Etiket: “AB

  • Prof. Dr. Suat Kolkırık: “AB Üzerine Düşeni Yapmaktan Kaçıyor”

    Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Suat Kolukırık, Türkiye’nin insani yardım dışında söz konusu nüfusa yönelik olarak ’kalıcı politikalar’ üretmesi gerektiğini, AB ülkelerinin ise bu küresel sorun karşısında üzerine düşeni yapmaktan kaçındığını söyledi.

    Son yıllarda uluslararası göç üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan SDÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Suat Kolukırık, uluslararası göçün geldiği noktayı ve AB’nin Türkiye’ye vizesiz seyahat imkanı için tarih vermesini değerlendirdi. Türkiye’nin uluslararası göç açısından hem yurt dışından göç alan hem de yurt dışına göç veren bir ülke olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kolukırık, “Örneğin son 40 yılda yurt dışına yerleşen Türklerin sayısı, Türkiye nüfusunun yüzde 6’sına denk geliyor. Bunun yanı sıra Türkiye; Bulgaristan, Ermenistan, İran, Irak ve Suriye’den göç aldı ve almaya da devam ediyor, öte yandan Türkiye’nin uluslararası göç yolları-nın üzerinde olduğunu da unutmamak gerekiyor. Asya ve Afrika’dan Avrupa’ya kaçak yollarla göç etmeye çalışanlar açısından Türkiye hem bir geçiş yolu hem de bir üs” dedi.

    “TAMPON ÜLKE OLMAMALIYIZ”

    Türkiye açısından en önemli sorunun Avrupa’nın oluşturmak istediği tampon ülkelerden biri durumuna düşmek olduğunu belirten Prof. Dr. Kolukırık, “Bir kere Türkiye’nin önündeki en büyük tehlike, Avrupa’nın dış göçe karşı oluşturmak istediği “tampon ülkelerden” biri konumuna düşmesi. Avrupa kendisine yönelik göçü kontrol altına almak istiyor ve bu nedenle de etrafında büyük kitleleri tutacak tampon ülkeler oluşturmayı amaçlıyor. Çünkü göçün niteliği ve büyüklüğü Avrupa’yı korkutuyor. Türkiye bu konumu kabul etmemeli. Göçü engelleyemezsiniz. Çünkü insan sızar. Göç ile mücadele etmek istiyorsanız onu düzenleyecek ve büyük oranda kontrol altına alacak mekanizmalar geliştirmelisiniz. Aslında her büyüyen ülkenin göçe ihtiyacı vardır. Avrupa’nın da ihtiyacı var. Bazı araştırmalara göre, Avrupa’nın 2050’ye kadar 70 milyon ek nüfusa ihtiyacı var. Bu da Avrupa’nın her yıl 1 milyon kişiyi göçmen olarak kabul etmek zorunda olduğu anlamına geliyor. Avrupa buna uygun mekanizmalar oluşturarak nitelikli bir nüfusu kabul etmenin peşinde” diye konuştu.

    “AVRUPA ŞİMDİKİ HALİNDEN MEMNUN”

    AB’nin Türkiye’ye vizesiz seyahati gündeme getirmesini de değerlendiren Prof. Dr. Kolukırık, “Suriye savaşının ’güvensizlik ve istikrarsızlık’ ürettiğinin en önemli kanıtlarından biri sığınmacılar sorunu. Vize muafiyeti karşılığında Suriyeli nüfusun Türkiye’de kalmasına müsaade edilmesiyle; Türkiye’nin geçici koruma sağladığı Suriyelileri ne zamana kadar bu statüde tutabileceği tartışılabilir hale geldi. Daha da önemli bir soru sığınmacıları yaşamak istemedikleri bir ülkede yaşamaya zorlamak ne kadar insanidir? Temel sorun da burada düğümleniyor bence. Bazı sığınmacıların Avrupa içlerine gitme taleplerini ne zamana kadar kontrol edebiliriz? Gerçekte Avrupa için temel sorun sığınmacı krizinin, Shengen uygulaması ve serbest dolaşımı tehdit eder hale dönüşmüş olmasıydı. Yapılan anlaşmayla Avrupa sığınmacı krizinde üzerine düşen sorumluluklardan kaçmış ve konuyu dışsallaştırmış bulunuyor. Kapılarına dayanan insan seli karşında dini-ırki ayrımcılık yapıp ciddi bir insan hakları sınavıyla karşı karşıya kalan Avrupa şimdiki halinden memnun olmalı” ifadelerini kulandı.

    “SURİYELİLER KALICI VE UZUN VADELİ ÇÖZÜM ÜRETİLMELİ”

    Türkiye’ye gelen Suriyelilerin entegrasyonu ile ilgili Güneydoğu Anadolu’da istihdam ve tarımsal üretime katılmalarını destekleyici politikalar üretilmesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Kolukırık bu şekilde Güneydoğu Anadolu’da demografik yapının da zenginleştirilmesinin sağlanabileceğini söyledi. Prof. Dr. Kolukırık sözlerini şöyle tamamladı:

    “Türkiye temel insani destekler dışında Suriyelilerin istihdamı ve üretimle ilişkili girişimlerine alt yapı imkanı sunmalıdır. Diğer bir ifadeyle ülkemizdeki Suriyeliler için daha kalıcı ve uzun vadeli adımlar atmak zorundayız. Türkiye elindeki 2.5 milyonluk artı nüfusun sinerjisini kanalize edebilmeli Suriyelilere yaptığı insani yardımlar yerine, sorun karşısında attığı entegrasyon uygulamalarıyla gündeme gelmelidir. Ne yazık ki mülteci üreten coğrafyaların sorunları çözülmedikçe ve insani bir küreselleşme modeli yaşanmadıkça bu yara kapanmayacaktır. Suriye’de akan kanın derdinde olmayanların ve Suriye sorununu uzatmayı hedefleyenlerin “mültecilere” verebilecekleri bir şeylerinin olmadığını bir kez daha görmüş olduk.”

  • KTÜ’de “AB Ve Türkiye; Algılar Ve Gerçekler” Konferansı

    Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde (KTÜ) düzenlenen “AB ve Türkiye: Algılar ve Gerçekler” konulu oturumda KTÜ’lü öğrenciler, Avrupa Birliği ülkelerinde görev yapan gazeteciler ile bir araya geldi.

    KTÜ’de ‘22. Avrupa Birliği (AB) Türkiye Gazeteciler Konferansı kapsamında düzenlenen oturuma KTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öncülük etti. KTÜ Osman Turan Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen oturumda konuşmacı olarak AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilciliği Direktörü Stefano Manservisi, AB Türkiye Büyükelçisi Hansjoerg Haber, İngiliz Financial Times’tan David Gardner, Fransız Liberation gazetesinden Marc Semo, İtalyan La Repubblica gazetesinden Marco Ansaldo, İspanyol El Pais’ten Juan Carlos Sanz, Romen Jurnalul National’dan İrına Stoica katıldı.

    Öğrenciler AB’li gazetecilere özellikle Fransa ve Türkiye’de yaşanan terör olaylarıyla ilgili sorular yöneltti.

    AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilciliği Direktörü Stefano Manservisi, Türkiye’nin AB’ne girme süreciyle ilgili olarak “Ya, Türkiye ile Avrupa Birliği olarak beraber ve güçlü kalacağız ya da ayrılacağız ve zayıflayacağız” ifadesini kullandı.

    Yeni fikirler ortaya koyabilmek için burada olduklarını ifade eden Stefano Manservisi, “Düşünmek, eleştirebilmek, yeni fikirler ortaya koyabilmek, nereye gittiğimizi analiz edebilmek için buradayız. Dolayısıyla beraberce karşılıklı göğüs germemiz gereken zorluklar nelerdir ? Bunun için ne yapmamız gerekir ? Mesela sınırlarımızı hep beraber muhafaza etmeliyiz. Karşılıklı bilgi paylaşabilmeliyiz. Halklar düzeyinde de toplumumuzun ürettiği radikalizasyonun yeni formalarıyla beraberce mücadele edebilmeliyiz. Bu çok uzun vadeli ve daha yakın bir ilişki gerektirir. Avrupa Birliği’nde insanların Türk halkını anlayabilmesini sağlamamız lazım. AB’deki halkın Türk halkını anlayabilmesi için Avrupa’daki gazeteciler aracılığıyla onlara Türk halkını anlayabilecekleri perspektifi sunabilmemiz gerekir. Ayrı ayrı olunduğunda zayıf olacağız. Ya, Türkiye ile Avrupa Birliği olarak beraber ve güçlü kalacağız ya da ayrılacağız ve zayıflayacağız” dedi.

    “İSLAMİYETİ TERÖR SALDIRISIYLA İLİŞKİLENDİRMEK APTALCA BİR ŞEY”

    Avrupa Birliği ülkelerinde İslam ile terörizmin ilişkilendirilmesi konusunda bir soruyu cevaplayan Stefano Manservisi, ““Burada düşüncelerimizi tartışıyoruz. Gerçekten de ’evet’ AB topluluklarında İslam ile terörizm ilişkilendirildi. Bu kötü bir şeydi. Çünkü bu doğru değil. Müslüman ülkeler, Müslüman yetkililer, bunu dile getiriyorlar. Ama AB bünyesinde çalışanlar da gerçeğin bu olmadığı farkındalar. Bunu görüyorlar ama bu saldırıları yapanların hepsi AB ülkelerinin vatandaşlarıydı. İşte bu realite toplumlarımızı yönlendiren şey. Bu yanlış, aptalca şey! Yani dini, terör saldırısıyla ilişkilendirmek aptalca bir şey” diye konuştu.

    Fransız Liberation Gazetesi’nden Marc Semo ise öğrencilerin Ankara ve Paris’de yaşanan bombalı terör saldırıları ile ilgili sorularını cevaplandırdı. Semo, Suriye’deki iç karışıklıktan sonra Paris ve Ankara’nın çok güçlü bir şekilde Beşer Esed’in görevden ayrılmasını ve gitmesini istediğini ifade ettiğini hatırlatarak “Ankara’daki patlamadan sonra Avrupa’nın her yerinde dayanışma mesajları Türk yetkililerine aktarıldı. Herkes çok iyi bir şekilde şunu anladı; bu tehdit herkes için. Suriye’deki iç savaşın başladığı günden buyana Fransa ile Türkiye arasındaki bakış açısı bu konuyla ilgili neredeyse aynı. Paris ve Ankara çok güçlü bir şekilde aynı şeyi istedi, destekledi. O da Beşer Esed’in görevden ayrılması, gitmesi. İşte bu doğrultuda demokratik isyan için destek veren iki ülke Türkiye ve Fransa olmuştur” şeklinde konuştu.

    “OLUP BİTENİ ÇOK İYİ ANLAYABİLİYORUZ”

    “İşte bütün bunların neticesinde neyi çok iyi anlıyoruz. Olup biteni artık çok iyi anlayabiliyoruz” diyen Semo “Bu sebepten ötürü bizler de terör saldırısına maruz kaldık Fransa’da. Teröre karşı mücadele etmek gerekiyor bu net. Açık konuşacak olursam Avrupa’daki bakış açısıyla ilgili şunu söyleyebiliriz. IŞID’le DAİŞ ilgili Türk yetkilileri bakış açısı bir fark oluşturuyor. Türkiye birkaç yıl önce bu koalisyona dahil oldu ancak etkin bir şekilde Türkiye’de koalisyona dahil olması bu yılın Temmuz ayında gerçekleşti etkin bir şekilde katılımı. Türkiye’deki yetkililer için öncelik Fransa için yada ABD için öncelikle aynı değil. İşte bu sebepten ötürü de Kürt Sorunu var. Kürt sorunu ve PKK ve terörizm bir tehlike. DAİŞ kadar büyük bir tehlike Türkiye için. Eğer Türkiye bugün DAİŞ’e karşı daha dahil olmuşsa fazla Ankara’daki bomba saldırısından sonra herkes için tehdit olduğunu anlamış durumda. Ancak Ankara’daki patlamadan birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki ’bu terörizm kokteyl’ PKK, DAİŞ ve Suriye’deki gizli servis buna dahil olmuştur. İşte bu bakış açısıyla ifade tarzı ile farklılıklar da bu noktalardan ortaya çıkmaktadır” ifadelerini kullandı.

  • İzmir’in “AB Markajı” Brüksel’de SES Getirdi

    Brüksel temaslarının ilk günü Avrupa Bölgeler Komitesinin Genişleme Günü toplantısına katılan İzmir heyeti, ikinci gün çoğu Avrupa Parlamentosunda olmak üzere 6 görüşme birden yaptı.

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu başkanlığındaki İzmir heyeti, Brüksel temaslarının ikinci günü önemli görüşmelerde bulundu. Karabağlar Belediye Başkanı Muhittin Selvitopu, Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Mutlu ve Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Sabri Ünlütürk ile Ege Sanayici ve İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Güçlü’den oluşan heyetin ilk durağı, TÜSİAD Brüksel Temsilciliği oldu.

    İzmirli belediye başkanı ve iş dünyası temsilcilerine Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği ile ilgili son gelişmeleri aktaran TÜSİAD AB Temsilcisi Dr. Bahadır Kaleağası, “Biz, AB’ye uyum sağlamaya çalışırken, AB’de kendini değiştirmeye çalışıyor. Bugünkü mevzuatının rekabet çağına ayak uyduramayan bölümlerinden kurtulmak istiyor. Bizim öncelikle bu mevzuat değişikliklerini iyi takip etmemiz gerekiyor” diye konuştu. Kaleağası konuşmasında, İzmir’den övgüyle bahsederken, “Türkiye’nin marka değerinde en önemli avantaj ülkenin batısı, yani İzmir ve Ege’dir. Bu süreçte İzmir daha da öne çıkmalı. İzmir ve İzmirliliği simgeleyen ne varsa, Türkiye’nin AB ilişkilerinde ona çok ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.

    FIRSATLAR VE RİSKLER

    Cumhuriyet Halk Partisi Brüksel Temsilcisi Kader Sevinç’i de ziyaret eden İzmir Heyeti, Türkiye’nin AB ilişkilerinde son dönemde ortaya çıkan fırsatlar ve riskler konusunda küçük bir brifing aldı. Sevinç, AB sürecinin iyi yönetilmesi halinde Türkiye’nin her alanda kazanacağını söyledi.

    “TÜRKİYE’NİN EN DİNAMİK GRUBU”

    AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilciliği Kabine Başkanı ve AB Türkiye Delegasyonu eski Başkanı Stefano Manservisi, Başkan Aziz Kocaoğlu ve beraberindeki heyeti Avrupa Parlamento binasında ağırladı. Manservisi, İzmir’i ve İzmirlileri “Türkiye’nin en dinamik grubu” olarak tanımladı.

    İzmir heyetinin bir sonraki görüşmesi, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri ile oldu. Avrupa Parlamentosu Türkiye Dostluk Grubu üyelerinin yer aldığı görüşmede daha çok mülteci sorunu masaya yatırıldı. Türkiye’nin yıllardır yaşadığı bu sorunu Avrupa’nın çok geç fark ettiğini söyleyen Piri, bu konuda Türkiye’ye hibe desteği sağlanması gerektiğini anlattı.

    AB sürecinde Türkiye ile daha yoğun diyalogdan yana olduklarını kaydeden Kati Piri, “İzmirliler olarak siz bunu çok daha iyi anlıyorsunuz. Brüksel’de olmanız ve çabalarınız çok anlamlı. Avrupa’daki dinamiklerin sizi görmesi ve dinlemesi çok önemli” diye konuştu.

    “PARAYLA MÜLTECİLERİ AYNI KEFEYE KOYMAYIN”

    Türkiye Dostluk Grubu üyelerinin de mülteci sorununa karşı Türkiye’ye 3 milyar Euro’luk hibe desteği ve vize kolaylığı konularını gündeme getirmesi üzerine söz alan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu şunları söyledi; “Mülteciler insan. Parayla, vizeyle aynı kefeye konulmalarını doğru bulmuyoruz. ‘Siz 2 milyon mültecinin eğitim ve adaptasyonunu sağlayın; biz de size şu kadar para verelim’ söylemi, İzmir olarak bize ters geliyor. Sosyal demokrat bir belediye başkanı ve 12 yıldır Türkiye’den muhalefetin sahip olduğu en büyük kamu görevini yürüten biri olarak farklı düşünüyorum. Türkiye zengin bir ülke. Bu işin mali faturasını 3-5 yılda telafi eder, altından kalkar. Bizim asıl AB’nin temel hak ve özgürlük normlarına ihtiyacımız var. Vize-para-mülteci üçlüsünde son karar elbette hükümete ait.”

    GÖÇ KRİZİ VE AVRUPA

    Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu önderliğindeki İzmir heyeti daha sonra, Türkiye’nin AB Nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Selim Yenel ile görüştü. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusunda “iyimser” bir tablo çizen Yenel, “Yıllardır çok inişli çıkışlı olan bu ilişkide şimdi yeniden çıkışı yaşadığımızı söyleyebilirim. Olumlu yönde gelişmelere gebe olduğumuzu düşünüyoruz. Göç krizi AB’de baş gösterince panik yaşamaya başladılar. Bizim 4 yıldır yaşadıklarımızın onda birini bile karşılayamadılar” diye konuştu.

    “İZMİR’İN BRÜKSEL TEMASLARI AB İÇİN ÇOK ÖNEMLİ”

    İzmir heyetinin Brüksel’deki son görüşmesi, AB Türkiye Çalışma Grubu Başkanı Jean-Luc Vanraes ve Fransa Rhone-Alpes Bölgesel Konseyi Başkan Yardımcısı Bernard Soulage ile gerçekleşti. Başkan Kocaoğlu, Soulage ve Vanraes’e Paris’te yaşanan katliam nedeniyle taziyelerini iletti.

    AB Türkiye Çalışma Grubu Başkanı Jean-Luc Vanraes, İzmir’in bölgeler arası işbirliği konusunda ara bulucu olabileceğini belirterek, bu çerçevede ticaret ve sanayi odaları ile siyasileri bir araya getirebileceklerini söyledi. Soulage ise “Seçilmiş kişilerle muhatap olmak bizim için çok önemli. İzmir gibi bir kentin Brüksel temasları, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ndeki kararlılığını göstermesi açısından kayda değer bir adım. İzmir’in Avrupa’daki diğer önemli kentlerle de temasa geçmesi, Türkiye’nin sadece İstanbul’dan oluşmadığını gösterecektir” dedi.