruz” dedi.

    Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), 3-4 Mayıs tarihlerinde gerçekleşecek olan Türkiye İnovasyon Haftası öncesi sohbet toplantısı düzenledi. Toplantıda açıklamalarda bulunan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle, TİM’in gelecek hedefleri hakkında konuştu. Kurum olarak göreve geldikleri günden bugüne kadar ihracatı, katma değeri ve ileri teknoloji ürün ihracatının artması için yoğun bir çalışma yürüttüklerini söyleyen Gülle, “Bu çerçevede ihracatımızı fiyat odaklı bir rekabet yerine, teknoloji ve maliyet odaklı yeni bir üretim ile ihracat felsefesi olması gerektiğine inanarak bu yönde çalışmalar yapıyoruz. Bu nedenle İnovasyon Haftası’na bilgi ekonomisini de ekleyerek, daha yoğun bir programla ve daha kısa bir zamanda gerçekleştireceğiz” diye konuştu.

    “Vizyonumuz, sanayi ve akademik çevre arasında bilgi ağını genişleterek, Türkiye’nin 2023 vizyonuna giden yolda ilerlemesini sağlamaktır”

    İnovasyon Haftası’ndaki amaçlarının, inovasyonun önemini anlatmak ve inovatif çalışmaları destekleyerek ihracatın inovasyona dayalı kalkınmayla gerçekleşeceğini göstermek olduğunu vurgulayan Gülle, “Bu konudaki misyonumuz dünyada ve Türkiye’de fark oluşturan uluslararası profesyonelleri, sanayicileri, akademisyenleri ve üniversite öğrencilerini İstanbul’da bir araya getirerek inovasyon odaklı konferans gibi çalışmaları dünya çapında etkinlik haline getirmeyi hedefliyoruz. Vizyonumuz da, sanayi ve akademik çevre arasında bilgi ağını genişleterek, yenilikçi fikirler oluşturmak ve Türkiye’nin 2023 vizyonuna giden yolda emin adımlarla ilerlemesini sağlamaktır” ifadelerini kullandı.

    Gülle, üniversitelerde akademisyenlerle ve rektörlerle bir araya geldiklerini vurgulayarak, “İnovasyonla ilgili çalışmaların iki ayağı vardır. Birisi sanayi, ikincisi de öğrencilerimizdir. Onlarla bu işi geliştirmek ve başarmak istiyoruz” şeklinde konuştu.

    “TİM’i bir think tank kuruluşu haline getirmek istiyoruz”

    TİM’i bir thing tank kuruluşu (düşünce kuruluşu) haline getirmek istediklerini belirten Gülle, “Türkiye’yi ihtiyacı olan stratejik raporları, bilgileri, sektörlere hizmet edecek ve dünyayı ile ülkeleri analiz edebilecek bir takım çalışmalar yapmasına imkan sağlayacak bir yapıya götürmek istiyoruz. TİM’i, ihracat yapan herkesin kullanabileceği bir hale getirmek istiyoruz” dedi.

    “Cumhurbaşkanı ile bakanların katılacağı bir toplantıda, söz konusu ülkeye ihracatla ilgili sözleri söyleyecek kurumun TİM olması lazım”

    Sene başında ihracat strateji planı açıkladıklarına da değinen Gülle, “Bu ihracat strateji planı, bugün pek çok Bakanlığımız ve Cumhurbaşkanlığı ofislerine hizmet vermektedir. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın da açıklamış olduğu bu reform paketlerinin eğer içerisinde ihracatla ilgili bir şeyler söylenecekse bunu mutlaka TİM’in yapması gerekiyor. Bir ülkeye ticari heyet yapılacaksa ya da Cumhurbaşkanı ile bakanların katılacağı bir toplantıda, söz konusu ülkeye ihracatla ilgili sözleri söyleyecek kurumun TİM olması lazım” açıklamalarında bulundu.

  • MHP’li Enginyurt’tan çarpıcı açıklamalar

    MHP Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt, 31 Mart yerel seçimlerinde Cumhur İttifakı’nın başarılı olması için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını belirtti. Enginyurt, İYİ Parti ve CHP’nin ittifakının asıl amacının da Türkiye’yi kaosa sürüklemek olduğunu vurguladı. Enginyurt ayrıca İdris Naim Şahin’in dava anlayışı değil nefsi anlayışla hareket ettiğini söyledi.

    MHP Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt, Cumhur İttifakı’ndan rahatsız olanların bu ittifakı dağıtmak isteyenlerin araya fitne ve fesat soktuğunu ama MHP ve Türk milliyetçilerinin 3-5 belediye hesabı yapmadan Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü adına Cumhur İttifakı’nın başarılı olması gerektiğine inandıklarını dile getirdi.

    İttifak kararı gereği 31 Mart yerel seçimlerinde 30 büyükşehirin 3’ünde MHP adayının destekleneceğini, 27 büyükşehirde ise MHP’nin AK Parti adaylarına destek vereceğini kaydeden Enginyurt, “MHP olarak bunda en ufak bir üzülme ve darılma yoktur. MHP’liler, 24 Haziran seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı çıkartmayıp nasıl Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a oylarının tamamını verdilerse, 31 Mart seçimlerinde de MHP’liler ve partiye oy verenler, Cumhur İttifakı’nı destekleyeceklerdir” dedi.

    “Ordu büyükşehirde AK Parti adayını destekleyeceğiz”

    Ordu Büyükşehir Belediyesi için AK Parti adayını destekleyeceklerini vurgulayan Enginyurt, “Bizim MHP olarak Ordu’da Cumhur İttifakı’nın adayı, AK Parti adayı olması münasebetiyle desteğimiz devam ediyor. 19 ilçede ne olacağının kararını Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız belirleyecektir. Bizim Türk milliyetçileri olarak uzun söze ihtiyacımız yok. Sayın Devlet Bahçeli ne karar verirse biz de o karara saygı duyar, o kararın takipçisi olur ve destekleriz” ifadelerini kullandı.

    “İYİ Parti ve CHP ittifakının niyeti Türkiye’yi kaosa sürüklemek”

    İYİ Parti ve CHP’nin ittifakını değerlendiren Enginyurt, şöyle konuştu:

    “İP ve CHP, Karadeniz ve İç Anadolu Bölgesi’nde bir ittifak kurdu. Bu ittifakı Türkiye’nin İstanbul, İzmir, Ankara, Mersin ve Adana gibi bölgelerinde HDP de destekliyor. Zaten bizim Cumhur İttifakı’nda ısrar etmemizin sebebi, CHP ve İYİ Parti’nin ve buna bazı bölgelerde HDP’nin katılımıyla birlikte oluşan ittifaktır. Biz bu ittifakı sağlıklı olarak görmediğimizi ifade ettik. Bu ittifakın niyetinin halisane olmadığını ifade ettik. Bu ittifakın adaylarının kim olduğu bizleri çok fazla ilgilendirmiyor. Biz o ittifakın bilakis kendisine karşıyız. Bu sebeple de Cumhur İttifakı’nın tesisinden ve korunmasından yanayız. Cumhur İttifakı yarın yüzde 50’nin altına düşerse, bunun için mücadele eden karşıdaki ittifakın niyeti şu; ‘Meşrutiyet sorunu doğmuştur, halk başkanlık sistemini oylamış yüzde 50 oy almamıştır, öyleyse Türkiye erken seçime gitmelidir’ yaygaraları kopartılacak, bu da Türkiye’de kırılganlık arz eden Türk ekonomisinde ve sokakta ister istemez bir kaos oluşturacaktır. Biz Türk milliyetçileri ve MHP’liler olarak, şahsi hesaplarımız ve 3-5 belediye daha fazla alalım diye Türkiye’ye ve Türk milletine zarar oluşturabilecek hiçbir oluşumun yanında olmayacağımız gibi karşısında olacağımızı ifade ettik. Dolayısı ile karşıdaki ittifakı şu an itibariyle biz Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yarın oluşabilecek bir aksi tabloda kaos ve sokak hadiselerini doğurabilecek bir ittifak olduğunu düşünüyor, o maksatla da ittifakın adayının kim olduğuna bakmaksızın topyekûn o ittifaka karşı mücadele edip, Cumhur İttifakını destekleyeceğiz.”

    “İdris Naim Şahin dava anlayışıyla değil nefsi için hareket ediyor”

    İYİ Parti ve CHP’nin Ordu’da Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’i aday göstereceği konusuna değinen Enginyurt, “İdris bey dava anlayışıyla değil, nefsi bir anlayışla hareket ediyor. Muhtemeldir ki böyle bir adaylık var mı yok mu bilmiyorum ama eğer İdris Naim Şahin, CHP ve İYİ Parti ittifakının adayı olacaksa, bu onun siyasi arzusunun, siyasi niyetinin sonucudur. Demek ki, onun için önemli olan MHP veya İYİ Parti’den aday olmak değil, önemli olan İdris Naim Şahin’in aday olma isteği ve arzusudur, bu da nefsidir. Nefsi olan şeyin bir dava ile bir ideoloji ile kıyaslanması mümkün değildir. Burada bir dava ve fikir adamlığı aramamak lazım” diye konuştu.

  • Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev’den edebiyat dergisine özel açıklamalar

    Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Avrasya Yazarlar Birliği tarafından çıkarılan Kardeş Kalemler Aylık Avrasya Edebiyat Dergisi için “Büyük Bozkırın Yedi Yönü” başlıklı bir makale kaleme aldı.

    Türkçe’nin konuşulduğu coğrafyalara hitap eden edebiyat dergisi ’Kardeş Kalemler’, Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar Türkçe’nin farklı renklerini temsil eden edebiyatlar arasında kalıcı köprüler kurmayı amaçlıyor. Bu amaçla yola çıkan derginin Aralık’ta 144. sayısı okurları ile buluştu. Genel yayın yönetmenliğini Şair Ali Akbaş’ın yaptığı Kardeş Kalemler’in ‘editör’ yazısında Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in yeni makalesinin yayınlandığı okuyucuya duyuruldu. ‘Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in yeni makalesini büyük bir sevinçle tam metin olarak yayınlıyoruz’ denilen yazıda şu ifadelere yer verildi:

    “Eminiz ki makalenin tam metnini okumak ve üzerinde düşünmek, Türk Dünyasının dört bir yanındaki Kardeş Kalemler okuyucularını memnun edecektir. Sayın Cumhurbaşkanı, makalesinde yalnız Kazakistan için değil, ulu bozkırda oluşturduğumuz medeniyetten hareketle tüm Türk Dünyası için büyük bir bakış açısı sunmaktadır. Kardeş Kalemler’in gelecek sayılarında bu makale ilgili Türkiye’den ve Türk Dünyasının değişik yerlerinden aydınların görüşlerini sizlerle paylamak istiyoruz.”

    V. Uluslararası Kaşgarlı Mahmut Hikaye Yarışması’nın sonuçlandığının da hatırlatıldığı yazıda, birinci seçilen hikayenin Kosova’dan katılan eser olduğu belirtildi. “Kosova Türk edebiyatının tanınmış kalemi Reşit Hanadan’ın ’Mehmet Çavuş Geliyor’ adlı eseri jürimiz tarafından birinciliğe layık görüldü” denilen editör yazısında, “Yarışmanın ikinciliğini ise Başkurtistan’dan katılan eser kazandı. Değerli yazar Ferzene Akbulatova jüri tarafından ikinciliğe layık görüldü. Uluslararası derecelerde Türkiye birincisi olan Yücel Öztürk’e ait ’Altıncı Parmak7 adlı hikaye ise üçüncülükte yerini aldı” denildi.

    Kardeş Kalemler’in bu sayısıyla bir düzinelik cildini tamamladığı da hatırlatılan yazıda, “12 yıllık bu yolculuğu hep birlikte yaptık” ifadelerine yer verildi. Kardeş Kalemler’in bu sayısında Dinçer Ateş, Memmet İsmayıl, Ion Deaconescu, Bauırjan Karağızulı, Semin Diri, Nursulytan Nazarbayev, Yakup Ömeroğlu, Malik Otarbayev, Reşit Hanadan, Ferzene Akbulatova, Nigar Kalkan, Elif Köprülü, Şükrü Haluk Akalın, Marufjon Yuldashev, Danday Iskakulı ve Ergali Erbosın gibi edebiyat dünyasının yakından tanıdığı isimler okuyucularıyla buluştu.

  • Onkoloji Uzmanı Dr. Yavuz Dizdar’dan kitabında değindiği sağlık sistemi ile ilgili açıklamalar

    Onkoloji Uzmanı Dr. Yavuz Dizdar, yeni çıkan kitabı ‘Vicdan Hayat Kurtarır’ kitabında değindiği sağlık sistemi ile ilgili açıklamalarda bulunarak, şikayet olmadan doktora gidilmemesi gerektiğini söyledi.

    Onkoloji Uzmanı Dr. Yavuz Dizdar Türkiye’de Genetiği Değiştirilmiş (GDO) lu gıdaları gündeme ilk getiren kişi olarak tanınıyor. Sonrasında “ekşimeyen yoğurt”, “kokuşmayan yumurta”, “45 günde büyüyen tavuk” diyerek gıdalardan gelecek tehlikeye dikkat çekti. Yakınlarda yayımlanan kitabı “Vicdan Hayat Kurtarır” da ise insan sağlığına başka bir yönden yaklaşıyor ve direkt olarak sağlık sisteminin unsurlarını eleştiriyor. Dr. Yavuz Dizdar kitabında da değindiği sağlık sistemi ile ilgili açıklamalarda bulundu.

    Kanser teşhislerinin büyük bir kısmının kanser olmadığını söyleyen Onkoloji Uzmanı Dr. Yavuz Dizdar, “Bir şeye kanser diyebilmemiz için sonuçta bu tablonun hastada bir belirti vermesi lazım. Eğer siz belirti bulmadan sadece tarama niyetiyle bir şey saptayıp da, buna “patolojik olarak kanser” derseniz, bu her zaman kanser olmayabilir. Sonuçta bir hücre farklılaşması söz konusudur. Bunun sonrasında neye dönüşeceğini de bilmeniz mümkün değildir. Çünkü bunun için ayrı bir klinik çalışma yapmak gerekiyor. Elimizdeki Teknolojik olanakları çok fazla arttı. Çok fazla artan ve çok fazla detaylanan, çok daha hassas Çözünürlüğü yüksek sistemleri kullanmaya başlayınca, eskiden göremediğimiz şeyleri görebilir hale geldik. Tarama programlarına mesafeli yaklaşın dememin sebebi de bu. Yapılması gereken şey çok basit ama kanserin olumsuz algısı yüzünden yapılamamış. Saptadığımız kişiyi bir süre takip edip doğal seyrin nasıl olduğuna bakmamız lazım” dedi.

    “Şikayetiniz yoksa oranızı buranızı kurcalatmayın”

    Bu durumda vatandaşın hiçbir şikâyeti yokken orasını burasını kurcalatmamasını ifade eden Dizdar, “ Eğer şikâyeti varsa elbette sağlık sistemine gitmeli. Ama gittiğiniz şikâyetle doktorun bulduğu şey birbiriyle uymuyorsa, yani sizi ayağınız ağrıyor diye gidiyorsunuz ama tiroitte bir şey çıkıyor; safra kesenizde taş bulunuyor o zaman oturun bir kere daha düşünün. En çok da tiroitte oluyor bu tür durumlar. Çevrenizdekilerin tiroidini tarasanız yüzde onunda kanser hücresi bulursunuz. Büyük bir bölümünde de dokunulmazsa öylece duruyor. Bu şekilde gereksiz teşhis ve tedavilerle sistem köpürüp şişiyor. Sistem hasta pompalamak üzere kurulmuş. Hekim de bu durumda fazla bir şey yapamıyor. Yeterli zamanı ayıramayınca, üzerinde fazla düşünmeden görüntülemeye gönderiyor. Özel sağlık sistemleri zaten bunu gerektiriyor” ifadelerini kullandı.

    “Tıp ticarete döndü, futbolcu transferi gibi doktor transferi var”

    Tıbbın ticarete döndüğünü söyleyen Dizdar, “ Bazı meslekler vardır ticareti kaldırmaz. Yapılan işlerden ücret alınmalıdır. Ancak yapılan iş ticarileşmeye döndüğünde durum değişir. Ticarette kaygı ne kadar para kazanılacağıdır. Tıbbın ticarileşmesi bizim bildiğimiz normal ticarete göre çok vahşice gerçekleşiyor. Hasta elini veriyor kolunu kaptırıyor misali vahşileşme. Bunlar tüccar terzi bile değiller, tüccar doktorlar. ‘Doktor transferi ‘ diye bir kavram var mesela. Portföyü olan doktor, bir hastaneden diğer hastaneye gittiğinde kendi hastalarını da götüreceği var sayıldığı için bir transfer ücreti ödeniyor. Hem de hatırı sayılır bir miktar. Portföy büyükse transfer parası da büyüyor Futbolcular gibi Kusura bakmasın bizde sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Bir zamanlar yapılmış olan ve hala da yapıldığına inandığım “hasta yönlendirme” diye bir kavram var. Bir ticari faaliyet alanıdır bu. Yani siz bir yere tetkikler için bir hasta gönderiyorsanız, sürekli aynı yere gönderiyorsanız, bir de bunun telkininde bulunuyorsasnız üzerinde biraz düşünmek gerekir. Belki gönderdiğiniz yer daha iyisini çekiyordur ama siz bundan komisyon aldığınız anda durum değişir. Bu komisyon içselleştirilmiş artık almayana salak gözüyle bakıyorlar” dedi.

    Doktorların hepsinin böyle olmadığını ifade eden Dizdar,” İşini cansiperane yapan, idealist dürüst insanlar çoğunlukta. Sözünü ettiğim rayından çıkmış kısım yüzde 5’lik bir bölüm ama diğer yüzde 95’i de götürüyor bu oran” açıklamasında bulundu.

    Bu tür sözlerle sağlık sektöründe şimşekleri üzerine çektiğini söyleyen Dizdar, “Tabi öyle olunca eleştiri biraz oturuyor içine. Ben kimseye kötü bir şey söylemedim. Genel tıp eleştirisi, sistemin eleştirisini yaptım ama inanılmaz şekilde geri dönüş oldu. Sanki birinin adını anmışım gibi geri dönüldü” dedi.

    “Bana en çok işini iyi yapan doktorlar tepki gösteriyor”

    Tıp camiasından gelen tepkilerin çoğunun aslında işini dürüst yapan, cansiperane çalışanlar olduğunu söyleyen Dizdar, “Tıp camiasından tepkiler bir kısmı, ‘aslında bir de bu yönden de bakmak lazım’ şeklindeydi. Bir kemik kitle var ki onlar, ‘vay doktorları zor durumda bırakıyorsun. Doktorlara şiddeti özendiriyorsun’ diye tepki gösterdiler. Hiç alakası yok efendim. Bu ülkede sadece doktora şiddet değil, kadına, hayvana birçok unsura şiddet var ve bunun hak etmeyle hiç alakası yok. Zaten kitabın tamamını okuyanlar benim ne demek istediğimi anladı. Sadece beyanatları dinleyenler konunun ne olduğunu tam olarak anlayamadı” ifadelerini kullandı.

    “Yakında doktora ihtiyaç kalmayacak”

    Toplum açısından baktığınızda daha hasta bir toplum olduk. Doktor açısından baktığımızda cahilleştik diyen Dizdar, “Bu cahilliği aşmanın tek yolu bütüncül bakmak. Bu bütüncüllük 1900’lerin sonunda kaybedildi. Tıp eğitimi tam bir felâket. Üniversiteler büyük birer kreş gibi. Eleştiriyi sağlık sistemi üzerinden yapıyoruz ama bu bütün meslek grupları için geçerli. Aileler çocukları diploma sahibi olsun diye okula gönderiyorlar. Çocuklar okulda zaman geçiriyorlar. Sonuçta bir şey öğrenilmiyor. Okumuyorlar. Buna müdahale etmeye kalktığınızda, karşınıza okul yönetimi çıkıyor çünkü o öğrenciden para kazanıyorlar. Ortalık makine mühendisinden geçilmiyor ama musluğunuzu tamir ettirecek doğru dürüst ustu bulamıyorsunuz” ifadelerini kullandı.

    “Tıp otomotiv sektörü kadar bile ilerlemedi”

    Doktorların da sonunda teknisyenleşmeye başladığını kaydeden Dizdar, “Doktor dediğiniz kişi bir canlı, bir sistemi ve onun hastalıklarını anlamaya çalışacak kişidir. Oysa 40 yıldır tıpta bir ilerleme yok. Babamın kitaplarına da bakıyorum aynı şeyler yazılıyor. Hep bunlar ezberleniyor. Başka bakış açıları geliştirilmiyor. Sadece teknoloji ilerledi. Arada bir de iyi bir ilaç çıkıyor. Tam tersine hekimlik becerisi yıllar içinde geri plana düşüyor. Çünkü teknoloji o kadar gelişti ki, biz teknisyenleşmeye doğru gidiyoruz. Günün birinde biri çıkıp da,” Doktoraya ihtiyaç yok. Tıp teknisyenliği yeterlidir” derse çok yanlış olmaz” dedi.

    “Şöhret olmaktan korkuyorum”

    Ezber bozan cümleleri çok ses getiren Dizdar, Yeni bir Canan Karayay mı doğuyor korkusunu yaşayanlar için, “Bunun korkusunu yaşıyorlar. Yeni bir Canan Karatay derken olumsuz anlamda söylemiyorum. O da bildiğini söylüyor ve şunun farkında ki, bazı şeyleri bir şekilde söylerseniz insanların dikkatini çeker. Benim medyaya düçar olduğum, medyada görünmek için yanıp tutuştuğum falan yok. Tam tersine en çok korktuğum şey o pozisyonu sevmek. Bu en sonunda gazinoda yer bulamamış kişinin sokaklara çıkıp bas bas bağırarak şarkı söylemesi gibi bir şeydir. Tam tersine şöhret olmak istemiyorum. Çünkü tanınmaya başladığınızda herkesin gözü üstünüzde oluyor. Oturup bir börek bile yiyemezsiniz” şeklinde konuştu.

    “Parayla pulla işim yok”

    İşin maddi yönü hakkında konuşan Dizdar, “Benim maddiyatla hiçbir zaman işim olmadı. Muayenehanem yok. Hastalarım hastanede ücretsiz olarak tedavi oluyorlar. Herhangi bir şirketle bağlantım yok. Satın alınamamak durumu en yakışandadır. Satın alınamayacaksınız. Çünkü sizin toplumda kabul edilmiş olmanızı sağlayan şey, bundan çıkarsız olduğunu bilmeleridir. Hala meslektaşlarım “bu adamın bundan ne çıkarı var” diye düşünüyorlar. Ben çocukların geleceğini kurtarmak istiyorum. Tıpta köklü değişiklik oluşabilmesi için yeterli bilgi birikimi oluşmuş. Ama tıp görememiş. Besin endüstrisi yapmış, süt endüstrisi yapmış, ilaç endüstrisi kısmen yapmış. Bütün Öğrencilere tıbba gelin diyorum. Tıpta bir Rönesans yani algı değişikliği diğer alanların da okunabilmesi ile mümkün. Aslında tıbbın önü çok açık. Burada amaç tamamen bu” dedi.

  • ABD’nin gözlem noktasına ilişkin Abdullah Ağar’dan önemli açıklamalar

    Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, ABD’nin Suriye’deki kontrol noktalarına ilişkin, “PKK ile DEAŞ arasındaki Rakka’da işbirliği zaten ispatlandı. ABD burada ne yapmaya çalışıyor? Terör örgütlerini Türkiye’den korumaya mı çalışıyor, yoksa Türkiye’yi terör örgütlerine karşı korumaya mı çalışıyor. Burada gözüken fiili durum oradaki terör örgütlerini ortaya koymuş olduğu istikrarsızlık düzenini Türkiye’ye karşı korumaya çalıştığına dair bir fotoğraf var” dedi.

    Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, İhlas Haber Ajansı’na (İHA) gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. ABD Savunma Bakanı Jim Mattis, Suriye’nin kuzeydoğusundaki sınır hattında gözlem noktası kurulacağını açıklamıştı. Mattis buna gerekçe olarak, Türkiye’yi DEAŞ gibi radikal unsurlar veya Esad rejimi kaynaklı terör tehdidinden korumayı göstermişti. Konuya ilişkin açıklama yapan Ağar, ABD’nin, Irak’ın batısı ile Suriye’nin kuzeyini birlikte değerlendirdiği jeopolitik adayı PKK üzerinden kontrol etmeye çalıştığını belirtti. Adanın Türkiye için tehdit olan bir örgüt tarafından kontrol edilmesinin orta ve uzun vaade de Türkiye’nin bölünmesiyle eş bir tehdit oluşturabileceğini aktaran Ağar, “Türkiye bununla ilgili kaygılarını ABD’ye söyledi ve bir idareyi ortaya koydu. YPG/PKK, Tel Abyad bölgesinde baskın, sızma girişimleri ve tacizlerde bulundu. Bunun üzerine biz topçu atışları yaptık ve bu atışlar PKK’ya zayiat verdi. Zaiyat vermesinin hemen ardından PKK’lılar bunu kullanarak Orta Fırat Havzasında DEAŞ’a karşı yaptıkları sözde operasyonu durdurdu. Durdurulmasıyla beraber ABD, PKK’nın kendisine karşı kullanmış olduğu bu kozu, bir şekilde bize karşı kullanarak bir gerekçe üretti ve ’Türkiye’yi koruyoruz’ cümlesi altında, bu maske, mazeret altında kontrol noktaları oluşturmakla ilgili bir beyan üretti. Bu öncelikle Türkiye’ye bir hakarettir. Türkiye kendi sınırlarını kendi koruyabilecek kapasitede. Türkiye zaten şu ana kadar bunu fiili olarak gerçekleştirdi ve bununla ilgili sınırın ötesinden ortaya çıkan tehditleri etkisizleştirmek adına sınırın ötesinde dahi sınırı korumak adına operasyonlar yaptı. Bu kontrol noktalarının oluşmasıyla birlikte Türkiye ile ilgili ABD’nin iyiliği adı altında Türkiye’yi domine eden, Suriye’ye girmesini engelleyecek bir kuşağı oluşturmakta olduğunu görüyoruz. Çok hassas bir süreç aslında” şeklinde konuştu.

    “Türkiye’ye yeni bir çözüm süreci dayatılıyor”

    Ağar, bu kontrol noktalarının Türkiye’nin Suriye’deki operasyonu açısından bir tehdit oluşturacağını kaydetti. ABD sözcüsünün, “DEAŞ’ın Türkiye’ye sızmasına engel olmaya çalışıyoruz” açıklamasını anımsatan Ağar, sözcünün üstü kapalı olarak bir itiraf cümlesi kurduğunu ve o topraklarda DEAŞ olduğunu kabul ettiğini dile getirdi. Ağar, “PKK ile DEAŞ arasındaki Rakka’da işbirliği zaten ispatlandı. ABD burada ne yapmaya çalışıyor? Terör örgütlerini Türkiye’den korumaya mı çalışıyor, yoksa Türkiye’yi terör örgütlerine karşı korumaya mı çalışıyor. Burada gözüken fiili durum oradaki terör örgütlerini ortaya koymuş olduğu istikrarsızlık düzenini Türkiye’ye karşı korumaya çalıştığına dair bir fotoğraf var. ABD eğer Türkiye ile aynı eksende ise o terör örgütleriyle işbirliği yapmamalı, Türkiye’nin kendisine teklif ettiği gibi oradaki operasyonları birlikte yapmalı” ifadelerinde bulundu.

    Ağar, Türkiye’nin yeni bir çözüm sürecine dayatıldığını değerlendirdi.