Etiket: “AB

  • Bakan Eroğlu: “AB kapısında bekletilmek teknik bir husus değil, siyasi bir meseledir”

    Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, “Avrupa Birliği bizi yıllardan beri oyalıyor. AB kapısında bekletilmek teknik bir husus değil, siyasi bir meseledir. Türkiye’den çekiniyorlar, işin özü budur” dedi.

    AK Parti 73. İl Danışma Meclisi toplantısı, Afyonkarahisar’da bir düğün salonunda Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun katılımı ile yapıldı. Toplantıya Bakan Eroğlu’nn yanı sıra AK Parti Afyonkarahisar Milletvekilleri Hatice Özkal, Ali Özkaldı, Belediye Başkanı Burhanettin Çoban, İl Genel Meclis Başkanı Salih Sel, AK Parti İl Başkanı İbrahim Yurdunuseven, ilçe ve belde belediye başkanları ile partililer katıldı. Divan başkanlığını Mustafa Gardaş’ın yaptığı toplantının açılışında konuşan Bakan Eroğlu, ülke gündemine dair önemli açıklamalarda bulundu. Hükümetin terörle mücadelesinin artarak devam edeceğini belirten Bakan Eroğlu, “Terörle mücadele konusunda biz her Bakanlar Kurulu toplantısında yapılacak çalışmaları gözden geçiriyoruz. Terörle sonuna kadar mücadele edeceğiz. Şunu unutmayın en son terörist etkisiz hale gelene kadar bu mücadele sürecektir. Bu hükümetimizin kararıdır, bu devletimizin kararıdır. Onları her yerde yakalayıp gereğini yapıyor, etkisiz hale getiriyoruz. Hem demokrasi şehitlerimize hem Fırat Kalkanı’nda ve Türkiye’nin her noktasında terörle mücadele esnasında canlarını seve seve feda eden kahramanları minnetle, şükranla yad ediyorum” diye konuştu.

    “Anayasanın muhakkak değişmesi lazım”

    Anayasa değişikliğine değinerek, gündemde olan referandum ve erken seçim konusundaki söylentilerle ilgili açıklamalarda bulunan Bakan Eroğlu şunları söyledi:

    “Anayasanın muhakkak değişmesi lazım. Çok uzun maddeler yerine 12+1 maddelik bir tasarı hazırlandı. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile müzakereler devam ediyor. İnşallah 330’u yakalayacağız. Bu anayasa değişikliği millete getirilecek. Milletin de büyük bir ekseriyetle başkanlık değil cumhurbaşkanlığı sistemine karar vereceğine inancım tamdır. Çünkü milletimiz gerçekten feraset sahibi. Zamanında gereğini yapıyor bu millet. Başımıza ne zaman bir dert gelse millet hemen çözümü buluyor, kararını veriyor. Milli iradenin üstünde bir irade yoktur Türkiye’de. Bunun hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bazen seçim var mı, erken seçim olacak mı diyorlar? Bunu Başbakanımız açıkladı. Erken seçim falan yok. Zaten anayasa değişikliğinden sonra, referandumdan sonra buna uygun gerekli kanuni düzenlemeler yapılacak. 2019 yılında seçim yapılacak. Herkes işine gücüne baksın. Ticaretini iş adamları hızlandırmak suretiyle devam etsin.”

    “AB kapısında bekletilmek teknik bir husus değil, siyasi bir meseledir”

    Konuşmasında Avrupa Birliği (AB) ile gerilen ilişkileri de değerlendiren Bakan Eroğlu, AB’nin yıllardan beri Türkiye’yi oyaladığını hatırlatarak, “Avrupa Birliği bizi yıllardan beri oyalıyor. Biz pek çok faslı açtık aslında. Ben Çevre ve Orman Bakanı iken en zor açılan fasıl çevre faslı dediler. Hatta Avrupa Birliği’ne sonradan dahil olan ülkeler bunu en son açmıştı. Ama ben dedim ki biz bu faslı aşacağız. Bin 500 sayfa bir doküman hazırladık. Çevreye de çok güzel hizmetler yapmıştık ve çevre faslını aştık şu anda. Türkiye, AB’nin son zamanlarda aldığı ülkelerin ekonomik durumundan çok daha iyi. Hukuki üstünlüğü ve diğer ekonomik şartlar hepsi uygun. AB kapısında bekletilmek teknik bir husus değil, siyasi bir meseledir. Türkiye’den çekiniyorlar, işin özü budur. Çünkü biz büyük bir milletiz. Büyük işler başarıyoruz. Türkiye hızla büyüyor. Türkiye’nin büyüyen, gelişen kalkınmasının önünü kesmek için maalesef bazı ülkeler planlar yapıyorlar. Plan üstüne planlar yapıyorlar. 300 yıldan beri bu plan devam ediyor. En son FETÖ, şimdi PKK, PYD koridor oluşturmak gibi planlar var. Allah’ın izniyle Cenabı Allah bu millete yardım ediyor. İnşallah onun lütfüyle birlikte onların hesapları alt üst olacak” şeklinde konuştu.

    Bakan Eroğlu’nun konuşmasının ardından toplantı basına kapalı olarak devam etti.

  • Aşut: “AB ilerleme raporuna karşı kontra raporlar hazırlanmalı ve dünyaya duyurmalıyız”

    Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Başkanı Şerafettin Aşut, AB ilerleme raporu ile ilgili olarak “Rapor algı operasyonlarının devamı niteliğinde. Raporda algıların yanında olgular da yani gerçekler de var. Bundan dolayı bu raporların olgu kısımlarını ciddiye almalıyız ama algıları ise yok saymadan buna karşı bir kontra algı diyebileceğimiz bir bilgilendirme yapmalıyız. Buna karşı kontra raporlar hazırlamalı ve dünyaya duyurmalıyız” dedi.

    Gündemdeki konularla ilgili açıklama yapan MTSO Başkanı Aşut, 15 Temmuz’da yapılmak istenen hain darbe teşebbüsünün ardından bu sürecin artık ekonomi sahasında devam ettirildiğini belirtti. Bu darbenin arkasındaki güçlerin ekonomik ve küresel siyasette algı operasyonları ile Türkiye ve Türk milletine zarar vermeye devam edeceklerini kaydeden Aşut, “Hazırlıklı olmamız gerektiğini söyledik. Bu güçlerin son zamanlarda bunu gerçekleştirdiğini ve 15 Temmuz’u başka mecralara taşımaya çalıştıklarını görüyoruz. Bunu bazı uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının bir gün önce verdikleri olumlu raporları birden negatife çevirmelerinden anlıyoruz. Ve sormak istiyoruz. Ne oldu da bir gün içinde her şey değişti? Terörü neden gösteriyorlarsa biz 40 yıldır bu terörle mücadele ediyoruz ve olumlu raporların verildiği, övgüler yapıldığı her dönemde bu terör vardı. Çevremizdeki savaşları bahane ediyorlarsa ki bu savaşların nedeni bu güçlerin kendileridir, bu savaşlar yıllardır var ve neredeyse 100 yıldır bu bölgeler demokrasiden uzak, küresel güçlerin oluşturduğu yapay devletlerin enerji savaşları ile yaşamaktadır. Darbe girişimi bahane ediliyorsa, milletimiz demokrasiye olan bağlılığını göstermiş ve darbeye teslim olmayarak evrensel değerlerin savunucusu olduğunu göstermiştir. Demokrasiye inanan bu güçlerin zaten bundan rahatsızlık duymamaları lazım. Ekonomik büyüme her yıl orta düzeyde de olsa devam ediyor. 2008 yılındaki küresel finans krizine rağmen büyüme devam ediyor. İhracatta takıldığımız bir seviye var, bu da malum pazarların siyasi ve sosyal sorunlar yaşaması ve küresel anlamda ekonomilerdeki daralmadır. Öte yandan Avrupa Birliği’nde nüfusu bizim bir ilimiz kadar olan ve iflasını ilan eden devletler varken, iflasın eşiğine gelen ülkeler varken, nüfusu 80 milyon olan ve yarısı 30 yaş altı olan dinamik bir Türkiye’nin bu duruma düşmemesi takdire şayandır. Bunun arkasında Türk özel girişimcilerinin ve iş dünyasının olması daha da gurur vericidir. Tüm bunlara rağmen bu tip uluslararası kurumların raporlarını biz de bir algı operasyonu olarak görüyoruz ve bu başarısız darbenin bir devamı olarak algılıyoruz. Bunun arkasında güçlenen bir Türkiye’nin bölgedeki etkisinin fazlaca artmasından duyulan rahatsızlık olarak görüyoruz” diye konuştu.

    “AB ilerleme raporu algı operasyonlarının devamı niteliğinde”

    AB ilerleme raporlarının sürekli takip ettiklerini belirten Aşut, “Son yayınlanan 2016 ilerleme raporunu 2015 raporu ile karşılaştırdığımızda bazı konuların öne çıktığını görüyoruz. Bu noktada bizim de dikkatimizi çeken bazı noktaları bu algı operasyonlarının bir devamı olarak yorumlamak istiyoruz. AB 2015 Türkiye ilerleme raporunda ’Türkiye gelişmiş ve işleyen bir serbest piyasa ekonomisine sahiptir’ deniyor. Dünyanın en büyük 16. ekonomisi olarak artık bu noktada da diyecek bir şey bulamıyorlar sanırım. 2015 raporunda makro ekonomik dengesizliklerden bahsediliyor ve çözümde yavaş kalındığından ama büyümenin yüzde 3 gibi orta seyirde devam ettiği vurgulanıyor. Buna bağlı olarak finansal ve küresel risk algısındaki değişimden bahsediliyor. İşte bu nokta önemli. Böyle bir şeyin varlığı değil, algısı konuşuluyor. Yani açıkça bu algı, rapor sayesinde oluşturulmaya çalışılıyor. 2008 küresel finans krizi sonrası yok pahasına elimizden alınmak istenen şirketlerimizi nasıl unuturuz? Bu algılarla ve spekülasyonlarla ekonomiye zarar vermek, bu hain darbe girişiminden farklı bir şey değildir. Raporda cari açıktan bahsediyor ki bu, ülkemizin uzun yıllardan beri yaşadığı bir konudur. Yine 2015 raporunda istihdamın üretime paralel artmadığı söyleniyor. Aslında bu hem iyi hem kötü bir haber. Bu şunu gösterir demek ki üretimde insan gücünü az kullanan, yüksek teknolojili üretime yavaş yavaş geçiyor gibiyiz. Ve işçi verimliliğinin arttığı raporda vurgulanıyor. Ama öte yandan işsiz sayımızdaki artış ise insan kaynağımızın var olan ekonomik yapılanmaya uygun olmadığını, bugüne ve geleceğe yönelik, geleceğin yüksek teknolojili üretimine yönelik bir insan kaynağı oluşturma anlamında eksik kaldığımızı gösteriyor. Geçtiğimiz 30 yılın mesleklerinin yarısı yok oldu. Bu günün mesleklerinin yarısı 30 yıl sonra olmayacak” ifadelerini kullandı.

    “AB raporuna karşı kontra raporlar hazırlanmalı ve dünyaya duyurmalıyız”

    AB raporunda algıların yanında gerçeklerin de var olduğunun altını çizen Aşut, “Bundan dolayı bu raporların olgu, yani gerçek kısımlarını ciddiye almalıyız ama algıları ise yok saymadan buna karşı bir kontra-algı diyebileceğimiz bir bilgilendirme yapmalıyız. Buna karşı kontra raporlar hazırlamalı ve dünyaya duyurmalıyız. Elbette her eleştiriyi yok saymak medeni ve akılcı bir yaklaşım değildir. Medeniyetin ana payandası çatışma değil, uzlaşmadır. Medeniyet kızmak değil, ikna etmektir. Sonuçta bu raporları yabancı yatırımcılar okuyor ve etkileniyorlar. O halde biz de karşı bilimsel raporlarla yanlış eleştiri ve bilgileri düzeltmeli ve küresel yatırımcıyı ikna etmeliyiz. AB Türkiye 2016 raporunda da aslında aynı şeyler tekrar ediliyor. Sadece bazı siyasi manipülasyonlar var ki biz bunların ne amaçla yapıldığını biliyoruz. Ancak, dediğimiz gibi yapılacak şey bunları yok saymak değil, ikna edici, bilimsel verilerle bu raporları boşa çıkartmaktır. Sonuçta raporda var olan bazı doğru bilgiler gerçekten sorunlarımızdır ve bizler zaten bu konuları sürekli gündeme getiriyoruz. Bunları yetkililerimiz de biliyor ve zaman zaman bazı reformlar, ekonomi paketleri ve yapısal sorunlarla ilgili adımlar atılıyor. Bu raporların ötesinde bizler gerçek sorunlarımıza odaklanmalıyız. Bu sorunların çözümü ülkemizin huzur ve refahını sağlayacak gerçek konular olduğundan bu raporlarda pek rastlayamıyoruz. Nedir bu konular deseniz, elbette eğitim, eğitim, eğitim. Sonra hukuk ve adalet ve ekonominin gerçek sorunları deriz” şeklinde konuştu.

    İnsanları meslek sahip yapacak, beceri kazandıracak ciddi bir mesleki eğitim reformunun şart olduğunu vurgulayan Aşut, “Fakülte ve yüksek okul eğitimlerimiz endüstri 4.0 vizyonuna uygun olmalıdır. Hizmetlerden sanayiye, turizmden tarıma kadar endüstri 4.0 her alanda olacaktır ve yeni çağın ekonomisi her aşamada ve her alanda bilgi iletişim teknolojilerinin ve temelinde internetin, bulut teknolojilerin ve siber güvenliğin olduğu yüksek teknolojili bir üretim olacaktır. İnsan kaynağımız buna hazır mı? Eğitim sistemimiz buna hazır mı? Eğitimcilerin profili buna hazır mı? Hukuk anlamında bizi geleceğe taşıyacak, evrensel değerlere, laikliğe, demokrasiye ve insan haklarına vurgu yapan, toplumu kucaklaştıran bir anayasa diğer önemli konumuzdur. Ve elbette nüfusumuzun yarısını oluşturan gençlerimizin ve kadınlarımızın ekonomiye entegrasyonu birincil konularımızın başında olmalıdır. Sadece birer çalışan olarak değil, birer girişimci olarak ekonomide olmak zorundalar. Bunu teşvik edecek, destek olacak eğitim ve finansman modelleri düşünülmeli ve uygulanmalıdır. Memur bir Türkiye değil, girişimci bir Türkiye geleceğimizdir. Basit mikro kredilerden bahsetmiyorum. Ciddi girişimciliklerden ve ciddi finansman modellerinden bahsediyorum ve bunun temelinde eğitim olmalıdır. Bu anlamda KOSGEB’in iş tanımı mutlaka buna göre yeniden revize edilmelidir. KOSGEB bu yeni iş tanımı ile başı çekmelidir” dedi.

  • “AB mevzuatına uygun üretim yaptığımız bilinen bir gerçek”

    İSO meslek komiteleri ve 16 STK ile ortak açıklama yaptı.

    İstanbul Sanayi Odası’ndan (İSO) yapılan açıklamaya göre tekstil, hazır giyim, deri ve deri mamülleri sektörleri temsil eden komitelerini ve 16 STK’yı BBC’nin ’çocuk mülteciler’ haberi sonrası bir araya geldi. Açıklamada, “Geçen hafta İngiliz yayın kuruluşu BBC’de yayımlanan, gerçeklerle bağdaşmayan haberden çok büyük üzüntü duyan sektörlerimizin ve firmalarımızın haberde yer alan ağır suçlamaları hiçbir şekilde hak etmediğini özellikle belirtmek istiyoruz.

    Ortaya atılan asılsız iddiaların tam aksine, Türk tekstil ve hazır giyim sanayimiz, rakiplerine göre birçok açıdan çok daha uygun şartlara ve etik değerlere bağlı bir çalışma ortamına sahiptir. Türk tekstil ve hazır giyim sanayicileri olarak bu koşulları da yeterli bulmadığımızı; insana yakışır iş standartlarına sahip olma adına kesintisiz iyileştirmeye inandığımızı ve koşulsuz temiz üretimi esas aldığımızı özellikle vurgulamak istiyoruz. Böyle bir anlayışa sahip olan biz sanayicilerin sadece Suriyeli mülteci çocuklar değil, hiçbir çocuğun çalıştırılmasından yana olmayacağı aşikardır. Bu konuda hep duyarlı olduk, olmaya da devam edeceğiz.

    Türk sanayicileri ve ihracatçıları olarak global arenada her dönemden daha büyük ve zorlu bir rekabet savaşı vermekteyiz. Böyle bir dönemde böylesi bir haberin tedarikçiler ve asıl önemlisi tüketiciler üzerinde bırakacağı olumsuz etki açıktır. Kaldı ki, kayıtlı çalışan, yıllardır en büyük ihracatını Avrupa’ya yapan biz sanayicilerin AB mevzuatına uygun olarak üretim yaptığı, Avrupalı müşterilerimizin de zaman zaman bu üretim sürecini baştan sona gözden geçirdiği bilinen bir gerçektir. Öyle ki, ülkemizin ihracat yelpazesinde tekstil ürünlerinin otomotivden sonra büyük bir paya sahip olması, yaptığımız işin her açıdan kaliteli ve etik kurallara uygun olduğunu ortaya koymaktadır.

    Bu haksız suçlamaları yapanlar, Türkiye’nin üç yıldır büyük bir insani görevi yerine getirmekte olduğunu ve 3 milyon Suriyeli kardeşimize kucak açtığı gerçeğini görmezden gelmektedir. Birçok ülke bu ağır mülteci sorununa maalesef yüzünü çevirirken biz ülke olarak 5 yılı aşkın bir süredir büyük bir yardımseverlik ve misafirperverlik örneği sergileyerek ev sahipliği yapıyoruz. Böyle bir süreçte Avrupalı dostlarımızdan bu tür gerçeklerden uzak haberler yerine, mültecilerin buradaki imkanlarını iyileştirmek için daha güçlü destek beklediğimizi de belirtmek durumundayız. BBC’nin haberi, bugün artık hayatımızın bir parçası haline gelmiş olan Suriyeli mülteci kardeşlerimizin topluma uyum sağlamasının ne kadar önemli, hassas ve acil bir konu olduğunu bize bir kez daha hatırlatmaktadır. Bu bir gerçek ve bu gerçeği siyasilerden bürokratlara, biz STK’lardan akademi dünyasına kadar hepimizin görmesi gerekmektedir.

    Bu nedenle Suriyeli mültecilerin mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde toplumumuza uyum sağlamaları gerekiyor. Bu uyumun bir ayağı da Suriyeli göçmenlerin istihdam edilmesinde çalışma izinlerinin daha da kolaylaştırılması ve bu konudaki prosedürlerin rahatlatılmasıdır.Bütün bu çerçevede bir değerlendirme yapılacak olursa; içinde bazı Suriyeli üreticilerin de olduğu merdiven altı işletmeler ve bunların üretimi, kayıtlı çalışmaya her zaman önem veren biz sanayiciler için de ağır bir haksız rekabet unsurudur. Bu tür işletmelerin ciddi bir denetime tabii tutulması gerektiğini düşünüyoruz. Biz kayıtlı çalışan sanayiciler, merdiven altı üretime ve kayıt dışılığa karşı her düzeyde mücadelemizi sürdürüyoruz, sürdürmeye de devam edeceğiz. Sonuç olarak; birçok maksatlara ve önyargılara dayalı bu tür asılsız haberlerle tüm sektörümüzün töhmet altında bırakılmasının ve ülkemiz imajının olumsuz etkilenmesinin büyük bir haksızlık olduğunu değerlendiriyor, bahse konu olan haberi yapanları habercilik etiği açısından duyarlı davranmaya davet ediyoruz” denildi.

  • AB, çipura ve levrekte vergiyi kaldırdı, sıra alabalıkta

    İstanbul Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller ihracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Tuncay Sagun, uzun süren mücadeleler sonunda açılan soruşturmanın kapatılması ve telafi edici verginin önlenmesiyle birlikte AB ülkelerine yapılan çipura ve levrek ihracatının artacağını söyledi.

    Çipura ve Levrek’te AB’ye ihracatın önündeki engeller tamamen kalktı. AB, bir süredir yürüttüğü sübvansiyon soruşturmasını gerekçesi kalmadığı için kapatmak zorunda kaldı. AB’nin kararını değerlendiren İstanbul Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller ihracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Tuncay Sagun, “Uzun ve zorlu bir mücadelenin sonunda kazanan Türk balıkçısı oldu. Vergilerin önlenmesiyle birlikte AB ülkelerine Çipura ve Levrek ihracatımız artacak” dedi.

    Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, geçtiğimiz yıllarda üretimi artırmak amacıyla çipura ve levrek üreticilerine kilogram başına 6 sent destek verdi. Türkiye’nin AB pazarındaki en büyük rakiplerinden birisi olan İspanya, bir yıl önce bu desteklerin haksız rekabet olduğunu öne sürerek Türkiye’ye karşı sübvansiyon soruşturması açılmasını ve vergi getirilmesini istedi. İspanya Deniz Ürünleri Üreticileri Birliği’nin (APROMAR) AB Komisyonu’na başvurmasının ardından Sübvansiyon soruşturması başlatıldı ve Türkiye’den ithal edilen levrek ve çipura ya verilen desteğin 10 katına varan vergiler konulması gündeme geldi.

    Türkiye’nin AB pazarında en iddialı olduğu ürünlerde getirilen verginin, rekabette dezavantaj yaratması üzerine balık ihracatçıları Tarım Bakanlığı’na başvurarak desteklerin geri çekilmesini istedi. Sektörün talebini inceleyen Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın doğrudan destekleri kaldırma kararı 25 Nisan 2016 tarihinde yapılan Bakanlar Kurulu’nda onaylandı ve Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Türkiye tarafından desteklerin kaldırılması üzerine AB, soruşturmaya zemin oluşturan şartların ortadan kalkması nedeniyle açtığı soruşturmayı 10 Ağustos 2016 tarihinde (bugün) kapatarak, Türk menşeli levrek ve çipuraya getirmeyi planladığı vergiden vazgeçti.

    AB’nin aldığı kararı değerlendiren İstanbul Su ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Tuncay Sagun, “Türkiye Norveç’ten sonra AB’nin ikinci büyük Aqua Kültür üreticisi. Bu durum doğal olarak rakiplerimizi korkuttu. AB pazarı ise özellikle çipura ve levrekte bizim için çok önemli bir pazar. 2015 yılında bu ülkelere yaklaşık 340 milyon dolarlık çipura ve levrek ihraç ettik. 2016 yılının ilk 7 ayında ise ihracatımız 217 milyon dolar oldu. AB’nin soruşturmayı kapatmasının ardından sektör ayağındaki prangalardan kurtuldu. 6 sentlik destek bize 60 sente varan vergi olarak geri dönecekti. Rekabetin yoğun olduğu bir pazarda bu vergi bizi olumsuz etkileyecekti. Şimdi önümüzü daha net görebileceğiz. Çok kısa sürede ihracatımızı 400 milyon dolara çıkarırız” dedi.

    Alabalık için mücadeleye devam

    AB’nin 27.02.2015 tarihinden beri alabalıkta da vergi uygulaması yaptığını hatırlatan Sagun, Şubat ayı itibari ile konulan verginin üzerinden bir yıl geçtiğini ve itiraz yolunun açıldığını belirterek, “Alabalıkta ne yazık ki çok başarılı olamamıştık ve 1,5 yıldır yaptığımız ihracatta yüzde 6,7 ile yüzde 9,5 arasında değişen oranlarda vergi ödemek zorunda kaldık. Şimdi süre sona eriyor. Yeni dönemde vergi ile karşı karşıya kalmamak için gerekli önlemleri almaya çalışıyoruz. Alabalıkta vergiyi önleyebilirsek, bu hem üretim hem de ihracat rakamlarımıza olumlu yansıyacaktır” diye konuştu.

  • (Özel Haber) Aşut: “AB Katı Tutumundan Vazgeçmediği Takdirde Dağılacaktır”

    Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma kararının başta TTIP anlaşması olmak üzere birçok konuda değişimi beraberinde getireceğini belirterek, “İngiltere, sonucun böyle olacağını görmüyordu ve boşa düştü. AB şu anda çok büyük bir risk altında olduğunun farkında. Katı tutumundan vazgeçmediği takdirde AB dağılacaktır” dedi.

    MTSO Başkanı Aşut, İngiltere’de yapılan referandumdan AB’den ayrılma kararının çıkmasının AB’nin geleceğine ve Türkiye’ye etkileri konusunda İHA muhabirine açıklama yaptı. İngiltere’nin kararının, AB’ye uyum çerçevesinde hukuktan eğitime, çevreden iş hayatına ve yapılan uluslararası anlaşmalara kadar etkileri olacağına işaret eden Aşut, AB’nin kendisini değiştirmediği takdirde dağılmanın da kaçınılmaz olabileceğine dikkat çekti. Aşut, Türkiye’nin ise AB’nin dayatmasıyla değil, kendi toplumu için gerekli düzenlemeleri yapması durumunda birliğe girmesine gerek olmadığını söyledi.

    İngiltere’nin ayrılma kararıyla ortaya çıkan en büyük sorunlardan birinin, AB ile Amerika arasında yapılacak dünyanın en büyük ticaret ve yatırım anlaşması olduğunu ifade eden Aşut, “Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) anlaşması ne olacak? Bütün sistemi bunun üzerine kurulmuş bir ekonomiyi düşünün. Evet, AB ayrı kendi başına bir güçtü, diğer tarafta ABD bir güçtü ama bu iki güç bir araya gelip kendi çıkarlarını ön plana çıkaracak olan bir projeye imza atmak üzereydiler. Fakat İngiltere’nin bu hareketi bölgenin başka şeyleri de düşünmesi gerektiğini ortaya koydu” diye konuştu.

    “AB ÜLKELERİ KENDİ HUZUR VE GÜVENLERİNİ ORTAYA ÇIKARDI”

    AB ve Avrupa kıtasındaki gelişmiş ülkelerin hep kendi huzur, refah ve güvenlerini öne çıkardıklarını, bunun da bir sorun olduğunu vurgulayan Aşut, bunun en açık örneğinin Suriyeli mülteciler konusunda yaşandığını kaydetti. Aşut, “Biz binlerce, milyonlarca Suriyeli misafiri Türkiye’de ağırlarken, onlar sayı ile insan almaya gayret ediyorlardı, 100’lü rakamlarla alabileceklerini söylüyorlardı. Biz onlardan çok mu zenginiz? Bizim aldığımız kültür, anane ve dinimizden bize verdiği o paylaşımcı ruhtan kaynaklanan önemli şeyleri kendi içimizde değerlendirip bu kadar insanı barındırdık. Ama AB ülkelerindeki insanlar dışarıdan gelenlere farklı gözle bakıyorlar” ifadelerini kullandı.

    “AB ŞU ANDA ÇOK BÜYÜK BİR RİSK ALTINDA OLDUĞUNUN FARKINDA”

    AB’ye uyum çerçevesinde birçok konuda değişim olacağının altını çizen Aşut, “TTIP anlaşması ne olacak? AB ile yapılmış olan birçok ikili ticari anlaşma var. Para birimiyle ilgili birlikte değillerdi ama bir entegrasyon vardı, o entegrasyon çerçevesinde ne olacak? Hukuk, patent, eğitim, iş hayatı, çevre ne olacak? İngiltere, sonucun böyle olabileceğini görmüyordu ve boşa düştü. AB şu anda çok büyük bir risk altında olduğunun farkında. Merkel başkanlığında yapılan AB liderleri toplantısından çıkan sonuçta, hepsinin birlikte İngiltere’ye, ‘kararını acil uygulamaya sok’ demesi, bu süreci uzatmak istemiyorlar, çünkü uzadıkça İngiltere de AB’deki diğer üye ülkeler de zarar görecek. Bu açıdan önemli bir çıkıştı o” şeklinde konuştu.

    İngiltere’de gelir ve eğitim düzeyi düşük, yaş ortalaması yüksek olan grubun oylamada etkin rol almış olmasının, demokrasiyi iyi bir pozisyonda sunamadıklarını gösterdiğini belirten Aşut, AB’nin yeniden kendisine çeki düzen vermesi ve çifte standardı kaldırması gerektiğinin altını çizdi.

    “TOPLUM OLARAK KENDİMİZİ HUZURLU TUTABİLECEK, EKONOMİMİZİ YÜKSEK TUTABİLECEK YAPIYI OLUŞTURABİLİYORSAK AB’YE GİRMEMİZE GEREK YOK”

    İngiltere’nin kararının Türkiye’ye etkilerine farklı bir yorum getiren Aşut, AB dayatmasıyla değil, toplum için gerekli düzenlemeler yapılırsa AB’ye girmeye gerek olmadığını söyledi. “Türkiye’nin AB’ye girmesi gibi bir hedefi olmamalı” diyen Aşut, şöyle devam etti:

    “Biz eğer toplum olarak kendimizi huzurlu tutabilecek, ekonomimizi yüksek tutabilecek yapıyı oluşturabiliyorsak AB’ye girmemize gerek yok ki. Biz toplumumuz için bunları yapmalıyız, AB’ye girmek için değil. Kendi demokrasimiz, toplumumuzun refahı, eğitim ve çevre kalitemizin yükselmesi için bunu yapmamız gerekiyor. Yani bu bir dayatma şeklinde olmamalı.”

    Türkiye’nin otomotivde en büyük pazarının İngiltere olduğunu dile getiren Aşut, bazı İngiliz otomobil firmalarının maliyetlerin artacağını görerek referandumdan 3-4 ay öncesinden Türkiye’de bu alanda çalışmak için araştırmalara başladıklarını anlattı. Türkiye açısından AB’nin altını çizerek söylediği en büyük sıkıntının basın özgürlüğü, insanların özgürlüğü, demokrasi, hukuk gibi konular olduğunu kaydeden Aşut, şunları söyledi:

    “Eğer biz oralarda bazı düzeltmeleri AB’nin dayatmaları çerçevesinde değil, kendimiz için yapabilirsek, yatırım ortamı açısından kendimizi revize edebilirsek Türkiye buradan çok çok verimli şekilde çıkacaktır. AB’ye girsek de girmesek de olur. Biz zaten genç nüfusumuzla büyük bir potansiyeliz. Belki iyi eğitimli değiliz ama toplumu iyi bir eğitime yönlendirerek önümüzdeki süreci çok başarılı olarak geçebiliriz. Bunları AB’ye girmek için değil, toplumumuz için yapmalıyız. Orada bir kaynak varsa girelim ama kaynağın olmadığını görüyoruz zaten şimdi. Kaynak olsa bin bile değil, yüzlerle göçmen alırlar mı?”

    “AB KATI TUTUMUNDAN VAZGEÇMEDİĞİ TAKDİRDE DAĞILACAKTIR”

    İngiltere’nin bu hareketinin AB’de çözülmeyi getirip getirmeyeceğini de değerlendiren Aşut, AB’nin nüfus yapısını gözden geçirmesi gerektiğini belirterek, “Katı tutumundan, yani Alman ya da Fransız yönetim mantığından vazgeçip biraz esneyen, yumuşayan ve insanları daha çok kucaklayıcı bir yapıya dönmediği takdirde AB dağılacaktır. AB projesinin Amerikan kapitalizmine karşı yapılan bir yapı olduğunu unutmayalım. Kömür Birliği ile başladı, Gümrük Birliği ile devam etti, son olarak da AB kuruldu. Bu çerçevede bakınca ne için bir araya geldiler bunlar? ABD’nin kapitalizm gücü, finansman gücü için bir araya geldiler. Öyle bir yapıyı ABD yanında istemez” dedi.

    Rusya’nın, AB’deki bu sıkıntıdan sonra çok rahatlayacağını da ifade eden Aşut, sözlerini şöyle tamamladı:

    “Rusya da çok ders çıkardı, sadece petrol çıkarıp satarak ayakta durulmayacağını, o devasa arazilerde üretim yapılması gerektiğini net olarak gördü. Biz de Türkiye olarak çok büyük dersler çıkardık. Şangay 5’lisine de girmemiz gerekirdi, Afrika Birliği’ne de Avrupa Birliği’ne de girmemiz gerekirdi. ‘Ben şöyle istiyorum’ diyen bir AB ile bizim o masaya oturmamamız gerekirdi.”