Etiket: acıbadem

  • Acıbadem Ankara Hastanesinden “28 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar Günü” açıklaması

    Acıbadem Ankara Hastanesi “28 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar Günü” dolayısıyla yaptığı açıklamada, nadir görülen 10 hastalıkla ilgili bilgilendirmede bulundu.

    Acıbadem Ankara Hastanesinden yapılan açıklamaya göre; nadir hastalıklar, her birinin görülme sıklığı tek başına az olsa da toplamda en az 7 bin çeşidi bulunuyor. Avrupa ve diğer gelişmiş ülkelerdeki tanımıyla 2 binde 1 kişiden daha az sıklıkta görülen hastalıklar ‘nadir’ kabul edilirken, Tourette Sendromu’ndan Albinizm’e kadar pek çok hastalık genellikle toplumlarda bilinmiyor. Dünyada yaklaşık 300 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 7 milyon kişi nadir hastalıklardan muzdarip. Yüzde 75’i çocukları etkileyen nadir hastalıklar, erken teşhis edilmediklerinde çoğunlukla yaşam süresini kısaltabildiğinden toplumsal farkındalık oluşturmak önemli. Bu amaçla dünyada ve Türkiye’de 2008 yılından buyana “28 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar Günü” etkinlikleri düzenleniyor.

    Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Uğur Özbek, günümüzde nadir hastalıkların sayısının her geçen gün arttığını, her ay yaklaşık 4-5 yeni nadir hastalık tanımlandığını belirterek, “Nadir hastalıkların yaklaşık yüzde 80’i genetik nedenlere bağlı olup, yüzde 20’sinin nedeni çevreseldir ya da nedeni bilinmemektedir. Ülkemizde akraba evliliklerinin yaygın olması nedeniyle nadir hastalıklar Avrupa ve Amerika’ya göre çok daha fazla görülüyor” şeklinde konuştu.

    Progeria: 1 yılda 10 yaş yaşlandırıyor

    Halk dilinde ‘erken yaşlanma’ hastalığı olarak bilinen Progeria, çok nadir görülen bir hastalık. Dünyada, 8 milyonda bir görülüyor. Progeria hastaları ortalama 13 yıl yaşıyor. 1 yılda 10 yaş kadar yaşlanıyorlar. Bugüne kadar kaydedilmiş en yaşlı hastanın yaşı 45. Çocuk ana rahminde büyümeye başladığı zamandan itibaren hücreler hızla yaşlanmaya başlıyor. Doğumda herhangi bir aykırılık gözlenmemekle birlikte, 6’ıncı aydan itibaren bazı anormal değişimler kendini göstermeye başlıyor. Küçük çene yapısı, deride farklılaşmalar, kellik, damarlarda belirginleşme, incelme, güçsüz düşme, kalp ve damar hastalıkları bunlardan bazıları. Büyük olasılıkla kalıtsal olduğu düşünülen hastalığın nedeni henüz bilinmiyor. Embriyoda bir genin mutasyona uğradığı ve çocuk geliştikçe, progeriayı harekete geçirdiği düşünülmektedir. Progeria hastalarında yaşlanma sadece bedenen oluyor, beyni etkilemiyor. Progeria hastası 7 yaşında bir çocuk, 70 yaşındaymış gibi görünmekle birlikte, 7 yaşındaki bir çocuğun beynine ve ses tonuna sahip oluyor. Hastalık hakkında yapılan bilimsel araştırmalar hastalığın çaresini bulmaktan ziyade hastalığa sebep olan faktörleri bulmak ve bu sayede insanlığın ömrünü uzatabilmek yönünde.

    Osteogenezis imperfekta: Cam kemik

    Henüz bir tedavisi olmayan genetik geçişli cam kemik hastalığı, kemiğin temel maddesini oluşturan bağ dokusunda kalıtsal bir bozukluğa bağlı olarak ortaya çıkıyor. Kemik şekil bozukluklarının yanı sıra göz akının koyu, mavimsi, gri oluşuyla da kendini gösteriyor. Hastalığı ağır boyutta yaşayan bebekler, çok sayıda kırık ve yumuşak bir kafatası ile doğuyor ve genellikle yaşamıyor. Türkiye’de batı ülkelerine göre çok daha sık görülüyor.

    Albinizm: Ciltleri ve saçları beyazlaşıyor

    Cilde, saça ve gözlere renk veren melanin pigmenti vücutta ya hiç bulunmuyor ya da çok az bulunuyor. Hal böyle olunca albinizm hastaları her yaşta bembeyaz saçları ve bembeyaz ciltleri ile dikkat çekiyor. Ciltleri güneş ışınlarına karşın tamamen korumadan yoksun olduğundan cilt kanserine yakalanma riskleri artıyor. Albinizmli çocukların zihinsel ve bedensel gelişimleri ise genellikle normal oluyor.

    Tourette sendromu: Tiklerle kendini belli ediyor

    Halk arasında ‘tik’ olarak adlandırılan, istem dışı sık sık göz kırpıştırma, kafayı sürekli sağa sola sallama, omuz oynatma, karşısındakinin sözlerini sesli veya kendi kendine sessizce tekrar etme, çeşitli sesler çıkarma hatta uçacakmış gibi kanat çırpma hareketi derken liste uzayıp gidiyor. Yaşam kalitesini ciddi ölçüde bozan, çevreden sürekli ‘yapma’ uyarısına maruz bırakan bu tikler gelin görün ki gerek çocuk gerekse yetişkin için, yapılmadığında ‘vücudu boğucu’ bir hal alabiliyor. Nörolojik veya nörokimyasal kalıtsal bir rahatsızlık olan, ismini Fransız doktor Gilles de La Tourette’den alan hastalığın bilinen kesin bir tedavisi bulunmasa da araştırmalar hızla devam ediyor.

    Kistik fibrozis: En sık görülen kalıtsal hastalıklardan biri

    Çocuğun gelişememesine, geri kalmasına yol açan kistik fibrozis hastalığı, kalıtsal bir hastalık. Üstelik kalıtsal hastalıklar arasında en sık görülenlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizde her 3-4 bin bebekten birinde görülüyor. Gen bozukluğu ile ilgili kronik bir hastalık olan kistik fibrozis, erken teşhis edilemediğinde çocukların ölümüne neden olabiliyor. Ter bezlerinde de sorun yaratarak vücudun susuz kalmasına yol açan, bulaşıcı olmayan, henüz kesin bir tedavisi ise bulunmayan bu hastalık; tekrarlayan akciğer enfeksiyonları, ishal-beslenme bozukluğu ve pankreas yetmezliğiyle seyrediyor. Yoğun destek tedavisi olursa yetişkin yaşlara kadar yaşatılabiliyor.

    Kaçış sendromu hastalığı

    Kanın yoğunlaşması, tansiyonun düşmesi gibi bulgular veren hastalık, damarlardan protein, mineral ve suyun sızması olarak tanımlanıyor. Tekrarlayan şoklarla kendini gösteren sendrom, bu krizlerden 24 saat önce gribal enfeksiyonlarda olduğu gibi, halsizlik, yorgunluk, hafif ateş gibi belirtiler veriyor. Krizler birkaç ayda bir tekrarlayabileceği gibi, bazen yıllarca görülmüyor.

    Fenilketonüri: Zeka geriliğine yol açabiliyor

    Kalıtsal metabolik bir hastalık olan fenilketonüri bebeğin ilk birkaç ayı içerisinde anlaşılamayabiliyor. Bu hastalıkla doğan çocuklar, pek çok hayvansal ve bitkisel kaynaklı besinin bileşiğinde bulunan fenilalanin isimli maddeyi metabolize edemiyor. Bu nedenle kanda ve diğer vücut sıvılarında artan bu madde ve onun atıkları çocuğun gelişmekte olan beynini harap ediyor, 5’inci ve 6’ıncı aydan itibaren zeka geriliği ve yürüme, oturma gibi becerilerinin gelişememesine neden olabiliyor. Erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilen bir hastalık olan fenilketonürinin tedavisinde ömür boyu diyete dikkat edilmesi şart. Aksi halde hastalık tekrarlayabiliyor. Moleküler genetik çalışmaları tamamlanmış olan ailelerde doğum öncesi tanı koymak mümkün.

    Mukopalisakkaridoz ve lizozomal depo hastalıkları (MPS): Türkiye’de bin kişi MSP’li

    Çok nadir rastlanan hastalıklar arasında yer alan MPS’nin teşhis edilebilmesi kadar tedavisi de çok zor. Türkiye’de yaklaşık bin MPS hastası olduğu tahmin ediliyor. Vücutta enzim adı verilen özel maddelerin üretilememesi ya da az üretilmesine bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkta, parçalanamayan şeker zincirleri vücuttaki hücreler ve dokularda vücuda zarar verecek boyutta aşırı miktarda birikiyor. Bu birikme de hücrelerde ilerleyici bir hasara yol açıyor. Bunun sonucunda hastanın görünümünden fiziksel becerilerine ve zeka gelişiminde bozulmaya dek birçok sorun ortaya çıkıyor.

    Alveolermikrolitiazis: En çok Türklerde görülen hastalık

    Tüm dünyada en çok Türklerde görülen tek hastalık, hastalığın Türklerde sık görülmesinin nedeni bilinmiyor. Alveolermikrolitiazis, akciğer dokusunda hava kesecikleri içinde sayısız, minik küçük taşların oluşumu ile karakterize bir hastalık. Hastalık ilk kez 1918 yılında tanımlanmış ve 2001 yılına kadar 424 kişide bu hastalığın saptandığı bildirilmiş. Erken dönemdeki hastaların önemli bir yakınması olmuyor, birçok hastaya herhangi bir nedenle çekilen akciğer röntgeninde saptanan belirtilerle tanı konuyor. En çok rastlanan belirtiler öksürük ve ilerleyici nefes darlığı, ancak bunlar hastalığın ilerlemiş evrelerinde ortaya çıkıyor. Bazı hastalarda öksürükle beraber balgam ya da küçük kanamalar da görülebiliyor. Hastalık iyice yaygınlaştığında, bacaklarda şişme, karaciğerde büyüme, karında sıvı toplanması, boyun damarlarında genişleme, tırnak ve dudaklarda morarma gibi sağ kalp yetersizliği bulguları ortaya çıkıyor. Oturur durumda bile nefes darlığı oluyor. Hastalık çok yavaş seyrediyor.

    Arenolökodistrofi: İlk belirtiler 5-8 yaş arası görülüyor

    5-8 yaşları arasındaki çocuklarda görülen hastalığın ilk belirtileri işitme ve görme bozuklukları ve davranış değişiklikleri olarak ortaya çıkıp daha sonra hastayı ölüme kadar götürebilen bir seyir izleyebiliyor. Arenolökodistrofi, başrollerini Nick Nolte ve Susan Sarandon’un oynadığı,Türkçe’ye ‘Lorenzo’nun Yağı’ diye çevrilen 1992 yapımı bir filme de konu olmuştu.

  • Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Dr. Çağlar Yazıcıoğlu Acıbadem Kayseri Hastanesi’nde göreve başladı

    Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Dr. Çağlar Yazıcıoğlu, Acıbadem Kayseri Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

    Acıbadem Kayseri Hastanesi Kadın Doğum ve Tüp Bebek Bölümü ekibine katılan Dr. Çağlar Yazıcıoğlu, 2008 yılından beri Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olarak görev yapıyor. Dr. Çağlar Yazıcıoğlu, 1975 Kahramanmaraş doğumlu. 1999 yılında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra 2003-2008 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde uzmanlık eğitimini tamamladı. Acıbadem Kadıköy Hastanesi Tüp Merkezi’nde Tüp Bebek Sertifika eğitimini tamamlayan ve birçok bilimsel çalışması olan Dr. Çağlar Yazıcıoğlu, Acıbadem Kayseri Hastanesi Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Bölümü kadrosuna tam zamanlı olarak katılmasıyla ilgili, “Acıbadem’de infertilite (kısırlık) hastalarına Kayseri’de hizmet verecek olmaktan mutluluk duyuyorum” açıklamasında bulundu.

  • “Yol” sergisi şimdi de Acıbadem Eskişehir Hastanesi fuaye alanında

    Eczacıbaşı Fotoğraf Kulübü üyeleri, EFSAD Temel Fotoğrafçılık Seminer programını tamamlamalarının ardından Kasım ayında ESPARK AVM’de meraklılarıyla buluşturdukları “Yol” isimli sergilerini şimdi de Acıbadem Eskişehir Hastanesi fuaye alanında yeniden Eskişehir halkı ile buluşturuyor.

    Küratörlüğünü Birol Kayrak’ın yaptığı sergide kulüp üyelerinin 20 fotoğrafı yer alıyor. 23 Ocak tarihinde EFSAD ve kulüp üyelerinin de katılımıyla açılışı yapılan sergiye katılım oldukça yoğun oldu. Küratör Birol Kayrak, Kulüp Başkanı Esra Sayın ile EFSAD Yönetim Kurulu Üyesi ve aynı zamanda Acıbadem Eskişehir Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı olan Dr. Utku Şenol katılımcılar ile tek tek ilgilenirken Acıbadem Eskişehir Hastanesi yönetimine ev sahipliği için teşekkürlerini ilettiler. “YOL” isimli sergi 29 Ocak tarihinde kadar Acıbadem Eskişehir Hastanesi fuaye alanında sergilenmeye devam edecek.

  • Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Fatma Kutlusoy Güçlü Acıbadem Kayseri Hastanesi’nde

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Fatma Kutlusoy Güçlü, Acıbadem Kayseri Hastanesi’nde tam zamanlı hasta kabulüne başladı.

    Acıbadem Kayseri Hastanesi Kadın Doğum Bölümü ekibine katılan Dr. Fatma Kutlusoy Güçlü, 2009 yılından beri Kadın Hastalıkları ve doğum uzmanı olarak görev yapıyor. Dr. Fatma Kutlusoy Güçlü, 1977 Yozgat doğumlu. 2002 yılında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra 2004-2009 yılları arasında Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi’nde uzmanlık eğitimini tamamladı. Birçok bilimsel çalışması olan Dr. Fatma Kutlusoy Güçlü, Acıbadem Kayseri Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü kadrosuna tam zamanlı olarak katılmasıyla ilgili olarak, “Görevime Acıbadem ailesinde devam edecek olmaktan mutluluk duyuyorum” açıklamasında bulundu.

  • Acıbadem Eskişehir Hastanesi’nde ‘Yaşlanma ve Bellek Merkezi’ açıldı

    Eskişehir Acıbadem Hastanesi, unutkanlık, bunama ve Alzheimer hastalığı için ‘Yaşlanma ve Bellek Merkezi’ açtı.

    Multidisipliner bir yaklaşımla hasta ve hasta yakınlarına hizmet verecek olan merkezde, nörolojik ve psikiyatrik muayene, diyetisyen, psikolog görüşmelerinin yanında nöropsikolojik testler ile Alzheimer’ın erken teşhisi ve uygun tedavinin planlanması amaçlanıyor. Merkez hakkında konuşan Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Demet Özbabalık Adapınar, Alzheimer hastalığının toplumda en çok bilinen bunama nedenlerinin başında geldiğini ifade etti. Hastalığın 1906’da Luis Alzheimer’in kendine gelen böyle bir hastada, hastalığı tanımlamasıyla başladığını belirten Özbalık, “Yıllar geçiyor, hastalık sayıca artarak günümüze kadar geliyor. Bugün dünyada 65 yaşını geçen her yaşlının yüzde 5’i bu hastalığın tanısını alıyor. Eskişehir’de 2009 yılında yaptığımız bir araştırmada 55 yaşın üstünde yüzde 8.3 gibi bir oranda hasta ile karşılaştık. Bu sayı ile karşılaştığımızda heyecanlandık. Çünkü ileriki dönemlerde hem bu hastalardan daha fazla karşılaşacağımızı görüp hem de hastalar adına tedaviyi de bekler duruma gelmiştik. Bu hastalığın tıbbi olduğu kadar sosyal bir takım özellikleri var. Oldukça önemli ünlülerin Alzheimer hastası olduğunu biliyoruz. Hastalık sadece vatandaşlarda değil, bizi yöneten, bizimle beraber olan annemiz, babamız, başkanımız, savcımız gibi her yerde herkes de görülüyor. Özellikle Acıbadem Eskişehir Hastanesi olarak böyle hastaların tıbbi olarak yardımına koşmak, hukuksal anlamda onların haklarını gözetmek, yakınlarına bir şekilde destek vermek aynı zamanda onları koyacak şekilde bir merkez geliştirmek amacıyla adına ‘Yaşlanma ve Bellek Merkezi’ dediğimiz proje ile çalışmalarımıza başladık” dedi.

    “Hasta ve hasta yakınlarına belirli paketler geliştirdik”

    Yapılan proje hakkında bilgi veren Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Demet Özbabalık Adapınar, “Bellek Merkezi sadece bir hastaya doktor olarak tıbbi yardım yapmanın ötesinde onun psikolojik olarak yakınlarının destek alabileceği bir merkez olacak. Aynı zamanda tapuda, E-Devlet’de, bankada ve her türlü hukuksal anlamda onun arkasında olabilecek, beslenmesinin ne olabileceği gibi çalışmalara destek veren bir projedir. Unutkanlığı olan birisi gelebilir. Unutkanlığı ilerlemiş birisi gelebilir. Acaba ben unutacak mıyım? Şüphesi ile gelecek biriside olabilir. Hepsinin sorularını cevaplamak için belli paketler geliştirdik. Ben unutacak mıyım? Sorusuyla gelen bir kişiye, bu hastalığın klinik olarak 20 yıl öncesinden bilinebilir olması nedeniyle bir takım tetkiklerle olup olamayacağını saptayacağız. Hastayı takibe almış olacağız” diye konuştu.

    “Beslenmek unutkanlığın tedavisinde önemli”

    Merkezde görev yapacak olan Beslenme ve Diyet Uzmanı Yeşim Özcan ise, beslenmenin unutkanlığın tedavisinde önemli olduğunu söyledi. Son dönemlerde en çok karşılaşılan hastalıkların başında unutkanlığın geldiğini vurgulayan Özcan, konuyla ilgili şunları söyledi:

    “Çağımızın hastalığı olarak da bilinen Alzheimer için biz diyetisyenler de açılan ‘Yaşlanma ve Bellek Merkezinde’ hizmet vereceğiz. Birçok insan unutacak mıyım? şeklinde soru sorabiliyor. Bu merkezde unutmamak için nasıl beslenmeliyiz, bunları konuşuyoruz. Kişinin nasıl beslendiği ve geçmiş öyküsü çok önemli. Nasıl bir yaşam tarzı olduğu da diğer bir önemli faktör. Unutkanlığın temelinde birçok sebep var. Psikolojik ve biyokimyasal sebepler var ama bir açıdan da sağlıklı beslenmekte temel sebeplerden biri. Kişinin nasıl beslendiğini dinledikten sonra, beyin sağlığını koruyan birçok besin gruplarını hastalarımıza öğretiyoruz. Umarım hedeflediğimiz şekilde hastalara yönelik iyi beslenme çalışmalarını başarıyla yapacağız.”

    “Alzheimer hastalarının yakınlarını çok zor süreç bekliyor”

    Uzman Psikolog Hilal Aktaş ise, Alzheimer hastalarının yakınlarının da psikolojilerinin izlenmesinin gerektiğine dikkat çekerek, “Alzheimer hastalığında, hasta yakınlarını çok bir süreç beklemekte. Bu hasta yakınlarında, hastaya bakım veren kişilerde depresyon gibi birçok psikiyatrik hastalıklarla karşılaşabiliyoruz. Hastalarımız ile ilgilenirken maalesef hasta yakınlarımızı ihmal edebiliyoruz. Açtığımız merkezde onları ihmal etmemeyi, daha fazla özen göstermeyi, hastaya nasıl davranmaları konusunda danışmanlık hizmeti vermek için buradayız. Bu hastalara sevgi üzerinden yaklaşmak çok önemlidir. Sevgi üzerinden yaklaşıldığında hasta bunu hissedecek ve cevap verecektir” şeklinde konuştu.

    Merkezde görev alacak olan Uzman Psikolog Yelda Öge, Alzheimer hastalığında tanı ve teşhis süreci son derece önemli olduğunu dile getirdi. Tanı süresince bir ekip çalışmasının önemli olduğuna dikkat çeken Öge, konuşmasının devamında şunları söyledi:

    “Biz psikologların uyguladığı bir takım testler vardır. Tek bir testle hastalığın tanısı konulmadığı gibi birkaç testle hastalığın süreci ve tanısı daha kolay konulabilmektedir. Özellikle hasta yakınlarının bir takım soruları vardır. Bu soruları iyileştirmek için hasta yakınlarına da testleri de uyguluyoruz. Bu durum daha sağlıklı bir tedavi yöntemi oluşmasını sağlıyor.”

    Merkez hakkında konuşan Nöroloji Uzmanı Dr. Ümit Gedikoğlu Kurtar ise, “Yaşlanan bir dünya ile karşı karşıyayız. Unutkanlık şikayeti ile gelen çok sayıda hastamız var. Bunlara bir şekilde sahip çıkılması gerekiyor. Açılan merkezimizde bu işi devralacağız. Artık Alzheimer hastaları yalnız değiller” diye konuştu.

    Psikiyatri Uzmanı Dr. Rabia Ay, merkezin önemine vurgu yaparak, yapılacak hizmetler hakkında şunları söyledi:

    “Son yıllarda bunama ve unutkanlığın artması bu merkezin önemini belirliyor. Unutkanlığı olan herkesin gözden geçirilmesi gerekiyor. Unutkanlığı ne kadar çabuk yakalarsak, hastalığı durdurmak bizim o kadar işimize yarıyor. Özellikle hasta yakınlarının bakım vermelerini kolaylaştırıyor. Bundan dolayı Alzheimer vakalarında erken teşhis çok önemli. Biz bellek sorunu olan hastaların biran önce burada değerlendirilmesini, tanı konulmasını, tedavi sırasında hasta yakınlarına destek olmayı sağlayacağız.”